ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !
Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali Abdulvahid Metin Kur'an-ı Kerim Meali
2- el-BAKARA SURESİ
(Medine’de inmiştir, 286 ayettir.)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
1) Elif, Lam, Mim.
2) Kendisinde hiçbir şüphe olmayan bu kitap, muttaki-ler için hidayettir.
3) O kimseler ki gayba iman ederler, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden de infak ederler.
4) Onlar ki sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler, onlar ahirete de kesin olarak inanırlar.
5) İşte onlar, Rablerinden bir hidayet üzeredirler; işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
6) Muhakkak ki küfürlerinde bilinçli olarak ısrar eden kimseleri uyarsan da uyarmasan da kendileri için birdir; iman etmezler.
7) Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş-tir; gözlerinde de perde vardır. Onlar için çok büyük bir azap vardır.
8) İnsanlardan öyleleri de vardır ki: “Biz Allah’a ve ah-iret gününe iman ettik!” derler, halbuki onlar mü’min değillerdir.
9) Allah’ı ve iman edenleri aldatmaya çalışıyorlar; oysa kendilerinden başkasını aldatmıyorlar da farkında de-ğiller…
10) Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Yalanlamalarından ötürü onlar için çok acıklı bir azap vardır.
11) Onlara: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın!” denildiği zaman: “Biz ancak ıslah edicileriz.” derler.
12) Dikkat edin! Doğrusu onlar fesat çıkaranların ta kendileridir; ne var ki farkında değiller…
13) Onlara: “İnsanların iman ettiği gibi iman edin!” denildiğinde: “Biz o akılsızların iman ettiği gibi iman eder miyiz?” derler. Dikkat edin! Doğrusu onlar akıl-sızların ta kendileridir; ne var ki bilmiyorlar…
14) İman edenlerle karşılaştıkları zaman: “İman ettik.” derler, şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise: “Şüphe-siz biz sizinle beraberiz; biz sadece alay edicileriz!” derler.
15) Allah onlarla alay eder ve azgınlıkları içerisinde bocalar bir halde kendilerine mühlet verir.
16) İşte onlar, hidayete karşı sapıklığı satın almış kim-selerdir. Alış verişleri kar getirmedi ve doğru yolu bu-lanlardan olmadılar
17) Onların durumu, bir ateş yakan kimsenin durumu gibidir ki, etrafını aydınlatınca Allah onların nurunu giderdi ve onları karanlıklar içerisinde görmez bir halde bıraktı.
18) Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; artık onlar dön-mezler.
19) Ya da gökten boşalan şiddetli yağmur gibidir ki, içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek vardır. Yıl-dırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Şüphesiz Allah kafirleri çepeçevre kuşatandır.
20) Şimşek neredeyse gözlerini kapıverecek. Onları ay-dınlattığı zaman onda yürürler. Onlar üzerine karardığı zaman dikiliverirler. Allah dileseydi elbette onların işit-melerini de görmelerini de giderirdi. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
21) Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rab-binize ibadet edin ki korunasınız.
22) O ki; yeryüzünü sizin için bir döşek, göğü de bir bina kıldı. Gökten su indirip onunla sizin için rızık olan ürünler çıkarttı. Artık siz de bildiğiniz halde Allah'a eşler koşmayın!
23) Eğer kulumuza indirdiğimiz şeyden şüphe içindey-seniz, siz de onun benzerinden bir sure getirin! Allah’-tan başka şahidlerinizi de çağırın; eğer doğru kimseler-seniz!
24) Şayet yapamazsanız, -ki asla yapamayacaksınız-, o halde kafirler için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar olan o ateşten sakının!
25) İman edip salih amel işleyen kimseleri müjdele! Muhakkak onlar için altından nehirler akan cennetler vardır. Orada rızık olan ürünlerden her rızıklandırıldık-larında: "Bu, daha önce rızıklandırıldığımızdır.” derler. Onlara birbirinin benzeri olarak verilecektir. Orada on-lar için tertemiz kılınmış eşler de vardır. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar.
26) Doğrusu Allah bir sivrisineği veya ondan daha üstün olan herhangi bir şeyi misal vermekten çekinmez. Gerçekten iman edenler bilirler ki, o kesinlikle Rab-lerinden bir haktır. Küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenler ise: “Allah bu misal ile neyi kastetmiştir?” der-ler. Onunla pek çoğunu saptırır. Bir çoğunu da onunla hidayete erdirir. Onunla fasıklardan başkasını saptır-maz.
27) Onlar ki, Allah'ın ahdini pekiştirilmiş sözünden sonra bozarlar, Allah'ın kendisiyle birleştirilmesini em-rettiği şeyi keserler ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridirler.
28) Allah’a karşı nasıl küfür üzere oluyorsunuz? Siz ölüler idiniz de sizi diriltti; sonra sizi öldürecek, sonra da sizi diriltecektir. Sonra yalnız O'na döndürüleceksi-niz.
29) Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip yedi gök halinde onları düzenleyen O'dur. O, her şeyi hakkıyla bilendir.
30) Hani Rabbin meleklere: “Muhakkak ben yeryüzün-de bir halife yaratacağım.” buyurmuştu da onlar: “Orada fesat çıkaracak ve kanlar dökecek bir kimse mi yaratacaksın? Oysa biz seni hamd ile tesbih ve takdis etmekteyiz.” demişlerdi. “Şüphesiz ben sizin bilmediği-niz şeyleri bilirim.” buyurmuştu.
31) Adem’e bütün isimleri öğretti. Sonra onları melek-lere göstererek: "Eğer doğru kimseler iseniz bunları isimleriyle bana haber verin!" buyurdu.
32) “Seni tesbih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka ilmimiz yoktur. Şüphesiz Alîm ve Hakim olan sensin, yalnız sen!” dediler.
33) “Ey Adem! Bunları isimleriyle onlara bildir!" dedi. Onları isimleriyle onlara bildirince de: “Size demedim mi ki, şüphesiz ben göklerin ve yerin gaybını bilirim; açıkladıklarınızı ve gizlediklerinizi de bilirim!” buyur-du.
34) Hani biz meleklere: "Adem'e secde edin!” demiştik de hemen secde ettiler. İblis müstesna. Kaçındı, kibir-lendi ve kafirlerden oldu.
35) Dedik ki: "Ey Adem! Sen ve eşin bu cennette yer-leşin ve orada dilediğiniz yerde bol bol yiyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın; yoksa ikiniz de zalimlerden olur-sunuz!"
36) Bunun üzerine, şeytan o ikisini oradan kaydırdı ve onları bulundukları yerden çıkarttı. Dedik ki: “Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde sizin için belli bir vakte kadar yerleşim yeri ve geçimlik vardır.”
37) Derken Adem Rabbinden kelimeler aldı. Tevbesini kabul etti. Çünkü Tevvab ve Rahim olan O’dur, yalnız O!
38) Dedik ki: "Hepiniz oradan inin, benden size bir hi-dayet gelir de kim benim hidayetime uyarsa, onlar için korku yoktur ve onlar üzülecek de değillerdir.”
39) Küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edip ayetlerimizi yalanlayanlar var ya; işte onlar ateş halkıdırlar; onlar orada sürekli kalıcıdırlar.
40) Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi hatırlayın ve ahdimi yerine getirin ki ben de ahdinizi yerine geti-reyim ve benden; yalnız benden korkun!
41) Beraberinizdekini tasdik edici olarak indirdiğime iman edin ve onu inkar edenlerin ilki olmayın! Ayet-lerimi de az bir pahaya değişmeyin ve benden, yalnız benden sakının!
42) Hakkı batılla karıştırmayın ve bildiğiniz halde hak-kı gizlemeyin!
43) Bir de namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin!
44) İnsanlara iyliği emredersiniz de kendinizi unutur musunuz? Oysa siz o kitabı okuyorsunuz. Hala aklet-mez misiniz?
45) Sabır ve namaz ile yardım isteyin. Bu, şüphesiz huşu duyanlardan başkasına ağır gelir.
46) Onlar, şüphesiz Rablerine kavuşacaklarını ve yine şüphesiz yalnız O'na döneceklerini kesin olarak bilirler.
47) Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi ve sizi alemler üzerine gerçekten üstün kıldığımı hatırlayın!
48) Kimsenin kimse için bir şey ödeyemeyeceği gün-den de sakının ki, ondan hiç bir şefaat kabul edilmez ve ondan fidye de alınmaz. Kendilerine yardım da edil-mez!..
49) Hani sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık ki, oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı ise sağ bırakarak size azabın en kötüsünü tattırıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden çok büyük bir imtihan vardı.
50) Hani sizin için denizi yarmış ve sizi kurtarmıştık. Firavun hanedanını da boğmuştuk, ki siz görüyordunuz.
51) Hani biz Musa’ya kırk gece vaadetmiştik; sonra siz onun ardından zalimler olarak o buzağıyı (ilah) edindi-niz.
52) Sonra bunun ardından belki şükredersiniz diye sizi affetmiştik.
53) Hani belki hidayete erersiniz diye Musa'ya kitabı ve furkanı vermiştik.
54) Hani Musa kavmine demişti ki: "Ey kavmim! Ger-çekten siz o buzağıyı (ilah) edinmekle kendinize zul-mettiniz; hemen yaratanınıza tevbe edin de nefislerinizi öldürün. Bu yaratanınız katında sizin için daha hayır-lıdır.” Bunun üzerine tevbenizi kabul etti. Şüphesiz ki O, Tevvab’dır, Rahim’dir.
55) Hani siz; “Ey Musa! Allah’ı apaçık görünceye ka-dar sana asla inanmayız!" demiştiniz de sizi hemen bir yıldırım çarpmıştı, ki siz görüyordunuz.
56) Sonra ölümünüzün ardından belki şükredersiniz di-ye sizi dirilttik.
57) Bulutu da üzerinize gölge yaptık. Size kudret hel-vası ve bıldırcın indirdik. “Rızık olarak verdiğimiz gü-zel şeylerden yiyin!” Onlar bize zulmetmediler; fakat kendi nefislerine zulmetmekteydiler.
58) Hani: “Şu kasabaya girin ve orada dilediğiniz yerde bol bol yiyin, o kapıdan secde ederek girin ve "hıtta" (bizi affet) deyin ki size hatalarınızı bağışlaya-lım; muhsinlere daha da artıracağız…” demiştik.
59) Derken zulümlerinde bilinçli olarak ısrar edenler kendilerine söyleneni başka bir sözle değiştirdiler. Biz de fasıklık ettikleri için o zulmedenlerin üzerine gökten iğrenç bir azap indirdik.
60) Hani Musa kavmi için su istemişti de: “Asanla taşa vur!” dedik. Hemen ondan on iki pınar fışkırdı; böy-lece insanların hepsi içecekleri yeri kesin olarak bildi. “Allah’ın rızkından yiyin, için; fakat yeryüzünde fesat çıkarıcılar olarak taşkınlık yapmayın!”
61) Hani siz demiştiniz ki: “Ey Musa! Bir yemek üze-rinde asla sabır gösteremeyiz. Bizim için Rabbine dua et de bize yerin bitirdiği şeylerden; baklası, acuru, samısağı, mercimeği ile soğanından çıkarsın." Dedi ki: "Daha aşağı olan o şeyi o daha hayırlı olan ile değiştirmek mi istiyorsunuz?! Bir şehre inin; o taktirde istediğiniz şeyler sizin olacaktır.” Böylece üzerlerine alçaklık ve yoksulluk vuruldu. Allah’dan bir gazaba uğradılar; işte bu, Allah’ın ayetlerini bilinçli olarak inkar etmeleri ve haksız yere nebilerini öldürmeleri sebebiyledir. İşte bu, isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyledir.
62) Muhakkak iman edenler, yahudiler, hristiyanlar ve sabiilerden her kim Allah'a ve ahiret gününe iman edip salih amel işlerse, onların Rabbleri katında ecirleri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar üzülecek de değillerdir.
63) Hani sizin kesin sözünüzü almış, Tur’u da üzerinize kaldırmıştık. "Size verdiğimize kuvvetle sarılın, içinde-kileri hatırlayın ki korunasınız!”
64) Sonra siz bunun ardından yüz çevirdiniz; eğer üze-rinizde Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, elbette hüs-rana uğrayanlardan olurdunuz…
65) Andolsun ki içinizden cumartesi günü haddi aşan-ları elbette bildiniz. Biz de onlara: "Aşağılık maymun-lar olun!” dedik.
66) Onu öncekileri ve sonrakileri için ibret verici bir ceza, muttakiler için de bir öğüt kıldık.
67) Hani Musa kavmine: "Doğrusu Allah size bir sığır boğazlamanızı emrediyor!" demişti de: “Bizimle alay mı ediyorsun?" dediler. "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım!" dedi.
68) Dediler ki: “Bizim için Rabbine dua et de bize onun nasıl olduğunu iyice açıklasın!" Dedi ki: "Muhakkak O buyuruyor ki: ‘Gerçekten o, ne yaşlı, ne de genç, bun-ların arasında orta yaşta bir sığırdır.’ Artık emrolun-duğunuz şeyi yapın!”
69) Dediler ki: "Bizim için Rabbine dua et de bize onun renginin ne olduğunu iyice açıklasın.” Dedi ki: "Mu-hakkak O buyuruyor ki; 'Doğrusu o sapsarı bir sığırdır, onun rengi bakanlara ferahlık verir.”
70) Dediler ki: "Bizim için Rabbine dua et de bize onun nasıl olduğunu iyice açıklasın; çünkü bize göre sığır-(lar) birbirine benziyor. Allah dilerse muhakkak biz hi-dayeti buluruz.”
71) Dedi ki: "Muhakkak O buyuruyor ki, o arazi sür-mek suretiyle zelil olmayan, ekin sulamayan, kusursuz bir sığırdır ki onda hiçbir alaca yoktur.” Dediler ki: “İşte şimdi hakkı getirdin.” Nihayet onu boğazladılar; ama neredeyse yapmayacaklardı.
72) Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle çekişmiştiniz. Halbuki Allah gizlemekte ol-duğunuz şeyi çıkarıcıdır.
73) Bir de: “Bir parçasıyla ona vurun!" dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve ayetlerini size gösterir ki akledesiniz.
74) Sonra bunun ardından kalpleriniz katılaştı; artık o taşlar gibi, yahut katılık bakımından daha da şiddetlidir. Çünkü taşlardan öylesi vardır ki ondan nehirler fışkırır, elbette öylesi vardır ki, yarılır da kendisinden su çıkar, muhakkak öylesi de vardır ki, Allah korkusundan yu-varlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir!
75) Hala size inanacaklarını ümid eder misiniz? Hal-buki onlardan bir grup var ki, Allah'ın kelamını işitir-lerdi de sonra onu akıl erdirmelerinin ardından bildik-leri halde onu tahrif etmekteydiler.
76) İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Fakat başbaşa kaldıklarında: "Allah'ın size açtığı şeyleri, Rabbinizin huzurunda size karşı onunla delil getirsinler diye mi onlara haber veriyorsunuz? Hala akletmiyor musunuz?" derler.
77) Bilmiyorlar mı ki gizledikleri şeyleri de açıkla-dıkları şeyleri de muhakkak ki Allah bilir.
78) Onlardan ümmiler de vardır ki o kitabı bilmezler; kuruntular müstesna… Onlar sadece zanda bulunurlar.
79) Veyl onlara ki, elleriyle kitabı yazıp sonra onu az bir pahaya satabilmek için: “Bu Allah katındandır!?” derler. Elleriyle yazdıkları şeyler sebebiyle veyl onlara! Kazandıkları şeyler sebebiyle veyl onlara!
80) Bir de: "Sayılı günler dışında bize asla ateş do-kunmayacaktır." dediler. De ki: "Allah katından bir söz mü aldınız? Öyleyse Allah asla ahdini bozmaz; yoksa Allah hakkında bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsu-nuz?”
81) Hayır! Kim bir kötülük kazanır ve günahı kendisini kuşatırsa, işte onlar ateş halkıdır; onlar orada sürekli kalıcıdırlar.
82) İman edip salih amel işleyenler var ya, işte onlar cennet halkıdır; onlar orada sürekli kalıcıdırlar.
83) Hani İsrailoğullarından: “Allah’tan başkasına iba-det etmeyeceksiniz, ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik yapacaksınız, insanlara en güzel sözü söyleyeceksiniz, namazı dosdoğru kılıp zekatı verecek-siniz.” diye kesin söz almıştık. Sonra sizden pek azınız hariç döndünüz ve siz hala yüz çeviricisiniz.
84) Hani: "Kanlarınızı dökmeyeceksiniz ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız.” diye kesin sözünü-zü almıştık. Sonra siz kabul ettiniz. Hala da şahitlik ediyorsunuz…
85) Sonra siz öyle kimselersiniz ki, birbirinizi öldürü-yor, içinizden bir grubu yurtlarından çıkarıyor, günah ve düşmanlıkla onlara karşı yardımlaşıyorsunuz. Size esirler oldukları halde gelirlerse onlarla fidyeleşiyorsu-nuz; halbuki onların çıkarılması size haram kılınmıştı. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden bunu yapan kimse-nin cezası dünya hayatında rezillikten başkası değildir, kıyamet gününde de azabın en şiddetlisine döndürülür-ler. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir!
86) İşte onlar, ahirete karşı dünya hayatını satın almış kimselerdir; bundan dolayı onlardan azap hafifletilmez ve onlara yardım da edilmez!
87) Andolsun Musa’ya o kitabı verdik ve ondan sonra da birbiri ardınca rasuller gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık deliller verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs ile destekledik. Size ne zaman bir rasul hoşunuza gitmeyen bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmını yalanla-yacak, bir kısmını da öldüreceksiniz, öyle mi?!
88) Bir de: “Kalplerimiz kılıflıdır." dediler. Bilakis Al-lah küfürleri sebebiyle onlara lanet etmiştir. Bu sebeple ne kadar da az iman ederler.
89) Allah katından kendilerine beraberlerinde bulunanı tasdik edici bir kitap gelince -daha önce küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenlere karşı (onunla) fetih iste-dikleri halde- o tanıdıkları şey kendilerine gelince, onu inkar ettiler. Artık Allah’ın laneti o kafirlerin üzerine-dir…
90) Allah’ın, kullarından dilediği kimseye lütfundan indirmesini kıskanarak Allah'ın indirdiğini inkar etmek-le kendisine karşı nefislerini sattıkları şey ne kötüdür!... Böylece gazap üstüne gazaba uğradılar. Kafirler için alçaltıcı bir azap vardır…
91) Onlara: “Allah’ın indirdiğine iman edin!" denildiği zaman: "Bize indirilene inanırız." derler. Ondan sonra geleni ise inkar ederler. Halbuki o haktır, beraberlerin-dekini doğrulayıcıdır. De ki: "Mü’minler idiyseniz, da-ha önce Allah'ın nebilerini niçin öldürüyordunuz?"
92) Andolsun ki, Musa size apaçık delillerle gelmişti de sonra onun ardından zalimler olarak o buzağıyı (ilah) edindiniz.
93) Hani sizin kesin sözünüzü almış, Tur'u da üzerinize kaldırmıştık: "Size verdiğimize kuvvetle sarılın ve din-leyin!" "İşittik ve isyan ettik!?" dediler de küfürleri sebebiyle buzağı (sevgisi) kalplerine içirildi. De ki: "Siz gerçekten mü'minler iseniz imanınızın size emretttiği şey ne kötüdür?!”
94) De ki: "Allah katında ahiret yurdu insanlar arasın-dan halis olarak yalnız size ait ise, doğru kimseler ise-niz, o halde ölümü isteyin!”
95) Oysa ellerinin sunduğu şeylerden dolayı onu ebe-diyyen asla arzu etmezler. Allah elbette zalimleri en iyi bilendir.
96) Muhakkak ki, sen onları insanların hayata en düş-künü olarak görürsün; müşriklerden bile… Onlardan her biri bin yıl yaşamak ister; halbuki uzun yaşamak onları azaptan kurtaracak değildir. Allah elbette yaptık-larını hakkıyla görendir.
97) De ki: "Kim Cibril'e düşman ise, gerçekten onu Al-lah'ın izniyle kendisinden öncekileri doğrulayıcı, mü’-minler için hidayet ve müjde olmak üzere senin kalbine indiren odur."
98) Her kim Allah'a, meleklerine, rasullerine, Cibril’e ve Mikail'e düşman ise, şüphesiz Allah da o kafirlerin düşmanıdır.
99) Andolsun sana apaçık ayetler indirdik. Onları fasık-lardan başkası inkar etmez!
100) Ne zaman bir ahidle bağlandılarsa, içlerinden bir grup onu bozuvermedi mi? Zaten onların pek çoğu iman etmezler.
101) Ne zaman onlara Allah katından, beraberlerinde-kini tasdik eden bir rasul geldiyse, kitap verilenlerden bir grup –sanki bilmiyorlarmış gibi- Allah'ın kitabını sırtlarının arkasına attılar.
102) Şeytanların Süleyman’ın mülkü hakkında uydur-duklarına uydular. Süleyman kafir olmadı; asıl şeytan-lar sihri ve Babil'deki Harut ve Marut adlı iki meleğe indirilenleri insanlara öğreterek küfre girdiler. Oysa o ikisi: "Biz (insanlar için) bir fitneyiz; sakın küfre gir-meyin!" demedikçe, hiç kimseye öğretmezlerdi. O iki-sinden karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreni-yorlardı; oysa onunla, Allah'ın izni olmadıkça, hiç kim-seye zarar veremezlerdi. Onlar, kendilerine faydası olmayıp, zarar verecek şeyleri öğreniyorlardı. Andol-sun ki, bunu satın alanın ahrirette bir nasibi olmadığını gayet iyi biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şeyin ne kadar kötü olduğunu keşke bilselerdi!..
103) Gerçekten onlar iman edip sakınmış olsalardı, el-bette Allah katındaki sevabı daha hayırlı olurdu; keşke bilselerdi.
104) Ey iman edenler, "raina" demeyin; "unzurna” de-yin ve dinleyin! Kafirler için çok acıklı bir azap vardır!
105) Kitap ehlinden ve müşriklerden küfre girenler, Rabbinizden üzerinize hiç bir hayır indirilmesini arzu etmezler; oysa Allah rahmetini dilediği kimseye has kılar. Şüphesiz Allah çok büyük lütuf sahibidir…
106) Biz bir ayeti nesheder veya onu unutturursak ya ondan daha hayırlısını ya da onun benzerini getiririz. Bilmez misin ki muhakkak Allah her şeye kadirdir.
107) Bilmez misin ki, şüphesiz göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan Allah'tır ve sizin için Allah’tan başka ne bir veli vardır, ne de yardımcı!
108) Yoksa daha önce Musa'dan istendiği gibi siz de rasulünüzden istemeyi mi arzu ediyorsunuz? Her kim imanı küfre değişirse şüphesiz ki doğru yoldan sap-mıştır.
109) Kitap ehlinden pek çoğu, hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra, içlerindeki hasetten dolayı, sizi imanınızdan sonra kafirler olarak döndürmek isterler. Allah emrini getirinceye kadar affedin, yüz çevirin. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
110) Namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin. Kendiniz için hayırdan ne gönderirseniz, Allah katında onu bu-lursunuz. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı hakkıyla gören-dir.
111) (Yahudiler) “Yahudilerden” veya (Hristiyanlar) "Hristiyanlardan başkası asla cennete giremez." dediler. Bu onların kuruntularıdır. De ki: "Doğru kimselerseniz delilinizi getirin!”
112) Hayır, her kim ihsan edici olarak yüzünü Allah’a teslim ederse onun, Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar üzülecek de değillerdir.
113) Bir de Yahudiler: “Hristiyanlar bir şey üzere de-ğildir.” dediler. Hristiyanlar da: "Yahudiler bir şey üze-re değildir.” dediler. Halbuki onlar kitabı okuyorlar. İş-te böylece bilmeyenler de onların sözlerinin benzerini söylediler. Allah kıyamet günü, ihtilafa düştükleri ko-nuda aralarında hüküm verecektir.
114) Allah’ın mescitlerini, içlerinde O'nun adının anıl-masından alıkoyan ve onların harap olmasına çalışan-dan daha zalim kim olabilir? İşte onlar var ya, onlara oralara korka korka girmekten başka bir şey yoktur. Onlar için dünyada rezillik vardır. Onlar için ahirette de çok büyük bir azap vardır.
115) Doğu da, batı da Allah'ındır. Bundan dolayı her nereye yönelirseniz Allah'ın yüzü oradadır. Şüphesiz Allah Vasi'dir, Alîm'dir.
116) Bir de: "Allah çocuk edindi." dediler. O münez-zehtir. Bilakis göklerde ve yerde her ne varsa O’nun-dur. Hepsi de O'na gönülden itaat edicidir.
117) Gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hük-mettiği zaman ona "ol” der; o da hemen oluverir.
118) Bilmeyenler de: "Allah bizimle konuşmalı veya bize bir ayet gelmeli değil miydi?" dediler. Onlardan öncekiler de işte böylece onların sözlerinin benzerini söylemişlerdi. Kalpleri birbirine benzedi. Oysa biz, kesin olarak inanan bir topluluk için ayetleri iyice açık-lamışızdır.
119) Şüphesiz biz seni hem müjdeleyici hem korkutu-cu olmak üzere hak ile gönderdik. Sen cehennem hal-kından sorulmazsın.
120) Yahudiler ve hristiyanlar, sen onların milletine uyuyuncaya kadar senden asla razı olmazlar. De ki: "Şüphesiz ki Allah'ın hidayeti doğru yolun ta kendisi-dir.” Andolsun sana gelen ilimden sonra onların heva-larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir veli vardır ne de yardımcı!
121) Kendilerine kitap verdiklerimiz onu hakkıyla o-kurlar; Ona iman edenler işte onlardır. Her kim de onu inkar ederse işte onlar da hüsrana uğrayanların ta ken-dileridir.
122) Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi gerçekten alemlere üstün kıldığımı hatırlayın!..
123) Kimsenin kimseye bir şeyle faydalı olamayacağı bir günden sakının ki, ondan fidye kabul edilmez ve ona şefaat fayda vermez; onlara yardım da edilmez!..
124) Hani Rabbi İbrahim'i kelimelerle imtihan etmiş o da onları tamamlamıştı. Buyurdu ki: "Muhakkak ben seni insanlara imam kılacağım." "Zürriyetimden de…” deyince "Ahdim zalimlere ulaşmaz!” buyurdu.
125) Hani biz beyti insanlar için bir toplanma ve güven yeri kılmıştık. "İbrahim’in makamından bir namazgah edinin." İbrahim ve İsmail'e de: "Beytimi tavaf edenler, itikafa çekilenler, ruku ve secde edenler için iyice temizleyin!" diye kuvvetle emretmiştik.
126) Hani İbrahim: "Rabbim! Burayı güvenli bir şehir kıl, halkından Allah'a ve ahiret gününe iman edenleri çeşitli ürünlerle rızıklandır." demişti. Buyurdu ki: "Ka-fir olanı dahi az bir süre faydalandırır, sonra onu ateş azabına mahkum ederim. Ne kötü bir dönüş yeri!"
127) Hani İbrahim İsmail ile beytin temellerini yüksel-tiyordu. “Rabbimiz bizden kabul buyur, şüphesiz Semi' ve Alîm olan sensin, yalnız sen!"
128) “Rabbimiz ikimizi de sana teslim olmuş kimseler-den kıl ve soyumuzdan yalnız sana teslim olmuş bir üm-met çıkar, bize ibadet yollarımızı göster ve tevbemizi kabul buyur. Şüphesiz Tevvab ve Rahim olan sensin, yalnız sen!"
129) “Rabbimiz onlara kendilerinden bir rasul gönder ki onlara senin ayetlerini okusun, onlara kitap ile hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz Aziz ve Hakim olan sensin, yalnız sen!"
130) Kendini sefih kılandan başka kim İbrahim’in mil-letinden yüz çevirir? Andolsun biz dünyada onu seçtik. Muhakkak o, ahirette de salihlerdendir.
131) Rabbi ona: "Teslim ol!" diye buyurduğunda: “Alemlerin Rabbine teslim oldum." demişti.
132) İbrahim onu oğullarına vasiyet etti, Yakub da… "Oğullarım, şüphesiz Allah sizin için bu dini seçti; öyleyse, siz de ancak müslümanlar olarak can verin!"
133) Yoksa siz ölüm Yakub'a gelip çattığı zaman şa-hitler miydiniz? Hani o oğullarına: "Benim ardımdan neye ibadet edeceksiniz?" demişti de onlar: "Senin ila-hına, ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın da ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz. Biz yalnız O'na teslim olanlarız!" demişlerdi.
134) Onlar bir ümmetti, elbette geçti. Onların kazan-dıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız da sizindir ve siz onların yaptıklarından sorulmazsınız.
135) (Yahudiler) “Yahudiler” veya (hristiyanlar da) "hristiyanlar olun ki doğru yolu bulasınız,” dediler. De ki: "Bilakis hanif olarak İbrahim'in milletine ki müşrik-lerden değildi."
136) Deyin ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilenlere, Mu-sa'ya ve İsa'ya verilenlere ve nebilere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbirinin arasını ayır-mayız. Biz ancak O'na teslim olanlarız!”
137) Eğer sizin ona iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, şüphesiz doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse doğrusu onlar ancak ayrılık içindedirler. Onlara karşı Allah sana yeter. Şüphesiz O Semi'dir, Alîm'dir.
138) Allah’ın boyası!.. Allah'tan daha güzel boyası olan kim vardır?! “Biz yalnız O’na ibadet edenleriz.”
139) De ki: "O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz olduğu halde bizimle Allah hakkında tartışıyor mu-sunuz?! Bizim yaptıklarımız bizim, sizin yaptıklarınız da sizindir. Biz O’na karşı ihlaslı olanlarız.”
140) Yoksa (siz yahudiler) İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarının mutlaka "yahudi" veya (siz hris-tiyanlar da) "hristiyan” olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: "Daha iyi bilen siz misiniz yoksa Allah mı? Al-lah tarafından olup da yanında bulunan bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıkla-rınızdan gafil değildir.
141) İşte onlar bir ümmetti, elbette geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız da sizindir ve siz onların yaptıklarından sorulmazsı-nız.
142) Yakında insanlardan bazı akılsızlar: "Onları üze-rinde bulundukları kıblelerinden çeviren nedir?” diye-cekler. De ki: "Doğu da Allah'ındır batı da. O dilediği-ni dosdoğru yola iletir."
143) Böylece sizi, insanlar üzerine şahitler olmanız, Rasulün de size şahit olması için vasat bir ümmet kıldık. Senin üzerinde bulunduğunu da sadece Rasule uyanları, iki ökçesi üzerinde dönecek olanlardan ayırd-etmek için kıble yaptık. Muhakkak ki bu, Allah'ın hidayet ettiği kimselerden başkasına ağır gelir. Elbette Allah imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah insanlara karşı Rauf’tur, Rahim’dir.
144) Senin yüzünün göğe doğru çevrilip durduğunu elbette görüyoruz. Gerçekten şimdi seni kendisinden hoşnut olacağın kıbleye çeviriyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede olursanız yüz-lerinizi onun tarafına çevirin! Şüphesiz kitap verilenler bunun Rablerinden bir hak olduğunu elbette bilirler. Allah, onların yaptıklarından gafil değildir!
145) Andolsun ki sen, kitap verilenlere her türlü ayeti götürsen de senin kıblene uymazlar; sen de onların kıb-lelerine uyacak değilsin. Onlardan bir kısmı, bir kısmı-nın kıblesine de uymaz. Andolsun ki sana gelen ilim-den sonra onların hevalarına uyacak olursan muhakkak o takdirde sen de zalimlerden olursun!
146) Kendilerine kitap verdiklerimiz onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup gerçekten bildikleri halde hakkı gizlerler.
147) O hak Rabbindendir. O halde sakın şüphe eden-lerden olma!
148) Herkes için bir yön vardır ki ona döndürücüdür. O halde hayırlara koşun! Her nerede olsanız da Allah he-pinizi biraraya getirir. Şüphesiz ki Allah her şeye ka-dirdir.
149) Nereden çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir! Muhakkak ki o Rabbinden bir haktır. Allah, yap-tıklarınızdan gafil değildir!
150) Her nereden çıksan da yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir! Her nerede olsanız da, yüzlerinizi onun tarafına çevirin, ki insanlar için aleyhinize bir delil bulunmasın; yalnız onlardan (delilsizce) zulmedenler müstesna. O halde onlardan korkmayın, benden korkun ki size olan nimetimi tamamlayayım; umulur ki hida-yete erersiniz.
151) Sizden olan ve içinizde bulunan Rasulü gönderdi-ğimiz gibi… Size ayetlerimizi okuyor, sizi arındırıyor, size kitap ile hikmeti öğretiyor ve size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.
152) O halde beni anın ki ben de sizi anayım ve bana şükredin; bana küfür (nankörlük) etmeyin.
153) Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile yardım isteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraber-dir…
154) Allah yolunda öldürülenler için "ölüler” demeyin! Bilakis onlar diridirler; fakat siz farkedemezsiniz.
155) Andolsun ki sizi biraz korku, açlık ve mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edece-ğiz… Sabredenleri müjdele!..
156) Onlar ki, kendilerine bir musibet erişiği zaman “Muhakkak biz Allah’a aitiz ve muhakkak ancak O’na dönücüleriz!..” derler.
157) İşte onlar var ya, onlar için Rablerinden salavat ve rahmet vardır, işte onlar hidayete erenlerin ta kendi-leridir.
158) Doğrusu Safa ile Merve Allah'ın alametlerinden-dir. Her kim beyti hacceder veya umre yaparsa bu ikisini tavaf etmesinde kendisine hiçbir günah yoktur. Her kim kendi isteğiyle bir hayır yaparsa, muhakkak ki Allah Şakir'dir, Alîm'dir.
159) Doğrusu indirdiğimiz apaçık ayetleri ve hidayeti, kitapta onu insanlara iyice açıklamamızdan sonra giz-leyenler; işte onlar var ya, onlara hem Allah lanet eder, hem de lanet ediciler lanet ederler!...
160) Ancak tevbe edip düzelten ve iyice açıklayan kim-seler müstesna, işte onlar var ya; onların tevbelerini kabul ederim. Şüphesiz Ben Tevvab’ım, Rahim’im.
161) Doğrusu küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edip de kafir olarak ölen kimseler; işte onlar var ya; Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerinedir!..
162) Onun içinde sürekli kalıcıdırlar. Onlardan azap hafifletilmez ve onlar gözetilmezler.
163) İlahınız tek bir ilahtır. O’ndan başka ilah yoktur. Rahman’dır, Rahim’dir.
164) Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında; gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde; insanlara faydalı olan şeyleri denizde taşıyan gemilerde, Allah’ın gökten indirip onunla ölü olan yeri dirilttiği suda ve orada her çeşit canlıyı yaymasında; rüzgarları idare etmesinde ve gök ile yer arasında olup emre tabi kılınan bulutlarda aklını kullanan bir toplum için ayetler vardır…
165) İnsanlardan öyleleri vardır ki Allah'tan başka eşler edinirler de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah’ı sevmeleri daha güçlüdür. Zulme-denler, azabı gördükleri zaman gerçekten kuvvetin bü-tünüyle Allah'a ait olduğunu ve Allah’ın azabının ger-çekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi…
166) Kendilerine tabi olunanlar tabi olanlardan uzaklaş-tıkları zaman azabı görmüşlerdir, bağlar da onlardan kopmuştur.
167) Uyanlar da: "Keşke bizim için bir dönüş olsaydı da, bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaş-saydık!" diyeceklerdir. İşte böylece Allah kendilerine yaptıklarını hasretler halinde gösterecektir; onlar ateş-ten çıkıcı değillerdir!..
168) Ey insanlar! Yeryüzündeki helal ve temiz olan şeylerden yiyin; şeytanın adımlarına uymayın! Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.
169) Size ancak kötülüğü, hayasızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
170) Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiği za-man: “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız!?” derler. Ya ataları bir şey akletmeyen ve doğ-ru yolda olmayanlar idiyseler?..
171) Küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenlerin misali, bağırış çağırışdan başka bir şey duymayanlara haykıran kimsenin haline benzer. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördür-ler; bundan dolayı onlar akletmezler.
172) Ey iman edenler! Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yiyin ve Allah'a şükredin! Yalnız O'na ibadet ediyorsanız.
173) Şüphesiz O size ancak ölüyü, kanı, domuz etini, Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kıldı. Her kim mecbur kalırsa, zulmetmediği ve aşırı gimediği takdir-de ona bir günah yoktur. Şüphesiz Allah Ğafur'dur, Rahim'dir.
174) Muhakkak ki Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip, ona karşı az bir değer satın alanlar var ya; işte onların yedikleri karınlarında ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaya-cak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onları için acıklı bir azap da vardır…
175) İşte onlar; hidayete karşı sapıklığı, bağışlanmaya karşı azabı satın alanlardır. Onları ateşe karşı bu kadar sabrettiren nedir?
176) İşte bunun sebebi muhakkak ki Allah'ın, kitabı hak olarak indirmesidir. O kitap hakkında ihtilafa dü-şenler de şüphesiz ki uzak bir ayrılık içindedirler…
177) İyilik yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir, fakat iyilik, kişinin Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba, nebilere iman etmesi; ona olan sevgi-sine rağmen malı akrabalara, yetimlere, yoksullara, yol-culara, dilencilere ve kölelere vermesi; namazı dosdoğ-ru kılması; zekatı vermesi; ahitleştiklerinde yerine ge-tirmesi; sıkıntıda, hastalıkta ve savaşta sabretmesidir. İşte onlar sadıklardır; işte onlar var ya, onlar muttaki-lerdir.
178) Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas yazıldı. Hür ile hür, köle ile köle, kadın ile kadın… Her kim de kardeşi tarafından bir şey affedilirse artık örfe uymalı ve ona güzellikle ödemelidir. İşte bu, Rabbiniz-den bir hafifletme ve rahmettir. Her kim de bundan sonra haddi aşarsa onun için çok acıklı bir azap var-dır…
179) Kısasta sizin için hayat vardır; Ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız!
180) Sizden birine ölüm gelip çattığı zaman, eğer bir hayır bırakacaksa, anaya, babaya ve akrabalara örfe uy-gun bir şekilde vasiyet etmek, muttakiler üzerine bir hak olarak size yazıldı.
181) Her kim de bunu işittikten sonra onu değiştirirse bunun günahı elbette ki onu değiştirenlerin üzerinedir. Şüphesiz ki Allah Semi’dir, Alîm’dir.
182) Her kim de vasiyet edenin yanılacağından veya günaha düşeceğinden korkup onların aralarını düzeltir-se, kendisi için hiç bir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah Ğafur’dur, Rahim’dir.
183) Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazıldı; umulur ki sakınırsınız.
184) (Oruç) Sayılı günlerdir. Sizden her kim hasta veya yolculukta olursa, sayılı olarak başka günlerde (oruç tutmak) vardır. Ona güç yetiremeyenlere de bir fakir doyumu fidye vardır. Her kim de gönlünden bir hayır yaparsa işte bu kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilir-seniz; oruç tutmanız sizin için daha da hayırlıdır.
185) Ramazan ayı ki, insanlar için hidayet olan Kur'an, doğru yolu gösteren ve hak ile batılı ayıran apaçık deliller halinde onda indirilmiştir. Sizden her kim o aya şahid olursa oruç tutsun. Hasta olan veya yolculukta bulunan kimse için, sayılı olmak üzere diğer günlerden (tutsun). Allah, sizin için kolaylık ister, sizin için zor-luk istemez; böylece sayıyı tamamlayasınız ve sizi doğ-ru yola ilettiğinden dolayı Allah'ı yüceltesiniz; umulur ki şükredersiniz…
186) Kullarım sana benden sorarlarsa muhakkak ben yakınım. Dua ettiği zaman, bana dua edenin duasını ka-bul ederim. O halde bana uysunlar ve bana iman etsin-ler ki doğru yola iletilsinler…
187) Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için örtüdür, siz de onlar için örtüsünüz. Allah, nefsinize gerçekten de ihanet etmekte olduğunuzu biliyordu. Ardından tevbenizi kabul eti ve sizden affetti. Artık onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdığını dileyin. Fecrin beyaz ipliği siyah ipli-ğinden sizce ayırt edilinceye kadar yiyin, için; sonra da geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta bulunduğunuzda onlara yaklaşmayın. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır; onlara yaklaşmayın! Allah insanlar için ayetlerini işte böyle iyice açıklıyor; umulur ki sa-kınırlar.
188) Mallarınızı aranızda batıl sebeplerle yemeyin ve bildiğiniz halde insanların mallarından bir kısmını, gü-nah ile yemek için hakimlere aktarmayın!
189) Sana hilallerden sorarlar. De ki: “O, insanlar ve hacc için belirlenmiş vakitlerdir. Evlere arkalarından gelmeniz iyilik değildir; fakat iyilik kişinin takvasıdır. Evlere kapılarından girin ve Allah’tan sakının ki kur-tuluşa eresiniz.”
190) Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın! Aşırı da gitmeyin. Şüphesiz ki Allah aşırı gidenleri sevmez.
191) Onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkar-dıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne öldürmekten daha kötüdür. Onlar orada sizinle savaşıncaya kadar onlarla Mescid-i Haram yanında savaşmayın. Eğer si-zinle savaşırlarsa onları öldürün. Kafirlerin cezası işte böyledir!
192) Artık vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah Ğafur’dur, Rahim’dir.
193) Fitne kalmayıncaya ve din de yalnız Allah için oluncaya kadar, onlarla savaşın! Eğer vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.
194) Haram ay ile haram ay ve hürmetler karşılıklıdır. O halde kim size saldırırsa –size saldırdığı gibi- siz de ona saldırın. Allah’tan sakının ve bilin ki, şüphesiz Al-lah muttakilerle beraberdir.
195) Allah yolunda infak edin de kendi ellerinizle tehli-keye atmayın; ihsan edin. Şüphesiz Allah muhsinleri sever.
196) Haccı ve umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer alıkonulursanız kolay olan bir kurban vardır. Kurban yerine ulaşıncaya kadar da başlarınızı traş etmeyin. Sizden her kim hasta ise ya da kendisinde başından bir rahatsızlık varsa ya oruç, ya sadaka, ya da kurban fid-yedir. Güvenlikte olduğunuz zaman, hacca kadar um-reyle faydalanmak isteyen için kolay olan bir kurban-dır. Her kim bulamazsa hac sırasında üç gün, döndüğü-nüzde de yedi gün oruç tutmalıdır. İşte bu tam on eder. Bu, ailesi Mescid-i Ha-ram’da olmayanlar içindir. Al-lah'tan sakının ve bilin ki şüphesiz Allah, cezası çok şiddetli olandır.
197) Hacc bilinen aylardır. Her kim o aylarda haccı farz ederse hacda kadına yaklaşmak yok, fasıklık yok ve kavga etmek yok! Hayırdan ne yaparsanız Allah onu bilir. Bir de azık edinin. Şüphesiz ki azığın en hayırlısı, takvadır; ey akıl sahipleri, benden sakının!
198) Rabbinizden herhangi bir lütfu aramanızda size bir günah yoktur. Arafat’tan hep birlikte indiğinizde Meş’ar-ı Haram’ın yanında Allah’ı zikredin. Size hida-yet ettiği gibi O’nu zikredin! Muhakkak siz ondan önce sapıklardan idiniz.
199) Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah’tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz ki Allah Ğa-fur’dur, Rahim’dir.
200) İbadetlerinizi yerine getirdiğinizde, artık atalarını-zı andığınız gibi –hatta daha da kuvvetli bir anışla- Allah’ı zikredin. İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbi-miz bize dünyada ver!" der, onun için ahirette hiçbir na-sip yoktur.
201) Onlardan öylesi de vardır ki: "Rabbimiz bize dün-yada iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş aza-bından koru!" der.
202) İşte onlar var ya onlar için kazandıklarından bir nasip vardır. Allah hesabı çok süratli olandır.
203) Sayılı günlerde de Allah’ı zikredin! Sakınan kim-se için, iki gün içinde acele etmesinde günah yoktur, geri kalmasında da günah yoktur. O halde Allah’tan sa-kının ve bilin ki muhakkak siz ancak O’na toplanacak-sınız.
204) İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatı hak-kındaki sözü senin hoşuna gider de kalbindekine Al-lah’ı şahit tutar. Halbuki o, azılı bir düşmandır.
205) Döndüğü zaman da yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli yok etmek için çalışır. Allah ise fesadı sevmez.
206) Ona: “Allah’tan kork!” denildiğinde de gururu kendisini günaha sürükler. Artık ona cehennem yeter. Ne kötü bir yatak!
207) İnsanlardan öylesi de vardır ki nefsini Allah’ın rı-zasını aramak için satar. Allah da kullarına karşı Ra-uf’tur.
208) Ey iman edenler, hep beraber teslimiyete girin ve şeytanın adımlarına uymayın! Muhakkak o sizin için apaçık bir düşmandır.
209) Size apaçık deliller geldikten sonra kayarsanız artık bilin ki, muhakkak Allah Aziz’dir, Hakim’dir.
210) Buluttan gölgelikler içinde Allah’ın ve meleklerin kendilerine gelmesini ve emrin gerçekleşmesini mi gözlüyorlar? Oysa ki bütün işler Allah’a döndürülür.
211) Kendilerine ne kadar apaçık ayet verdiğimizi İsra-iloğullarına sor! Her kim, kendisine geldikten sonra Allah’ın nimetini değişitirirse, şüphesiz Allah cezası şiddetli olandır.
212) Dünya hayatı küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edenlere süsletilmiştir de iman edenlerle eğlenmekte-dirler. Oysa takva sahipleri, kıyamet günü onların üs-tündedirler; şüphesiz Allah dilediğini hesapsız rızıklan-dırır.
213) İnsanlar tek bir ümmetti. Allah da müjdeleyici ve uyarıcılar olarak nebileri gönderdi, onlarla beraber ken-disinde –ihtilaf ettikleri şeyler hakkında insanlar arasın-da hükmetmek için- kitabı hak ile indirdi. Buna rağmen ancak onun verildiği kimseler aralarındaki taşkınlık se-bebiyle kendilerine apaçık deliller geldikten sonra onun hakkında ihtilafa düştüler. Nihayet Allah kendi izniyle iman edenleri, kendisinde ihtilaf ettikleri hakka iletti. Şüphesiz Allah dilediğini dosdoğru yola iletir.
214) Yoksa sizden önce geçenlerin hali size gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle sıkıntılar ve zorluk dokundu ve öyle sarsıldılar ki, hatta rasul ile beraberindeki mü'minler: "Allah'ın yardımı ne zaman?” diyorlardı. Dikkat edin, şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır!
215) Sana, neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: “Hayırdan infak edeceğiniz şey; ana babaya, akraba-ya, yetimlere, yoksullara ve yolda kalanadır. Hayır ola-rak ne yaparsanız şüphesiz Allah onu hakkıyla bilen-dir.”
216) Size savaş yazıldı; halbuki o sizin hoşunuza git-mez. Olabilir ki siz bir şeyi hoş görmezsiniz; oysa o si-zin için bir hayırdır. Yine olabilir ki siz bir şeyi sever-siniz; oysa o sizin için bir şerdir. Allah bilir, siz ise bil-mezsiniz.
217) Sana haram aydan, onda savaşmayı soruyorlar. De ki: “Onda savaşmak çok büyük bir iştir. Fakat Allah yolundan alıkoymak ve O’nu inkar etmek; Mescid-i Ha-ram’dan alıkoymak ve halkını oradan çıkarmak, Allah katında ondan daha büyük bir iştir. Fitne ise öldür-mekten daha büyüktür.” Eğer güçleri yetse –sizi dini-nizden döndürünceye kadar- sizinle savaşmaktan vaz-geçmezler. Sizden her kim dininden döner ve kafir ola-rak ölürse işte onlar dünyada da, ahirette de amelleri boşa gidenlerdir. İşte onlar ateş halkıdır ve onlar orada sürekli kalıcıdırlar.
218) Muhakkak iman eden, hicret eden ve Allah yolun-da cihad eden kimseler, işte onlar Allah’ın rahmetini umarlar. Şüphesiz ki Allah Ğafur’dur, Rahim’dir.
219) Sana içki ve kumardan soruyorlar. De ki: “İkisin-de de insanlar için hem büyük bir günah hem de men-faatler vardır. Fakat günahları faydalarından daha bü-yüktür.” Ayrıca sana, neyi infak edeceklerini soruyor-lar. De ki: “İhtiyaçtan fazlasını.” Allah sizin için ayet-leri işte böyle iyice açıklar; umulur ki düşünürsünüz...
220) Dünya ve ahiret hakkında… Sana yetimlerden de soruyorlar. De ki: “Onlar için ıslah etmek daha hayırlı-dır. Eğer onlarla birarada olursanız artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah fesat yapanı ıslah edenden ayı-rır. Eğer Allah dileseydi elbette sizi zora sokardı. Şüp-hesiz Allah Aziz’dir, Hakim’dir.”
221) Müşrik kadınları iman edinceye kadar nikahlama-yın. Mü’min bir cariye –hoşunuza gitse bile- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın. Mü’min bir köle –hoşu-nuza gitse bile- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. İşte onlar ateşe çağırırlar; Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır ve insanlar için ayetlerini iyice açık-lar; umulur ki düşünürler…
222) Sana hayızdan da sorarlar. De ki: "O bir ezadır; onun için hayız halinde kadınlardan uzak durun ve te-mizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. İyice temizlen-dikleri zaman, Allah’ın size emrettiği yerden onlara va-rın. Doğrusu Allah çokça tevbe edenleri de sever, çok-ça temizlenenleri de sever.”
223) Kadınlarınız sizin için bir tarladır. O halde tarlanı-za dilediğiniz gibi yaklaşın. Kendiniz için takdim edin. Bir de Allah'tan sakının ve bilin ki siz muhakkak O'na kavuşucusunuz. Mü’minleri müjdele!
224) Allah’ı yeminleriniz sebebiyle iyilik yapmanıza, sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın. Şüphesiz ki Allah Semi’dir, Alîm’dir.
225) Allah sizi yeminlerinizdeki lağiv sebebiyle sorum-lu tutmaz; fakat kalplerinizin kazandığından sorumlu tutar. Şüphesiz Allah Ğafur’dur, Halim’dir.
226) Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler için dört ay beklemek vardır. Eğer dönerlerse şüphesiz ki Allah Ğafur’dur, Rahim’dir.
227) Şayet boşanmaya karar verirlerse. Şüphesiz Allah Semi'dir, Alîm'dir.
228) Boşanan kadınlar, kendilerini üç kur' bekletirler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorlarsa, Allah'-ın onların rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendile-rine helal değildir. Eğer barışmak isterlerse bunda ko-caları onları almaya daha çok hak sahibidir. (Erkekle-rin) Onlar üzerinde olduğu gibi onların da (erkekler üzerinde) örfe uygun (hakları) vardır. Erkekler için on-lar üzerine bir derece daha vardır. Şüphesiz ki Allah Aziz'dir, Hakim’dir.
229) Boşanma iki defadır; artık ya güzellikle tutmalı ya da iyilike salıvermelidir. -Allah'ın sınırlarını koruyama-maktan korkmaları müstesna- onlara verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir. Fakat Allah'ın sınırları-nı koruyamamaktan korkmaları müstesna kadının bir şeyleri fidye vermesinde her ikisine de bir günah yok-tur. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır, onu aşmayın. Her kim Allah’ın sınırlarını aşarsa işte onlar var ya, onlar zalimlerin ta kendileridir!
230) Eğer onu boşarsa, artık başka bir kocayla nikah-lanmadıkça kendisine helal olmaz. Eğer onu boşarsa -Allah’ın sınırlarını koruyacaklarına inanırlarsa- birbir-lerine dönmelerinde onlara bir günah yoktur. İşte bun-lar Allah'ın -bilen bir topluluk için- iyice açıkladığı sı-nırlarıdır.
231) Kadınları boşadığınız zaman iddetlerinin sonuna ulaştıklarında, onları ya güzellikle tutun, ya da iyilikle bırakın. Bir de haksızlıkla ve zarar vermek için onları tutmayın. Kim bunu yaparsa muhakkak ki kendine zul-metmiş olur. Allah'ın ayetlerini eğlence edinmeyin! Al-lah’ın üzerinizdeki nimetini ve size kendisiyle öğüt ver-mek üzere indirdiği kitap ile hikmeti düşünün. Allah’-tan sakının ve bilin ki muhakkak Allah her şeyi hak-kıyla bilendir.
232) Kadınları boşadığınızda iddetlerinin sonuna ulaş-tıklarında -aralarında örfe uygun olarak anlaştıkları tak-dirde- artık onları kocalarıyla nikahlanmaktan alıkoy-mayın! İşte bu içinizden Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere kendisiyle verilen bir öğüttür. İşte bu, sizin için daha faydalı ve daha temizleyicidir. Şüphesiz Allah bilir, fakat siz bilmezsiniz.
233) Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için, anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler. Onların yiyeceklerini ve giyeceklerini örfe uygun bir şekilde sağlamak, ço-cuğun kendisi için doğrulduğu üzerinedir. Hiç kimse gücünün yettiğinden başkasıyla sorumlu tutulmaz. Ço-cuğu sebebiyle anne ve çocuğu sebebiyle kendisi için doğulduğu zarara uğratılmasın. Mirasçıya düşen de bu-nun gibidir. Eğer kendi rızaları ile ve birbirlerine danı-şarak kesmek isterlerse ikisine de bir günah yoktur. Ay-rıca çocuklarınızı emzirtmek isterseniz –vereceğinizi örfe uygun olarak teslim ettiğiniz taktirde- artık üzeri-nize hiçbir günah yoktur. Allah'tan sakının ve bilin ki şüphesiz Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
234) İçinizden ölenlerin bıraktığı hanımlar kendilerini dört ay on (gün) bekletirler. İddetlerinin sonuna ulaştık-larında, onların kendileri hakkında örfe uygun şekilde yaptıkları hususunda size hiçbir günah yoktur. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
235) Kadınlara nikahlamak istediğinizi ima etmenizde veya gönüllerinizde saklamanızda size hiçbir günah yoktur. Allah, yakında kesinlikle onları anacağınızı bil-mektedir. Fakat meşru bir söz söylemeniz dışında, on-larla gizlice sözleşmeyin; iddetin sonuna ulaşıncaya ka-dar nikah akdine kalkışmayın ve bilin ki şüphesiz Allah içinizde olanı bilir. Artık O'ndan sakının ve yine bilin ki şüphesiz Allah Ğafur’dur, Halim’dir…
236) Kendileriyle temas etmediğiniz ve kendilerine me-hir tesbit etmediğiniz kadınları boşarsanız size bir gü-nah yoktur. Zengin olan kendi gücü nisbetinde; fakir olan da kendi gücü nisbetinde, onları örfe uygun bir ge-çimlikle faydalandırsın. Bu, ihsan edenler üzerine bir haktır.
237) Eğer onlara mehir tesbit ettiğiniz halde kendile-rine temas etmeden onları boşarsanız -kendilerinin veya nikah akdi elinde olan kimsenin bağışlaması dışında- onlara tesbit ettiğinizin yarısı onlarındır. Bağışlamanız ise takvaya daha yakındır ve aranızdaki fazlı da unut-mayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı hakkıyla gören-dir…
238) Namazları koruyun, orta namazını da. Gönülden itaat ederek Allah için kaimler olun!
239) Eğer korkarsanız, yaya olarak veya binek üzerin-de, güvene kavuştuğunuz zaman size bilmediğiniz şey-leri öğrettiği gibi Allah'ı anın!
240) İçinizden ölmek üzere olup da geriye eşler bıra-kanlar, eşleri için (evlerinden) çıkarılmadan bir yıla ka-dar faydalanmalarını vasiyet etsinler. Eğer çıkarlarsa, kendileri hakkında örfe uygun olarak yaptıklarından dolayı size hiçbir günah yoktur. Şüphesiz Allah Aziz'-dir, Hakim’dir.
241) Boşananlar için örfe uygun şekilde bir geçimlik vardır. Bu muttakiler üzerine bir haktır.
242) Allah ayetlerini sizin için işte böyle iyice açıklıyor ki akledesiniz.
243) Binlerce kişi oldukları halde ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara: "Ölün!" dedi, sonra onları diriltti. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı büyük lütuf sahibidir; fakat insanların çoğu şükretmezler…
244) Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah Semi'dir, Alîm'dir!
245) Allah’a -onu kendisi için kat kat artıracağı- güzel bir ödünç verecek olan kimdir? Allah daraltır da geniş-letir de. Siz yalnız O'na döndürüleceksiniz.
246) Musa’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Hani onlar nebilerine: “Bize bir melik ta-yin et de Allah yolunda savaşalım!" demişlerdi. "Ya sa-vaş size yazılır da savaşmazsanız?” demişti. Onlar: “Niçin Allah yolunda savaşmayalım? Ayrıca yurtları-mızdan ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldık." demiş-lerdi. Savaş onlara yazıldığında ise -onlardan pek azı müstesna- yüz çevirdiler. Şüphesiz Allah, zalimleri çok iyi bilendir.
247) Nebileri de onlara: "Şüphesiz ki Allah size melik olarak Talut'u göndermiştir." dedi. "Bizim üzerimize mülk nasıl onun olur ki biz mülke ondan daha layığız ve ona mal genişliği de verilmemiştir." dediler. Dedi ki: "Muhakkak ki Allah onu sizin üzerinize seçti de onun ilimce ve vücutça gücünü artırdı.” Allah mülkünü dile-diği kimseye verir, şüphesiz Allah Vasi'dir, Alîm’dir.
248) Ayrıca nebileri onlara dedi ki: "Muhakkak ki onun mülkünün alameti size tabutun gelmesidir -ki onda Rabbinizden bir sekinet ve Musa ile Harun ailesinin bı-raktıklarından kalıntılar vardır. Onu melekler taşır. Eğer mümin kimselerseniz, şüphesiz ki bunda sizin için elbette bir ayet vardır.”
249) Talut ordularla ayrıldığında dedi ki: "Şüphesiz Al-lah sizi bir nehirle imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir; kim de -eliyle bir avuç aldığı dışında- onu tatmazsa şüphesiz o bendendir." -İçlerinden pek azı müstesna- ondan içtiler. Nihayet o ve beraberindeki iman edenler onu geçince dediler ki: "Bugün Calut ve ordularına karşı gücümüz yoktur." Allah'a kavuşacak-larına kesin olarak inananlar ise: "Nice az olan topluluk Allah’ın izniyle çok olan topluluğu yenmiştir; çünkü Al-lah sabredenlerle beraberdir!..” dediler.
250) Calut ve ordusuyla karşılaştıklarında: "Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, ayaklarımıza sebat ver ve kafir-ler topluluğuna karşı bize yardım et!" dediler.
251) Nihayet Allah'ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davud da Calut'u öldürdü. Allah da ona mülk ve hik-met verdi. Ayrıca ona dilediği şeyleri öğretti. Eğer Al-lah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla savması olma-saydı yeryüzü fesada uğrardı. Fakat Allah alemlere kar-şı lütuf sahibidir.
252) İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Onları sana hak ile okuyoruz. Muhakkak sen gönderilenlerdensin.
253) İşte o rasuller ki biz bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendisiyle konuştuğu vardır. Bazısını da derecelerle yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık deliller verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs ile destekledik. Allah dileseydi onlardan sonrakiler kendi-lerine apaçık deliller geldikten sonra birbirlerini öldür-mezlerdi. Ancak ihtilafa düştüler; böylece onlardan ki-mi iman etti, kimi de küfre girdi. Allah dileseydi bir-birlerini öldürmezlerdi. Fakat Allah dilediğini yapar.
254) Ey iman edenler! Hiçbir alış verişin, hiçbir dost-luğun ve hiçbir şefaatin olmadığı gün gelmeden önce size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Kafirler, zalimlerin ta kendileridir.
255) Allah kendisinden başka ilah olmayandır. Hayy’-dır, Kayyum’dur. O’nu ne bir uyuklama tutar ne de bir uyku. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. İzni ol-maksızın O’nun katında kim şefaat edebilir? Onların önlerinde ve arkalarında olanı bilir. O'nun ilminden di-lediğinden başka hiçbir şeyi kavrayamazlar. O’nun kür-sisi, gökleri ve yeri kuşatmıştır ve onların muhafazası O'na ağır gelmez. Şüphesiz O, Aliyy’dir, Azim’dir.
256) Dinde zorlama yoktur. Şüphesiz doğruluk sapık-lıktan apaçık iyice ayrılmıştır. Artık kim tağutu tekfir edip Allah'a iman ederse muhakkak kopması olmayan sapasağlam bir kulba yapışmıştır. Şüphesiz Allah Se-mi'dir, Alîm’dir.
257) İman edenlerin velisi Allah'tır; onları karanlıklar-dan nura çıkarır. Kafirlerin velileri ise tağuttur; onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar ateş halkıdır. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar.
258) Allah’ın kendisine mülk vermesi ile Rabbi hak-kında İbrahim’le tartışanı görmedin mi? İbrahim: “Rabbim dirilten ve öldürendir." dediği zaman: “Ben de diriltir ve öldürürüm!?” demişti. İbrahim: “Muhak-kak Allah güneşi doğudan getiriyor sen de onu batıdan getirsene!" dedi de o kafir şaşırıp kaldı. Doğrusu Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
259) Ya da o kimse gibisini ki duvarları, çatıları üstüne çökmüş bir kasabaya uğradı da: “Allah burayı ölümün-den sonra nasıl diriltecek?” dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı. Sonra dirilterek: “Ne kadar kal-dın?" buyurdu. O: "Bir gün veya günün bir kısmı ka-dar." dedi. Buyurdu ki: "Hayır! Yüz sene kaldın; buna rağmen yiyeceğine ve içeceğine bak! Hiç bozulmamış. Bir de eşeğine bak! Seni insanlara ayet kılmamız için. Kemiklere bak! Onları nasıl kaldırıyor, sonra da ona et giydiriyoruz!” Artık kendisine apaçık belli olunca: "Bi-liyorum ki, şüphesiz Allah her şeye kadirdir!” dedi.
260) Hani İbrahim: "Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!" demişti. "Yoksa inanmadın mı?” buyu-runca: “Hayır, fakat kalbimin mutmain olması için." demişti. "O halde dört kuş tut, onları kendine alıştır; sonra her dağın üzerine onlardan bir parça koy. Ar-dından onları çağır; koşarak sana geleceklerdir. Bil ki şüphesiz Allah Aziz’dir, Hakim’dir.” buyurmuştu.
261) Mallarını Allah yolunda infak edenlerin durumu her başakta yüz tohum olmak üzere yedi başak bitiren bir tohuma benzer. Böylece Allah dilediğine kat kat artırır. Şüphesiz Allah Vasi’dir, Alîm’dir.
262) Mallarını Allah yolunda infak edip sonra infak-larını minnet ve eziyet kılmayanlar... Onlar için Rableri katında ecirler vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülecek değillerdir.
263) Güzel bir söz ve bağışlama, ardından eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Şüphesiz Allah Ğaniyy'-dir, Halim'dir.
264) Ey iman edenler! Malını insanlara gösteriş için in-fak eden ve Allah'a da ahiret gününe de iman etmeyen kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa çıkarmayın. Onun durumu, üzerinde top-rak bulunan ve şiddetli bir yağmurun ona isabet etme-siyle onu dümdüz bıraktığı kaypak bir kayanın durumu gibidir. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Doğrusu Allah kafirler topluluğunu hidayete erdirmez.
265) Mallarını, Allah’ın rızasını kazanmak ve kendile-rinde olanı sağlamlaştırmak için infak edenlerin duru-mu, yüksek bir yerde bulunan ve bol yağmur düşünce meyvelerini iki kat veren bir bahçenin durumu gibidir. Ona bol yağmur olmasa da bir çisenti isabet eder. Şüp-hesiz Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
266) Sizden biri istermi ki kendisinin, altından nehirler akan hurmalar ve üzümlerden oluşan, ayrıca kendisi için orada bütün meyvelerin bulunduğu bir bahçesi ol-sun da, zayıf çocukları olduğu halde kendisine ihtiyar-lık çökmüşken onlara ateşli bir kasırga isabet etsin de yanıversin? Allah size ayetlerini işte böyle iyice açıklı-yor ki düşünesiniz.
267) Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardıklarımızın iyilerinden infak edin. Kötü-sünü kastetmeyin ki siz ondan infak edecek olsanız da onu göz yummadan almazsınız. Bilin ki, muhakkak Al-lah Ğaniyy’dir, Hamid’dir.
268) Şeytan size fakirliği vaad eder ve size çirkin şey-leri emreder. Allah ise kendisinden bir mağfiiret ve lü-tuf vaad ediyor. Şüphesiz Allah Vasi'dir, Alîm'dir.
269) Hikmeti dilediğine verir. Hikmet verilen kimseye de pek çok hayır verilmiştir. Akıl sahiplerinden başkası düşünmez!
270) Nafaka olarak her ne infak ederseniz veya adak olarak her ne adarsanız muhakkak ki Allah onu bilir. Doğrusu zalimlerin yardımcıları yoktur.
271) Sadakaları açıktan verirseniz bu ne güzeldir. On-ları gizleyerek fakirlere verirseniz bu sizin için daha ha-yırlıdır. Böylece sizin günahlarınızdan bir kısmını örter. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdar-dır!
272) Onları hidayete erdirmek senin üzerinde değildir; fakat Allah dilediğini hidayete erdirir. Hayırdan her ne infak ederseniz kendiniz içindir. Ayrıca siz ancak Al-lah'ın vechini istediğiniz için infak edersiniz. Hayırdan her ne infak ederseniz size tamamen ödenir ve siz zul-me uğratılmazsınız.
273) Allah yoluna bağlanmış fakirler içindir ki, yeryü-zünde dolaşmaya güç yetiremezler. Bilmeyenler onları iffetlerinden dolayı zengin sanır. Onları simalarından tanırsın, ısrarla insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, muhakkak ki Allah onu hakkıyla bilir.
274) Onlar ki, mallarını gece, gündüz, gizli ve açık in-fak ederler. Onlar için Rableri katında ecirler vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülecek değillerdir.
275) Riba yiyenler delilikten şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu onların; "Alış veriş de ancak riba gibidir." demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alış-verişi helal, ribayı ise haram kılmıştır. Artık her kim kendisine Rabbinden bir öğüt gelir de vazgeçerse geç-mişteki kendisinindir ve işi Allah'a aittir. Her kim de dönerse; işte onlar ateş halkıdır; orada sürekli kalıcı-dırlar.
276) Allah ribayı yok eder, sadakaları ise artırır. Allah çok nankör ve günahkar kimseyi sevmez.
277) Doğrusu iman edip salih amel işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekatı veren kimseler var ya, onlar için Rableri katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülecek değillerdir.
278) Ey iman edenler, Allah’tan sakının! Mü'minler iseniz ribadan kalanı bırakın!
279) Şayet yapmazsanız artık Allah ve Rasulü'nün size savaş açmış olduğunu kesinlikle bilin! Tevbe ederseniz ana paranız size aittir. Ne zulmediniz ne de zulme uğra-yınız.
280) Eğer sıkıntıda ise kolaylığa kadar mühlet vermeli-dir. Sadaka olarak bırakmanız ise bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.
281) O günden sakının ki onda Allah’a döndürüleceksi-niz, sonra herkese kazandığı tamamen verilecek ve on-lar zulme uğratılmayacaklar.
282) olan kimse de onu yazdır-sın ve Rabbi olan Allah'tan sakınsın da ondan hiçbir şeyi eksik bırakmasın. Üzerinde hak olan kimse aklı ermeyen veya zayıf ya da bizzat yazdırmaya gücü yet-meyen biriyse, velisi adaletle yazdırsın. Erkekleriniz-den de iki şahit bulundurun. İki erkek bulamazsanız, ra-zı olduğunuz şahidlerden, bir erkek ile -biri şaşırırısa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın olsun. Şahitler çağrıldıkları zaman kaçınmasınlar. Küçük ya da büyük olsa da onu vadesine kadar yazmaya üşenmeyin. Çünkü bu, Allah katında daha adaletli, şahitlik için daha sağ-lam, şüphe etmemenize daha yakındır. Ancak aranızda devrettiğiniz peşin bir ticaret ise onu yazmamanızda si-zin için hiçbir günah yoktur. Alış-veriş yaptığınız za-man da şahit tutun. Yazıcı ve şahide zarar verilmesin. Şayet yaparsanız şüphesiz ki o sizin için bir fısktır, Al-lah’tan sakının! Allah size öğretiyor. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
283) Yolculukta olur da yazacak kimse bulamazsanız alınmış rehinler vardır. Birbirinize güveniyorsanız, gü-venilen kimse emanetini ödesin ve Rabbi olan Allah'tan sakınsın. Ayrıca şahitliği gizlemeyin. Her kim onu giz-lerse muhakkak ki o kalbi günahkar olandır. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.
284) Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Nefisle-rinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onun-la hesaba çeker; ardından dilediğini bağışlar, dilediğini azaba uğratır. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
285) Rasul, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü'minler de… Hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve rasullerine iman ettiler. "Rasullerinden hiçbirinin arasını ayırmayız; işittik ve itaat ettik, bağışlamanı di-leriz, Rabbimiz dönüş yalnız sanadır.” dediler.
286) Allah, hiç kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemez. Kazandığı kendine, işlediği de aleyhinedir. “Rabbimiz, unutur veya yanılırsak bizi sorumlu tutma! Rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Rabbimiz, gücümüzün yetmeyeceği şeyi bize taşıtma! Bizden affet, bizi bağışla, bize merhamet et! Sen bizim mevlamızsın, kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!..”
Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali online okuyabilir, facebook, twitter gibi diğer sosyal ağlarda paylaşabilir, bilgisayarınıza indirebilir, ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz. NOT: TİCARİ OLARAK KULLANILAMAZ |