En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadet Sağlayan Bilgidir
Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.(Enam Suresi-159-160)
Yer Yüzünün Kayan Yıldızları Ashab-ı Kiramın Kısa Hayat Tarihceleri
Hudeybiye andlaşmasından sonra müslüman olan sahabi. Amr b.
el-Âs b. Vâil b. Hişâm b. Saîd b. Selhem b. Amr b. Kusay b. Ka'b b.Lüey.
Adı, Amr, künyesi Ebu Abdullah veya Ebu Muhammed'dir. Babası
Âs, annesi Nâbiğa'dır. Amr'ın soyu Ka'b b. Lüey'de Hz. Peygamber (s.a.s.)'le
birleşir. Kureyş kabilesinin Sehmoğullarındandır. Sözü dinlenen ve çevresini
rahatlıkla etkisi altına alabilen bir kişiliğe sahipti.
Amr, müşriklerin zulmünden uzaklaşmak için Habeşistan'a hicret
eden müslümanların tekrar Mekke'ye geri gönderilmesi maksadıyla Necâşi'ye
gönderilen elçi heyetine başkanlık etti. Fakat müslümanları geri getiremeyince
onlara karşı düşmanca davrandı. Bedir, Uhud, Hendek savaşlarında müşriklerin
yanında yer alarak İslâm'a karşı savaştı.
Kureyş müşriklerinden yaşlıların ölümünden sonra müslümanlara
olan kin yavaş yavaş siliniyordu. Amr, Hendek savaşından sonra da müşriklerin
hareketlerinin sonuçsuz kalacağını, müslümanların galip geleceğini anladı.
İçinde İslâm'a karşı bir sevgi uyanmaktaydı. Nihayet müşriklerle ilişkisinin
koptuğu, Hudeybiye anlaşmasına katılmayıp, İslâm'a gönül vermeye başladığı
görüldü. Amr, Hicretin 8. yılı (629) Medine'ye geldi. Hz. Hâlid b. Velid'le
birlikte aynı gün Hz. Peygamber'e bey'at etti.
Mekke'nin fethinden önce Cüzam, Lahm, Kudaa, Âmile, Beliy ve
Uzre kabîlelerinin bir araya gelerek Medine'yi kuşatmak amacında oldukları
haberi Hz. Peygamber (s.a.s.)'e ulaştı. Resulullah, Ensâr ve Muhâcirlerden
oluşan üçyüz kişilik bir kuvvet hazırladı. Bu kuvvetin başına komutan olarak
Amr'ı getirdi. Beliy ve Uzre kabilelerine uğramasını, akrabalarının yardımını
sağlamasını da emretti. Beliy kabilesi Amr'ın dedesi Vâil'in dayıları olurdu.
Amr, Cüzamlıların yurduna vardığında onların hazırlığını ve yaptıkları yığınağı
gördü. Peygamberimiz (s.a.s.)'den yardım istedi. İkiyüz kişilik takviye kuvveti
gönderildi. Müşrikler, müslümanlar karşısında direnç gösteremediler, her biri
bir tarafa dağıldı. Amr da ordusuyla birlikte Medine'ye döndü.
Amr, Mekke'nin fethinden sonra Suva putunu yıkması için Hz.
Peygamber (s.a.s.) tarafından görevlendirildi. Bir müddet sonra da Umman'a
gitti. Umman hükümdarına Resulullah'ın mektubunu sundu. Hükümdarın ve çevresinin
müslüman olması sonucu Umman valiliğine getirildi. Zekât ve sadakaların
toplanmasında, dağıtılmasından Umman hükümdarıyla çevresinden yardım gördü. Hz.
Peygamber'in vefatına kadar burada kaldı.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) zamanında zekât ödemekten kaçınanlarla
savaştı. Onlara boyun eğdirdi. Bu olaydan sonra Suriye'de başlatılmış bulunan
İslâmî cihat için Şam'a gitmek istediğini Hz. Ebu Bekir'e açıkladı. Hz. Ebu
Bekir (r.a.) kendisinin Umman'a bizzat Allah elçisi tarafından
görevlendirildiğini bildirdi. Fakat isteğinede engel olmak istemedi. Bizans
ordularının Suriye'den kovulduğu, İslâm'ın bölgeye hakim kılındığı Ecnâdin, Şam
ve Yermuk savaşlarında görev aldı. Filistin'in fethinde yararlıklar gösterdi.
Kudüs'ü fethetti ve şehir bizzat halife Hz. Ömer (r.a.) tarafından yapılan barış
antlaşmasıyla müslümanların eline geçti.
Arka arkaya yapılan İslâmî fetihler Amr'ı şevklendirdi. Amr,
hareketli ve cevvâl bir insandı. Uzun uzun düşünmek pek işine gelmezdi. Çabuk
karar verir, verdiği kararı da hemen uygulamak isterdi. Bu nedenle Mısır'ın
İslâm hâkimiyetine alınması ve fethedilmesinin gerektiğini halife Hz. Ömer
(r.a.)'a bildirdi. Hz. Ömer, müslümanların savaş yorgunu olduğunu, güçlerinin
zayıfladığını belirtti. Fakat her şeye rağmen Amr, halifeyi ikna etmeyi başarıp,
Mısır üzerine yürüdü. Hz. Ömer, Zübeyr b. Avvâm komutasında bir ordu hazırlayıp,
takviye kuvvet olarak Amr'a gönderdi. Amr komutasındaki ordu Babilyon, Ariş ve
Fustat (Kahire)'ı fethederek Mısır'ı müslümanların toprakları arasına kattı.
Amr, Halifenin izniyle İskenderiye üzerine yürüdü. Uzun ve yorucu bir
muhasaradan sonra Mukavkıs'la yaptığı anlaşma sonucu Kıbtîler'den yardım gördü.
Nihayet İskenderiye'nin fethi gerçekleşti. Yolun açıldığını gören Amr, Merka ve
Zuveyle üzerine yürüdü. Her iki şehir de haraç ve cizye vermeyi
kabullendiler.
Akdeniz sahilinin ve Afrika'nın en önemli kentlerinden biri
olan Trablusgarb iki aylık muhasaradan sonra fethedildi; Bu büyük fetihlerin
gerçekleşmesi ve Kuzey Afrika'nın İslâmlaştırılması sonucu Amr, Hz. Ömer'in
emriyle Mısır valiliğine getirildi. Hz. Ömer'in şehadetinden sonra Bizans'ın
İskenderiye valisi İslâm'a karşı ayaklandı. Vali, Bizans'ın tahriklerine
aldanıyordu. İskenderiye, Bizans'ın müstemlekesi idi. İmparator, İskenderiye'nin
elden çıkmasını bir türlü hazmedemiyordu. Mısır'ın yerli halkı Kıbtîler,
anlaşmalarına sadık kaldılar. Hz. Osman tarafından ordu komutanlığına atanan
Amr'ın yardımına koştular. Bizans ordularının komutanı Manuel çarpışmalar
sırasında öldürüldü. Zafer tekrar müslümanların olmuştu. Amr, Hz. Osman
zamanında Mısır valiliğinden azledildi. Bu olay, Hz. Osman'la Amr'ın arasının
açılmasına sebep oldu.
Hz. Ömer zamanında Amr b. el-Âs hakkında bazı şikâyetler
gelmeye başlayınca, Hz. Ömer, Amr'a ağır bir mektup yazdı. Bu şikâyetler Hz.
Osman zamanında da tekrarlandı. Vergi toplama meselesinde Abdullah b. Sa'ad'a
müdahale ettiği ve fazla harcamada bulunduğu ileri sürüldü. Bu tür şikâyetler
sonucu Amr, görevinden azledildi. Bu olaydan sonra Amr, siyaset sahnesinden
çekildi. Hz. Osman'a kırgınlığına rağmen açıkça ona karşı cephe almadı. Bir
müddet Filistin'de kaldı. Hz. Osman'ın şehit edildiği günlerde Filistin'de
bulunuyordu.
Amr, Hz. Ali ile Muâviye'nin ihtilaflarının su yüzüne çıkması
ve Cemel vak'asından sonra yeniden siyasî hayatın içine girdi. Önceleri Hz.
Ali'nin Hz. Peygamber ile akrabalığı sebebiyle hilafete onun daha lâyık olduğunu
ileri sürerken daha sonra Muâviye'nin yanında yer aldı. Amr'ın Muâviye tarafında
yer almasının sebebinin Utbe b. Ebi Süfyan'ın aracılığı ile ona Mısır
valiliğinin vaadedilmesi olduğu söylenmektedir. Hz. Ali, Muâviye'nin kendisine
bey'at etmesi için elçi gönderdi. Muâviye ve Amr, Hz. Osman'ın katlini gündeme
getirdiler. Hz. Ali'yi de katilleri korumakla suçladılar. Muâviye'nin bol maaş
ve bahşişine tamah eden askerleri etrafında toplandılar. Şam ordusunun
başkomutanlığına Amr getirildi. Şam ordusu savaşı kaybedecek duruma gelince Amr,
askerlere Kur'an sahifelerinin mızrakların ucuna takılmasını ve karşı tarafa
doğru fırlatılmasını emretti. O bununla Kur'an'ın hakemliğine başvurmanın
gerektiğini ileri sürdü. Hz. Ali, bu işin bir aldatmaca olduğunu söyledi. Fakat
çevresinde bulunanlara bunu kabul ettiremedi. Hz. Ali taraftarlarının
hakemliğine Ebu Musa el-Eş'ari, Şam ordusunun hakemliğine Amr getirildi.
Amr b. el-As ile Muâviye öteden beri Araplar arasında ince
fikirli kurnaz, politik meseleleri çözmekte mâhir kimseler olarak tanınırdı. Bu
olayda da Amr aynı tavrı takındı. Ebu Mûsa'nın insaflı ve adil tavrından
yararlanarak hakem olayından galip çıktı. Amr, ile Ebu Musa el-Eş'ari arasında
müzakereler başladı:
Amr: "Sen Osman'ın mazlum ve günahsız olarak katledildiğini
bilirsin. "
Ebu Musa: "Şüphesiz."
Amr: "Elbet sen Muâviye'nin ve Muâviye ailesinin Hz. Osman'a
taraftar olduğunu da biliyorsun."
Ebu Musa: "Bu da doğrudur."
Amr: "Ayette 'Haklı bir sebep olmaksızın Allah'ın haram kıldığı
cana kıymayın. Her kim de haksız yere öldürülürse biz onun velisine bir yetki
vermişizdir. ' (el-İsrâ, 17/33) buyruluyor."
"Muâviye Kureyş'tendir. İlk müslümanlardan değildir, fakat buna
ne engel var? Kendisinde birçok kâmil sıfatlar mevcuttur. Mazlum halife her
zaman onu himaye ederdi. Güzel tedbir ve siyasette yeganedir. Ümmü'l Mü'minin
Hz. Habibe'nin kardeşidir. Aynı zamanda vahiy kâtibi olan sahabelerdendir .
"
Ebu Musa: "Amr, Allah'tan kork. Bu kadar sayıp döktüğün
faziletlerin hepsi Muâviye'de mevcut değildir. Genç olması hasebiyle hilâfete
lâyık değildir. Eğer hilâfet yalnız asâlet ve ünvan ile olsaydı, Ali bu işe daha
çok hak sahibi olurdu. Hilâfet, takva ve fazilet sahiplerinin hakkıdır. Şeref ve
ilimle olduğu takdirde elbette Ali'de bunların hepsi vardır. Osman'ın günahsız
şehit olup olmaması bir delil teşkil etmez. Muâviye'nin beni tatmin etmesi yahut
bana daha fazla yakınlık göstereceği de bir mesele değildir. Bunların da bir
faydası yoktur. Allah için yapılan işlerde rüşvet verilmez. Abdullah b. Ömer'in
de ismini ortaya atabilir misin?"
Amr: "Sen İbn Ömer'den razı isen, benim oğlum da var. Sen de
onun faziletlerini biliyorsun."
Ebu Musa: "Senin oğlun böyle bir görevi isteyip istememe
konusunu daha iyi bilir."
Amr: "Halife öyle bir adam olmalıdır ki, hem kendi işini idare
edebilsin, hem de halk onu istesin."
Ebu Musa: "Müslümanlar bu savaştan sonra bu işin çözümünü bize
bıraktılar. Allah göstermesin, bir daha böyle kargaşalık çıkmasın."
Nihayet uzun süren müzakerelerden sonra hakemler Hz. Ali ile
Muâviye'yi azletmeğe ve başka birini halifeliğe getirmeye karar verdiler. İki
taraf Dûmetü'l-Cendel'de toplandıktan sonra Amr, Ebu Musa'nın yaşlı olduğu için
önce konuşmasını önerdi. Ebu Musa kalktı ve "Ali'yi de Muâviye'yi de hilâfetten
azlettim." dedi. Ardından konuşan Amr ise sözünü büktü: "Ebu Musa Ali'yi azletti
ise, ben Muâviye'yi azletmedim ve Muâviye'yi hilâfete nasbettim." Kûfeliler, Ebu
Musa'nın rüşvet aldığını sanarak ona saldırmak istediler, ama Şamlılar Ebu
Musa'yı kaçırdılar. Amr, Hz. Ali'ye açıkça muhalif oldu. Mısır'da Hz. Ali'nin
tayin ettiği vali Muhammed b. Ebu Bekir'i kanlı bir savaştan sonra mağlûb ederek
öldürdü ve yeniden Mısır'ı ele geçirdi.
Bu arada Hâriciler*, bütün yaşanan fitnelerin arkasında
Muâviye, Amr ve Ali'nin olduğunu iddia ettiler. Üçünün de öldürülmesine karar
verdiler. Hz. Ali şehit edildi. Muâviye yaralanarak kurtuldu. Amr da suikast
günü rahatsızlanarak mescide gidememiş, onun yerine namazı kıldıran Harice şehit
olmuştu. Muâviye, Amr'a şahitler önünde bir yazı imzalatarak, daima itaat etmesi
şartıyla Mısır'a vali yaptı. Mısır'da bir müddet valilik yapan Amr, hicretin
kırk üç veya başka bir görüşe göre ellibirinci yılında hastalandı ve ölüm
döşeğine düştü. Yaptıklarına çok pişmanlık duydu. Abdullah İbn Abbas onu ziyaret
ettiğinde hâlini sormuş ve o da "Ne sorarsın ibn Abbas, dünyayı az âbâd edip,
dini çok harâp ettik" demiştir. İbn Şemmase de ölüm döşeğinde onu ziyaret edip
ona Cennet'le müjdelendiğini hatırlattığında şöyle demiştir: "En büyük devlet ve
tesellim Lâ ilâhe illallah Muhammedu'r Resulullah'tır. Ben İslâm'dan önce büyük
hatalar ve günahlar işledim. Eğer müslüman olup Resul-u Ekrem'in affına mazhar
olmasaydım mutlak Cehennemlik olacaktım. Allah'a binlerce hamdolsun, müslüman
olma şerefine kavuştum. Resul-u Ekrem (s.a.s.)'e bey'atla dünya ve ahiretimi
kazandım, Resul-u Ekrem bana 'Benden ne istiyorsun?' diye sorduğu zaman, 'Geçmiş
hatalarımın affını rica ediyorum' dedim. "İslâm geçmiş günahlarından sorumlu
tutmaz" buyurmuşlardı. Yalnız içimde bir ukde vardır ki, o da Resul-u Ekrem bana
fazla muhabbet göstermediydi." Amr, Hz. Ali'ye karşı yaptıklarına pişman olarak
öldü (43/663). Mukattam mezarlığına gömüldü. Abdullah ve Muhammed adlarında iki
oğlu vardı.
Amr ibn el-Âs hareketli bir karakterdeydi. Askerdi ve ömrü
savaş alanlarında geçti. İlimle ilgisi yoktu, daha çok siyasî olayların içinde
yoğrulmuştu. Amr, Resulullah'tan otuz dokuz hadis rivayet etti. Bunlardan üçü
müttefekun aleyhtir. Bazı meselelerde garip kıyaslarda bulundu. Meselâ gusûl
abdesti almadan teyemmüm ederek namaz kılınmasına dair Zatu's-Selâsil
seriyyesinde bir fetva vermiş, bunu Resulullah'a anlattığında Resulullah bu
ictihadı işitince gülmüştü. Orta boylu, şişman, siyah sakallıydı. Doksanüç yıl
yaşadı.
Sonraki Tarih