"...Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle.." (Tevbe Suresi - 29) (Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur ve Rahimdir. De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin Eğer yüz çevirirlerse /itaat etmezlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez (Ali İmran Suresi 31-32) = ♦ K ♦ = “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8) İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 Bir
Kimsenin "Ben Filandan Hayırlıyım" Demesinin Doğru Olmayacağı
Hakkındaki Hadis Bir Kulun
"Ben Yunusu'bnu Metta’dan
Daha Üstünüm' Demesi Yaraşmaz' Hadisi "Kim Zor Durumda Olanın Borcunu Bekletirse"
Hadisi •Fenalıktan Alıkoymak1
İle İlgili Hadis Allah
İçin Birbirlerini Sevenler1 İle İlgili Hadis Yüce Allah'ın
"Hastalandım Beni Ziyaret
Etmedin" Diye Buyurması İle
İlgili Hadis Yüce
Allah'ın "Ey Kullarım Ben Zulmü Kendi Nefsime Haram Kıldım". Diye
Buyurması İle İlgili Hadis "Kibriya
Benim Ridamdık, Azamet İse İzarımdır"Hadisi 'Musa
Aleyhisselam'ın Hızır Aueyhisselâm'la
Buluşma İsteği' İle İlgili Rivayetler: İntihar
Etmenin Cezası Cehennemdir Kimse
Allah'ın Fazlından Müstağni Kalamaz Eşlem
Kabilesini Allah Selamete Kavuşturdu Radıyallahü
Anka'nın Üstünlüğü Ve Onun Cennette Bir Ev Île
Müjdelenmesiyle İlgili
Rivayetler "Üç
Kişi Vardır Ki, Onları Allah Sever" Hadisi. Nezrin, Cimriyi Malını Vermeye Zorlaması
Ve Allah'ın Kazasının Geri Çevrilmeyeceği Hakkında Gelen Rivayetler
Bir Kimsenin "Ben Filandan
Hayırlıyım" Demesinin Doğru Olmayacağı Hakkındaki Hadis
233. Buharı
Rahmetullahi Aleyh, nezir hadisini C.8,s.l25-te, Kitabu'l-Kader'in 'Nezrin Kulu
Kadere İlkası' başlıklı babda rivayet etmiştir Ebu Nu'aym'ın
Sufyan'dan, onun Mansur'dan onun da Abdul-lahi'bnu Mürre'den rivayetine göre
Abdullah ibnu Ömer Radıyallahü Anh şöyle söylemiştir: "Resulullah
Aleyhisselâm nazirden nehyetti ve: "O bir şeyi geri çevirmez, onunla
cimriden hak alınır" buyurdu"[1] 234. Yine
Buharı şöyle bir rivayete yer vermiştir: Bişru'bnu Muhammed Abdullah'tan,
o Ma'mer'den, o Hemmamu'bnu Munebbih'ten, o da Ebu Hur&yre Radıyallakü
Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Nezir Ademoğluna
bir şey sağlamaz. Benim takdir etmediğim vuku bulmaz. Ancak ona kaderde olan
gelir. Onu kendisi için mukadder kılmışımdır. Ancak nezirle cimriden malını
çıkarırım, (sadaka vermeyen cimrinin malından bu yolla sadaka hakkını
çıkarırım)."[2] 235. Bu
hadisi İbnu Mace de şu lafızla rivayet etmiştir: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle
buyurmuştur: "Nezir Ademoğluna
kendisi için takdir olunandan fazla bir şey sağlamaz. Ancak onun için kader
galabe eder ve kendisi için takdir olunan verilir. Nezir ile de cimrinin
malndan gereken çıkarılır. Kendisi için daha Önce kolaylaştırılmamış olan o
halde kolaylaş-tırılır. Allahü Teala: İnfak et, Ben de sana vereyim,
buyurdu."[3] 233-235.
Hadîslerin Şerhi
Birinci hadisin kudsî
hadis olduğunu gösterecek herhangi bir delil ve işaret yoktur. O normal bir
hadisi nebevidir. Aynı hadisi Müslim, Ebu Davud, Nesâî ve tbnu Mace de rivayet
etmiştir, Müslim'in rivayetinde şöyle
deniliyor: "Nezirde bulunmayın, nezir kaderden bir şey değiştirmez.
"Buradaki anlam şudur: Allah'ın hakkınızda mukadder kıldığını bertaraf
etmek niyetiyle yahut Allah'ın sizin için mukadder kılmadığı bir şeye
kavuşacağınız ümidiyle nezirde bulunmayın. "Onunla cimriden
hak alınır". Yani cimri bir kimse kendine ulaşacak bir karşılık olmaksızın
sadaka vermezken, nezirde bulunur, nezrettiği şey de kendisi için takdir olana
denk gelebilir ve böylece onun vermek istemediği şey ondan alınır. "Hak alınır"
sözü nezredilenin yerine getirilmesinin vacib olduğuna delalet etmektedir. Nehyedilen nezir ise,
kaderde olanı değiştireceğine inanılan nezirdir. Niceleri böyle inanmaktadır.
Nezir ile bir çok dileğin yerine geldiğini görünce bu şekilde inanmaktadırlar. Ama kişi. zararı da
faydayı da verenin Allah olduğuna, kaderde olanı da hiçbir şeyin
değiştirmeyeceğine, nezrin ancak bir vesile teşkil edebileceğine inanarak
nezirde bulunursa, yasak bir iş yapmış olmaz. Bilakis bu bir taattır ve
nezredileni yerine getirmeyi gerektirir. ikinci hadis ise,
zahiren hadis-i kudsîdir. Çünkü hadiste "Nezir Ademoğluna bir şey
sağlamaz, benim takdir etmediğim vuku bulmaz" diye buyuruluyor. Fiiller
kimin hakkında takdir olunmuş ise ona nisbet edilir. Gerçekte, yaratan
Allah'tan başkası değildir.[4] Bir Kulun
"Ben Yunusu'bnu Metta’dan
Daha Üstünüm' Demesi Yaraşmaz' Hadisi
236. Bu
hadisi Buharı Rahmetullahi Aleyh Kitabu't-Tev-hid'in 'Peygamber Aleyhisselâm'uı
Zikri ve Rabb'inden Rivayeti11 başlıklı babında C.9,s.l57 rivayet etmiştir: Hafsu'bnu Ömer
Şu'be'den, o da Katade'den rivayet etmiştir. Ayrıca Halife, Yezidu'bnu
Zurey'den, o Sa'îd'den, o da Katade'den; Katade ise Ebu'l-Aliye'den, o Abdullah
ibni Abbas Radıyallahü Anh'ten, o da Peygamber Aleyhisselâm'ın, Rabb'inden rivayetle
şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Bir kulun 'O,
Yunusu'bnu Metta'dan daha üstündür', demesi yaraşmaz. Peygamber Aleyhisselâm bu
şekilde babasının adını a-narak Metta oğlu Yunus diye söyledi" [5] 237. Bu
hadîsi Müslim Sahih'inde 'Musa Aleyhisse-lâm'in Üstünlükleri" başlıklı
babda rivayet etmiştir: Ebu Bekru'bnu Ebi
Şeybe, Muhammedu'bnu Musenna'dan ve Muhammedu'bnu Beşşar'dan bu ikisi
Muhammedu'bnu Cafer'den, o Şu'be'den, o Sa'd ibni İbrahim'den, o Hamidu'bnu
Abdur-rahman'dan, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Allahü Teala
buyurdu ki: Bir kulun, Benim için (İbnu Müsenna burada benîm için kelimesinin
geçmediğini, sadece 'bir kulun1 dendiğini bildirmiştir): Benim Yunusu'bnu
Metta'dan daha üstün olduğumu söylemesi yaraşmaz".[6] 238. Bu
hadisi İbnu Ebi Şeybe de Muhammedu'bnu Ca fer'den o Şu'be'den (sonraki raviler
yukarıda geçtiği gibi) rivayet etmiştir: Muhammedu'bnu Musenna
ve îbnu Beşşar (aşağıdaki
metin Muhammed ibnu
Musenna'nın rivayet ettiği metindir) Muham medu'bnu Cafer'den rivayet
etmişlerdir, o Şu'be'den, o Katade'den o Ebu'l-Âliye'den, o Peygamber
Aleyhisselâm'ın amcasının oğlu îbnu Abbas Radıyallahü Anh'den şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir: "Bir kulun 'Ben
Yunusu'bnu Metta'dan daha üstünüm' demesi yaraşmaz", Bu şekilde babasının
adını anarak bildirdi. [7] 236 - 238.
Hadislerin Şerhi
Bu hadisin metnine
göre, "bir kimsenin, benim Yunusu'bnu Metta'dan daha hayırlı olduğumu
söylemesi yaraşmaz" veya "Ben Yunusu"bnu Mettadan daha üstünüm,
demesi yaraşmaz" anlamı çıkar. Birinci durumda Resulullah Aleyhisselâm
kendini kastetmiş olmaktadır. Bu durumda, Resulullah bu hadisi, tevazu için
veya kendisinin diğer bütün Peygamberlerden üstün olduğunun bildirilmesinden
önce söylemiş olabilir. Hadisin rivayetlerinin
çoğunda, "Resulullah Aleyhisselâm Allahü Teala'mn şöyle buyurduğunu
bildirdi" veya "Resulullah Aleyhisselâm, Rabb'inden rivayetle
bildirdi ki" ifadesi bulunmaktadır. Sefası
diyor ki, 'Rivayetlerin çoğunda
"Resulullah Aleyhisselâm
Rabb'inden rivayetle bildirdi ki"
ifadesi bulunmaktadır. Eğer Mahfuz ise bu Resulullah Aleyhisselâm'dan
başkasmdandır'.[8] Nevevî'nin Sahih-i
Müslim Şerhi'nden hadisin açıklaması: Alimler diyorlar ki:
Bu hadisin açıklaması iki türlüdür. Birincisi: Resulullah Aleyhisselâm bu
hadisi, kendisinin Yunu-su'bnu Metta'dan hayırlı olduğunu bilmesinden önce
söylemiş, bu kendisine bildirilince de "Ben bütün Ademoğlunun
efendisiyim" demiştir. İkincisi: Cahillerin Yunus Aleyhisselâm'm mertebesinin
düştüğüne dair herhangi bir iddiaya kapılmalarının önüne geçmek için böyle
söylemiştir. Alimler diyorlar ki: Yunus Aleyhisselâm'm başından geçen hâdise,
Onun Peygamberlik mertebesinden bir zerre ağırlığınca bir düşüklüğe sebep
olmamıştır. Kur'an-ı Kerim'de onun başından geçen hâdiseden sözedildiği için
Peygamber Aleyhisselâm da bilhassa onu anmıştır. Ayrıca cümledeki zamir
Peygamber Aleyhisselâm için de olabilir, bizzat sözü söyleyen için de
olabilir. Zamirin bizzat söyleyen için olması halinde hadisin anlamının, Resulullah
Aleyhisselâmm, bir kimsenin ibadet ve ilimde üstün dereceler kazanması halinde,
kendisini Yunus Aleyhisselâm'dan üstün görmeye kal kısmamasını istemesi,
olmaktadır. Çünkü insan ne kadar üstün dereceler kazansa da Peygamberlik
derecesine ulaşamaz. "Bir kulun: Ben Yunusu'bnu Metta'dan daha üstünüm,
demesi yaraşmaz" ifadesi de bu manayı kuvvetlendiriyor. En doğrusunu
ise ancak Allah bilir. İyiliğe Teşvik
Ve Kötülükten Alıkoymak Hakkındaki Rivayetler Zor Durumda
Olan Birindeki Alacağını Geciktirmenin Fazileti İle
İlgllt Hadîs
239. Bu
hadisi Müslim, "Kitabu'l-Musakat ve'1-Muza-raa'da rivayet etmiştir.
(Kastallanî'nin Hamişine göre C.6,s.435). Ahmedu'bnu
Abdullahi'bni Yûnus Zuheyr'den, o Mansur'dan, o Rib'iyyi'bni Hiraş'tan, o
Huzeyfe Radıyallahü Anh'den Resulul-lah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. "Sizden önce
gelenlerden bir adamın ruhu ile melekler karşılaştılar. Ona: iyilik adına bir
iş işlemedin mi? diye sordular. O da: Hayır, dedi. Onlar: İyi düşün bakalım, dediler.
O da: insanlara borç verirdim ve adamlarıma zor durumda olanının vereceğini geciktirin,
durumu iyi olanın vereceğini de bırakın, derdim, diye cevap verdi. Yüca Allah
da : Onu bırakın, diye buyurdu.[9] 240.
Müslim'in Rib'iyyi'bni Hiraş'dan gelen bir başka rivayetinde şöyle
denilmektedir: "Huzeyfe ile Ebu
Mes'ud biraraya geldiler. Huzeyfe şöyle söyledi: Bir adam Rabbi Azze ve
Celle'nin huzuruna çıkarıldı. Ona: Ne işledin? diye sordu. Adam: Hayır adına
bir iş işlemedim, ancak ben mülk sahibi bir adamdım, insanlar benim bu
mülkümden is-" terlerdi. Geri verirken de imkanları ölçüsünde
verebileceklerini kabul eder, zorlanarak vereceklerini bırakırdım, dedi. Yüce
Allah: Kulumu bırakm,buyurdu.Bunun üzerine
EbuMes'ud Radıyallahü Anh: Ben de Resulullah Aleyhisselâm'dan böyle duydum
diye söyledi.[10] 241.
Müslim'in üçüncü bir rivayetine göre yine Rib'iy-yu'bnu Hiraş Huzeyfe
Radıyallahü Anh'in şöyle söylediğini bildirmiştir: "Yüce Allah
kullarından hayatında kendisine mal mülk verdiği bir kulunu huzuruna çıkarır.
Ona: Dünyada ne işledin? diye sorar. Huzeyfe Yüce Allah'ın: "O günde kimse
Allah'tan bir söz gizle-meyez" diye buyurduğunu bildirerek şöyle devam
etti: Adam: Ey Rabbim bana malını verdin, ben de insanlarla alış-veriş ederdim.
Benim bir adetim vardı, ödenmesi mümkün olan için kolaylık gösterir, zor olanı
ise bekletirdim, diye söyledi. Yüce Allah: Kulumu bırakın, diye buyurdu.[11] Ukbetu'bnu Amir
el-Cuhennî ve Ebu Mes'ud el-Ensarî Radıyallahü Anhuma da: Biz de bu hadisi
Resulullah Aleyhisselâm'dan aynen böyle duyduk demişlerdir. 242.
Müslim'in dördüncü rivayetinde de ebu Mes'ud el-Ensarî Radıyallahü Anh'a ulaşan
bir senedle şöyle bildirilmiştir: "Resulullah
Aieyhisselâm buyurdu ki, Sizden öncekilerden bir adam hesaba çekildi, herhangi
bir iyiliğine rastlanılmadı. Ancak o insanlarla ilişkilerde bulunur, onlara
kolaylık gösterirdi, adamlarına da zor durumda olanların vereceklerinden
vazgeçmelerini söylerdi. Yüce Allah onun hakkında: îşe (yani zor durumda olan
bir kimseye müsamaha göstermeye) Biz daha layıkız, onu bırakınız, diye
buyurdu".[12] 243. Yine
Müslim, ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den şöyle rivayette bulunmuştur: "Resulullah
Aieyhisselâm buyurdu ki, bir adam insanlara borç verir ve kölesine, 'zor
durumda birine gidersen ona müsamaha göster, borcunu bırak, olur ki Allahü
Teala da bizi bağışlar' derdi. Adam Allah'ın huzuruna çıktığında, Yüce Allah
onu bağışladı.[13] Müslim, bir başka
senedle de, yine Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den bu hadisi rivayet ediyor. 244. Bu
hadisi Nesâî de, Sünen'inde "Güzel Muamele ve Alacaklarını İstemede
Kolaylık Gösterme" babında rivayet etmiştir. Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'ın rivayetine göre Resulullah Aieyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Bir adam vardı,
hiçbir iyilik yapmamıştı. Sadece insanlara borç verir ve gönderdiği adamına,
durumu iyi olanın vereceğini al, zor durumda olanınkini bırak, derdi. Olur ki
Allahü Teala'da bizi bağışlar, diye söylerdi. Öldüğünde Yüce Allah Ona: Hiçbir
iyilik yaptın mı? diye sordu. Adam: Hayır, ama benim bir kölem vardı, bir de
insanlara borç verirdim, onu borç almaya gönderdiğimde "durumu iyi olanın
borcunu al, zor durumda olanınkini bırak, olur ki Allahü Teala da bizi
bağışlar" derdim, diye cevap verdi. Yüce Allah da : Ben de seni
bağışladım, diye buyurdu.[14] 239 ■
244. Hadislerin Şerhi
Nevevî'nin Müslim
Şerhi, "Zor Durumda Olanın Borcunun Bekletilmesi" başlıklı babdan
hadisin açıklaması: Bu hadisler zor
durumda olanın borcunun bekletilmesinin sevab olduğunu göstermektedir. Bu da,
ya borcun tamamını bekletmekle veya az ya da çok bir kısmını bekletmekle olur. Aynı şekilde ister zor
durumda olsun, ister durumu iyi olsun, borcu alırken müsamahakar davranmanın
sevab olduğu da anlaşılmaktadır, iyiliklerden hiçbir şey küçük görülemez. Olur
ki, bu iyilik mutluluk ve rahmete vesile olur. Hadis aynı zamanda,
kölelerin vekil tayin edilmesinin ve tasarruf için görevlendirilmesinin caiz
olduğunu gösteriyor. Bu hüküm "Bizden öncekilerin şeriatı bizim için de
şeriattır (yani bizim şariatımız da neshedilmiş değilse) diyenlere
göredir". 245. Müslim,
"Zor Durumda Olanın Borcunu Bekletmek ve Borç Alırken Bazriarınınkini
Bırakmak" başlıklı babda bu manada bir hadis rivayet etmiştir. Bu hadisin
Kudsî Hadis olduğunu gösterecek herhangi bir yönü olmamakla birlikte konuyla
ilgisi dolayısıyla burada zikrediyoruz. Hadis şöyledir: Muhammed ibnu Musenna,
Muhammedu'bnu Cafer'den, o Şubeden,
o Abdülmelik ibni
Umeyr'den, o Rib'iyyu'bnu Hiraş'dan, o da Huzeyfe Radıyallakü Anh'den
Resulullah Aleyhis-selâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir: "Adamın biri öldü
ve cennete girdi, ona: Sen ne iş yapardın? diye soruldu. O da: Ben insanlarla
alış veriş yapardım, zor durumda olanın vereceğini bekletirdim. Çok
sıkışanların borcunu da bırakırdım,, diye cevap verdi. Onun da günahları
bağışlandı.[15] (Metinde aynen böyle geçmektedir.
Ancak hadisin tümünden anlaşıldığına göre "Sen ne iş yapardın?"
sorusu adama cennete girmeden önce hesaba çekilmesi esnasında sorulmuştur. Yani
hadisin manası şöyle anlaşılmalıdır: 'Adamın biri öldü ve cennete jirdi Cennete
girmesinin sebebi ise şu idi. Hesaba çekilmesi esnasında ona, "Sen ne iş
yapardın?" diye soruldu...'-Mütercim). Ebu Mes'ud Radıyallahü
Anh, bu hadisi 'ben de Resulullah Aleyhisselâm'dan duydum1 demiştir. "Kim Zor Durumda Olanın Borcunu Bekletirse"
Hadisi
. 246.
Buharı, Kitabu'1-Büyü "Zor Durumda Olanın Borcunu Bekleten" başlıklı
babda, C.4,s.2rde bu konuyla ilgili bir hadise yer vermektedir. Bu rivayetin
hadis-i kudsî olduğunu gösterecek açık bir ifade yoktur. Ancak hadis-i kudsî
obuası da muhtemeldir, orada şöyle deniliyor. Ahmedu'bnu Yunus
Zuheyr'den, o Mansur'dan, o Rib'iyyu'bnu Hiraş'dan, o da Huzeyfe Radıyallahü
Anh'den Resulullah Aleyhis-selâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Melekler Sizden
öncekilerden bir adamın ruhuyla buluştular. Ona: Hayır adına herhangi bir şey
yaptın mı? diye sordular. O da: Adamlarıma zor durumda olanların vereceklerini
bekletmelerini veya tamamen bırakmalarını söylerdim, diye cevap verdi. Melekler
de onu bıraktılar. Yani Allahü Teala'nın kendilerine böyle emretmesi
dolayısıyla onu bıraktılar. Doğrusunu ise Allahü Teala bilir.[16] 247. Ebu
Malik'in Rib'iyy'den rivayetine göre, adam cevabında: "Biraz sıkıntıda
olanın işini kolaylaştırır, çok zor durumda olanın vereceğini ise bekletirdim,
diye söylemiştir." [17] Ebu Avane'nin
Abdulmelik'ten onun da Rib'iyv'den rivayetine göre ise: "Sıkınuda olanın
borcunu bekletir, çok zor durumda olanınkini ise bırakırdım", demiştir. 248. Buharı
Rahmetullahi Aleyh daha sonra : "Zor Durumda Olanın Borcunu Bekletenin
Fazileti" başlıklı babda şöyle diyor: Hişam îbnu Ammar
Yahya'bnu Harazadan, o ez-Zebidî'den, o ez-Zuhrî'den, o
Ubeydullahi'bnu Abdullah'dan, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivvayet etmiştir: "Bir tüccar
vardı, insanlara borç verirdi, zor durumda olanı gördüğünde adamlarına, onu
bırakın olur ki Allahü Teala'da bizi bağışlar, derdi. Allahü Teala da onu
bağışladı.[18] 249. Yine
Buharî, Benî İsrail ile ilgili babda Huzeyfe Radıyallahü Anh'den Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Sizden
öncekilerden bir adama, canını almak üzere melek geldi. Adama: Hayır namına
bir iş yaptın mı? diye soruldu. Adam: Bilmiyorum, dedi. "îyi düşün"
diye hatırlatıldı. Adam bu sefer: Bir şey bilmiyorum, ama ben dünyada
insanlarla alış veriş yapardım* onlara kolaylık gösterirdim, biraz sıkıntı
içinde olanların vereceğini bekletirdim, çok zor durumda olanın vereceğini ise
bırakırdım, diye söyledi. Allahü Teala da onu cennetine koydu.[19] 245 -
249. Hadislerin Şerhi
Kastallanî'nin
şerhinde geçen rivayetlerle ilgili açıklamalar: Yüce Allah, zor
durumda olan kimse karşısında sabırlı olunmasını emrederek "Borçlu darda
ise eli genişleyene kadar ona mühlet verin" diye buyurdu. Cahiliye
zamanındaki âdetleri yasakladı. Onlar» borcun zamanı geldiğinde borçluya: 'Ta
borcunu ödersin ya da faizini artırırsın" derlerdi. Hak sahibi borçlunun
darda olduğunu bilirse, borcunu istemesi helal olmaz. Eğer ki, darda olduğu
hakim indinde kesinlik kazanmamış olsa bile.el-Kurafî ve başkaları bildirdiler
ki, darda olanın borcunu bağışlama bekletmekten daha faziletlidir. Darda olanın
borcunun bekletilmesi vacib, bağışlanması ise müstehab olmakla birlikte, bu
durum "farz nafileden üstündür" hükmünden müstesna tutulmuştur.
Dolayısıyla darda olanın borcunun bağışlanması bekletmekten daha faziletlidir.
İmam Ahmed bin Hanbel Rahmetullahi Aleyh'in rivayet ettiği şu hadis de darda
olanın borcunu bekletmenin fazileti hakkındadır: "Kim darda olan birinin
borcunu bekletirse, her gün için ona sadaka yazılır". Bekleten alacaklı,
her gün yeni bir karşılık elde etmektedir. •Fenalıktan Alıkoymak1
İle İlgili Hadis
250. Bu
hadisi Müslim, Kastallanî'nin Hamişine göre C.9,s.458'de "Fenalıktan
Alıkoymak" başlıklı babda rivayet etmiştir; Kuteybetu'bnu Sa'îd
Malik ibnu Enes'den (kendisine okunması ve onun da bu hadisin kendinden
olduğunu tasdik etmesi demek olan kıraat usulüyle) rivayet etmiştir. Malik ibnu
Enes ise Sehl'den, o babasından, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den
Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir: "Cennetin
kapıları pazartesi ve perşembe günleri açılır ve Allah'a herhangi bir şeyi
ortak koşmayan herkesin günahları affedilir. Ancak kendisiyle kardeşi arasında
bir husumet, düşmanlık olan adamın günahları affedilmez, onlar hakkında: bu
ikisini barışmcaya kadar bekletin, bu ikisini banşıncaya kadar bekletin, bu
ikisini banşıncaya kadar bekletin, denilir[20] 251. Bu
hadisi Müslim Başka bir yoldan da rivayet etmiştir. Ancak orada: Ubeyde Radıyallahii
Anh'den rivayet edilmekte ve : "Birbirine küserek,
birbirlerini terkeden iki
kişi" diye geçmektedir. Kuteybe Radıyallahü
Anh'de: "Birbirine
küserek, birbirlerini terkeden iki kişi" diye zikretmiştir. [21] 252. Yine
Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den merfu
olarak rivayet edildiğine göre şöyle söylenmiştir: "Ameller pazartesi
ve perşembe günleri arzedilir. Yüce Allah, kendisine ortak
koşmayan her kişiyi bağışlar. Ancak kendisiyle kardeşi arasında bir husumet
bulunan adamın günahını bağışlamaz. "Bu ikisini banşıncaya kadar
bekletin" diye söylenir.[22] 253. Bir
başka rivayette de Ebu Hureyre Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle
söylediğini bildirmiştir. "İnsanlann
amelleri her cuma Öncesinde (yani her hafta) iki kere arzedilir: Pazartesi ve
perşembe günleri. îman sahibi her kul bağışlanır. Ancak kendisiyle kardeşi
arasında bir husumet bulunan kimse bağışlanmaz. "Bu ikisini üzerlerine
düşeni yerine getirinceyei kadar bekletin" denilir.[23] 254. İmam
Malik Rahmetullahi Aleyh bu hadisi el-Muvat> ta'da iki ayrı rivayet halinde
vermiştir. Birinci rivayeti Müslim'in ikinci rivayetinin aynısıdır. [24] 255. ikinci
rivayeti ise Müslim'in yukarıda verilen birinci rivayetinin aynısıdır. Ancak orada "Bu ikisini
banşmcaya kadar bekletin" sözü tekrar edilmemekte sadece bir kere
geçmektedir.[25] 256. Bu
hadisi Ebu Davud Raknıetullahi Aleyh Sünen'inde C.4,s.218'de "Müslüman
Kardeşini Terkeden" başlıklı babda vermiştir. Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Her pazartesi ve
perşembe günleri cennetin kapıları açılır. Bu I iki günde Allahü Teala'ya
herhangibir şeyi ortak koşmayan her Ikulun günahı bağışlanır. Ancak kendisiyle
kardeşi arasında bir husumet bulunan kimse müstesna tutulur. Bunlar
hakkında (yani Yüce Allah
tarafından) : Bu ikisini barışıncaya kadar bekletin, diye buyurulur[26] Ebu Davud diyor ki
'eğer terk, yani o kimseden uzaklaşma Allah için olmuşsa o buna dahil
değildir'. 257. Buharı
Rahmetullahi Aleyh bir kimsenin Müslüman kardeşini küsmek dolayısıyla
terketmesine dair hadisleri, Kastallanî'nin Hamiş'ine göre C.9,s.52'de
Kitabu'l-Edeb'in "Arkadaşı Terkin Zemmi" başlıklı babda rivayet
etmiştir: Oradaki rivayetlerin
birine göre Ebu Eyyûb el-Ensarî Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın
şöyle söylediğini bildirmiştir: "Bir adamın
kardeşini üç günden fazla terketmesi helal olmaz. Bu ikisi buluşurlar, biri
yüzünü bir tarafa çevirir, öbürü de diğer tarafa. Bu ikisi içinde hayırlı olan
önce selam'verendir. [27] 258. Yine
Buharî, Peygamber Aleyhisselâm'ın hanımı Hazreti Aişe Radıyallahü Anha'nın
anadan kardeşi (yani Ümmü Ruman bintu Amir
el-Kinaniye'nin oğlu) Avfu'bnu MalikiToni Tufeyl (yani İbnul-Haris) Radıyallahü
Anlı'e ulaşan bir senedle rivayet etmiştir ki: "Hazreti Aişe
Radıyallahü Anha'ya kendisinin bir alış verişinden veya bir hediyesinden dolayı
Abdullah ibnu'z-Zubeyr'in: Ya o bu işten vazgeçer veya onu bundan alıkoyacağım,
dediği bildirildi. Hazreti Aişe Radıyallahü Anha: "O, gerçekten böyle
söyledi mi?" diye sordu. "Evet" dediler. Bunun üzerine Aişe
Radıyallahü Anha: Allah'a- andolsu ki, bir daha katiyen Îbnu'z-Zübeyr'le
konuşmaya-cağım, diye söyledi. Hazreti Aişe'nin terki uzun sürünce
Îbnu'z-Zübeyr birisini araya sokarak arabuluculuk etmesini istedi. Hazreti
Aişe Radıyallahü Anha: Vallahi, onun hakkında kimsenin arabuluculuğunu kabul
etmem ve andımı da bozmam, dedi. Bu iş iyice uzayınca Îbnu'z-Zübeyr, Benu Zuhre
kabilesinden el-Misveru'bnu Mahzeme ile Abdurrahman ibnu'l-Esvedi'bni Abdi
Yeğus'a giderek onlara: Allah için sizden rica ediyorum, beni Aişe'nin yanına
götürün, onun benimle ilişkiyi kesmek için andetmesi helal olmaz, dedi.
el-Misver ve Abdurrahman onu ridalarının arkasına gizleyerek önüne düştüler.
Aişe Radıyallahü Anha'nın yanına girmek üzere izin istediler. "Allah'ın
selâmı, rahmeti ve berekâtı üzerine olsun, girebilir miyiz?" dediler.
Aişe Radıyallahü Anha: Giriniz, dedi. onlar: Hepimiz mi? diye sordular. Aişe
Radıyallahü Anha: Evet, hepiniz giriniz, dedi. Bunu söylerken Îbnu'z-Zübeyr'in
de beraberlerinde olduğunu bilmiyordu, içeri girdiklerinde İbnu'z-Zübeyr örtüye
büründü, Aişe Radıyallahü Anha'yı kucakladı (Hazreti Aişe Radıyallahü Anha,
Abdullah ibnu'z-Zübeyr Radıyallahü Anh'ın teyzesidir. Çünkü Abdullah
Radıyallahü Anh'ın anası esma Radıyallahü Anha Hazreti Ebu Bekri's-Sıddık
Radıyallahü Anh'ın kızıdır. - Mütercim-) ve
ağlayarak yalvarmaya başladı. Misver ve Abdurrahman Radıyallahü Anhuma da onu
kabul etmedikçe ve kendisiyle konuşmadıkça katiyen razı olmayacakları üzere
kendisinden ricada bulunmaya başladılar. Bu sırada Resulullah Aleyhisselâm'm
da; yaptığı işten menettiğini, bir kimsenin Müslüman kardeşini üç geceden fazla
terketmesinin helal olmayacağını bildirdiğini kendisine hatırlattılar, iyice
yalvarıp yakarmaları üzerine, Hazreti Aişe Radıyallahü Anha ağlamaya başladı
ve: Ben andettim ve andım pek kuvvetlidir, diye hatırlattı. Ancak onlar
Ibnu'z-Zübeyr'le konuşmadıkça kendisini bırakmadılar. O da bu andından (nezrinden)
dolayı kırk köle azad etti. Ondan sonra da her ne zaman bu andını hatırlasa,
gözyaşlarmdan başörtüsü ıslanıncaya kadar ağlardı.[28] 250-258. Hadislerin
Şerhi
Kastallanî
Rahmetullahi Aleyh diyor ki: Nezrin yemin hükmünde
olup olmadığı hakkında ihtilaf edilmiştir. Mesala bir kimse: "Eğer
filanca ile konuşursam Allah için bir köle azad etmek benim üzerime borç
olsun" derse onun bu nezri yemin hükmündedir. Çünkü bununla kendi nefsini
bir işden ohkoymayı kasdetmiştir. Eğer o işi yaparsa yemin keffareti gerekir.
Selefin çoğu ve Şafii Rahmetullahi Aleyh bu görüştedir ve buna nezru'l-Lucâc
adı verilir. Malikîler derler ki:
Nezir, köle azad etmek gibi Allah'a itaat yönü olan bir şeyle olursa tahakkuk
eder. Bu durumda, Hazreti Aişe Radıyallahü Anka'nın, Ibnu Zübeyr hakkındaki
küskünlüğe götüren nezri, haram veya mekruh olan bir fiile yolaçmaktadır. Bu hâdise şöyle izah
edilmiştir: Aişe Radıyallahü Anha, îbnu Zübeyr'in "ya da onu bundan
alıkoyacağım" demekle büyük bir hata işlediğini gördü. Çünkü bu ifadede
kendini küçümseme ve kendini tasarruftan alıkoymaya varan bir aşırılık anlamı
bulunmaktadır. Üstelik Hazreti Aişe'nin Mü'minlerin annesi ve îbnu'z-Zübeyr'in
de teysezi olması dolayısıyla bu aşırılık daha da şiddet kazanmaktadır. Bütün
bunlardan dolayı Hazreti Aişe Radıyallahü Anha ondan sadır olan bu hareketin
bir nevi isyankarlık olduğuna kanaat etmiş ve Resulullah Aleyhisselâm'm
Müslümanları, Ka'bu'bnu Malik ve iki
arkadaşıyla konuşmaktan menetmesini mesned edinerek Ibnu'z-Zübeyr'le ilişkiyi
kesmeye nezretmiştir. Nevevî'nin Sahih'î
Müslim Şerhinden bu hadisin şerhi: "Cennetin
kapıları pazartesi ve perşembe günleri açılır". Kadı Rahmetullahi
Aleyh el-Bacî'nin şöyle söylediğini bildirir: Cennetin kapılarının açılmasının
anlamı, af ve mağfiretin, derecelerin yükseltilmesinin çok olması ve bolca
sevab verilmesidir. el-Kadî Rahmetullahi
Aleyh diyor ki: bu ifade zahiri anlamda da olabilir. Kapıların açılması buna
alamettir. Bir "Not
257 ve 258 nolu
hadislerin tamamı kudsî hadisler cümlesinden sayılmamaktadır. Bu iki hadis, üç
geceden fazla bir Müslümana dargın durmanın haram olduğunun ve bunun ise;
dargınlığın ve konuşmayı kesmenin Allah için değil başka bir şey için olması
halinde gerçekleştiğinin bildirilmesi için zikredilmiştir. Hazreti Aişe
Radıyallahü Anha'nın îbnu Zübeyr'e karşı yaptığı ise, Allah Teala içindi. îbnu
Zübeyr, Mü'minlerin annesine karşı gösterilmesi gereken hürmeti, üstelik annesi
Esma binti Ebi Bekri's-Sıddık Radıyallahü Anha'nın kızkardeşi olmasına rağmen,
göstermediği için bu muameleyi yapmıştır. Allah İçin
Birbirlerini Sevenler1 İle İlgili Hadis
259. Bu
Hadisi Müslim, Kastallanî'nin Hamişine göre C.9,s.460!da, Kitabu'l-Fedaü'in
"Allah için Sevmenin Fazileti" başlıklı babında rivayet etmiştir. Kuteybetu'bnu Sa'ld,
Maliku'bnu Enes'den kıraat yolu ile, o Ab-dullahi'bnu Abdurrahman ibni
Ma'tner'den, o ebu'l-Hubab'dan, o Sa'ldu'bnu Yesar'dan, o da Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den Re-sulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Yüce Allah
kıyamet gününde: Benim rızam için birbirlerini sevenler nerededirler? Bugün
onları, Benim gölgemden başka
gölgenin bulunmadığı günde, kendi
gölgemde gölgelendireceğim, diye buyur.[29] 260. Yine
İmam Müslim, 'Allah İçin Sevmenin Fazileti' babında şöyle bir rivayete yer
vermiştir., Abdu'L-A'lâ ibnu
Hamfnad, Hammadu'bnu Seleme'den, o Sa-bit'ten, o Ebu Rafi'den, o Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den, o da Resulullah Aleyhisselâm'dan rivayet etmiştir ki, "Bir adam başka
bir köyde bulunan bir kardeşim ziyarete gitti. Yüce Allah onun geçeceği yola
bir melek gönderdi. Melek adama: Nereye gidiyorsun? diye sordu. Adam: Şu
köydeki kardeşimi ziyaret etmek istiyorum? dedi. Melek: Onun sana yaptığı bir
iyilikten dolayı kendisine minnet borcunu mu yerine getirmek istiyorsun? diye
sordu. Adam: Hayır, ama ben onu Allah içn sevdim, diye cevap verdi. Bunun
üzerine melek: Ben, senin onu Allah için sevdiğin gibi Allah'ın da seni
sevdiğini bildirmek üzere Yüce Allah tarafından sana gönderilmiş bir
elçisiyim, diye buyurdu.[30] 26L Allah
.için birbirlerini sevenlerle ilgili
olarak, Müslim'in yukarıda verdiğimiz birinci hadisini Tm^m Malik de
el-Muvatta'da rivayet etmiştir. Ancak Müslim'de geçen
"bi celâli" ibaresi yerine Muvatta'da "H celâli" kelimesi
geçmektedir. Diğer kısımlar Müslim'dekinin aynısıdır. [31] 262. İmam
Malik, bu konuda Muaz ibnu Cebel'den rivayet edilen bir başka hadise de yer
veriyor. Bu rivayete göre Muazu'bnu Cebel Resulullah Aleyhisselam'ın şöyle
buyurduğunu haber vermiştir: "Yüce Allah
Tebareke ve Teala buyurdu ki, Benim rızam için birbirlerini sevenleri, Benim
için birbirlerini ziyaret edenleri, benim rızam için birbirlerine iyilikte ve
ihsanda bulunanları Benim de sevmem gerektir[32] 263. Bu
hadisin Muvatta'da güzel bir hikayesi vardır ki o da şöyledir: Malik'in Ebu
Hazimi'bnu Dinar'dan rivayetine göre Ebu îdris el-Haulanî şöyle söylemiştir. "Dımeşk camiine
girdim, baktım içerde parlak dişleri olan bir genç var, etrafında da birtakım
insanlar toplanmış (Bir rivayette beraberinde yirmi sahabî vardı, bir başka
rivayette de otuz şahabı vardı diye geçmektedir). Ona isnad ettikleri ve onun
sözünden çıkardıkları bir meselede ihtilafa düşmüşlerdi. Onun kim olduğunu
sordum. Bu Muazu'bnu Cebel'dir, dediler. Ertesi gün olunca erkenden gittim.
Baktım o benden daha erken gelmiş. Gittiğimde kendisi namaz kılıyordu. Namazını
bitirinceye kadar bekledim. Sonra önüne vardım, selam verdim, ve: Allah'a yemin
olsun ki, ben seni Allah için seviyorum, dedim. "Allah'a yemin eder
misin?" dedi. "Allah'a yemin ederim" dedim. Tekrar "Allah'a
yemin olsun mu?" dedi. Ben: "Allah'a yemin olsun" dedim. Yine
"Allah'a yemin olsun mu?" dedi. Ben: "Allah'a yemin olsun"
dedim. Bunun üzerine ridamm eteğinden tutup beni kendine doğru çekti ve:
"Müjdeler olsun, ben Resulullah Aleyhisselâm1 in şöyle buyurduğunu
duydum: Allah Tebareke ve Teala buyurdu ki, Benim için birbirlerini ziyaret
eden, Benim için birbirlerine iyilik ve ihsanda bulunanlara sevgim vacib oldu,
diye rivayette bulundu". (Muvatta’dan)-[33] Teberanî buna:
"Benim için birbirlerine karşı doğru olanlar" şeklinde bir ibare
eklemiştir. ez-Zerkanî'nin
kitabında da bu hadisin sahih olduğu belirtilmektedir. Hakim en-Neysaburî de,
hadisin Buharı ve Müslim'in şartlarına göre sahih olduğunu belirtiyor. Ibnu Abdi'1-Berr de:
Bu hadisin isnadı sahihtir, demiştir. "Benim için birbirlerine iyilik ve
ihsan edenler" ibaresinin manası : Canlarını ve mallarını Benim yolumda
feda edenler, şeklindedir. 264. Bu
hadisi Tirmizî Rahmetullahi Aleyh "Allah İçin Sevgi1 babında Muazu'bnu
Cebel Radıyallahü Anh'den rivayet ediyor. Oradaki rivayetin metni şöyledir: Muazu'bnu Cebel der ki,
Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini işittim: "Benim rızam için
birbirlerini sevenlerin nurdan minberleri (kürsüleri) olacaktır. Peygamberler ve şehidler onlara gıpta edeceklerdir.[34] Tirmizî bu hadisin
hasen, sahih olduğunu belirtiyor. C2,&63. 259-264. Hadislerin Şerhi Bu hadis Allahü Teala
hakkında "Allah diyor ki" demenin caiz olduğunu göstermektedir. Doğru
olan da budur ve âimlerin hemen hepsi de bu görüş üzeredirler. Ancak daha önce
Kitabu'l-Imân'da da açıkladığımız üzere Seleften bazıları böyle denilmesini
uygun görmeyerek Allahü Teala hakkında ancak "Allah dedi ki" diye
söylenilebileceğini ileri sürmüşlerdir. Ancak daha önce de belirttiğimiz üzere
Allahü Teala hakkında "Allah diyor ki" ifadesini kullanmanın caiz
olduğu Kur'an-ı Kerim'in ifadesinden de anlaşılmaktadır. Yüce Allah:
"Allah doğru olanı söyler ve doğru yola iletir" diye buyuruyor.
Ayrıca bu mevzuda bir çok hadis rivayet edilmiştir. "Benim celalim
(rızam) için birbirlerini sevenler" yani dünyalık için değil, Benim
yüceliğime hürmet ve Bana itaat için birbirlerini sevenler. "Hiçbir gölgenin
olmadığı günde Benim gölgemde gölgelendiririm" ibaresinin
açıklamasında el-Kadî Rahmetullahi Aleyh şöyle diyor: İbarenin zahirî
anlamından anlaşıldığına göre, o kişi, günün sıcağından, güneşinden,
kargaşasından ve insanların nefeslerinin oluşturduğu havadan korunmak üzere
gölgeye alınacaktır. Çoğunluğun görüşü de budur. îsa ibni Dinar da
diyor ki: Bunun anlamı, Yüce Allah'ın o kimseyi hoşlanmayacağı durumlardan
koruması, ona ihsanda bulunması, kendi örtü ve korumasına almasıdır.
"Sultan yeryüzünde Allah'ın gölgesidir" sözü ile kastedilen anlam da
budur. Ayrıca burada gölgeden
kastedilenin, rahatlık ve nimet olabileceği de söylenmiştir. Araplar arasında
"filanca gölgede bir hayat sürüyor" denildiğinde, onun rahat bir
hayat sürdüğü kastedilir. îkinci hadisin
şerhinde (260) Nevevî şunları söylüyor: Âlimler diyorlar ki,
Allahü Teala'mn kulunu sevmesi, ona rahmetini ulaştırması, ondan razı olması,
onun için hayır dilemesi ve seven birinin yaptığı iyiliği ona ulaştırmasıdır. Kullar hakkında
sevginin aslı, kalbin sevilen şeye meyletmesi-dir. Allahü Teala ise bundan
münezzehtir. ,I}u hadis Alah için
sevmenin üstünlüğünü ve bu sevginin Allan fm da kulu sevmesi neticesine
götürdüğünü bildiriyor. Hadis aynı zamanda, salih kimseleri ve arkadaşları
ziyaret etmenin faziletli, çok sevab bir iş olduğunu ortaya koyuyor. Hadisten anlaşıldığına
göre insanların, melekleri görmeleri mümkündür. Yani melekleri insan suretinde
görebilirler. "Benim için
birbirlerini sevenleri, Benim de sevmem gerekti", yani dünya için olan bir
maksatla değil de, Allahü Teala'ya itaat, iyilik ve takva yolunda yardımlaşma
gayeleriyle birbirlerini seven-, leri Allah da sever. Ayrıca bu amaçla olan
sevgi, ulaşıldıktan sonra, sevginin sona ermesine yolaçacak olan dünyalık bir
gaye için olan sevgi gibi değildir. Çünkü Allahü Teala hiç ölmeyen, daima diri
olduğundan. O'nun rızası için olan sevgi de devamlıdır. Dünyevî gayelerle olan
sevgiler koparlar. Hatta bu tür gayelerle birbirlerine yakın
dost olanlar kıyamet
gününde birbirlerinin
düşmanı olacaklardır. Nitekim Yüce Allah
ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: "O günde, takva sahipleri hariç, yakın
dostlar birbirlerine düşman olacaklardır". "Benim rızam için
birlikte oturanlar" sözüyle gerek zikir için, gerek Kur'an okumak veya
ilim öğrenmek, va'z dinlemek, irşad hizmetinde bulunmak, ferde ve cemeate
yararı olacak dünyevî konular üzerinde nasihatleşmek üzere biraraya gelen ve
bununla yalnız Allah'ın rızasını arayanlar kastedilmektedir. ."Benim rızam
için birbirlerine iyilikte bulunanlar" denilirken kastedilenler, Allah
rızası için canlarıyla, mallarıyla ihsanda bulunanlar, canlarıyla, mallarıyla
birbirlerine yardım edenlerdir. Tebaranî'nin
ilavesindeki "birbirlerine karşı doğru olma" durumuna gelince: Bu
Allah için olan samimi sevgi ve dostluğun gereklerindendir. Eğer her türlü
hile, aldatmaca ikiyüzlülük ve yağcılıktan uzak, doğruluk üzere oturmuş bir
sevgi olmazsa bu, gerçek manada Allah için bir sevgi olamaz. "Allah için
birbirlerini sevenlere nurdan minberlerin verilmesi" kıyamet gününde,
mahşerde, insanların son derece izdiham içinde, şiddetli sıcak altında ve
sıkıntılı olduğu zamanda olacaktır. Nitekim Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle
buyuruyor: "O en büyük korku (mahşer gününün korkusu) onları asla tasalandırmaz". Peygamberlerin onlara
gıpta etmesi ise, onların derece itibariyle Peygamberlerden ve şehidlerden
üstün olduğunu göstermez. Bunların dereceleri onlarınkinden daha üstündür ve
bunlarda başka kimsede bulunmayan üstünlükler vardır. Allahü Teala bize de,
kendi rızası için sevmeyi nasib etsin ve en çok sevdiği kulu Efendimiz Muhammed
Aleyhisselâm'm şefeatine kavuştursun. [35] Yüce Allah'ın
"Hastalandım Beni Ziyaret
Etmedin" Diye Buyurması İle
İlgili Hadis
265. Bu
hadisi İmam Müslim Rahmetullahi Aleyh C.9,s.463'de, (Kastallanî'nin Hamişine
göre), Kitabu'1-Birr ve's-Sıla ve'1-Edeb'in "Hasta Ziyaretinin
Fazileti" başlıklı babda rivayet etmiştir. Muhammedu'bnu
Hatimi'bni Meymun, Behz'den, o Ebu Rafi'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü
Anh'tan Resulullak Alay-hisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah Azze ve
Celle kıyamet gününde: Ey Ademoğlu, Ben hastalandım, Beni ziyaret etmedin,
diye buyurur. Kul: Ey Rabbim, ben sem nasıl ziyaret ederim ki, sen bütün
alemlerin Rabbisin, der. Yüce Allah: Bilmez misin ki, filanca kulum hasta oldu
ama sen onu ziyaret etmedin, bilmez misin ki, eğer sen onu ziyaret etmiş
olsaydın, Beni onun yanında bulurdun, diye buyurur. Ve yine buyurur: Ey
Ademoğlu, Ben senden yiyecek istedim, ama sen Bana yiyecek vermedin! Kul: Ey
Rabbim, ben sana nasıl yiyecek veririm ki, Sen bütün alemlerin Rabbisin, der.
Yüce Alllah: Bilmez misin ki, filanca kulum senden su istedi de, sen ona su
vermedin, oysa sen ona su vermiş olsaydın, o verdiğini Benim katımda bulurdun,
diye buyurur.[36] 265. Hadisin
Şerhi
Nevevî'nin Sahih-i
Müslim Şerhi'nde: Hadisi şerifte
bildirildiği üzere, Yüce Allah'ın kulunu kastederek "hastalandım, Beni
ziyaret etmedin" diye buyurmasının, gerçekte kulun şeref ve üstünlüğünü
göstermek için olduğu âlimlerimiz tarafından ifade edilmektedir. Ayrıca
bununla kulun Allah'a yakınlığı da bildirilmiş olmaktadır. "Beni onun
yanında bulurdun" denilirken "Benim sevabımı onun yanında bulurdun;
ihsanımı, rahmetimi onun yanında bulurdun" manası kastedilmektedir.
Hadisin devamında "eğer sen ona yiyecek vermiş olsaydın, o verdiğini Benim
katımda bulurdun" denmesi de bu manayı kuvvetlendirmektedir. Yani bu
verdiğin şeylerin sevab ve karşılığım Allah katında bulurdun, denilmektedir. En doğrusunu bilen
Allah'tır. Bu hadis aynı zamanda,
hasta ziyaretinin, ihtiyaç içinde olana yiyecek vermenin, su içirmenin
faziletini bildiriyor. Şüphesiz bütün bu işler ahlaki üstünlüklerdendir, islam
da bu ahlaki üstünlüklere çağırmaktadır. Nitekim Peygamberimiz Aleyhisse-lâm
da, bu ahlaki üstünlükleri tamamlamak üzere gönderilmiştir. Müslim, ilgili bölümde
bu hadisten önce hasta ziyaretinin fazileti ile ilgili olarak başka hadisler
de rivayet ediyor. Onlardan birinde "kim hasta ziyaret ederse dönünceye
kadar cennet meyvelerinden toplamaya devam eder" denilmektedir. Nevevî
diyor ki: Bu, kişinin cennete girmesi ve meyvelerinden toplaması ile te'vil
olunmaktadır. Sa'îd der ki: Ebu
İdris el-Havelanî bu hadisi rivayet ederken iki dizi üzerine oturdu. Yüce Allah'ın
"Ey Kullarım Ben Zulmü Kendi Nefsime Haram Kıldım". Diye Buyurması
İle İlgili Hadis
266. Hadisi,
İmam Müslim, Kastallanî'nin Hamişine göre C.lO.s.8 ve sonrasında "Zulmün
Haram Kılınması" babında rivayet ediyor: Abdullahi'bnu Abdurrahmani'bni
Behrami'd-Dârimî, Mer-van'dan -yani îbnu Muhammed ed-Dımeşkt den, o Sa'ld'bnû
Abdülaziz'den, o Rebi'a ibnu Yezid'den, o, Ebu îdris el, Hevlâni'den, o da Ebu
Zer Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın Yüce Allah'ın şöyle
buyurduğunu bildirdiğini rivayet etmiştir: "Ey kullarım, Ben
kendi zatıma zulmü haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım, ey kullarım
birbirinize zulmetmeyin, Benim doğru yola eriştirdikleri m dışında hepiniz
yanlış yoldasınız. Benim sizi doğru yola eriştirmemi isteyiniz ki, Ben de sizi
doğru yola eriştireyim. Ey kullarım, Benim kendilerine nimet verdiklerimin
dışında hepiniz açsınız, Benden rızık isteyiniz ki, Ben de sizi
rızıklandırayım. Ey kullarım, Benim giydirdiklerim dışında hepiniz çıplaksınız.
Benden giyecek isteyiniz ki, sizi giydireyim. Ey kullarım, siz gece ve gündüz
hata işlersiniz, Ben de bütün hatalarınızı bağışlarım. Benim sizi bağışlamamı
dile'yiniz ki, Ben de sizi bağışlayayım. Ey
kullarım, siz Bana zarar verecek herhangi bir fenalık yapamazsınız. Aynı
şekilde Bana fayda sağlayacak bir iyilik de yapamazsınız. Ey kullarım, eğer
sizin baştan sona hepiniz, insanlarınız, cinleriniz, içinizden en takva sahibi
kulun hali üzere olsanız, bu Benim mülkümden birşey artırmaz. Ey kullarım, eğer
siz baştan sona hepiniz, insanlarınız ve cinleriniz, içinizden en fena kalpli
kulun hali üzere olsanız bu durum, Benim mülkümden bir şey eksiltmez. Ey
kullarım, eğer sizin baştan sona. hepiniz, insanlarınız ve cinleriniz, bir hal
üzere olup Benden dilekte bulunsalar, Ben de hepinizin dilediğini versem,
bunun Benim mülkümden eksilteceği, bir iğnenin denize sokulup çıkarılması
halinde alacağı sudan fazla değildir. Ey kullarım, yaptıklarınızı sizin
hesabınıza kaydediyorum, sonra bunların karşılıklarını size vereceğim. Kim bir
iyilik bulursa, Allah'a hamdetsin, kim de bir fenalık bulursa nefsinden başkasını kınamasın[37] 267. Bir Başka
Rivayette:
Resulullah
Aleyhisselâm Rabbinden rivayetle buyurdu ki: "Ben zulmü kendi
nefsime haram kıldım, aynı şekilde kullarıma da haram kıldım, birbirlerine
zulmetmesinler...." deniliyor, ve sonra hadisin devamı bildiriliyor. [38] Ancak başta
zikrettiğimiz Ebu Idris rivayeti buradakinden daha kapsamlıdır. 268. Ebu İsa
et-Tirmizî Rahmetli 11 ah i Aleyh bu hadisi Ebu Zer Radıyallahü Anh'den
Müslim'in verdiğinden daha değişik bir metinle rivayet etmektedir. Oradaki rivayet
şöyledir: Ebu Zer Radıyallahü
Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah hilâ buyurdu ki: "Yüce Allah şöyle
buyurur: Ey kullarım Benim doğru yola erdirdiklerim dışında hepiniz yanlış
yoldasınız. Benden doğru yola eriştirmemi isteyin ki, Ben de sizi doğru yola
eriştireyim. Benim zengin kıldıklarım dışında hepiniz fakirsiniz, Benden
isteyin ki sizi rızıklandırayım, Benim koruduklarım dışında hepiniz günaha
dalarsınız. Kim Benim günahlarını bağışlamaya gücümün yettiğini bilir de
Benden bağışlama dilerse onu bağışlarım, hiç aldırış etmem. Eğer sizin baştan
sona hapiniz, ölünüz - diriniz, kurunuz-yaşımz, kullarımdan en takva sahibi bir
adam gibi olsalar, bu durum Benim mülkümde bir sineğin kanadından fazla bir
şey arttırmaz. Aynı şekilde eğer sisin baştan sona hepiniz, ölünüz ve diriniz,
yaşınız ve kurunuz, kullarımdan en fena halde olanın durumu üzere olsalar, bu
da Benim mülkümden bir sineğin kana* dmdan fazla birşey eksiltmez. Yine eğer
baştan sona hepiniz, diriniz ve ölünüz, yaşınız ve kurunuz, bir yerde
toplansanız ve her insan bütün umduklarını Benden istese, Ben içinizden her
istek sahibinin istediğini versem, bu Benim mülkümden, birinizin denizin
yanından geçerken oraya bir iğne daldırıp çıkarması halinde denizden alacağı
su miktanndan fazla bir şey eksiltmez. Çünkü Ben cömertim, fazilet sahibiyim.
Dilediğimi yaparım, Vermem de, azad etmem de, bir söz iledir. Benim bir şey
istemem halinde yaptığım, ona: "Ol" demektir, o da oluverir.[39] Ebu İsa et-Tirmizî
Rahmetullahi Aleyh bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir. 269. İbnu
Mace de, Sünen'inde bu hadisi et-lirmizî'nin rivayetindeki metne yakın bir
metinle rivayet etmiştir. Onun rivayetinde bazı kısımlar burada geçtiği yerden
önce zikredilmiş, bazı kısımlar da burada geçtiği yerden sonra zikredilmiştir. Ayrıca orada
"ölünüz, diriniz, kurunuz, yaşınız kullarımdan en takva sahibi adamın hali
üzere toplansalar" ibaresi ile "azab etmem söz iledir" ibaresi
geçmemektedir. Bunun dışında Tirmizî'nin rivayeti ile aynıdır. [40] 266-269.
Hadislerin Şerhi
Yüce Allah'ın
"Ben kendi zatıma zulmü haram ettim" diye buyurması hakkında ilim
adamları diyorlar ki: Bunun manası "Ben böyle birşeyden münezzeh ve
uzağım" şeklindedir. Zulüm Allah için muhal olan bir şeydir. Çünkü zulüm
sınırı aşmak ve başkasının mülkünde tasarrufta bulunmak anlamındadır. Allah'ın
sınırı aşması nasıl düşünülebilinir ki, O'nun üstünde itaat edilmesi gereken
bir şey yoktur. Bütün kainat O'nun mülkü ve O'nun hükmü altında olduğuna göre,
Allahü Teala'nın başkasının mülkünde tasarrufta bulunması da düşünülemez. Bir şeyi haram
kılmanın sözlükteki asıl anlamı; yasaklamaktır. Aslen yok olan bir şey yasak
edilmiş olana benzediğinden, Allahü Teala zulmü kendi hakkında haram kılınmış
olarak isimlendirdi. "Benim doğru yola
eriştirdikleri m dışında hepiniz yanlış yoldasınız" sözünün anlamı hakkında
el-Mazerî, Rahmetullâhi Aleyh şöyle diyor: Bu sözün zahirî anlamından
anlaşıldığına göre insanlar ellerinden tutan olmadıkça sapıtmaya elverişli bir
tabiat üzere yaratılmışlardır, ancak Allah'ın hidayete erdirdikleri müstesnadır.
Meşhur bir hadiste: "Her çocuk fıtrat üzere doğar" denilmektedir. Bu
durumda bir tenakuz ortaya çıkmaktadır. Bu meseleye şöyle cevap verilmiştir:
Birinci hadisle, insanların Peygamber Aleyhisselâm gönderilmeden önceki
özellikleri kastedilmiş olabilir. Yahut, eğer insanlar başıboş bırakılırsa
tabiatlanndaki şehvete ve rahata düşkünlük, aldırmazlık özellikleri dolayısıyla
sapıtabilirler. Bu ikinci anlam daha kuvvetli görünmektedir. Bu aynı zamanda bizim
mezhebimizin ve diğer ehli sünnet mezheplerinin "gerçek anlamda doğru yolu
bulabilenin ancak Allah'ın doğru yola eriştirdiği kinişe olduğu"
tarzındaki görüsüne delil teşkil etmektedir. Buna göre kişi, Allah'ın hidayet
vermesiyle doğu yolu bulur ve bu da Alahü Teala'nm onun için hidayeti dilemesiyle
olur. Allahü Teala bir kısım
kullarının doğru yolu bulmalarım diledi, onlar doğru yolu buldular. Diğerleri
için böyle irade etmedi, eğer irade etseydi onlar da doğru yolu bulurlardı. Bu
görüş mutezilenin: "Allah herkesin hidayet bulmasını diledi"
tarzındaki görüşüne muhaliftir. Allahü Teala, olmayan
bir şeyi dilemekten veya dilemediği bir-şeyin O'nun mülkünde gerçekleşmesi
halinden münezzehtir. Çünkü: "Allahü Teala'nın dilediği gerçekleşti;
dilemediği ise gerçekleşmedi", "Bu benim
mülkümden, bir iğnenin denizden eksilttiğinden fazla bir şey eksiltmez"
sözü hakkında âlimler şöyle diyorlar: Bu ifade insanların meseleyi anlaması
içindir, yoksa eses itibariyle Allah'ın mülkünden bir şey eksilmez. Nitekim
diğer hadisi şerifte de: "Allah'ın eli cömerttir, vermek ondan bir şey
eksiltmez" deniliyor. Çünkü Allah katında olana eksiklik gelmez. Eksiklik
sınırlı ve geçici olana gelir. Allah'ın vermesi kendi rahmet ve ihsanmdandır.
Bu ikisi ise Allah'ın ezelî iki sıfatıdır. Bunlara asla eksiklik gelmez. İğnenin denizden
aldığı ile.örnek verilmesi ise, bu örnekle verilende eksilme hâdisesinin his s
e dilemeyecek derecede olması do-layısıyladır. Amaç ise, görülen ile mukayese
etmek suretiyle meselenin zihinlerde anlaşılmasını sağlamaktır. Deniz, gözle
görülen şeylerin en büyüklerinden, en genişlerindendir. îğne de eyşanın en
küçüklerin dendir. Üstelik iğnenin madeni, denize daldırılınca su tutmaz. En
doğrusunu bilen Allah'tır. "Vermem de, azab
etmem de bir söz iledir" ifadesi "dilediğimi yaparım" ifadesini
açıklamak içindir. Bu da Allahü Teala'nın dilediğini çok kısa bir anda
gerçekleştirdiğini bildirmek içindir. Burada kastedilen sözün kendisi
değildir. Söz burada temsili anlamdadır ve insanların zihinlerinin bunu
kavrayabilmeleri için böyle bildirilmiştir. Yani
Allah'ın bir şeyi dilemesi, o şeyin, ânında olmasını gerektirir. (Nevevî
Şerhi, Kastallanî'nin hamişine göre, C.lO.s.8) "Kibriya
Benim Ridamdık, Azamet İse İzarımdır"Hadisi
270- Hadisi,
Müslim, Sahih'inde, Kastallanî'nin Hamişine göre
C.10,s.53'de "Kibirlenmenin Haramlığı" babında Ebu Hureyre ve Ebu
Sa'îd el-Hudrî Radıyallahü Anhuma'dan rivayet etmiştir. Bu ikisinin rivayetine
göre Resulullah Aleyhisselâm buyurdu: "izzet, yücelik
Allah'ın iz'arıdır, kibriya, büyüklük de ridasıdır. (Allah buyurur ki): Kim
bunlarda Benimle bir münakaşaya girerse ona azab ederim.[41] 271. Bu
hadisi Ebu Davud, Sünen'inde C.4,s.50'de "Kibir Hakkındaki
Rivayetler" babında veriyor: Musa'bnu İsmail
Hammadu'bnu Seleme'den, o Muhamme-du'bnu Ziyad'dan, o da Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den Resu-lullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir: "Allah Azze ve
Celle buyurdu ki: Büyüklük Benim ridamdır, yücelik de iz'arımdır. Bunlardan
birisi hakkında Benimle münakaşaya giren olursa onu cehenneme atarım[42] 272. İbnu
Mace, Sünen'inde C.2,s.282'de "Kibirden Sakınmak ve Tevazu" başlıklı
babda bu hadisi senediyle birlikte veriyor: Oradaki hadis Ebu
Hureyre Radıyallahü Anh'den rivayet edilmiştir ve metni Ebu Davud'un
rivayetindeki metnin aynısıdır. Ancak Ebu Davud'un
rivayetinde geçen attım anlamındaki "kazeftu" kelimesinin yerine
burada "elkaytu" kelimesi kullanılıyor, yine Ebu Davud'un
rivayetinde yer alan cehennem anlamındaki "en-nar" kelimesinin
yerine burada "cehennem" deniliyor. [43] 273. İbnu
Mace bu hadisi aynı şekilde İbnu Abbas Radıyallahü Anh'den de rivayet ediyor. Bu rivayet Ebu
Davud'da geçen rivayetin metninin aynısıdır. Yani yukarıda
zikredilen farklılıklar burada yoktur. [44] 270 - 273.
Hadislerin Şerhi
Nevevî'nin Sahih'i
Müslim Şerhi, C.10,s.53'den. Hadiste anılan
sıfatlarda, Allah'la münakaşaya girmenin anlamı, bu sıfatlan edinmeye
kalkışmak; izzet ve yücelik taslamaktır. Bu hadisde kibirlenenlere şiddetli bir
azab vaadedilmekte ve hadisi şerif kibrin, kendini büyük görmenin kesinlikle
haram olduğunu bildirmektedir. izzet ve yüceliğin
Allah'ın iz'arı ve ridası olarak adlandırılması mecazî anlamdadır. Mesela
Araplar bir kimse hakkında: "Zühd onun gömleği, takva da kaftanıdır"
derler. Bununla o kimsenin elbisesi kastedilmez. Bu söz ile ifade edilmek
istenen zühd ve takvanın, o kimsede çok bariz şekilde kendini gösteren iki
özellik olduğu, bu iki özelliğin hiçbir zaman kendisinden ayrılmadığıdır. İzzet ve
yüceliğe en layık olanın Allahü Teala
olması ve bu iki özelliğin O'nun zatına yakışması itibariyle bu şekilde
örneklendirilmiş tir. Araplar arasında meşhur olan bir söz vardır:
"Filanca geniş ri-dalıdır veya bol elbiselidir" derler. Bu sözle o
kimsenin, çok cömert, iyilik sahibi bir kimse olduğu kastedilir. (Nevevî
Şerhinden alınan açıklama bitti). Biz de deriz ki: Kur'an-ı Kerim'de
kibirden söz edilmiş ve kibirlenenler şiddetli azabla korkutulmuşlardır. Allahü
Teala, kibiri, sahibinden iyilik ve başarıyı engelleyen bir sebeb olarak
göstermiştir. Bir ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: "Yeryüzünde haksız
yere büyüklük tas-layanları, ayetlerimden uzaklaştıracağım" Bir başka
ayet-i kerimesinde de: "Kibirlenenler için cehennemde bir yer yok
mudur?" diye buyuruyor. Bir başka ayet-i kerimede de şöyle buyuruyor:
"Bugün yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızın ve yoldan çıkmanızın
karşılığında alçaltıcı bir azab göreceksiniz". Bir başka ayet-i kerimede
de şöyle buyurulüyor: "Bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden,
O'nun ayetlerine karşı büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı bir azabla
cezalandırılacaksınız". Allahü Teala'dan bizim nefislerimizi kibirden
temizlemesini ve bize tevazu nimetini bahşetmesini diliyoruz. Amin. 'Musa Aleyhisselam'ın
Hızır Aueyhisselâm'la Buluşma İsteği' İle İlgili Rivayetler:
274. Buharı,
Hızır Aleyhisselâm'm Musa Aleyhisselâm ile buluşmasıyla ilgili hadisi
C.4,s.l54'de vermiştir: Aliyyu'bnu Abdillah,
Süfyan'dan, o, Amru'bnu Dinar'dan, o, Sa'îdu'bnu Cubeyr'den rivayet etmiştir,
Sa'îdu'bnu Cubeyr der ki: "ibnu Abbas
Radıyallahü Anh'a, Nefv el-Bikâlî, hızırla buluşan Musa'nın Beni israil'e
gönderilen Musa olmadığını, Onun başka bir Musa olduğunu sanıyor, diye
söyledim. Ibnu Abbas şöyle söyledi: Allah'ın düşmanı yalan söylüyor, Übeyyu'bnu
Kaab'm Re-sulullah Aleyhiss elam 'dan bize rivayet ettiğine göre Musa
Aleyhis-selâm bir gün Benî israil içinde bir konuşma yapmaya durdu, ona:
İnsanların içinde en bilgilisi kimdir? diye soruldu. O da: Benim, dedi. Yüce
Allah, asıl ilim sahibinin Hakk Teala olduğunu zikretmediği için onu azarladı
ve ona: Hayır,iki denizin buluştuğu yerde benim bir kulum vardır, o senden daha
bilgilidir, diye buyurdu. Musa Aleyhisselâm: Ey Rabbim, beni ona kim
ulaştırabilir? diye sordu. -Hadisin ravüerinden Şüfyan der ki: Ben ona nasıl
ulaşabilirim?" diye söylemiş de olabilir- Yüce Allah: Bir bahk alırsın,
onu bir zenbile koyarsın, nerede balığı kaybedersen bil ki orası onun yeridir,
diye buyurdu. Musa Aleyhisselâm zenbilin içine balğı koydu., Sonra adamı
Yuşa'du'bnu Nün ile birlikte yola koyuldular. Bir kayaya geldiklerinde,
başlarını o kayaya koyup dinlendiler... hadisin devamı hayli uzundur.[45] 275. Buharî
Rahmetullahi Aleyh bu hadisi C.6,s.88'de 'Kehf Suresi'nin Tefsiri1 ile ilgili
babda, Cenab'ı Hakk'ın: "Hani Musa Adamına Demişti ki..." sözü ile
ilgili kısımda rivayet etmektedir: Orada şöyle deniliyor: "Allahü Teala
kendisine vahyetti ki, Benim, iki denizin buluştuğu yerde bir kulum vardır, o
senden daha bilgilidir. Musa Aleyhisselâm: Ey Rabbim, ben ona nasıl
ulaşabilirim? diye sordu. Cenabı Hakk: Yanma bir balık alırsın," onu bir
zenbile koyarsın, nerede o balığı kaybedersen bil ki, orası onun yeridir, diye
buyurdu... hadis bu şekilde devam ediyor". [46] 276. Buharî,
aynı babda bu hadisi farklı bir şekilde de rivayet etmektedir. O rivayette
şöyle deniliyor: Cenabı Allah, ilmi
Allahü Taala'mn zatına nisbet etmediği için onu azarladı. Kendisine: Hayır,
denildi. Musa Aleyhisselâm: Ey Rabbim, benden daha
bilgilisi nerede? diye sordu. Hakk Teala: iki denizin kavuştuğu yerde, diye
buyurdu. Musa Aleyhisselâm: Ey Rabbim, bana bir işaret göster, onun yerini bu
işaretle bileyim, dedi. Amr'ın rivayetine göre Hakk Teala: Balığın seni
terkettiği yerdir, diye buyurdu. Ya'la'mn rivayetine göre ise Cenabı Allah:
Kendisine ruh üflenecek ölü bir balık al, diye buyurdu. Musa Aleyhisselâm da
balığı aldı.... hadis bu şekilde devam ediyor." [47] Buharı, bu babda
hadisi daha önce verdiğimiz metne yakın bir metinle vermektedir. En doğrusunu
Allahü Teala bilir. el-Kastallanî
Rahmetullahi Aleyh C.7,s.22l'de Kehf Suresi ile ilgili bölümde: Bu hadis
Kitabu'l-îlm'de geçti, müellif Rahmetullahi Aleyh bu hadisi, kitabı el-Cami'de
(yani el-Cami'u's-Sahih'de) ondan fazla yerde zikretmektedir, diye
kaydetmektedir. 274-27a
Hadislerin Şerhi
îbnu Abbas Radıyallahü
Anh'ın Nevf el-Bikâlî hakkında "Allah'ın düşmanı yalan söylüyor"
demesi, ona şiddetle karşı çıkması, bunda mübalağa etmesi ve ona son derece
hiddetlenmesi dolayısıyla idi. Yoksa böyle biri olduğuna inanması sebebiyle
değil. iki denizin buluştuğu
yerle kastedilen, Doğudaki Fars denizi ile Rum denizinin buluştuğu yerdir. "O senden daha
bilgilidir" yani özel bir şeyde, özel bir konuda. (Kitabın metin
kısmında Musa Aleyhisselâm ile Hızır Aleybisselâm arasında
geçen hâdise ile ilgili hadisin baş tarafı verilip "devam hayli
uzundur" denilerek kesiliyor. Ancak şerhte hadisin devamı Sahih-i
Buharî'den alınarak açıklamalı şekilde veriliyor. Aşağıda hadisin
devamım şerhteki açıklamalarıyla birlikte-tercüme ettik. -Mütercim-): "Sözkonusu kayaya
başlarını koyunca Musa Aleyhisselâm uykuya daldı. Bu esnada balık canlanmaya
başladı. Çünkü Cenabı Allah'ın hikmet ve kudreti ile balığa hayat verildi.
Zenbilden çıkarak, denize döştü. Sonra da denizin içinde yolu tutup gitti. Allahü
Teala, balığın geçtiği yerde suyun akışını durdurdu, böylece su üzerinde kemer
gibi bir iz kaldı. Musa Aleyhisselâm ile Hızır Aleyhisselâm in bir mucizesi
olarak orası bir kemer gibi kaldı. Uyanınca, gecenin
kalan kısmında ve ertesi gün bir miktar daha yürümeye devam ettiler. Ertesi gün
biraz geçince, Musa Aleyhisselâm yanındaki adamına "Şu azığımızı getir,
bu yolculuğumuzdan dolayı hayli yorgun düştük" dedi. Allah'ın emrettiği
yeri geçinceye kadar Musa Aleyhisselâm kendinde yorgunluk hissetmedi. Adamı:
"Gördün mü, o kayada dinlendiğimiz esnade ben balığı unutmuşum (yani
balığın canlandığını, suya dalıp orada bir kemer gibi iz bıraktığını sana
haber vermeyi unutmuşum) Bana onu hatırlamamı unutturan ancak şeytandır.
(Akla durgunluk veren, ilahi kudretin yüceliği ile meydana gelen o hadise
olunca birden sana söylemeyi unuttum). Balık şaşılacak şekilde denizde yolunu
tutup gitmiş." dedi. Şaşılacak durum, balığın gittiği yolda bir boşluk
oluşmasıdır. Musa adamına:
"Bizim de istediğimiz zaten buydu" dedi. Hemen geldikleri yoldan
kendi izlerini takib ederek geri döndüler. O, dinlenmiş oldukları kayaya
gelince Hızır Aleyhisselâm'ı araştırmaya başladılar. Baktılar ki, bir adam
elbisesine bürünmüş uyuyor. Musa Aleyhisselâm ona selam verdi. Hızır
Aleyhisselâm da selâmını aldı ve: Senin ülkende selam var mıdır? diye sordu.
(Bir rivayete göre de, "benim yaşadığım bu ülkede selam var mıdır?"
diye sordu). Musa Aleyhisselâm: Ben Musa'yım dedi. Hızır Aleyhisselâm:
Israiloğlu Musa mı? diye sordu. Musa Aleyhisselâm: Evet, dedi. Sonra: Sana
öğretilenden bana hayra götüren bilgi öğretmen için geldim, diye söyledi.
(Kendisine din konusunda bir bilgi öğretmesini istediğine dair herhangi bir.
rivayet gelmiş değildir. Çünkü
Peygamberler Ümmetlerinin ibadet düzenini ihtiva eden dinleri hakkında
yeterince bilgiye sahiptirler). Hızır Aleyhisselâm: Ey
Musa, ben Allah'ın bana öğrettiği ama senin bilmediğin bir bilgiye sahibim. Sen
de, Allah'ın sana öğrettiği amaç benim bilmediğim bir bilgiye sahipsin. (Yani
ben senin bildiklerinin hepsini bilmem, sen de benim bildiklerimin hepsini
bilemezsin), dedi. Musa Aleyhisselâm: Ben sana uyabilir miyim? diye sordu.
Hızır Aleyhisselâm: Sen benim yaptıklarıma dayanamazsın, dedi. (Çünkü Musa
Aleyhisselâm kendi şeriatına aykırı bir şey gördüğü zaman, ona karşı çıkmadan
duramazdı). Sonra, Hızır
Aleyhisselâm: "Bütün inceliklerini bilginle kavra-yamadığın bir şeye nasıl
dayanabilirsin" diye söyledi. (Yani sen bir Peygamber olarak, dış görünüşü
itibariyle kabul edilemeyecek, batini inceliklerini de senin bilmediğin
işlerime nasıl sabredebilirsin?). Sonra Musa Aleyhisselâm: İnşallah
sabrettiğimi göreceksin, sana hiçbir işde baş kaldırmayacağım, dedi. Musa ve
Hızır Aleyhisselâm deniz sahili boyunca yürüyerek birlikte yola
çıktılar.(Yaniarında Yuşa da bulunuyordu). Yanlarından bir gemi geçti, gemi
dekil erden kendilerini gemiye almalarını istediler. Onlar Hızır'ı
tanıdıklarından berikileri ücretsiz olarak gemiye aldılar. Gemiye bindiklerinde
bir serçe gelip geminin kenarına kondu ve bir iki kere gagaladı. O zaman Hızır
Aleyhisselâm: Ey Musa, benim ve senin ilmin Allah'ın ilminden, şu kuşun
denizden eksilttiği kadar bir şey eksiltmiş değildir, diye söyledi. (Burada eksiltme sözü
zahirî anlamında değildir. Bu sözün anlamı şudur: Benim ve senin ilmin Allahü
Teala'nm ilmine oranla bu kuşun denizden aldığı suyun bütün denize oranı
gibidir. Bu da zihinlerin meseleyi kavrayabilmesi için yapılan bir benzetmedir.
Esas itibariyle Allah'ın ilmi sonsuz, deniz ise sonludur.) Birara Hızır eline
balta alıp, denizin üstünde giden geminin tahtalarından bir tahtayı söktü.
Musa Aleyhisselâm işin şaşkınlığını üzerinden atana kadar Hızır Aleyhisselâm
tahtayı ayağıyla attı. Musa Aleyhisselâm
yapılana itiraz edecek: Sen ne yaptın? Bunlar bizi ücretsiz olarak gemilerine
aldılar, sen se onu delerek içindekileri batırmaya çalışıyorsun, dedi. (Çünkü
açılan delikten gemiye su dolacak, bu da içindekilerle beraber geminin
batmasına yol açabilecek). Musa Aleyhisselâm
Hızır'a: Sen çok garib bir iş işledin, diye söyledi. Hızır Aleyhisselâm Musa
Aleyhisselâm'm başta kabul etmiş olduğu şartı kendisine hatırlatarak: Ben sana;
benim yaptıklarıma dayanamazsın dememiş miydim? diye söyledi. (Bur-daki soru
onun yaptığının doğru olmadığını bildirmek içindir). Musa Aleyhisselâm Hızır
Aleyhisselâm'a: Unuttuğum için bana çıkışma (bunu unutarak yaptığından dolayı
özür diliyor veya şarta uymamasının unutmak dolayısıyla olduğunu bildiriyor).
Gücümün yetmediği şeyden beni sorumlu tutma, dedi. (Musa Aleyhisselâm'm bu ilk
itirazı unutmak sebebiyle olmuş oldu). Gemiden inince
çocuklarla oynayan bir erkek çocuğu gördüler. Hızır Aleyhisselâm onun başından
tutarak şöylece bedeninden ayırdı. -Ravilerden Süfyan parmaklarıyla bir şeyi
koparır gibi işaret etti-. Musa Aleyhisselâm bu sefer ona: Bir cana karşılık olmaksızın
masum bir cana mı kıydın? Doğrusu pek kötü bir şey yaptın, dedi. Hızır
Aleyhisselâm; Tekrar: Ben sana, sen benimle sabredemezsin dememiş miydim? diye
hatırlattı. Musa Aleyhisselâm da: Bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık
benimle arkadaş olma, o zaman benim tarafımdan mazur sayılırsın, dedi. Tekrar
yola koyuldular. Sonunda vardıkları bir kasaba halkından yiyecek istediler (Onların
kendilerini misafir etmelerini istediler). Kasaba halkı bu ikisini misafir
etmek istemedi. Şehrin içinde yıkılmağa yüz tutan, eğilmiş halde bir duvar
gördüler. Hızır Aleyhisselara onu doğrulttu. -Ravilerden Süfyan, bir şeyi
yukarı doğru düzeltir gibi eliyle işaret etti.- Musa Aleyhisselâm:
Adamlara geldik, bizi misafir etmek istemediler, bize yiyecek vermediler; sen
tuttun onların yıkılmak üzere olan duvarlarını doğrulttun, İsteseydin bunun
karşılığında bir ücret alabilirdin, diye söyledi. Bu sefer Hızır Aleyhisselâm:
"işte-bu, seninle benim ayrılmamı gerektiriyor, dayanamadığın işlerin
yorumunu sana bildireceğim, diye söyledi. Yani dış görünüş itibariyle yanlış
olduğunu sandığın bu işlerin, bilmediğin taraflarını ve hikmetlerini sana
bildireceğim". (Hâdisenin bundan
sonraki kısmı, tercümesini yaptığımız kitapta yer almıyor. Ancak biz,
hâdisenin devamını Kur'an-ı Kerim'de geçen şekliyle vermeyi uygun gördük
-Mütercim). "(Hızır dedi ki)
: Gemi, denizde çalışan birkaç yoksula aitti: Onu kusurlu kılmak istedim. Çünkü
peşlerinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı. Oğlana
gelince, onun ana, babası Mü'min kimselerdi.Çocuğun onları azdırmasından ve
inkâra sürüklemesinden korkmuştuk. Rabblerinin o çocuktan daha temiz ve onlara
daha çok merhamet eden birini vermesini istedik. Duvar ise; şehirde iki yetim
erkek çocuğa aitti. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı; babaları da iyi
kimseydi. Rabb'in onların erginlik çağına ulaşmasını ve Rabb'inden bir rahmet
olarak hazinelerini çıkarmalarım istedi. Ben bunları kendiliğimden yapmadım.
İşte day anam adı ğın işlerin içyüzleri bunlardır". Resulullah
Aleyhisselâm buyurdu ki: Dilerdik ki Musa sabret-seydi de, Allahü Teala onların
hikayelerini bize bildirseydi. Ravi Süfyan der ki:
Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurdu: Allah Musa'ya rahmet eylesin. Sabretmiş
olsaydı Allahü Teala onların hikayelerini bize bildirirdi. Yine
Ritabu't-Tefsir'de el-Hamîd'in Süfyan'dan rivayeti ile gelen bir hadis-i
şerifte Resulullah Aleyhisselâm in şöyle buyurduğu bildiriliyor: isterdik ki,
Musa sabretseydi de, Allahü Teala onların hikayelerini bize bildirseydi.
(Kastallanî Şerhi, C.5,s.381) Her şeyin en doğrusunu
bilen Allah'tır. İntihar
Etmenin Cezası Cehennemdir
277, Elini
bıçak ile kesip de ölen adamla ilgili hadis. Bu hadisi Buharı, c.4,sll80'de
"Benî İsrail'den Sözetme" başlıklı babda rivayet etmektedir: Muhammed'in
Haccac'dan, onun da Cerir'den rivayetine göre el-Hasen şöyle söylemiştir: Cundebu'bnu
Abdullah bize şu mescidde rivayette bulundu. Rivayette bulunduğu günden bu yana
söylediklerini unutmuş değiliz, Cundeb'in Allak Resulü Aleyhisselâm'a yalan
isnad etmiş olacağı yolunda bir endişemiz de yoktur. O, Resulullah
Aleyhisselâm'in şöyle buyurduğunu bildirdi: "Sizden
öncekilerde, bir adam vardı. Bir yarası çıkmıştı. O yara dolayısıyla çok acı
çekti. Bunun üzerine bir bıçak aldı ve onunla elini kesti. Kanama durmadı ve
adam bu yüzden öldü. Yüca Allah da: "Kulum kendi nefsinde Benim hükmüme
karşı çıktı, Ben de ona cenneti haram kıldım" diye buyurdu.[48] 277. Hadisin
Şerhi
"Sizden
Öncekiler" denilirken kastedilen, îsrailoğullan veya başka bir topluluk
olabilir. Ancak îsrailoğullan olması ihtimâli kuvvetlidir. Hadiste sözü edilen,
intihar eden adamın ebediyen cehennem azabını haketmesi, kendisini öldürmesi
dolayısıyla değil, Allah'ın hükmüne karşı çıkarak küfre düşmesi dol ayı siy
ladır. Yahut bu adam, esasında kâfir birisi idi, kendini de öldürünce yaptığı
kötülük için küfründen dolayı çekeceği azaba ilave olarak, bu azabı haketmiş
oldu. "Kulum kendi
nefsinde Benim hükmüme karşı çıktı" yani "Benim hükmüm ona ulaşmadan,
o kendisini öldürdü" sözünde müşkil bir durum bulunmaktadır. Çünkü bu
sözün zahirî anlamına göre öldürülen kimse, eceli gelmeden ölmektedir. Oysa
her.hangi sebeple olursa olsun bir kimse, eceli gelmeden önce ölmez, ayrıca
Aîlahü Teala onun anılan sebepten dolayı öleceğini bilmektedir. Allahü Teala'mn
ilminde değişme olmaz. Bu meselenin cevabında
denildi ki: Allah o kimseyi kendi ilmine muttali kılmış değildir, O kimsenin
kendini öldürmek suretiyle Allah'ın hükmüne karşı çıkmak istemesi, kendi irade
ve arzusuyla olmuştur. O kendisini öldürme yolunu seçti, böylece âdeta Allah'ın
hükmünün ona ulaşmasından önce o, kendi hakkında hüküm vermek istemiş gibi
oldu. Bu karşı çıkışı ile de cezayı haketti. Hadis cana kıymanın ne
kadar büyük bir günah olduğunu bildirmektedir, însan ister kendi canına
kıysın, ister bir başkasının canına kıysın. Çünkü kendi canı da; onun mülkü değildir. Bilakis onun
canı Allahü Teala'mn mülküdür. Doğru olanı Allah bilir. (Kastallanî Şerhinden). Kimse Allah'ın
Fazlından Müstağni Kalamaz
278. TSyyûb
Aleyhisselâm'ın Yıkanması ve Üzerine Altın Çekirge Konması1 ile ilgili hadis.
Bu hadisi Buharı, C.l,s.64'te Kitabu'l-Gusl'un "Çıplak Halde Gusletmenin
Durumu" başlıklı babında rivayet etmiştir: f îshaku'bnu Nasr
Abdurrezzak'tan, ö Ma'mer'den, o Hemma-mu'bnu Münebbih'ten, o da Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den Re-sulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir: "Eyyûb
Aleyhisselâm çıplak olarak guslediyordu. Bu sırada bir altın çekirge üzerine
kondu. Eyyûb'Aleyhisselâm hemen elbisesi-nebüründü. Rabbi ona: Seni gördüğün
her şeyden müstağni kılmamış mıydım? diye buyurdu O da: Evet, izzetin hakkı
için Öyledir, fakat senin verdiğin bereketten de müstağni kalamam, dedi.[49] 279. Buharı
bu hadisi, C. 4, s. 151'de, Kitabu'l Badu'l-Halk'ın, "Eyyûb de: Başıma Bir
Bela Geldi (sana sığındım)..., Diye Nida Etmişti" ayet-i kerimesi ile
ilgili babında da rivayet etmiştir. Ayrıca C.9,s.l43'de Kitabu't-Tevhid'in,
"Allah'ın Sözünü Değiştirmek İstiyorlar" ayet-i kerimesi ile ilgili
babında da bu hadise yer vermiştir. Ancak bu iki rivayette
yukarıdaki rivayett ekin den farklı olarak, "üzerine altın çekirgeler sürüsü
kondu" denilmektedir. [50] 280. Nesâî
de, bu hadisi C.l,s.20rde, "Guslederken Bir Perdenin Arkasına Geçmek"
başlıklı babda rivayet ediyor. Buradaki rivayetin
metni de Buharfnin Kitabu'1-Gusl'de geçen rivayetindeki metnin aynısıdır. Ancak
Buharî'nin rivayetinde tekil olarak geçen bereket kelimesi, burada
"berekât" şeklinde çoğul olarak geçmektedir. [51] 278 - 280.
Hadislerin Şerhi
Kastallanî diyor ki:
Eyyûb Aleyhisselâm'm üzerine atlayan çekirgenin altından, ama ruh sahibi bir
çekirge mi yoksa, ruhu olmayıp çekirge şekli taşıyan altından bir şey mi
olduğu anlaşılmıyor. Şerhu't-Takrib'de ikincisinin daha kuvvetli ihtimal
olduğu belirtiliyor. Allahü Teala'nın Eyyûb
Aleyhissalâm'a nida etmesi, Musa Aleyhisselâm ile konuşması gibi konuşma veya
meleklerden bir melek vasıtasıyla nidasını bildirmesi olabilir. Kastallanî daha sonra
şöyle diyor: Eyyûb Aleyhisselâm'ın bu malı, dünya sevgisi ile almış olması
mümkün değildir. Ancak, onun kendi nefsi hakkında bildirdiği gibi, Rabb'inin
katından bir bereket olması dolayısıyla almıştır. Öyleki O, Allahü Teala'nın
yakın zamanda varettiği bir şey, yahut alışılanın üstünde bir özelliğe sahip,
yeni bir nimet olması itibariyle kabule şayan görülmüştür. Bunda, Allahü
Teala'ya şükür, O'nun şanının yüceliğinin ifadesi anlamı vardır. Reddinde ise
nimeti inkar ve Allah'tan gelen nimeti red anlamı vardır. Hadisten anlaşıldığına
göre çıplak olarak banyo yapmak caizdir. Çünkü Allahü Teala Eyyûb
Aleyhisselâm'ı, çıplak olarak banyo yapmasından dolayı azarlamadı. Allah'ın
hitabı, çekirgeleri toplaması dolayısıylaydı. (Kastallanî'den açıklama bitti). Ben derim ki: Rivayet
edildiğine göre Musa Aleyhisselâm çıplak olarak yıkanıyordu, bir taş elbisesini
aldı. Ona vurarak iki kere, "elbisem, elbisem ey taş"
dedi. (Kastallanî Şerhi C.l,s.333) Eşlem
Kabilesini Allah Selamete Kavuşturdu
28L Bu
hadisi Müslim, Kastallanî'nin Sahih-i Buharı Ve yazdığı hamişine göre
Ç.9,s.407'de Kitabu'l-Fadâil'in "Gıfar ve Eşlem Kabilelerinin
Üstünlükleri" başlıklı babda rivayet etmiştir: Huseynu'nu Harb,
el-Fadlu'bnu Musa'dan, o Haysemu'bnu İrak'dan, o babasından, ö da Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir: "Eşlem kabilesini
Allah selamete kavuşturdu, Gıfar kabilesini de Allah mağfiret eyledi. Bunları
ben söylemedim, bilakis Allah Azze ve Celle söyledi.[52] 282. Müslim,
"Eslem'i Allah Selamete Kavuşturdu" hadisini, Ebu Bekre Radıyallahü
Anh'a ulaşan bir senedle yukaridakinden daha uzun bir rivayetiyle de
zikretmektedir. Bu rivayette, senedin Muhammedu'bnu Ya'kub'a kadar olan kısmı
zikredildikten sonra şöyle deniliyor: Muhammedu'bnu Ya'kub
der ki, ben Abdurrahmani'bnu Ebi Bekre Radıyallahü Anh'dan duydum. O da
babasından rivayetle bildirdi ki, el-Ekrau'bnu Habis Resulullah Aleyhisselâm'a
gelerek: Eşlem, Gıfar ve Muzeyne kabilelerinden hacıları soyan hırsızlar gelip
şana bey'at ettiler, diye söyledi. Resulullah Aleyhisselâm'da: "Ne dersin,
Eşlem, Gıfar ve Muzeyne kabileleri, Benî Temim, Benî Âmir, Esed ve Gatafan
kabilelerinden daha üstün olurlarsa bunlar hüsrana uğrar ve kaybederler mi?
diye sordu. el-Akra: Evet, dedi. Resulullah Aleyhisselâm: Nefsim elinde olana
yemin ederim ki, onlar bu berikilerden daha üstündürler, diye buyurdu[53] 281 - 282.
Hadislerin Şerhi
Hadisteki "Eşlem
kabilesini Allah selamete kavuşturdu..." ifadesinin onlar için dua anlamı
taşıdığı söylenmiştir. Ve yine bu ifadenin onların durumlarından sözedici bir
ifade olduğu da bildirilmiştir. el-Kadî, el-Meşarık'ta
diyor ki: Bu söz sözlerin en güzellerin-. dendir. Birinde hoş olmayan bir şey
görmeyince "onunla müsâ-leme, ettim" dersin. Bu ifâde de aynı kökten
alınmıştır. Adeta Resulullah Aleyhisselâm, zikri geçen kabilelerin durumlarına
uygun olanı Allah'ın vermesi için onlara dua etmiş olmaktadır. Bunun gibi Ğıfar
kabilesini de Allah mağfiret eyledi, sözü de Cenabı Allah'ın o kabileye layık
olanı yapması için bir dua sözü olabilir. Ve yine şöyle
demiştir: Gıfar kabilesi için övgü olarak Ebu Zer el-Gıfarî'nin kendilerinden
olması yeterlidir, ilk Müslüman olanlar arasında idi. Onun Müslüman olmasıyla
ilgili olarak meşhur bir hikaye vardır Bununla ilgili hadis, Sahih-i Buharı, Kitabu'l-Menakıb'da
geçmektedir. (Nevevî'nin, Şahih-i Müslim Şerhinden) Kur'an Okumayı Kolaylaştırma Kur'an Okurken Zorlanmayıp
Rahat Okumak, Gece Kur'an Okumak, Kevser Suresinin İndirilmesi, Resulullah Aleyhîsselam'a
Salat Getirmenin Fazileti, Hazret! Hatice
Radıyallahü
Anka'nın Üstünlüğü Ve Onun Cennette Bir Ev Île
Müjdelenmesiyle İlgili
Rivayetler
283. Birinci
Olarak: "Allah Azze ve Celle Kur'an'ı Yedi Harf Üzere Okutmanı
Emrediyor..." hadisi. Bu hadisi Nesâî, Sünen'inde "Kiır'an'la İlgili
Rivayetler" babında rivayet etmiştir. Ubeyyu'bnu Ka'b
Radıyallahü Anh'ın rivayetine göre Resulullah Aleyhisselâm Benî Gıfar gölünün
kenarında idi. O sırada Cibril Aleyhisselâm geldi ve: "Allah Azze ve
Celle sana Kur'an'ı Ümmetine bir harf üzere okutmanı emrediyor" diye
bildirdi. Resulullah Aleyhisselam: Allahü Teala'dan af ve mağfiret diliyorum,
Ümmetim buna güç yeti-remez, dedi. Sonra ikinci kez tekrar geldi ve: Allah Azze
ve Celle, Kur'an'ı Ümmetine iki harf üzere okutmam emrediyor, diye bildirdi.
Resulullah Aleyhisselâm: Allah1 dan af ve mağfiret diliyorum, Ümmetim buna güç
yetiremez, diye buyurdu. Sonra üçüncü kez tekrar geldi ve: Allah Azze ve Celle
Ümmetine Kur'an'ı üç harf üzere okutmanı emrediyor, diye buyurdu. Resulullah
Aleyhisselâm: Allah'tan affını ve mağfiretini diliyorum, Ümmetim buna güç
yetiremez, diye buyurdu. Sonra dürdüncü kez tekrar geldi ve: Allah Azze ve
Celle Kur'an'ı Ümmetine yedi harf üzere okutmanı emrediyor, bu yedi harften
hangisine göre okurlarsa doğru okumuş olurlar, diye bildirdi.[54] 283. Hadisin
Şerhi
Harf denilirken
kastedilen, i'rab, yani Kur'an'm harekelenme-sinde izlenen yoldur. Resulullah
Aleyhisseîâm'ın, Kur'an'm birden fazla i'rab şekli üzere okunabilir olmasını
istemesi, ümmetinin zorluğa düşmemesini arzulaması dolayısıyladır. Burada yedi harf
denilirken kastedilen, bir harfe yedi okuyuşun geçerli olması değildir.
Kur'an'm tümü üzerindeki farklı okuyuş şekillerinin bu sayıda olmasıdır. Kur'an-ı Kerim'in
okunuşunda izlenen yolların farklılığında şu gibi durumlar sözkonusuduf: Mana
ve yazılışta fark olmaksızın sadece hareke değişik okunur: 'Buhl' ve 'Bini'
gibi. Yahut anlamda, tümden bir değişme ve tamamen zıt bir anlam ortaya
çıkmaksızın küçük bir farklılık olabilir. Mesela Bakara suresi, 37. ayet-i
kerimesinin ilk cümlesi bir kıraatte "fe telekkâ Âdemu min Rabbihi
kelimâtin" diye okunmaktadır. Bu okuyuşa göre bu cümlenin anlamı
"Adem Rabbinin kendisine ilhamı ile, birtakım kelimeler, tevbe istiğfar
sözleri aldı" olur. Bir başka kıraatte bu cümle "fe telekkâ Ademin
Rabbihi kelimâtun" şeklinde okunmaktadır. Bu okuyuşa göre de cümlenin
anlamı, "Adem'e Rabb'inden birtakım kelimeler, tevbe ve istiğfar sözleri
geldi" olur. Değişiklik bazen harekede olmayıp, harfte olur ve anlamda
yukarıdaki gibi ufak bir değişikliğe yolaçabilir. 'Teblû ve tetlû1
kelimelerinde olduğu gibi. Bazen anlam değişikliğine sebep olmayacak harf
değişikliği de olabilir. es-Sırat kelimesinin sin ve sad ile okunuşu gibi.
Harflerin öncelik ve sonralığmda değişiklik olabilir. Bazen de kelimelerin
öncelik sonralığmda değişiklik olabilir: "fe yektûlûne ve yuktelûne"
kelimeleri bu şekilde okununca' "öldürür ve öldürülürler" anlamı
vermektedir. Bir başka kıraatte ise "fe yuktelûne ve yektûlûne" diye
okunmaktadır ki bu zaman da, "öldürülür ve öldürürler" anlamına gelir.
Bu değişiklik ise ibarenin tümünde bir değişikliğe sebep olmamaktadır. Bazen
de harflerin sayısında ziyadelik noksanlık olabilir. "Evsâ" ve
"vessâ" kelimesindeki durum gibi. Bu iki kelimenin her ikisi de aynı
anlama gelmektedir. Ancak birinde elif ziyade edilmiştir. Diğerinde bu anlam
şedde ile sağlanmaktadır. Te'cvid ilminin
teferruatına giren konulardaki ihtilaf ise, lafız ve manada değişikliğe
yolaçan ihtilaflardan sayılmamaktadır. Çünkü bu
farklılıklar kelimenin yapısında
bir değişikliğe yolaçmıyor.
(Kastallanî Şerhi, c.5,s.271). Kastallanî,
C.7,s.45l'de Kur'an'm Üstünlükleri bölümünde, "Kur'an, Yedi Harf Üzere
İndirilmiştir" başlıklı babda da şöyle diyor: Diller arasındaki
farklılığın zarureti ve insanların başka dilleri konuşmakta zorluğa düşmeleri
sebebiyle bu, insanlara bir kolaylık olması için verilmiş ve işin başında
kendileri için yol geniş tutulmuştur. Herkese kendi okuyuş üslubuyla,
dillerini alıştırma yaparak, herkesin tek bir yol üzere okumasının mümkün
olacağı vakte kadar, insanların kendi dil özellikleri üzere Kur'an okumalarına
izin verilmiştir. Ancak bu izin,
insanların zevklerine göre okumaları için verilmiş bir izin değildir. Yani
insanlar okumakta zorluk çektikleri zaman, kendi dillerindeki karşılıklarıyla
denk gelen harflerle telaffuz ederler. Burada esas olan Resulullah
Aleyhisselâm'dan duyulan şekildir. Nitekim Hazreti Ömer ve Hişâm Rahmetullahi
Anhuma'mn "Resulullah Aleyhisselâm bana böyle okuttu" diye
söylemeleri de bunu gösteriyor. "Üç Kişi
Vardır Ki, Onları Allah Sever" Hadisi.
284. Bu hadisi Nesâî Sünen'inde, C.3,s.207'de
'Yolculukta Gece Namazı Kılmanın Fazileti" babında rivayet etmiştir: Ebu Zer Radıyallahü
Anh, Resulullah Aleyhisselâm'in şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Üç kişi vardır
ki onları Allah Azze ve Celle sever: Bir topluluğa gidip onlardan, aralarındaki
yakınlık hürmetine değil de, Allah rızası için talepte bulunan adama, o topluluğun bir
şey vermemesi üzerine, kendilerinden gizli olarak ve yaptığı iyiliği Allah'tan
başka kimsenin bilmeyeceği şekilde, onlara ihsanda bulunan kimse. Bir de şu
adam ki, bir topluluk içinde bulunur, o topluluk gece yol alır, sonra öyle bir
hal olur ki, yorgunluk dolayısıyla uykuyu, karşılığında verilecek her şeye
tercih ederler ve bineklerinden iner, başlarını yere koyup uyurlar, Bu adam ise
kalkıp bana (yani Al-lahü Teala'ya) niyazda bulunur ve ayetlerimi okur. Bir de
bir askerî grubun içinde bulunup, o grupla beraber düşmanla karşı karşıya
gelen, içinde bulunduğu grup, düşman karşısında hezimete uğrayıp dağıldığı
halde; kendisi kaçmayıp ölünceye veya zafer elde edinceye kadar Allah için çarpışmaya
devam eden adam,[55] 284. Hadisin
Şerhi
Bu hadiste, Allahü
Teala'nm kendilerine olan sevgi ve merhametinin arttığını bildirdiği üç
kişiden söz ediliyor. Bununla aynı zamanda bu üç kişinin ahlakıyla ahlaklanmaya
teşvik ediliyor. Bu üç kişi şunlardır: Birincisi: Yalnız
Allah'ın rızasını gözeterek gizlice sadaka veren kimse, Bu adamın verdiği
sadakadan yalnız Allahü Teala'nm ve sadakayı alan adamın haberi vardır.
"Allahü Teala yedi sınıf insanı, kıyamet gününde kendi gölgesinde
gölgelendirir..." hadisi de bu anlamı te'yid etmektedir. Çünkü orada
sayılanlar arasında, "sağ elinin verdiğini sol elinden gizleyecek kadar
gizlice sadaka veren adam" da geçiyor. Bu ifade sadakayı çok gizlemekten
kinayedir. İkincisi: Kendisiyle
beraber yoluculuk edenlerin dahi haberi olmayacak şekilde insanlardan gizli
olarak gece kalkıp ibadet eden, Allah'ı zikreden, namazda veya namaz dışında
Kur'an okuyan kimse. Özellikle, çok yol yürümekten dolayı yorgun bir halde iken
ve arkadaşları yorgunluktan uyuyakalmışken. Üçüncüsü:
Arkadaşlarının dağılmasından sonra düşmanın üzerine atlayan ve öldürülünceye
veya savaşı kazanmcaya kadar mücadeleye devam eden. Şüphesiz böyle bir hareket
Müslümanların gayret ve azimetim artırır. Dağılanların yeniden cesaretlenerek,
tekrar savaş alanına dönmelerine vesile olur. Bunun tersi durum ise,
azimetlerini kırar ve henüz dağılmamış olanların da dağılmalarına sebep olur. [1] Buhari: Kader: 6. [2] Buhaari: Eyman: 26 [3] îbnu Mace: KefTarât: 15 [4] Kastallanî, C.9,s.353. [5] Buharî: Tevhid: 50 [6] Müslim: Fedâil: 166 [7] Müslim: Fedftil: 167 [8] Kastallanî şerhi C.10,s.465. [9] Müslim: Musakât: 26 [10] Müslim: Musakât: 27 [11] Müslim: Masakât: 29 [12] Müslim: Musakât: 30 [13] Müslim: Musakât: 31 [14] Nesâi: Büyü: 104 [15] Müslim: Musakât: 28 [16] Buharî: Büyü: 17 [17] Buharî: Büyü: 17 [18] Buharî: Büyü : 18 [19] Buharî: Enbiya: 50; Istikrâd: 5 [20] Müslim: Birr: 35
[21] Müslim: Birr: 35
[22] Müslim: Birr: 36 [23] Müslim: Birr: 36 [24] Muvatta: Hüsnü'l-Huluk: 17 [25] Muvatta: Hüsnü'1-Huluk: 18 [26] Ebu Davud: Edeb: 47 [27] Buharî: Edeb: 62 [28] Buharî: Edeb :62
_ [29] Müslim: Kitabu'l Fedâil'de 'Allah İçin Birini Sevmenin
Fazileti' başlıklı bir bab bulunmamaktadır.
Bu bab , Kitabu'l Birr
ve's-Sıla ve'1-Adab'da geçiyor. [30] Müslim: Birr: 38 [31] Muvatta: Şar: 12 [32] Muvatta: Şar: 12 [33] Muvaatta : Şar : 16 [34] Tirmizî: Zühd: 53 [35] Nevevî Şerhi, Kastallanî'nin hamişine göre, C.9,s.46O [36] Müslim: Birr: 43 [37] Müslim: Birr: 55 [38] Müslim: Birr: 55 [39] Tirmizl: Kıyame: 48 [40] îbmı Mace: Zühd:30 [41] Müslim: Birr: 136 [42] Ebu Davud: Libas: 26 [43] ibnu Mace: Zühd: 16 [44] ibnu Mace: Zühd: 16 [45] Buharî: îlm: 44 [46] Buharî: Tefsir, Kehf Suresi: 2 [47] Buhatî: Tefsir, Kehf Suresi: 2; Enbiya Suresi: 27 [48] Buharî: Enbiya: 50 [49] Buharî: Gusl: 20 [50] Buharî: Tovhid: 35 (Yüce Allah'ın "Eyyûb'da
Rabbinc: Bu dert bana dokundu, sen
merhametlilerin en mcrhametlisisin, dedi" mealindeki ayet-i Kerimesi ile ilgili
bab, Sa-hihu'l-Buhart'de Kitabu Bedu'l-Halk'da değil, kitabu'l-Enbiya'da
geçiyor. Bkz. Buharî: Enbiya: 20 [51] Nesâî: Gusi : 7 [52] Müslim: Fedailu's-Sahabe: 185 (Değişik rivayetleri
için bakınız, Müslim: Fedai-lu's-Sahabe: 182-187) [53] Müslim: Fedâilu's-Sahabe: 193 [54] Nesâî: Iflitah: 37 [55] Nesâî: Kıyamu'1-Leyl: 7**[1]**
Kaynak: En iyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir Eraykitap ilmin kisa yolu İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 / DEVAMI İÇİN BKZ... |