ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !
Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali Abdulvahid Metin Kur'an-ı Kerim Meali
7- el-A’RAF SURESİ
(Mekke’de inmiştir, 206 ayettir.)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
1) Elif, lam, mim, sad.
2) Kitap sana indirildi ki ondan dolayı kalbine bir sıkın-tı gelmeden onunla uyarasın ve mü’minlere öğüt vere-sin.
3) Rabbinizden size indrilene uyun. O’ndan başka veli-lere uymayın! Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.
4) Biz nice yurtları helak etmişizdir ki, geceleyin ya da onlar gündüz uyurlarken azabımız onlara geliverdi.
5) Azabımız kendilerine geldiği zaman onların yalva-rışları ancak: “Biz gerçekten de zalimlermişiz.” deme-leri olmuştur.
6) Andolsun kendilerine rasul gönderdiklerimize de so-racağız, gönderilen rasullere de soracağız.
7) Andolsun onlara ilimle anlatacağız. Biz gaibler deği-liz.
8) O gün tartı haktır. Tartıları ağır gelenler var ya; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
9) Kimin de tartısı hafif gelirse işte onlar ayetlerimize zulmettikleri için nefislerini hüsrana uğratanlardır.
10) Andolsun sizi yeryüzünde yerleştirdik ve size orada pek çok geçimlik yarattık... Ne kadar da az şükrediyor-sunuz!?
11) Andolsun sizi yarattık sonra da size şekil verdik. Sonra meleklere: “Adem’e secde edin!” dedik. Onlar hemen secde ettiler. İblis müstesna; o secde edenlerden olmadı.
12) “Sana emrettiğim halde seni secde etmekten alıko-yan nedir?” buyurduğu zaman, “Ben ondan daha ha-yırlıyım, çünkü beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın.” dedi.
13) “O halde hemen in oradan, senin için orada büyük-lenmek yoktur! Hemen çık, çünkü sen aşağılıklardan-sın!” buyurdu.
14) “Bana diriltilecekleri güne kadar mühlet ver.” De-di.
15) “Muhakkak sen mühlet verilenlerdensin.” buyurdu.
16) Dedi ki: “O halde beni azdırdığından dolayı onlar için mutlaka senin dosdoğru yolunda oturacağım.”
17) “Sonra andolsun önlerinden, arkalarından, sağla-rından ve sollarından onlara sokulacağım da sen onla-rın pek çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.”
18) Buyurdu ki: “Kınanmış ve kovulmuş olarak çık oradan! Andolsun ki onlardan her kim sana uyarsa ce-hennemi hep sizinle dolduracağım.”
19) Ey Adem! Sen ve eşin cennete yerleşin ikiniz de di-lediğiniz yerden yiyin; ama bu ağaca yaklaşmayın! O taktirde zalimlerden olursunuz!
20) Şeytan kendilerine gizlenmiş olan avret yerlerini onlara göstermek için onlara vesvese verdi de: “Rabbi-niz size bu ağacı sadece siz iki melek olursunuz veya ebedi olursunuz diye yasakladı!?” dedi.
21) Ayrıca: “Muhakkak ki ben size öğüt verenlerde-nim!” diye ikisine de yemin etti.
22) Böylece ikisini de aldatarak düşürtüp ağacı tattıkla-rında avret yerleri kendilerine göründü ve üzerlerine cennet yapraklarından üst üste yapıştırmaya başladılar. Rableri de o ikisine: “Ben size bu iki ağacı yasaklama-dım mı? Muhakkak ki şeytan sizin için apaçık bir düş-mandır, demedim mi?” buyurdu.
23) Dediler ki: “Rabbimiz biz nefsimize zulmettik bizi bağışlamaz, bize merhamet etmezsen muhakkak ki hüs-rana uğrayanlardan oluruz.”
24) Buyurdu ki: “Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir süreye kadar yerleşme ve geçim vardır.”
25) Buyurdu ki: “Orada yaşayacaksınız ve orada öle-ceksiniz, yine oradan çıkarılacaksınız.”
26) Ey Ademoğulları, sizin avret yerlerinizi örtecek bir elbise ve size süslenilecek giysi inidirdik. Takva elbi-sesi var ya, işte bu daha hayırlıdır. İşte bu Allah’ın ayetlerindendir; umulur ki öğüt alırlar.
27) Ey Ademoğulları! Şeytan ana-babanızın avret yer-lerini kendilerine göstermek için elbiselerini sıyırarak onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de fitneye dü-şürmesin! Çünkü gerçekten o ve taraftarları sizi sizin onları göremeyeceğiniz yerden görürler. Muhakkak ki biz şeytanları iman etmeyenlerin velileri kıldık.
28) Onlar bir hayasızlık yaptıkları zaman: “Biz atala-rımızı bunun üzerinde bulduk. Allah da bize bunu em-retti!?” derler. De ki: “Allah elbette ki hayasızlığı em-retmez. Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylü-yorsunuz!?”
29) De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi doğrultun ve dini yalnız kendisine has kıla-rak O’na dua edin. Başlangıçta sizi yarattığı gibi döne-ceksiniz.”
30) O, kimini hidayete erdirdi kimi de sapıklığı haketti. Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları veliler edindiler. Buna rağmen kendilerini doğru yolda sanırlar.
31) Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi alın. Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü O israf edenleri sevmez.
32) De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti ve te-miz rızıkları kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet gününde ise yalnız onlaradır.” İşte biz ayetleri bilenler için böyle açıklıyoruz.
33) De ki: “Rabbim ancak hayasızlıkları, onlardan hem açık olanı, hem de gizli olanı, her türlü günahı, haksız yere isyanı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”
34) Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri ge-lince ne bir an ertelenirler ne de öne alınırlar.
35) Ey Ademoğulları size içinizden ayetlerimi haber veren rasuller geldiğinde her kim sakınır ve düzeltirse onlar için korku yoktur, onlar üzülecek değillerdir.
36) Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyükle-nenler var ya; işte onlar ateş halkıdır ve orada daimi ka-lıcıdırlar.
37) Allah’a bir yalanı iftira edenden veya O’nun ayetle-rini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Onlara ki-taptaki nasipleri erişecektir. Nihayet elçilerimiz ruhları-nı almak için kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki: “Allah’tan başka ibadet ettikleriniz nerede?” “On-lar bizden uzaklaştılar.” diyecekler de gerçekten de kâ-fir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik edecekler-dir.
38)
Buyuracak ki: “Cin ve insanlardan sizden öne geç-miş ümmetlerle birlikte
ateşe girin.” Her ümmet girdik-çe kardeşini lanetler. Hepsi birbiri ardınca
orada topla-nınca sonrakileri öncekileri için: “Rabbimiz bizi işte bunlar
saptırdı, o halde onlara iki kat azap ver.” Diye-cekler. Buyuracak ki:
“Herkes için iki kattır, fakat siz bilmezsiniz.”
39)
Öncekileri de sonrakilerine: “Sizin bize bir üstünlü-ğünüz yoktur, o halde
kazandıklarınıza karşılık azabı tadın!” diyecekler.
40)
Ayetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenen-lere göğün kapıları
açılmayacaktır. Onlar, deve iğne de-liğinden geçinceye kadar cennete giremezler,
biz suçlu-ları işte böyle cezalandırırız.
41)
Onlar için cehennemden bir yatak, üstlerinde örtü-ler vardır. Biz zalimleri işte
böyle cezalandırırız.
42) İman
edip salih amel işleyenler var ya –ki bir nefse ancak gücünün yettiğini
yükleriz- işte onlar cennetlik-tirler; onlar orada daimi kalıcıdırlar.
43)
Biz onların sinelerinde kinden her ne varsa söküp atmışızdır. Altlarından
nehirler akar. Derler ki: “Allah’-a hamdolsun ki bizi buna iletti. Allah bize
hidayet ver-meseydi bunu bulamazdık. Andolsun ki Rabbimizin ra-sulleri hak ile
geldiler.” Onlara: “İşte bu, yaptıklarınıza karşılık mirasçı olduğunuz
cennettir!” diye seslenilir.
44)
Cennetlikler de cehennemliklere: “Rabbimizin bize vaadettiğini gerçek bulduk;
siz de Rabbinizin vaadetti-ğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar
da: “Evet.” derler ve bir münadi: “Allah’ın laneti zalimle-rin üzerine
olsun.” diye seslenir.
45)
Onlar ki Allah yolundan alıkoyanlar, onu eğriltmek isteyenlerdir. Onlar ahireti
de inkâr ederlerdi.
46)
Onların arasında perde vardır ve a’raf üzerinde hep-sini yüzlerinden tanıyan
adamlar vardır. Cennet ehline: “Selamun aleykum.” diye seslenirler ki
bunlar unutul-mamakla birlikte henüz oraya girememişlerdir.
47)
Gözleri ateş halkına çevrildiği zaman da: “Rabbi-miz bizi zalimler
topluluğuyla birlikte bulundurma!” derler.
48)
A’raf halkı simalarından tanıdıkları adamlara derler ki: “Topladıklarınızın
ve kibirlenmenizin size bir fayda-sı olmadı.”
49)
“Bunlar mıydı kendilerini Allah’ın rahmetine eriş-tirmeyeceğine yemin ettiğiniz
kimseler? Girin cennete, sizin için hiçbir korku yoktur; siz üzülecek de değilsi-niz.”
50)
Cehennemlikler cennetliklere: “Bize biraz su ya da Allah’ın size verdiği
rızıktan aktarın!” diye nida eder-ler. Onlar da: “Allah bunları kâfirlere
haram kılmış-tır.” derler.
51)
Onlar ki dinlerini bir eğlence ve bir oyun edinir-lerdi de dünya hayatı
kendilerini aldatmıştır. Onların bu günleriyle kavuşacaklarını unuttukları ve
ayetlerimizi yalanladıkları gibi biz de bugün onları unuturuz.
52)
Andolsun biz onlara kitap gönderdik onu ilimle açıkladık ki iman eden bir
topluluğa hidayet ve rah-mettir.
53)
Onlar sadece onun tevilini mi gözetiyorlar? O’nun tevilinin geleceği gün daha
önce onu unutanlar diye-cekler ki: “Gerçekten de Rabbimizin rasulleri bize
hak-kı getirmişler. Şimdi bize şefaatçilerden kimse var mı ki bize şefaat
etsinler ya da geri döndürülür müyüz ki yaptıklarımızdan başkasını yapsak?”
Muhakkak ki on-lar kendilerini hüsrana uğratanlardır, uydurmakta ol-dukları
şeyler de onlardan uzaklaşıp kaybolmuştur.
54)
Muhakkak sizin Rabbiniz Allah’tır ki altı günde gökleri ve yeri yarattı sonra
Arş’a istiva etti. Gündüzü süratle kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe,
aya ve yıldızlara emriyle başeğdiren O’dur. Dikkat edin, yaratmak da emretmek de
yalnız O’na aittir. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!..
55)
Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Mu-hakkak O haddi aşanları
sevmez.
56)
Orası ıslah edildikten sonra yeryüzünde fesat çıkar-mayın. Korkarak ve umarak
O’na dua edin. Muhakkak Allah’ın rahmeti güzel davrananlara yakındır.
57)
Rahmetinin üzerinde rüzgarları müjde olarak gön-deren O’dur. Bunlar ağır yüklü
bulutları kaldırdığında onları ölmüş bir yere sürükleriz ve bununla oraya su
indiririz. Böylece her türlü ürünü çıkartırız. Biz ölüleri de işte böyle
çıkarırız, umulur ki ibret alırsınız.
58)
Rabbinin izniyle iyi şehrin bitkisi çıkar, kötü olan-dan ise zorluktan başka bir
şey çıkmaz. Biz şükreden bir topluluk için ayetleri işte böyle çeşitli
şekillerde açıklıyoruz.
59)
Andolsun biz Nuh’u kavmine gönderdik de: “Ey kavmim Allah’a ibadet edin,
sizin O’ndan başka ibade-te layık ilahınız yoktur. Doğrusu ben sizin için büyük
bir günün azabından korkmaktayım.” dedi.
60)
Kavminin ileri gelenleri: “Gerçekten de biz seni apaçık bir sapıklık içinde
görüyoruz.” dediler.
61) O
şöyle dedi: “Ey kavmim, bende hiçbir sapıklık yoktur, fakat ben alemlerin
Rabbinden bir rasulüm.”
62)
“Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum ve size öğüt veriyorum. Çünkü ben
Allah’tan sizin bilmediğini-zi biliyorum.”
63)
Sakınırsınız ve belki rahmete erersiniz diye uyarıl-mak için Rabbinizin
içinizden bir adama zikir gelmesi-ne mi şaşırdınız.
64) Onu
yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla be-raber bulunanları kurtardık,
ayetlerimizi yalanlayanları ise boğduk. Çünkü onlar görmeyen bir topluluktu.
65) Ad’a
da kardeşleri Hud’u... Dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a ibadet edin, sizin O’ndan
başka ilahınız yoktur! Halâ sakınmayacak mısınız?”
66)
Kavminin ileri gelenlerinden kâfirler dediler ki: “Gerçekten de biz seni
akılsızlık içinde görüyoruz doğ-rusu biz seni yalancılardan sanıyoruz.”
67) Dedi
ki: “Ey kavmim! Bende akıl yetersizliği yok-tur, fakat ben gerçekten de
alemlerin Rabbinden bir ra-sulüm.”
68)
“Size Rabimin risaletini tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir
nasihatçıyım.”
69)
“Sizi uyarmak için Rabbinizden içinizden bir ada-ma zikir gelmesine mi
şaşırdınız? Düşünün ki O sizi Nuh kavminden sonra halifeler kıldı, size
yaratılışça genişlik verdi. O halde Allah’ın nimetlerini düşünün, umulur ki
kurtuluşa erersiniz.”
70)
Dediler ki: “Sen bize yalnızca Allah’a ibadet etme-miz ve atalarımızın ibadet
etmekte olduklarını terket-memiz için mi geldin? O halde doğru kimselerden isen
bize vaad ettiğin şeyi getir!”
71) Dedi
ki: “Andolsun gerçekten de size Rabbinizden bir azap ve gazap gelecektir.
Allah’ın, haklarında hiç-bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın onları
adlan-dırdığı isimler hakkında mı benimle tartışıyorsunuz? O halde bekleyin.
Muhakkak ben de sizlerle beraber bek-leyenlerdenim.”
72)
Ardından onu ve onunla beraber olanları katımız-dan bir rahmet ile kurtardık.
Ayetlerimizi yalanlayarak iman etmeyenlerin kökünü kestik.
73)
Semud’a da kardeşleri Salih’i... Dedi ki: “Ey kav-mim! Allah’a ibadet edin,
sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir.
İşte Allah’ın dişi devesi size bir delildir. Onu bırakın da Al-lah’ın arzında
otlasın. Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acıklı bir azap yakalar.”
74)
“Düşünün ki Ad’dan sonra sizi halifeler yaptı ve si-zi yeryüzünde yerleştirdi.
Ovalarında köşkler kuruyor, dağlarında evler yontuyordunuz. O halde Allah’ın ni-metlerini
düşünün de bozguncular olup yeryüzünde taş-kınlık yapmayın.”
75)
Kavminin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar içlerinden iman edenlere
onlarca zayıf bırakılanlara de-diler ki: “Salih’in gerçekten Rabbi tarafından
gönderil-diğini biliyor musunuz?” Onlar da: “Biz gerçekten onunla
gönderilene iman edenleriz.” dediler.
76)
Büyüklenenler de dediler ki: “Elbette biz de sizin iman ettiğiniz şeyi inkâr
edenleriz!”
77)
Ardından o dişi deveyi kestiler de Rablerinin emir-lerine karşı isyan ederek:
“Ey Salih, sen gerçekten ra-sullerden isen bize vaadettiğin şeyi getir!”
dediler.
78)
Bunun üzerine onları şiddetli bir sarsıntı yakalayı-verdi de yurtlarında diz
üstü çöke kaldılar.
79) O da
onlardan yüz çevirerek şöyle dedi: “Ey kav-mim, muhakkak ki ben size Rabbimin
risaletini tebliğ ettim ve size nasihat ettim; fakat siz öğüt verenleri sev-miyorsunuz.”
80)
Lut’u da... Hani kavmine demişti ki: “Sizden önce alemlerden hiç kimsenin
yapmadığı hayasızlığı mı yapı-yorsunuz?”
81)
“Siz gerçekten de kadınları bırakıp şehvetle erkek-lere yaklaşıyorsunuz. Hayır,
siz haddi aşan bir toplu-luksunuz.”
82)
Kavminin cevabı; yalnızca: “Onları ülkenizden çı-karın, çünkü bunlar çok
temiz insanlarmış.” demeleri oldu.
83)
Nihayet biz onu ve ehlini kurtardık, ancak karısı müstesna. O geride kalıp helak
olanlardan oldu.
84)
Onların üzerine bir sağanak yağdırdık. Günahkâr-ların sonunun nasıl olduğuna bir
bak!
85)
Medyene’de kardeşleri Şuayb’ı... Dedi ki: “Ey kav-mim, Allah’a ibadet edin,
sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge gelmiştir.
Öl-çüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların eşyasını eksiltme-yin. Islah edildikten
sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. İman edenler iseniz bu sizin için daha
hayır-lıdır.”
86)
“O’na iman edenleri tehdit ederek ve doğruluk yo-lunda eğrilik arayarak Allah’ın
yolundan alıkoymak için her yolun başında oturmayın! Hatırlayın ki siz çok az
idiniz de sizi çoğalttı. Bozgunculuk yapanların sonu-nun nasıl olduğuna bir
bakın!”
87)
“İçinizden bir grup kendisiyle gönderildiğim şeye iman etmiş, bir grup da iman
etmediğine göre artık A-llah bizim aramızda hüküm verinceye kadar sabredin.
Şüphesiz Allah hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”
88)
Kavminin ileri gelenlerinden büyüklenenler: “Ey Şuayb, seni ve seninle
birlikte iman edenleri ya ülke-mizden çıkaracağız ya da mutlaka bizim dinimize
döne-ceksiniz?” dediler. Dedi ki: “Biz istemesek de mi?”
89)
“Allah bizi ondan kurtardıktan sonra sizin dininize dönersek Allah’a yalan
iftira etmiş oluruz. Bizim için sizin dininize dönmek yoktur, ancak Rabbimizin
dileme-si müstesna. Rabbimizin ilmi herşeyi kuşatmıştır. Biz yalnız Allah’a
tevekkül ettik. Rabbimiz, bizimle kavmi-miz arasında sen hak ile hüküm ver!
Şüphesiz sen hü-küm verenlerin en hayırlısısın.”
90)
Kavminin ileri gelenlerinden kâfir olanlar dediler ki: “Andolsun Şuayb’a
uyarsanız mutlaka hüsrana uğ-rayanlardan olursunuz.”
91)
Nihayet onları şiddetli bir sarsıntı yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü çöke
kaldılar.
92)
Şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada oturmadılar. Şu-ayb’ı yalanlayanlar var ya,
işte onlar hüsrana uğrayan-lar oldular.
93) O da
onlardan yüz çevirerek dedi ki: “Ey kavmim, andolsun ben size Rabbimin
risaletini tebliğ ettim ve si-ze öğüt verdim, artık ben kâfir bir topluluğa
nasıl acı-rım.?!”
94) Biz
hangi memlekete bir rasul gönderdiysek, oranın halkını mutlaka sıkıntı ve
zorlukla yakalamışızdır ki yalvarıp yakarsınlar.
95)
Sonra kötülüğü iyilikle değiştirdik ta ki onlar çoğa-larak: “Atalarımıza da
şiddetli sıkıntılar ve genişlik do-kunmuştu.” dediler. Nihayet biz de
kendileri farkında değillerken onları ansızın yakalayıverdik.
96) O
ülkelerin halkı iman edip sakınsalardı elbette on-ların üzerine gökten de yerden
de bereketler açardık, fakat onlar yalanladılar, biz de onları kazanmakta ol-dukları
sebebiyle yakalayıverdik.
97) O
ülkelerin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin
mi oldular?
98) Ya
da o ülkelerin halkı kuşluk vakti eğlenirlerken kendilerine azabımızın
gelmeyeceğinden emin mi oldu-lar?
99)
Yoksa onlar Allah’ın tuzağından emin mi oldular? Hüsrana uğrayanlar
topluluğundan başkası Allah’ın tu-zağından emin olamaz!
100)
Sakinlerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanları doğruya erdirmeye mi? Eğer biz
dilemiş olsaydık onla-ra günahları nedeniyle bir musibet isabet ettirirdik; ve
kalplerine damgalar vururduk da onlar böylelikle işit-meyenler olurlardı.
101)
İşte o memleketler ki biz onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz.
Doğrusu rasulleri onlara apa-çık delillerle gelmişlerdi, fakat daha önce
yalanladıkları için iman etmediler. Allah kâfirlerin kalplerini işte böy-le
mühürler.
102)
Onların pek çoğunda ahde vefa görmedik. Onların pek çoğunu fasıklar olarak
gördük.
103)
Sonra onların ardından Musa’yı ayetlerimizle Fi-ravun’a ve ileri gelenlerine
gönderdik, fakat onlar zul-mettiler. Bak fesatçıların sonu nasıl oldu?
104)
Musa dedi ki: “Ey Firavun, muhakkak ben alem-lerin rabbinden bir rasulüm.”
105)
“Benim yükümlülüğüm Allah hakkında haktan başkasını söylememektir. Gerçekten de
size Rabbiniz-den apaçık bir delil ile geldim. Artık İsrailoğullarını benimle
gönder.”
106)
Dedi ki: “Sen bir ayet ile gelmişsen eğer doğru söyleyenlerden isen o halde
onu getir!”
107)
Bunun üzerine asasını bıraktı da o hemen açıkça ejderha oluverdi.
108)
Elini çıkardı, o da hemen bakanlara bembeyaz parlayıverdi.
109)
Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki: “Doğ-rusu bu gerçekten de
bilgili bir sihirbazdır.”
110)
“Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. O halde ne buyurursunuz?”
111)
Dediler ki: “Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcılar yolla.”
112)
“Bilgili sihirbazların hepsini sana getirsinler.”
113)
Sihirbazlar Firavun’a gelerek: “Galip gelirsek mutlaka bize bir mükâfat var
değil mi?” dediler.
114)
“Evet, ayrıca gerçekten de siz yakınlaşanlardan olacaksınız.” dedi.
115)
Dediler ki: “Ey Musa! Önce sen mi atacaksın, yoksa biz mi atalım?”
116)
“Siz atın.” dedi. Onlar atınca
insanların gözlerini büyülediler ve onları dehşete düşürdüler de büyük bir sihir
getirdiler.
117) Biz
de Musa’ya: “Asanı atıver!” diye vahyettik. Bir de baktılar ki onların
uydurduklarını yakalayıp yu-tuyor.
118)
Böylece hak ortaya çıktı; onların yapmakta olduk-ları da boşa çıktı.
119)
Artık orada yenilmiş oldular ve küçülerek döndü-ler.
120)
Sihirbazlar secdeye kapandılar.
121)
Dediler ki: “Alemlerin Rabbine iman ettik.”
122)
“Musa’nın ve Harun’un Rabbine...”
123)
Firavun da dedi ki: “Ben size izin vermeden önce O’na iman mı ettiniz?
Mutlaka bu ahalisini oradan çı-karmak için şehirde kurduğunuz bir düzendir. O
halde yakında bileceksiniz.”
124)
“Elbette ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim sonra da hepinizi
astıracağım.”
125)
Dediler ki: “Muhakkak ki biz Rabbimize dönece-ğiz.”
126)“Musa ile kavmini
yeryüzünde bozgunculuk yapmaları, seni ve ilahlarını terketmeleri için mi
bırakacaksın?” O da: “Oğullarını öldürür, kadınlarını sağ bırakırız.
Elbette biz onlar üzerinde kahredici bir güce sahibiz.” dedi.
128)
Musa kavmine dedi ki: “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Elbette ki
yeryüzü Allah’ındır; kullarından dilediğini ona varis kılar. Güzel sonuç
muttakiler için-dir.”
129)
Dediler ki: “Sen bize gelmeden önce de geldikten sonra da eziyete
uğratıldık.” Dedi ki: “Umulur ki Rab-biniz düşmanınızı helak eder ve sizi
yeryüzünde halife-ler kılar. Böylece nasıl davranacağınıza bakacaktır.”
130)
Andolsun biz Firavun hanedanını belki düşünürler diye yıllarca kuraklık ve ürün
darlığına uğrattık.
131)
Onlara bir iyilik geldiği zaman: “Bu bizim için-dir.” dediler, onlara bir
kötülük isabet ettiğinde de onu Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu
sayarlardı. Dikkat edin uğursuzluk ancak Allah katındandır, fakat onların çoğu
bilmezler.
132) Bir
de: “Sen bizi büyülemek için her ne mucize ge-tirirsen biz sana asla iman
edecek değiliz.” dediler.
133)
Bunun üzerine biz onlara ayrı ayrı ayetler olmak üzere onlara tufan, çekirge,
buğday güvesi, kurbağalar ve kan gönderdik. Buna rağmen böbürlendiler de gü-nahkârlar
topluluğu oldular.
134) Ne
zaman ki üzerlerine azap çöktü, “Ey Musa! Bi-zim için Rabbine dua et de sana
olan ahdi hürmetine bizden bu azabı kaldırırsan andolsun ki sana iman ede-ceğiz
ve İsrailoğullarını muhakkak seninle beraber göndereceğiz.” dediler.
135)
Erişebilecekleri bir süreye kadar azabı kendilerin-den giderince derhal
ahitlerini bozdular.
136) Biz
de ayetlerimizi yalanladıkları ve onlardan ga-fil oldukları için kendilerinden
intikam aldık da hepsini boğduk.
137)
Zayıf düşürülmüş olan topluluğu da kendisini be-reketli kıldığımız yerin
doğusuna da batısına da varis kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına olan o güzel
vaadi sab-rettikleri için tamamlandı. Firavun ve kavminin yap-makta olduklarını
ve yükselttiklerini harap ettik.
138)
İsrailoğullarını denizden geçirdik. Putları üzerinde kararlı olan bir topluluğa
rastladılar: “Ey Musa! Bize onların ilahları gibi bir ilah yap!” dediler.
Dedi ki: “Siz gerçekten de cahillik eden bir topluluksunuz!”
139)
“Çünkü onların içinde bulundukları kesinlikle yı-kılmaya mahkûmdur, yapmakta
oldukları da boşadır.”
140)
“Ben size Allah’tan başka bir ilah mı arayayım? Halbuki O sizi alemlere üstün
kıldı.”
141)
Hani size işkencelerin en kötüsünü yaparak, oğul-larınızı öldürüp kadınlarınızı
sağ bırakan Firavun hane-danından kurtarmıştık. Bunda sizin için Rabbinizden
büyük bir imtihan vardı.
142)
Musa ile otuz gece için sözleştik de ona bir on da-ha ekledik. Böylece Rabbinin
belirlediği süre kırk gece-ye tamamlandı. Musa kardeşi Harun’a: “Kavmim
için-de benim yerime geç, ıslah et de bozgunculara uyma!” dedi.
143)
Musa belirlediğimiz vakitte gelip de Rabbi onunla konuşunca dedi ki: “Rabbim,
bana görün de sana ba-kayım.” O buyurdu ki: “Beni asla göremezsin, fakat
şu dağa bak! O yerinde durabilirse sen de beni görebile-ceksin.” Rabbi dağa
tecelli edince onu parça parça edi-verdi. Musa da baygın düştü. Ne zaman ki
ayıldı, “Seni tenzih ederim, sana tevbe ettim ve ben iman edenlerin ilkiyim.”
dedi.
144)
Buyurdu ki: “Ey Musa risaletimle ve konuşmamla seni insanlara üstün kıldım.
Sana verdiklerimi al da şükredenlerden ol.”
145) Ona
levhalarda her şeye dair bir öğüt ile her şeyin açıklamasını yazdık. “Artık
bunları kuvvetle tut ve kav-mine emret ki bunlara en güzeliyle sarılsınlar.
Yakında fasıkların yurdunu size göstereceğim!”
146)
Yeryüzünde haksızca büyüklenenleri ayetlerimden uzak tutacağım. Onlar bütün
ayetleri görseler de onlara iman etmezler. Dosdoğru yolu görseler de, o yolu
tut-mazlar, azgınlık yolunu gördüklerinde ise onu yol edi-nirler. Bu onların
ayetlerimizi yalanlamaları ve onlar-dan gafil olmaları nedeniyledir.
147)
Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlar var ya, onların amelleri boşa
çıkmıştır. Onlar yaptıkla-rından başkasıyla mı cezalandırılacaklar?
148)
Musa’nın kavmi onun ardından ziynet eşyaların-dan böğüren bir buzağı heykeli
edindiler. Onun kendi-leriyle konuşmadığını ve kendilerine bir yol gösterme-diğini
görmediler mi? Onu ilah-edinmekle zalimlerden oldular.
149) Ne
zaman ki başları ellerinin üzerine düşürüldü ve gerçekten sapmış olduklarını
gördüler, “Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsan muhakak ki hüs-rana
uğrayanlardan olacağız!” dediler.
150)
Musa kavmine öfkeli ve kederli bir halde dönünce onlara: “Benim ardımdan
geldikten sonra ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin emrine acele mi ettiniz?”
dedi. Levhaları bırakarak kardeşinin başından tutup onu ken-disine doğru çekti.
O dedi ki: “Ey anamın oğlu! Bu top-luluk beni güçsüz bıraktı. Neredeyse beni
öldürecekler-di. Sen de bana düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu
zalimler topluluğuyla bir tutma.”
151)
Dedi ki: “Rabbim, beni de kardeşimi de bağışla! Bizi rahmetine al; şüphesiz
sen merhamet edenlerin en merhametlisisin!”
152)
Doğrusu buzağıyı ilah-edinenlere Rablerinden bir gazap dünya hayatında da
alçaklık erişecektir. Biz iftira edenleri işte böyle cezalandırırız.
153)
Kötülükleri yaptıktan sonra tevbe ederek iman edenler... Muhakkak ki Rabbin
bunun ardından elbette ki Ğafûr’dur, Rahîm’dir.
154)
Musa sakinleşince levhaları aldı, onun nüshasında Rablerinden korkanlar için
hidayet ve rahmet vardır.
155)
Musa belirlediğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti. Onları o şiddetli
sarsıntı tutunca dedi ki: “Rabbim, dileseydin onları da beni de daha önce
helak ederdin. Aramızdaki akılsızların yaptıkları yüzünden bizi helak mı
edeceksin? O ancak senin imtihanındır. Sen onunla dilediğini saptırır,
dilediğini de hidayete er-dirirsin. Bizim velimiz sensin. O halde bizi bağışla,
bize merhamet et. Çünkü Muhakkak ki sen bağışlayanların en hayırlısısın!”
156)
“Bize dünyada da ahirette de iyilik yaz, muhakkak ki biz sana yöneldik.”
Buyurdu ki: “Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise herşeyi
kuşatmıştır. Onu sakınanlara, zekâtı verenlere, ayetlerimize iman eden-lere
yazacağım.”
157)
Onlar ki yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulacakları ümmi bir nebi
olan rasule uyarlar, ki o on-lara iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar, temiz
şeyleri helâl, pis olanları da haram kılar, sırtlarındaki yükü ve üzerlerindeki
zincirleri indirir. Ona iman edenler, onu yüceltenler, ona yardım edenler ve
onunla indirilen nu-ra tabi olanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.
158) De
ki: “Ey insanlar, ben Allah’ın hepinize gön-derdiği rasulüyüm.” Göklerin
ve yerin mülkü yalnız O’nundur, O’ndan başka ilah yoktur. Dirilten ve öldü-ren
O’dur. O halde Allah’a ve ümmi nebi olan Rasulü’-ne iman edin ki o da O’nun
kelamına iman etmektedir. Ona uyun ki hidayete eresiniz.
159)
Musa’nın kavminden hakka ileten ve onunla adil davranan bir topluluk vardır.
160) Biz
onları ayrı ayrı ümmetler halinde on iki kola ayırdık. Kavmi ondan su istediği
zaman Musa’ya: “Asan ile taşa vur!” diye vahyettik de ondan on iki pı-nar
fışkırdı. Böylece hepsi de su içeceği yeri bildi. Üzerlerine de bulutla gölge
çektik. “Size verdiğimiz rı-zıkların temiz olanlarından yeyin!” diye
kendilerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Onlar bize zulmet-mediler
fakat kendi nefislerine zulmediyorlardı.
161)
Hani onlara: “Bu şehirde yerleşin ve orada dile-diğiniz yerden yiyin de hıtta:
bağışlanma dileriz deyin ve kapısından secde ederek girin ki günahlarınızı
bağışlayalım. Biz iyilik yapanlara daha da artıraca-ğız!” demiştik.
162)
Onlardan zulmedenler ise sözü kendilerine söyle-nenden başkasıyla değiştirdiler.
Biz de zulümleri sebe-biyle gökten bir azap indirdik.
163)
Onlara deniz kıyısındaki şehrin durumunu sor. Hani onlar cumartesi gününde haddi
aşıyorlardı. Cu-martesi tutmadıkları gün balıkları akın akın geliyor. Cumartesi
günü dışında ise gelmiyorlardı. Fıskları se-bebiyle biz onları işte böyle
imtihan ediyorduk.
164)
Onlardan bir topluluk: “Allah’ın kendilerini helak edeceği ya da şiddetli bir
azap ile uğratacağı bir top-luluğa ne diye öğüt veriyorsunuz?”dedikleri
zaman on-lar: “Rabbinize karşı bir mazeret olur ve belki onlar sa-kınırlar.”
demişlerdi.
165) Ne
zaman ki onlar kendilerine hatırlatılanı unuttu-lar biz de kötülükten
sakındıranları kurtardık, zulme-denleri ise işledikleri fısk sebebiyle şiddetli
bir azapla yakaladık.
166)
Onlar o sakındırıldıkları şeylerde ısrar edince on-lara: “Aşağılık maymunlar
olun!” dedik.
167) O
zaman Rabbin onlara kıyamet gününe kadar üzerlerine, kendilerini en kötü azaba
uğratacak kimse-ler göndereceğini bildirdi. Muhakkak ki Rabbin azabı çabuk
olandır. Muhakkak ki O, elbette Ğafûr’dur, Ra-hîm’dir.
168)
Onları yeryüzünde ayrı ayrı topluluklar haline ge-tirdik. Salih olanlar vardı.
İçlerinden bunlardan uzak olanlar da vardı. Dönsünler diye onları hem
iyiliklerle hem de kötülüklerle imtihan ettik.
169)
Onların ardından, kötü kimseler yerlerine geçti. Kitaba varis oldular da bu
dünyanın değersiz malını alarak: “Biz bağışlanacağız.” diyorlardı.
Kendilerine onun gibi bir şey yarar gelse onu da alırlar. Onlardan Allah
hakkında haktan başkasını söylemeyeceklerine dair o kitabın misakı alınmamış
mıydı? Oysa onun için-dekileri okumaktadırlar. Ahiret yurdu sakınanlar için daha
hayırlıdır, hala akletmeyecek misiniz?
170)
Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kı-lanlar var ya, muhakkak ki biz
salih olanların mükâfa-tını boşa çıkarmayız.
171)
Hani biz dağı bir gölgelik gibi üzerlerine kaldır-mıştık da onlar üstlerine
düşecek sanmışlardı. “Size verdiğimize kuvvetle sarılın ve ondakileri
düşünün, umulur ki sakınırsınız.”
172)
Hani Rabbin Ademoğullarının sırtlarından zürri-yetlerini almış ve kıyamet günü
“Bizim bundan haberi-miz yoktu.” dememeniz için onları nefislerine karşı:
“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye şahit tutmuştu da onlar: “Evet,
şahit olduk.” demişlerdi.
173) Ya
da: “Daha önce atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelen bir
nesildik. O halde batıla sapanların yaptıklarından dolayı bizi mi helak
edecek-sin?” demeyesiniz.
174) Biz
ayetleri ayrı ayrı işte böyle açıklarız, umulur ki dönerler.
175) Sen
onlara kendisine ayetlerimizi verdiğimiz hal-de onlardan sıyrılan, böylece
şeytanın kendisine uydur-duğu ve nihayet azgınlardan olan kimsenin haberini oku.
176) Biz
dileseydik onu bunlarla yükseltirdik, ama o yere meyletti de hevasına uydu. Onun
durumu o köpe-ğin haline benzer ki, üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur,
kendi haline bıraksan da solur. Ayetlerimizi ya-lanlayan topluluğun durumu işte
budur. O halde sen kıssayı anlat, umulur ki iyice düşünürler.
177)
Ayetlerimizi yalanlayarak yalnızca nefislerine zul-metmekte olanların durumu ne
kötüdür!
178)
Allah kimi hidayete erdirirse artık o doğru yolu bulmuştur. Her kimi de
saptırırsa işte onlar hüsrana uğ-rayanların ta kendileridir.
179)
Andolsun, cinlerden ve insanlardan pek çoğunu cehennem için yarattık ki onların
kalpleri vardır onunla anlamazlar, gözleri vardır fakat onlarla görmezler; ku-lakları
vardır ama onlarla işitmezler. Bunlar hayvan gi-bidirler, hatta daha da
şaşkındırlar. İşte onlar gafillerin ta kendileridir.
180) En
güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na bunlar-la dua edin. O’nun isimlerinde
ayrılığa düşenleri bıra-kın. Onlar yapmakta olduklarının cezasını yakında gö-receklerdir.
181)
Yarattıklarımızdan bir ümmet de vardır ki hak ile yol gösterirler ve onunla
adaletli davranırlar.
182)
Ayetlerimizi yalanlayanlar var ya, biz onları bil-meyecekleri bir yönden derece
derece azaba yaklaştıra-cağız.
183) Ben
onlara mühlet veriyorum. Muhakkak ki be-nim düzenim sağlamdır.
184)
Onlar arkadaşlarında hiçbir deliliğin olmadığını düşünmüyorlar mı? O ancak
apaçık bir uyarıcıdır.
185)
Onlar, göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah’ın yarattığı herhangi bir şeye ve
ecellerinin yaklaşmış ol-ma ihtimaline hiç bakmıyorlar mı? Artık bundan sonra
hangi söze inanacaklar?
186)
Allah her kimi saptırırsa artık onu hidayete erdire-cek yoktur, onları
taşkınlıkları içerisinde şaşkın bir hal-de bırakıverir.
187)
Sana kıyamet-saatinin ne zaman çatacağını sorar-lar. De ki: “Onun bilgisi
yalnızca Rabbimin katındadır. Onun zamanını O’ndan başkası açıklayamaz. O
gökler-de ve yerde ağırdır ve size ansızın gelir. Ondan haber-darmışsın gibi
sana soruyorlar.” De ki: “Onun ilmi yalnızca Allah katındadır, fakat
insanların çoğu bil-mezler.”
188) De
ki: “Ben kendim için Allah’ın dilediğinden başka bir yarara da bir zarara da
sahip değilim. Eğer gaybı bilseydim elbetteki hayrı artırırdım ve bana hiç-bir
kötülük dokunmazdı. Ben ancak bir uyarıcı ve iman eden bir topluluk için
müjdeleyiciyim.”
189) O
ki, sizi tek bir nefisten yarattı, ondan da kendi-siyle sükun bulması için eşini
yarattı. Onu bürüyünce hafif bir yük yüklendi de bununla gezindi. Nihayet
ağırlaşınca her ikisi de Rableri olan Allah’a şöyle dua etti: “Eğer bize
salih-evlat verirsen andolsun ki şükre-denlerden olacağız.”
190)
Onlara salih-evlat verdiğinde ise kendisi hakkında O’na şirk koşmaya başladılar.
Allah ise onların şirk koştuklarından yücedir.
191)
Kendileri yaratılmış oldukları halde hiçbir şey ya-ratamayanları mı şirk
koşuyorlar!?
192)
Halbuki onlar kendilerine yardım edemezler, onlar kendilerine bile yardım
edemezler.
193)
Onları doğru yola çağırırsanız size uymazlar; on-ları çağırsanız da suskun
kalsanız da sizin için aynıdır.
194)
Allah’tan başka ibadet ettikleriniz elbette ki sizin gibi kullardır. Eğer doğru
kimselerseniz onları çağırın da size karşılık versinler.
195)
Onların kendileriyle yürüyecek ayakları mı var, ya da kendileriyle
tutabilecekleri elleri mi var, veya göre-cek gözleri mi var, yoksa işitecek
kulakları mı var? De ki: “Çağırın şirk koştuklarınızı da sonra bir düzen ku-run
da bana göz açtırmayın!”
196)
Muhakkak ki benim velim kitabı indiren Allah’tır ve O salihlerin velisidir.
197)
Sizin O’nun yanısıra ibadet ettikleriniz ise size de yardım edemezler,
kendilerine de yardım edemezler.
198)
Onları doğru yola çağırsanız da işitmezler, onları sana bakar görürsün, fakat
onlar görmezler.
199) Sen
affetmeyi benimse, iyiliği emret ve cahiller-den yüz çevir.
200)
Sana şeytandan bir vesvese gelirse hemen Allah’a sığın. Şüphesiz O, Semî’dir,
Alîm’dir.
201)
Sakınanlara şeytandan bir vesvese geldiğinde iyi-ce düşünürler ve o takdirde
hemen görürler.
202)
Kardeşlerine gelince onları da sapıklığa sürükler-ler sonra da yakalarını
bırakmazlar.
203)
Onlara bir ayet getirmediğin zaman: “Onu kendin derleseydin ya!” derler.
De ki: “Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım. Bu, Rabbinizden gelen
basi-retler, iman eden bir topluluk için hidayet ve rahmet-tir.”
204)
Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun; umulur ki merhamet olunursunuz.
205)
Kendi kendine yüksek olmayan bir sesle yalvara-rak ve ürpererek sabah akşam
Rabbini an da gafillerden olma!
206)
Doğrusu Rabbinin katındaki olanlar O’na ibadet etmekten asla büyüklenmezler,
O’nu tesbih ederler ve yalnız O’na secde ederler.
Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali online okuyabilir, facebook, twitter gibi diğer sosyal ağlarda paylaşabilir, bilgisayarınıza indirebilir, ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz. NOT: TİCARİ OLARAK KULLANILAMAZ |