RUKU
“Hz. Peygamber (s.a.v.) namazda okumayı bitirince bir süre susar,[1] sonra “İftitah Tekbiri” konusunda geçtiği biçimiyle ellerini kaldırır[2] ve tekbir alıp[3], rükûya giderdi.”[4]
Namazını düzgün kılmayan kişiye de böyle yapmasını emretmiş ve şöyle demiştir:
“Sizden hiç kimsenin namazı, Allah’ın emrettiği şekilde güzelce abdestini almadıkça, sonra tekbir getirip Allah’ı övüp yüceltmedikçe, Allah’ın ona öğrettiği ve izin verdiği kadarıyla Kur’an’dan kolayına gelen bir sûre okumadıkça, sonra tekbir getirip, bütün mafsalları yerlerine oturup yerleşecek şekilde, [ellerini dizlerine koyarak] rükûya varmadıkça namazı tamam olmaz.”[5]
Rükûnun Yapılış Şekli
“Hz. Peygamber (s.a.v.) rükûda avuçlarını dizlerinin üzerine koyar,”[6] rükûnun bu şekilde yapılmasını emrederdi.[7] Daha önce geçtiği üzere, namazını düzgün kılmayan kişiye de böyle yapmasını emretmiştir.
“Ellerini dizlerine iyice yerleştirir, [onları tutardı.]”[8]
“Parmaklarının arasını açardı.”[9] Namazını düzgün kılmayan kişiye de böyle yapmasını emretmiş ve ona şöyle demiştir:
“Rükûya vardığın zaman avuçlarını dizlerine koy. Sonra parmaklarını aç ve her organ yerini buluncaya kadar bekle.”[10]
“Dirseklerini yanlarından uzak tutardı.”[11]
“Rükûya vardığı zaman sırtını düz tutardı.”[12] “O derece ki, üzerine su dökülse, sırtında dökülmeden dururdu.”[13]
Namazını düzgün kılmayan kişiye şöyle demiştir:
“Rükûya vardığın zaman avuç içlerini dizlerine koy, sırtını düz tut ve rükûunu da sağlam yap.”[14]
“Hz. Peygamber (s.a.v.) rükûda başını ne iyice yere doğru eğer, ne de yukarı doğru fazlaca kaldırırdı;”[15] “ikisinin ortası bir durumda tutardı.”[16]
Rükûda Ta’dil-i Erkânın Vacip Olması
“Hz. Peygamber (s.a.v.) rükûda tam mutmain olurdu.”
Nitekim önceki konunun başında geçtiği üzere namazını düzgün kılmayan kişiye bu şekilde yapmasını emretmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Rükû ve secdeleri tam yapın. Nefsimi elinde tutana yemin ederim ki, rükû ve secde ettiğinizde ben sizi arkamdan görüyorum.”[17]
“Peygamber (s.a.v.), bir adamın, rükûsunu tam yapmadığını, secdesini de tavuğun yem yemesi gibi yaptığını gördü. Bunun üzerine şöyle dedi:
“Şayet bu adam bu hâli üzere ölse, Muhammed’in dininden başka bir din üzere ölmüş olur. [Namazını karganın leş gagalaması gibi kılmaktadır.] Rükûsunu tam yapmayan ve secdesini leş gagalar gibi yapan kimsenin örneği; bir veya iki hurma yediği hâlde açlığını gidermede bu hurmaların faydası olmamış aç insan gibidir.”[18]
Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir: “Dostum (s.a.v.), horoz yem gagalar gibi namazımı hızlı hızlı kılmamı, tilkinin bakınması gibi namazda sağa sola bakınmamı ve maymun oturuşu gibi oturmamı bana yasakladı.”[19]
Hz. Peygamber (s.a.v.) bir defasında şöyle buyurdu:
“Hırsızların en fenası, namazından çalandır.”Orada bulunanlar: “Ey Allah’ın Rasûlü! İnsan, namazından nasıl çalar?” dediler. “Rükû ve secdelerini tam yapmayarak.” buyurdu.[20]
“Hz. Peygamber (s.a.v.) namaz kılıyordu. Göz ucuyla, rükû ve secdelerde belini düz tutmayan bir adamı gördü. Namazını bitirince şöyle buyurdu: “Ey müslümanlar! Rükû ve secdelerde belini düz tutmayan kişinin namazı yoktur.”[21]
Hz. Peygamber (s.a.v.) başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur: “Rükû ve secdelerde sırtını düz tutmadığı müddetçe kişinin namazı geçerli
olmaz.”[22]
Rükûda Yapılan Dua ve Zikirler
Hz. Peygamber (s.a.v.) rükûsunda çeşitli zikir ve dualar yapar; bazen birini, bazen diğerini okurdu.
1- سُبْحَانَ رَبِّىَ الْعَظِيم
1-”Sübhâne rabbiye’l-azîm” (üç defa) “Azim Rabbimi tesbih ederim.”[23]
Bazen bunu daha fazla sayıda tekrar ederdi.[24] Bir keresinde gece namazında rükûda bu zikri o kadar çok tekrar etmişti ki, rükûsu kıyamı kadar uzun olmuştu. “Gece Namazı” konusunda geçtiği üzere o, kıyamında uzun sûrelerden üç tanesini, Bakara, Nisa ve Âl-i İmrân’ı, hem de içinde dua ve istiğfar yaparak okurdu.
2- سُبْحَانَ رَبِّىَ الْعَظِيمِ و بِحَمِْدهِ
2- “Sübhane rabbiye’l-azîmi ve bihamdihi” (üç defa)
“Yüce Rabbimi, O’nu hamdederek, tesbih ederim.”[25]
3 -سُبُّوحٌ قُدُّوسٌ رَبُّ المَلاَئِكةِ وَالرُّوحِ
3- “Sübbûhun, kuddûsun, rabbül-melâiketi ve’r-ruh”
“Münezzehsin, mukaddessin, meleklerin ve Ruh’un Rabbisin.”[26]
4- سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِك اللَهُمَّ اغْفِرِْلي
4- “Sübhâneke Allahümme ve bihamdike, Allahümme iğfir lî”
“Allah’ım seni hamd ederek tesbih ederim. Allah’ım beni bağışla.”
Hz. Peygamber (s.a.v.) Kur’an’ı tevil ederek[27], rükû ve secdelerinde bu zikri çokça yapardı.”[28]
5- اللَّهُمَّ لَكَ رَكَعْتُ، وَبِكَ آمَنْتُ، وَلَكَ أسْلَمْتُ، وَعَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ، أنْتَ رَبِّي، خَشَعَ سَمْعِي، وَبَصَرِي، و مُخِّي وَعَظْمِي، وعَصَِبي و ما اسْتَقَلَّتْ بِهِ قَدَمِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ.
5- “Allahümme leke raka’tü ve bike âmentü ve leke eslemtü. Ente rabbî. Haşe’a leke sem’î ve basarî ve muhhî ve azmî (bir rivayette: ve ızâmî) ve asabî [ve ma’stekallet bihî kademî lillâhi rabbil-âlemîn]”
“Ey Allahım sana rükû yapıyorum, sana inandım, sana teslim oldum, sana tevekkül ettim. Sen Rabbimsin, kulağım, gözüm, iliğim, kemiğim (bir rivayette: kemiklerim) ve sinirlerim senin için [ve ayaklarımın taşıdığı her şeyim, âlemlerin Rabbi Allah’ın önünde] korku ve sevgiyle eğildi.”[29]
6- اللَّهُمَّ لَكَ رَكَعْتُ، وَبِكَ آمَنْتُ، وَلَكَ أسْلَمْتُ، وَعَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ، أنْتَ رَبِّي خَشَعَ سَمْعي، وَبَصَري، وَدَمِي، وَلَحْمي، وَعَظْمِي وعَصَِبي للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ.
6- “Allahümme leke reka’tü ve bike âmentü ve leke eslemtü ve aleyke tevekkeltü, ente rabbî, haşa’a sem’î ve basarî ve demî ve lahmî ve azmî ve asabî lillahi rabbilâlemîn”
“Ey Allahım sana rükû yapıyorum, sana inandım, sana teslim oldum, sana tevekkül ettim. Sen Rabbimsin, kulağım, gözüm, kanım, etim, kemiklerim ve sinirlerim âlemlerin Rabbi olan Allah’ın önünde korku ve sevgiyle eğildi.”[30]
7. سُبْحَانَ ذِي الْجَبَرُوتِ وَ الْمَلَكُوتِ وَ الْكِبْرِياَءِ وَ الْعَظَمَةِ
7- “Sübhâne zi’l-ceberûti ve’l-melekûti ve’l-kibriyâi ve’l-azameti”
“Bütün kahharlığın, bütün mülkün, yüceliğin ve büyüklüğün sahibi Allah’ı tesbih ederim.”
Hz. Peygamber (s.a.v.) bu zikri, gece namazında okumuştur.[31]
Rükûyu Uzatmak
Hz. Peygamber (s.a.v.), rükûsunu, rükûdan sonraki kıyamını, secdelerini, iki secde arasındaki oturuşunu birbirine yakın uzunlukta yapardı.[32]
Rükûda Kur’an Okumanın Yasak Olması
“Hz. Peygamber (s.a.v.) rükû ve secde hâlinde iken Kur’an okunmasını yasaklar”, şöyle buyururdu:
“Haberiniz olsun, ben rükû ve secde hâlinde Kur’ân okumaktan men edildim. Öyleyse rükûda Rab Teâlâ’yı tazim edin,
secdede ise dua etmeye gayret edin, (zîra secdede iken yaptığınız dua) icâbet edilmeye daha lâyıktır.”[33]
Rükûdan Doğrulurken Okunan Zikirler
“Hz. Peygamber (s.a.v.)
سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ
(Semiallahu limen hamideh) “Allah kendisine hamdedeni işitti.” diyerek rükûdan doğrulurdu.”[34]
Namazını düzgün kılmayan kişiye de bu şekilde yapmasını emretmiş ve şöyle demiştir: “Hiç kimsenin namazı, tekbir almadıkça... sonra rükû yapmadıkça... sonra da سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ diyerek doğrulmadıkça tamam olmaz.”[35]
Rükûdan başını kaldırdığı zaman her bir omurga kemiği yerine oturuncaya kadar belini dümdüz yapardı.[36]
Sonra ayakta dikilirken şöyle derdi:
رَبّنَا [وَ] لَكَ الْحَمْدُ
(Rabbenâ [ve] leke’l-hamd) “Rabbimiz [ve] sana hamd olsun.”[37]
İster imama uyarak, ister tek başına kılıyor olsun, namaz kılan herkese bu şekilde yapmasını emretmiştir. Şöyle buyurmuştur:
“Benim namazı nasıl kıldığımı görüyorsanız, siz de öyle kılın.”[38]
Yine şöyle buyurmuştur:
“İmam kendisine uyulması için imam yapılmıştır… İmam,
سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَه
“Semiallahu limen hamideh” dediği zaman siz de
رَبّنَا! وَلَكَ الْحَمْدُ [ اللَّهُمَّ
سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَه
“[Allahümme] Rabbenâ! ve leke’l-hamd” deyin ki Allah size cevap versin. Çünkü Allah, Peygamberinin diliyle
“Semiallahu limen hamideh” demiştir.”[39]
Bu emrin sebebini bir başka hadiste şu şekilde açıklamıştır: “Kimin bu sözü meleklerin sözüne denk gelirse, onun geçmiş günahları bağışlanır.”[40]
Hz. Peygamber (s.a.v.) rükûdan doğrulurken, daha önce “İftitah Tekbiri” konusunda geçtiği biçimiyle ellerini kaldırırdı.[41]
Rükûdan doğrulunca, ayakta iken, biraz önce geçtiği üzere şu sözlerle zikrederdi:
1- رَبّنَا! وَلَكَ الْحَمْدُ
1- “Rabbenâ! Ve leke’l-hamd”[42]
“Ey Rabbimiz! Sana hamd olsun!”
Bazen şöyle derdi:
2- رَبّنَا! لَكَ الْحَمْدُ
2- “Rabbenâ! Leke’l-hamd”[43]
“Ey Rabbimiz! Sana hamd olsun.”
3-4- اللَّهُمَّ
3-4- Bazen bu iki söze “Allahümme” sözcüğünü ekler-di.[44]
Bu sözcüğü eklemeyi emretmiş ve şöyle buyurmuştur:
“İmam
سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَه
(Semiallahu limen hamideh) dediği zaman siz
اللَّهُمَّ رَبّنَا لَكَ الْحَمْد
Allahümme rabbenâ lekel-hamd
“Ey Allahım! Ey Rabbimiz! Sana hamd olsun.” deyin. Çünkü kimin bu sözü, meleklerin sözüne denk gelirse, onun geçmiş günahları bağışlanır.”[45]
Bazen buna şu sözlerden birini eklerdi:
5- مِلءَ السَّماوَاتِ، وَمِلْءَ الأرْضِ، وَمِلْءَ مَا شِئْتَ مِنْ شَئٍ بَعْدُ
5- “Mil’es-semâvâti ve mil’el-ard ve mil’e mâ şi’te min şey’in ba’d”
“Göklerin, yerin ve başka dilediğin her şeyin dolusunca sana hamd olsun.”[46]
6- مِلءَ السَّموَاتِ، وَ[مِلْءَ] الأرْضِ، وما بَيْنَهُماَ وَمِلْءَ مَا شِئْتَ مِنْ شَيْءٍ بَعْدُ.
6- “Mil’es-semâvâti ve [mil’e’l]-ard ve mâ beynehûmâ ve mil’e mâ şi’te min şey’in ba’d”
“Göklerin, yerin, ikisi arasındakilerin ve başka dilediğin her şeyin dolusunca sana hamd olsun.”[47]
Bazen bu sözlerine şunu eklerdi:
7- أهْلَ الثَّنَاءِ وَالمَجْدِ. لاَ مَانِعَ لِمَا أعْطَيْتَ، وَلاَ مُعْطِى لِمَا مَنَعْتَ، وَلاَ ينْفَعُ ذَا الجَدِّ مِنْكَ الجَدُّ.
7- “Ehles-senâi ve’l-mecd, lâ mânia limâ a’tayte ve lâ mu’tiye limâ mena’te ve lâ yenfe’u zel-ceddi minke’l-ceddu”
“Övgülerin ve yüceltmelerin sahibisin. Senin verdiğini kimse engelleyemez, senin engellediğini de kimse ulaştıramaz. Mal ve mülk, sana karşı sahibine fayda veremez.”[48]
Bazen buna şu sözleri eklerdi:
8- مِلءَ السَّماوَاتِ، وَمِلْءَ الأرْضِ، وَمِلْءَ مَا شِئْتَ منْ شَئٍ بَعْدُ، أهْلَ الثَّنَاءِ وَالمَجْدِ، أحَقُّ ما قالَ الْعَبْدُ ، وكُلُّنا لكَ عَبْدٌ، [اَللَّهُمَّ] لاَ مَانِعَ لِمَا أعْطَيْتَ، [وَلاَ مُعْطِى لِمَا مَنَعْتَ]، وَلاَ ينْفَعُ ذَا الجَدِّ مِنْكَ الجَدُّ.
8- “Mil’es-semâvâti ve mil’el-ard ve mil’e mâ şi’te min şey’in ba’d. Ehle’s-senâi ve’l-mecd, ahakku mâ kâle’l-abdu ve kullunâ leke abdun, [Allahümme] lâ mânia limâ a’tayte [ve lâ mu’tiye limâ mena’te] ve lâ yenfe’u zel-ceddi minkel-ceddu”
“Göklerin, yerin ve başka dilediğin her şeyin dolusunca sana hamd olsun. Övgülerin ve yüceltmelerin sahibisin. Kulun söylediği en hak söz budur. Hepimiz senin kulunuz. Senin verdiğini kimse engelleyemez, senin engellediğini de kimse ulaştıramaz. Mal ve mülk, sana karşı sahibine fayda veremez.”[49]
Bazen gece namazlarında şu zikri yapardı:
9- لِرَبِّيَ الْحَمْدُ لِرَبِّيَ الْحَمْدُ
9- “Li-rabbiyel-hamdu, li-rabbiyel-hamdu”
“Hamd sadece Rabbime mahsustur. Hamd yalnızca Rabbime mahsustur.”
Bunu rükûdan doğrulduktan sonra ayakta o kadar çok tekrarlardı ki, bu duruşu, Bakara sûresini okuduğu birinci kıyamına yakın olan rükûsuna benzer uzunlukta olurdu.”[50]
10- رَبّنَا! وَ لَكَ الْحَمْدُ حَمْداً كَثِيراً طَيِّباً مُبَارَكاً فِيهِ. (مُبَارَكاً عَليْهِ كَما يُحِبُّ ربُّنا و يَرْضىَ
10- “Rabbenâ ve leke’l-hamdu hamden kesiran tayyiben mübâreken fîhi, (mübâreken aleyhi, kemâ yuhibbu rabbunâ ve yerdâ)”
“Rabbimiz! Çok, temiz ve mübarek bir hamdle (Rabbimizin sevdiği ve razı olduğu gibi) sana hamdolsun.”
Hz. Peygamber’in arkasında namaz kılan bir adam, Hz. Peygamber (s.a.v.) rükûdan başını kaldırıp “Semiallahu...” dedikten sonra bu sözlerle Allah’ı zikretti. Rasûlullah (s.a.v.) namazı bitirince:
“Biraz önce zikreden kimdi?” diye sordu. Adam: “Ey Allah’ın Rasûlü, o bendim.” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu:
“Otuz küsur meleğin, bunun sevabını yazmak için yarıştıklarını gördüm.”[51]
Rükûdan Sonraki Ayakta Duruşu Uzatmak
Hz. Peygamber (s.a.v.) rükûdan doğrulduktan sonra ayakta bekleyişini, daha önce geçtiği üzere zaman olarak rükûsuna yakın yapardı. Hatta “bazen bu duruşunu o kadar uzatırdı ki, bazıları: “[Uzun süre ayakta durması sebebiyle] Hz. Peygamber unuttu.” diye düşünürdü.[52]
Hz. Peygamber (s.a.v.) rükûdan doğrulduktan sonraki ayakta duruşta organlar yerli yerine orturuncaya kadar beklemeyi emrederdi. Namazını düzgün kılmayan kişiye şöyle demiştir:
“Sonra başını kaldır ve doğrul. Bu esnada [bütün kemikler yerine otursun.]” (Bir başka rivayette: Rükûdan doğrulduğunda belini doğrult. Başını da bütün kemikler eklemlerine dönünceye kadar kaldır.)”[53] Ona şunu da dedi: “Hiç kimsenin namazı bu şekilde yapmadıkça tamam olmaz.”
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâlâ, rükû ile secde arasında belini doğrultmayan kişinin namazına bakmaz.”[54]
Kaynak:
[1]:Ebû Davud, Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır. İbn Kayyim ve başka âlimler bu susmayı, “nefes alıp verecek kadar bir süre” olarak açıklamışlardır.[Ebû Dâvud, Salât 120,121 (777, 779-781), c.3, s.198, 201-204; İbn Mâce, İkametü's-salât 12 (844-845), c. 3, s. 67-68; Tirmizî, Salat 186 (251), c.1, s.188-189. Mütercim]
[2]:Buhârî, Müslim. Bu “el kaldırma”, Hz. Peygamber’den mütevatir olarak nakledilmiştir. Rükûdan doğrulurken elleri kaldırmak da böyledir. Bu aynı zamanda üç imamın ve fakih ve muhaddislerin çoğunluğunun kabul ettiği görüştür. İbn Asâkir’in (15/78/2) naklettiğine göre; İmam Malik, vefat edinceye kadar bu görüşü benimsemeye devam etmiştir. İmam Ebû Yusuf’un öğrencilerinden İsam b. Yusuf -Ebû İsme el-Belhî- (ö.210) gibi bazı Hanefî âlimler de bu görüşü tercih etmişlerdir. Bu konuya ilikin açıklama Önsöz’de geçmişti. Abdullah b. Ahmed, “el-Mesâil” adlı kitabında (s.60) babasından şöyle nakleder:“Ukbe b. Âmir’in, namazda ellerin kaldırılması konusunda şöyle dediği rivâyet edilir: “Ellerini her kaldırışında namaz kılan kimseye on sevap vardır.” Ben diyorum ki: Buhârî ve Müslim tarafından rivâyet edilen şu kudsî hadis de buna şahitlik eder: “...Kim bir iyilik yapmaya niyet eder ve onu yaparsa, ona on katından yedi yüz katına kadar sevap yazılır.” Bkz. “Sahih’ut-Terğîb” (16)
[Buhârî, Sıfatü's-salat 2,3,4,5 (4-8), c.2, s.751-754; Müslim, Salat 21, 22, 24-26 (390, 391), c.3, s.1225,1226,1233,1234; Ebû Dâvud, Salât 114,0115 (721,722), c.3, s.101, 107; İbn Mâce, İkametü's-salât 15 (858-860,862-864,867,868), c.3, s.92, 101, 103, 105, 106. Mütercim]
[3]:Buhârî, Müslim.[Buhârî, Sıfatü's-salat 2, 3, 4, 36, 47 (4, 5, 7, 58, 64,72), c.2, s.751-753, 787, 792, 796-797; Müslim, Salat 22, 28, 31, 32 (390, 392), c.3, s.1225, 1236-1238. Mütercim]
[4]:Buhârî, Müslim.[Buhârî, Sıfatü's-salat 2, 3, 4, 5, 36 (4-8, 58), c.2, s.751-754, 787; Müslim, Salat 22, 24, 25, 28 (390, 391, 392), c.3, s.1225, 1233, 1236; Ebû Dâvud, Salât 114,115 (722, 723, 726, 730), c.3, s.107,109, 110, 114,115, 119, 120. Mütercim]
[5]:Ebû Davud, Nesâî ve Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.[Ebû Dâvud, Salât 143,144 (856-858), c.3, s.343, 349-352; [Nesaî, İftitah 167 (1136), c.1-2, s.640-641. Mütercim]
[6]:Buhârî, Ebû Davud.[Buhârî, Sıfatü's-salat 37 (59), c.2, s.788; Müslim, Mesâcid 29, 30, 31 (535), c.3, s.1568-1569; Tirmizî, Salat 191, 192 (258, 259), c. 1, s.192-193; Ebû Dâvud, Salât 114,115, 116, 145,146 (726, 730, 867), c.3, s.114,115, 119, 120, 365; İbn Mâce, İkametü's-salât 72 (861), c. 3, s. 372. Mütercim]
[7]:Buhârî, Müslim.[Buhârî, Sıfatü's-salat 37 (59), c.2, s.788; Müslim, Mesâcid 29, 30, 31 (535), c.3, s.1568-1569; Ebû Dâvud, Salât 114,115, 145,146 (726, 867), c.3, s.114,115, 365; İbn Mâce, İkametü's-salât 17 (873), c. 3, s. 115. Mütercim]
[8]:Buhârî, Ebû Davud.[Buhârî, Sıfatü's-salat 64 (95), c.2, s.816; Ebû Dâvud, Salât 115, 116 (730, 731), c.3, s.119, 120, 123; İbn Mâce, İkametü's-salât 17 (874), c. 3, s. 115. Mütercim]
[9]:Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî ve Tayâlisî de bu görüşünde ona katılmıştır. Hadis “Sahihu Ebî Davud”da (809) tahriç edilmiştir.
[10]:İbn Huzeyme ve İbn Hibbân “Sahih”lerinde rivâyet etmiştir.
[11]:Tirmizî. İbn Huzeyme hadisin sahih olduğunu söylemiştir.[Tirmizî, Salat 192 (259), c.1, s.193; Ebû Dâvud, Salât 143,144 (863), c.3, s.360. Mütercim]
[12]:Beyhakî, sahih bir senedle ve Buhârî rivâyet etmiştir.[Buhârî, Sıfatü's-salat 39, c.2, s.789. Mütercim]
[13]:Taberânî “el-Kebîr” ve “es-Sağîr” adlı kitaplarında, Abdullah b. Ahmed, “Zevâidü’l-Müsned” adlı kitabında ve İbn Mâce rivâyet etmiştir.
[İbn Mâce, İkametü's-salât 16 (872), c. 3, s. 114. Mütercim]
[14]:Ahmed ve Ebû Davud, sahih senedle rivâyet etmiştir.[Ebû Dâvud, Salât 143,144 (859), c.3, s.352,353. Mütercim]
[15]:Ebû Davud ve “Cüz’ü’l-kıraat” adlı kitabında Buhârî sahih senedle rivâyet etmiştir.[Müslim, Salat 240 (498), c.3, s.1486; Ebû Dâvud, Salât 115,116 (730), c.3, s.119,120; İbn Mâce, İkametü's-salât 16, 72 (869, 1061), c. 3, s. 111, 373. Mütercim]
[16]:Müslim, Ebû Avâne.[Müslim, Salat 240 (498), c.3, s.1486; İbn Mâce, İkametü's-salât 16 (869), c. 3, s. 111. Mütercim]
[17]:Buhârî, Müslim. Ben diyorum ki: Hadiste geçen görme, gerçek anlamda bir görmedir ki, bu durum, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) mucizelerindendir. Ancak bu görme sadece namaza özgü olup, genele şamil olduğu konusunda hiçbir delil yoktur.[Buhârî, Sıfatü's-salat 7 (11), c.2, s.756; Müslim, Salat 110 (425), c.3, s.1363. Mütercim]
[18]:Ebû Ya’lâ, “el-Müsned” (340,349/1); Âcurrî, “el-Erbaîn”; Beyhakî; Taberânî (1/192/1); Ziya, “el-Müntekâ mine’l-ehâdîsi’s-sıhâh ve’l-hisân” (276/1) ve İbn Asâkir (2/226/2, 414/1, 8/14/1, 76/2) hasen senedle rivâyet etmiştir. İbn Huzeyme hadisin sahih olduğunu söylemiştir (1/82/1). İbn Batta’nın “el-İbâne” adlı kitabında (5/43/1) hadisin ziyadesinin yer almadığı birinci bölümün mürsel bir şahidi vardır.
[19]:Tayâlisî, Ahmed ve İbn Ebû Şeybe. Hafız Abdülhak el-İşbîlî’nin (1348) “el-Ahkâm” adlı kitabına eklediğim açıklamalarda da belirttiğim üzere bu hadis, hasendir.
[20]:İbn Ebû Şeybe (1/89/2), Taberânî ve Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.
[21]:İbn Ebû Şeybe (1/89/1), İbn Mâce ve Ahmed sahih senedle rivâyet etmiştir. Bkz. “es-Sahîha” (2536).[İbn Mâce, İkametü's-salât 16 (871), c. 3, s. 111. Mütercim]
[22]:Ebû Avâne, Ebû Davud ve Sehmî (61) rivâyet etmiştir. Dârekutnî hadisin sahih olduğunu söylemiştir.[Ebû Dâvud, Salât 143, 144 (855), c.3, s.341; İbn Mâce, İkametü's-salât 16 (870), c. 3, s. 111. Mütercim]
[23]:Ahmed, Ebû Davud, İbn Mâce, Dârekutnî, Tahâvî, Bezzâr ve İbn Huzeyme (604). Taberânî hadisi “el-Kebîr” adlı kitabında yedi sahâbîden rivâyet etmiştir. Hadiste, bu tesbihatın üçle sınırlı olduğuna dair herhangi bir rivâyetin bulunmadığını iddia edenlere cevap vardır. Bu iddiayı dile getirenlerden biri de İbn Kayyim’dir.
[Tesbih: Allah Teâlâyı, noksanlıklardan ve şanına yakışmayan her şeyden tenzîh etmektir. Tesbih kelimesi ve Yüce Allah'ı tesbih eden, yüce özellikleri ile öven türevleri Kur'an'da yüze yakın yerde geçmektedir. Bu âyetlerden birinde Allah Teâlâ, kendisinin tesbih edilmesini konu edinerek şöyle buyurur: “Yedi gökle yer ve bunların içinde bulunan (melekler, cinler ve insan)lar Allah’ı tesbih ederler. Her şey, Allah’ı hamd etmekle tesbih eder; fakat siz, onların tesbihini anlayamazsınız.” (İsrâ, 44) Bir başka âyette ise iman eden insanlara şöyle emreder: “Allah'ı çok zikredin (anın) ve O'nu sabah akşam tesbih edin" (Ahzab, 41, 42)
Ebû Dâvud, Salât 149,150 (886), c.3, s.395,396; İbn Mâce, İkametü's-salât 20 (888, 890), c. 3, s. 135-136. Mütercim]
[24]:Bir sonraki konuda da geleceği üzere, bu, “Hz. Peygamber (s.a.v.) bazen kıyam, rükû ve secdesini eşit uzunlukta yapardı.” rivâyetinden anlaşılmaktadır.
[25]:Sahihtir. Ebû Davud, Dârekutnî, Ahmed, Taberânî, ve Beyhakî rivâyet etmiştir.[Ebû Dâvud, Salât 146,147 (870), c.3, s.368, 369. Mütercim]
[26]:Müslim, Ebû Avâne.[Müslim, Salat 223 (487), c.3, s.1468; Nesaî, İftitah 101 (1048), c.1-2, s.604; Ebû Dâvud, Salât 146,147 (872), c.3, s.372. Mütercim]
[27]:Kur’an’ı tevil ederek: Yani Allah Teâlâ’nın: “Rabbini hamd ile tesbih et ve ondan mağfiret dile. Muhakkak ki O, tevbeleri çok kabul edendir.” (Nasr, 3) âyetinin gereğini yerine getirerek.
[28]:Buhârî, Müslim. [Buhârî, Sıfatü's-salat 42, 58 (63, 85), c.2, s.791-792, 809; Müslim, Salât 217 (484), c.3, s.1465; Ebû Dâvud, Salât 147,148 (877), c.3, s.382; Nesaî, İftitah 154,155 (1122, 1123), c.1-2, s.633. Mütercim]
[29]:Müslim, Ebû Avâne, Tahâvî ve Dârekutnî. [Müslim, Salatu'l-Müsâfirîn 201 (771), c.4, s.2193. Mütercim]
[30]:Nesâî, sahih senedle rivâyet etmiştir. [Nesâî, İftitâh 104 (1051, 1052), c.1-2, s.605. Bu, Müslim'de yer alan uzun bir hadisten bir parçadır (Salâtu'l-Müsâfirîn) 201 (771), c.4, s.2193. Mütercim]
[31]:Ebû Davud ve Nesâî sahih senedle rivâyet etmiştir.
UYARI: Rükûda bu zikirlerin hepsini birden okumanın caiz olup olmadığı konusunda ihtilaf edilmiştir. İbn Kayyim, “Zâdü’l-meâd” adlı kitabında bu konuda tereddüt etmiştir. Nevevî, “el-Ezkâr”ında birinci görüşü tercih ederek, şöyle der:
“İmkân varsa, rükûda bu zikirlerin tamamını okumak daha faziletlidir. Diğer bütün zikirlerde de böyle yapması gerekir.”
Ebû Tayyib Sıddık Hasan Han, “Nüzulü’l-ebrâr” adlı kitabında (s.84) Nevevî’nin bu sözlerine itiraz ederek şöyle der:
“Bazen bunu, bazen diğerini okur. Hepsinin birden okunabileceğine dair bir delil bilmiyorum. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.), bu zikirlerin hepsini tek bir rükûnda okumamıştır. Aksine bunu, bazen diğerini okumuştur. Hz. Peygamber’e tâbi olmak, bid’at uydurmaktan iyidir.”
Allah’ın izniyle, doğru olan budur. Ama biraz sonra da açıklanacağı üzere, Sünnet’te bu rüknun ve başka rükûnların uzatıldığı sabit olmuştur. Hz. Peygamber, rükûda geçirdiği süreyi kıyamda geçirdiği süreye yakın yapmıştır. Namaz kılan kimse bu Sünnet’te Hz. Peygamber’e (s.a.v.) uymak istediğinde, o zaman Nevevî’nin dediği bu zikirlerin hepsini bir rükûnda okuyabilir. Bu görüşü, İbn Nasr, “Kıyamü’l-leyl” (76) adlı kitabında, İbn Cüreyc’den, o da Atâ’dan nakleder. Hepsini birden okumayacak olması durumunda, nasslarda geldiği üzere bu zikirlerin bazılarını tekrar eder. Bu Sünnet’e daha yakın bir davranıştır. Allah daha iyi bilir.[Nesaî, İftitah 102 (1049), c.1-2, s.604; Ebû Dâvud, Salât 146,147 (873), c.3, s.373. Mütercim]
[32]:Buhârî, Müslim. Hadis, “İrvâü’l-ğalîl”de (331) tahriç edilmiştir.[Buhârî, Sıfatü's-salat 40 (61), c.2, s.790; Müslim, Salat 193, 194 (471), c.3, s.1445,1446; Ebû Dâvud, Salât 142,143 (854), c.3, s.337, 338; . Mütercim]
[33]:Müslim, Ebû Avâne. Buradaki yasaklama, herhangi bir kayıtla sınırlandırılmamış olup, farz ve nafile namazları da içine alır. İbn Asâkir’in (17/299/1) “Nafile namaza gelince, bunda okumakta bir sakınca yoktur.” ziyadesi, şâz veya münker bir ziyadedir. Zaten İbn Asâkir de bu ziyadenin illetli olduğunu söylemiştir. Bundan dolayı bu ziyadeyle amel etmek caiz olmaz. [Müslim, Salât 207 (479), c.3, s.1459; Ebû Dâvud, Salât 147,148 (876), c.3, s.379; Nesâî, İftitâh 98 (1045), c.1-2, s.602. Mütercim]
[34]:Buhârî, Müslim.[Buhârî, Sıfatü's-salat 36, 45 (58, 68), c.2, s.787, 794, Müslim, Salat 25, 28 (391, 392), c.3, s.1233, 1236. Mütercim]
[35]:Ebû Davud, Hâkim. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır.[Ebû Dâvud, Salât 143,144 (857), c.3, s.349, 350. Mütercim]
[36]:Buhârî, Ebû Davud. Bkz. “Sahîhu Ebî Davud” (722).[Buhârî, Sıfatü's-salat 46, 64 (95) c.2, s.795, 816. Mütercim]
[37]:Buhârî, Ahmed.[Buhârî, Küsuf 19 (23), c.3, s.1038; Müslim, Salat 28, 77, 86 (392, 411, 414), c.3, s.1236, 1325, 1328. Mütercim]
[38]:Buhârî, Ahmed.[Buhârî, Ezan 18 (28), c.2, s.674. Mütercim]
[39]:Müslim, Ebû Avâne, Ahmed ve Ebû Davud.
UYARI: Bu hadis, imam “Semiallahu limen hamideh” dediğinde cemaatin onunla birlikte bu sözü söylemeyebileceğine dair delil olamaz. Yine bu hadis, cemaat “Rabbenâ ve lekel-hamd” dediğinde de imamın onlarla birlikte bu sözü söylemesi gerekmediğine dair de delil olamaz. Çünkü hadis, imamın ve cemaatin bu rükûnda neler söyleyeceklerini belirtmek için söylenmemiştir. Bilakis imama uyan kimsenin, “Rabbenâ ve lekel-hamd” sözünü, imamın “Semiallahu limen hamideh” sözünden sonra söylemesini belirtmek için buyrulmuştur. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) cemaate namaz kıldırırken “Rabbenâ leke’l-hamd” demesi de bunu teyid eder. Ayrıca “Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız, siz de öylece namaz kılın.” buyruğunun genel çerçevesi de cemaatin, imamın söylediği “Semiallahu limen hamideh” vb. sözleri söylemesini gerektirir. Bu konuda bize müracaat eden bazı faziletli insanlar bunu düşünsünler. Belki bu anlattıklarımız onları ikna eder. Daha fazla bilgi edinmek isteyenler ise, Suyûtî’nin “el-Hâvî lil-fetâvâ” (1/529) adlı kitabında “Def’u’t-teşnî fî hükmi’t-tesmi” bölümüne bakabilir.[Buhârî, Sıfatü's-salat 1, 43, 44 (1, 3, 64, 65), c.2, s.749, 751, 792, 793; Müslim, Salat 62 (404), c.3, s.1304,1305; Ebû Dâvud, Salât 177, 178 (972), c.4, s.17-18. Mütercim]
[40]:Buhârî, Müslim. Tirmizî hadisin sahih olduğunu söylemiştir.[Buhârî, Sıfatü's-salat 2 (4), c.2, s.751; Müslim, Salat 71 (409), c.3, s.1320; Tirmizî, Salat 197 (266), c.1, s.198. Mütercim]
[41]:Buhârî, Müslim. Bu el kaldırma meselesi, Hz. Peygamber’den (s.a.v.) mütevatir olarak nakledilmiştir. Âlimlerin büyük çoğunluğu ile bazı Hanefî âlimleri bu görüşü benimsemişlerdir. [Buhârî, Sıfatü's-salat 2-5 (4-8), c.2, s.751-754; Müslim, Salat 21, 22, 24, 25 (390, 391), c.3, s.1225, 1226, 1233. Mütercim]
[42]:Buhârî, Müslim.[Buhârî, Sıfatü's-salat 2, 4, 36, 47 (4, 7, 58, 72), c.2, s.751, 753, 787, 796, 797; Müslim, Salat 28 (392), c.3, s.1236. Mütercim]
[43]:Buhârî, Müslim.[Buhârî, Sıfatü's-salat 1 (2), c.2, s.750; Müslim, Salatu'l-Müsâfirîn 203 (772), c.4, s.750. Mütercim]
[44]:Buhârî, Ahmed. Ancak İbn Kayyim, “Zâd’ül-meâd” adlı kitabında yanılarak, “Allahümme” ile “ve leke”nin ve’sini birleştiren rivâyetin sahih olmadığını söylemiştir (Zadu'l-mead, c.2, s.259. Mütercim]. Halbuki bu hadis, “Sahîhu Buhârî”de, “Müsnedü Ahmed”de, Ebû Hüreyre’den iki yolla Nesâî’de, İbn Ömer rivâyeti olarak Darimî’de, Ebû Saîd el-Hudrî rivâyeti olarak Beyhakî’de ve ayrıca yine Ebû Musa el-Eş’arî’den bir rivâyet olarak da Nesâî’de yer alır.[Buhârî, Sıfatü's-salat 44 (65), c.2, s.793;
[45]:Buhârî, Müslim. Tirmizî hadisin sahih olduğunu söylemiştir.[Buhârî, Sıfatü's-salat 2, 44 (4, 65), c.2, s.751, 793; Müslim, Salat 71 (409), c.3, s.1320; Tirmizî, Salat 197 (266), c.1, s.198. Mütercim]
[46]:Müslim, Ebû Avâne. [Müslim, Salat 202 (476), c.3, s.1453, 1454; Ebû Dâvud, Salât 139, 140 (846), c.3, s.322, 323; İbn Mâce, İkametü's-salât 18 (877), c. 3, s. 118. Mütercim]
[47]:Müslim, Ebû Avâne.[Müslim, Salat 206 (478), c.3, s.1456. Mütercim]
[48]:Müslim, Ebû Avâne.[Müslim, Salat 206 (478), c.3, s.1456. Mütercim]
[49]:Müslim, Ebû Avâne ve Ebû Davud.[Müslim, Salat 205 (477), c.3, s.1455; Nesaî, İftitah 115 (1068), c.1-2, s.612, 613; Ebû Dâvud, Salât 139, 140 (847), c.3, s.324. Mütercim]
[50]:Ebû Davud ve Nesâî sahih senedle rivâyet etmiştir. Hadis, “el-İrvâ”da (335) tahriç edilmiştir.[Ebû Dâvud, Salât 146, 147 (874), c.3, s.375; Nesaî, İftitah 115 (1069), c.1-2, s.613. Mütercim]
[51]:Malik, Buhârî ve Ebû Davud.[Buhârî, Sıfatü's-salat 45 (68), c.2, s.794; Ebû Dâvud, Salât 118, 119 (770), c.3, s.181, 182; Muvatta, Kur'an 25, c.1 s.274. Mütercim]
[52]:Buhârî, Müslim, Ahmed. Hadis, “el-İrvâ”da (307) tahriç edilmiştir.[Buhârî, Sıfatü's-salat 46, 59 (69, 88), c.2, s.795, 811; Müslim, Salat 195 (472), c.3, s.1447. Mütercim]
[53]:Buhârî, Müslim (sadece birinci cümlesi), Dârimî, Hâkim, Şafii ve Ahmed rivâyet etmiştir.
UYARI: Bu hadisin maksadı açıktır. O da kıyamda bütün organların yerine tam olarak oturmasıdır. Hicazlı bazı kardeşlerimizin ve başkalarının bu hadisi delil göstererek, rükûdan sonraki kıyamda sağ elin sol el üstüne konulacağına bu hadisi delil getirmeleri, bu hadisin (fakihler nezdinde “namazını düzgün kılmayan kimse hadisi” olarak bilinen) bütün rivâyetlerine çok uzak, hatta bâtıl bir çıkarsamadır. Çünkü hadisin hiçbir rivâyetinde ve metninde, birinci kıyamda elin nasıl konulacağı ile ilgili bir açıklama yer almamaktır. Hadiste geçen “otursun (ahz)” nasıl olur da rükûdan sonra sol elin sağ eli tutması olarak yorumlanabilir? Hadisin bütün metinleri bunu gösterseydi, bu şekilde anlamak mümkündü. Fakat hadisin bütün metinleri açık bir şekilde tamamen bunun tersini gösterirken bu nasıl bu şekilde anlaşılabilir.? Kaldı ki, söz konusu olan “koyma” hadisten çıkarılamaz. Çünkü hadiste geçen “kemik”lerden maksat, daha önce geçtiği üzere sırt kemikleridir. Hz. Peygamber’in şu uygulaması da bu düşünceyi desteklemektedir: “...Sonra omurga kemikleri yerine dönecek şekilde dik durdu.” Bunu insaf çerçevesinde düşün.
Bu kıyamda elleri göğüs üzerine koymanın bid’at ve sapıklık olduğunda şüphem bulunmamaktadır. Çünkü bu kadar çok olmasına rağmen namazla ilgili hadislerin hiçbirinde bu konuda bir açıklama gelmemiştir. Şayet bunun bir aslı olsaydı, bir tek rivâyetle de olsa bu yönde bir bilgi mutlaka bize ulaşırdı. Ayrıca bildiğim kadarıyla, selef âlimlerinden hiçbirinin bunu uygulamaması ve hadis imamlarından da hiçkimsenin bunu nakletmemesi, bu sözümüzü desteklemektedir.
Bu düşünce, Şeyh Tüveycirî’nin, risalesinde (s.18-19) İmam Ahmedden naklettiği şu açıklamaya da aykırı düşmemektedir: “Namaz kılan kimse, rükûdan doğrulduktan sonra isterse ellerini salar, isterse birbiri üzerine koyar.” (İmam Ahmed’in oğlu Salih’in: “el-Mesâil” adlı kitabında babasından naklettiği sözün izahı budur.) Çünkü İmam Ahmed bunu Hz. Peygamber’e dayandırmamış; kendi içtihad ve görüşü olarak ortaya koymuştur. Görüşler ise, bazen yanlış olabilir. Bu konuda olduğu gibi, herhangi bir davranışın bid’at olduğuna dair sahih bir delil bulunduğunda bir âlimin aksini söylemiş olması o davranışın bid’atlığını ortadan kadırmaz. Şeyhülislam İbn Teymiye bazı kitaplarında bu konuyu böyle değerlendirmiştir. Ben, İmam Ahmed’in bu sözünden onun, bu anıldığı şekliyle el bağlamayı, kesin bir sünnet olarak kabul etmediği sonucuna ulaşıyorum. Çünkü o, namaz kılan kimseyi bunu yapıp yapmamakta serbest bırakmıştır. Acaba bu faziletli hocaefendi, İmam Ahmed’in, rükûdan önceki bağlamada da elleri birbiri üstüne koyup koymamakta namaz kılan kimseyi serbest bıraktığını mı sanıyor? Böylece rükudan sonraki kıyamda elleri birbiri üzerine koymanın sünnet olmadığı anlaşılmış olmaktadır. Anlatılmak istenen de budur.
Bu konu hakkında sözün özü budur. Aslında konu daha ayrıntılı ve derinlikli olarak açıklanmaya müsaittir; fakat bu açıklamanın yeri burası değildir.
[Buhârî, Sıfatü's-salat 14, 41 (26, 62), c.2, s.766, 790-791; Müslim, Salat 45 (397), c.3, s.1258; Darimî, Salat 78 (1335), c. 3, s.140. Mütercim]
[54]:Ahmed ve “el-Kebîr” adlı kitabında Taberânî sahih senedle rivâyet etmiştir.