"...Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle.." (Tevbe Suresi - 29) (Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur ve Rahimdir. De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin Eğer yüz çevirirlerse /itaat etmezlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez (Ali İmran Suresi 31-32) = ♦ T ♦ = “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8) İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 TAĞUT 9- TAĞUT=HER TÜRLÜ PUT VE PUTLAŞTIRAN ŞEYLERE YEMİN ETMEK 3714- Abdurrahman b. Semure (r.a)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Atalarınız ve Tağutlar adına yemin etmeyiniz.” İbn Mâce, Keffaret: 2; ⇒ Müslim: İman: 17 ⇒ Nesei es Sunneu'l Kubra no 3714 Resulullah (s.a.s) de tağut hakkında bir hadis-i şerifinde; "Her kim (tağuta karşı) cihat etmeden ve onunla mücadele (ederek Hakk'ı hakim kılma) arzusunu ruhunda duymadan ölürse, nifaktan bir şube üzerinde ölür" buyurmaktadırlar" (Muhtasar Sahih-i Müslim, Hafız Münzirî, Hd. No: 103) Samilislamansiklopedisi / Tagut Maddesi Tâğut Kimdir? Tağut, kelime olarak haddi aşan, azan, hakikatten sapan, taşkınlık gösteren ve her sapıklığın başı gibi anlamlara gelir; Istılahta ise ALLAH’a isyan eden anlamında kullanılır. ALLAH’ın indirdiği hükümleri beyenmeyip alternatif olmak ve onların yerine geçmek üzere hükümler koyan her varlık tağuttur. Bunun insan olması, put, şeytan veya bunların dışında herhangi bir şey olması farketmez. Kur’an-ı Kerim’de: "Andolsun ki, biz her kavme; ‘ALLAH’a ibadet edin, tağuta kulluktan kaçının’ diye (tebliğat yapması için) bir peygamber gönderdik..." (Nahl Suresi - 36) İnsanlar, sadece ALLAH’a kul olma, yalnız O’na ibadet etme hususunda istisnasız uyarılmışlardır. ‘İman edenler ALLAH yolunda cihad ederler; küfredenler ise tağut yolunda savaşırlar.’ (Nisâ Suresi - 76) Yani insanlar ya ALLAH’a ibadet edecekler veya tağuta kul olacaklardır; bu iki yolun dışında üçüncü bir hal yoktur. Kur’an-ı Kerim’de: ‘Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik diye boş iddialarda bulunanlara bakmaz mısın? Onlar tağutun huzurunda muhakeme olmak (hükümlerine boyun eğmek) istiyorlar. Halbuki tağutu inkâr etmekle (tekfir etmek, lanetlemekle) emrolunmuşlardır.’ (Nisâ Suresi - 60) buyrulmaktadır. Kur’an’daki bütün bu ayetleri dikkate alarak şu hususu belirtmekte fayda vardır: Tağutun hükümlerine râzı olanlar ve boyun eğenler, kâfirlerdir. Nitekim İbn Kesir, bu hususta şunları kaydediyor: ‘Bu ayet-i kerimede (4/Nisâ, 60) Muhammed (s.a.s.) ‘e ve diğer peygamberlere iman ettiklerini söylemekle beraber, ihtilaf ettikleri hususlarda, ALLAH’ın Kitabından ve Peygamber’in sünnetinden kaçınıp, insanların kendi akıllarına göre (beşerî kanunlarla) hüküm vermesini isteyen kişinin iman iddiasını ALLAH reddetmektedir.’ (İbn Kesir, 1/519) Bugün dünyada; vahyi inkâr ederek, insanların çoğunluğunun rızasına göre kurulduğu iddia olunan bütün demokratik sistemler, ALLAH’ın hükümlerine mukabil ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad etmektedir. Dolayısıyla bütün demokratik sistemler, bu noktada ‘tâğutî’ özellikler taşırlar. Bu, bir anlamda bütün ideolojik sistemler için de geçerlidir. Daha genel bir ifade ile, İslam’ın dışındaki bütün sistemler tağutîdir. Tağutların hükümlerine göre yönetilen bütün yerlerde yaşayan mü’minlerin, ALLAH’ın indirdiği hükümlerin galip gelmesi uğruna cihad etmeleri farz-ı ayndır. Şurası unutulmamalıdır ki, tağutun hükümlerine ‘evet’ diyenler, ALLAH’ın dinine ‘hayır ‘ demiş, küfretmiş durumundadırlar. Bunu ister bilerek, ister bilmeyerek yapsınlar durum asla değişmez. Çünkü bütün peygamberlerin insanlara; ‘ALLAH’a ibadet edin, tağuta kulluktan kaçının’ diye tebliğat yaptıkları ayetlerle sabittir. Tağutun hükümlerini inkâr etmeyen ve tağutî güçlerle mücadele vermeyen kimse, ne kadar âlim olursa olsun, ‘müsteşrik’ çizgisini asla geçemez. [2] Tağut, Hakkı tanımayıp azan ve sapan her kişi ve güce verilen addır. Şeytana da bu yüzden tağut denmiştir. Tağut, hakka, hakikate ve imana karşı gelen, ALLAH’ın kulları için çizdiği nizamı ve sınırları aşan herşeyi ifade eder. Tağut, bir şahıs olabileceği gibi, ALLAH nizamından alınmamış her türlü sistem, ALLAH’a bağlanmayan her çeşit fikir, düşünce, âdet ve alışkanlık da olabilir. Kim bütün bunları ne şekilde olursa olsun reddeder ve yalnız ALLAH’a iman edip bağlanır, sadece ALLAH’ın kanun ve nizamlarını kabul eder ve tüm yaşantısını buna göre düzenlerse, sağlam bir kulpa bağlanmış, yani kurtulmuş olur. (2/Bakara, 256) Tağutu reddetmeden iman eksiktir, yarımdır; böyle bir iman geçerli olmaz. Bu durum, aynen müşriklerin ALLAH’a inanması gibidir. Tağut, ALLAH’a ibadetten alıkoyan, ALLAH’a giden yolu tıkayan, dini ALLAH’a has kılmayı, ALLAH ve Rasülü’ne tâbi olmayı önleyendir. Bu, cinnî ve insî şeytan olabileceği gibi, ağaç, beton, tunç, taş, mezar, inek, para, ateş, âdet ve sistem de olabilir. Günümüzdeki medya araçlarının çoğunu da bu kavramın içine koyabiliriz. Mevdudi’ye göre tağut kelimesi, sözlük anlamıyla, sınırları aşan herkes için kullanılır. Kur’an bu kelimeyi ALLAH’a isyan eden, ALLAH’ın kullarının hâkimi olduğunu iddia eden ve onları kendi kulu olmaya zorlayan kimse için kullanır. Eğer bir kimse ALLAH’a isyan eder ve O’nun kullarını kendisine boyun eğmeye zorlarsa, o zaman tağuttur. Böyle bir kimse; şeytan, rahip, dinî veya politik lider, kral veya bir devlet olabilir. Bu nedenle bir kimse tağutu reddetmedikçe ALLAH’a inanmış sayılamaz. Tağutun, tekil ve çoğul anlamı birlikte kullanılır. Çünkü ALLAH’ı inkâr eden kimse, sadece bir tek değil; binlerce tağutun kölesi olur. (3) Tağut, ilahî olmayan hükümlere göre kararlar veren otorite demektir. Tağut kelimesiyle, aynı zamanda, ALLAH’ı tek hâkim / egemen ve Rasülü’nü nihâî otorite olarak tanımayan hüküm sistemleri de kastedilir. [4] Seyyid Kutub da tağutu şu şekilde tanımlar: ALLAH’ın emri dışındaki her çeşit sistem, ALLAH’ın şeriatına dayanmayan her türlü nizam tağuttur. Tağut, ALLAH’ın şeriatından başka bütün idare şekilleridir. Zira insan, ülûhiyet özelliklerinden birisini kendisine mal edip, adaletin ve hakkın ta kendisi olan şeriatın hudutlarını aşarak kendi egemenliğini ileri sürerse tuğyan etmiş ve kendi haddini aşmış demektir. Böyle bir şey, tuğyandır ve böyle iddialar ileri sürenler tâğî denilen haddini aşmış âsilerdir. Bunlara inananlar, bunlara tâbi olanlar şirk içerisindedirler, küfür içerisindedirler. [5] Yusuf el-Kardavi’ye göre, ALLAH’ın şeriatı ile çatışan bütün gelenekler, rejimler, zâtında güç görülen eşya, insan ve putlar tağuttur. Tağut, kulun haddi tecavüz ederek, ibadet ettiği, tâbi olduğu ve itaat ettiği şeydir. Her kavmin tağutu, kendisine hüküm götürdükleri, huzurunda muhakemeleştikleri, ibadet ettikleri, tâbi oldukları, yalnız ALLAH’a itaat edilmesi gerektiği yerde itaat ettikleri kimse veya varlıklardır. Bunların ve bunlarla ilişkisi olan insanların durumlarını düşündüğümüz zaman, insanların çoğunu ALLAH’a ibadet ve itaatten yüz çevirmiş, tağutlara ibadet ve itaat eder halde görürüz. [6] Nisa, 76. Ayetine göre tağut, ALLAH’a karşı olanların, uğruna savaştığı şey, nesne, insan, dâvâ, ideoloji olarak anlaşılmaktadır. Tağut, itaatte ALLAH’a ortak koşulan her şeydir. Kendisine kayıtsız şartsız itaat edilecek tek merci ALLAH’tır. O’nun dışındakilere O’ndan dolayı itaat edilir. Bu tür itaatler, meşruiyetini ALLAH’tan alırlar. Kur’an, ALLAH’tan başkasına itaati, tağuta itaat ve ibadet olarak nitelemektedir (Nahl Suresi - 36) . İtaat edilen şey, ALLAH’ın hükümlerine aykırı olursa, itaat tağuta itaatin ta kendisi olmaktadır (Nisâ Suresi - 60) . Tağut bir semboldür; küfrün, zulmün, şerrin, haksızlığın, adaletsizliğin, putçuluğun, azgınlığın, sapkınlığın ve daha aklınıza gelen tüm kötülüklerin sembolü. Bu sembol, bazan kendini Firavun ilan eden antik ya da çağdaş bir yönetici, bazan cansız bir eşya, bazan bir ideoloji, bazan da şeytan, uğur, şans, talih gibi soyut şeylerdir. Tağut, insanoğlunun ilahlaştırdığı her şeydir. Daha doğrusu tağut, insanla ALLAH arasına gerilen şeylerin tümüne verilen ortak isimdir. ALLAH’ın koyduğu sınırları çiğneyen insan tuğyan etmiştir. İşte tağut, o insana bu sınırları çiğneten şeydir. Eğer o şey insansa ve kâfirse ona itaat eden de kâfir olur; yok eğer insanın itaat ettiği tağut münâfıksa ona itaat eden de münâfık olur. Tabii fâsıksa fâsık; zâlimse zâlim olur. [7] Bütün bu açıklamalar çerçevesinde tağut, her türlü azgınlık, sapkınlık, aşırılık ve bâtıl inanç ve davranışları sembolize eder. Tağut, tuğyanı yaşayan ve yaşatmaya çalışan kişi ve güçtür. Tâğut, her devirde Firavun ruhlu kişilerle, onların yardakçıları olan grubun genel adı, cins ismidir. Her devirde birden çok tağut bulunur. Tağutların, kabile çapında, millet çapında olanları yanında bölgesel ve enternasyonal olanları da bulunacaktır. Bunlar, birbirlerinden habersiz olabilecekleri gibi, organize de olabilirler. Hatta, İblisler parlamentosu (hizbu’ş-şeytan, evliyâu’ş-şeytan) gibi birlikler, beraberlikler vücuda getirebilirler. Tağutlar, aralarında hiyerarşik bir düzen kurabilir, paralellik veya entegrasyona gidebilirler. Böyle olunca tâğutî sistemler, parlamentolar, prensipler geliştirilebilir. Mesala, Muhammed İkbal, emperyalist batılıların oluşturdukları sömürü düzeninin temsilcilerinin vücut verdikleri organizasyonu, İblisler parlamentosu diye anmıştır. Aynen bunun gibi tâğutlar parlamentosu deyimini de kullanabiliriz. Kur’an, bu noktada evliyâu’t-tâğut (tağutun dostları, görev arkadaşları, destekçileri) deyimini kullanıyor (Bakara Suresi - 257) .[8] Bir kimse, ALLAH’a, meleklerine… inandığını ikrar etse, buna mukabil, tağutî rejimleri (demokratik, laik, hümanist, kapitalist, sosyalist vs.) çağdaş devlet modelleri adı altında benimsese, doğruluklarına itikat etse, irtidat etmiş olur, yani dinden çıkar. Kim, insanların maslahat ve iyiliklerini ALLAH’tan daha iyi bildiğini iddia ederek, insanlar üzerinde hükümler koymaya ve bunları tatbik etmeye gayret ederse ‘ilahlık’ iddiasına girişmiş olur. Her kim de bunların bu iddialarını doğrulayarak onlarla işbirliği yaparsa, tevhid akidesini parçalamış, ilahlara iman etmiş, kâfirler zümresine dahil olmuş demektir. Bu açıdan ‘çağdaş devlet modelleri’ iyi değerlendirilmeli, isimleri milliyetçi-mukaddesatçı dahi olsa, ALLAH’ın indirdiği hükümlere mukabil olmak ve onların yerine geçmek üzere doktrinler imal eden, bu doktrinleri insanların hayatına tatbik edeceğini ilân eden insanların tağut olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Bu gün dünyada insanların beşikten mezara hayatlarını düzenlemek iddiasındaki meclisler, konsüller, krallar, kavimlerarası kuruluşlar, insanları teslim almış görünmektedirler. [9] Hz. Adem’den günümüze kadar, genel anlamda insanlığın iki tanrısı var olagelmiştir: ALLAH ve tağut… Tarih boyunca insanoğlu ya tevhid dinine mensup olmuş ve bu dinin tanrısı olan ALLAH’ı kendisi için yegâne ilah edinmiş; ya da şirk dinine mensup olmuş ve bu dinin çok çeşitli olan tanrı veya tanrılarına ittiba etmiştir. İşte Kur’an, şirk dininin tanrı veya tanrılarına genel olarak tağut demektedir. Günümüzde müslümanlık iddiasında bulunanların birçoğu bu bakımdan profan / bölmeli bir kafa yapısına sahip bulunmaktadır. Bu kimseler, bir yandan ALLAH’a iman ettikleri iddiasında bulunurken, diğer yandan İslam’ın açıkça emrettiği ve yasakladığı şeylere ters düşebilmekte ve tağutların yasalarına kabulleri arasında yer verebilmektedirler. Oysa bir kalpte hem imana, hem de küfre yer verilmesi İslam’a göre açık bir paradoks, gerçek bir çelişkidir. ‘Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil ve rüsvaylıktır. Kıyamet gününde de azabın en şiddetlisine itilirler. ALLAH, yaptıklarınızı bilmez değildir.’ (Bakara Suresi - 85) Bir kalpte hem iman ve hem de aynı zamanda küfür bulunamaz. Bu iki olgu, ateş ile barut gibi yanyana bulunamazlar. Birisinin yerleştiği kalpte bir diğerine yer yoktur. Mü’min, kâfir ve münâfıktan farklıdır; kendisine İslam ile beraber bir veya birkaç dünya görüşünden veya ideolojiden sentezler yapan, bukalemun bir şahsiyete sahip olamaz. Çünkü tevhidi, şirkten farklı kılan; başka felsefelere, herhangi bir dünya görüşüne veya ideolojiye ihtiyaç duymaması, mü’minin bütün bir hayatını kuşatan yetkin bir inanç, bir pratik; kısacası bir sistem, bir yaşam biçimi olmasıdır. Bugün beşeriyet, Tevhid dininden uzaklaşarak, yeryüzünde egemen olan tağutların dinine sapmış bulunuyor. Müslümanlık iddiasında bulunan yığınların ALLAH’a değil; tağutlara ibadet ettikleri su götürmez bir gerçektir. Bu gerçekten hareketle Kur’an’ı öğrenmek, manasının derinliklerine dalmak ve onu pratik hayatlarına indirgemek isteyen her müslümanın, tağut kavramının gerçek anlamını kavraması ve kavradığı tağutu tüm kuralları ve kurumlarıyla birlikte reddetmesi, bu reddi davranışlarıyla göstermesi itikadî bir sorumluluktur. Siyasî Rejimler, Hüküm ve Yetkiyi ALLAH’tan Almıyorsa Tâğuttur Bugün yeryüzünde yürürlükte olan rejimlerin hemen hepsi, beşerî rejimlerdir ve hükümlerini kendileri koymakta; dolayısıyla da ALLAH’ın hükümlerine muhalefet etmektedirler. O yüzden bu rejimlerin hepsi ‘tağut’ olarak isimlenir. Bir kimse; ALLAH’a, ahirete ve inanılacak hususlara inandığını açıklasa; fakat demokratik, laik, sosyalist, kapitalist vb. rejimlerden herhangi birinin hükümlerini kabul edip itaat etse, böyle bir kimsenin irtidadına hükmedilir. Zira insanları yaratan ALLAH’tan başkası, insanların nasıl idare olunacağı hususunda ve onların sosyal yaşamlarına yönelik hükümler koyma yetkisine sahip değildir. Çükün hüküm koyan insan, o hükme tâbi olmasını istediği insanlardan üstün ve herhangi bir ayrıcalığa sahip değildir. ALLAH katında üstünlük, sadece takva iledir. (49/Hucurât, 13) Kendisinde böyle yetkiler gördükten sonra, ALLAH’ın indirdikleriyle hükmetmeyip, heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar aynı zamanda ‘ilâhlık’ iddiâsı içindedirler. Dolayısıyla ALLAH’ın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tâbi olanlar da, tevhid akidesinin dışına çıkarlar. Tâğut, müslümanın en büyük düşmanıdır. Tâğut, devlet sistemlerini, ahlakî değerleri ele geçirmiş ve onları müslümana zarar verecek bir hale dönüştürmüştür. Kısaca tağut, müslümanı dört yanından kuşatmış bulunmakta ve müslümana müslümanca hayat hakkı tanımamaktadır. Tağutî güçler, ALLAH’ın arzında, O’nun hükümlerine karşı tuğyan eden ve insanların üzerinde ilahlık iddiasında bulunan otoritelerdir. Bunlarla sürekli olarak savaşmak farzdır (4/Nisâ, 76) . Günümüzde ALLAH’ın indirdiği hükümleri bir kenara bırakarak, ‘hakimiyet kayıtsız ve şartsız insanındır’ sloganına sarılan ve insanların çoğunun rızasına göre kurulduğu iddia edilen siyasî otoriteler, iktidar haline gelmişlerdir. Bu siyasî otoritelerin tağut hükmünde olduğu unutulmamalıdır. Daha açık bir ifade ile İslam nizamının dışındaki bütün sistemler ‘tağutî’ özellikleri taşırlar. Kelime-i şehadet getirerek, başka ilahları ve tağutları reddeden müslümanlar, bu sözlerini davranışlarıyla da ispatlamak zorundadırlar. ALLAH, zâlim yöneticilere yardım etmeyi de haram kılmış, onlara küçük çapta meyil ve yardım anlamı taşıyan sözlerden, davranış veya tasvipten nehyetmiştir: ‘Sakın zulmedenlere en ufak bir meyil duymayın; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız) . Sizin ALLAH’tan başka evliyânız/dostlarınız yoktur. Sonra (O’ndan da) yardım göremezsiniz.’ (Hûd Suresi - 113) İnsanlara zulmeden tâğutî siyasal otorite konusunda, unutulmaması gereken hususlardan biri, zâlim yöneticilerin, yardımcıları olmasa, zulmetmeye güçlerinin yetmeyeceğidir. Tâğutî yönetim ve kurumlardaki bu yardımcılar, zulüm ve tuğyanda yöneticinin kullandığı malzemeleridir. Zulüm ve tuğyan çarklarının dönmesi için bir taraftan ezen ve diğer taraftan ezilen dişlilerdir. Bu sebeple, onlar da aynen o zâlim tuğyankâr gibi suçlu ve zulmünün cezasında ortaktırlar. Bundan dolayı ALLAH, Firavun ve avanelerini aynı vasıfla anmıştır: ‘Gerçekten Firavun, Hâmân ve askerleri yanlış yolda idiler.’ (28/Kasas, ALLAH, Firavun’u helak edince, onları da helak ettiğini açıklar: ‘Firavun, askerleriyle birlikte onların peşine düştü. Deniz onları gömüp boğuverdi.’ (20/Tâhâ, 78) ‘Biz de onu (Firavun’u) ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bak, işte zâlimlerin sonu nasıl oldu! ‘ (Kasas Suresi - 40) Tağut tanımına girenler şunlardır: a- Arzuları mâbudlaştırılan nefis, tağuttur. b- ALLAH’ın emir ve yasaklarını tanımayan, İslam nizamı ile çatışan düzen ve düsturlara çağıran her fert ve önder tağuttur. c- ALLAH’tan gayrı, zâtında güç görülen eşya, insan ve putlar tağuttur. d- Şeytan tağuttur. e- ALLAH’ın şeriatı ile çatışan bütün gelenekler, esas alınan bütün rejimler tağuttur. [10] Tağutları destekleyen, onları ölçü alan, onlara sevgi besleyen her insan, ALLAH’a ibadet ve kulluktan vazgeçip tağutun kulluğunu kabullenen şeytan askeridir. ALLAH’ın emirleri ve yasaklarıyla çatışan nefsi, fertleri, önderleri, rejimleri ve ilkeleri reddetmedikçe, hâkimiyetin yalnız ALLAH’a ve O’nun nizamı İslam nizamına ait olduğunu tasdik etmedikçe, tevhid kulpuna yapışılamaz. (Bkz. 2/Bakara, 256) Müslüman olmak için şart olan tağutun şiddetle reddedil-mesi, sadece sözle yeterli değildir. Ruhun derinliklerinde kasırgalaşan ve amelî hayatta neticeler doğuran fiilî bir red gerekir. Bunun için de tağutla savaşmak lazımdır. Bu savaşın gerekleri: a- ALLAH’ın emir ve yasaklarına tâbi oluncaya kadar tağut olan nefisle savaşmak, b- Kişisel ve toplumsal hayatımızı ALLAH’a döndürmemize engel olan ve tağut olan cahiliyye düzenleri ve tâğutî fikir babaları ile savaşmak. İslam’da emrolunan cihad, işte bu tağutlara karşı verilmesi gerekli olan mücadeledir. Tağutla çatışmak, hakkı getirmek ve bâtılı gidermek için olacağından, her kesimden ve her iş yapanlardan bütün mü’minler, tağutla mücadele edeceklerdir. Bu, farz bir görevdir. Rabbimiz, mü’minleri tağuta karşı kendi nizamının savaşçıları olarak takdim ediyor (4/Nisâ, 76) . Tâğuta ve ondan yana olanlara karşı mücadele vermeyenler mü’min kalamazlar. Bunun içindir ki, Peygamberimiz: ‘Her kim (tağuta karşı) cihad etmeden ve onunla mücadele (ederek Hakkı hâkim kılma) arzusunu ruhunda duymadan ölürse nifaktan bir şube üzerinde ölür.’ (Sahih-i Müslim; Riyâzü’s- Sâlihin, II, no: 1346) buyurmuşlardır. Tağutu kalben reddetseler dahi, fiilen onunla vuruşmayanlar, amelî hayatın icabı onunla anlaşma ve dostluk kurma yoluna gitmeye mecbur kalırlar. Bu da ALLAH ve tağut dostluğunu bir araya getirmek olan nifakın ilk tezahürü olur. Halbuki ALLAH, tağuta ancak kâfirlerin dostluk gösterebileceğini açık bir şekilde belirtmiştir. (Bkz. Bakara Suresi - 257) Müslümanlar, bugün ALLAH ve tağut hâkimiyetini, dostluğunu bir arada yaşatmağa çalışmak gibi sonu zulmet ve ateş olan çıkmaz bir yolun üzerindedirler. Namazı, orucu… kabul edip, hatta yerine getiren niceleri, İslam’ın asrımızın yaşayan bir toplumsal ve siyasal düzeni olmasını lüzumlu bulmayanlar, ALLAH ve tağut hâkimiyetini bir arada tanımış oluyorlar. İslam insanının yetiştirilmesini isteyen niceleri, materyalist eğitim sistemine mücadele etmeksizin rızâ göstermekle tağut dostluğuna sine açıyorlar. Ferdî mülkiyeti, ALLAH’ın mülk vb. hâkimiyetini kabul eden niceleri, faiz düzenini zaruri görmekle, tağut egemenliğine baş eğiyorlar. Ahlâk ve fazilet ölçülerinin yaşanmasını isteyen niceleri, kişisel çıkarları uğruna çeşitli çirkinlik ve kötülükleri yapmakla tağut dostluğunu açığa vuruyorlar. Bütün bu durumlar, kendisinden râzı olundukça veya tağuta karşı bir iman ve amel harbi açılmadıkça bir küfürdür. (Bkz.Nisâ Suresi - 60) Yaşadığımız toplum düzeni, fikir putlarıyla, cahiliyye örfü ve sistemleri ile ve sapıttırdığı öz nefsimizle, bizleri kuşatmış, tağutu hâkim ve dost tanımak sapıklığı ile karşı karşıya getirmiştir. Öyle ki, fert, aile, cemiyet, sanat, ticaret, memuriyet, eğitim ve politika hayatının her bölümü bir kavşak noktası olmuştur. Bu kavşakta bir tek yol İslam nizamına; diğer yollar tağuta gidiyor: Abdullah bin Mes’ud anlatıyor: Hz. Peygamber bize bir hat çizdi ve sonra, ‘bu ALLAH’ın yoludur’ dedi. Bu hattın sağına ve soluna da birçok hatlar (çizgiler) çizdi ve ‘bunlar, birtakım yollardır ki her biri üzerinde kendisine çağıran bir tağut vardır.’ buyurdu ve şu ayeti okudu: ‘Şüphesiz ki bu (İslam) benim dosdoğru yolumdur. Ona uyun. (Tağuta ait) yollara tâbi olmayın ki, sizi O’nun yolundan saptırıp parçalamasınlar. İşte ALLAH (tağutun kötülüklerinden) sakınasınız diye size bunları emretti.’ (En’âm Suresi - 153) [11] Yolların ayrılış noktasındayız: İnsan, ya tağuta tâbi olup geçici zevkler peşinde koşacak; o zaman sonuç, dünyada zillet ve kullara kulluk; tağuta kalben teslim olmak (iman etmek) suretiyle hevâ ve heveslerine göre yaşamanın sonucu ahirette de varış, cehennem olacaktır. Veya tağutları reddedip ALLAH’a dostluk; hayatını İslam’ın hükümlerine göre tanzim edip izzetli, onurlu bir hayat ve cennet: ‘Tağuta kulluk etmekten kaçınıp ALLAH’a yönelenlere müjde vardır. (Ey Muhammed!) Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte ALLAH’ın doğru yola ilettiği kimseler onlardır. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.’ (39/Zümer, 17-18) Bu iki inanç ve yaşama biçiminin dışında üçüncü bir durumdan söz etmek mümkün değildir! “İman edenler ALLAH yolunda savaşır; küfredenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde, şeytanın dostlarıyla savaşın; çünkü şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisâ Suresi - 76) 9;
Sahabe Duası 1-) Amentü billahi ve kefertü bil cipti vet tağut Allah’a iman ettim,Cibt’i ve Tağutu inkar ettim 2-) Amentü billahilazim ve kefertü bil cipti vet tağut fakadis demseke bil urvetil vüsga len fi semeleha vallah'u sem’in alim Azim Allah’a iman ettim,Cibt’i ve Tağutu inkar ettim O halde kim cibti ve tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa (İslama)yapışmıştır. Allah Semi ve Alimdir.
Kaynak: En iyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir Eraykitap ilmin kisa yolu İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 / DEVAMI İÇİN BKZ... |