ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !

بِسْمِ اللهِ اَلْحَمْدُ ِللهِ وَحْدَهُ، وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى مَنْ لاَنَبِيَّ بَعْدَهُ
Allah’a hamd olsun. Salât ve selâm, kendisinden sonra Nebi gelmeyecek olan Muhammed - sallallahu aleyhi ve sellem-’e olsun.
İşte bu (Kur'an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir. (İbrahim Suresi - 52)



Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali     Abdulvahid Metin Kur'an-ı Kerim Meali



10 - YUNUS SURESİ  
(Mekke’de inmiştir, 109 ayettir.)
 

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla...

1) Elif, Lam, Ra. Bunlar, hikmetli Kitabın ayetleridir.

2) İçlerinden bir adama: ‘İnsanları uyar ve iman edenle-re, Rableri katında kendileri için muhakkak gerçek bir makam olduğunu müjdele!’ diye vahyetmemiz, insanla-ra şaşırtıcı mı geldi? Kâfirler: “Gerçekten bu, apaçık bir sihirbazdır.” dediler.

3) Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün-de yaratan, sonra Arş’a istiva eden, işleri yerli yerince yöneten Allah’tır. O’nun izni olmadıkça hiç kimse şefa-atçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O halde O’na ibadet edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek mi-siniz?

4) Hepinizin dönüşü O’nadır. Allah’ın va’di bir gerçek-tir. İlkin yaratan, sonra da iman edip salih amel işleyen-leri adaletiyle mükâfatlandırmak için yaratmayı tekrar-layacak olan şüphesiz O’dur. Küfürlerinde ısrar edenle-re gelince; küfürleri dolayısıyla, onlar için kaynar su-dan bir içki ve acı bir azap vardır.

5) Güneşi bir aydınlık, ayı bir nur kılan, yılların sayısı-nı ve hesabı bilmeniz için ona konak yerleri belirleyen O’dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri geniş geniş açıklar.

6) Gerçekten, gece ile gündüzün ardarda gelişinde ve Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır.

7) Muhakkak ki bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin olanlar ve ayetlerimizden habersiz olanlar;

8) İşte bunların, kazandıkları dolayısıyla barınma yerle-ri ateştir.

9) İman edip salih amel işleyenlere gelince; Rableri on-ları imanları sebebiyle altından nehirler akan, nimetler-le donatılmış cennetlere yöneltip-iletir.

10) Oradaki duaları: “Allah’ım, seni tesbih ederim.” dir. Oradaki dirilik temennileri de: “Selam.” dır. Dua-larının sonu da: “Gerçekten, hamd alemlerin Rabbi Al-lah içindir.”

11) Eğer Allah, onların hayra ulaşmak için çarçabucak davrandıkları gibi insanlara şerri de çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. İşte bize kavuşmayı ummayanları biz böylece azgınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.

12) İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otu-rurken ya da ayaktayken bize dua eder, zararını üstün-den kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. İşte ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böylece süslü gösterilir.

13) Andolsun ki biz sizden önceki nesilleri, rasulleri kendilerine apaçık deliller getirdiği halde, zulmettikleri ve iman etmeyecekleri için helak ettik. İşte biz suçlu-günahkâr olan bir topluluğu böyle cezalandırırız.

14) Sonra nasıl işler yapacağınızı görmek için, onların ardından sizi yeryüzüne halifeler kıldık.

15) Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okundu-ğunda, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: “Bundan başka bir Kur’an getir veya onu değiştir.” De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değil. Ben, ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben büyük günün azabından korkarım.”

16) De ki: “Eğer Allah dileseydi, onu size okumazdım ve onu size bildirmezdi. Ben bundan önce aranızda bir ömür geçirdim. Hâlâ akıllanmaz mısınız?”

17) Allah’a yalan uydurarak iftira edenden yahut ayet-lerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz O, suçlu-günahkârları kurtuluşa erdirmez.

18) Allah’ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve ya-rarları dokunmayacak şeylere ibadet ederler ve: “Bun-lar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir.” derler. De ki: “Siz Allah’a göklerde ve yerde bilmeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Haşa, O, şirk koştuklarınızdan münezzeh ve yücedir.”

19) İnsanlar ancak tek bir ümmetti. Sonradan ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden geçmiş bir söz olmasaydı, an-laşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka araların-da hüküm verilmiş olurdu. 

20) Bir de derler ki: “Rabbinden üzerine bir ayet indi-rilse ya!..” De ki: “Gayb yalnızca Allah’ındır. O halde bekleyedurun; ben de sizlerle birlikte bekleyenlerde-nim.” 

21) İnsanlara şiddetli bir sıkıntı dokunduktan sonra, bir rahmet dokundurduğumuz zaman, ayetlerimiz konusun-da hileli bir düzen kurmak onlar içindir. De ki: “Düzen kurmada Allah daha hızlıdır. Şüphesiz elçi-lerimiz geliştirmekte olduğunuz düzenleri yazmaktadır-lar.”

22) Karada ve denizde sizi gezdiren O’dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz zaman, onlar da içindekileri güzel bir rüzgar ile götürüp kendileri de bununla sevin-dikleri sırada ona şiddetli bir fırtına gelip çatar. Her ta-raftan da şiddetli dalgalar onlara hücum etmeye başla-yıp kendilerinin çepeçevre kuşatıldıklarını sanmışlar-ken, dinde O’na gönülden katıksız bağlılar olarak Al-lah’a dua etmeye başlarlar. “Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız.” 

23) Ama onları kurtarınca, hemen haksız yere yeryü-zünde taşkınlığa koyulurlar. Ey insanlar, sizin taşkınlı-ğınız ancak kendi aleyhinizedir. Dünya hayatının geçici metaıdır. Sonra dönüşünüz ancak bizedir, biz de yaptık-larınızı size haber vereceğiz.

24) Dünya hayatının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir su gibidir. Öyle ki yeryüzü, gü-zelliğini takınıp süslendiği ve ahalisi gerçekten ona güç yetirdiğini sanmışlarken gece veya gündüz ona emrimiz gelmiştir de, dün sanki hiç bir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmışız. Dü-şünen bir topluluk için biz ayetleri böyle birer birer açıklarız. 

25) Allah ise barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dos-doğru yola yöneltip-iletir. 

26) İhsanda bulunanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet. İşte onlar cennetin halkıdırlar; orada daimidirler.

27) Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kap-lar. Onları Allah’tan kurtaracak bir kimse de yoktur. Yüzleri karanlık bir gecenin parçalarına bürünmüş gibi-dir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada daimidirler.

28) O gün, onların tümünü bir araya toplayacağız, son-ra şirk koşanlara: “Yerinizden ayrılmayınız; siz de şirk koştuklarınız da.” diyeceğiz. Artık onların arasını aç-mışızdır. Şirk koştukları derler ki: “Siz bize ibadet edi-yor değildiniz.”

29) “Bizimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. Şüphesiz biz, sizin ibadetinizden habersizdik.”

30) İşte orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak ve onlar asıl-gerçek mevlaları olan Al-lah’a döndürülecekler. Uydurdukları da kendilerinden kaybolup uzaklaşacaklar.

31) De ki: “Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Ölüden diriyi çıkaran ve diriden ölüyü çıkaran kimdir? İşleri yerli ye-rince yöneten kimdir?” Onlar: “Allah” diyeceklerdir. Öyleyse de ki: “Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız?”

32) İşte gerçek Rabbiniz olan Allah budur. Artık haktan sonra sapıklıktan başka ne var? O halde nasıl hâlâ çev-riliyorsunuz?

33) Böylece Rabbinin sözü o fasık kimseler üzerinde gerçekleşmiştir ki: “Onlar şüphesiz iman etmezler.”   

34) De ki: “Şirk koştuklarınızdan ilk kez yaratacak, sonra onu iade edecek olan var mı?” De ki: “Allah ya-ratmayı başlatır, sonra onu iade eder. Öyleyse nasıl çevriliyorsunuz?”

35) De ki: “Şirk koştuklarınızdan hakka ulaştırabilecek var mı?” De ki: “Hakka ulaştıracak Allah’tır. Öyleyse, hakka ulaştıran mı uyulmaya daha layıktır, yoksa doğ-ru yola ulaştırılmadıkça kendisi hidayete ulaşmayan mı? Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?”

36) Onların çoğu zandan başkasına uymaz. Zann ise hiç şüphesiz hak olan hiçbir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz ki Allah yaptıklarını çok iyi bilendir.

37) Bu Kur’an, Allah’tan başkası tarafından uydurul-muş değildir. Ancak, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Onda şüphe yoktur. Alem-lerin Rabbi’ndendir.

38) Yoksa: “Onu kendiliğinden uydurdu.” mu diyor-lar? De ki: “O halde onun benzeri bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağı-rabildiklerinizi çağırın.”

39) Hayır, onlar ilmini kavrayamadıkları ve te’vili ken-dilerine henüz gelmemiş bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak! 

40) Aralarında ona iman eden kimseler de vardır, ona iman etmeyenler de vardır. Rabbin fesatçıları en iyi bi-lendir.

41) Eğer seni yalanlarlarsa, de ki: “Benim yaptıklarım bana aittir, sizin yaptıklarınız size aittir. Siz benim yap-tıklarımdan uzaksınız, ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım.”

42) Onlardan sana kulak verenler de vardır. Fakat sa-ğırlara –üstelik akıl da erdiremiyorlarsa- sen mi duyu-racaksın.

43) Aralarından sana bakanlar da vardır. Ama kör olan-ları –üstelik basiretleri de yoksa- sen mi doğru yola ulaştıracaksın?

44) Şüphesiz Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.

45) Onları, sanki günün bir saati kadar kaldıklarını zan-neder vaziyette, bir arada toplayacağı gün, birbirlerini tanırlar. Allah’a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar hidayete ermiş de değildi.

46) Onlara va’dettiğimizin bir kısmını sana göstersek yahut senin ruhunu alsak da yine onların dönüşü bize olacaktır. Sonra Allah yaptıklarına da şahittir.

47) Her ümmetin bir rasulü vardır. Rasulleri geldiği za-man aralarında adaletle hükmedilir ve onlara zulmedil-mez.

48) Derler ki: “Eğer doğru sözlüyseniz bu va’d ne za-manmış?”

49) De ki: “Allah’ın dilediğinden başka kendime ne bir zarar verebilirim ne de bir fayda sağlayabilirim. Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince, artık ne bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler.”

50) De ki: “Ya O’nun azabı geceleyin veya gündüzün size gelip çatarsa; söyleyin bana o suçlu-günahkârlar onun nesini acele isterler?”

51) “Gerçekleştikten sonra mı O’na iman edeceksiniz? Hemen şimdi mi? Oysa siz, onun erkence gelmesini isti-yordunuz.”

52) Sonra zulmedenlere: “Sürekli azabı tadın!” denile-cek. Kazandıklarınız dışında, bir başka şeyle mi ceza-landırılacaktınız?

53) “O gerçek midir?” diye senden haber almak ister-ler. De ki: “Evet, Rabbime andolsun ki, şüphesiz ger-çektir ve sizler aciz bırakacak değilsiniz.”

54) Zulmeden her nefis, eğer yeryüzünde bulunan her-şeye sahip olsaydı, elbette onu fidye olarak verirdi. Azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedil-miştir.

55) İyi bilin ki; göklerde ve yerde ne varsa hepsi Al-lah’ındır. Şunu da iyi bilin ki Allah’ın va’di haktır. Fa-kat onların çoğu bilmezler.

56) O, diriltir ve öldürür. Ve O’na döndürüleceksiniz.

57) Ey insanlar, Rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve mü’minler için bir hidayet ve rahmet geldi.

58) De ki: “Allah’ın lütfu ve rahmetiyle ve yalnız bun-lar ile sevinsinler. Bu, onların toplayıp yığmakta olduk-larından hayırlıdır.”

59) De ki: “Allah’ın sizin için indirdiği sizin bir kısmını haram ve helâl kıldığınız rızıktan, haber var mı? Söyler misiniz?” De ki: “Allah mı size izin verdi, yoksa Al-lah’a mı iftira ediyorsunuz?”

60) Allah’a karşı iftira edenlerin kıyamet gününde zan-ları nedir? Şüphesiz ki Allah insanlara lütufkârdır. Fa-kat onların çoğu şükretmezler.

61) Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur’an’dan okuduğun herhangi bir şey ve si-zin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, o işe daldığı-nızda biz mutlaka üzerinize şahidiz. Yerde olsun gökte olsun zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden gizli kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de muhakkak apaçık kitaptadır.   

62) Haberiniz olsun; şüphesiz Allah’ın velilerine hiçbir korku yoktur, onlar kederlenecek de değillerdir.

63) Onlar iman edip sakınanlardır.

64) Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjde vardır. Allah’ın sözlerinde asla değişiklik olmaz. İşte bu, en büyük kurtuluşun ta kendisidir.

65) Onların söyledikleri seni üzmesin. Şüphesiz izzet ve gücün tümü Allah’ındır. O, Semî’dir, Alîm’dir.

66) Haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah’ındır. Allah’tan başkasına tapanlar bile, şirk koştukları şeylere uymuyorlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve ancak yalan söylerler.

67) Geceyi içinde dinlenmeniz için, gündüzü ise aydın-lık olarak yaratan O’dur. Şüphesiz işitebilen bir toplu-luk için bunda gerçekten ayetler vardır.

68) “Allah çocuk edindi.” dediler. O, yücedir. O, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Yanınızda buna dair hiçbir delil yoktur. Al-lah’a karşı bilmeyeceğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?

69) De ki: “Allah’a karşı yalan uydurup iftira edenler, kurtuluşa eremezler.”

70) Dünyada bir süre faydalanmadan sonra dönüşleri ancak bize olacaktır. Sonra da küfür-inkâr etmeleri se-bebiyle onlara en şiddetli azabı tattıracağız.

71) Onlara Nuh’un haberini de oku. Hani kavmine de-mişti ki: “Ey kavmim, eğer aranızda kalmam ve Al-lah’ın ayetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa –ki ben ancak Allah’a tevekkül ederim- haydi işinizi sağ-lam tutun, şirk koştuklarınızı da çağırın, sonra işiniz si-ze hiçbir tasa vermesin. Sonra da mühlet vermeksizin bana hükmünüzü uygulayın.”

72) “Eğer yüz çevirirseniz zaten ben sizden bir ücret de istemedim. Benim ecrimi ancak Allah verecektir. Ve ben, müslümanlardan olmakla emrolundum.”

73) Fakat onu yalanladılar, biz de onu ve gemide onun-la birlikte olanları kurtardık ve onları halifeler kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılan-ların sonunun nasıl olduğuna bir bak!

74) Sonra onun ardından kendi kavimlerine nice rasul-ler gönderdik; onlara apaçık belgeler getirmişlerdi. Ama daha önce yalanlamaları nedeniyle inanmadılar. İşte biz, haddi aşanların kalplerini böyle mühürleriz.

75) Sonra bunların ardından Firavun’a ve onun ileri ge-lenlerine Musa’yı ve Harun’u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar büyüklendiler. Onlar suçlu-günahkâr bir kavimdi.

76) Onlara katımızdan hak geldiği zaman, dediler ki: “Bu, kuşkusuz apaçık bir sihirdir.”

77) Musa: “Size hak geldiğinde mi söylersiniz? Bu bir sihir midir? Oysa sihirbazlar kurtuluşa eremezler.” dedi.

78) Onlar: “Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde buldu-ğumuzdan döndürmek ve yeryüzünde de büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz.” dediler.

79) Firavun: “Bütün bilgin sihirbazları bana getirin!” dedi.

80) Nihayet sihirbazlar gelince Musa onlara: “Atacağı-nızı atın!” dedi.

81) Onlar atınca, Musa dedi ki: “Sizin bu yaptığınız si-hirdir. Şüphesiz Allah onu boşa çıkaracaktır. Elbette Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez.”

82) Allah, suçlu-günahkârlar istemese de, hakkı kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir.

83) Sonunda Musa’ya kavminden bir takım gençler dı-şında –Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini be-lalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.

84) Musa dedi ki: “Ey kavmim, eğer siz Allah’a iman edip müslüman olmuşsanız artık yalnızca O’na tevekkül edin.”

85) Dediler ki: “Biz yalnızca Allah’a tevekkül ettik. Rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne kılma.”

86) “Ve rahmetinle bizi o kâfirler topluluğundan kur-tar.”

87) Musa ve kardeşine: “Mısır’da kavminize evler ha-zırlayın, evlerinizi namaz kılınan yerler yapın ve na-mazı dosdoğru kılın. Mü’minleri de müjdele!” diye vahyettik.

88) Musa dedi ki: “Rabbimiz, şüphesiz sen Firavun ve ileri gelenlerine dünya hayatında bir zinet ve mallar verdin. Rabbimiz senin yolundan sapsınlar diye mi? Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir kalplerini mü-hürle. Çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe iman etmeyeceklerdir.”

89) Buyurdu ki: “İkinizin de duası kabul olundu. O hal-de dosdoğru yürümeye devam edin. Sakın bilgisizlerin yoluna uymayın.”

90) İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve as-kerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Niha-yet boğulacağı anda şöyle dedi: “İsrailoğullarının ken-disine inandığından başka ilah olmadığına iman ettim. Ben de müslümanlardanım.”

91) Şimdi, öyle mi? Halbuki sen bundan önce isyan et-miş ve fesatçılardan olmuştun.

92) Senden sonrakilere bir ibret olman için bugün sade-ce senin bedenini kurtaracağız. Gerçekten insanların çoğu, ayetlerimizden habersizdirler. 

93) Andolsun ki biz, İsrailoğullarını gerçekten çok gü-zel bir yere yerleştirdik. Onları hoş ve temiz şeylerle rı-zıklandırdık. Kendilerine ilim gelinceye kadar anlaş-mazlığa düşmediler. Şüphesiz Rabbin, aralarında anlaş-mazlığa düştükleri şey konusunda kıyamet günü hüküm verecektir.

94) Eğer sana indirdiğimizden şüphede isen, senden ön-ce kitabı okuyanlara sor. Andolsun ki hak sana Rabbin-den gelmiştir. O halde sakın şüphe edenlerden olma.

95) Sakın Allah’ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma. Sonra zarara uğramışlardan olursun.

96) Doğrusu üzerlerine Rabbinin sözü hak olmuş bulu-nanlar iman etmezler;

97) Onlara her ayet getirilse bile... Acı azabı görünceye kadar.

98) Ama iman edip imanı kendisine yarar sağlamış –Yunus kavminin dışında- bir ülke olsaydı ya! Onlar iman edince üzerlerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yarar-landırdık.

99) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar mü’min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın?

100) Allah’ın izni olmadan hiçbir kimsenin iman etme-si mümkün değildir. O, akıl erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar.

101) De ki: “Göklerde ve yerde ne var? Bir bakıverin. İman etmeyen bir topluluğa apaçık ayetler ve uyarma-lar bir şey sağlamaz.”

102) Onlar, kendilerinden önce geçmiş olanların günle-ri gibisinden başkasını mı bekliyorlar? De ki: “Haydi bekleyin. Şüphesiz ben de sizlerle birlikte bekleyenler-denim.”

103) Sonra biz, rasullerimizi ve iman edenleri böyle kurtarırız; mü’minleri kurtarmamız üzerimize bir hak-tır.

104) De ki: “Ey insanlar, eğer benim dinimden yana bir şüphe içindeyseniz, ben sizin Allah’tan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmiyorum, ancak sizin hayatınıza son verecek olan Allah’a ibadet ederim. Ben, mü’min-lerden olmakla emrolundum.”

105) Ve: “Hakka yönelerek yüzünü dine doğru yönelt ve sakın müşriklerden olma.”

106) “Allah’tan başka, sana yararı da, zararı da olma-yan şeylere dua etme. Eğer böyle yaparsan, o takdirde şüphesiz ki sen zalimlerden olursun.” 

107) Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, onu O’n-dan başka kimse gideremez. Ve eğer sana bir hayır is-terse, O’nun lütfunu geri çevirecek de yoktur. Kulların-dan dilediğine bundan isabet ettirir. O, Ğafûr’dur, Ra-hîm’dir.

108) De ki: “Ey insanlar, şüphesiz size Rabbinizden hak gelmiştir. Artık kim hidayet bulursa o, ancak kendi nefsi için hidayet bulmuştur. Kim saparsa, o da kendi aleyhine sapmıştır. Ben sizin üzerinizde bir vekil deği-lim.” 

109) Sana vahyolunana uy ve Allah hükmedinceye ka-dar sabret. Şüphesiz O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.











سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
  En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir     Hatalarım ve yanlışlarım varsa lütfen ya uyarın     ebubekiryasin_@hotmail.com     yada af edin








Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali online okuyabilir, facebook, twitter gibi diğer sosyal ağlarda paylaşabilir,
bilgisayarınıza indirebilir, ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek koşuluyla
telif hakkı ödemeksizin site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz.
NOT: TİCARİ OLARAK KULLANILAMAZ