En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadet Sağlayan Bilgidir
Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.(Enam Suresi-159-160)
Yer Yüzünün Kayan Yıldızları Ashab-ı Kiramın Kısa Hayat Tarihceleri
Sahabe-i kiramın büyüklerinden biri olup Rasûlüllah (s.a.s)'in
vahiy kâtiplerindendir. Übey (r.a)'ın babasının adı Ka'b, annesinin ismi
Suheyle'dir. İki künyesi vardır: Ebu'l-Münzir ve Ebu't Tufeyl. Medineli olup
Hazrec kabilesinin Neccâr oğulları kolundandır. Doğum tarihi kesin olarak
bilinmemektedir.
Übey b. Ka'b'ın Müslümanlığı kabul etmesi Rasulüllah(s.a.s)'in
Medine'ye hicret etmesinden önce, Akabe biatlarında olmuştur. Übey b. Ka'b
ikinci Akabe biatında Rasûlüllah (s.a.s)'e biat eden yetmiş kişi içerisinde idi.
Rasûlüllah (s.a.s) Medineli Müslümanlar arasında yapmış olduğu kardeşlik
antlaşmasında Übey b. Ka'b ile Aşere-i Mübeşşere (Cennetle müjdelenen on kişi)
den Said b. Zeyd'i kardeş yaptı. Übey, Rasûl-i Ekrem ile Bedir, Uhud, Hendek ve
diğer bütün muharebelere katıldı. Uhud muharebesinde kendisine bir ok isabet
etmiş, Rasûlüllah (s.a.s) ona bir tabib göndermiş, tabib okun girdiği yerdeki
damarı keserek üzerini dağlamıştı. Bu suretle Übey b. Ka'b bu arızadan kurtulmuş
oldu (bk. Müslim, Selam, 73-74).
Übey b. Ka'b cahiliyye döneminde de okuma yazma bilen az
sayıdaki kimselerden biri idi (İbn Sa'd, Tabakat, I, 498). Rasulüllah(s.a.s)
Medine'ye hicret edince, orada, ensar içerisinde yazılarını ilk yazan Übey b.
Ka'b olmuştur (İbn Seyyidi'n-Nas, II, 315). Yazdığı yazıların sonuna "filan oğlu
filan yazdı" diyenlerin de ilki idi (İbnü'l-Esir, Üsdu'l-Gabe).
Şu halde Medine döneminde Rasulüllah(s.a.s)'e gelen vahyi ilk
yazan Übey b. Ka'b olmuştur. Übey b. Ka'b olmadığı zaman Zeyd b. Sabit yazardı.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) ilahi vahyi Cebrail (a.s)'dan aldığı zaman, Übey b.
Ka'b onu daha yazının ıslaklığı üzerinde iken ezberler, Rasûlüllah (s.a.s)e
okurdu (Zehebî, Siyer, I, 280) Übey ashabın en alimlerindendi. Tabiinin büyük
bilginlerinden olan Mesruk (663/683) şöyle derdi: "Rasûlüllah (s.a.s)'in
ashabıyla görüştüm. İlimlerinin şu altı kişiye dayandığını gördüm: Ali, Abdullah
b. Ömer, Zeyd b. Sabit, Übey b. Ka'b ve Ebu'd-Derdâ "(İbnü'l-Kayyim,
İ'lâmu'l-Muvakkıîn, I, 16).
Übey b. Ka'b, Kur'an-ı Kerîm'i en iyi okuyan sahabîlerden idi.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) "Ümmetimin en iyi okuyanı Übey'dir." (Zehebî, Siyer,
I, 392) buyurmuştur. Bu sebeple Seyyidü'l-Kurra (okuyucuların efendisi)
lakabıyla tanınmıştı. Kur'an-ı Kerîm'i sekiz gecede hatmederdi.
Rasulüllah(s.a.s)'in zamanında Kur'an'ı cem' ederek ona arzeden sayılı
sahabîlerden biri idi. Nitekim Enes b. Malik, "Rasûlüllah (s.a.s) zamanında
Kur'an'ı dört kişi hıfzetmiş olup hepsi de ensardandı. Bunlar: Übey b. Ka'b,
Muaz b. Cebel, Ebû Zeyd ve Zeyd b. Sabit'tir" (Buharî, Menakıbu'l Ensar 17;
Tirmizî, Menâkıb 33) demiştir.
Übey b. Ka'b, Rasûlüllah (s.a.s)'in ashabına Kur'an'ı
kendilerinden öğrenmelerini tavsiye ettiği dört kişiden biridir. Abdullah b. Amr
b. As'dan şöyle rivâyet edilmiştir: Rasulüllah(s.a.s)'in şöyle buyurduğunu
işittim: "Kur'an'ı dört kişiden alın (öğrenin). Abdullah b.
Mes'ud'dan,-Rasulüllah(s.a.s) önce bunu zikretti, Ebu Nuzeyfe'nin mevlası Salim
den, Muaz b. Cebel'den ve Übey b. Ka'b'dan" (Buharî, Menakıbu'I-Ensar,16). Bu
dört sahabîden Muaz ile Übey ensardan, Abdullah b. Mes'ud ile Salim ise
muhacirlerdendir.
Rasûlüllah (s.a.s) Übey b. Ka'b'ı, Kur'an-ı Kerim'i iyi bilen
bir sahabî olması sebebiyle öğretmen olarak tayin etmişti. Mescid-i Nebevi'de
Kur'an-ı Kerîm'i öğretirdi. Aralarında Ebu Hureyre ve İbn Abbas'ın da bulunduğu
bir çok sahabînin hocalığını yapmıştır. O, Kur'an-ı Kerîm'i öğretmesi
karşılığında her hangi bir maddi şey de almazdı. Nitekim ondan şöyle rivâyet
edilmiştir: "Muhacirlerden birine Kur'an öğretmiştim. Bu zat bana bir yay hadiye
etti. Ben bunu Rasûlüllah (s.a.s)'e anlatınca: "Onu alırsan ateşten bir yay
almış olursun" buyurdu. Ben de yayı sahibine geri verdim"(İbn Mace, Ticarât,
8).
Übey b. Ka'b, Kur'an'ın lafızlarının eda keyfiyetini, kıraat
vecihleriyle ilgili hususiyetlerini öğrenmeye özen gösterirdi. Allah Teâlâ,
Peygamber Efendimiz (s.a.s)'e Übey'e Kur'an okumasını emretmiştir. Enes b. Malik
(r.a)'dan şöyle rivâyet edildi: Rasulüllah (s.a.s) Übey b. Ka'b'n: "Âllah bana
Lemyekünillezîne keferfi suresini sana okumamı emretti" buyurdu. Übey "Allah
benim adımı da andı mı?" dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.s) "Evet" deyince Übey
b. Ka'b sevincinden ağladı (Tecrid-i Sarih Tercümesi, X, 21).
Bu hadis-i şerif sahabe içerisinde Übey b. Ka'b'ın faziletine
işaret ettiği gibi, onun kıraat ilmindeki yerine de işaret etmektedir.
Übey b. Ka'b, kıraatı bizzat Rasulüllah (s.a.v)'den almıştır.
O, Hz. Ömer'e "Ben Kur'an-ı Kerîm'i daha taze iken bizzat Cebrail (a.s)'an alan
zattan aldım" demiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned V, 117)
Kur'an-ı Kerîm'e karşı duyduğu rağbet ve arzu Übey b. Ka'b'ın
faziletini artırmış, bu sebeple Rasûlüllah (s.a.v)'in takdirini, ashabın
saygısını kazanmıştır.
Übey b. Ka'b aynı zamanda Rasûlüllah (s.a.v) zamanında fetva
veren az sayıda sahabîden biridir. Muhammed babası Sehl'in şöyle dediğini
nakletmiştir: "Rasûlüllah (s.a.v) zamanında fetva veren, üçü muhacir ve üçü
ensardan olmak üzere altı kişi idi. Muhacirlerden olanlar Ömer, Osman, Ali;
ensardan olanlar da Übey b. Ka'b, Muaz b. Cebel ve Zeyd b. Sabit'tir" (İbn Sa'd,
aynı eser, II, 350).
Übey b. Ka'b, Rasûlüllah (s.a.v) zamanında idârî görevlerde de
bulunmuştur. Rasûlüllah (s.a.v) onu Belî, Uzre ve Benî Sa'd kabilelerinin
zekâtlarını toplamak üzere görevlendirmişti. Übey b. Ka'b bu görevi esnasında
karşılaştığı bir vak'ayı şöyle anlatır:
"Rasûlüllah (s.a.v) beni Belî, Uzre ve Benî Sa'd b. Huzeym b.
Kadâa kabilelerinin zekatlarını toplamak üıere gönderdi. Onların zekatlarım
topladım. Nihayet onlardan sonuncu adamın yanına vardım. İçlerinde bu adamın evi
ve köyü Medine'de Rasûlüllah (s.a.v)'e yakın olanı idi. Bu adam bana bütün
malını topladı. Ben de zekat olarak almaya henüz iki yaşına girmiş bir dişi
deveden başkasını bulamadım. Kendisine onu alacağımı söyledim. Mal sahibi,
"Bunun sütü de yok, yük taşımak için de elverişli değil. Allah'a yemin ederim ki
senden önce zekat toplamaya gelen ne Rasûlüllah'a ve ne de onun elçisine
malımdan sütü olmayan ve yük taşımaya da elverişli olmayan bir deveyi vermedim.
İşte genç, semiz dişi deve. Onu al." dedi.
Ben ona, "Bana emredilmeyen şeyi almam. İşte Rasûlüllah (s.a.v)
sana yakın, istersen ona gider, bana söylediklerini anlatırsın. Şayet o, kabul
ederse, eder, etmezse reddeder" dedim. Adam:
"Bunu yapacağım" dedi ve benimle çıktı, bana vermek istediği
deveyi de aldı. Rasulüllah(s.a.v)'e gelince:
"Yâ Rasûlüllah, malının zekatına almak için elçin geldi. Malımı
topladım. O, sütü olmayan ve yük taşımaya da elverişli olınayan henüz iki yaşına
girmiş bir deveyi seçti. Ben kendisine alması için genç, semiz bir dişi deve
gösterdim, almaktan imtiha etti. İşte o deveyi getirdim, al ya Rasûlüllah" dedi.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) "Senin üzerine borç olan Übey b. Ka'b'ın ayırdığı
devedir. Sen kendi rızanla daha iyisini vermek istersen, onu kabul ederiz ve
Allah bundan dolayı sana ayrıca mükafat verir," buyurdu. Adam:
"Ben de bu maksatla onu getirdim, buyur al, yâ Rasûlüllah!"
dedi.
"Hz. Peygamber (s.a.v) devenin alınmasını emretti ve malının
bereketlenmesi için dua etti." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 142).
Übey b. Ka'b'ın, Rasûlüllah (s.a.v)'in vefatından sonra ilk
halife Hz. Ebû Bekir zamanında da mühim görevler yaptığım görüyoruz. Hz. Ebû
Bekir mühim bir mesele ile karşı karşıya gelip çözümünü Kur'an ve sünnette
bulamadığı zaman ashabın seçkin alimlerini toplar, onlarla istişarede bulunurdu.
Übey b. Ka'b da Hz. Ebû Bekir'in danışma meclisi üyelerinden idi. Aynı zamanda
Hz. Ebû Bekir döneminde fetva vermekle görevli meşhur fakihlerden biri idi (İbn
Sa'd, Tabakat, II, 350). Bu dönemde onun Kur'an'ın cem'i için kurulan komisyonda
görev aldığını da görüyoruz.
Übey b. Ka'b, ikinci halife Hz. Ömer'in de teveccühünü
kazanmıştır. Hz. Ömer, Übey b. Ka'b'a çok hürmet eder, ondan yararlanır ve ona
Seyyidü'l-Müslimin (Müslümanların ulusu) derdi (Tecrid X, 22). Hz. Ömer'in
hilafeti döneminde onun şura meclisinde çalışır ve kabilesi Hazrec'i temsil
ederdi. Aynı zamanda fetva işlerine de bakardı. Hz. Ömer bir zaman halka
hitabında şöyle demiştir:
"Kur'an'dan sormak isteyen Übey b. Ka'b'a gelsin, feraizden
sormak isteyen Muaz'a, mal isteyen de bana gelsin. Çünkü Allah beni hazinedar ve
dağıtıcı kıldı" (Zehebî, Siyer I, 394).
Hz. Ömer zamanında teravihi cemaatle ilk kıldıran da Übey b.
Ka'b olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v) zamanında, onun vefatından sonra ilk halife
Hz. Ebû Bekr, daha sonra kısmen de Hz. Ömer zamanında teravih namazı cemaatle
değil, münferid olarak kılınmıştır. Bir defa Hz. Ömer mescide gidince halkın
dağınık bir şekilde teravih namazı kıldıklarını gördü. Kimi tek başına kılıyor,
kimi küçük bir cemaat oluşturmuş kılıyorlardı. Hz. Ömer bütün halkı bir tek
imamın arkasında toplamayı düşündü ve ertesi gün Übey b. Ka'b'ı teravih imamı
tayin edip cemaati onun arkasına topladı. Böylece teravih namazı cemaatle
kılınmaya başlandı (Buharî, Teravih, I; Tecrid-i Sarih Terc., IV, 75-76).
Hz. Ömer, hilafeti zamanında fetva işleri üzerinde hassasiyetle
durur, ancak bu işe ehil olanların fetva vermesine müsade ederdi. Onun zamanında
ancak Hz. Osman, Hz. Ali, Muaz b. Cebel, Abdurrahman b. Avf, Übey b. Ka'b, Zeyd
b. Sabit, Ebu Hureyre ve Ebu'd-Derdâ gibi tayin ettiği zatlar fetva verirdi (M.
Şiblî, Asr-ı Saadet, Terc. Ö. Rıza, Doğrul, İst. 1974, VI, 369).
Übey b. Ka'b, Hz. Ebû Bekir döneminde olduğu gibi Hz. Ömer
döneminde de danışma meclisi üyesi idi. Çeşitli konularda fikri alınır,
görüşlerine değer verilirdi (İbn Sa'd a.g.e, II, 350; M. Şiblî, a.g.e., IV,
334).
Übey b. Ka'b tefsir sahasında da ashabın önde gelenlerinden
biri olup Medine tefsir ekolünün reisi olarak kabul edilmiştir. Celaleddin
es-Suyutî (ö. 911/1505) tefsir sahasında meşhur olan sahabîlerin on kişi
olduğunu belirtmiş, bunlar içerisinde de kendilerinden en çok tefsir rivâyet
edilenlerin Hz. Ali, Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Abbas ve Übey b. Ka'b
olduğunu belirtmiştir (bk. Suyutî, el-İkton, II, 187).
Übey b. Ka'b vahiy kâtibi olması sebebiyle Rasûlüllah
(s.a.v)'in fiil ve hareketlerine muttali bir sahabî idi. Kütüb-i Sitte'de
kendisinden altmış küsür rivâyet edilmiştir. Bakiy b. Mahled (ö. 276/889)'in
Müsned'inde Übey b. Ka'b'ın yüz altmış dört hadisi vardır. Bunlardan üçü hem
Buhari'de ve hem de Müslim'de vardır. Ayrıca Buharî üç hadisi tek başına rivâyet
etmis ,yedi hadisi de yalnız Müslim rivâyet etmiştir (Zehebi, Siyeru A'lami'n
-Nübela ' I ,402). Übey b. Ka'b ın rivayet etmiş olduğu hadislerrden birinin
anlamı şöyledir: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Ademoğlunun bir vadi dolusu malı olsa, bir ikincisini ister.
İki vadi dolusu malı olsa, bir üçüncüsünü de ister. Ademoğlunun içerisini
topraktan başka bir şey doldurmaz. Allah Teâlâ ise tevbe edenin tevbesini kabul
eder" (Tirmizî, Menokıb, 32).
Übey b. Ka'b'ın vefat tarihi ihtilaflıdır. el-Vakıdî der ki,
"Bir kısım hadiseler onun Hz. Ömer'in hilafeti döneminde olduğuna delalet
etmektedir.
Yakınları ve başkalarının onun Medine'de hicri 22 senesinde
öldüğü söylediklerini gördüm. Hz. Ömer "Bugün Müslümanların ulusu öldü"
demiştir. Onun Hz. Osman'ın hilafeti döneminde hicri 30'da öldüğünü söyleyenler
de olmuştur. Bize göre bu daha doğrudur. Çünkü Hz. Osman ona Kur'an'ı cem
etmesini emretmiştir" (İbn Sa'd, Tabakat, III, 502; Zeheb, I, 400).
Sonraki Tarih