ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !
Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali Abdulvahid Metin Kur'an-ı Kerim Meali
10 - YUNUS SURESİ
(Mekke’de inmiştir, 109 ayettir.)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla...
1) Elif, Lam, Ra. Bunlar, hikmetli Kitabın ayetleridir.
2) İçlerinden bir adama: ‘İnsanları uyar ve iman edenle-re, Rableri katında kendileri için muhakkak gerçek bir makam olduğunu müjdele!’ diye vahyetmemiz, insanla-ra şaşırtıcı mı geldi? Kâfirler: “Gerçekten bu, apaçık bir sihirbazdır.” dediler.
3) Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün-de yaratan, sonra Arş’a istiva eden, işleri yerli yerince yöneten Allah’tır. O’nun izni olmadıkça hiç kimse şefa-atçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O halde O’na ibadet edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek mi-siniz?
4) Hepinizin dönüşü O’nadır. Allah’ın va’di bir gerçek-tir. İlkin yaratan, sonra da iman edip salih amel işleyen-leri adaletiyle mükâfatlandırmak için yaratmayı tekrar-layacak olan şüphesiz O’dur. Küfürlerinde ısrar edenle-re gelince; küfürleri dolayısıyla, onlar için kaynar su-dan bir içki ve acı bir azap vardır.
5) Güneşi bir aydınlık, ayı bir nur kılan, yılların sayısı-nı ve hesabı bilmeniz için ona konak yerleri belirleyen O’dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri geniş geniş açıklar.
6) Gerçekten, gece ile gündüzün ardarda gelişinde ve Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır.
7)
Muhakkak ki bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve
bununla tatmin olanlar ve ayetlerimizden habersiz olanlar;
8) İşte
bunların, kazandıkları dolayısıyla barınma yerle-ri ateştir.
9) İman
edip salih amel işleyenlere gelince; Rableri on-ları imanları sebebiyle altından
nehirler akan, nimetler-le donatılmış cennetlere yöneltip-iletir.
10)
Oradaki duaları: “Allah’ım, seni tesbih ederim.” dir. Oradaki dirilik
temennileri de: “Selam.” dır. Dua-larının sonu da: “Gerçekten, hamd
alemlerin Rabbi Al-lah içindir.”
11) Eğer
Allah, onların hayra ulaşmak için çarçabucak davrandıkları gibi insanlara şerri
de çabuklaştırsaydı, mutlaka ecellerine hüküm verilirdi. İşte bize kavuşmayı
ummayanları biz böylece azgınlıkları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda
bırakırız.
12)
İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otu-rurken ya da ayaktayken bize
dua eder, zararını üstün-den kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan
zarara bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. İşte ölçüyü taşıranlara yapmakta
oldukları böylece süslü gösterilir.
13)
Andolsun ki biz sizden önceki nesilleri, rasulleri kendilerine apaçık deliller
getirdiği halde, zulmettikleri ve iman etmeyecekleri için helak ettik. İşte biz
suçlu-günahkâr olan bir topluluğu böyle cezalandırırız.
14)
Sonra nasıl işler yapacağınızı görmek için, onların ardından sizi yeryüzüne
halifeler kıldık.
15)
Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okundu-ğunda, bizimle karşılaşmayı
ummayanlar, derler ki: “Bundan başka bir Kur’an getir veya onu değiştir.”
De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değil. Ben, ancak
bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben büyük günün
azabından korkarım.”
16) De
ki: “Eğer Allah dileseydi, onu size okumazdım ve onu size bildirmezdi. Ben
bundan önce aranızda bir ömür geçirdim. Hâlâ akıllanmaz mısınız?”
17)
Allah’a yalan uydurarak iftira edenden yahut ayet-lerini yalanlayandan daha
zalim kim olabilir? Şüphesiz O, suçlu-günahkârları kurtuluşa erdirmez.
18)
Allah’ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve ya-rarları dokunmayacak şeylere
ibadet ederler ve: “Bun-lar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir.”
derler. De ki: “Siz Allah’a göklerde ve yerde bilmeyeceği bir şeyi mi haber
veriyorsunuz? Haşa, O, şirk koştuklarınızdan münezzeh ve yücedir.”
19)
İnsanlar ancak tek bir ümmetti. Sonradan ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden
geçmiş bir söz olmasaydı, an-laşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka
araların-da hüküm verilmiş olurdu.
20) Bir
de derler ki: “Rabbinden üzerine bir ayet indi-rilse ya!..” De ki:
“Gayb yalnızca Allah’ındır. O halde bekleyedurun; ben de sizlerle birlikte
bekleyenlerde-nim.”
21)
İnsanlara şiddetli bir sıkıntı dokunduktan sonra, bir rahmet dokundurduğumuz
zaman, ayetlerimiz konusun-da hileli bir düzen kurmak onlar içindir. De ki:
“Düzen kurmada Allah daha hızlıdır. Şüphesiz elçi-lerimiz geliştirmekte
olduğunuz düzenleri yazmaktadır-lar.”
22)
Karada ve denizde sizi gezdiren O’dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz zaman,
onlar da içindekileri güzel bir rüzgar ile götürüp kendileri de bununla
sevin-dikleri sırada ona şiddetli bir fırtına gelip çatar. Her ta-raftan da
şiddetli dalgalar onlara hücum etmeye başla-yıp kendilerinin çepeçevre
kuşatıldıklarını sanmışlar-ken, dinde O’na gönülden katıksız bağlılar olarak Al-lah’a
dua etmeye başlarlar. “Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak
sana şükredenlerden olacağız.”
23) Ama
onları kurtarınca, hemen haksız yere yeryü-zünde taşkınlığa koyulurlar. Ey
insanlar, sizin taşkınlı-ğınız ancak kendi aleyhinizedir. Dünya hayatının geçici
metaıdır. Sonra dönüşünüz ancak bizedir, biz de yaptık-larınızı size haber
vereceğiz.
24)
Dünya hayatının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve
hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir su gibidir. Öyle ki
yeryüzü, gü-zelliğini takınıp süslendiği ve ahalisi gerçekten ona güç
yetirdiğini sanmışlarken gece veya gündüz ona emrimiz gelmiştir de, dün sanki
hiç bir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda
kılmışız. Dü-şünen bir topluluk için biz ayetleri böyle birer birer açıklarız.
25)
Allah ise barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dos-doğru yola yöneltip-iletir.
26)
İhsanda bulunanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Yüzlerini ne bir karartı
sarar, ne bir zillet. İşte onlar cennetin halkıdırlar; orada daimidirler.
27)
Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir.
Bunları bir zillet sarıp kap-lar. Onları Allah’tan kurtaracak bir kimse de
yoktur. Yüzleri karanlık bir gecenin parçalarına bürünmüş gibi-dir. İşte bunlar
ateşin halkıdırlar; orada daimidirler.
28) O
gün, onların tümünü bir araya toplayacağız, son-ra şirk koşanlara:
“Yerinizden ayrılmayınız; siz de şirk koştuklarınız da.” diyeceğiz. Artık
onların arasını aç-mışızdır. Şirk koştukları derler ki: “Siz bize ibadet edi-yor
değildiniz.”
29)
“Bizimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. Şüphesiz biz, sizin
ibadetinizden habersizdik.”
30) İşte
orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak ve onlar
asıl-gerçek mevlaları olan Al-lah’a döndürülecekler. Uydurdukları da
kendilerinden kaybolup uzaklaşacaklar.
31) De
ki: “Size gökten ve yerden rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik
olan kimdir? Ölüden diriyi çıkaran ve diriden ölüyü çıkaran kimdir? İşleri yerli
ye-rince yöneten kimdir?” Onlar: “Allah” diyeceklerdir. Öyleyse de
ki: “Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız?”
32) İşte
gerçek Rabbiniz olan Allah budur. Artık haktan sonra sapıklıktan başka ne var? O
halde nasıl hâlâ çev-riliyorsunuz?
33)
Böylece Rabbinin sözü o fasık kimseler üzerinde gerçekleşmiştir ki: “Onlar
şüphesiz iman etmezler.”
34) De
ki: “Şirk koştuklarınızdan ilk kez yaratacak, sonra onu iade edecek olan var
mı?” De ki: “Allah ya-ratmayı başlatır, sonra onu iade eder. Öyleyse
nasıl çevriliyorsunuz?”
35) De
ki: “Şirk koştuklarınızdan hakka ulaştırabilecek var mı?” De ki:
“Hakka ulaştıracak Allah’tır. Öyleyse, hakka ulaştıran mı uyulmaya daha
layıktır, yoksa doğ-ru yola ulaştırılmadıkça kendisi hidayete ulaşmayan mı? Ne
oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?”
36)
Onların çoğu zandan başkasına uymaz. Zann ise hiç şüphesiz hak olan hiçbir şeyin
yerini tutmaz. Şüphesiz ki Allah yaptıklarını çok iyi bilendir.
37) Bu
Kur’an, Allah’tan başkası tarafından uydurul-muş değildir. Ancak, önündekileri
doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Onda şüphe yoktur. Alem-lerin
Rabbi’ndendir.
38)
Yoksa: “Onu kendiliğinden uydurdu.” mu diyor-lar? De ki: “O halde onun
benzeri bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka
çağı-rabildiklerinizi çağırın.”
39)
Hayır, onlar ilmini kavrayamadıkları ve te’vili ken-dilerine henüz gelmemiş bir
şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Zalimlerin
sonunun nasıl olduğuna bir bak!
40)
Aralarında ona iman eden kimseler de vardır, ona iman etmeyenler de vardır.
Rabbin fesatçıları en iyi bi-lendir.
41) Eğer
seni yalanlarlarsa, de ki: “Benim yaptıklarım bana aittir, sizin
yaptıklarınız size aittir. Siz benim yap-tıklarımdan uzaksınız, ben de sizin
yaptıklarınızdan uzağım.”
42)
Onlardan sana kulak verenler de vardır. Fakat sa-ğırlara –üstelik akıl da
erdiremiyorlarsa- sen mi duyu-racaksın.
43)
Aralarından sana bakanlar da vardır. Ama kör olan-ları –üstelik basiretleri de
yoksa- sen mi doğru yola ulaştıracaksın?
44)
Şüphesiz Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi
nefislerine zulmediyorlar.
45)
Onları, sanki günün bir saati kadar kaldıklarını zan-neder vaziyette, bir arada
toplayacağı gün, birbirlerini tanırlar. Allah’a kavuşmayı yalanlayanlar
gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar hidayete ermiş de değildi.
46)
Onlara va’dettiğimizin bir kısmını sana göstersek yahut senin ruhunu alsak da
yine onların dönüşü bize olacaktır. Sonra Allah yaptıklarına da şahittir.
47) Her
ümmetin bir rasulü vardır. Rasulleri geldiği za-man aralarında adaletle
hükmedilir ve onlara zulmedil-mez.
48)
Derler ki: “Eğer doğru sözlüyseniz bu va’d ne za-manmış?”
49) De
ki: “Allah’ın dilediğinden başka kendime ne bir zarar verebilirim ne de bir
fayda sağlayabilirim. Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince, artık ne
bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler.”
50) De
ki: “Ya O’nun azabı geceleyin veya gündüzün size gelip çatarsa; söyleyin bana
o suçlu-günahkârlar onun nesini acele isterler?”
51)
“Gerçekleştikten sonra mı O’na iman edeceksiniz? Hemen şimdi mi? Oysa siz, onun
erkence gelmesini isti-yordunuz.”
52)
Sonra zulmedenlere: “Sürekli azabı tadın!” denile-cek. Kazandıklarınız
dışında, bir başka şeyle mi ceza-landırılacaktınız?
53)
“O gerçek midir?” diye senden haber almak ister-ler. De ki: “Evet,
Rabbime andolsun ki, şüphesiz ger-çektir ve sizler aciz bırakacak değilsiniz.”
54)
Zulmeden her nefis, eğer yeryüzünde bulunan her-şeye sahip olsaydı, elbette onu
fidye olarak verirdi. Azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar
haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedil-miştir.
55) İyi
bilin ki; göklerde ve yerde ne varsa hepsi Al-lah’ındır. Şunu da iyi bilin ki
Allah’ın va’di haktır. Fa-kat onların çoğu bilmezler.
56) O,
diriltir ve öldürür. Ve O’na döndürüleceksiniz.
57) Ey
insanlar, Rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve mü’minler için
bir hidayet ve rahmet geldi.
58) De
ki: “Allah’ın lütfu ve rahmetiyle ve yalnız bun-lar ile sevinsinler. Bu,
onların toplayıp yığmakta olduk-larından hayırlıdır.”
59) De
ki: “Allah’ın sizin için indirdiği sizin bir kısmını haram ve helâl
kıldığınız rızıktan, haber var mı? Söyler misiniz?” De ki: “Allah mı size
izin verdi, yoksa Al-lah’a mı iftira ediyorsunuz?”
60)
Allah’a karşı iftira edenlerin kıyamet gününde zan-ları nedir? Şüphesiz ki Allah
insanlara lütufkârdır. Fa-kat onların çoğu şükretmezler.
61)
Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur’an’dan okuduğun
herhangi bir şey ve si-zin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, o işe daldığı-nızda
biz mutlaka üzerinize şahidiz. Yerde olsun gökte olsun zerre ağırlığınca bir şey
Rabbinden gizli kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü de muhakkak apaçık
kitaptadır.
62)
Haberiniz olsun; şüphesiz Allah’ın velilerine hiçbir korku yoktur, onlar
kederlenecek de değillerdir.
63)
Onlar iman edip sakınanlardır.
64)
Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjde vardır. Allah’ın sözlerinde asla
değişiklik olmaz. İşte bu, en büyük kurtuluşun ta kendisidir.
65)
Onların söyledikleri seni üzmesin. Şüphesiz izzet ve gücün tümü Allah’ındır. O,
Semî’dir, Alîm’dir.
66)
Haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah’ındır.
Allah’tan başkasına tapanlar bile, şirk koştukları şeylere uymuyorlar. Onlar
ancak zanna uyarlar ve ancak yalan söylerler.
67)
Geceyi içinde dinlenmeniz için, gündüzü ise aydın-lık olarak yaratan O’dur.
Şüphesiz işitebilen bir toplu-luk için bunda gerçekten ayetler vardır.
68)
“Allah çocuk edindi.” dediler. O, yücedir. O, hiçbir şeye ihtiyacı
olmayandır. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Yanınızda buna dair hiçbir
delil yoktur. Al-lah’a karşı bilmeyeceğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?
69) De
ki: “Allah’a karşı yalan uydurup iftira edenler, kurtuluşa eremezler.”
70)
Dünyada bir süre faydalanmadan sonra dönüşleri ancak bize olacaktır. Sonra da
küfür-inkâr etmeleri se-bebiyle onlara en şiddetli azabı tattıracağız.
71)
Onlara Nuh’un haberini de oku. Hani kavmine de-mişti ki: “Ey kavmim, eğer
aranızda kalmam ve Al-lah’ın ayetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa –ki
ben ancak Allah’a tevekkül ederim- haydi işinizi sağ-lam tutun, şirk
koştuklarınızı da çağırın, sonra işiniz si-ze hiçbir tasa vermesin. Sonra da
mühlet vermeksizin bana hükmünüzü uygulayın.”
72)
“Eğer yüz çevirirseniz zaten ben sizden bir ücret de istemedim. Benim ecrimi
ancak Allah verecektir. Ve ben, müslümanlardan olmakla emrolundum.”
73)
Fakat onu yalanladılar, biz de onu ve gemide onun-la birlikte olanları kurtardık
ve onları halifeler kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk.
Uyarılan-ların sonunun nasıl olduğuna bir bak!
74)
Sonra onun ardından kendi kavimlerine nice rasul-ler gönderdik; onlara apaçık
belgeler getirmişlerdi. Ama daha önce yalanlamaları nedeniyle inanmadılar. İşte
biz, haddi aşanların kalplerini böyle mühürleriz.
75)
Sonra bunların ardından Firavun’a ve onun ileri ge-lenlerine Musa’yı ve Harun’u
ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar büyüklendiler. Onlar suçlu-günahkâr bir
kavimdi.
76)
Onlara katımızdan hak geldiği zaman, dediler ki: “Bu, kuşkusuz apaçık bir
sihirdir.”
77)
Musa: “Size hak geldiğinde mi söylersiniz? Bu bir sihir midir? Oysa
sihirbazlar kurtuluşa eremezler.” dedi.
78)
Onlar: “Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde buldu-ğumuzdan döndürmek ve
yeryüzünde de büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize
inanacak değiliz.” dediler.
79)
Firavun: “Bütün bilgin sihirbazları bana getirin!” dedi.
80)
Nihayet sihirbazlar gelince Musa onlara: “Atacağı-nızı atın!” dedi.
81)
Onlar atınca, Musa dedi ki: “Sizin bu yaptığınız si-hirdir. Şüphesiz Allah
onu boşa çıkaracaktır. Elbette Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez.”
82)
Allah, suçlu-günahkârlar istemese de, hakkı kendi kelimeleriyle
gerçekleştirecektir.
83)
Sonunda Musa’ya kavminden bir takım gençler dı-şında –Firavun ve önde gelen
çevresinin kendilerini be-lalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı.
Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü
taşıranlardandı.
84) Musa
dedi ki: “Ey kavmim, eğer siz Allah’a iman edip müslüman olmuşsanız artık
yalnızca O’na tevekkül edin.”
85)
Dediler ki: “Biz yalnızca Allah’a tevekkül ettik. Rabbimiz, bizi zulmeden bir
kavim için bir fitne kılma.”
86)
“Ve rahmetinle bizi o kâfirler topluluğundan kur-tar.”
87) Musa
ve kardeşine: “Mısır’da kavminize evler ha-zırlayın, evlerinizi namaz kılınan
yerler yapın ve na-mazı dosdoğru kılın. Mü’minleri de müjdele!” diye
vahyettik.
88) Musa
dedi ki: “Rabbimiz, şüphesiz sen Firavun ve ileri gelenlerine dünya hayatında
bir zinet ve mallar verdin. Rabbimiz senin yolundan sapsınlar diye mi? Rabbimiz,
mallarını yerin dibine geçir kalplerini mü-hürle. Çünkü onlar can yakıcı azabı
görmedikçe iman etmeyeceklerdir.”
89)
Buyurdu ki: “İkinizin de duası kabul olundu. O hal-de dosdoğru yürümeye devam
edin. Sakın bilgisizlerin yoluna uymayın.”
90)
İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve as-kerleri azgınlıkla ve
düşmanlıkla peşlerine düştü. Niha-yet boğulacağı anda şöyle dedi:
“İsrailoğullarının ken-disine inandığından başka ilah olmadığına iman ettim. Ben
de müslümanlardanım.”
91)
Şimdi, öyle mi? Halbuki sen bundan önce isyan et-miş ve fesatçılardan olmuştun.
92)
Senden sonrakilere bir ibret olman için bugün sade-ce senin bedenini
kurtaracağız. Gerçekten insanların çoğu, ayetlerimizden habersizdirler.
93)
Andolsun ki biz, İsrailoğullarını gerçekten çok gü-zel bir yere yerleştirdik.
Onları hoş ve temiz şeylerle rı-zıklandırdık. Kendilerine ilim gelinceye kadar
anlaş-mazlığa düşmediler. Şüphesiz Rabbin, aralarında anlaş-mazlığa düştükleri
şey konusunda kıyamet günü hüküm verecektir.
94) Eğer
sana indirdiğimizden şüphede isen, senden ön-ce kitabı okuyanlara sor. Andolsun
ki hak sana Rabbin-den gelmiştir. O halde sakın şüphe edenlerden olma.
95)
Sakın Allah’ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma. Sonra zarara uğramışlardan
olursun.
96)
Doğrusu üzerlerine Rabbinin sözü hak olmuş bulu-nanlar iman etmezler;
97)
Onlara her ayet getirilse bile... Acı azabı görünceye kadar.
98) Ama
iman edip imanı kendisine yarar sağlamış –Yunus kavminin dışında- bir ülke
olsaydı ya! Onlar iman edince üzerlerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını
kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar yarar-landırdık.
99) Eğer
Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar
mü’min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın?
100)
Allah’ın izni olmadan hiçbir kimsenin iman etme-si mümkün değildir. O, akıl
erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar.
101) De
ki: “Göklerde ve yerde ne var? Bir bakıverin. İman etmeyen bir topluluğa
apaçık ayetler ve uyarma-lar bir şey sağlamaz.”
102)
Onlar, kendilerinden önce geçmiş olanların günle-ri gibisinden başkasını mı
bekliyorlar? De ki: “Haydi bekleyin. Şüphesiz ben de sizlerle birlikte
bekleyenler-denim.”
103)
Sonra biz, rasullerimizi ve iman edenleri böyle kurtarırız; mü’minleri
kurtarmamız üzerimize bir hak-tır.
104) De
ki: “Ey insanlar, eğer benim dinimden yana bir şüphe içindeyseniz, ben sizin
Allah’tan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmiyorum, ancak sizin hayatınıza
son verecek olan Allah’a ibadet ederim. Ben, mü’min-lerden olmakla emrolundum.”
105) Ve:
“Hakka yönelerek yüzünü dine doğru yönelt ve sakın müşriklerden olma.”
106)
“Allah’tan başka, sana yararı da, zararı da olma-yan şeylere dua etme. Eğer
böyle yaparsan, o takdirde şüphesiz ki sen zalimlerden olursun.”
107)
Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, onu O’n-dan başka kimse gideremez. Ve
eğer sana bir hayır is-terse, O’nun lütfunu geri çevirecek de yoktur.
Kulların-dan dilediğine bundan isabet ettirir. O, Ğafûr’dur, Ra-hîm’dir.
108) De
ki: “Ey insanlar, şüphesiz size Rabbinizden hak gelmiştir. Artık kim hidayet
bulursa o, ancak kendi nefsi için hidayet bulmuştur. Kim saparsa, o da kendi
aleyhine sapmıştır. Ben sizin üzerinizde bir vekil deği-lim.”
109)
Sana vahyolunana uy ve Allah hükmedinceye ka-dar sabret. Şüphesiz O,
hükmedenlerin en hayırlısıdır.
Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali online okuyabilir, facebook, twitter gibi diğer sosyal ağlarda paylaşabilir, bilgisayarınıza indirebilir, ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz. NOT: TİCARİ OLARAK KULLANILAMAZ |