"...Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle.." (Tevbe Suresi - 29) (Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur ve Rahimdir. De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin Eğer yüz çevirirlerse /itaat etmezlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez (Ali İmran Suresi 31-32) = ♦ K ♦ = “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8) İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 Oruç
Ve Fazileti Hakkındaki Rivayetler "Oruç
Benim İçindir Ve Onun Karşılığını Ben Veririm" Hadisi •Kurban
Bayramı Hutbesi* İle İlgili Hadis Cihad, Şehidlerin
Fazileti Ve Cihadda İhlas
Hakkındaki Rivayetler Sahih-İ Müslim'den
'Allah Yolunda Cihad
Etmenin Fazileti1 İle İlgili Hadisler Cabir'în Babası
Abdullah'ın Şehit) Edilmesinden Sonra Konuşturulmasıyla İlgili
Hadis •Allah'ın
Şehidlere *Bir Şey Arzuluyor Musunuz?' Sözü İle İlgili' Hadis 'Kim
Savaşa Çıkan Birinin Ailesine İhanet Ederse...'Hadisi •Bir
Adam Başka Bir Adamın Elinden Tutmuş Olarak Gelir, Ey Rabbim Bu Beni Öldürdü,
Der' Hadisi •Allah,
Allah Yolunda Savaşa Çıkan Adama İmrenir1 Hadisi 'Rabbimizin Zincirle
Cennete Götürülen Topluluğa
Hayret Etmesi' İle İlgili Hadis Muhammed Aleyhisselam'ın Ümmetinin
Yaptığı İyiliklere Ecirlerin Kat
Kat Verilmesi 'Yahudilerin,
Hıristiyanların Ve Müslümanların Durumu Hadisi Peygamber
Aleyhis Selam1 İn Tevrat'ta Zikredilen Özelliği Peygamber
Aleyhîsselam'în Tevrat'ta Geçen Sıfatı" İle İlgili Hadîs MUSİBETE SABRETMENİN
KARŞILIĞI"GÖZLERİ KAYBETMEYE
SABIR" ILE İlglll HADİS •Allah'ın
Bir Kimsenin Evladını Alması Karşılığındaki Sevab' İle İlgili Hadis Nesâî
DE, SÜNEKİNDE 'ÜÇ ÇOCUĞU VEFAT EDEN1 BABINDA ŞU HADİSİ RİVAYET ETMİŞTİR: Çocuk
Düşmesi Musibetine Uğratılan Hakkındaki Rivayet Başlıklı Babada Da Şöyle Diyor •Çocuğun (Ruhunun)
Alınmasındaki Sevab* Hadisi •Rabbine
Hamdeden Hastanın Fazileti1 İle İlgili Hadis Humma
Benim Ateşimdir, Onu Dünyada Mümin Kuluma Musallat Ederim...1 Hadisi •Kişinin, Çocuğunun
Kendisi İçin Bağışlama
Dilemesiyle Cennetteki Derecesi
Yükselir" Hadisi •Peygamberi
Isıran Karınca' Île İlgili Hadis Peygamber Aleyhisselam'ın Ümmetine
Olan Şefkati Ve Onlar İçin Duası "Allah
Benim İçin Yeryüzünü Dürdü, Ben De Doğusunu Batısını Gördüm" Hadisi "Rahmetim
Gadabımı Aşıyor" Hasîsl "BİR
KUL GÜNAH İŞLER
SONRA Trabbim GÜNAH İŞLEDİM1 DER" HADİSİ •Vallahi, Allah
Kulunun Tevbesiyle
Ferahlanır.:." Hadisi 'Cehenneme Girenlerden
İki Adamın Bağırışları Şiddetlenir..." Hadisi Oruç Ve Fazileti Hakkındaki Rivayetler
"Oruç Benim İçindir Ve Onun Karşılığını Ben
Veririm" Hadisi
156 Sahih-i
Buharı, O2, s.24, "Kitabu's-Savm, Orucun Fazileti*1 babından: Abdullah ibnu Mesleme
Malik'ten, o Ebu'z-Zinâd'dan, o el-A'rec'den, o da Ebu Hureyre, Radıyallahü
Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Oruç kalkandır,
(oruçlu kimse) sövmesin, cahillik etmesin. Bir kimse ona sataşırsa veya kötü
söz söylerse iki kere "Ben oruçluyum" desin. Nefsim kudret elinde
olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk
kokusundan daha hoştur. (Allah buyurur ki): Oruçlu yemesini, içmesini ve
şehvetini Benim rızam için terkeder, oruç Benim içindir, onun karşılığını Ben
veririm, iyiliğin karşılığı on katıyladır.[1] 157. Buharı
C.7, s.l64'te, Kitabu'l-Iibas, 'Misk Hakkında Zikredilen* başlıklı babda da
şöyle bir rivayete yer vermiştir: Abdullahi'bnu Muhammed
Hişam'dan, o Ma'mer'den, o Zuh-rî'den, o İbnu'l-Museyyeb'den, oEbu Hureyre
Radıyallahü' Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir: "Ademoğlunun her
işi kendinedir, oruç ise müstesna. O Benim içindir. Onun karşılığını Ben
veririm. (Yani Allah böyle buyuruyor). Oruçlunun ağız kokusu Allah katında
misk kokusundan daha hoştur.[2] 158. Bu
hadisi yine Buharı, C.9, s.l43'te Kitabu't-Tev-hid'de rivayet etmiştir: Ebu Nuaym,
el-A'meş'ten, g Ebu Salih'ten, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ten, Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah Azze ve
Celle buyurur ki, oruç Benim içindir, onun karşılığını da Ben veririm. Kişi
şehvetini, yemesini, içmesini Benim için terkeder. Oruç kalkandır. Oruçlu için
iki rahatlık vardır: Biri iftar ettiği zaman, biri de Rabbine kavuştuğu zaman.
Ve oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur"[3] 159. İmam
Malik Rahmetullahi Aleyh, el-Muvatta'da sJ24'te, 'Cami li's-Sıyam' başlıklı
babda bu hadisi şöyle rivayet etmiştir: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle
buyurmuştur: "Nefsim elinde
olana yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha
hoştur." lö9 160. Bir Başka Rivayet:
"Allah Azze ve
Celle buyurur ki: Oruçlu şehvetini, yemesini, içmesini Benim için terkeder.
Oruç Benim içindir, onun karşılığını da Ben veririm. Her iyilik için on kattan
yediyüz kata kadar karşılık verilir. Orucun durumu ise farklıdır, o Benim
içindir, onun karşılığım Ben veririm."]60 161. Müslim
de Sahihinde, C.5, s. 132'de ve sonrasında (Kastallanî'nin Hamis'ine Göre)
Kitabu's-SıyanVın' Orucun Fazileti' başlıklı babında bu hadisi şöyle rivayet
etmiştir: Ebu Hureyre
Radıyallahu Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ı şöyle söylerken işittim demiştir: 169- Müslim: Siyam:
163 160- Muvatta: Siyam: SS "Allah Azze ve
Celle buyurdu ki, Ademoğlunun her işi kendinedir, oruç ise müstesna. O Benim
içindir, onun karşılığını Ben veririm. (Resulü 11 ah buyurdu ki): Nefsim
elinde olana yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan
daha hoştur.[4] 162. Yine
Müslim'in Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den bir başka rivayeti şöyledir: Resulullah
Aleyhisselâm şöyle buyurdu: 'Allah Azze ve Celle
buyurdu ki, Ademoğlunun her işi kendinedir. Oruç ise müstesna. O Benim
içindir, onun karşılığını Ben veririm. Oruç aynı zamanda kaljtandır. Sizden
birinin oruçlu günü olursa, o gün kötü söz söylemekten son derece kaçınsın,
gürültü de çıkarmasın. Birisi ona söver veya kendisine sataşırsa, ben oruçluyum
desin. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin, olsun ki, oruçlunun ağız kokusu
Allah katında misk kokusundan daha hoştur. Oruçlu için iki rahatlık vardır:
iftar ettiği zaman iftarın rahatlığını duyar, Rabbine kavuştuğu zaman da orucun
rahatlığını duyar.[5] 163. Bir
Rivayette de: "Allah'a
kavuştuğu zaman Allah karşılığını verir, bunun rahatlığını duyar"
deniyor. [6] 164.
Tirmizîde, C.i,s.l47'de 'Orucun Fazileti1 babında şöyle rivayet etmiştir: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ı şöyle söylerken işittiğini
bildirmiştir: "Rabbiniz diyor
ki, her iyiliğe on kattan yediyüz kata kadar karşılık verilir. Oruç ise Benim
içindir, onun karşılığını Ben veririm. Oruç ateşe karşı kalkandır. Oruçlunun
ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur. Sizden biri oruçlu iken
bir kimse kendisine karşı bilgisizlik ederse, ben oruçluyum, desin". [7] Tirmizî bu hadisin
hasen, garib olduğunu söylemiştir, 165. Yine
Tirmizî Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Şöyle Bir Hadis Rivayet Etmiştir: "Resulullah
Aleyhisselâm buyurdu ki, Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: "Kullarımın
Bana en sevgilisi iftarda acele edenidir".[8] Tirmizî bu hadisin
hasen, garib olduğunu söylemiştir. 166. İbnu
Mace, C.l^s.258'de 'Orucun Fazileti1 babında bu hadisi şöyle rivayet ediyor: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini bildirmiştir: "Ademoğlunun her
amelinin karşılığı kat kat verilir. İyiliğe on kattan yediyüz kata ve bundan
fazlasıyla, Allah'ın dilediği miktara kadar karşılık verilir. Allah buyurur ki:
Oruç Müstesna, o Benim içindir, onun karşılığını da Ben veririm. Kişi Benim
rızam için şehvetini ve yiyeceğini terkeder. Oruçlu için iki rahatlık vardır:
İftar ettiği anda bir rahatlık ve Rabbine kavuştuğu anda bir rahatlık.
Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur.[9] 167. İbnu
Mace, C.2, s.223'te 'Amelin Fazileti' babında da bu hadisi "şehvetini ve
yiyeceğini terkeder" kısmım ve sonrasını
zikretmeksizin muhtasar olarak rivayet etmiştir. [10] 168. Nesâî
de, C.4, s.159 ve sonrasında 'Orucun Fazileti* babında bu hadîsin çeşitli r.
vayetlerini vermiştir: Birincisi: Aliyyu'bnu Ebi Talib
Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhis-selâm'ın şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir; "Allah Tebareke
ve Teala buyurur ki, Oruç Benim içindir, onun karşılığını da Ben veririm.
Oruçlu için iki rahatlık vardır, iftar ettiğinde ve Rabbine kavuştuğunda.
Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu Allah
katında miskten daha hoştur".[11] ikincisi* 169. Ebu
Said el-Hudrî Radıyallahü Anh Resulullah Aley-hisselam'ın şöyle söylediğini
bildirmiştir: "Allah Tebareke
ve Teala buyurur ki; oruç Benim içindir, onun karşılığını da Ben veririm.
Oruçlu için iki rahatlık vardır: iftar ettiğinde rahatlar, Rabbine kavuştuğunda
Rabbi onun amelinin karşılığını verir ve rahatlar. Muhammed'in nefsi elinde
olana yemin olsun ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan
daha hoştur.[12] Üçüncüsü: 170. Ebu
Hureyre Radıyallahü Anlı, ResuluUah Aleyhis-selâm'ın şöyle söylediğini
bildirmiştir: "Allah Azze ve
Celle buyurdu ki, Ademcğlunun her işi kendinedir. Oruç ise müstesna, o Benim
içindir, onun karşılığını da Ben veririm. Oruç kalkandır. Sizden birinin oruçlu
günü olursa kötü söz söylemesin (yani kötü söze kötü karşılık vermeye
kalkışmasın), gürültüye meydan vermesin. Birisi ona kötü söz söyler veya
sataşırsa 'ben oruçlu bir adamım'
desin. Muhammed'in nefsi elinde olana
yemin olsun kî, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur[13] Nesâfnin diğer
rivayetleri burada verilenlere çok yakındır. Dolayısıyla burada verilmesine
gerek yoktur. İsteyen aslına bakabilir. 156-170. Hadislerin Şerhi
Sahih-i Buharî'de geçen hadisler "Oruç
kalkandır" yani kötülüklerden alıkoyan bir koruyucu ve perdedir. Çünkü
oruç şehveti kırmakta ve onu zayıf düşürmektedir. Kalkan kelimesinin cehennem
ateşine karşı bir perde anlamına geldiği de söylenmiştir. Bu anlam Tirmizî'nin
bazı rivayetlerinde geçmektedir. Orada: "Oduç cehenneme karşı bir kalkandır"
diye geçiyor. Cehennemin etrafı şehvetlerle, nefsani arzularla çevrilidir. Aynı
şekilde Saîd ibnu Mansur ile Ahmed ibnu Hanbel'in Ebu Ubeyde ibnu'l-Cerrah'tan
rivayetlerinde "sahibi onu yarmadıkça oruç bir kalkandır" diye
geçiyor. Da-rimî'nin rivayetinde de: "gıybet ile onu yarmadığı
sürece" denilerek gıybet kelimesi ilave edilmiştir. Kastallanî der ki: Bu
cümlede iki şeyin birbirini gerektirdiği anlamı var. Çünkü kişi dünyadayken
kendini kötülüklerden uzak tutarsa, böyle yapması onun için ahirette cehennem
ateşine karşı kalkan olmaktadır. "Sövmesin"
denilirken çirkin şey söylemesin, "cahillik etmesin" denilirken de
bağırmak, alay etmek, biriyle dalga geçmek gibi cahillere mahsus işleri
yapmasın, denmek isteniyor. Saîdu'bnu Mansur'un rivayetinde ise:
"Sövmesin, münakaşaya girmesin" diye geçiyor. Bu mutlak olarak yasaktır.
Yani oruçlu iken de oruçsuz iken de. Ancak oruçlu iken yasakhğı diğer hallerden
daha şiddetli olmaktadır. Çünkü kişi orucu ile Allah'a ibadet etmektedir,
ibadet halinde isyan ise, hiçbir şekilde yakışmaz. Buharî'nin rivayetinde
"bir kimse ona sataşırsa vaya kötü
söz. Söylerse ibaresi, öaıd ıbnu Mansur un rivayetinde "bir kimse
ona söver veya onunla münakaşaya girmek isterse" diye geçmektedir. Bununla
bir kimsenin onunla sözlü veya fiili kavgaya girişmek için hazırlanması durumu,
kastediliyor, "iki kere ben oruçluyum desin" tevsiyesi hakkında
Nevevî 'Kitabul-Ezkar'mda bunu diliyle söyler, demiştir. el-Mütveüî ise
kalbiyle söyleyebileceğini ifade etmiştir. er-Rafii'nin imamlardan rivayetine
göre kişi bu durumda diliyle iki kere 'ben oruçluyum, ben oruçluyum' diyerek
karşısındakini, yapmak istediği kötülükten alıkoymaya çıhşır, mümkün olmazsa
azar azar karşılık vererek onu başından savar. Kitabul-Mesabîh'te de
şöyle deniliyor: ifadeden anlaşıldığına göre; bu söz karşısındakini engellemeye
bir sebeptir. Adeta bu haliyle: Ben oruçluyum, demekle, oruçluya gösterilmesi
gereken hürmet sınırını aşanın şiddetli bir cezaya çarptırılacağını,
karşısındakine hatırlatmış olmaktadır. Hadiste, aynı zamanda insanlarla
münakaşaya girmekle orucun sevabının azalacağı da haber verilmiş olmaktadır.
Yahut oruçla beraber yasağın şiddet kazandığını, kişi bu sözle nefsine
hatırlatmış olmaktadır. Bu da orucun kişiyi kendisine eziyet verecek durumlara
düşmekten koruyucu bir kalkan olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. "Oruçlunun ağız
kokusu Allah katında misk kokusundan daha .hoştur" sözünde geçen ağız
kokusu ile, oruçlunun dünyadaki ağız kokusunun mu yoksa ahiretteki ağız
kokusunun mu kastedildiği konusunda Ibnu's-Salah ile îbnu Abdi's-Selâm ihtilafa
düşmüşlerdir. Ibnu Abdi's-Selâm, bu kokunun ahiretteki ağız kokusu olduğunu
ileri sürmüş ve bu iddiasına Müslim ile Nesâî'nin rivayetlerini delil
göstermiştir. Ebu'ş-Şeyh zayıf bir
isnadia Enes Radıyallahü Anh'den merfu olarak şöyle bir hadis rivayet etmiştir:
"Oruçlular kabirlerinden kalktıklarında ağızlarının kokusu ile tanınırlar.
Ağızlarının kokusu Allah katında miskten daha hoştur". Ibnu's-Salah ise bu
kokunun dünyadaki ağız kokulan olduğunu ileri sürmüştür. Bu iddiasına Cabir
Radıyallahü Anh'den merfu olarak rivayet edilen şu hadisi delil göstermiştir:
"ikincisi ise, onların akşam vaktinde ağız kokuları Allah katında miskten
daha hoştur". Burada müşkil bir durum var. Çünkü Allahü Teala koklamak ve
benzeri, sonradan olma sıfatlardan münezzehtir. Bu meseleye, hadiste bildirilen
şeyin mecazi manada ve istiare tarzında olduğu belirtilerek çözüm
getirilmiştir. Yani oruçlunun ağız kokusunun Allah katında hoş olması, onun
Allah'a yakın olması anlamındadır, denilmiştir. Oruçluya ahirette
miskten daha hoş bir koku verilerek yaptığı amelin mükafatlandırılacağı da
söylenmiştir. Yani oruç dolayısıyla kendisinde akşama doğru ağız kokusu hasıl
olan kişinin Allah katında alacağı sevab, anirette kendisine miskten daha hoş
bir koku verilmesidir. Kastallanî bu
açaklamalan yaptıktan sonra şöyle diyor: Allah yolunda şehid
edilen kimse, canını tehlikeya attığı halde onun kanı misk gibi kokuyor da,
neden oruçlunun ağız kokusu miskten daha hoş oluyor? diye sorarsan sana şu
cevabı veririm: O-rucun etkisi cihadın etkisinden fazladır. Çünkü oruç
"islam'ın beş esasından biridir. Cihad ise farz-ı kifayedir. Oruç farz-ı
ayndır. İmam Şafii Rahmetullahi Aleyh'in de belirttiği üzere farz-ı ayn, farz-ı
kifayeden üstündür. İmam Ahmed
Rahmetullahi Aleyh, Müsned'de şöyle bir hadis rivayet etmiştir: Resulullah Aleyhisselâm
şöyle buyurdu: "Bir dinarı kendi ailene infak edersin. Bir dinar da Allah
yolunda harcarsın. Bunlardan üstün olanı, yani daha çok sevaba layık olanı
kendi ailen için harcadığın bir dinardır". Burada meselemize
delil teşkil edecek yön şudur: Kendi ailene infakta bulunman farz-ı ayndır. Bu
farz-ı kifaye olan cihad mesab-esindeki Allah yolunda harcamada bulunmandan
daha çok sevaba layık olmaktadır* Bu durum Ebu Davud
et-Teyalisî'nin Ebu Katade'den rivayet ettiği şu hadisteki mana ile
çakışmamaktadır: "Resulullah Aleyhisselâm hitabda bulundu (veya hutbe
okudu) ve cihaddan sözetti Onun farz namazların dışında bütün amellerden üstün
olduğunu bildirdi." Bu, orucun vacib ve farz kılınmasından önce olabilir.
Re-sulullah Aleyhisselâm amellerin en üstün olanını soran bir adama:
"Oruç tut, onun benzeri yoktur" diye cevap vermiştir. "Oruç benim
içindir", yani oruç tutmada gösteriş payı yoktur. Oruç tamamen Benim rızam
için yerine getirilen bir ibadettir. Çünkü kul onunla Benden başkasına ibadet
etmez. Yahut: O Benimle kulum arasında bir sırdır, kulum o ibadeti yalnız
Benim rızam için ye nar. "Onun karşılığını
Ben veririm" yani oruç tutanın sevabını Ben veririm. Biliriz ki, Kerim
olan, bir şeyin karşılığını vermeyi kendine has kılarsa vereceği karşılık, yapacağı
ihsan olur. Verilecek karşılık sayıya ve hesaba gelmeyecek derecede kat kat
olacaktır. İlim adamları,
kendilerine kat kat sevab verilecek olanların, oruçlarına günah karıştırmamış
kimseler olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Bunun için: Oruçlu
için iki rahatlık vardır, denilmiştir. Birincisi iftar vaktinde, bu dünya
zevklerinden hoşlanan ruhun duyduğu rahatlık, diğeri Rabbine kavuştuğu andaki
rahatlık, bu da rabbani ruhun duyduğu rahatlıktır. Oruç kişiyi Rabbine kavuşma
ve O'nu müşahede etme nimetine ulaştırmaktadır. (Kastallanî'den). Nevevî Rahmetullari
Aleyh de Müslim şerhinde şöyle diyor: Kişi kötü konuşmaktan,
cahillik etmekten, başkasıyla münakaşaya girmekten, ona buna sataşmaktan
sadece oruçlu iken men edilmiş değildir. Herkes bu gibi kötülüklerden
menolunmuştur. Ancak bu yasak oruçlu hakkında daha da kuvvet kazanmaktadır. "Yüce Allah
buyurur ki: Ademoğlunun her işi kendinedir, oruç ise müstesna, o Benim
içindir" sözüyle ne kastedildiği hakkında ilim adamları ihtilaf
etmişlerdir. Çünkü bütün taatler Allah için yapılır. Bazıları der ki: Oruç
yalnız Allah için yapılan bir ibadettir. Allah'tan başkası için oruç ile ibadet
edilmiş değildir. Kafirler tapındıkları şeylere secde, sadaka, zikir ve benzeri
şeylerle tazim ettikleri halde, hiçbir asırda oruç ile tazim etmiş değillerdir. Bazılarının
açıklamasına göre ise; oruç gizli olduğu için riyadan uzak bir ameldir. Namaz,
hacc, cihad, sadaka ve benzeri ameller ise açıktan yapılır. Bazıları da şöyle
demişlerdir: Diğer ibadetlerdekinden farklı olarak oruçlu için kendine ve
nefsine bir pay yoktur. (Yani dünyalık olarak). Yine denilmiştir ki:
Yeme ve içmeden uzaklık, Allah'ın sıfatlarındandır. Kul da bu sıfata müteallik
bir amel ile Allah'a yaklaşmaktadır. Gerçekte ise Allah'ın sıfatlarına hiçbir
kimsenin sıfatı benzemez, yani Allah'ın sıfatları zatına mahsustur. Bazılarına göre ise,
"oruç Benim içindir" sözünün manası "onun ne kadar bir sevaba
layık olduğunu yalnız Ben bilirim" dir. Diğer ibadetlerin sevaplarını ise
Allahü Teala bazı yaratıklarına açıklamıştır. Ve yine denilmiştir
ki: Oruç teşrif için, yani şerefinin üstünlüğünün belirtilmesi için Allah'a
nisbet edilmiştir. "Allah'ın devesi" sözünde olduğu gibi. Esasında
bütün âlem Allah'ındır. Bu hadis orucun üstünlüğünü bildirmekte, ona teşvik
etmekte ve oruç için sabır göstermeye çağırmaktadır. "Onun karşılığını
Ben veririm" sözü orucun üstünlüğünü ve sevabının çokluğunu
bildirmektedir. Çünkü kerim olan, bir şeyin karşılığını vermeyi kendi üzerine
alırsa, bu karşılığın pek büyük olacağı anlaşılır. "Oruçlu için iki
rahatlık vardır". Oruçlunun Rabbine kavuştuğu andaki rahatlığı, yaptığı
amele verilen bolca karşılığı görmesi do-layısıyladır. İftar vaktindeki
rahatlığı ise ibadetini, onu bozacak şeylerden uzak halde tamama erdirmesinden
duyduğu sevinç ve karşılığında umduğu sevab dol ayı siyi adır. Ben derim ki:
Daha önce yapması yasak olan şeyleri yapabilmekten ve canının çektiği şeyleri
alabilmekten duyduğu rahatlık da buna ilave edilebilir. , Resulullah Aleyhisselâm'ın Arafat Gününde
Ümmetine Dua Etmesi Ve Kurban Bayramı Hutbesi İle İlgili Rivayetler
Peygamber
Aleyhisselam'ın Arefe günü akşamında 'Ümmetinin Bağışlanması İçin Dua Etmesi'
ile ilgili hadis: 17L Bu
hadisi İbnu Mace Rahmetullahi Aleyh C.2, s.l23'te 'Arafat'ta Dua1 babında
rivayet etmiştir. Abdullah ibnu Kinane,
îbni Abbas ibni Mirdas es-Sulemi'nin babasından, onun da kendi babasından
rivayetine göre Resulullah Aliyhisselâm Arafe günü akşamında Ümmeti için, dua
etti ve kendisine Allah katından şöyle icbet edildi: "Zalimlik
yapanlar dışında Ben onları bağışladım. Zalimden mazlumun hakkını alacağım.
Resulullah Aleyhisselâm: Ey Rab-bim, dilersen, mazluma cennetten lütfeder,
böylece zalimi de bağışlarsın, diye münacaat etti. O akşam kendisine icabet
edilmedi. Ertesi gün Müzdelife'de sabah oldu. Resulullah Aleyhisselâm duasını
tekrarladı, istediğine icabet edildi. Ravi der ki, Resulullah Aleyhisselâm
güldü (veye tebessüm etti demiş olabilir) Ebu Bekir ve Ömer Radıyallahü Anh
kendisine: Anam babam sana feda olsun, Allah dişlerine hep gülümseme bahşetsin,
bu saatte gülmek senin pak adetin değildir, seni güldüren nedir? diye sordular.
Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki: Allah'ın düşmanı îblis Allah'ın duama
icabet ederek Ümmetimi bağışladığını öğrenince toprak alıp başına saçmaya ah,
vah ederek bağırmaya başladı. Onun o haykırışlarını görmek beni güldürdü.[14] 171. Hadisin Şerhi
Resulullah
Aleyhisselâm'in gülmesi tebessümden ibaretti. Dolayısyla hadiste geçen 'güldü'
kelimesi "tebessüm etti" anlamın dadır. Sözü edilen saat, yani
Resulullah Aleyhisselâm'ın hadis te belirtilen hâdiseden dolayı tebessüm ettiği
saat, gecenin son vaktidir. Bu vakit tazarru ve dua vakti olduğu için Hazreti
Ebu Bekir ve Hazreti Ömer Radıyallahü Anhüma: Bu saatte gülmek sizin pek
adetiniz değildir, demişlerdir. "Allah dişlerine hep gülümseme bahşetsin" sözü
de Ebu Bekir
ve Ömer Radıyallahü Anhüma hazretlerinin Peygamber
Aleyhisselâm iç in dualarıdır. Yani: 'Allah kalbine dudaklarındaki gülümsemeyi
devamlı kılacak bir sevinç ve sürür
versin' demektir. 172. Nesâî'nin
Arefe Günü hakkındaki bir başka
rivayeti de şöyledir: Aişe Radıyallahü
Anhüm Resulullah Aleyhisselâm'in şöyle söylediğini bildirmiştir: "Allah, arafe
gününde cehennemden azad ettiği kul kadar hiçbir günde azad etmez. Allah o
günde kendine Münacaat eden kullarına rahmetiyle yaklaşır ve o kullarıyla
meleklerine karşı övünür ve: Bunlar ne istiyor? diye sorar?[15] 172. Hadisin Şerhi
Allah'ın Arefe gününde
cehennemden azad ettiği kullarının sayısı kadar, senenin diğer günlerinden
herhangibirinde azad etmemesi, Arefe gününün üstünlüğü ve bu günde Allah'ın
rahmetinin kullarına tecellisinin fazla olması dolayısıyladır, O günde rahmetini
kullarının üzerine bolca akıtır. Allahü Teala'nın kulları hakkında:
"Bunlar ne istiyor?" diye sorması soru maksadıyla değil, ailelerini,
vatanlarını terkederek, toz, toprak içinde yol meşakkatine katlanarak hacc
farizasını yerine getirmek için Mekke'ye gelen ve orada Allah'a yönelerek dua
eden, günahlarının bağışlanmasını, tevbelerinin kabul edilmesini isteyen,
bunları yaparken yalnızca Allah'ın rahmetine kavuşmayı amaç edinen, azabından
korkan kullarını övmek içindir. Allah kerimdir, rahmet sahibidir, kullarını bağışlar ve onlara
rahmet eder. •Kurban Bayramı Hutbesi* İle İlgili Hadis
173. Bunu da
îbnu Mace, C.2, s.l29'da "Kurban Bayramı Hutbesi" babında rivayet
etmiştir. Abdullah ibnu Mes'ud
Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhis-selâm'ın Arafat'ta alaca devesinin üstünde
şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Bu günün hangi
gün, ayın hangi ay, bu beldenin hangi belde olduğunu biliyor musunuz?
Oradakiler: Burası haram belde, bu ay haram ay, bu gün haram gündür, dediler.
Resulullah Aleyhis-selâm da: Mallarınız, canlarınız, bu ayınız, bu
beldeniz, bu gününüz gibi haramdır.
îyi bilin, ben hepinizden önce havzın başına varacak, orada sizin çokluğunuzla
diğer Ümmetlere Övüneceğim, benim yüzümü kara çıkarmayın. Bilin ki, ben
şefaatimle bazı kimseleri kurtarmaya çalışacağım, bazıları da benim
şefaatimden mahrum bırakılacak. Ben: Ey Rabbim, bunlar benim asbabımdır (benim
yoluma girenlerdir) derim. Hak Teala: Sen bunların senden sonra neler icad
ettiğini bilemezsin, der, diye buyurdu.[16] 173. Hadisin Şerhi
Hadiste zikri geçen
alaca deve, Resulullah Aleyhisselâm'm 'Kusva' adı verilen devesidir. Resulullah
Aleyhisselam'ın; Bu günün hangi gün, bu ayın hangi ay, bu beldenin hangi belde
olduğunu biliyor musunuz? diye sorması orada bulunanlara, ayın ve beldenin
hürmetini ikrar ettirmek içindir. Bunu ikrar ettirmekle mallarının ve
canlarının birbirlerine haramhğımn derecesinin büyüklüğü ortaya konmuş oluyor.
Resulullah Aleyhisselâm: "Ben hepinizden önce havzın başına
varacağım" demekle, herkesten önce oraya varıp oranın suyundan içmeleri
için Ümmetine o yeri hazırlayacağını bildirmektedir. Resulullah
Aleyhisselâm'dan sonra bidatler çıkaranlar, Onun şefaatinden mahrum olacağı
için Resulullah Aleyhisselâm'm sünnetine iyi yapışmak gerekir. "Allah'tan
nasıl korkulması gerekiyorsa öylece korkunuz ve ancak Müslümanlar olarak
ölünüz". Cihad,
Şehidlerin Fazileti Ve Cihadda İhlas Hakkındaki Rivayetler
174. Sahih-i
Buharî'den 'Cihadın Fazileti1 ile ilgili badis, Buharı, C.l^s.16, Kitabul-İman
'Cihad1 babından: Haramiyyu'bnu Hafs
Abdulvahid'den, o Umare'den, o Ebu Zur'a ibnu Amr'dan, o da Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den, Resulu Hah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir: "Yüce Allah,
kendisim iman ve Peygamberlerimi doğrulamaktan başka bir şey sevketmeksizin
yolumda cihada çıkanı kazandığı ecir, veya elde ettiği ganimet ile geri çevirir
yahut cennete koyarım, diye, kendi katında
tekeffülde bulunur. Eğer Ümmütime zorluk çıkarma korkum olmasaydı, hiçbir
şeriyyenin arkasında kalmayıp Allah yolunda öldürülmeyi sonra diriltilip tekrar
öldürülmeyi sonra diriltilip tekrar öldürülmeyi arzulardım.[17] 175. Buhari
Rahmetullahi Aleyh, Kastallanî'nin şerhine göre C.5,s.35-36'da
Kitabu'l-Cihad'ın "İnsanların En Üstünü Canıyla Malıyla Allah Yolunda
Cihad Eden Mü'mindir" başlıkh babında şöyle bir rivayete yer vermiştir: Ebu'l-Yeman
Şu'ayb'dan, o ez-Zuhrî'den, o Saîdu'bnu'l-Musey-yeb'den, o da Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den Resulullah Aley-hisselâm'm şöyle söylediğini rivayet
etmiştir: "Allah yolunda
cihad edenin örneği (kendi yolunda kimin cihad ettiğini ise ancak Allah bilir)
oruç tutan, namaz kılan kimsenin örneğidir. Allah mücahide, öldürülmesi
halinde cennete koymayı yahut sevab ve ganimetle birlikte, geri çevirmeyi
taahhüd etmiştir.[18] 176. Yine
Buharı, 0.4,8.85-86^3 Kitebu'l Cihad ve's-Siyer'in, Kesulullah Aleyhisselâm'ın
"Sizin İçin Ganimetler Helal Kılındı" sözüyle ilgili babda şu hadisi
rivayet etmiştir; İsmail Mâlik'ten, o
Ebu'z-Zinad'dan, o el-A'rec'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den
Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kendisini Allah
yolunda cihad amacı ve Allah'ın vahyine olan inancından başka bir şey
sevketmeksizin, kendi yolunda cihada çıkanı Allah, cennete koymayı veya ecir ve
ganimetle birlikte, çıktığı meskenine geri döndürmeyi taahhüt etmiştir.[19] 174-176. Hadislerin Şerhi
Hadiste geçen iman ile
kastedilen, ihlastır. Yani kişi cihada çıkarken yalnız Allah'ın rızasını
gözetmelidir. Cihada çıkmasında Allah'ın vaadettiği nimetlere kavuşmaktan ve
Allah'ın emrini yerine getirmekten başka bir gaye gözetmemelidir.
"Cennete koyarım" sözünün anlamı: Şehid edilmesi halinde, hesapsız
olarak Allah'a yakın (mukarreb) kullarla beraber cennete koyarım'dır. Çünkü
şehidlik günahların kefîaretine vesiledir. Yüce Allah ayet-i
kerimesinde:"Allah katında diridirler ve rızıklan dinim aktadırlar"
diye buyurarak şehidin ölümü anından itibaren nimete kavuştuğunu
bildirmektedir. (Kastallanî'den). 177.
"Cihadın Fazileti" Hadisini Nesâî de, C.l,s.l6'da rivayet etmiştir: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ı şöyle söylerken işittim demiştir: "Allahü Teala,
kendisini, iman ve Benim yolumda cihad azminden başka birşey şevketmeksizin,
Benim yolumda cihada çıkanı, ya ister öldürülmek suretiyle, isterse başka
şekilde ölmek suretiyle dünyadan göçsün, onu cennete koymak üzere güvenceye
alırım, veya elde ettiği ecir ve ganimetle birlikte, çıktığı meskenine geri
döndürürüm diye taahhütte bulunmuştur.[20] 178. Yine
Ebu Hureyre RadıyaUahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu
bildirmiştir: "Kendisini, Allah
yolunda cihad azmi ve Onun vahyini tasdikten başka bir şey sevketmeksizin,
kendi yolunda cihad edeni Allah, ya cennete koymayı veya kazandığı ecir ve
ganimet ile birlikte, çıktığı meskenine geri çevirmeyi taahhüt etmiştir.[21] 179. Yine
Buharî'nin Harekete Geçirilen Seriyeyenin Sevabı" konusunda rivayet
ettiği bir hadis de şöyledir; îbnu Ömer RadıyaUahü
Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın Rab-binden rivayetle şöyle söylediğini
bildirmiştir: "Onu (cihad
edeni) geri çevirdiğim zaman, sevab ve ganimetle geri çevirmeyi, ruhunu aldığım
zaman da kendisini bağışlamayı ve kendisine rahmet etmeyi taahhüt ettim.[22] 177-179. Hadislerin Şerhi
Hadiste "ister
öldürülmek suretiyle olsun, ister başka şekilde
ölnek suretiyle olsun" denilirken başka şekilde Ölümden sefer, yai
cihada gidiş veya dönüş esnasındaki ölüm kas teli diliyor. Hadisin zahirinden
ganimetle evine dönenin ecirden mahrum kalacağı manası çıkıyor. Gerçekte ise
mücahid ihlas ile cihad ederse, ister geri dönsün ister dönmesin mutlak suretle
kendisine sevap yazılır. Bu mesele iki şekilde
izah edilmiştir: Birincisi: Metinde
geçen "veya" anlamındaki kelime aynı zamanda "ve" anlamına
gelir. Bu durumda anlam şöyle olur; Evine dönerken eğer bir ganimet elde
edememişse o zaman sadece aldığı ecirle dönmüş olur. Ganimet elde ettiği
takdirde de hem aldığı ecirle hem de ganimetle dönmüş olur. Her iki halde de sevab
alması kesindir. ikinci açıklama:
Mücahidin aldığı ecir, ganimet elde etmediği takdirde, Yüce Allah'ın
mücahidlerden herbiri için hazırladığı ecrin tamamıdır. Ganimet elde eden
mücahidlerin ecirleri ise, ganimet elde edemeyenlerinkinden az olmaktadır. Bu
iddialarına Müslim'in Amr ibnu'1-As Radıyallahü Anh'den rivayet ettiği şu
hadisi delil göstermektedirler. O hadiste Resulullah Aleyhis-selâm'ın şöyle
buyurduğu bildirilmektedir: "Allah yolunda cihada çıkıp da ganimet elde
eden her mücahid, ecrinin üçte ikisini peşinen almış olur. Üçte biri kalmış
olur. Ganimet elde edemeyenler ise ecirlerinin tamamını ahirette
alırlar." Bu hadisten hareketle şöyle diyorlar: Bu hadis açıkça
gösteriyor ki, ganimet alanın da ecrinin bir kısmı ahirete kalmaktadır. Ganimet
ise alınacak ecrin bir kısmına karşılık olmaktadır. (Kastallanî'den) .
Kastallanî Rah-metullahi Aleyh, sonra şöyle diyor; "Ecrin üçte ikisini
peşinen almış olur" sözünde ince bir hikmet vardır. Allah mücahide üç
nimet bahsetmiştir, bunlardan ikisi dünya ile ilgili, diğeri ahiret ile
ilgilidir. Dünya ile ilgili olanlar selamet (düşmanın kötülüğünden korunma) ve
ganimettir. Ahiret ile ilgili olan ise öldürülerek olsun başka şekilde olsun
dünyadan göç ettiğinde şehidlerle birlikte cennete gitmektir. Mücahid salim ve
ganimet elde etmiş olarak döndüğünde dünya ile ilgili olan iki nimete kavuşmuş
olmaktadır. Onun için, Allah katından üçüncü nimet kalmaktadır. Fakat ganimet
elde etmeden dönerse o zaman Allahü Teala Buna karşılık olarak ona sevab
yazmaktadır. Hadiste kastedilen
mana, hadisin zahirinden çıkan ganimet elde edenin sevab alamayacağı manası
değildir. Bazıları hadiste geçen "veya" kelimesini "ve"
manasına almışlardır. Çünkü mücahidin her halde sevab alacağı kesindir. Bu
konuda Müslim'in bazı rivayetlerinde "ecir ve ganimet" şeklinde 've'
ile geçmesi delil gösterilmiştir. Bazıları bu görüşe
itiraz ederek 've' ile okunduğu zaman hadisin manası üzerindeki bazı
problemler çözülse de, yeni bir problem ortaya çıkmaktadır, çünkü böyle
okunduğu zaman evine dönen her mücahidin mutlaka ganimetle dönmesi gerekir.
Böyle bir şey ise açıklanması zor bir durumdur. Çünkü Allah'ın vaadi haktır, Allah
vaadettiğini verir. Doğru olan "ve" ile gelen rivayetlerin anlamlarını
'veya' ile gelen rivayetlerin anlamlarına hamletmek, yani ikisini birlikte
düşünerek anlam çıkarmaktır, demişlerdir. Bu itiraza, yukarıda
geçen iki açıklamadan biriyle cevap verilebilir. Yani ya 'veya' kelimesi,
ganimet ile ecrin birinin diğerini engellememesi anlamına alınır, o zaman
ikisinin birlikte hasıl olması mümkündür. Yahut da bir durumda ecrin tamamının
alınacağı, diğer durumda eksik alınacağı manası çıkarılır. O zaman ganimete
kavuşmayan ecrini eksiksiz alır, ganimete kavuştuğu zaman da kişinin elde
ettiği ganimete sevinmesi dolayısıyla bu ecir kısmen eksilir, en doğrusunu
bilen ise Allah'tır. Hadiste de
bildirildiği üzere Resuluîlah Aleyhisselâm Ümmetine meşakkat olmasından
çekinerek, her seriyye ile birlikte çıkmamıştır. Ümmetine acımıştır. Çünkü
Ümmetinden herkes onunla birlikte her seriyye ile cihada çıkmaya güç yetiremez.
Onun katıldığı seriyyeye katılmamak ise kendilerine ağır gelirdi. Bu mana Müslim'in
rivayetinde açık olarak belirtilmiştir. Nitekim orada şöyle deniliyor:
"Müslümanlara zorluk çıkarma korkum olmasaydı asla gazaya çıkan bir
seriyyenin arkasında kalmazdım. Ancak ben onların hepsini donatma imkanı
bulamıyorum, onların da kedi teçhizatları kendilerine güç gelir." Resuluîlah
Aleyhisselâm'ın Allah yolunda tekrar tekrar öldürülmek istemesi Allah yolunda
şehid olmanın üstünlüğünü gösteriyor. Artık herkesin Şehadet nimetine kavuşmak
için Allah yolunda Öldürülmeyi istemesi gerekir. Sahih-İ
Müslim'den 'Allah Yolunda
Cihad Etmenin Fazileti1 İle
İlgili Hadisler
180. Ebu
Hureyre Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhis-selâm'ın şöyle söylediğini
bildirmiştin "Allah, evden
çıkmasına sebep, kendi yolunda cihad azmi ile vahyine olan inancından başka bir
şey olmaksızın yolunda cihad eden kimseyi, ya cennetine koymayı veya elde
ettiği ecir ve ganimetle evine geri döndürmeyi taahhüt etmiştir.[23] 181 Yİne
Sahih-i Müslim'den bir başka rivayet: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Allah, kendisini
Benim yolumda cihad azmi ve Bana imandan başka bir şey yola çıkarmaksızın,
Benim yolumda cihada çıkanı kesin olarak cennete koyar veya çıktığı evine,
elde ettiği ecir ve ganimetle birlikte geri döndürürüm, diye taahhütte
bulunmuştur. Mu-hammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki, Allah yolunda
açılan her bir yara, kıyamet gününde açıldığı günkü haliyle, kan renginde ve
misk kokulu olarak gelir. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki,
Müslümanlara zorluk çıkarma korkum olmasaydı, asla gazaya çıkan bir seriyyenin
arkasında kalmazdım. Ancak ben onların hepisini donatma imkanını bulamıyorum,
onlar da kendi teçhizatları için imkan bulamıyorlar, bu durumda onların
benden geri kalmaları kendilerine güç gelir. Muhammad'in nefsi elinde olana
yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra tekrar savaşıp
öldürülmeyi arzulardım.[24] Resulullah
Aleyhisselam'ın Bedir'e Katılanlar Hakkında Söylediği: 'İstediğinizi Yapın Allah
Sizi Bağışlamıştır' Sözü İle İlgili Hadis
182. Bu
hadisi Buharı C.5, s.l45'te, "Fetih Gazvesi1 babında rivayet etmiştir: Bu konu 'Fetih
Gazvesi' hadisinde geçmekte, Hatib ibnu Ebi Bal-taa'nın Mekke ahalisine
gönderilerek onlara Resulullah Aleyhis-selâm'ın Mekke'yi fethetmek için gazveye
çıkacağını haber vermesinden sözedilmektedir. Orada şöyle deniliyor:
Resulullah Aleyhisselâm Hatib'e: "Ey Hatib bu
yaptığın ne? diye sordu. Hatib: Ey Allah'ın Resulü, benim hakkımda acele etme,
ben Kureyş'le bağlantı içinde bir adamdım. Onlarla anlaşmalıydım (ilişkiliydim)
ama onlardan değildim. Seninle beraber hicret edenlerin, müşriklerin içinde
yakınları vardı, onlar bu kimselerin mallarını ve aile efradlannı koruyorlardı.
Benim böyle yakın çevrem olmayınca, içlerinden benim kimselerimi koruyacak bir
el (yardım) edinmek zorunda kaldım. Bunu dinimden dönmek veye Müslüman olduktan
sonra küfre rıza göstermek maksadıyla yapmadım. Resulullah Aleyhis-selâm da: O
size doğru olanı söyledi, diye buyurdu. Ömer Radıyallahü Anh: Acaba Allahü
Teala Bedir gazasında bulunanlar hakkında ne buyurur? diye sordu. Resulullah
Aleyhisselâm; Allahü Teala'nın: İstediğinizi yapın, ben sizi bağışladım, buyurduğunu
bildirdi.[25] 182. Hadisin Şerhi
Bu hadis Sahih-i
Buharî, Kitabu'l-Cihad, Babu'l-Casus, (56/ 141)'de şu şekilde geçiyor: Hazreti
Ali Radıyallahü Anh'den rivayet edilmiştir. Buyurdu ki, Resulullah Aleyhisselâm
beni, Zubeyr ibnu Avvam'ı ve Mikdad ibnu Esved'i göndererek şöyle dedi: Ravzatu
Hah'a (Medine'ye oniki mil mesafede, Mekke ile Medine arasında bir yer)
gidiniz, orada devenin üzerinde, hevdece binmiş halde bir kadın vardır, (ibnu
Ishak'da geçtiğine göre bu kadının adı Sare idi, Vakidî'nin kaydettiğine göre
ise Kenud'dur). Onda bir yazı vardır, onu alınız. Biz çıktık, atlarımız
hızlı bir şekilde bizi götürüyordu. Ravza'ya geldik. Orada deve üstündeki
kadınla karşılaştık. Ona: Yazıyı çıkar, dedik. Kadın: Bende yazı yok, dedi.
"Ya o yazıyı çıkarırsın yahut üstünü açar, yazıyı meydana çıkarırız"
dedik. Kadın yazıyı saçlarının arasından çıkardı. Onu Resulullah Aleyhi s s
elam'a getirdik. Baktık ki Hatib ibni Ebu Baltaa'dan Mekke'de oturan bazı
müşriklere yazılmış. Resulullah Aleyhisselâm'la ilgili bazı şeyleri onlara
bildiriyor. (Bazı müşriklerden kastedilen Safvan ibnu Umeyye, Süheyl ibnu Amr
ve Ikrime ibnu Ebi Cehl'dir). Resulullah Aleyhisselâm: Ey Hatib, bu yaptığın
ne? diye sordu, (hadisin devamı yukarıda geçtiği gibidir). îbnu İshak'ta geçtiğine
göre Hazreti Ömer Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'a: Ey Allah'ın Resulü, bırak beni bu münafığın
boynunu vurayım, diye söyledi. Ömer Radıyallahü Anh'ın böyle söylemesinde,
anlaşılması güç olan bazı noktalar var. Resulullah Aleyhisselâm'm Hatib
hakkında: O, size doğru olanı söyledi,
demesinden sonra Ömer
Radıyallahü Anh'ın onu münafıklıkla itham etmesi müşkil bir
noktadır. Çünkü Hatib Resulullah Aleyhisselâm'a verdiği cevapta; kendisinin bu
işi küfür veya dinden dönme yahut İslam'dan sonra küfre rı£9 gösterme gayesiyle
yapmadığını bildirmişti. Resulullah
Aleyhisselâm'ın onun bu sözünü
doğrulaması, onun münafık
olmadığına şehadettir. Bu hususun açıklanması için şöyle söylenmiştir:
Ömei Radıyallahü Anh, dindeki
hamaseti ve bazı
münafıklarır. karşısındaki şiddeti dolayısıyla böyle söylemiş ve
Hatib'in yaptığ; işin onun Öldürülmesini gerektirecek bir iş olduğunu zannetmiştir. Ancak bunda kesin kararlı
davranmamış, bunun içir
öldürülmesi hakkında izin istemiştir. Hatib açığa vurduğunun ter si bir işi
gizlice yaptığı için onu münafıklıkla itham etmiştir. Resu lullah Aleyhisselâm
ise onu (Hatib'i) mazur görmüştür. Çünkü bir te'vilde bulunmuştu ve yaptığından
dolayı bir zarar hasıl ol mamıştı.
Özellikle yazıda Mekke ahalisini iyiliğe yönelten, Resu lullah Aleyhisselam'a
uymaya sevkeden, kurtuluş yollarının bı olduğunu belirten ifadeler bulunması
mazur görülmesine ve teşkil etmiştir. Yahya ibnu Selam'ın
tefsirinde geçtiğine göre Hatib'in mektubı; nun metni şöyledir: "Bundan sonra, Ey
Kureyş ahalisi, Resulullah Aleyhisselâr üzerinize sel gibi akan, gece gibi bir
ordu ile geliyor, (geldi). A lah'a yemin olsun O tek basma da gelse, size karşı
zafer elde ede ve Allah'ın ona vaadettiği gerçekleşir. Artık kendinizi kollayıi
Vesselam." Resulullah Aleyhisselâm, Hatib'i öldürme fikrinde vazgeçmesi
için Hazreti Ömer Radıyallahü Anh'e şöyle buyurdu: Bedir1 de bulundu. Ne
bilirsin, belki de Allahü Teala, Bedirde bul' nanlara muttali
olarak, onlara istediğinizi
yapın Ben si bağışladım diye buyurmuştur. Kurtubî Rahmetullahi
Aleyh der ki: Bu hadisi şerif, Bedir'de bulunanlarda kendilerinin geçmiş
günahlarının bağışlanmasına vesile teşkil edecek bir halin ortaya çıktığını
bildirir. Bu hallerinden dolayı sonraki günahlarının bağışlanmasına da layık
olmuşlardır. Şu beyti söyleyen ne güzel söylemiştir: Sevgili eğer bir hata
işlerse Binlerce iyiliği ona şefaatçidir. Yukarıdaki
açıklamaları veren Kastallani daha sonra şöyle diyor: Allahü Teala, Resulullah
Aleyhisselâm'ın haklarında herhangi bir şey söylediği kimseler hakkında, bu
sözlerin doğruluğunu ortaya çıkarmıştır. Nitekim Bedir ehli cennetliklerin
işlerini işlemeye devam etmişlerdir. Birinden bir yanlışlık zuhur edecek olsa
hemen tevbe eder ve en doğru yolda yürümeye devam ederdi. Hadiste bildirilen
bağışlanma ise ahirette olacaktır. Eğer onlar, haddi aşacak bir iş yapmış
olsalardı şüphesiz Allah'ın koymuş olduğu kuralların uygulanması için onlara
ceza uygulanırdı. Resulullah
Aleyhisselâm Bedir ehlinin faziletini bildirmek için Allah'ın onlar hakkında:
"İstediğinizi yapın, sizin için cennet hak oldu" yani sizi bağışladım
diye buyurduğunu bildirince Ömer Radıyallahü Anh-'ın- gözleri yaşardı ve:
"Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedi. (Kastallani 'den). Ömer Radıyallahü
Anh'ın gözleri nefsine acımasından dolayı yaşardı. Çünkü: Beni bırak boynunu
vurayım, demişti. Ağlamasının sevinçten dolayı olması da mümkündür. Çünkü Yüce
Allah'ın Bedir ehline verdiği yüce ihsanını öğrenmişti. Özellikle Ömer
Radıyallahü Anh'ın da Bedir ehlinden olması sevincini artırmıştır. Resulullah
Aleyhisselâm'ın, Yüce Allah'tan rivayetle Bedir ehlinin diğerlerinden daha çok
mağfirete yakın olduklarını bildirmesi üzerine, Hazreti Ömer Radıyallahü
Anh'ın gözleri sevinçten yaşarmıştır. Doğrusunu Allah bilir. Şüphesiz Bedir
savaşına katılanlar canlarını Allah yolunda satanların ve halis niyetle Allah
yolunda cihada çıkanların ilkleridir. insan sayısı ve savaş teçhizatı
itibariyle müşriklerin Mü'min-lerden kat kat fazla olmalarına rağmen îslam,
zaferi kazandı ve bunun haberi bütün Arap yarımadasına yayıldı. Bunun üzerine
Arap Yarımadasında oturan bütün insanlar Mü'minleri büyük görmeye ve onlara
hürmet etmeye başladılar. Kendini beğenmişlik gözlerini kör eden ve "ben
sizin komşunuzum" diyen şeytanın sözüne kanarak, bununla rahatlık duyan ve
onun peşinden giden müşriklerin başlarına geleni görünce, ötekiler de meseleyi
ciddi ciddi düşünmeye, binlerce plan kurmaya başladılar, içlerinden bazılarının
nefisleri kendilerine gizlice baskınlar düzenlemeyi hoş gösterir oldu. Bedir ehli aynı
zamanda güzel bir adet başlattı. Müslüman kardeşlerine büyüklük taslayanlarla
vuruşmada sabır göstermeyi ve müşriklerin hilelerini Önemsememeyi öğrettiler. "İzzet ancak
Allah'ın, Peygamberinin ve Mü'minlerindir." "Müşrikler
hoşlanmasa da, dinini bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini doğru
yol ve hak din ile gönderen Allah'tır". (Kastallanî Şerhi, C.6, s.387) Cabir'în
Babası Abdullah'ın Şehit)
Edilmesinden Sonra Konuşturulmasıyla
İlgili Hadis
183. Bu
hadisi Tirmizî, 'Al-i Imran' süresiyle ilgili babda rivayet etmiş ve senedi
zikrettikten sonra şöyle söyle-mistir. Cabiru'bnu Abdillah
Radıyallahü Anh'den şöyle söylediği rivayet edilmiştir. "Resulullah
Aleyhisselâm benimle karşılaştı ve: Neyin var, Ca-bir, üzgün halde oluğunu
görüyorum? dedi. Ben de: Ey Allah'ın Resulü, babam şehid edildi, Uhud günü
öldürüldü, geride de çoluk çocuk, borç bıraktı, dedim. Resulullah Aleyhisselâm:
Allah'ın senin babanı nasıl karşıladığı hakkında sana müjde vereyim mi? diye
buyurdu. Ben: "Evet, Ya Resulallah" dedim. O da: Allah bir kimseyle
ancak bir perde arkasından konuşur, ama senin babanı diriltti ona perde
olmaksızın hitabda bulundu ve şöyle söyledi: Ey kulum, Benden iste vereyim,
Baban: Ey Rabbim, beni diriltmeni ve senin yolunda ikinci kez öldürülmeyi
istiyorum. Dedi. Rabb Teala: Benim kesin olan hükmüm vardır, ölenler ikinci kez
dünyaya dönmezler, buyurdu. Bunun üzerine: "Allah yolunda öldürülenleri
Ölüler sanmayınız..." ayeti indirildi, diye cevap verdi.[26] Tirmizî bu hnHisin
haşen garib olduğunu söylemiştir. İbnu Mace de bu hadisi
'Cehmiyye'nin înkar Ettikleri' ile ilgili babda Tirmizî'nin yukarıda verilen
rivayetinde geçen lafizdakine yakın bir lafizla rivayet etmiştir. Ancak orada
"Abdullah ibni Amr ibni Haram, Uhud gününde öldürüldüğünde Resulullah
Aleyhisselâm benimle karşılaştı" denilmektedir. 184. Yine
İbnu Mace bu hadisi Sünen'inde "Allah Yolunda Şehid Olmanın
Fazileti" babında rivayet etmiştir: Oradakj. rivayetin
lafzı şöyledir: "Cabiru'bnu
Abdillah Radıy allahü Anh'ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
Abdullahi'brfîı Amri'bni Haram Uhud gününde öldürüldüğünde, Resulullah
Aleyhisselâm bana: Ey Cabir, sana Al-lahü Teala'nın babana ne söylediğini
bildirmemi istemez misin? diye buyurdu. Ben: Evet, (isterim), dedim. Resulullah
Aleyhisselâm şöyle buyurdu: Allahü Teala bir kimseye ancak perde arkasından
hitab eder, senin babana ise perde olmaksızın hitab etti ve: Ey kulum, Benden
iste vereyim, dedi. Baban:. Beni diriltmeni ve senin yolunda tekrar öldürülmeyi
diliyorum, dedi. Allahü Teala: Benim önceden verdiğim bir hükümdür, ölenler
dünyaya geri döndürülmezler, diye buyurdu. Baban: Geride kalanlara (durumumu)
bildir, dedi. Allah Azze ve Celle de şu ayet-i kerimeyi indirdi: "Allah
yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın, onlar diridirler.[27] 183-184. Hadislerin Şerhi
"Allah senin
babanla perde olmaksızın konuştu" sözünü te'vil etmek gerekiyor. Çünkü
Allahü Teala yaratıklara benzemekten münezzehtir. Allahü Teala'nın konuşması
ses ve harften hâli bir konuşmadır. Musa Aleyhisselâm ile böyle konuşmuştur. Allahü Teala Cabir'in
babasından dilekte bulunmasını isteyince o, Uhud'da şehid edilmekten dolayı
aldığı ecre ilaveten ikinci bir şehadet sevabı almak için, Allah'tan kendisini
yeniden diriltip, yeniden şehadet sevabına kavuşturmasını istiyor. O,
şehidlerin aldığı sevabın büyüklüğünü gördüğü için bu istekte bulunuyordu. Hadisin her iki
rivayetinde de şehidlerin fazileti açıklanıyor. Başka hadislerde şehidlerin
ruhlarının cennette dolaşan yeşil kuşların kursaklarında olduğu bildiriliyor.
Bu hadiste de şehidlerin yeniden cihad edip şehid edilmek için dünyaya dönmek
istedikleri bildiriliyor. Bu hadis aynı zamanda şehidlerin diri olduğunu
bildiren ayeti açıklamaktadır. Şehidler gerçek bir hayatla hayat
sürmektedirler. Ayetin bildirdiği üzere Allah katından rızıklan dinliyorlar. Hadisin bildirdiği
üzere bir kere ölen tekrar dünyaya geri döndürülemez. Ondan sonraki hayat
ahiret hayatıdır. Bu bütün yaratıklar hakkında geçerlidir. Allah'ın öldürdüğü
bir kimseyi yüz yıl sonra diriltmesi ise bu hükme ters değildir. (Kur'an-ı
Kerim'de bir kişinin Öldürüldükten yüz yıl sonra diriltildiği bildiriliyor.
Mütercim). Bu Allah'ın ölüleri diriltmeye kadir olduğunu göstermek için bir
örnektir. Bunun için ayet-i kerimede, öldürüldükten sonra diriltilen hakkında:
"Bu ona apaçık belli olunca, artık Allah'ın her şeye Kadir olduğuna
inanmış bulunuyorum" dedi, diye buyuruluyor. •Allah'ın Şehidlere *Bir Şey Arzuluyor Musunuz?'
Sözü İle İlgili' Hadis
185. Bu
hadisi İmam Müslim, Sahih'inde 'Fadlu'l-Cihad ve's-Siyer1 kitabının 'Şehidlerin
Ruhlarının Cennette Oldu-ğu'na dair babında üç ayrı senedle rivayet etmiştir: Birincisi:
Abdullahi'bnu Murre, Mesruk'un şöyle söylediğini bildirmiştir: Abdullah'a
(yani îbnu Mes'ud'a): "Allah yolunda
öldürülenleri ölüler sanmayın, bilakis onlar diri olup Rabbleri katında
rızıklandırılmaktadırlar" ayet-i kerimesinden sorduk (veya sordum). O da
şöyle cevap verdi: Biz de bunun hakikatini sorduk, (Resulullah Aleyhisselâm):
"Onların ruhları yeşil kuşların kursakların d adır. Onlar için arşta
kandiller asılmıştır. Onlara Rabbleri bir nazar eder, "Bir şey arzuluyor
musunuz?" diye sorar. Onlar: Ne arzulayalım ki, cennette istediğimiz yerde
dolaşıyoruz, derler. Bu soru üç kere tekrarlanır, onlar kendilerine soru sorma işinin
bırakılmayacağını görünce: "Ey Rabbimiz, ruhlarımızı cesetlerimize iade
etmeni, böylece senin yolunda tekrar öldürülmemizi mümkün kılmanı diliyoruz,
derler. Hakk Teala onların bir ihtiyaçlarının olmadığını görünce onlar da
bırakılırlar, diye buyurdu.[28] Bu rivayeti vermekle
yetiniyoruz. Çünkü bunun verilmesiyle artık diğerlerinin verilmesine ihtiyaç
kalmamaktadır. 186. Bu
hadisi Tirmizî de, Sahih'inde Al-i İnıran süresiyle ilgili babda rivayet
etmiştir: Rivayete göre İbnu
Mes'ud Radıyallahü Anh'a: "Allah yolunda
Öldürülenleri ölüler sanmayın, bilakis onlar diri olup Rabbleri katında
nzıklandmlmaktadırlar" ayetinden soruldu. O da şöyle söyledi: Biz de
bundan sorduk, bize onların (şehidlerin) ruhlarının yeşil kuşların
kursaklarında olduğu bildirildi. Cennette istedikleri yerlerde dolaşmakta, arşa
asılı kandillerin etrafına toplanmaktadırlar. Rabbin onlara bir kere nazar
edip: "Fazladan istediğiniz bir şey var mı artırayım, diye buyurdu.
Onlar: "Ey Rabbimiz, fazladan ne isteyelim ki, biz cennette istediğimiz
yerde dolaşmaktayız" dediler. Sonra ikinci kez nazar etti: "Fazladan
istediğiniz bir şey var mı, size olan nimetimi artırayım?" buyurdu.
Onlar, cevap vermeden bırakılmayacaklarını görünce: "Tekrar senin yolunda
öldürülebilmemiz için ruhlarımızı (cesetlerimize) iade etmeni ve dünyaya
dönmemizi mümkün kılmanı diliyoruz dediler.[29] Tinnizî Rahnıctullahi
Aleyh bu hadisin hasen, sahih olduğunu söylemiştir. 187. İbnu
Mace de bu hadisi Sünen'inde 'Allah Yolunda Şehid Olmanın Fazileti1 babında
İbnu Mes'ud Radıyallahü Anh'den Tirmizî'nin rivayetindeki lafıza yakın bir
lafızla rivayet etmiştir. Ancak onun rivayetinde şöyle bir farklılık vardır. "(Allah Celle
Celalühü): "Arzuladığınızı Benden dileyin" buyurdu, (bir kere).
Şehidlerin cevabında da şöyle deniliyor: "Senden ne dileyelim, oysa biz
cennetin her neresinde istersek orasında dolaşıyoruz". Oradaki rivayette
şöyle bir ziyade de var: "(Allah) onların bir istekte bulunmadığını
görünce, ancak onlar kendi hallerine bırakıldılar.[30] 188. Nesâî
de 'Cennet Ehlinin Temennide Bulunduğu eyler1 babında şöyle bir hadis rivayet
etmiştir. Enes ibnu Malik
Radıyallahü Anh'dan Resulullah Aleyhisse-lam'ın şöyle söylediği rivayet
edilmişitir: "Cennet ehlinden
bir adam getirilir. Allahü Teala: Ey Ademoğlu, yerini nasıl buldun? diye sorar.
Adam: Ey Rabbim, yerlerin en iyisi, der. Allahü Teala: îste ve temenni et, der.
Adam, şehid olmanın üstünlüğünü gördüğü için: Beni dünyaya döndürmeni ve senin
yolunda on kere öldürülmeyi diliyorum, der[31] 189. Bu
hadisi Nesâî, Sünen'inde C.l,s.37'de 'Şehidliği İsteme1 babında rivayet ediyor: Irbâdu'bnu Sariye
Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhis-selâm'm şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir: "Şehidler ile
yataklarında ölenler, taun'dan ölenler hakkında münakaşa ederek Rabbimize
başvururlar. Şehidler: Kardeşlerimiz, bizim öldürülmemiz gibi öldürüldüler,
derler. Yataklarında ölenler: Kardeşlerimiz bizim ölüşümüz gibi öldüler,
derler. Rabbimiz: Yaralarına bakın, eğer yaraları öldürülenlerin yaralarına
benziyorsa onlar da öldürülenlerdendirler, buyurur. Bakarlar ki, yaralan
gerçekten onların yaralarına benziyor[32] 189. Hadisin Şerhi
Bu hadisten
anlaşıldığına göre Allah yoluda şehid edilenler Taun'dan ölenlerin de kendileri
gibi Allah Teala'nm şehidler için hazırlamış olduğu sevaba kavuşmalarını
isterler ve: Ey Rabbimiz, bu kardeşlerimiz de, îlahi kadere sabrederek
Allah'tan gelen taun hastalığı ile öldüler, bu bakımdan onlar Senin yolunda
Öldürülmüşlerdir. Şehidler nasıl savaşta sabır gösterdilerse; onlar da
hastalığa sabrettiler, dolayısıyla onlar şehadet sevabı almayı ummaktadırlar,
derler, Taun'dan başka bir
sebeple yatağında Ölmüş olanlar da; Kardeşlerimiz bizim gibi yataklarında
Öldüler, canlarını Allah yolunda satarak O'nun yolunda öldürülen şehidlerin
sevabına nasıl ulaşırlar, derler. Allahü Teala hepsine: Taun'dan dolayı hasıl
olan yaralarına bakın, şehidlerin yaralarına benzerse, yani onların yaralan
gibi rengi kan rengi, kokusu misk kokusu ve kan akıtıyorsa onlar da şehidler
dendirler, şehidlerle beraberdirler. Yaralarına bakınca gerçekten şehidlerin
kine benzediğini görürler. Bunlar sadece ahiret şehidleri olarak
adlandırılırlar. Dünyada, savaşta şehid olanlar hakkında uygulanan, gaslin
terki ve bazı imamlara göre cenaze namazının terki gibi hükümler taun'dan
ölenler için uygulanmaz. Bu hükümler savaşta şehid edilenlere hastır. En
doğrusunu Allah bilir. 'Kim Savaşa Çıkan Birinin Ailesine İhanet
Ederse...'Hadisi
190. Bu
Hadisi Nesâî, Sünen'inde "Savaşa Gidenin Ailesine İhanet Eden"
başlıklı babda rivayet etmiştir: Süleyman ibnu
Bureyde'nin babasından rivayetine göre Resulul-lah Aleyhisselâm şöyle
buyurmuştur: "Cihada
gidenlerin hanımlarının gitmeyenlere haramlığı, analarının haramlığı gibidir.
Bir kimse cihada gidenin ailesine kefil olur da ihanet ederse ona kıyamet
gününde: Bu senin ailene ihanet etti, onun iyiliklerinden istediğin kadarım al,
denir. Artık ne düşünürsünüz[33] 190. Hadisin Şerhi
Bu hadis cihada
gidenlerin hanımlarının ırzlarının korunması ve kendilerine bir fenalık
dokunmaması için, gözetilmeleri gerektiğini bildiriyor. Öyleki onların durumu,
kişinin anasının durumu gibi olmaktadır. Bu bakımdan bir mücahidin hanımına
fenalık eden, çok büyük bir günah işlemiş olmaktadır. Kıyamet gününde Allah onu
rezil edecektir. Onun hakkında bizzat mücahidi hakem kılacaktır ve: Bu senin
hanımına hıyanet etti, sen onun iyiliklerinden istediğin kadarını al, diye
sorması, hıyanetin fenalığının ve cezasının büyüklüğünün bildirilmesi içindir.
Resulullah Aleyhis-selâm'ın: "Artık ne düşünürsünüz" diye sorması da,
hıyanetin fenalığının ve cezasının büyüklüğünün bildirilmesi içindir. Yani:
Artık hanımına hıyanet eden kişiden kinini çıkarmak isteyen mücahidin, o an ne
yapacağını düşünürsünüz, beriki adamın bir iyiliği kalır mı? Sonra o günde bu
hainin halinin ne olacağım tahmin edersiniz? Rezil bir duruma düşmüştür,
iyilikleri elinden alınmaktadır. Öyleki bütün iyiliklerinin bile alınması için
müsaade edilmiştir. O da günahlarıyla cehennemi boylar. Hıyanetten Allah'a
sığınırız. Allah'tan dünyada da, ahirette de bizim avretlerimizi örtmesini,
ırzlarımızı fenalıklardan korumasını dileriz. •Bir Adam Başka Bir Adamın Elinden Tutmuş Olarak
Gelir, Ey Rabbim Bu Beni Öldürdü, Der' Hadisi
19L Nesâî bu
hadisi, Sünen'inde' Kan Dökmenin Büyüklüğü' babında rivayet etmiştir: Abdullah ibnu Mes'ud
Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle
buyurmuştur.: "Bir adam bir
başka adamın elinden tutmuş olarak gelir, "Ey Rabbim, bu beni
öldürdü" der. Allahü Teala ona: "Niye öldürdün?" diye sorar. O
da: "Yüceliğin yalnızca sana ait olması için öldürdüm" diye cevap
verir. Allahü Teala: O Benim için, diye buyurur. Sonra'bir başka adam
yine bir adamın elinden tutmuş olarak gelir: "Bu beni öldürdü" der.
Allahü Teala: "Niye öldürdün? " diye sorar. O da: "Yücelik
filancanın olsun diye öldürdüm" der. Bunun üzerine Allahü Teala: "O
(yani izzet) onun değildir" diye buyurur. Öldüren de öldürdüğünün
günahını yüklenir.[34] 19L Hadisin Şerhi
Bu hadis Allah'ın
kelamının yüceltilmesi, izzetin Allah'ın dinine ait olması için cihad edenin
yaptığı amelin makbul olduğunu bildirmektedir. Çünkü o, işi yerinde yapmıştır.
İzzetin Allah'ın dinine ait olması için adam öldürmüştür. Hayır yolundan
ayrılmamış, adalet çizgisini aşmamıştır. Ancak bir kralın
izzeti veya herhangi bir liderin hatırı için adam Öldürenin yaptığı iş, haksız
yere adam öldürmedir. Bu, yoldan çıkmıştır. Esasında izzete hakkı olmayanın
izzet kazanması için iş yapmıştır. O doğru yolu bırakmıştır. Çünkü izzet ancak
Allah'ındır. Haksız yere adam öldüren, yaptığı işin günahıyla başbaşa kalır.
Allah onu layık olduğu cezanın en ağırı ile cezalandırır, öldürülenin
derecesini de yükseltir. •Allah, Allah Yolunda Savaşa Çıkan Adama İmrenir1
Hadisi
192. Bu
hadîsi Efou Davud, Sünen'inde C.2,s.312'de' Nefsini Satan Adam* babında
rivayet etmiştir: Abdullah ibnu Mes'ud
Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhis-selâm'm şöyle söylediğini bildirmiştir: "Allahü Teala,
Allah yolunda cihad edip, hezimete uğraması halinde üzerine düşeni bilerek geri
dönüp (yeniden savaşa atılıp) kanı akıtılıncaya kadar savaşan adama imrenir ve meleklerine:
"Şu kuluma bakın, Benim katımdakilere rağbet ederek Benim in-dimdekiue
gönül bağlayarak savaş meydanına geri döndü, kanı akıtıhncaya kadar
savaştı" der.[35] 192. Hadisin Şerhi
imrenme fiili zahiri
anlamıyla Allah Teala hakkında imkânsızdır. Çünkü imrenme bir kimsenin nefsine
güzel görünen şeyden duyduğu etkilenme halidir. Burada imrenme ile Allah'ın o
fiilden razı olduğu anlamı kastedilmektedir. Dolayısıyla Allah o fiile karşılık
bolca sevab verecektir. Çünkü Allah yolunda savaşa çıkan, sonra hezimete
uğrayıp ölümden kurtulmak için geri kaçan, sonra yeniden kendini toparlayıp
canını Allah yoluna vakfederek sırf Allah'ın rızasını kazanmak için ve
Allah'ın dininin muzaffer olması gayesiyle düşmanın üzerine atılan ve
öldürülünceye kadar savaşan adamın yaptığı işi, Allah boşa çıkarmaz. Bilakis
Allah ondan razı olur ve kendisini haklarında: "Allah karşılığında cennet
olmak üzere Mü'minlerin canlarını ve mallarım satın almıştır" diye
buyurduğu şehidlerden kılar. Bu kişi, Allah
katındaki sevaba itibar etmiş ve Allah'ın savaş meydanından kaçanlar için
vaadettiği ağır cezadan korkmuştur. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle
buyuruyor: "Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilmek veya bir başka
topluluğa katılmak maksadı dışında, o gün arkasını düşmana dönen kimse
Allah'dan bir gazaba uğramış olur. Onun varacağı yer cehennemdir, ne kötü bir
dönüştür." işte hadiste sözü edilen kişi bunun için geri dönmüş, canını
vakfetmiş ve öldürülünceye kadar savaşmıştır. Dolayısıyla Allah ondan razı
olmuş ve onu hoşnut etmiştir. 'Rabbimizin
Zincirle Cennete Götürülen Topluluğa Hayret Etmesi' İle İlgili Hadis
193. Bu
hadisi Ebu Davud
Sünen'inde C.2,s.349'da
"Bağlanan Esiz" babında rivayet etmiştir: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ı şöyle söylerken işittim demiştir: Rebbizim Azze ve Celle
zincirlerle cennete götürülen topluluğa imrendi. 193. Hadisin Şerhi
imrenmekle kastedilen,
rıza ve bol sevab ile karşılık verme olduğu yukarıda geçti. Bu hadiste
kastedilen topluluk, mücahidlerin savaşta esir alıp zincire vurduğu, sonra da
Allah'ın kendilerine hidayet verdiği kimseler olabilir. Onlar islâm'a girmelerinden
dolayı cennete girmeyi hakediyorlar. Onların cennete girmelerine ise esir
edilip zincire vurulmaları sebep teşkil ediyor bir bakıma. Eğer ki, esir
edilmemiş olsalardı, belki de kâfir olarak öldürüleceklerdi. En doğrusunu ise
Allah bilir. Muhammed
Aleyhisselam'ın Ümmetinin Yaptığı İyiliklere Ecirlerin Kat Kat Verilmesi
'Yahudilerin, Hıristiyanların Ve Müslümanların
Durumu Hadisi
194. Bu hadîsi
Buharî C.3, s.90'da Kitabu'l-İcare'nin "İkindi Namazına Kadar İcare"
babında rivayet etmiştir. îsmailu'bnu Ebî Uveys
Malik'ten, o Abdullahi'bnu Ömer'in azadlısı Abdullahi'bnu Dinar'dan, o da
Abdullah lbnu Ömer ibni Hattab Radıyallahü Anh'dan Resulullah Aleyhisselâm'ın
şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Sizin,
yahudilerin ve hristiyanların misali, işçiler istihdam eden bir adamın
misalidir, Adam: Kim bana yarım gün bir kırat ücretle çalışır? diye sorar.
Yahudiler sadece bir kırata çalıştılar, Hristiyanlar birer, birar kırata
çalıştılar. Sonra siz ikindi namazından güneş batma vaktine kadar ikişer
ikişer kırata çalışıyorsunuz. Yahudiler ve hristiyanlar bu duruma kızdılar ve:
Biz daha çok çalıştık daha az alıyoruz, dediler, işin sahibi: Sizin hakkınızı
vermede bir haksızlık yaptım mı? diye sordu, onlar: "Hayır" dediler,
O da: Öyleyse bu Benim ihsammdır, dilediğime veririm, diye cevap verdi[36] 195. Buharı
bu hadisi, C.3, s.9Q'da (metin ve şerh: C.4,s.l33) 'İkindiden Geceye Kadar
İcare" başlıklı babda şu şekilde rivayet etmiştir: Muhammejdu'bnu'l-Alâ
Ebu Usame'den, o Bureyd Ebu Biir-de'den, o da Ebu Musa'l-Eş'arî'den Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Müslümanların,
yahudilerin ve hristiyanların durumu, bir grubu belli bir ücretle bir gün boyu
geceye kadar çalıştırmak üzere istihdam eden adamın durumuna benzer. Bunlar
yarım gün çalışıp bize şart koştuğun ücrete ihtiyacımız yok, yaptığımız iş de
boştur, diyorlar. İşin sahibi: Yapmayın, işinizin kalan kısmını da tamamlayın
ve ücretinizi eksiksiz olarak alın, diyor. Onlar bundan kaçınıyor ve işi
bırakıyorlar. Bu sefer işin sahibi başka kimseleri istihdam ediyor. Onlara:
işin kalan kimsim tamamlayın, öncekiler için şart koştuğum ücreti size
vereceğim, diyor. Onlar çalışıyorlar, ikindi vakti olunca: Sana yaptığımız iş
boşa gitsin, bize tayin ettiğin ücret de sana kalsın, diyorlar, iş sahibi:
Yapmayın, işin kalan kısmını da tamamlayın, zaten bir günün çok az bir kısmı
kaldı, diyor. Sonra da adam günün kalan kısmında çalıştırmak üzere bir grubu
istihdam ediyor. Onlar kalan vakitte, güneş batıncaya kadar çalışıyorlar.
Böylece kendilerinden Önceki her iki grubun ücretini de hakediyorlar. işte bu,
onların durumu ve onların bu nurdan ne kadar nasibdar oldukları üzerine bir
örnektir.[37] 194-195. Hadislerin Şerhi
Bu hadisin muhtelif
rivayetleri, kitaplarındaki hükümler neshe-dilmeden önce bu hükümlerin
gereklerine göre amel eden ve bu hal üzere ölen yahudi ve hristiy ani arın
durumlarını ortaya koymaktadır. Yahudiler, Mesih Aleyhisselam gönderilinceye
kadar kitapları Tevrat'a göre amel ettiler. Hristiyanlar da Resulullah
Aleyhisselâm gönderilmeden önce belli bir müddet kitapları İncil'e göre amel
ettiler. Bütün bunlar kitaplarına göre amel etmelerinin karşılığı olarak
ecirlerini birer birer kırat alacaklardır. Muham-med Aleyhisselâm'm
gönderilmesinden sonra da ona iman edenler ise ecirlerini ikişer ikişer kırat
oarak alacaklardır. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "İşte
onlara sabretmelerinden dolayı ecirleri iki kere verilir". Yüce Allah'ın
bu ayeti: "Kendilerine daha önceden kitap verdiklerimiz buna da
inanırlar" mealindeki Ayet-i Kerimeden sonra gelen ayetin peşinden gelmektedir. Resulullah
Aleyhisselâm kendilerine iki ker ecir verilecek olan üç kişiden birini
"kendi Peygamberine inandıktan sonra Bana da inanan ehli kitap"
diyerek belirlemiştir. Ecirlerini bir kere alacak olanlar da kitapları nesh
olunmadan önce o kitaba inanarak gereğine göre yaşayanlardır. Hadis-i şerif, ayrı
bir kitap getiren Peygamber Aleyhisselâm'in şeriatıyla, kendi kitaplarının nesh
olduğu zamanı yaşayan kitap ehlinin durumunu temsil etmektedir. Onlar Peygamber
Aleyhis-selâm'ı ve getirdiği kitabı inkar ettiler. Yahudiler Efendimiz İsa
Aleyhisselâm'm zamanını da gördüler. O, kendilerine incil'i getirdi. Ve: Ben size,
üzerinize daha önce haram kılınmış bazı şeyleri helal kılmak için gönderildim,
dedi. Onlar ise !sa Aleyhisselâm'ı inkâr ettiler, İncil'i de yalanladılar,
âdeta Rabb'lerine 'artık bizim Senin tayin etmiş olduğun ecre ihtiyacımız yok'
demiş oldular. Bunun gibi
Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm zamana ulaşıp da Onu ve Allah Teala
katından getirmiş olduğu Kur'an-i Kerim'i inkar eden yahudi ve hristiyanlar
âdeta: 'Şimdiye kadar senin için yapmış olduklarımız boşa gitsin, bizim için
tayin etmiş olduğun ecre de artık ihtiyacımız yok1 demiş olmaktadırlar. Buharî geçmiş
şeriatları nesneden, bir şeriat getiren Resulullah Aleyhisselâm'ı inkar eden
hristiyan ve yahudilerin küfrüne delalet eden bu ikinci hadisi de
Kitabu's-Salat'ta, İkindi namazından bir rek'ata kavuşanın durumu1 başlıklı
babda rivayet etmiştir. Kastal-lanî bu hadisten sonra şöyle diyor; Bu, Allah'ın
hidayetini ve gönderdiği Peygamber Aleyhissalâm'ı kabul eden Müslümanlarla,
Allah'ın kendilerine emrettiği işi yapmaktan vazgeçen hristiyan ve yahudilerin
durumunu açıklamaktadır. Kastallanî daha önce
geçen îbnu Ömer hadisinin şerhinde de şöyle diyor: Yüce Allah yahudileri günün
başından ortasına kadar istihdam etmiş, hristiyanlan da o vakitten ikindiye
kadar istihdam etmiştir, tki hadis arasında bir farklılık göze çarpmaktadır.
Birinci hadiste bildirilen durumun bir başka dinin ortaya çıkmasından öce
olduğu için, diğer dini idrak edemeyene nisbetle olduğu ifade edilmiştir.
İkinci hadiste açıklanan durumun ise, islam dininin zamanına yetişip de ona
inanmayanlara nisbetle olduğu belirtilmiştir. Burada iki husus ortaya
çıkmaktadır. Bu iki husus hakkında bazıları özetle şunları söylemişlerdir: Ibnu
Ömer Radıyallahü anh, hadisi, özürleri sebebiyle İslâm'a imandan mahrum
kalanlar hakkında söylenmiştir, demiştir, Ebu Musa Radıyallahü Anh ise hadisi,
hiçbir özrü olmaksızın bu imanı reddedenler hakkında söylenmiştir, demiştir.
(Kastallanî, Şerhi'nden) Peygamber Aleyhis Selam1 İn Tevrat'ta Zikredilen Özelliği
Peygamber Aleyhîsselam'în Tevrat'ta Geçen Sıfatı"
İle İlgili Hadîs
196. Bu
hadisi Buharı Rahmetullahi Aleyh C.6,s.l36'da Fetih Sûresi tefsirinin
"Seni Şahid, Müjdeleyici ve Korkutucu Olarak Gönderdik" mealindeki
ayet-i kerime ile ilgili babında rivayet etmiştir: Abdülaziz ibnu Ebu
Seleme İbnu Hilal'dan, o da Atau'bnu Ye-sar'dan Abdullah ibnu Amr ibni'l-As
Radıyallahü Anh'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kur'an-ı
Kerim'deki 'Ey Peygamber Biz seni, şahid, müjdeleyici ve korkutucu olarak
gönderdik" ayeti, Tevrat'ta şu şekilde geçmektedir. "Ey Peygamber Biz
seni şâhid, müjdeleyici, korkutucu ve ümmileri, koruyucu olarak gönderdik. Sen
kulum ve Peygamberimsin, seni mütevekkil olarak adlandırdım, katı ve şiddetli
değilsin, çarşı pazarda gürültü edenlerden değilsin, kötülüğü kötülükle
karşılamazsm, bilakis affeder ve müsamaha gösterirsin. Allah onunla ( bu
Peygamberle) doğru yoldan çıkmış bir milleti "la ilahe illallah"
diyerek düzelmelerini sağlamadan, Onun ruhunu almayacaktır. Onunla görmeyen
gözleri, duymayan kulakları, kilitlenmiş kalpleri açar[38] 197. Bu
hadisi yine Buharı Kitabu'l-Büyü'ün başlarında şöyle rivayet etmiştir. Atau'bnu Yesâr'm şöyle
dediği bildirilmiştir. "Abdullah ibnu
Amr ibni'l-As'la karşılaştım ve ona: "Bana Re-sulûllah Aleyhisselâm'ın
Tevrat'ta geçen sıfatını bildir" dedim. O da şöyle söyledi:
Evet, vallahi O, Tevrat'ta Kur'an'da geçen bazı sıfatlarıyla vasfedilmiştir:
"Ey Peygamber Biz seni şâhid, müjdeleyici ve korkutucu olarak
gönderdik..." hadîs böyle devam ediyor.[39] 196-197. Hadislerin Şerhi
Atau'bnu Yesâr'ın
Abdullah ibnu Amr1 dan Resulûllah Aleyhisselâm'ın Tevrat'ta geçen sıfatını
sorması, Abdullah ibnu Amr'ın Tevrat'ı okumuş olması dolayısıyladır. Şahid: Mü'minlerin
kendini tasdik ettiğine, kâfirlerin de inkâr ettiğine kıyamette şahitlik edici, Müjdeleyici:
Mü'minleri cennetle müjdeleyici, Korkutucu: Kâfirleri
cehennemle korkutucu, Ümmileri koruyucu:
Çoğunluğu okuma yazma bilmeyen Arapları koruyucu, Allah Teala
Peygamberini mütevekkil olarak adlandırmıştır. Çünkü az bir rızka kanaat ederek
Allah'a tevekkül ederdi, Allah'ın kendini zafere kavuşturacağı hususunda güveni
vardı, sıkıntıdan sonra Allah'ın genişlik vereceğine inanarak sıkıntılara
sabreder-di, en güzel ahlâk ile ahlâklanırdı ve Allah'ın vaadinin tam olarak
gerçekleşeceğine yakînen inanırdı. İşte bu yönleriyle O, Allah'a tevekkül
etmiş ve mütevekkil olarak adlandırılmıştı. Resulûllah
Aleyhisselâm'dan Tevrat'ta: "katı ve şiddetli değil" şeklinde
sözedilmesi Kur'an-ı Kerim'in şu ayetindeki manaya uymaktadır: "Allah'ın
rahmetinden dolayı, ey Muhammed Sen, onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba
ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi."
Resulûllah Aleyhisselâm'ın yumuşaklığı Mü'minlere karşıdır. Münafıklara ve
kâfirlere karşı katı olmasını ise Allahü Teala şu ayet-i kerimesinde
emretmiştir: "Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla savaş,onlara karşı
sert davran, Onların varacakları yer cehennemdir, orası ne kötü
dönüştür." Kotulugu kötülükle
karşı 1 amazsın sözü de şu ayet-ı
kerimedeki manaya uygun düşmektedir: "Kötülüğü en iyi olan ile sav". "Bilakis affeder
ve müsamaha gösterirsin" yani Allah'ın koyduğu haram sınırları aşılmadığı
takdirde, affeder ve müsamaha gösterirsin. Doğru yoldan çıkmış
millet denilirken İbrahim Aleyhisselâm'm milleti kastediliyor, Onlar fetret
döneminde yani Peygamber gönderilmeyen dönemde yoldan çıktılar hükümlerin bir
kısmına ilave yaptılar, bazılarını kaldırdılar. Böylece hak dini bozarak doğru
yoldan saptılar. Onların bu durumu Resulûllah Aleyhisselâm gönderilinceye
kadar devam etti. Resulûllah Aleyhisselâm, gönderildiği zaman Arapların içine
düştüğü şirk anlayışını görüp Allah'tan başka ilâh olmadığını itiraf etmelerini
sağlamak suretiyle, tevhid anlayışını hâkim kıldı. 'Görmeyen gözler'
denirken hakkı görmeyen gözler kastediliyor. Kastallanî diyor ki:
Bu hadîste geçen anlam ile: "Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru
yola döndüremezsin" mealindeki ayet-i kerime arasında bir tenakuz yoktur.
Çünkü Resulûllah Aleyhisselâm'm görmeyen gözleri açması, ona bir sebep
olmasıyla sınırlıdır. Ayette kastedilenler ise hiçbir sebepten etkilenmeyecek
derecede körleşmiş olanlardır. Kur'an-ı Kerim'de "sen doğru yola
yöneltirsin, hidayet edersin" mealindeki ayet-i kerimede geçen hidayetin,
Resulûllah Aleyhisselâm'ın hidayete sebep olması manasında olduğu
bildirilmiştir. (Kastallanî Şerhi, C-4, s. 51-52) MUSİBETE SABRETMENİN
KARŞILIĞI"GÖZLERİ KAYBETMEYE
SABIR" ILE İlglll HADİS
198. Bu
hadîsi BuharîC.V^.lie'da, Kitabu't-Tıb'm'Gözünü Kaybedenin Fazileti"
başlıklı babında rivayet etmiştir: Abdullah ibnu Yûsuf
el-Leys'den, o İbnu'l-Had'den, o el-Muttalib'in azadlısı Amr'den, o da
Enesu'bnu Mâlik Radıyallahü Anh'den Resûlullah Aleyhisselâm'ın şöyle
söylediğini rivayet etmiştir. "Allahü Teala
buyurdu ki, kulumun iki sevgilisini (gözlerim) aldığımda, o sabrederse, onlara
karşılık olarak cenneti veririm.[40] 199. Tirmizî
de, C.2, s.64'te, "Gözlerin Gitmesi Hakkındaki Rivayetle*" başlıklı
babda şu rivayete yer vermiştir: Enesu'bnu Mâlik
Radıyallahü Anh'den Resûlullah Aleyhis-selâm'm şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir. "Allah Teala
buyurur ki, kulumun dünyada iki kıymetli varlığını (gözlerini) alırsam, bunun
benim katımdaki karşılığı ancak cennet olur.[41] Ebu İsa et-Tirmizî bu
hadîsin hasen, garib olduğunu söylemiştir. Garib hadîs ise,
hadîsin senedinin bazı yerlerinde konular çeşitlense de sadece bir ravînin
bulunmasıdır. Eğer ravîler güvenilir ve sağlam (hıfz, zabt yönünden) kusursuz
kimseler iseler, hadîsin senedindeki gariblik hadisi zayıf yapmaz. 200. Bu
hadîsi Tinnizî Ebu Hureyre Radıyallahü Anb'den merfu olarak rivayet etmiştir.
Orada şöyle deniliyor: Allah Azze ve Celle
buyurur: "Kimin iki
sevgilisini (gözlerini) aldığımda sabreder, sevabını Allah'tan beklerse, onun
için cennetten başka sevaba razı olmam.[42] 198-200. Hadislerin Şerhi:
Bu hadîsle ilgili
olarak el-Feth'de şöyle deniliyor: Faydalı olan sabır,
belanın ilk başa geldiği andaki sabırdır. Kişi o anda işini Allah'a havale
ederek O'na teslim olmalıdır. Eğer ilk anda sabredemez sıkılır, sonra artık her
şeyden ümit kesince sabrederse istenilen karşılığa kavuşamaz. Hadîsi şerifte şöyle
deniliyor: "Mü'minin; yorgunluk olsun hastalık olsun, düşünce olsun,
üzüntü olsun, hatta ayağına diken batması bile olsun, her ne musibet başına
gelirse, Allah ona karşılık günahlarını bağışlar". Musibete karşılık
alınacak ecir, ona sabretmeye, Allah'ın hükmüne razı olmaya, Allah'ın emrine
teslim olmaya ve bela karşısında sızlanma nı ay a bağlıdır. Belayı rıza ile
karşılamayanın, Allah'ın hükmüne teslim olmayanın ise alacağı bir ecir ve
sevap yoktur. Doğru olan iman ise, Allah'a, Meleklerine, Kitaplarına,
Peygamberlerine, Kıyamet Gününe, Kadere, Hayır ve Şerrin, Acı ve Tatlı her
şeyin Allah'tan geldiğine inanmaktır. Ey Allah'ım bize halis bir iman
ver, kazanı ve kaderini bize tatlı
göster, gizli ve açık fitnelerin kötülüğünden bizi koru. Amin. •Allah'ın Bir Kimsenin Evladını Alması
Karşılığındaki Sevab' İle İlgili Hadis
201. Bu
hadisi Buharı Rahmetullahi Aleyh C.7, s.90'da Kitabu'r-Rikak'ın "Allah
Rızası İçin Yapılan İş" başlıklı babında rivayet etmiştir: "Ya'kubu'bnu Abdurrahman
Amr'dan (Muttalib'in azadhsı Ebu Amr'in oğlu) o Saîd'den, o da Ebu Hüreyre
Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini rivayet
etmiştir. "Allahü Teala
buyurur ki, Mü'min kulumun, dünyadaki seçkin sevgililerinden birini aldığımda,
o bana sabredip sevap beklerse, onun alacağı karşılık, cennetten başkası
değildir," 2<>ı Kastallanî
Rahmetullahi Aleyh, bu hadisin Buharî'nin müfred-lerinden olduğunu söylemiştir.
Yani hadis Sahih-i Müslim'de geçmemektedir. Nesâî DE, SÜNEKİNDE 'ÜÇ ÇOCUĞU VEFAT EDEN1 BABINDA
ŞU HADİSİ RİVAYET ETMİŞTİR:
202. Ebu
Hureyre Radıyallahü Anlı'dan rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm
şöyle buyurmuştur: "Herhangi iki
Müslümanın, aralarında buluğa ermemiş üç çocukları vefat ederse, Allahü Teala
onlara olan ihsan ve rahmeti ile kendilerini cennete koyar. Çocuklara: Cennete
girin, denir. Onlar: Ana babalarımız girmeden girmeyiz, derler. Bu sefer
(Allahü Teala): Siz de ana babalarınızla girin cennete, diye buyurur.[43] 203. İbnu
Mace de, Sünen'inde "Musibete Sabır" hakkındaki rivayetler babında
iki rivayet ediyor, biri bütün musibetler hakkında genel mana ifade ediyor,
diğeri de çocuk düşmesiyle gelen musibetin sevabıyla ilgili, Çocuğun Ölmesi
halindeki musibete sabrın sevabı daha çok olacaktır. Bu konuda CJ^249'da şöyle
deniliyor: Ebu Umame Radıyallahü
Anh Resulullah Aleyhisselâm'in şöyle söylediğini
bildirmiştir: "Şanı yüce olan
Allah buyurur ki, ey Ademoğlu, belanın ilk vurduğu anda sabreder de sevab
umarsan, senin için cennetten başka sevaba razı olmam.[44] Zevaid'de Ebu Umame
hadisinin isnadının sahih, ravilerinin de güvenilir kimseler olduğu
belirtilmiştir. Çocuk Düşmesi Musibetine Uğratılan Hakkındaki
Rivayet Başlıklı Babada Da Şöyle Diyor
204. Ali
Radıyallahü Anh Resülullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini bildirmiştir: "Düşük çocuk, ana
babasını cehenneme atması halinde Rabbiyle münakaşa eder, bunun üzerine: Ey
Rabbiyle münakaşa eden düşük, ana babanı cennete koy, denilir, O da, göbek
bağıyla onları cennete sokuncaya kadar çeker.[45] (göbek bağı ile
kastedilen, çocuk doğunca göbeğine bağlı olarak bulunan sonra bağlanıp
düşürülan şerittir). •Çocuğun
(Ruhunun) Alınmasındaki Sevab* Hadisi
205. Bu
hadisi Tirmizî Rahmetullahi Aleyh C.l, s,190'da 'Cenazeler* babında rivayet
etmiştir: Ebu Musa el-Eş'arî
Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle
buyurmuştur: "Kulun çocuğu
öldüğünde Allah; meleklerine; Kulumun çocuğunun canını aldınız öyle mi? der. Onlar:
Evet, derler. Allahü Teala: Gönlünün meyvesini aldınız öyle mi? der. Onlar:
Evet, derler, Allahü Teala: Peki ne söyledi? diye buyurur, onlar: Sana hamdetti
ve biz Allah'tan geldik tekrar Allah'a döneceğiz, dedi, diye cevap verirler,
Allahü Teala da: Kulum için cennette bir ev bina edin ve o evi hamd eVı olarak
isimlendirin, diye buyurur." Ebu îsa et-Tirmizî bu
hadisin hasen, garib olduğunu söylemiştir. Garib hadis ise senedin herhangi
bir halkasında ravisi tek kalan hadistir. Bu ravi güvenilir biri olduğunda
hadisin zayıf olmasını gerektirmez. Bu bakımdan Tirmizî hadise hasen demiştir.
[46] 205. Hadisin Şerhi
Hadiste bildirildiğine
göre Allahü Teala'nın meleklerine soru sorması, onları daha sonraki duruma
hazırlamak içindir. Yoksa gerçek manada soru sorup cevap istemek maksadıyla
değildir. Yüce Allah Çocuğu alınan kulu için hazırladığı ecri meleklere bildirmek
suretiyle; kullarının kendi katındaki derecesini meleklere bildirmiş
olmaktadır. Melekler Hazreti Adem'in yaratılacağı kendilerine bildirildiğinde:
"Sen orada fesat çıkaracak ve kanlar dökecek birini mi yaratacaksın?"
demişlerdi. Çocuğu alman kula
cennette hazırlanan evin "Hamd evi" olarak adlandırılmasının sebebi,
musibet o kişinin başına geldiği zaman Allah'a sığınarak "Biz Allah'tan
geldik, yine O'na döneceğiz" de-mesindendir. Bu ismin verilmesi, o eve
şeref kazandırmak için de olabilir. Kâ'be'nin Allah'ın Evi olarak
adlandırılması gibi. Yüce Allah bize boyun eğme, kendine sığınma ve hükmüne
razı olma anlayışı kazandırsın. Amin. •Rabbine Hamdeden Hastanın Fazileti1 İle İlgili
Hadis
206. Bu
hadisi, İmam Malik, Muvatta'da C.2,s.206'da Hastanın Fazileti He İlgili
Rivayetler1 babında vermiştir: Atau'bnu Yesâr'm şöyle
söylediği rivayet edilmiştir: • "Bir kul
hastalandığında Allah ona iki melek gönderir ve: Bakın ziyaretçilerine ne
diyor? diye buyurur. Eğer o, ziyaretçileri geldiklerinde Allah'a hamdeder,
O'nu sena ederse, -Allah onun halini daha iyi bilmekle beraber- melekler durumu
Allah'a haber verirler. Allahü Teala: Bu kulumu öldürmem halinde cennete
koymayı, ona şifa vermem halinde de, etini daha hayırlı bir ete, kanını daha
hayırlı bir kana çevirmeyi ve günahlarını örtmeyi (veya hastalığını günahlarına
keffaret saymayı) üstleniyorum, diye buyurur.[47] Humma Benim Ateşimdir, Onu Dünyada Mümin Kuluma
Musallat Ederim...1 Hadisi
207. Bu
hadisi İbuu Mace Sünen'inde C.2,s.l82'de •Humma' babında rivayet etmiştir. Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resu-lullak Aleyhisselâm bir gün
Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'le birlikte humma ateşine tutulmuş bir hastayı
ziyaret etti. Resulullah Aleyhisselâm hastaya şöyle dedi: "Müjdeler olsun,
Allah buyurur ki, o (yani humma) Benim ateşinidir, ahiretteki cehennem
ateşinden nasibini karşılaması için onu dünyada mü'min kuluma musallat ederim.[48] Oku Ve Yüksel
Hadisî
208. Bu
Hadisi İbnu Mace Sünen'inde C.2,s.217'de "Kur'an'm Sevabı1 babında rivayet
etmiştir: Ebu Saîd el-Hudrt Radıyallahü Anh, Resulullak Aleyhis-selâm'ın şöyle söylediğini
bildirmiştir: "Kur'an sahibine
(Kur'an-i Kerim'in tamamını veya bir kısmını ezbere bilene) cennete girdiği
zaman: Oku ve yüksel, denir. O da okur ve her okuduğu ayetle derecesi yükselir,
tâki, ezberindeki son ayeti okuyuncaya kadar [49] , •Kişinin,
Çocuğunun Kendisi İçin Bağışlama Dilemesiyle Cennetteki
Derecesi Yükselir" Hadisi
209. Bu
hadisi İbnu Mace Sünen'inde C.2,s.203'te "Ana Babaya İyilik' babında
rivayet etmiştin Ebu Hurayre
Radıyallahü Anh'ın Resulullah Aleyhisselâm'dan rivayetine göre: "Bir kıntar
onikibin ukiyyedir. Her bir ukiyye göklerle yer arasında olanlardan hayırlıdır.
Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki, Kişinin cennette derecesi yükseltilir, o
da: bu nereden geldi? diye sorar. "Çocuğunun senin için bağışlama
dilemesinden" denilir[50] •Peygamberi Isıran Karınca' Île İlgili Hadis
210. Sahih-i
Buharı, C.4,s.62'den Yahya'bnu Bukeyr'in
Leys'ten, onun Yunus'tan, onun lbnu Şihab'dan, onun da Saîdu'bnu'l-Museyyeb ve
Ebu Seleme'den rivayetine göre ebu Hureyre Radıyallahü Anh Resulullah
Aleyhis-selâm'ı şöyle söylerken işittim demiştir: "Bir karınca
Peygamberlerden bir Peygamberi ısırdı. O da emretti, karıncaların köyü yakıldı,
Allahü Teala şöyle vahyetti: Seni bir karınca ısırdı, sen de Allah'ı teşbih
eden bir topluluğu yaktın[51] 210. Hadisin Şerhi
Sahih-i Tirmizî'de
hadiste sözü edilen Peygamberin Musa Aley-hisselam olduğu bildiriliyor. Bu hadisle zararlı
hayvanların yakılmasının caiz olduğuna delil getirilmiştir. Çünkü geçmiş
şeriatlarda geçerli olan bir hüküm, kaldırıldığına dair bir nass bulunmadıkça
bizim şeriatımızda da geçerlidir. Ancak bizim şeriatımızda ateş ile azab etmenin
yasak olduğuna dair nass varid olmuştur.Sadece belli şartlara bağlı olarak,
yalnızca kısasta bu azab uygulanabilir. Aynı şekilde karıncanın öldürülmesi
de, bir çok imama göre, bizim şeriatımızda caiz değildir. Çünkü İbnu Abbas
Radıyallahü Anh'den rivayet edilen bir hadise göre, Resulullah Aleyhisselâm
karıncanın öldürülmesini yasaklamıştır. Hadiste Geçen
hâdisenin bir başka hikayesi de rivayet edilmiştir, bu rivayete göre söz
konusu Peygamber, Allah'ın ahalisini günahlarından dolayı helak ettiği bir
beldeden geçti, duruma hayret etti ve: "Ey Rabbim, içlerinde günah
işlememiş olan çocuklar ve hayvanlar da bulunuyordu", dedi. Sonra bir
ağacın altında dinlenmek üzere yüklerini indirdi. Sonra hâdise yukarıda
geçtiği şekilde devam ediyor. Kastallanî bunu yazdıktan sonra şöyle diyor: Sonuç olarak
anlaşıldığına göre, Allah'ın azabı umumîdir. Ancak itaat edenler için bu,
rahmet olur, onları temizler, isyan eden için de bela ve intikam olur.
(Kastallanî Şerhi'nden özetle) 21L Hadisi,
Buharî, C.4,sJ29'da 'Canlılardan Beşinin Haremde Öldürülmesi' babında da
rivayet etmiştir: İsmail ibnu Ebu Uveys
Malik'ten, o Ebu'z-Zenad'dan, o el-A'rec'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü
Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Peygamberlerden
bir Peygamber bir ağacın altında oturdu, (yolculuk esnasında oraya uğrayıp
dinlendi). Bu sırada bir karınca onu ısırdı. Emir verdi eşyaları ağacın
altından çıkarıldı. Sonra karıncanın yuvası yakıldı. Allahü Teala'da: Seni
ısıran karınca bir tane değil miydi? diye vahyetti.[52] 212. Müslim
de, C.9,s.89'da "Karıncayı Öldürmeden Ne-hiy" babında şöyle rivayet
etmiştir: Muhammed ibnu Rafı'
Abdurrezzak'tan, o Ma'mer'den, o Hem-mam ibnu Münebbih'ten, o da Ebu Hureyre
Radıyallahil Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini rivaye
etmiştir: "Peygamberlerden
bir Peygamber Aleyhisselâm, bir ağacın altında dinlenmeye kaldı, bu sırada bir
karınca onu ısırdı, emirverdi, eşyaları ağacın altından alındı sonra o (ağaç)
ateşe verilip yakıldı. Allahü Teala da: Seni ısıran bir tek karınca değil
miydi? diye vahyetti". [53] 213. Bu
hadisi Müslim de, Buharî'nin daha önce geçen iki rivayetindeki lafızlara benzer
lafızlarla rivayet etmiştir. Ancak o rivayetlerinden birinde şu ifadeye yer
vermiştir: (Alahü Teala şöyle
vahyetti): "Seni bir
karıncanın ısırmasına karşılık teşbihte bulunan topluluklardan bir topluluğu
yok ettin mi?[54] 214. Hadisi,
Nesâî de, Sünen'inde C.7,s.210'da 'Karıncanın öldürülmesi' babında rivayet
etmiştir: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'ın Resulullah Aleyhisselâm'dan rivayetine göre bir karınca
Peygamberlerden bir Peygamberi ısırdı. O da emir verdi karıncalar köyü. olduğu
gibi yakıldı. Allahü Teala da: "Seni bir
karıncanın ısırmasına karşılık teşbih eden topluluklardan bir topluluğu yok
ettin, diye vahyetti.[55] 215. Ebu
Davud da Sünen'inde C.4,s.273'te (Zerkânî'nin Muvatta hamişine göre),
"Küçük Karıncanın Öldürülmesi" babında rivayet ediyor ve şöyle diyor: Ebu Hureyre
Radıyallahil Anh'den rivayet edildiğine göre Resu-lullah Aleyhisselâm
şöyle buyurmuştur: "Peygamberlerden
bir Peygamber bir ağacın altına eşyalarını indirip dinlenmeye kaldı, o sırda
bir karınca kendisini ısırdı. O da emretti, eşyaları ağacın altından alındı,
sonra emretti o (ağaç) yakıldı. Allahü Teala bunun üzerine: Seni ısıran karınca
bir tane değil miydi? diye vahyetti.[56] 216. Ebu
Davud, bu hadisin başka bir rivayetini de vermiştir. O rivayet, Ebu Hureyre
RadıyallahÜ Anh'den gelmekte ve Nesâî'nin rivayetine yalandır. Farklı olarak
orada şu irade vardır: "Peygamberlerden
bir Peygamberi karınca ısırdı, O da emir verdi karıncalar köyü tümülye
yakıldı. Allahü Teala da ona: Seni bir karıncanın ısırmasına karşılık teşbih
eden topluluklardan bir topluluğu yok ettin Öyle mi? diye vahyetti.[57] 211-217. Hadislerin
Şerhi
Nevevî'nin Müslim
Şerhi'nden: İmam Nevevî şöyle
diyor: Âlimler derler ki, bu hadisin manasından anlaşıldığına göre; sözü
edilen Peygamberin şeriatında karıncanın öldürülmesi yasak değildi. Yine ateşle
azab etmek de caizdi. Bu yüzden Allahü Teala Onu, karıncayı öldürdüğü veya
ateşle yaktığı için değil de, kendini ısıran bir karıncanın dışındakileri de
Öldürmesinden dolayı azarlanııştır. Bizim şeriatımızda ise, birisini ateşte
yakan için uygulanacak kısas cezası dışında ateşle azab yasaktır. Karıncanın
öldürülüp Öldürülmeyeceği hakkında ise imamlar arasında farklı görüşler vardır. Ateşle azab etmenin
yasak olduğu şu meşhur hadiste bildirilmiştir: "Ateş ile ancak Allahü
Teala azab eder": imamlar, Ibnu Abbas
Radıyallahü Anh'm rivayet ettiği hadis gereğince şu dört hayvanı öldürmenin caiz
olmadığına hükmetmişlerdir: Karınca, arı, hüdhüd (çavuş kuşu), göçeğen kuşu. Bu
konudaki hadisi Ebu Davud; Buharı ve Müslim'in şartına göre sahîh olan senetle
rivayet etmiştir. (Nevevî'den). Kastallani de şöyle
diyor: el-Hattabî yasağın büyük karıncaya has olduğunu küçük karıncayı
öldürmenin ise caiz olduğunu bildirmiştir. İmam Malik Rahmetullahi Aleyh,
karıncayı öldürmeyi mekruh görürdü. Ancak zararlı olan ve Öldürülmedikçe zararı
savılamayan karıncalar bundan müstesnadır. ed-Dumeyri de,
"Seni ısıran bir tek karınca değil miydi?" ifadesinin zararlı
hayvanları Öldürmenin caiz olduğuna delalet ettiğini söylemiştir. Bir hayvanın,
kendisinden sağlanacak fayda veya ondan gelen bir zararın savılması için
Öldürülmesinde ilim adamları bir beis görmemişlerdir. (Kastallanî'den,
C.5,s.314). Peygamber
Aleyhisselam'ın Ümmetine Olan Şefkati Ve Onlar İçin Duası
'Peygamber Aleyhîsselamın Ümmetine Duası Ve Onlara
Olan Şefkati Dolayısıyla
Ağlaması1 İle Îlgîll Hadls.
218. Bu
hadisi Müslim, Sahihinde, O.2,s.l79 da (Kastalla-ni'nin Hamişine göre),
'Kitabu'l-İman'da rivayet etmektedir: Yunusu'bnu Abdu'l-A'la
es-Sadafi îbnu Veheb'den, o Amru'bnu'l-Haris'ten, o Bekri'bnu Sevade'den, o
Abdurrahman-i'bni Cubeyr'den, o da Abdullah ibnu Amr ibni'l-As'tan rivayet etmiştir
ki, Resulullah Aleyhiselam, Allahü Teala'nın Hazreti İbrahim Aleyhisselâm
hakkındaki şu ayetlerini okudu: "Ey Rabbim o
(putlar) insanların çoğunun sapık yola girmelerine sebeptir, kim Benim yoluma
girerse o Bendendir..". îsa Aleyhisselam da şöyle söyledi:."Eğer
onlara azab edersen onlar senin kullarındır, eğer kendilerini bağışlarsan Sen
izzet ve hikmet sahibisin. Resulullah Aleyhisselâm de ellerini kaldırdı: Ey
AUahım! Ümmetim, Ümmetim... dedi ve ağladı. Allahü Teala: Ey Cibril, Muhammed'e
git -Rabbin daha iyi bilmekle beraber- ona sor, kendisini ağlatan neymiş, diye
buyurdu. Cibril Aleyhisselâm Peygamber Aleyhisselâma geldi. Ona durumu sordu.
Cibril, Resulullah Aley-hiselâm'ın söylediğini -Allah daha iyi bilmekle
beraber- O'na bildirdi. Allahü Teala da şöyle buyurdu: Ey Cibril, Muhammed'e
git ve ona: 'Ümmetin hakkında seni memnun edeceğiz ve üzüntüye sokmayacağız'
de.[58] 218. Hadisin Şerhi
Nevevî bu hadîsin
çeşitli anlamlar, faideler ihtiva ettiğini bildirmiştir. Hadîs, Resulullah
Aleyhisselâm'm, Ümmetine ne kadar acıdığını ve onların sonlarının hayırlı
olmasını ne kadar çok istediğini bildiriyor. Ayrıca hadîsten anlaşıldığına
göre duada iki eli yukarıya doğru kaldırmak müstehabdır. Çünkü Peygamber
Aley-hisselâm öyle yapmıştır. Bu hadiste, aynı zamanda Muhammed Aleyhisselâm
Ümmeti için büyük bir müjde vardır. Yüce Allah, Peygamberine vaadettiğinin bir
gereği olarak, Ümmetinin şerefini yüceltmiştir. Yüce Allah'ın Peygamber
Aleyhisselâm'a: "Ümmetin hakkında Seni memnun edeceğiz ve üzüntüye
sokmayacağız" diye buyurduğunu bildirmesi itibariyle bu hadîs, Muhammed
Ümmetine ümid verici hadislerin başında gelir. Bu hadîs aynı zamanda
Peygamber Aleyhisselâm'm Allah katındaki mevkisinin ne derece üstün olduğunu ve
Allahü Tea-la'nın Ona olan lütfunun ne kadar büyük olduğunu bildiriyor. Cibril
Aleyhisselâm'ın gönderilmesindeki hikmet ise Peygamber Aleyhisselatü ve
Sellem'in şerefini açığa çıkarmak, Onun Rabbi katında en yüksek mevkide
olduğunu bildirmektir. Yüce Allah, Onun razı olmasını istiyor ve razı oluncaya
kadar kendisine ihsanda bulunuyor. Yani bu, 'mele-i a'la'nın şahitliği ile
olmaktadır. Cibril Aleyhisselâm mele-i a'la'yı bu durumdan haberdar ediyor. En
doğrusunu ise ancak Allah bilir. Bu hadîs: "Rabbin
Sana verecek, Sen de razı olacaksın" mealindeki ayet-i kerimeye
uymaktadır. "Seni
üzmeyeceğiz" sözünün, Ümmetin hakkında Seni üzmeyeceğiz, manasında olduğu
belirtilmiştir. Çünkü rıza, Ümmetinden bazılarının affedilmesi ile tahakkuk
eder, bu durumda, kalanlar cehenneme .girebilir. "Seni memnun edeceğiz"
yani Ümmetini bağışlamak.suretiyle memnun edeceğiz ve Ümmetinin hepsini cehennemden
'kurtarmak suretiyle de Seni üzüntüden beri kılacağız. Ey Allah'ım bir
Peygamberin Ümmetini en güzel şekilde nasıl mükafatlandırırsan bizi de
Peygamberimizin Ümmeti olarak öylece mükâfatlandır. Ey Rabbimiz, bizi
Peygamber Aleyhisselâm'ın şeriatına tam olarak uyanlardan, Onun hidayetine ve
sünnetine yapışanlardan eyle. Bizi Peygamberler, sıddıklar, şehidler, salihler
topluluğu ile birlikte haşreyle. Bunlar pek güzel refiklerdir. Alemlerin Rabbi
olan Allah'a hamdolsun. Amin (Nevevî Şerhi) "Allah Benim İçin Yeryüzünü Dürdü, Ben De
Doğusunu Batısını Gördüm" Hadisi
219. Bu
hadîsi, İmam Müslim, Kastallanî'nin hamişine göre C.10,s.340 ve sonrasında
Kitabu'l-Fiten'den rivayet etmiştir: Ebu Rebii'l-Ateki ile
Kuteybetu'bnu Sa'îd (hadisin lafzı Ku-teybe'ye aittir), Hammad'dan, o
Eyyûb'dan, o Ebu Kulabe'den, o Ebu Esma'dan, o da Seuban'dan, Resulullah
Aleyhisselûm'ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir: "Allah Benim için
yeryüzünü dürdü, ben de doğusunu batısını gördüm, Ümmetimin mülkü yeryüzünün
benim için dürülen mesafelerinde kadar ulaşacaktır. Bana iki hazine verildi:
biri kırmızı, biri beyaz, Ben Rabbimden, Ümmetimi umumî kıtlıkla helak etmemesini,
kendi dışlarından onların cemaatlerini darmadağın edecek düşmanı üzerlerine
musallat etmemesini diledim. Rabbim şöyle cevap verdi: Ey Muhammed, Ben bir
hüküm verdiğimde o geri çevrilmez. Ben senin için, Ümmetini genel kıtlık ile
helak etmeyeceğimi ve kendi dışlarından onların cemaatlerini dağıtacak bir
düşmanı üzerlerine musallat etmeyeceğimi bildiriyorum. Müslümanlar birbirlerini
Öldürmeye, birbirlerini esir etmeye kalkışmadıkları sürece bütün çevrenin
düşmanları biraraya gelseler onlara zarar veremezler.[59] 220.
Mümlim'in ikinci bir rivayetinde de şöyle deniliyor: "Zuheyru'bnu
Harb, İshaku'bnu İbrahim, Muhammedu'bnu Müsenna ve îbnu Hişam Muazu'bnu
Hişam'dan, o babasından, o Katade'den, o Ebu Kulabe'den, o Ebu Esma
er-Rahabî'den o da Sev-ban'dan Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle buyurduğunu
rivayet etmişlerdin Allahü Teala benim
için yeryüzünü dürüp doğusu ile batısını yaklaştırdı. Ve bana iki hazine verdi:
Kırmızı ve beyaz" (Ravi sonra yukarıda geçen Eyyûb'un Ebu Kulabe'den
rivayet ettiği hadisin aynısını rivayet etmiştir). [60] 22L
Müslim'in üçüncü bir rivayetinde de şöyle deniliyor; "Ebu Bekr ibnu
Şeybe Abdullah ibnu Numeyr'den rivayette bulunmuştur, Yine ibnu Numeyr bizzat
bize babasından, o Osman ibnu Hâkim'den, o Amiru'bnu Saa'd'dan, o da
babasından şöyle rivayet etmiştir: "Bir gün
Resulullah Aleyhisselâm, el-Âliye'den geldi, Bent Mu-aviye camisinin önünden
geçerken içeri girdi ve iki rek'at namaz kıldı, biz de onunla birlikte namaz
kıldık. Resulullah Aleyhisselâm Rabbine uzunca dua etti, sonra bize yöneldi ve
şöyle buyurdu: Rab-bimden üç şey istedim, birisini vermedi. Rabbimden ümmetimi
kıtlıkla helak etmemesini istedim, bu istediğimi verdi, ümmetimi boğulmak
suretiyle helak etmemesini istedim, bu istediğimi de verdi. O'ndan bir de
Ümmetimin musibetini kendi aralarındaki çekişmelerden vermemesini istedim bunu
kabul etmedi.[61] 222. Bu
hadisi İbnu Mace de, Sünen'inde C.2,s.242'de 'Ne Gibi Fitnelerin Olacağı"
ile ilgili babda rivayet etmiştir. Oradaki rivayetin lafzı Müslim'inkinden
farklıdır. O rivayet şöyledir: "Resulullah Aleyhisselâm'm
azadlısı Sevban Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah
Aleyhisselâm şöyle 'Yeryüzü benim için
dürüldü de, doğu tarafları ile batı taraflarım gördüm. Bana aynı zamanda iki
hazine verildi: Sarı (veya kırmızı), beyaz, (yani altın, gümüş). Bana: Senin
mülkün, senin için dürülen yerlere kadar ulaşacaktır, denildi. Ben Allah Azze
ve Celle'den üç şey istedim: Ümmetimi açlık felaketine uğratarak hepsini birden
öldürmemesini, onları fırkalara ayırarak birinin hıncını diğerine tattırmamasını.
Bana: Ben bir hüküm verdiğimde o geri çevrilmez, Ben senin Ümmetini açlık
felaketine uğratarak onları bu felaketle
Öldürmeyeceğim............................................. Ümmetimin içinde kılıç
kaldırılırsa bu kıyamete kadar sallanmaya devam edecektir. Ümmetimin hakkında
korktuklarımdan biri sapık yöneticilerdir. Ümmetimden bazı topluluklar putlara
tapacaktır. Yine Ümmetimden bazı topluluklar müşriklere katılacaklar.
Kıyametten önce otuza yakın yalancı deccal ortaya çıkacaktır, bunların hepsi kendilerinin
Peygamber olduğunu zannedecek, Ümmetimden bir topluluk da daima hak üzere
muzaffer olacaklardır. Allah'ın emri gelinceye kadar kendilerine muhalefet
edenlerin onlara bir zararı dokunmayacaktır." [62] 223. Nesâî
de Sünen'inde bu hadise yakın bir hadis rivayet etmiştir. Onu "Gecenin
İhyası" babında vermiştir. Şöyle diyar: Abdullahi'bnü
Habbabi'bni Eret'in Resulullah Aleyhisselâm'la birlikte Bedir savaşına katılmış
olan babası Habbab'dan rivayetine göre, Habbab bir gece boyunca Resulullah
Aleyhisselâm'ı gözetlemişti, sabah vakti olunca Resulullah Aleyhisselâm namazından
selâm verdiğinde Habbab yanma vardı: "Ey Allah'ın
Resulü, anam babam sana feda olsun, bu gece bir namaz kıldın, daha önce öyle
bir namaz kıldığını görmemiştim, dedi. Resulullah Aleyhisselâm: Evet, o korku
ve rağbet namazıdır, o namazda Rabbimden üç şey istedim, ikisini Rabbim bana
verdi, birini vermedi. Rabbim Azze ve Celle'den: "Bizi daha önceki Ümmetleri
helak ettiği gibi helak etmemesini istedim, bu istediğimi kabul etti, Rabbim Azze
ve Celle'den dışımızdan bir düşmanı bize karşı üstün kılmamasını istedim, bu
isteğimi de kabul etti. Rabbimden sizi fırkalara ayırmamasını istedim, bunu
kabul etmedi[63] 219-223.
Hadislerin Şerhi
Bu hadis Peygamber
Aleyhisselâm'm mucizelerinden biridir. Çünkü Peygamberimizin bahsini ettiği
yerlere islam ulaşmıştır. Alimler, hadiste geçen
kırmızı ve beyaz hazinenin, altın ve gümüş olduğunu söylemişlerdir. Kastedilen
ise Irak ve Şam diyarının kralları olan Kisra ve Kayser'in hazineleridir. Bu hadiste islam
Ümmetinin topraklarının çoğunlukla doğu ve batı tarafına doğru genişleyeceğine
işaret vardır. Güney ve kuzey taraflarına doğru genişlemenin ise bunun kadar
olmayacağı anlaşılıyor. Böyle de olmuştur. Kendi hevasından konuşmayan doğru
sözlü Peygamber'e Salat ve Selam olsun. "Onun konuştukları bir vahye
dayanmaktadır". Yüce Allah Peygamber
Aleyhisselâm'a Ümmetini genel kıtlık ile helak etmeyeceğini bildiriyor. Yani
Ümmetin tamamını helak eden bir kıtlık vermez. Kıtlık olunca belli bir kesimi
kaplar. Bu husus Ibnu Mace'nin rivayetinde tefsir ediliyor. Orada: "Ben,
Ümmetini helak edecek bir açlık felaketini onlara musallat etmeyeceğim"
diye buyuruluyor. Resulullah
Aleyhissalâm'ın, Ümmetinin kendi içinden bir fitneye manız bırakılmaması,
yolundaki isteğini Yüce Allah bir ilahi hikmeti dolayısıyla kabul etmemiştir.
Allahü Teala'mn bütün fiilleri, hükümleri, kaderi tümüyle hikmettir. Ibnu Mace'nin rivayet
ettiği bir hadiste geçen, saptırıcı Önderlerin çıkmasına, putlara tapılmasma, bazı kabilelerin müşriklere
katılmasına ve herbiri kendini Peygamber zanneden otuz kadar deccalin çıkmasına
dâir fitneler hakkında Kastallanî şöyle diyor: Hadiste bildirilenler ortaya
çıkmıştır. Peygamber Aleyhis-selâin'dan sonra Peygamberlik iddiasıyla ortaya
çıkanları ve bunlara uyan toplulukları sayarsak belirtilen sayıyı bulur. Bu
deccal-larla büyük deccal arasındaki fark ise, bunların Peygamberlik iddia
etmeleri, büyük deccalin ise ilahhk iddia etmesidir. Saptırmada ve Batıl yola
çağırmada ise hepsi aynıdır. Yüce Allah bizi bütün fitnelerden korusun. Amin.
(Nevevi Şerhi, Kastal-lanî'nin
hamişine göre, C.Î0,s.34Ö) Allah'ın Rahmetinin Gadabını Aştığına Dair Ve
Allah'ın Günahkarların Tevbelerin<
Kabul Etmesine Dair Rivayetler
"Rahmetim Gadabımı Aşıyor" Hasîsl
224. Bu
hadisi Buharı, CStsA50fde (Kastallanî'nin hamişine göre: C.10,s.38l),
Kitabu't-Tevhid'in "Allah Sizi Kendi Nefsinden Sakındırmaktadır"
mealindeki ayet-i Kerime ile ilgili babında rivayet etmiştir: Abdan Ebu Hamza'dan, o
el-A'meş'ten, o Ebu Salih'ten, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah
yaratıkları yarattığında nefsi hakkında hükmetmiş olmakla kitabına da
"rahmetim gadabımı aşıyor" diye yazdı ki, bu arşa yazılmış
vaziyettedir.[64] 225. Bu
hadisi Bahrî, Kitabu't-Tevhid'ia başka bir yerinde de rivayet etmiştir. Oradaki
rivayet şöyledir: (Resulullah
Aleyhisselâm) buyurdu ki: "Allah
yaratıkları yaratmaya hüküm verince kendi katında arşının üzerine:
"Rahmetim gadabımı aştı" diye yazdı.[65] 226.Buharî
bu hadisi, Kastallanî'ye göre C.5»s.25i'de "Kitabu Bedul-Halk"da da
rivayet etmiştir: Oradaki rivayet de
yine Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'dendir; şöyle deniliyor: "Rahmetim
gadabımı aşmıştır". Orada da "Allah yaratıkları yaratmaya
hükmedince" deniliyor. [66] 227. Bu
hadisi Müslim de, Kitabu't-Tevbe'nin "Allah'ın Rahmetinin Genişliği"
başlıklı babında rivayet etmiştir. Nesâî ise Kitabu'n-Nuût'ta rivayet etmiştir.
Kastallanî bu hadisi Tirmizî'nin de şu lafızla rivayet ettiğini söylüyor; "Allahü Teala nefsi
hakkında şu hükmü verdi: Rahmetim gada-bımı aşar[67] Tirmizî bu hadisin
hasen, sahih, garib olduğunu söylüyor . 228. İbnu
Mace de bu hadisi şu lafızla rivayet ediyor: "Rabbiniz
yaratıkları yaratmadan önce kendi eliyle nefsi hakkında şu hükmü
"Rahmetim gadabımı aştı" hükmünü yazdı.[68] 224-22a Hadislerin Şerhi
Bu şerh» Kas tali anî'nin şerhinden
Kitabu't-Tevhid, CIO, s.381 den alınmıştır. Hadiste Yüce Allah'ın
"yazması" ile, kaleme, sözkonusu şeyi yazmayı emretmesi
kastedilmektedir. "Arşa yazılmış
vaziyettedir" yani, diğer yaratıklara gizli ve kapalı vaziyettedir.
Yaratıkların idrakinden de yücedir. Allahü Teala mekandan
münezzehtir. Allah'ın bir şeyi yazması (yani yazmakla emretmesi) de onu
unutmamak için değildir. Yüce Allah, unutma sıfatından münezzehtir. Yüce
Allah'ın yaratıkları yaratışının başlangıcında arş üzerine bunu yazması, o
sözün yüceliğine işaret içindir. Çünkü Levh-i Mahfuz arşın altındadır. Söz
konusu hükümle ilgili yazı ise arşın üzerine yazılmıştır. Belki de bundaki sır
şudur: Levh-i Mahfuz'un altındakiler sebepler ve müsebbebler âlemidir, Levh-i
Mahfuz da, bunlarla ilgili açıklamaları ihtiva etmektedir. Arşın üzerine
yazılan yazı da Yüce Allah'ın: "Rahmetim gadabımı aştı" sözünü ihtiva
etmektedir. Ga-dabla kastedilen, gadabın gereği olan azab ve cezalandırmadır.
Yani kendilerine gadab olunana azabın ulaştırılmasıdır. Çünkü bir şeyin birşeyi
geçmesi ve ona galib olması onun taalluk ettiği şeyle ilgilidir. Yani rahmetin
bir şeye taalluk etmesi, ona gadabın taalluk etmesinden önce gelir. Çünkü
rahmet Yüce Allah'ın mukaddes zatının gereğidir. Gadab ise sonradan yaratılan
kulun işlediği bir amel neticesinde kendini gösterir. Kastallanî kitabu
Bedu'l-Halk'da et-Turbiştî'nin şu açıklamasına da yer yermektedir: "Yüce
Allah'ın rahmetinin gadabını aşması, insanların rahmetten nasiblerinin gadabdan
nasiblerin-den daha çok olduğuna delalet etmektedir. Aynı zamanda rahmet
onların bir kazana olmaksızın da kendilerine ulaşır. Gadab ise ancak kendi
kazançları neticesinde kendilerine ulaşır. Görmüyor musun ki, rahmet ana
rahminde, bebeklik devresinde, ufak çocukluk döneminde, gelişme çağında,
kendisinin Allah'a itaat cinsinden bir kazancı olmaksızın İnsanı kuşatır. Gadab
ise, insanın hakkı olarak, bazı muhalif işler işlemesi neticesinde ancak
insana ulaşır." el-Mesabih'te de şöyle
deniliyor: Gadab birini cezalandırmayı irade etmektir, rahmet ise birini
sevabiandırmayı irade etmektir. Sıfatlar birbirine üstün gelmekle
vasıflandırılamaz, birinin diğerini geçmesi de sözkonusu değildir. Ancak bu
ifadede istiare yoluyla rahmetin gadabı geçtiği bildirilmiştir. Rahmetin ve gadabın
zati sıfatlardan değil de, fiili sıfatlardan sayılmasında da bir mahzur yoktur.
Rahmetten kasıt sevab ve ihsandır, gadabdan kasıt intikam ve cezalandırmadır.
Buradaki üstünlük de, tahakkuk yönündendir. Yani Allah'ın rahmetinin tahakkuku
gadabının tahakkukundan daha çok olmaktadır. et-Tayyibî de Yüce
Allah'ın: "Rabbiniz kendi nefsi için rahmet yazmıştır" sözünü
açıklarken şöyle diyor: Yani kullarına rahmet edeceğini bir vaad olarak bildirmiş,
bunu gerekli kılmıştır. "BİR KUL
GÜNAH İŞLER SONRA Trabbim GÜNAH İŞLEDİM1 DER" HADİSİ
229. Bu
hadisi Buharı, C.9,s.l45'te Kitabu't-Tevhid'in "Allah'ın Kelamını
Değiştirmek İstiyorlar" mealindeki ayet-i kerime ile ilgili babında
rivayet etmiştir. Şöyle diyor: Ahmedu'bnu îshak
Amru'bnu Asım'dan, o Hemmam'dan, o îshaku'bnu Abdullah'tan, o Abdurrahmani'bnu
Ebi Amra'dan, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın
şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bir kul günah
işledi, "Ey Rabbim bir günah işledim, beni bağışla, dedi, Rabbi: Kulum
bağışlayan ve hasaba çeken bir Rabbi-nin olduğunu bildi mi? Kulumu bağışladım,
buyurdu. Sonra o kimse Allah'ın dilediğince bir süre vakit geçirdi, sonra
tekrar bir günah işledi: Ey Rabbim, yine bir günah işledim, beni bağışla, dedi.
Rabbi: Kulum günahı bağışlayan ve hasaba çeken bir Rabbi-nin olduğunu bildi mi?
Kulumu bağışladım, diye buyurdu. Sonra o kişi Allah'ın dilediğince bir süre
daha vakit geçirdi. Sonra yine günah işledi bunun üzerine de, Ey Rabbim yine
günah işledim beni bağışla, dedi. Rabbi: Kulum günahı bağışlayan ve ondan dolayı
hesaba çeken bir Rabbinin olduğunu bildi mi? Kulumun üç günahını da bağışladım,
dilediğini yapsın, diye buyurdu[69] 230. Bu
hadisi Müslim Sahih'inde, Kastallanî'nin hamişine göre C.10,s.l88'de
"Allah'ın Rahmetinin Genişliği ve Rahmetinin Gadabını Aşması"
başlıklı babda rivayet etmiştir: Orada Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'e ulaşan senedle Resulul-lah Ateyhisselâm'ın Rabbinden
rivayetle şöyle söylediği bildiriliyor: "Bir kul bir
günah işledi,: "Ey Allah'ım günahımı bağışla" dedi. Allah Tebareke
ve Teala: Kulum günah işledi, günahını bağışlayan ve ondan dolayı hesaba çeken
bir Rabbinin olduğunu da bildi, diye buyurur. Sonra adam yine döndü bir günah
daha işledi, bunun üzerine de: Ey Rabbim, günahımı bağışla, dedi. Allah Tebareke
ve Teala: Kulum bir günah işledi, ve de günahı bağışlayan ve ondan dolayı
hesaba çeken bir Rabbinin bulunduğunu bildi, diye buyurdu. Kul sonra yine döndü
ve bir günah işledi bunun ardından da: Ey Rabbim, günahımı bağışla, dedi. Allah
Tebareke ve Teala: Kulum bir günah işledi, aynı zamanda günahını bağışlayan ve
günahtan dolayı hesaba çeken bir Rabbinin olduğunu da bildi, istediğini yap,
seni bağışladım, diye buyurdu." 23° Ravilerden Abdu'1-A'la
der ki: "Dilediğini yap, diye üçüncüde mi?
yoksa dördüncüde mi? dediğini tam
hatırlayamıyorum." 229-23a
Hadislerin Şerhi
Ebu'l-Abbas,
el-Mufhim'de diyor ki: Bu hadis istiğfarın faydasının büyüklüğüne, Allahü
Teala'nın fazlının çokluğuna ve rahmetinin, lütfunun, ihsanının genişliğine
delalet etmektedir. Ancak bu istiğfar, manası kalbde yer eden istiğfardır. Bu
mana dilden dökülürken ısrar düğümünü çözme ve pişmanlığa vesile olma durumunda
olmalıdır. Aşağıdaki hadis da buna delildir: "Sizin
hayırlılarınız günah işleyip de tevbe edeninizdir". Yani günah işlediğinde
hemen tevbe edenlerdir. Bu, diliyle
"Allah'tan bağışlama diliyorum" deyip de kalben yine aynı günahta
ısrarlı olmak değildir. Böyle bir istiğfar ayrı bir istiğfarı gerektirir. Ibnu Ebu'd-Dunya, Ibnu
Abbas Radıyallahü Anh'den merfu olarak şöyle bir hadis rivayet ediyor:
"Günahından dolayı tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. Günahta ısrar
edip de Allah'tan bağışlanma dileyen ise Rabbiyle alay etmiş gibidir".
Ancak bildirildiğine göre "günahta ısrar ..." kısmı mevkuftur, yani
merfu ve mevcut değildir. îbnu Battal bu hadisin
açıklamasında şöyle diyor: Günahta ısrar edenin durumu, Allah'ın iradesine
kalmıştır. Dilerse azab eder, dilerse iyiliklerinin çokluğuna bakarak bağışlar,
iyiliklerinin çokluğu ise kendine azab edecek veya kendini bağışlayacak Yaratıcı
bir Rabbinin olduğuna inanmasıdır. Günahta ısrarla beraber Rabbinden
bağışlanma dilemesi böyle bir inancının olduğuna delil teşkil eder Yüce allah'ın:
"Kim bir iyilikle gelirse ona on kat karşılık verilir" diye
buyurması da buna delil teşkil eder. Tevhidden daha büyük bir İyilik ise, asla
olamaz Eğer denirse ki,
kişinin Allah'tan bağışlanma dilemesi, Allah'a tevbe etmesi demektir, deriz ki:
Allah'tan bağışlanma dilemek sadece bağış talebinden ibarettir. Bu günahına
ısrar edenin de, günahından tevbe edenin de yapabileceği bir şeydir. Hadiste,
Allah'tan bağışlanma dileyenin, günahına tevbe etmiş sayılacağına delalet
etmemektedir. Çünkü tevbenin sınırı günahtan dönmek ve bir daha o günaha
dönmemeye azmetmektir. Sadece bağışlanma dilemekten, bu mana çıkmaz. es-Subkî,
el-Halebiyyat adlı kitabında şöyle diyor: 'istiğfar dille veya kalble yahut her
ikisi ile birlikte bağışlanma dilemektir. Birincisinde bir fayda vardır, çünkü
böylesi susmaktan yani hiçbir şey istememekten hayırlıdır. Çünkü bağışlanma
dileme iyi amelden sayılır, ikincisi çok daha faydalıdır. Üçüncüsü ise en
faydalı olanıdır. Ancak tevbe olmadıkça bu ameller günahı temizlemezler. Çünkü
günahında ısrar eden bir günahkar da bağışlanma diler ve bu, tevbenin kabul
olduğuna delalet etmez. Benim burada istiğfar
manasının tevbe manası ihtiva etmeyeceğini söylemem ibarenin kullanılışı
itibariyledir. Ancak insanların çoğuna göre "Allah'tan bağışlanma
diliyorum" sözü aynı zamanda tevbe anlamına gelir. İbarenin bu manaya
geldiğine inanan, şüphesiz o sözüyle tevbeyi kasdetmiş olur.' Sonra söyle diyor: Bazıları, Yüce
Allah'ın: "Allah'tan bağışlanma dileyiniz sorna tevbe ediniz"
buyurmasından dolayı tevbenin ancak istiğfar ile tamam olacağını
bildirmişlerdir. Meşhur olan rivayete
göre ise bu, şart değildir. Bazıları, kişinin, kendisinden o günahın sadır
olmasına pişmanlık duymasının tevbe için yeterli olacağını söylemişlerdir. Bu
o günahtan arınmayı ve bir daha ona dönmemek üzere azmetmeyi gerektirir. Bu
ikisi pişmanlık sonrası ortaya çıkar. Esas itibariyle günahtan arınma ve bir
daha dönmemeye azmetme, pişmanlık ile birlikte tevbenin gerçekleşmesi için
aranan temel şartlardan değildir'. Hadis-i şerifte de:
"Pişmanlık tevbedir" diye buyuruluyor. Bu hadisi Ibnu Mace îbnu
Mes'ud'dan hasen olarak rivayet etmiştir. Hakim en-Neysaburî de sahih olduğunu
bildirmiştir. Aynı hadisi Ibnu
Hibban da enes ibnu Malik'ten rivayet etmiş ve sahih olduğunu söylemiştir.
(Bütün bu açıklamalar Kastallanî şerhinden alınmıştır.) En doğrusunu bilen
Allah'tır. (Kastallanî, C.10,s.435) en-Nevevî Rahmetullahi
Aleyh'de Müslim Şerhinde şöyle diyor: İlim adamları, bütün
günahlar için, günahın hemen ardından tevbe etmenin vacib olduğu hususunda
ittifak etmişlerdir. Bu va-ciblik ise Ehli Sünnet'e göre şer'î, Mutezileye göre
aklîdir. Ancak Ehli Sünnet'e göre tevbenin bütün şartları mevcut da olsa; aklen
bunu kabul etmek Allah'ın üzerine vacib değildir. Ama Allahü Teala kendi ihsan
ve fazlından kabul eder. Biz de şeriatta bildirildiğine ve âlimlerin icmaına
göre Allah'ın tevbeyi kabul edeceğini biliriz. Kişi şartları yerinde
olan sahih bir tevbe ile tevbe eder de sonra yine günaha dönerse kendisine ayrı
bir günah yazılır, bu günah önceki tevbesini iptal etmez. Bu Ehl-i Sünnet'in
görüşüdür. Tevbe ve günah tekrar ededurursa da bu böyledir. En doğrusunu ise ancak
Allah bilir. •Vallahi,
Allah Kulunun Tevbesiyle Ferahlanır.:." Hadisi
231. Bu
hadîsi İmam Müslim, Sahih'inde, Kastallanî'nin Hamişine göre C.10,s.l7rde
'Kitabu't-Tevbe'de rivayet etmiştir: Suveydu'bnu Saîd
Hafsu'bnu. Meysere'den, o Zeydu'bnu Es-lem'den, o Ebu Salih'ten, o da Ebu
Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini
rivayet etmiştir. "Allah Azze ve
Celle: Ben kulumun Benim hakkımdaki zannı ü-zereyim, o Beni zikrettiğinde de
Ben onurdayım, diye buyurdu. Vallahi, Allahü Teala kulunun tevbesiyle,
birinizin çölde kaybettiği devesini bulduğu anda duyduğu ferahlık gibi
ferahlık duyar. Allah buyurur ki, kim Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir
kulaç yaklaşırım. O Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim.[70] 23L Hadisin Şerhi
Nevevî Rahmetullahi
Aleyh şöyle diyor: Yüce Allah'ın:
"Ben, kulumun Benim hakkımdaki zannı üzereyim" buyurması hakkında
Kadı Beyzavî şöyle diyor: Yani kulum bağışlanma dilediğinde Benim onu
bağışlayacağımı, tevbe ettiğinde tevbesini kabul edeceğimi, dua ettiğinde
duasını kabul edeceğimi, dilekte bulunduğunda benim yeteceğimi umarsa, Ben de o
ümidini veririm. Bu sözden kasdın, kula
reca ve af ümidi kazandırmak olduğu da söylenmiştir ki, doğru olan budur. "O Beni andığı
zaman, Ben onunlayım" diye buyurmakla Yüce Allah rahmeti, tevfiki,
hidayeti, koruması ve yardımı ile kulunun yanında olacağını bildiriyor. Yüce
Allah'ın ayet-i kerimede: "Her nerede olursanız O sizinledir" diye
buyurmasının anlamı ise ilim ve ihata ile Allah'ın, kulunun yanında olduğudur. Hadisin sonunda
zikredilen yaklaşmadan, zahiri anlamın çıkarılmaması gerektiği hususu daha önce
geçmişti. Bizim için gerekli olan Allahü Teala'yı sonradan yaratılanlara ait
sıfatlardan tenzih etmektir. Yürümek, hareket etmek, bir yerden bir yere geçmek
ve benzeri şeyler sonradan olmaklığı ve değişmeyi gerektiren fiillerdir. Yüce
Allah bunlardan münezzehtir. Buradan şu mana anlaşılmalıdır: Kim itaat ile Bana
yaklaşırsa, Ben de ona rahmetimle, tevfikimle ve yardımımla yaklaşırım. Kim
Bana olan itaatini artmrsa, Ben de rahmetimi, tevfîkimi ve yardımımı kat kat
artırırım. Yüce Allah'ın kendisine yürüyerek gidene koşarak git-mesindeki
kasıt, ona rahmetini bolca akıtmasıdır. Kişinin yaptığı amelin karşılığı
yaptığının kat kat fazlasıyla verilir (Nevevî) Âlimler derler ki,
Allah'ın ferahlık duyması, herhangi bir şey için razı olmasıdır. el-Mazerî Rahmetullahi
Aleyh'de diyor ki: Ferahlık çeşitli şekillerde olmaktadır. Sevinç, bunlardandır.
Sevinildiği zaman, sevince vesile olan şeyden de memnun olunur. Yani ona
ihsanda bulunulur. Hadiste geçen ifadeden kastedilen şudur ki, Allahü
Teala'nın, kulunun tevbesinden dolayı olan rızası, çölde devesini kaybedenin
onu bulduğu andaki rızasından daha fazladır. Hadiste Allah'ın rızası, duyanın
kalbinde rıza anlamına kuvvet kazandırmak, dinleyenin anlayacağı şekilde
açıklamak ve gerçekleşmesindeki kesinliği bildirmek için ferahlık kelimesi ile
ifade edilmiştir. (Nevevî, C.10,s.l72) 'Cehenneme
Girenlerden İki Adamın
Bağırışları Şiddetlenir..."
Hadisi
232. Bu
hadisi İmam Ebu İsa et-Tirmizî Rahmetullahi Aleyh C.2Ts.99'da 'Cehennem Ehlinin
Sıfatlarından1 başlıklı babda rivayet etmiştir: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh Resulutah
Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini
bildirmiştir: "Cehenneme
girenlerden iki adamın haykırışları şiddetlendi, Rabbimiz Azze ve Celle: Onları
çıkarın, diye buyurdu. Çıkarıldıklarında onlara: Neden haykırışlarınız
şiddetlendi? diye sordu. Onlar: Bunu bize merhamet eylemen için yaptık,
dediler. Hakk Teala: Kalkıp kendinizi cehennemde daha önce bulunduğunuz yere atmanız
halinde rahmetim sizinledir, buyurdu. Birisi kendini attı. Allah Teala da
yerini kendisi için serin ve güvenli bir yer yaptı. Diğeri kalktı, kendini
atmadı. Rabb Azze ve Celle ona: Seni, arkadaşın gibi kendini atmaktan alıkoyan
neydi? diye sordu. O da: Ey Rabbim, beni oradan çıkardıktan sonra tekrar oraya
döndürmemeni diliyorum, dedi. Rabb Teala da ona: Dileğin kabul edilmiştir,
dedi ve her ikisi de Allah'ın raîımetiyle cennete girdiler.[71] Ebu Isa et-Tirmizî
Rahmetullahi Aleyh: Bu hadisin senedi zayıftır. Çünkü Rüşdeyn ibnu Saad'dan
rivayet edilmiştir, Rüşdeyn ibnu Saad ise hadis mütehassısları nazarında zayıf
biridir, diyor. Rüşdeynu'bnu Saad de,
ibnu Ebi Nu'm el-Ifrikî'den rivayette bulunmuştur ki, el-lfrikî de hadis
mütehassısları nazarında zayıf biridir, diyor. Bu durumda senedde iki zayıf
ravi bulunmaktadır; çünkü Rüşdenynu'bnu Saad ve ibnu Ebi Nu'm bu hadisin senedinde
isimleri geçen ravilerdendir. 232. Hadisin Şerhi
Hadiste sözü edilen
cehenneme girmiş iki adamın tevhid ehlinden olması muhakkaktır. Müşriklerden
değildirler. Çünkü cennet Allah'a ortak koşanlara haram kılınmıştır. Allahü
Teala ayet-î kerimesinde: "Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz,
bunun dışındaki günahları dilediği için bağışlar" diye buyuruyor. Yine bir
başka ayet-i kerimede: "Her kim Allah'a ortak koşarsa, Allah ona cenneti
haram kılmıştır. Onun varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin hiçbir yardımcısı
yoktur" diye buyuruyor. Hadisten kastedilen
manaya göre Allahü Teala bu iki adama rahmet etmiş ve onları cehennemden
çıkarmıştır. Çünkü Hakk Teala onları imtihan ediyor, birincisi Allah'ın emrini
hemen yerine getirerek gecikmeden kendini cehenneme atıyor. Emri te'vil yoluna
gitmiyor. Allah da onun için cehennemi kendi fazlından ve ihsanından soğuk ve
selamet kılıyor. İkincinin ise Allah'ın rahmetine olan,ümidi ağır basmıştır.
Nitekim Allah'ın rahmeti de gada-bını aşmıştır. Ona da Allah'ın rahmeti ulaşıyor.
Buradan, herkesin bu duruma güvenip ameli terkedeceği anlamı çıkarılmamalıdır.
Hadiste kastedilen mananın, Allah'ın rahmetinin ne kadar geniş olduğunu
bildirmektir. Allah rahmetini kullarından dilediğine mahsus kılabilir. Bu iki
adam hakkındaki muamelesi gibi. Allah'tan her şeyi kuşatan rahmetinden bizi de
nasibdar etmesini diliyoruz. Amin. [1] Bu hart: Savm: 2 [2] Buharf: Libas : 78 [3] Buhart: Tevhid : 35 [4] Müslim: Siyam: 161 [5] Müalim: Siyam: 163 [6] Müalim: Siyam: 165 [7] Tirmizî: Savm: 54 [8] Tirmizî: Savm: 13 [9] îbnu Mace: Siyam: I [10] ibnu Mace siyam
1 [11] Neaât: Siyam: 41 [12] Nesâl: Siyam: 42 [13] Nesât: Siyam: 43 [14] ibnu Mace: Menâsik: 66 [15] NesaÎ: Menâsik: 134
' [16] Ibnu Mace: Meneaik: 76 [17] Buhari: iman: 26 [18] Buhari: Cihad ve Seyr: 2 [19] Sahih-i Buhart: Kitabu'l-Cihad ve's-Seyr'de Resulullah
Aleyhissclam'rn "Ganimetler Sizin İçin Helal Kılındı" sözüyle ilgili
bab geçmiyor ve de Bu hadis Kilabu'I-Yunus'un 8. babıdır. [20] Nesâî: îman: 24 [21] Nesâî: Cihad: 14 [22] Nesât: Cihad: 15 [23] Müslim: imare: 104 [24] Müslim: imare: 103 [25] Buhari; Meğazi: 46 [26] Tirmizi: Tefsir, Al-i İmran Suresi: ]8, Ibnu Mace:
Mukaddime: 13 [27] îbnu Mace: Cihad: 16 [28] Müslim: İm a re: 121 [29] Tirmizt: Tefsir, Al-i Imran Suresi : 19 [30] ibu Mace: Cenaiz : 9, Cihad 16 [31] Nesâi: Cihad:34 [32] Nesâî: Cihad: 35 [33] Nesâî: Cihad: 48 [34] Nesâl : Tahrim: 2 [35] Ebu Davud: Cihad: 35 [36] Buharl: Enbiya: 50 [37] Buhariİcâre : 9 [38] Buharf: Tefsir, Feth Sûresi : 3 [39] Buhari : Büyü: 50 [40] Buhari Merdâ: 7 (Sahih-i Buharrde, Kitabu'l-Tıbb'da
"Gözünü Kaybedenİn Fazileti" başlıklı bir bab bulunmamaktadır. Bu
bölüm, Kitabu't-Merdâ'nın 7. babıdır.) [41] Tirmizî: Zühd: 58 [42] Tirmizt: Zühd: 58 [43] Nesâî: Cenâiz: 26 [44] Ibnu Mace: Cenâiz: 55 [45] îbnu Mace: Ccnâiz: 68 [46] Tirmizl : Cenâiz: 36 [47] Muvat ta: Ayn: 5 [48] Bu Hadisin, Sünen-İ Ibni Mace'de geçtiği yere,
Concordance'de işaret edilmemiştir. Ancak bu hadis, Tirmizî, Kitabu't-Tıbb,
35'de ve Ahmedu'bnu Honbcl'İn Müsncd'i C.2,8.440 da göçmektedir. [49] Bu hadisin de, Ibni Mace'de geçtiği yere
Concordance'de işaret 'edilmemiştir. Ancak Sünen-i Darimî, fedâilu'l Kur'an,
İ5'de ve Ahmedu'bnu Hanbel'in Müsned'i C.3, s.40 ve C.5, 8.34fl'de yor
almaktadır. [50] ibnu Mace: Edüb: t [51] Buhari: Cihad : 153 [52] Buhari: Bedul-Halk: 16 [53] Müslim: Selam:
148 [54] Nesâf : Sayd: 138 [55] Ebu Davud: Edeb: 164 [56] Ebu Davud: Edob: 164 [57] îbnu Mace: Sayd: 10 [58] Müslim : iman: 34 [59] Müsİim: Fiten: 19 [60] Müslim: Fite : 19 [61] Müslim: Fiten: 20 [62] İbnu Mace: Fi ten: 9 [63] Nesâi: Kıyamu'1-leyl: 16 [64] Buhart: Tevhid: 15 [65] Buhart: Tevhid: 2 [66] Buhart: Bedu'1-Halk: 1 [67] Müslim: Tevbe: l4-l6;Tirmizt; Daavât: 99 [68] ibnu Mace: Zühd : 35; Mukaddime : 13 [69] Buhart: Tevhid: 35 [70] Müslim: tevbe: 1 [71] Tirmizi: Cehennem: 10**[1]**
Kaynak: En iyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir Eraykitap ilmin kisa yolu İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 / DEVAMI İÇİN BKZ... |