ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !             En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir
بِسْمِ اللهِ اَلْحَمْدُ ِللهِ وَحْدَهُ، وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى مَنْ لاَنَبِيَّ بَعْدَهُ
Allah’a hamd olsun. Salât ve selâm, kendisinden sonra Nebi gelmeyecek olan Muhammed - sallallahu aleyhi ve sellem-’e olsun.
Konularına Göre Hadis-i Şerif Meali / veya Hadis Fihristi
"...Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle.." (Tevbe Suresi - 29)
(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur ve Rahimdir.
De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin Eğer yüz çevirirlerse /itaat etmezlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez (Ali İmran Suresi 31-32)
Hadis Fihristi veya Konularına Göre Hadis Meali HADİS FİHRİSTİ
  = ♦   H   ♦ =  
  • Hadis-i Şerifi inkar edenler için / Koltuğuna Kurulan Karnı Tok Bir Adamın
    “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir.
    (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir
    Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8) İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663


  • Oruç Ve Fazileti Hakkındaki Rivayetler. 2

    "Oruç Benim İçindir Ve Onun Karşılığını Ben Veririm" Hadisi 2

    160. Bir Başka Rivayet: 3

    156-170. Hadislerin Şerhi 5

    , Resulullah Aleyhisselâm'ın Arafat Gününde Ümmetine Dua Etmesi Ve Kurban Bayramı Hutbesi İle İlgili Rivayetler. 8

    171. Hadisin Şerhi 8

    172. Hadisin Şerhi 9

    •Kurban Bayramı Hutbesi* İle İlgili Hadis. 9

    173. Hadisin Şerhi 9

    Cihad,  Şehidlerin  Fazileti Ve  Cihadda İhlas Hakkındaki   Rivayetler. 10

    174-176. Hadislerin   Şerhi 11

    177-179. Hadislerin Şerhi 11

    Sahih-İ   Müslim'den  'Allah  Yolunda  Cihad   Etmenin Fazileti1  İle  İlgili Hadisler. 13

    Resulullah  Aleyhisselam'ın  Bedir'e   Katılanlar Hakkında  Söylediği: 'İstediğinizi Yapın  Allah  Sizi Bağışlamıştır' Sözü  İle  İlgili Hadis. 13

    182. Hadisin Şerhi 14

    Cabir'în  Babası  Abdullah'ın  Şehit)  Edilmesinden Sonra Konuşturulmasıyla  İlgili  Hadis  16

    183-184. Hadislerin Şerhi 16

    •Allah'ın Şehidlere *Bir Şey Arzuluyor Musunuz?' Sözü İle İlgili' Hadis. 17

    189. Hadisin Şerhi 18

    'Kim Savaşa Çıkan Birinin Ailesine İhanet Ederse...'Hadisi 19

    190. Hadisin Şerhi 19

    •Bir Adam Başka Bir Adamın Elinden Tutmuş Olarak Gelir, Ey Rabbim Bu Beni Öldürdü, Der' Hadisi 19

    19L Hadisin Şerhi 20

    •Allah, Allah Yolunda Savaşa Çıkan Adama İmrenir1 Hadisi 20

    192. Hadisin Şerhi 20

    'Rabbimizin  Zincirle   Cennete   Götürülen Topluluğa Hayret Etmesi' İle  İlgili Hadis. 21

    193. Hadisin Şerhi 21

    Muhammed  Aleyhisselam'ın   Ümmetinin  Yaptığı İyiliklere  Ecirlerin Kat Kat Verilmesi 21

    'Yahudilerin, Hıristiyanların Ve Müslümanların Durumu Hadisi 21

    194-195. Hadislerin Şerhi 22

    Peygamber Aleyhis Selam1 İn Tevrat'ta Zikredilen Özelliği 23

    Peygamber Aleyhîsselam'în Tevrat'ta Geçen Sıfatı" İle İlgili Hadîs. 23

    196-197. Hadislerin Şerhi 24

    MUSİBETE   SABRETMENİN  KARŞILIĞI"GÖZLERİ KAYBETMEYE  SABIR" ILE   İlglll  HADİS  25

    198-200. Hadislerin Şerhi: 25

    •Allah'ın Bir Kimsenin Evladını Alması Karşılığındaki Sevab' İle İlgili Hadis. 26

    Nesâî DE, SÜNEKİNDE 'ÜÇ ÇOCUĞU VEFAT EDEN1 BABINDA ŞU HADİSİ RİVAYET  ETMİŞTİR: 26

    Çocuk Düşmesi Musibetine Uğratılan Hakkındaki Rivayet Başlıklı Babada Da Şöyle Diyor  26

    •Çocuğun   (Ruhunun)  Alınmasındaki  Sevab* Hadisi 27

    205. Hadisin Şerhi 27

    •Rabbine Hamdeden Hastanın Fazileti1 İle İlgili Hadis. 27

    Humma Benim Ateşimdir, Onu Dünyada Mümin Kuluma Musallat   Ederim...1 Hadisi 28

    Oku Ve Yüksel   Hadisî 28

    •Kişinin,  Çocuğunun  Kendisi  İçin Bağışlama Dilemesiyle  Cennetteki  Derecesi  Yükselir" Hadisi 28

    •Peygamberi Isıran Karınca' Île İlgili Hadis. 28

    210. Hadisin Şerhi 29

    211-217. Hadislerin  Şerhi 30

    Peygamber  Aleyhisselam'ın  Ümmetine   Olan Şefkati Ve Onlar İçin Duası 31

    'Peygamber Aleyhîsselamın Ümmetine Duası Ve   Onlara  Olan Şefkati  Dolayısıyla Ağlaması1 İle  Îlgîll  Hadls. 31

    218. Hadisin Şerhi 31

    "Allah Benim İçin Yeryüzünü Dürdü, Ben De Doğusunu Batısını  Gördüm" Hadisi 32

    219-223.  Hadislerin  Şerhi 34

    Allah'ın Rahmetinin Gadabını Aştığına Dair Ve Allah'ın Günahkarların Tevbelerin<    Kabul Etmesine Dair Rivayetler. 35

    "Rahmetim Gadabımı Aşıyor"   Hasîsl 35

    224-22a Hadislerin Şerhi 35

    "BİR KUL  GÜNAH  İŞLER  SONRA  Trabbim  GÜNAH İŞLEDİM1  DER" HADİSİ  36

    229-23a   Hadislerin  Şerhi 37

    •Vallahi,   Allah   Kulunun   Tevbesiyle Ferahlanır.:." Hadisi 38

    23L Hadisin Şerhi 39

    'Cehenneme   Girenlerden  İki  Adamın  Bağırışları Şiddetlenir..."  Hadisi 40

    232. Hadisin Şerhi 40

     

     

     

     

    Oruç Ve Fazileti Hakkındaki Rivayetler

     

    "Oruç Benim İçindir Ve Onun Karşılığını Ben Veririm" Hadisi

     

    156 Sahih-i Buharı, O2, s.24, "Kitabu's-Savm, Orucun Fazileti*1 babından:

    Abdullah ibnu Mesleme Malik'ten, o Ebu'z-Zinâd'dan, o el-A'rec'den, o da Ebu Hureyre, Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Oruç kalkandır, (oruçlu kimse) sövmesin, cahillik etmesin. Bir kimse ona sataşırsa veya kötü söz söylerse iki kere "Ben oruçluyum" desin. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ede­rim ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur. (Allah buyurur ki): Oruçlu yemesini, içmesini ve şehvetini Benim rızam için terkeder, oruç Benim içindir, onun karşılığını Ben veririm, iyiliğin karşılığı on katıyladır.[1]  

     

    157. Buharı C.7, s.l64'te, Kitabu'l-Iibas, 'Misk Hakkında Zikredilen* başlıklı babda da şöyle bir rivayete yer ver­miştir:

    Abdullahi'bnu Muhammed Hişam'dan, o Ma'mer'den, o Zuh-rî'den, o İbnu'l-Museyyeb'den, oEbu Hureyre Radıyallahü' Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Ademoğlunun her işi kendinedir, oruç ise müstesna. O Benim içindir. Onun karşılığını Ben veririm. (Yani Allah böyle buyuru­yor). Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur.[2]

     

    158. Bu hadisi yine Buharı, C.9, s.l43'te Kitabu't-Tev-hid'de rivayet etmiştir:

    Ebu Nuaym, el-A'meş'ten, g Ebu Salih'ten, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ten, Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyur­duğunu rivayet etmiştir:

    "Allah Azze ve Celle buyurur ki, oruç Benim içindir, onun karşılığını da Ben veririm. Kişi şehvetini, yemesini, içmesini Be­nim için terkeder. Oruç kalkandır. Oruçlu için iki rahatlık vardır: Biri iftar ettiği zaman, biri de Rabbine kavuştuğu zaman. Ve oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur"[3]

     

    159. İmam Malik Rahmetullahi Aleyh, el-Muvatta'da sJ24'te, 'Cami li's-Sıyam' başlıklı babda bu hadisi şöyle ri­vayet etmiştir:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resu­lullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:

    "Nefsim elinde olana yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur." lö9

     

    160. Bir Başka Rivayet:

     

    "Allah Azze ve Celle buyurur ki: Oruçlu şehvetini, yemesini, içmesini Benim için terkeder. Oruç Benim içindir, onun karşılığını da Ben veririm. Her iyilik için on kattan yediyüz kata kadar karşılık verilir. Orucun durumu ise farklıdır, o Benim içindir, onun karşılığım Ben veririm."]60

     

    161. Müslim de Sahihinde, C.5, s. 132'de ve sonrasında (Kastallanî'nin Hamis'ine Göre) Kitabu's-SıyanVın' Orucun Fazileti' başlıklı babında bu hadisi şöyle rivayet etmiştir:

    Ebu Hureyre Radıyallahu Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ı şöyle söylerken işittim demiştir:

    169- Müslim: Siyam: 163 160- Muvatta: Siyam: SS

    "Allah Azze ve Celle buyurdu ki, Ademoğlunun her işi kendine­dir, oruç ise müstesna. O Benim içindir, onun karşılığını Ben veri­rim. (Resulü 11 ah buyurdu ki): Nefsim elinde olana yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur.[4]

     

    162. Yine Müslim'in Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den bir başka rivayeti şöyledir:

    Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurdu:

    'Allah Azze ve Celle buyurdu ki, Ademoğlunun her işi kendine­dir. Oruç ise müstesna. O Benim içindir, onun karşılığını Ben veri­rim. Oruç aynı zamanda kaljtandır. Sizden birinin oruçlu günü olursa, o gün kötü söz söylemekten son derece kaçınsın, gürültü de çıkarmasın. Birisi ona söver veya kendisine sataşırsa, ben oruçlu­yum desin. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin, olsun ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur. Oruçlu için iki rahatlık vardır: iftar ettiği zaman iftarın rahatlığını duyar, Rabbine kavuştuğu zaman da orucun ra­hatlığını duyar.[5]    

                                           

    163. Bir Rivayette de:

    "Allah'a kavuştuğu zaman Allah karşılığını verir, bunun ra­hatlığını duyar" deniyor. [6]

     

    164. Tirmizîde, C.i,s.l47'de 'Orucun Fazileti1 babında şöyle rivayet etmiştir:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ı şöyle söylerken işittiğini bildirmiştir:

    "Rabbiniz diyor ki, her iyiliğe on kattan yediyüz kata kadar kar­şılık verilir. Oruç ise Benim içindir, onun karşılığını Ben veririm. Oruç ateşe karşı kalkandır. Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur. Sizden biri oruçlu iken bir kimse kendisine karşı bilgisizlik ederse, ben oruçluyum, desin". [7]

    Tirmizî bu hadisin hasen, garib olduğunu söylemiştir,

     

    165. Yine Tirmizî Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Şöyle Bir Hadis Rivayet Etmiştir:

    "Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki, Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: "Kullarımın Bana en sevgilisi iftarda acele edenidir".[8]

    Tirmizî bu hadisin hasen, garib olduğunu söylemiştir.

     

    166. İbnu Mace, C.l^s.258'de 'Orucun Fazileti1 babında bu hadisi şöyle rivayet ediyor:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini bildirmiştir:

    "Ademoğlunun her amelinin karşılığı kat kat verilir. İyiliğe on kattan yediyüz kata ve bundan fazlasıyla, Allah'ın dilediği miktara kadar karşılık verilir. Allah buyurur ki: Oruç Müstesna, o Benim içindir, onun karşılığını da Ben veririm. Kişi Benim rızam için şehvetini ve yiyeceğini terkeder. Oruçlu için iki rahatlık vardır: İftar ettiği anda bir rahatlık ve Rabbine kavuştuğu anda bir ra­hatlık. Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur.[9]

     

    167. İbnu Mace, C.2, s.223'te 'Amelin Fazileti' babında da bu hadisi

    "şehvetini ve yiyeceğini terkeder" kısmım ve sonrasını   zikretmeksizin muhtasar olarak rivayet etmiştir. [10]

     

    168. Nesâî de, C.4, s.159 ve sonrasında 'Orucun Fazileti* babında bu hadîsin çeşitli r. vayetlerini vermiştir:

    Birincisi:

    Aliyyu'bnu Ebi Talib Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhis-selâm'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir;

    "Allah Tebareke ve Teala buyurur ki, Oruç Benim içindir, onun karşılığını da Ben veririm. Oruçlu için iki rahatlık vardır, iftar ettiğinde ve Rabbine kavuştuğunda. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında miskten daha hoştur".[11]

    ikincisi*

     

    169. Ebu Said el-Hudrî Radıyallahü Anh Resulullah Aley-hisselam'ın şöyle söylediğini bildirmiştir:

    "Allah Tebareke ve Teala buyurur ki; oruç Benim içindir, onun karşılığını da Ben veririm. Oruçlu için iki rahatlık vardır: iftar ettiğinde rahatlar, Rabbine kavuştuğunda Rabbi onun amelinin karşılığını verir ve rahatlar. Muhammed'in nefsi elinde olana ye­min olsun ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusun­dan daha hoştur.[12]

    Üçüncüsü:

     

    170. Ebu Hureyre Radıyallahü Anlı, ResuluUah Aleyhis-selâm'ın şöyle söylediğini bildirmiştir:

    "Allah Azze ve Celle buyurdu ki, Ademcğlunun her işi kendine­dir. Oruç ise müstesna, o Benim içindir, onun karşılığını da Ben veririm. Oruç kalkandır. Sizden birinin oruçlu günü olursa kötü söz söylemesin (yani kötü söze kötü karşılık vermeye kalkışmasın), gürültüye meydan vermesin. Birisi ona kötü söz söyler veya sataşırsa   'ben oruçlu bir adamım' desin. Muhammed'in nefsi elinde    olana yemin olsun kî, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur[13]

    Nesâfnin diğer rivayetleri burada verilenlere çok yakındır. Do­layısıyla burada verilmesine gerek yoktur. İsteyen aslına bakabilir.

     

    156-170. Hadislerin Şerhi

     

    Sahih-i  Buharî'de geçen hadisler

    "Oruç kalkandır" yani kötülüklerden alıkoyan bir koruyucu ve perdedir. Çünkü oruç şehveti kırmakta ve onu zayıf düşürmek­tedir. Kalkan kelimesinin cehennem ateşine karşı bir perde an­lamına geldiği de söylenmiştir. Bu anlam Tirmizî'nin bazı rivayet­lerinde geçmektedir. Orada: "Oduç cehenneme karşı bir kal­kandır" diye geçiyor. Cehennemin etrafı şehvetlerle, nefsani arzularla çevrilidir. Aynı şekilde Saîd ibnu Mansur ile Ahmed ibnu Hanbel'in Ebu Ubeyde ibnu'l-Cerrah'tan rivayetlerinde "sahibi onu yarmadıkça oruç bir kalkandır" diye geçiyor. Da-rimî'nin rivayetinde de: "gıybet ile onu yarmadığı sürece" denile­rek gıybet kelimesi ilave edilmiştir.

    Kastallanî der ki: Bu cümlede iki şeyin birbirini gerektirdiği an­lamı var. Çünkü kişi dünyadayken kendini kötülüklerden uzak tu­tarsa, böyle yapması onun için ahirette cehennem ateşine karşı kalkan olmaktadır.

    "Sövmesin" denilirken çirkin şey söylemesin, "cahillik etmesin" denilirken de bağırmak, alay etmek, biriyle dalga geçmek gibi ca­hillere mahsus işleri yapmasın, denmek isteniyor. Saîdu'bnu Mansur'un rivayetinde ise: "Sövmesin, münakaşaya girmesin" diye geçiyor. Bu mutlak olarak yasaktır. Yani oruçlu iken de oruçsuz iken de. Ancak oruçlu iken yasakhğı diğer hallerden daha şiddetli olmaktadır. Çünkü kişi orucu ile Allah'a ibadet etmekte­dir, ibadet halinde isyan ise, hiçbir şekilde yakışmaz.

    Buharî'nin rivayetinde "bir kimse ona sataşırsa vaya kötü  söz. Söylerse ibaresi, öaıd ıbnu Mansur un rivayetinde "bir kimse ona söver veya onunla münakaşaya girmek isterse" diye geçmektedir. Bununla bir kimsenin onunla sözlü veya fiili kavgaya girişmek için hazırlanması durumu, kastediliyor, "iki kere ben oruçluyum de­sin" tevsiyesi hakkında Nevevî 'Kitabul-Ezkar'mda bunu diliyle söyler, demiştir. el-Mütveüî ise kalbiyle söyleyebileceğini ifade etmiştir. er-Rafii'nin imamlardan rivayetine göre kişi bu durumda diliyle iki kere 'ben oruçluyum, ben oruçluyum' diyerek karşısındakini, yapmak istediği kötülükten alıkoymaya çıhşır, mümkün olmazsa azar azar karşılık vererek onu başından savar.

    Kitabul-Mesabîh'te de şöyle deniliyor: ifadeden anlaşıldığına göre; bu söz karşısındakini engellemeye bir sebeptir. Adeta bu ha­liyle: Ben oruçluyum, demekle, oruçluya gösterilmesi gereken hürmet sınırını aşanın şiddetli bir cezaya çarptırılacağını, karşısındakine hatırlatmış olmaktadır. Hadiste, aynı zamanda in­sanlarla münakaşaya girmekle orucun sevabının azalacağı da ha­ber verilmiş olmaktadır. Yahut oruçla beraber yasağın şiddet ka­zandığını, kişi bu sözle nefsine hatırlatmış olmaktadır. Bu da orucun kişiyi kendisine eziyet verecek durumlara düşmekten ko­ruyucu bir kalkan olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.

    "Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha .hoştur" sözünde geçen ağız kokusu ile, oruçlunun dünyadaki ağız kokusunun mu yoksa ahiretteki ağız kokusunun mu kastedildiği konusunda Ibnu's-Salah ile îbnu Abdi's-Selâm ihtilafa düşmüşlerdir. Ibnu Abdi's-Selâm, bu kokunun ahiretteki ağız ko­kusu olduğunu ileri sürmüş ve bu iddiasına Müslim ile Nesâî'nin rivayetlerini delil göstermiştir.

    Ebu'ş-Şeyh zayıf bir isnadia Enes Radıyallahü Anh'den merfu olarak şöyle bir hadis rivayet etmiştir: "Oruçlular kabirlerinden kalktıklarında ağızlarının kokusu ile tanınırlar. Ağızlarının kokusu Allah katında miskten daha hoştur". Ibnu's-Salah ise bu kokunun dünyadaki ağız kokulan olduğunu ileri sürmüştür. Bu iddiasına Cabir Radıyallahü Anh'den merfu olarak rivayet edi­len şu hadisi delil göstermiştir: "ikincisi ise, onların akşam vak­tinde ağız kokuları Allah katında miskten daha hoştur". Burada müşkil bir durum var. Çünkü Allahü Teala koklamak ve benzeri, sonradan olma sıfatlardan münezzehtir. Bu meseleye, hadiste bil­dirilen şeyin mecazi manada ve istiare tarzında olduğu belirtilerek çözüm getirilmiştir. Yani oruçlunun ağız kokusunun Allah katında hoş olması, onun Allah'a yakın olması anlamındadır, de­nilmiştir.

    Oruçluya ahirette miskten daha hoş bir koku verilerek yaptığı amelin mükafatlandırılacağı da söylenmiştir. Yani oruç do­layısıyla kendisinde akşama doğru ağız kokusu hasıl olan kişinin Allah katında alacağı sevab, anirette kendisine miskten daha hoş bir koku verilmesidir.

    Kastallanî bu açaklamalan yaptıktan sonra şöyle diyor:

    Allah yolunda şehid edilen kimse, canını tehlikeya attığı halde onun kanı misk gibi kokuyor da, neden oruçlunun ağız kokusu miskten daha hoş oluyor? diye sorarsan sana şu cevabı veririm: O-rucun etkisi cihadın etkisinden fazladır. Çünkü oruç "islam'ın beş esasından biridir. Cihad ise farz-ı kifayedir. Oruç farz-ı ayndır. İmam Şafii Rahmetullahi Aleyh'in de belirttiği üzere farz-ı ayn, farz-ı kifayeden üstündür.

    İmam Ahmed Rahmetullahi Aleyh, Müsned'de şöyle bir hadis rivayet etmiştir: Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurdu: "Bir di­narı kendi ailene infak edersin. Bir dinar da Allah yolunda har­carsın. Bunlardan üstün olanı, yani daha çok sevaba layık olanı kendi ailen için harcadığın bir dinardır".

    Burada meselemize delil teşkil edecek yön şudur: Kendi ailene infakta bulunman farz-ı ayndır. Bu farz-ı kifaye olan cihad mesab-esindeki Allah yolunda harcamada bulunmandan daha çok sevaba layık olmaktadır*

    Bu durum Ebu Davud et-Teyalisî'nin Ebu Katade'den rivayet ettiği şu hadisteki mana ile çakışmamaktadır: "Resulullah Aley­hisselâm hitabda bulundu (veya hutbe okudu) ve cihaddan sözetti Onun farz namazların dışında bütün amellerden üstün olduğunu bildirdi." Bu, orucun vacib ve farz kılınmasından önce olabilir. Re-sulullah Aleyhisselâm amellerin en üstün olanını soran bir ada­ma: "Oruç tut, onun benzeri yoktur" diye cevap vermiştir.

    "Oruç benim içindir", yani oruç tutmada gösteriş payı yoktur. Oruç tamamen Benim rızam için yerine getirilen bir ibadettir. Çünkü kul onunla Benden başkasına ibadet etmez. Yahut: O Be­nimle kulum arasında bir sırdır, kulum o ibadeti yalnız Benim rızam için ye nar.

    "Onun karşılığını Ben veririm" yani oruç tutanın sevabını Ben veririm. Biliriz ki, Kerim olan, bir şeyin karşılığını vermeyi ken­dine has kılarsa vereceği karşılık, yapacağı ihsan olur. Verilecek karşılık sayıya ve hesaba gelmeyecek derecede kat kat olacaktır.

    İlim adamları, kendilerine kat kat sevab verilecek olanların, oruçlarına günah karıştırmamış kimseler olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir.

    Bunun için: Oruçlu için iki rahatlık vardır, denilmiştir. Birinci­si iftar vaktinde, bu dünya zevklerinden hoşlanan ruhun duyduğu rahatlık, diğeri Rabbine kavuştuğu andaki rahatlık, bu da rabbani ruhun duyduğu rahatlıktır. Oruç kişiyi Rabbine kavuşma ve O'nu müşahede etme nimetine ulaştırmaktadır. (Kastallanî'den).

    Nevevî Rahmetullari Aleyh de Müslim şerhinde şöyle diyor:

    Kişi kötü konuşmaktan, cahillik etmekten, başkasıyla münaka­şaya girmekten, ona buna sataşmaktan sadece oruçlu iken men edilmiş değildir. Herkes bu gibi kötülüklerden menolunmuştur. Ancak bu yasak oruçlu hakkında daha da kuvvet kazanmaktadır.

    "Yüce Allah buyurur ki: Ademoğlunun her işi kendinedir, oruç ise müstesna, o Benim içindir" sözüyle ne kastedildiği hakkında ilim adamları ihtilaf etmişlerdir. Çünkü bütün taatler Allah için yapılır. Bazıları der ki: Oruç yalnız Allah için yapılan bir ibadettir. Allah'tan başkası için oruç ile ibadet edilmiş değildir. Kafirler tapındıkları şeylere secde, sadaka, zikir ve benzeri şeylerle tazim ettikleri halde, hiçbir asırda oruç ile tazim etmiş değillerdir.

    Bazılarının açıklamasına göre ise; oruç gizli olduğu için riya­dan uzak bir ameldir. Namaz, hacc, cihad, sadaka ve benzeri ameller ise açıktan yapılır.

    Bazıları da şöyle demişlerdir: Diğer ibadetlerdekinden farklı ola­rak oruçlu için kendine ve nefsine bir pay yoktur. (Yani dünyalık olarak).

    Yine denilmiştir ki: Yeme ve içmeden uzaklık, Allah'ın sıfatlarındandır. Kul da bu sıfata müteallik bir amel ile Allah'a yaklaşmaktadır. Gerçekte ise Allah'ın sıfatlarına hiçbir kimsenin sıfatı benzemez, yani Allah'ın sıfatları zatına mahsustur.

    Bazılarına göre ise, "oruç Benim içindir" sözünün manası "onun ne kadar bir sevaba layık olduğunu yalnız Ben bilirim" dir. Diğer ibadetlerin sevaplarını ise Allahü Teala bazı yaratıklarına açıklamıştır.

    Ve yine denilmiştir ki: Oruç teşrif için, yani şerefinin üstünlüğünün belirtilmesi için Allah'a nisbet edilmiştir. "Allah'ın devesi" sözünde olduğu gibi. Esasında bütün âlem Allah'ındır. Bu hadis orucun üstünlüğünü bildirmekte, ona teşvik etmekte ve oruç için sabır göstermeye çağırmaktadır.

    "Onun karşılığını Ben veririm" sözü orucun üstünlüğünü ve sevabının çokluğunu bildirmektedir. Çünkü kerim olan, bir şeyin karşılığını vermeyi kendi üzerine alırsa, bu karşılığın pek büyük olacağı anlaşılır.

    "Oruçlu için iki rahatlık vardır". Oruçlunun Rabbine kavuştuğu andaki rahatlığı, yaptığı amele verilen bolca karşılığı görmesi do-layısıyladır. İftar vaktindeki rahatlığı ise ibadetini, onu bozacak şeylerden uzak halde tamama erdirmesinden duyduğu sevinç ve karşılığında umduğu sevab dol ayı siyi adır. Ben derim ki: Daha önce yapması yasak olan şeyleri yapabilmekten ve canının çektiği şeyleri alabilmekten duyduğu rahatlık da buna ilave edilebilir.

     

    , Resulullah Aleyhisselâm'ın Arafat Gününde Ümmetine Dua Etmesi Ve Kurban Bayramı Hutbesi İle İlgili Rivayetler

     

    Peygamber Aleyhisselam'ın Arefe günü akşamında 'Ümmetinin Bağışlanması İçin Dua Etmesi' ile ilgili hadis:

     

    17L Bu hadisi İbnu Mace Rahmetullahi Aleyh C.2, s.l23'te 'Arafat'ta Dua1 babında rivayet etmiştir.

    Abdullah ibnu Kinane, îbni Abbas ibni Mirdas es-Sulemi'nin ba­basından, onun da kendi babasından rivayetine göre Resulullah Aliyhisselâm Arafe günü akşamında Ümmeti için, dua etti ve ken­disine Allah katından şöyle icbet edildi:

    "Zalimlik yapanlar dışında Ben onları bağışladım. Zalimden mazlumun hakkını alacağım. Resulullah Aleyhisselâm: Ey Rab-bim, dilersen, mazluma cennetten lütfeder, böylece zalimi de bağışlarsın, diye münacaat etti. O akşam kendisine icabet edilme­di. Ertesi gün Müzdelife'de sabah oldu. Resulullah Aleyhisselâm duasını tekrarladı, istediğine icabet edildi. Ravi der ki, Resulullah Aleyhisselâm güldü (veye tebessüm etti demiş olabilir) Ebu Bekir ve Ömer Radıyallahü Anh kendisine: Anam babam sana feda olsun, Allah dişlerine hep gülümseme bahşetsin, bu saatte gülmek senin pak adetin değildir, seni güldüren nedir? diye sordular. Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki: Allah'ın düşmanı îblis Allah'ın duama icabet ederek Ümmetimi bağışladığını öğrenince toprak alıp başına saçmaya ah, vah ederek bağırmaya başladı. Onun o haykırışlarını görmek beni güldürdü.[14]

     

    171. Hadisin Şerhi

     

    Resulullah Aleyhisselâm'in gülmesi tebessümden ibaretti. Dolayısyla hadiste geçen 'güldü' kelimesi "tebessüm etti" anlamın dadır. Sözü edilen saat, yani Resulullah Aleyhisselâm'ın hadis te belirtilen hâdiseden dolayı tebessüm ettiği saat, gecenin son vaktidir. Bu vakit tazarru ve dua vakti olduğu için Hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömer Radıyallahü Anhüma: Bu saatte gülmek sizin pek adetiniz değildir, demişlerdir. "Allah dişlerine hep gülümseme     bahşetsin"   sözü   de   Ebu   Bekir   ve    Ömer    Radıyallahü Anhüma hazretlerinin Peygamber Aleyhisselâm iç in dualarıdır. Yani: 'Allah kalbine dudaklarındaki gülümsemeyi devamlı kılacak bir sevinç ve  sürür versin'   demektir.

     

    172. Nesâî'nin Arefe Günü   hakkındaki bir başka rivayeti de şöyledir:

    Aişe Radıyallahü Anhüm  Resulullah Aleyhisselâm'in   şöyle söylediğini bildirmiştir:

    "Allah, arafe gününde cehennemden azad ettiği kul kadar hiçbir günde azad etmez. Allah o günde kendine Münacaat eden kullarına rahmetiyle yaklaşır ve o kullarıyla meleklerine karşı övünür ve: Bunlar ne istiyor? diye sorar?[15]

     

    172. Hadisin Şerhi

     

    Allah'ın Arefe gününde cehennemden azad ettiği kullarının sayısı kadar, senenin diğer günlerinden herhangibirinde azad et­memesi, Arefe gününün üstünlüğü ve bu günde Allah'ın rahmeti­nin kullarına tecellisinin fazla olması dolayısıyladır, O günde rah­metini kullarının üzerine bolca akıtır. Allahü Teala'nın kulları hakkında: "Bunlar ne istiyor?" diye sorması soru maksadıyla değil, ailelerini, vatanlarını terkederek, toz, toprak içinde yol meşakkatine katlanarak hacc farizasını yerine getirmek için Mekke'ye gelen ve orada Allah'a yönelerek dua eden, günahlarının bağışlanmasını, tevbelerinin kabul edilmesini isteyen, bunları ya­parken yalnızca Allah'ın rahmetine kavuşmayı amaç edinen, azabından korkan kullarını övmek içindir. Allah kerimdir, rahmet sahibidir,  kullarını bağışlar ve  onlara  rahmet  eder.

     

    •Kurban Bayramı Hutbesi* İle İlgili Hadis

     

    173. Bunu da îbnu Mace, C.2, s.l29'da "Kurban Bayramı Hutbesi" babında rivayet etmiştir.

    Abdullah ibnu Mes'ud Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhis-selâm'ın Arafat'ta alaca devesinin üstünde şöyle buyurduğunu bil­dirmiştir:

    "Bu günün hangi gün, ayın hangi ay, bu beldenin hangi belde olduğunu biliyor musunuz? Oradakiler: Burası haram belde, bu ay haram ay, bu gün haram gündür, dediler. Resulullah Aleyhis-selâm  da:  Mallarınız, canlarınız, bu  ayınız, bu  beldeniz,  bu

    gününüz gibi haramdır. îyi bilin, ben hepinizden önce havzın başına varacak, orada sizin çokluğunuzla diğer Ümmetlere Övüneceğim, benim yüzümü kara çıkarmayın. Bilin ki, ben şefaatimle bazı kimseleri kurtarmaya çalışacağım, bazıları da be­nim şefaatimden mahrum bırakılacak. Ben: Ey Rabbim, bunlar be­nim asbabımdır (benim yoluma girenlerdir) derim. Hak Teala: Sen bunların senden sonra neler icad ettiğini bilemezsin, der, diye bu­yurdu.[16]

     

    173. Hadisin Şerhi

     

    Hadiste zikri geçen alaca deve, Resulullah Aleyhisselâm'm 'Kusva' adı verilen devesidir. Resulullah Aleyhisselam'ın; Bu günün hangi gün, bu ayın hangi ay, bu beldenin hangi belde olduğunu biliyor musunuz? diye sorması orada bulunanlara, ayın ve beldenin hürmetini ikrar ettirmek içindir. Bunu ikrar ettirme­kle mallarının ve canlarının birbirlerine haramhğımn derecesinin büyüklüğü ortaya konmuş oluyor. Resulullah Aleyhisselâm: "Ben hepinizden önce havzın başına varacağım" demekle, herkesten önce oraya varıp oranın suyundan içmeleri için Ümmetine o yeri hazırlayacağını bildirmektedir.

    Resulullah Aleyhisselâm'dan sonra bidatler çıkaranlar, Onun şefaatinden mahrum olacağı için Resulullah Aleyhisselâm'm sünnetine iyi yapışmak gerekir. "Allah'tan nasıl korkulması gere­kiyorsa öylece korkunuz ve ancak Müslümanlar olarak ölünüz".

     

    Cihad,  Şehidlerin  Fazileti Ve  Cihadda İhlas Hakkındaki   Rivayetler

     

    174. Sahih-i Buharî'den 'Cihadın Fazileti1 ile ilgili badis, Buharı, C.l^s.16, Kitabul-İman 'Cihad1 babından:

    Haramiyyu'bnu Hafs Abdulvahid'den, o Umare'den, o Ebu Zur'a ibnu Amr'dan, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den, Resulu Hah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Yüce Allah, kendisim iman ve Peygamberlerimi doğrulamak­tan başka bir şey sevketmeksizin yolumda cihada çıkanı kazandığı ecir, veya elde ettiği ganimet ile geri çevirir yahut cennete koyarım,

    diye, kendi katında tekeffülde bulunur. Eğer Ümmütime zorluk çıkarma korkum olmasaydı, hiçbir şeriyyenin arkasında kalmayıp Allah yolunda öldürülmeyi sonra diriltilip tekrar öldürülmeyi son­ra diriltilip tekrar öldürülmeyi arzulardım.[17]

     

    175. Buhari Rahmetullahi Aleyh, Kastallanî'nin şerhine göre C.5,s.35-36'da Kitabu'l-Cihad'ın "İnsanların En Üs­tünü Canıyla Malıyla Allah Yolunda Cihad Eden Mü'mindir" başlıkh babında şöyle bir rivayete yer ver­miştir:

    Ebu'l-Yeman Şu'ayb'dan, o ez-Zuhrî'den, o Saîdu'bnu'l-Musey-yeb'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aley-hisselâm'm şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

    "Allah yolunda cihad edenin örneği (kendi yolunda kimin cihad ettiğini ise ancak Allah bilir) oruç tutan, namaz kılan kim­senin örneğidir. Allah mücahide, öldürülmesi halinde cennete koymayı yahut sevab ve ganimetle birlikte, geri çevirmeyi taahhüd etmiştir.[18]

     

    176. Yine Buharı, 0.4,8.85-86^3 Kitebu'l Cihad ve's-Siyer'in, Kesulullah Aleyhisselâm'ın "Sizin İçin Ganimet­ler Helal Kılındı" sözüyle ilgili babda şu hadisi rivayet etmiştir;

    İsmail Mâlik'ten, o Ebu'z-Zinad'dan, o el-A'rec'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Kendisini Allah yolunda cihad amacı ve Allah'ın vahyine olan inancından başka bir şey sevketmeksizin, kendi yolunda cihada çıkanı Allah, cennete koymayı veya ecir ve ganimetle birlikte, çıktığı meskenine geri döndürmeyi taahhüt etmiştir.[19]

     

    174-176. Hadislerin   Şerhi

     

    Hadiste geçen iman ile kastedilen, ihlastır. Yani kişi cihada çıkarken yalnız Allah'ın rızasını gözetmelidir. Cihada çıkmasında Allah'ın vaadettiği nimetlere kavuşmaktan ve Allah'ın emrini ye­rine getirmekten başka bir gaye gözetmemelidir. "Cennete koya­rım" sözünün anlamı: Şehid edilmesi halinde, hesapsız olarak Al­lah'a yakın (mukarreb) kullarla beraber cennete koyarım'dır. Çünkü şehidlik günahların kefîaretine vesiledir. Yüce Allah ayet-i kerimesinde:"Allah katında diridirler ve rızıklan dinim aktadırlar" diye buyurarak şehidin ölümü anından itibaren nimete kavuştuğu­nu bildirmektedir. (Kastallanî'den).

    177. "Cihadın Fazileti" Hadisini Nesâî de, C.l,s.l6'da ri­vayet etmiştir:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ı şöyle söylerken işittim demiştir:

    "Allahü Teala, kendisini, iman ve Benim yolumda cihad azmin­den başka birşey şevketmeksizin, Benim yolumda cihada çıkanı, ya ister öldürülmek suretiyle, isterse başka şekilde ölmek suretiyle dünyadan göçsün, onu cennete koymak üzere güvenceye alırım, veya elde ettiği ecir ve ganimetle birlikte, çıktığı meskenine geri döndürürüm diye taahhütte bulunmuştur.[20]

    178. Yine Ebu Hureyre RadıyaUahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir:

    "Kendisini, Allah yolunda cihad azmi ve Onun vahyini tasdikten başka bir şey sevketmeksizin, kendi yolunda cihad edeni Allah, ya cennete koymayı veya kazandığı ecir ve ganimet ile birlikte, çıktığı meskenine geri çevirmeyi taahhüt etmiştir.[21]

     

    179. Yine Buharî'nin Harekete Geçirilen Seriyeyenin Se­vabı" konusunda rivayet ettiği bir hadis de şöyledir;

    îbnu Ömer RadıyaUahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın Rab-binden rivayetle şöyle söylediğini bildirmiştir:

    "Onu (cihad edeni) geri çevirdiğim zaman, sevab ve ganimetle geri çevirmeyi, ruhunu aldığım zaman da kendisini bağışlamayı ve kendisine rahmet etmeyi taahhüt ettim.[22]

     

    177-179. Hadislerin Şerhi

     

    Hadiste "ister öldürülmek suretiyle olsun, ister başka şekilde  ölnek suretiyle olsun" denilirken başka şekilde Ölümden sefer, yai ci­hada gidiş veya dönüş esnasındaki ölüm kas teli diliyor.

    Hadisin zahirinden ganimetle evine dönenin ecirden mahrum kalacağı manası çıkıyor. Gerçekte ise mücahid ihlas ile cihad ederse, ister geri dönsün ister dönmesin mutlak suretle kendisine sevap yazılır.

    Bu mesele iki şekilde izah edilmiştir:

    Birincisi: Metinde geçen "veya" anlamındaki kelime aynı za­manda "ve" anlamına gelir. Bu durumda anlam şöyle olur; Evine dönerken eğer bir ganimet elde edememişse o zaman sadece aldığı ecirle dönmüş olur. Ganimet elde ettiği takdirde de hem aldığı ecirle hem de ganimetle dönmüş olur. Her iki halde de sevab al­ması kesindir.

    ikinci açıklama: Mücahidin aldığı ecir, ganimet elde etmediği takdirde, Yüce Allah'ın mücahidlerden herbiri için hazırladığı ecrin tamamıdır. Ganimet elde eden mücahidlerin ecirleri ise, ga­nimet elde edemeyenlerinkinden az olmaktadır. Bu iddialarına Müslim'in Amr ibnu'1-As Radıyallahü Anh'den rivayet ettiği şu hadisi delil göstermektedirler. O hadiste Resulullah Aleyhis-selâm'ın şöyle buyurduğu bildirilmektedir: "Allah yolunda cihada çıkıp da ganimet elde eden her mücahid, ecrinin üçte ikisini peşinen almış olur. Üçte biri kalmış olur. Ganimet elde edemeyen­ler ise ecirlerinin tamamını ahirette alırlar." Bu hadisten hareket­le şöyle diyorlar: Bu hadis açıkça gösteriyor ki, ganimet alanın da ecrinin bir kısmı ahirete kalmaktadır. Ganimet ise alınacak ecrin bir kısmına karşılık olmaktadır. (Kastallanî'den) . Kastallanî Rah-metullahi Aleyh, sonra şöyle diyor; "Ecrin üçte ikisini peşinen almış olur" sözünde ince bir hikmet vardır. Allah mücahide üç nimet bahsetmiştir, bunlardan ikisi dünya ile ilgili, diğeri ahiret ile ilgilidir. Dünya ile ilgili olanlar selamet (düşmanın kötülüğün­den korunma) ve ganimettir. Ahiret ile ilgili olan ise öldürülerek olsun başka şekilde olsun dünyadan göç ettiğinde şehidlerle birlikte cennete gitmektir. Mücahid salim ve ganimet elde etmiş olarak döndüğünde dünya ile ilgili olan iki nimete kavuşmuş olmaktadır. Onun için, Allah katından üçüncü nimet kalmaktadır. Fakat ga­nimet elde etmeden dönerse o zaman Allahü Teala Buna karşılık olarak ona sevab yazmaktadır.

    Hadiste kastedilen mana, hadisin zahirinden çıkan ganimet elde edenin sevab alamayacağı manası değildir. Bazıları hadiste geçen "veya" kelimesini "ve" manasına almışlardır. Çünkü müca­hidin her halde sevab alacağı kesindir. Bu konuda Müslim'in bazı rivayetlerinde "ecir ve ganimet" şeklinde 've' ile geçmesi delil gösterilmiştir.

    Bazıları bu görüşe itiraz ederek 've' ile okunduğu zaman hadi­sin manası üzerindeki bazı problemler çözülse de, yeni bir problem ortaya çıkmaktadır, çünkü böyle okunduğu zaman evine dönen her mücahidin mutlaka ganimetle dönmesi gerekir. Böyle bir şey ise açıklanması zor bir durumdur. Çünkü Allah'ın vaadi haktır, Al­lah vaadettiğini verir. Doğru olan "ve" ile gelen rivayetlerin anlam­larını 'veya' ile gelen rivayetlerin anlamlarına hamletmek, yani ikisini birlikte düşünerek anlam çıkarmaktır, demişlerdir.

    Bu itiraza, yukarıda geçen iki açıklamadan biriyle cevap verile­bilir. Yani ya 'veya' kelimesi, ganimet ile ecrin birinin diğerini en­gellememesi anlamına alınır, o zaman ikisinin birlikte hasıl ol­ması mümkündür. Yahut da bir durumda ecrin tamamının alınacağı, diğer durumda eksik alınacağı manası çıkarılır. O za­man ganimete kavuşmayan ecrini eksiksiz alır, ganimete kavuştuğu zaman da kişinin elde ettiği ganimete sevinmesi do­layısıyla bu ecir kısmen eksilir, en doğrusunu bilen ise Allah'tır.

    Hadiste de bildirildiği üzere Resuluîlah Aleyhisselâm Ümme­tine meşakkat olmasından çekinerek, her seriyye ile birlikte çıkma­mıştır. Ümmetine acımıştır. Çünkü Ümmetinden herkes onunla birlikte her seriyye ile cihada çıkmaya güç yetiremez. Onun katıl­dığı seriyyeye katılmamak ise kendilerine ağır gelirdi.

    Bu mana Müslim'in rivayetinde açık olarak belirtilmiştir. Nite­kim orada şöyle deniliyor: "Müslümanlara zorluk çıkarma kor­kum olmasaydı asla gazaya çıkan bir seriyyenin arkasında kal­mazdım. Ancak ben onların hepsini donatma imkanı bulamı­yorum, onların da kedi teçhizatları kendilerine güç gelir."

    Resuluîlah Aleyhisselâm'ın Allah yolunda tekrar tekrar öldürülmek istemesi Allah yolunda şehid olmanın üstünlüğünü gösteriyor. Artık herkesin Şehadet nimetine kavuşmak için Allah yolunda Öldürülmeyi istemesi gerekir.

     

    Sahih-İ   Müslim'den  'Allah  Yolunda  Cihad   Etmenin Fazileti1  İle  İlgili Hadisler

     

    180. Ebu Hureyre Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhis-selâm'ın şöyle söylediğini bildirmiştin

    "Allah, evden çıkmasına sebep, kendi yolunda cihad azmi ile vahyine olan inancından başka bir şey olmaksızın yolunda cihad eden kimseyi, ya cennetine koymayı veya elde ettiği ecir ve ganimet­le evine geri döndürmeyi taahhüt etmiştir.[23]

     

    181 Yİne Sahih-i Müslim'den bir başka rivayet:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir:

    "Allah, kendisini Benim yolumda cihad azmi ve Bana imandan başka bir şey yola çıkarmaksızın, Benim yolumda cihada çıkanı ke­sin olarak cennete koyar veya çıktığı evine, elde ettiği ecir ve gani­metle birlikte geri döndürürüm, diye taahhütte bulunmuştur. Mu-hammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki, Allah yolunda açılan her bir yara, kıyamet gününde açıldığı günkü haliyle, kan renginde ve misk kokulu olarak gelir. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki, Müslümanlara zorluk çıkarma korkum ol­masaydı, asla gazaya çıkan bir seriyyenin arkasında kalmazdım. Ancak ben onların hepisini donatma imkanını bulamıyorum, on­lar da kendi teçhizatları için imkan bulamıyorlar, bu durumda on­ların benden geri kalmaları kendilerine güç gelir. Muhammad'in nefsi elinde olana yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra tekrar savaşıp öldürülmeyi arzulardım.[24]

     

    Resulullah  Aleyhisselam'ın  Bedir'e   Katılanlar Hakkında  Söylediği: 'İstediğinizi Yapın  Allah  Sizi Bağışlamıştır' Sözü  İle  İlgili Hadis

     

    182. Bu hadisi Buharı C.5, s.l45'te, "Fetih Gazvesi1 ba­bında rivayet etmiştir:

    Bu konu 'Fetih Gazvesi' hadisinde geçmekte, Hatib ibnu Ebi Bal-taa'nın Mekke ahalisine gönderilerek onlara Resulullah Aleyhis-selâm'ın Mekke'yi fethetmek için gazveye çıkacağını haber verme­sinden sözedilmektedir. Orada şöyle deniliyor: Resulullah Aleyhisselâm Hatib'e:

    "Ey Hatib bu yaptığın ne? diye sordu. Hatib: Ey Allah'ın Re­sulü, benim hakkımda acele etme, ben Kureyş'le bağlantı içinde bir adamdım. Onlarla anlaşmalıydım (ilişkiliydim) ama onlardan değildim. Seninle beraber hicret edenlerin, müşriklerin içinde yakınları vardı, onlar bu kimselerin mallarını ve aile efradlannı koruyorlardı. Benim böyle yakın çevrem olmayınca, içlerinden be­nim kimselerimi koruyacak bir el (yardım) edinmek zorunda kaldım. Bunu dinimden dönmek veye Müslüman olduktan sonra küfre rıza göstermek maksadıyla yapmadım. Resulullah Aleyhis-selâm da: O size doğru olanı söyledi, diye buyurdu. Ömer Radıyallahü Anh: Acaba Allahü Teala Bedir gazasında bulunan­lar hakkında ne buyurur? diye sordu. Resulullah Aleyhisselâm; Allahü Teala'nın: İstediğinizi yapın, ben sizi bağışladım, buyur­duğunu bildirdi.[25]

     

    182. Hadisin Şerhi

     

    Bu hadis Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Cihad, Babu'l-Casus, (56/ 141)'de şu şekilde geçiyor: Hazreti Ali Radıyallahü Anh'den rivayet edilmiştir. Buyurdu ki, Resulullah Aleyhisselâm beni, Zubeyr ibnu Avvam'ı ve Mikdad ibnu Esved'i göndererek şöyle dedi: Ravzatu Hah'a (Medine'ye oniki mil mesafede, Mekke ile Medine arasında bir yer) gidiniz, orada devenin üzerinde, hevdece binmiş halde bir kadın vardır, (ibnu Ishak'da geçtiğine göre bu kadının adı Sare idi, Vakidî'nin kaydettiğine göre ise Kenud'dur). Onda bir yazı vardır, onu alınız.

    Biz çıktık, atlarımız hızlı bir şekilde bizi götürüyordu. Ravza'ya geldik. Orada deve üstündeki kadınla karşılaştık. Ona: Yazıyı çıkar, dedik. Kadın: Bende yazı yok, dedi. "Ya o yazıyı çıkarırsın yahut üstünü açar, yazıyı meydana çıkarırız" dedik. Kadın yazıyı saçlarının arasından çıkardı. Onu Resulullah Aleyhi s s elam'a getirdik. Baktık ki Hatib ibni Ebu Baltaa'dan Mekke'de oturan bazı müşriklere yazılmış. Resulullah Aleyhisselâm'la ilgili bazı şeyleri onlara bildiriyor. (Bazı müşriklerden kastedilen Safvan ibnu Umeyye, Süheyl ibnu Amr ve Ikrime ibnu Ebi Cehl'dir). Resulul­lah Aleyhisselâm: Ey Hatib, bu yaptığın ne? diye sordu, (hadisin devamı yukarıda geçtiği gibidir).

    îbnu İshak'ta geçtiğine göre Hazreti Ömer Radıyallahü Anh Re­sulullah Aleyhisselâm'a:  Ey Allah'ın Resulü, bırak beni bu münafığın boynunu vurayım, diye söyledi. Ömer Radıyallahü Anh'ın böyle söylemesinde, anlaşılması güç olan bazı noktalar var. Resulullah Aleyhisselâm'm Hatib hakkında: O, size doğru olanı söyledi,   demesinden   sonra   Ömer   Radıyallahü   Anh'ın   onu münafıklıkla itham etmesi müşkil bir noktadır. Çünkü Hatib Re­sulullah Aleyhisselâm'a verdiği cevapta; kendisinin bu işi küfür veya dinden dönme yahut İslam'dan sonra küfre rı£9 gösterme gayesiyle yapmadığını bildirmişti.  Resulullah Aleyhisselâm'ın onun   bu   sözünü   doğrulaması,   onun   münafık   olmadığına şehadettir. Bu hususun açıklanması için şöyle söylenmiştir: Ömei Radıyallahü   Anh,   dindeki   hamaseti  ve   bazı   münafıklarır. karşısındaki şiddeti dolayısıyla böyle söylemiş ve Hatib'in yaptığ; işin onun Öldürülmesini gerektirecek bir iş olduğunu  zannet­miştir.  Ancak bunda kesin  kararlı  davranmamış,  bunun içir öldürülmesi hakkında izin istemiştir. Hatib açığa vurduğunun ter si bir işi gizlice yaptığı için onu münafıklıkla itham etmiştir. Resu lullah Aleyhisselâm ise onu (Hatib'i) mazur görmüştür. Çünkü  bir te'vilde bulunmuştu ve yaptığından dolayı   bir zarar hasıl ol mamıştı. Özellikle yazıda Mekke ahalisini iyiliğe yönelten, Resu lullah Aleyhisselam'a uymaya sevkeden, kurtuluş yollarının bı olduğunu belirten ifadeler bulunması mazur görülmesine ve teşkil etmiştir.

    Yahya ibnu Selam'ın tefsirinde geçtiğine göre Hatib'in mektubı; nun metni şöyledir:

    "Bundan sonra, Ey Kureyş ahalisi, Resulullah Aleyhisselâr üzerinize sel gibi akan, gece gibi bir ordu ile geliyor, (geldi). A lah'a yemin olsun O tek basma da gelse, size karşı zafer elde ede ve Allah'ın ona vaadettiği gerçekleşir. Artık kendinizi kollayıi Vesselam." Resulullah Aleyhisselâm, Hatib'i öldürme fikrinde vazgeçmesi için Hazreti Ömer Radıyallahü Anh'e şöyle buyurdu: Bedir1 de bulundu. Ne bilirsin, belki de Allahü Teala, Bedirde bul' nanlara  muttali   olarak,   onlara  istediğinizi   yapın  Ben   si bağışladım diye buyurmuştur.

    Kurtubî Rahmetullahi Aleyh der ki: Bu hadisi şerif, Bedir'de bulunanlarda kendilerinin geçmiş günahlarının bağışlanmasına vesile teşkil edecek bir halin ortaya çıktığını bildirir. Bu hallerin­den dolayı sonraki günahlarının bağışlanmasına da layık olmuşlardır. Şu beyti söyleyen ne güzel söylemiştir:

    Sevgili eğer bir hata işlerse Binlerce iyiliği ona şefaatçidir.

    Yukarıdaki açıklamaları veren Kastallani daha sonra şöyle diyor: Allahü Teala, Resulullah Aleyhisselâm'ın haklarında her­hangi bir şey söylediği kimseler hakkında, bu sözlerin doğruluğunu ortaya çıkarmıştır. Nitekim Bedir ehli cennetliklerin işlerini işlemeye devam etmişlerdir. Birinden bir yanlışlık zuhur edecek olsa hemen tevbe eder ve en doğru yolda yürümeye devam ederdi. Hadiste bildirilen bağışlanma ise ahirette olacaktır. Eğer onlar, haddi aşacak bir iş yapmış olsalardı şüphesiz Allah'ın koy­muş olduğu kuralların uygulanması için onlara ceza uygulanırdı.

    Resulullah Aleyhisselâm Bedir ehlinin faziletini bildirmek için Allah'ın onlar hakkında: "İstediğinizi yapın, sizin için cennet hak oldu" yani sizi bağışladım diye buyurduğunu bildirince Ömer Radıyallahü Anh-'ın- gözleri yaşardı ve: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedi. (Kastallani 'den).

    Ömer Radıyallahü Anh'ın gözleri nefsine acımasından dolayı yaşardı. Çünkü: Beni bırak boynunu vurayım, demişti. Ağlamasının sevinçten dolayı olması da mümkündür. Çünkü Yüce Allah'ın Bedir ehline verdiği yüce ihsanını öğrenmişti. Özellikle Ömer Radıyallahü Anh'ın da Bedir ehlinden olması se­vincini artırmıştır. Resulullah Aleyhisselâm'ın, Yüce Allah'tan rivayetle Bedir ehlinin diğerlerinden daha çok mağfirete yakın ol­duklarını bildirmesi üzerine, Hazreti Ömer Radıyallahü Anh'ın gözleri sevinçten yaşarmıştır. Doğrusunu Allah bilir.

    Şüphesiz Bedir savaşına katılanlar canlarını Allah yolunda sa­tanların ve halis niyetle Allah yolunda cihada çıkanların ilkleridir. insan sayısı ve savaş teçhizatı itibariyle müşriklerin Mü'min-lerden kat kat fazla olmalarına rağmen îslam, zaferi kazandı ve bunun haberi bütün Arap yarımadasına yayıldı. Bunun üzerine Arap Yarımadasında oturan bütün insanlar Mü'minleri büyük görmeye ve onlara hürmet etmeye başladılar. Kendini beğenmişlik gözlerini kör eden ve "ben sizin komşunuzum" diyen şeytanın sözüne kanarak, bununla rahatlık duyan ve onun peşinden giden müşriklerin başlarına geleni görünce, ötekiler de meseleyi ciddi ciddi düşünmeye, binlerce plan kurmaya başladılar, içlerinden bazılarının nefisleri kendilerine gizlice baskınlar düzenlemeyi hoş gösterir oldu.

    Bedir ehli aynı zamanda güzel bir adet başlattı. Müslüman kardeşlerine büyüklük taslayanlarla vuruşmada sabır göstermeyi ve müşriklerin hilelerini Önemsememeyi öğrettiler.

    "İzzet  ancak  Allah'ın,  Peygamberinin ve  Mü'minlerindir." "Müşrikler hoşlanmasa da, dinini bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini doğru yol ve hak din ile gönderen Allah'tır". (Kastallanî Şerhi, C.6, s.387)

     

    Cabir'în  Babası  Abdullah'ın  Şehit)  Edilmesinden Sonra Konuşturulmasıyla  İlgili  Hadis

     

    183. Bu hadisi Tirmizî, 'Al-i Imran' süresiyle ilgili babda rivayet etmiş ve senedi zikrettikten sonra şöyle söyle-mistir.

    Cabiru'bnu Abdillah Radıyallahü Anh'den şöyle söylediği riva­yet edilmiştir.

    "Resulullah Aleyhisselâm benimle karşılaştı ve: Neyin var, Ca-bir, üzgün halde oluğunu görüyorum? dedi. Ben de: Ey Allah'ın Resulü, babam şehid edildi, Uhud günü öldürüldü, geride de çoluk çocuk, borç bıraktı, dedim. Resulullah Aleyhisselâm: Allah'ın se­nin babanı nasıl karşıladığı hakkında sana müjde vereyim mi? diye buyurdu. Ben: "Evet, Ya Resulallah" dedim. O da: Allah bir kimseyle ancak bir perde arkasından konuşur, ama senin babanı diriltti ona perde olmaksızın hitabda bulundu ve şöyle söyledi: Ey kulum, Benden iste vereyim, Baban: Ey Rabbim, beni diriltmeni ve senin yolunda ikinci kez öldürülmeyi istiyorum. Dedi. Rabb Teala: Benim kesin olan hükmüm vardır, ölenler ikinci kez dünyaya dönmezler, buyurdu. Bunun üzerine: "Allah yolunda öldürülenleri Ölüler sanmayınız..." ayeti indirildi, diye cevap verdi.[26]

    Tirmizî bu hnHisin haşen garib olduğunu söylemiştir.

    İbnu Mace de bu hadisi 'Cehmiyye'nin înkar Ettikleri' ile ilgili babda Tirmizî'nin yukarıda verilen rivayetinde geçen lafizdakine yakın bir lafizla rivayet etmiştir. Ancak orada "Abdullah ibni Amr ibni Haram, Uhud gününde öldürüldüğünde Resulullah Aleyhis­selâm benimle karşılaştı" denilmektedir.

     

    184. Yine İbnu Mace bu hadisi Sünen'inde "Allah Yo­lunda Şehid Olmanın Fazileti" babında rivayet etmiştir:

    Oradakj. rivayetin lafzı şöyledir:

    "Cabiru'bnu Abdillah Radıy allahü Anh'ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Abdullahi'brfîı Amri'bni Haram Uhud gününde öldü­rüldüğünde, Resulullah Aleyhisselâm bana: Ey Cabir, sana Al-lahü Teala'nın babana ne söylediğini bildirmemi istemez misin? diye buyurdu. Ben: Evet, (isterim), dedim. Resulullah Aleyhis­selâm şöyle buyurdu: Allahü Teala bir kimseye ancak perde ar­kasından hitab eder, senin babana ise perde olmaksızın hitab etti ve: Ey kulum, Benden iste vereyim, dedi. Baban:. Beni diriltmeni ve senin yolunda tekrar öldürülmeyi diliyorum, dedi. Allahü Teala: Benim önceden verdiğim bir hükümdür, ölenler dünyaya geri dön­dürülmezler, diye buyurdu. Baban: Geride kalanlara (durumumu) bildir, dedi. Allah Azze ve Celle de şu ayet-i kerimeyi indirdi: "Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın, onlar diridirler.[27]

     

    183-184. Hadislerin Şerhi

     

    "Allah senin babanla perde olmaksızın konuştu" sözünü te'vil etmek gerekiyor. Çünkü Allahü Teala yaratıklara benzemekten münezzehtir. Allahü Teala'nın konuşması ses ve harften hâli bir konuşmadır. Musa Aleyhisselâm ile böyle konuşmuştur.

    Allahü Teala Cabir'in babasından dilekte bulunmasını isteyince o, Uhud'da şehid edilmekten dolayı aldığı ecre ilaveten ikinci bir şehadet sevabı almak için, Allah'tan kendisini yeniden diriltip, ye­niden şehadet sevabına kavuşturmasını istiyor. O, şehidlerin aldığı sevabın büyüklüğünü gördüğü için bu istekte bulunuyordu.

    Hadisin her iki rivayetinde de şehidlerin fazileti açıklanıyor. Başka hadislerde şehidlerin ruhlarının cennette dolaşan yeşil kuşların kursaklarında olduğu bildiriliyor. Bu hadiste de şehidlerin yeniden cihad edip şehid edilmek için dünyaya dönmek istedikleri bildiriliyor. Bu hadis aynı zamanda şehidlerin diri olduğunu bildiren ayeti açıklamaktadır. Şehidler gerçek bir hayat­la hayat sürmektedirler. Ayetin bildirdiği üzere Allah katından rızıklan dinliyorlar.

    Hadisin bildirdiği üzere bir kere ölen tekrar dünyaya geri döndürülemez. Ondan sonraki hayat ahiret hayatıdır. Bu bütün ya­ratıklar hakkında geçerlidir. Allah'ın öldürdüğü bir kimseyi yüz yıl sonra diriltmesi ise bu hükme ters değildir. (Kur'an-ı Kerim'de bir kişinin Öldürüldükten yüz yıl sonra diriltildiği bildiriliyor. Mütercim). Bu Allah'ın ölüleri diriltmeye kadir olduğunu göstermek için bir örnektir. Bunun için ayet-i kerimede, öldürül­dükten sonra diriltilen hakkında: "Bu ona apaçık belli olunca, artık Allah'ın her şeye Kadir olduğuna inanmış bulunuyorum" dedi, diye buyuruluyor.

     

    •Allah'ın Şehidlere *Bir Şey Arzuluyor Musunuz?' Sözü İle İlgili' Hadis

     

    185. Bu hadisi İmam Müslim, Sahih'inde 'Fadlu'l-Cihad ve's-Siyer1 kitabının 'Şehidlerin Ruhlarının Cennette Oldu-ğu'na dair babında üç ayrı senedle rivayet etmiştir:

    Birincisi: Abdullahi'bnu Murre, Mesruk'un şöyle söylediğini bil­dirmiştir: Abdullah'a (yani îbnu Mes'ud'a):

    "Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın, bilakis onlar diri olup Rabbleri katında rızıklandırılmaktadırlar" ayet-i kerimesin­den sorduk (veya sordum). O da şöyle cevap verdi: Biz de bunun ha­kikatini sorduk, (Resulullah Aleyhisselâm): "Onların ruhları yeşil kuşların kursakların d adır. Onlar için arşta kandiller asılmıştır. Onlara Rabbleri bir nazar eder, "Bir şey arzuluyor musunuz?" diye sorar. Onlar: Ne arzulayalım ki, cennette istediğimiz yerde dolaşıyoruz, derler. Bu soru üç kere tekrarlanır, onlar kendilerine soru sorma işinin bırakılmayacağını görünce: "Ey Rabbimiz, ruh­larımızı cesetlerimize iade etmeni, böylece senin yolunda tekrar öldürülmemizi mümkün kılmanı diliyoruz, derler. Hakk Teala on­ların bir ihtiyaçlarının olmadığını görünce onlar da bırakılırlar, diye buyurdu.[28]

    Bu rivayeti vermekle yetiniyoruz. Çünkü bunun verilmesiyle artık diğerlerinin verilmesine ihtiyaç kalmamaktadır.

     

    186. Bu hadisi Tirmizî de, Sahih'inde Al-i İnıran süre­siyle ilgili babda rivayet etmiştir:

    Rivayete göre İbnu Mes'ud Radıyallahü Anh'a:

    "Allah yolunda Öldürülenleri ölüler sanmayın, bilakis onlar diri olup Rabbleri katında nzıklandmlmaktadırlar" ayetinden soruldu. O da şöyle söyledi: Biz de bundan sorduk, bize onların (şehidlerin) ruhlarının yeşil kuşların kursaklarında olduğu bildirildi. Cennette istedikleri yerlerde dolaşmakta, arşa asılı kandillerin etrafına top­lanmaktadırlar. Rabbin onlara bir kere nazar edip: "Fazladan iste­diğiniz bir şey var mı artırayım, diye buyurdu. Onlar: "Ey Rabbimiz, fazladan ne isteyelim ki, biz cennette istediğimiz yerde dolaş­maktayız" dediler. Sonra ikinci kez nazar etti: "Fazladan istediği­niz bir şey var mı, size olan nimetimi artırayım?" buyurdu. Onlar, cevap vermeden bırakılmayacaklarını görünce: "Tekrar senin yo­lunda öldürülebilmemiz için ruhlarımızı (cesetlerimize) iade etme­ni ve dünyaya dönmemizi mümkün kılmanı diliyoruz dediler.[29]

    Tinnizî Rahnıctullahi Aleyh bu hadisin hasen, sahih oldu­ğunu söylemiştir.

     

    187. İbnu Mace de bu hadisi Sünen'inde 'Allah Yolunda Şehid Olmanın Fazileti1 babında İbnu Mes'ud Radıyallahü Anh'den Tirmizî'nin rivayetindeki lafıza yakın bir lafızla rivayet etmiştir. Ancak onun rivayetinde şöyle bir farklılık vardır.

    "(Allah Celle Celalühü): "Arzuladığınızı Benden dileyin" buyur­du, (bir kere). Şehidlerin cevabında da şöyle deniliyor: "Senden ne dileyelim, oysa biz cennetin her neresinde istersek orasında dolaşıyoruz". Oradaki rivayette şöyle bir ziyade de var: "(Allah) on­ların bir istekte bulunmadığını görünce, ancak onlar kendi halle­rine bırakıldılar.[30]

     

    188. Nesâî de 'Cennet Ehlinin Temennide Bulunduğu eyler1 babında şöyle bir hadis rivayet etmiştir.

    Enes ibnu Malik Radıyallahü Anh'dan Resulullah Aleyhisse-lam'ın şöyle söylediği rivayet edilmişitir:

    "Cennet ehlinden bir adam getirilir. Allahü Teala: Ey Ademoğlu, yerini nasıl buldun? diye sorar. Adam: Ey Rabbim, yerlerin en iyisi, der. Allahü Teala: îste ve temenni et, der. Adam, şehid ol­manın üstünlüğünü gördüğü için: Beni dünyaya döndürmeni ve senin yolunda on kere öldürülmeyi diliyorum, der[31]

     

    189. Bu hadisi Nesâî, Sünen'inde C.l,s.37'de 'Şehidliği İsteme1 babında rivayet ediyor:

    Irbâdu'bnu Sariye Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhis-selâm'm şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

    "Şehidler ile yataklarında ölenler, taun'dan ölenler hakkında münakaşa ederek Rabbimize başvururlar. Şehidler: Kardeşleri­miz, bizim öldürülmemiz gibi öldürüldüler, derler. Yataklarında ölenler: Kardeşlerimiz bizim ölüşümüz gibi öldüler, derler. Rabbimiz: Yaralarına bakın, eğer yaraları öldürülenlerin yaralarına benziyorsa onlar da öldürülenlerdendirler, buyurur. Bakarlar ki, yaralan gerçekten onların yaralarına benziyor[32]

     

    189. Hadisin Şerhi

     

    Bu hadisten anlaşıldığına göre Allah yoluda şehid edilenler Taun'dan ölenlerin de kendileri gibi Allah Teala'nm şehidler için hazırlamış olduğu sevaba kavuşmalarını isterler ve: Ey Rabbimiz, bu kardeşlerimiz de, îlahi kadere sabrederek Allah'tan gelen taun hastalığı ile öldüler, bu bakımdan onlar Senin yolunda Öldürülmüşlerdir. Şehidler nasıl savaşta sabır gösterdilerse; onlar da hastalığa sabrettiler, dolayısıyla onlar şehadet sevabı almayı ummaktadırlar, derler,

    Taun'dan başka bir sebeple yatağında Ölmüş olanlar da; Kardeş­lerimiz bizim gibi yataklarında Öldüler, canlarını Allah yolunda satarak O'nun yolunda öldürülen şehidlerin sevabına nasıl ula­şırlar, derler. Allahü Teala hepsine: Taun'dan dolayı hasıl olan yaralarına bakın, şehidlerin yaralarına benzerse, yani onların ya­ralan gibi rengi kan rengi, kokusu misk kokusu ve kan akıtıyorsa onlar da şehidler dendirler, şehidlerle beraberdirler. Yaralarına bakınca gerçekten şehidlerin kine benzediğini görürler. Bunlar sa­dece ahiret şehidleri olarak adlandırılırlar. Dünyada, savaşta şehid olanlar hakkında uygulanan, gaslin terki ve bazı imamlara göre cenaze namazının terki gibi hükümler taun'dan ölenler için uygulanmaz. Bu hükümler savaşta şehid edilenlere hastır. En doğrusunu Allah bilir.

     

    'Kim Savaşa Çıkan Birinin Ailesine İhanet Ederse...'Hadisi

     

    190. Bu Hadisi Nesâî, Sünen'inde "Savaşa Gidenin Aile­sine İhanet Eden" başlıklı babda rivayet etmiştir:

    Süleyman ibnu Bureyde'nin babasından rivayetine göre Resulul-lah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:

    "Cihada gidenlerin hanımlarının gitmeyenlere haramlığı, ana­larının haramlığı gibidir. Bir kimse cihada gidenin ailesine kefil olur da ihanet ederse ona kıyamet gününde: Bu senin ailene ihanet etti, onun iyiliklerinden istediğin kadarım al, denir. Artık ne düşünürsünüz[33]

     

    190. Hadisin Şerhi

     

    Bu hadis cihada gidenlerin hanımlarının ırzlarının korunması ve kendilerine bir fenalık dokunmaması için, gözetilmeleri gerek­tiğini bildiriyor. Öyleki onların durumu, kişinin anasının durumu gibi olmaktadır. Bu bakımdan bir mücahidin hanımına fenalık eden, çok büyük bir günah işlemiş olmaktadır. Kıyamet gününde Allah onu rezil edecektir. Onun hakkında bizzat mücahidi hakem kılacaktır ve: Bu senin hanımına hıyanet etti, sen onun iyiliklerin­den istediğin kadarını al, diye sorması, hıyanetin fenalığının ve ce­zasının büyüklüğünün bildirilmesi içindir. Resulullah Aleyhis-selâm'ın: "Artık ne düşünürsünüz" diye sorması da, hıyanetin fenalığının ve cezasının büyüklüğünün bildirilmesi içindir. Yani: Artık hanımına hıyanet eden kişiden kinini çıkarmak isteyen mücahidin, o an ne yapacağını düşünürsünüz, beriki adamın bir iyiliği kalır mı? Sonra o günde bu hainin halinin ne olacağım tah­min edersiniz? Rezil bir duruma düşmüştür, iyilikleri elinden alınmaktadır. Öyleki bütün iyiliklerinin bile alınması için müsaade edilmiştir. O da günahlarıyla cehennemi boylar. Hıyanetten Allah'a sığınırız. Allah'tan dünyada da, ahirette de bi­zim avretlerimizi örtmesini, ırzlarımızı fenalıklardan korumasını dileriz.

     

    •Bir Adam Başka Bir Adamın Elinden Tutmuş Olarak Gelir, Ey Rabbim Bu Beni Öldürdü, Der' Hadisi

     

    19L Nesâî bu hadisi, Sünen'inde' Kan Dökmenin Büyük­lüğü' babında rivayet etmiştir:

    Abdullah ibnu Mes'ud Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur.:

    "Bir adam bir başka adamın elinden tutmuş olarak gelir, "Ey Rabbim, bu beni öldürdü" der. Allahü Teala ona: "Niye öldürdün?" diye sorar. O da: "Yüceliğin yalnızca sana ait olması için öldür­düm" diye cevap verir. Allahü Teala: O Benim için, diye buyurur.

    Sonra'bir başka adam yine bir adamın elinden tutmuş olarak gelir: "Bu beni öldürdü" der. Allahü Teala: "Niye öldürdün? " diye sorar. O da: "Yücelik filancanın olsun diye öldürdüm" der. Bunun üzeri­ne Allahü Teala: "O (yani izzet) onun değildir" diye buyurur. Öldü­ren de öldürdüğünün günahını yüklenir.[34]

     

    19L Hadisin Şerhi

     

    Bu hadis Allah'ın kelamının yüceltilmesi, izzetin Allah'ın di­nine ait olması için cihad edenin yaptığı amelin makbul olduğunu bildirmektedir. Çünkü o, işi yerinde yapmıştır. İzzetin Allah'ın di­nine ait olması için adam öldürmüştür. Hayır yolundan ayrılmamış, adalet çizgisini aşmamıştır.

    Ancak bir kralın izzeti veya herhangi bir liderin hatırı için adam Öldürenin yaptığı iş, haksız yere adam öldürmedir. Bu, yol­dan çıkmıştır. Esasında izzete hakkı olmayanın izzet kazanması için iş yapmıştır. O doğru yolu bırakmıştır. Çünkü izzet ancak Al­lah'ındır. Haksız yere adam öldüren, yaptığı işin günahıyla başbaşa kalır. Allah onu layık olduğu cezanın en ağırı ile ceza­landırır, öldürülenin derecesini de yükseltir.

     

    •Allah, Allah Yolunda Savaşa Çıkan Adama İmrenir1 Hadisi

     

    192. Bu hadîsi Efou Davud, Sünen'inde C.2,s.312'de' Nef­sini Satan Adam* babında rivayet etmiştir:

    Abdullah ibnu Mes'ud Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhis-selâm'm şöyle söylediğini bildirmiştir:

    "Allahü Teala, Allah yolunda cihad edip, hezimete uğraması halinde üzerine düşeni bilerek geri dönüp (yeniden savaşa atılıp) kanı akıtılıncaya kadar savaşan adama imrenir ve meleklerine: "Şu kuluma bakın, Benim katımdakilere rağbet ederek Benim in-dimdekiue gönül bağlayarak savaş meydanına geri döndü, kanı akıtıhncaya kadar savaştı" der.[35]

     

    192. Hadisin Şerhi

     

    imrenme fiili zahiri anlamıyla Allah Teala hakkında imkânsızdır. Çünkü imrenme bir kimsenin nefsine güzel görünen şeyden duyduğu etkilenme halidir. Burada imrenme ile Allah'ın o fiilden razı olduğu anlamı kastedilmektedir. Dolayısıyla Allah o fiile karşılık bolca sevab verecektir. Çünkü Allah yolunda savaşa çıkan, sonra hezimete uğrayıp ölümden kurtulmak için geri kaçan, sonra yeniden kendini toparlayıp canını Allah yoluna vak­federek sırf Allah'ın rızasını kazanmak için ve Allah'ın dininin muzaffer olması gayesiyle düşmanın üzerine atılan ve öldürülünceye kadar savaşan adamın yaptığı işi, Allah boşa çıkarmaz. Bilakis Allah ondan razı olur ve kendisini haklarında: "Allah karşılığında cennet olmak üzere Mü'minlerin canlarını ve mallarım satın almıştır" diye buyurduğu şehidlerden kılar.

    Bu kişi, Allah katındaki sevaba itibar etmiş ve Allah'ın savaş meydanından kaçanlar için vaadettiği ağır cezadan korkmuştur. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilmek veya bir başka topluluğa katılmak maksadı dışında, o gün arkasını düşmana dönen kimse Allah'dan bir gaza­ba uğramış olur. Onun varacağı yer cehennemdir, ne kötü bir dönüştür." işte hadiste sözü edilen kişi bunun için geri dönmüş, canını vakfetmiş ve öldürülünceye kadar savaşmıştır. Dolayısıyla Allah ondan razı olmuş ve onu hoşnut etmiştir.

     

    'Rabbimizin  Zincirle   Cennete   Götürülen Topluluğa Hayret Etmesi' İle  İlgili Hadis

     

    193. Bu hadisi  Ebu  Davud  Sünen'inde  C.2,s.349'da "Bağlanan Esiz" babında rivayet etmiştir:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ı şöyle söylerken işittim demiştir:

    Rebbizim Azze ve Celle zincirlerle cennete götürülen topluluğa imrendi.

     

    193. Hadisin Şerhi

     

    imrenmekle kastedilen, rıza ve bol sevab ile karşılık verme olduğu yukarıda geçti. Bu hadiste kastedilen topluluk, mücahidlerin savaşta esir alıp zincire vurduğu, sonra da Allah'ın kendilerine hidayet verdiği kimseler olabilir. Onlar islâm'a gir­melerinden dolayı cennete girmeyi hakediyorlar. Onların cennete girmelerine ise esir edilip zincire vurulmaları sebep teşkil ediyor bir bakıma. Eğer ki, esir edilmemiş olsalardı, belki de kâfir olarak öldürüleceklerdi. En doğrusunu ise Allah bilir.

     

    Muhammed  Aleyhisselam'ın   Ümmetinin  Yaptığı İyiliklere  Ecirlerin Kat Kat Verilmesi

     

    'Yahudilerin, Hıristiyanların Ve Müslümanların Durumu Hadisi

     

    194. Bu hadîsi Buharî C.3, s.90'da Kitabu'l-İcare'nin "İkindi Namazına Kadar İcare" babında rivayet etmiştir.

    îsmailu'bnu Ebî Uveys Malik'ten, o Abdullahi'bnu Ömer'in azadlısı Abdullahi'bnu Dinar'dan, o da Abdullah lbnu Ömer ibni Hattab Radıyallahü Anh'dan Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu  rivayet  etmiştir:

    "Sizin, yahudilerin ve hristiyanların misali, işçiler istihdam eden bir adamın misalidir, Adam: Kim bana yarım gün bir kırat ücretle çalışır? diye sorar. Yahudiler sadece bir kırata çalıştılar, Hristiyanlar birer, birar kırata çalıştılar. Sonra siz ikindi na­mazından güneş batma vaktine kadar ikişer ikişer kırata çalışıyorsunuz. Yahudiler ve hristiyanlar bu duruma kızdılar ve: Biz daha çok çalıştık daha az alıyoruz, dediler, işin sahibi: Sizin hakkınızı vermede bir haksızlık yaptım mı? diye sordu, onlar: "Hayır" dediler, O da: Öyleyse bu Benim ihsammdır, dilediğime veririm, diye cevap verdi[36]

     

    195. Buharı bu hadisi, C.3, s.9Q'da (metin ve şerh: C.4,s.l33) 'İkindiden Geceye Kadar İcare" başlıklı babda şu şekilde rivayet etmiştir:

    Muhammejdu'bnu'l-Alâ Ebu Usame'den, o Bureyd Ebu Biir-de'den, o da Ebu Musa'l-Eş'arî'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir:

    "Müslümanların, yahudilerin ve hristiyanların durumu, bir grubu belli bir ücretle bir gün boyu geceye kadar çalıştırmak üzere istihdam eden adamın durumuna benzer. Bunlar yarım gün çalışıp bize şart koştuğun ücrete ihtiyacımız yok, yaptığımız iş de boştur, diyorlar. İşin sahibi: Yapmayın, işinizin kalan kısmını da tamamlayın ve ücretinizi eksiksiz olarak alın, diyor. Onlar bundan kaçınıyor ve işi bırakıyorlar. Bu sefer işin sahibi başka kimseleri is­tihdam ediyor. Onlara: işin kalan kimsim tamamlayın, öncekiler için şart koştuğum ücreti size vereceğim, diyor. Onlar çalışıyorlar, ikindi vakti olunca: Sana yaptığımız iş boşa gitsin, bize tayin ettiğin ücret de sana kalsın, diyorlar, iş sahibi: Yapmayın, işin kalan kısmını da tamamlayın, zaten bir günün çok az bir kısmı kaldı, diyor. Sonra da adam günün kalan kısmında çalıştırmak üzere bir grubu istihdam ediyor. Onlar kalan vakitte, güneş batıncaya kadar çalışıyorlar. Böylece kendilerinden Önceki her iki grubun ücretini de hakediyorlar. işte bu, onların durumu ve onların bu nurdan ne kadar nasibdar oldukları üzerine bir örnektir.[37]

     

    194-195. Hadislerin Şerhi

     

    Bu hadisin muhtelif rivayetleri, kitaplarındaki hükümler neshe-dilmeden önce bu hükümlerin gereklerine göre amel eden ve bu hal üzere ölen yahudi ve hristiy ani arın durumlarını ortaya koy­maktadır. Yahudiler, Mesih Aleyhisselam gönderilinceye kadar kitapları Tevrat'a göre amel ettiler. Hristiyanlar da Resulullah Aleyhisselâm gönderilmeden önce belli bir müddet kitapları İncil'e göre amel ettiler. Bütün bunlar kitaplarına göre amel etmelerinin karşılığı olarak ecirlerini birer birer kırat alacaklardır. Muham-med Aleyhisselâm'm gönderilmesinden sonra da ona iman eden­ler ise ecirlerini ikişer ikişer kırat oarak alacaklardır. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "İşte onlara sabretmelerinden dolayı ecirleri iki kere verilir". Yüce Allah'ın bu ayeti: "Kendilerine daha önceden kitap verdiklerimiz buna da inanırlar" mealindeki Ayet-i Kerimeden sonra gelen ayetin peşinden gelmek­tedir.

    Resulullah Aleyhisselâm kendilerine iki ker ecir verilecek olan üç kişiden birini "kendi Peygamberine inandıktan sonra Bana da inanan ehli kitap" diyerek belirlemiştir. Ecirlerini bir kere alacak olanlar da kitapları nesh olunmadan önce o kitaba inanarak gereğine göre yaşayanlardır.

    Hadis-i şerif, ayrı bir kitap getiren Peygamber Aleyhisselâm'in şeriatıyla, kendi kitaplarının nesh olduğu zamanı yaşayan kitap ehlinin durumunu temsil etmektedir. Onlar Peygamber Aleyhis-selâm'ı ve getirdiği kitabı inkar ettiler. Yahudiler Efendimiz İsa Aleyhisselâm'm zamanını da gördüler. O, kendilerine incil'i getir­di. Ve: Ben size, üzerinize daha önce haram kılınmış bazı şeyleri helal kılmak için gönderildim, dedi. Onlar ise !sa Aleyhisselâm'ı inkâr ettiler, İncil'i de yalanladılar, âdeta Rabb'lerine 'artık bizim Senin tayin etmiş olduğun ecre ihtiyacımız yok' demiş oldular.

    Bunun gibi Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm zamana ulaşıp da Onu ve Allah Teala katından getirmiş olduğu Kur'an-i Kerim'i inkar eden yahudi ve hristiyanlar âdeta: 'Şim­diye kadar senin için yapmış olduklarımız boşa gitsin, bizim için tayin etmiş olduğun ecre de artık ihtiyacımız yok1 demiş olmak­tadırlar.

    Buharî geçmiş şeriatları nesneden, bir şeriat getiren Resulullah Aleyhisselâm'ı inkar eden hristiyan ve yahudilerin küfrüne delalet eden bu ikinci hadisi de Kitabu's-Salat'ta, İkindi namazından bir rek'ata kavuşanın durumu1 başlıklı babda rivayet etmiştir. Kastal-lanî bu hadisten sonra şöyle diyor;

    Bu, Allah'ın hidayetini ve gönderdiği Peygamber Aleyhissalâm'ı kabul eden Müslümanlarla, Allah'ın kendilerine emrettiği işi yap­maktan vazgeçen hristiyan ve yahudilerin durumunu açıkla­maktadır.

    Kastallanî daha önce geçen îbnu Ömer hadisinin şerhinde de şöyle diyor: Yüce Allah yahudileri günün başından ortasına kadar istihdam etmiş, hristiyanlan da o vakitten ikindiye kadar istihdam etmiştir, tki hadis arasında bir farklılık göze çarpmaktadır. Birin­ci hadiste bildirilen durumun bir başka dinin ortaya çıkmasından öce olduğu için, diğer dini idrak edemeyene nisbetle olduğu ifade edilmiştir. İkinci hadiste açıklanan durumun ise, islam dininin zamanına yetişip de ona inanmayanlara nisbetle olduğu belirtil­miştir. Burada iki husus ortaya çıkmaktadır. Bu iki husus hakkında bazıları özetle şunları söylemişlerdir: Ibnu Ömer Radıyallahü anh, hadisi, özürleri sebebiyle İslâm'a imandan mah­rum kalanlar hakkında söylenmiştir, demiştir, Ebu Musa Radıyallahü Anh ise hadisi, hiçbir özrü olmaksızın bu imanı reddedenler hakkında söylenmiştir, demiştir. (Kastallanî, Şerhi'nden)

     

    Peygamber Aleyhis Selam1 İn Tevrat'ta Zikredilen Özelliği

     

    Peygamber Aleyhîsselam'în Tevrat'ta Geçen Sıfatı" İle İlgili Hadîs

     

    196. Bu hadisi Buharı Rahmetullahi Aleyh C.6,s.l36'da Fetih Sûresi tefsirinin "Seni Şahid, Müjdeleyici ve Korku­tucu Olarak Gönderdik" mealindeki ayet-i kerime ile ilgili babında rivayet etmiştir:

    Abdülaziz ibnu Ebu Seleme İbnu Hilal'dan, o da Atau'bnu Ye-sar'dan Abdullah ibnu Amr ibni'l-As Radıyallahü Anh'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Kur'an-ı Kerim'deki 'Ey Peygamber Biz seni, şahid, müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdik" ayeti, Tevrat'ta şu şekilde geçmektedir. "Ey Peygamber Biz seni şâhid, müjdeleyici, korkutucu ve ümmileri, koruyucu olarak gönderdik. Sen kulum ve Peygamberimsin, seni mütevekkil olarak adlandırdım, katı ve şiddetli değilsin, çarşı pazarda gürültü edenlerden değilsin, kötülüğü kötülükle karşılamazsm, bilakis affeder ve müsamaha gösterirsin. Allah onunla ( bu Peygamberle) doğru yoldan çıkmış bir milleti "la ilahe illallah" diyerek düzelmelerini sağlamadan, Onun ruhunu almayacaktır. Onunla görmeyen gözleri, duymayan kulakları, kilitlenmiş kalpleri açar[38]

     

    197. Bu hadisi yine Buharı Kitabu'l-Büyü'ün başlarında şöyle rivayet etmiştir.

    Atau'bnu Yesâr'm şöyle dediği bildirilmiştir.

    "Abdullah ibnu Amr ibni'l-As'la karşılaştım ve ona: "Bana Re-sulûllah Aleyhisselâm'ın Tevrat'ta geçen sıfatını bildir" dedim.

    O da şöyle söyledi: Evet, vallahi O, Tevrat'ta Kur'an'da geçen bazı sıfatlarıyla vasfedilmiştir: "Ey Peygamber Biz seni şâhid, müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdik..." hadîs böyle devam ediyor.[39]

     

    196-197. Hadislerin Şerhi

     

    Atau'bnu Yesâr'ın Abdullah ibnu Amr1 dan Resulûllah Aleyhis­selâm'ın Tevrat'ta geçen sıfatını sorması, Abdullah ibnu Amr'ın Tevrat'ı okumuş olması dolayısıyladır.

    Şahid: Mü'minlerin kendini tasdik ettiğine, kâfirlerin de inkâr ettiğine kıyamette şahitlik edici,

    Müjdeleyici: Mü'minleri cennetle müjdeleyici,

    Korkutucu: Kâfirleri cehennemle korkutucu,

    Ümmileri koruyucu: Çoğunluğu okuma yazma bilmeyen Arap­ları koruyucu,

    Allah Teala Peygamberini mütevekkil olarak adlandırmıştır. Çünkü az bir rızka kanaat ederek Allah'a tevekkül ederdi, Allah'ın kendini zafere kavuşturacağı hususunda güveni vardı, sıkıntıdan sonra Allah'ın genişlik vereceğine inanarak sıkıntılara sabreder-di, en güzel ahlâk ile ahlâklanırdı ve Allah'ın vaadinin tam olarak gerçekleşeceğine yakînen inanırdı. İşte bu yönleriyle O, Allah'a te­vekkül etmiş ve mütevekkil olarak adlandırılmıştı.

    Resulûllah Aleyhisselâm'dan Tevrat'ta: "katı ve şiddetli değil" şeklinde sözedilmesi Kur'an-ı Kerim'in şu ayetindeki manaya uy­maktadır: "Allah'ın rahmetinden dolayı, ey Muhammed Sen, onla­ra karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi." Resulûllah Aleyhis­selâm'ın yumuşaklığı Mü'minlere karşıdır. Münafıklara ve kâfirlere karşı katı olmasını ise Allahü Teala şu ayet-i kerimesinde emretmiştir: "Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla savaş,onlara karşı sert davran, Onların varacakları yer cehen­nemdir, orası ne kötü dönüştür."

    Kotulugu kötülükle karşı 1 amazsın   sözü de şu ayet-ı kerimede­ki manaya uygun düşmektedir: "Kötülüğü en iyi olan ile sav".

    "Bilakis affeder ve müsamaha gösterirsin" yani Allah'ın koy­duğu haram sınırları aşılmadığı takdirde, affeder ve müsamaha gösterirsin.

    Doğru yoldan çıkmış millet denilirken İbrahim Aleyhisselâm'm milleti kastediliyor, Onlar fetret döneminde yani Peygamber gönde­rilmeyen dönemde yoldan çıktılar hükümlerin bir kısmına ilave yaptılar, bazılarını kaldırdılar. Böylece hak dini bozarak doğru yol­dan saptılar. Onların bu durumu Resulûllah Aleyhisselâm gönderilinceye kadar devam etti. Resulûllah Aleyhisselâm, gönderildiği zaman Arapların içine düştüğü şirk anlayışını görüp Allah'tan başka ilâh olmadığını itiraf etmelerini sağlamak sure­tiyle, tevhid anlayışını hâkim kıldı.

    'Görmeyen gözler' denirken hakkı görmeyen gözler kastediliyor.

    Kastallanî diyor ki: Bu hadîste geçen anlam ile: "Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola döndüremezsin" mealindeki ayet-i kerime arasında bir tenakuz yoktur. Çünkü Re­sulûllah Aleyhisselâm'm görmeyen gözleri açması, ona bir sebep olmasıyla sınırlıdır. Ayette kastedilenler ise hiçbir sebepten etki­lenmeyecek derecede körleşmiş olanlardır. Kur'an-ı Kerim'de "sen doğru yola yöneltirsin, hidayet edersin" mealindeki ayet-i kerimede geçen hidayetin, Resulûllah Aleyhisselâm'ın hidayete sebep olması manasında olduğu bildirilmiştir. (Kastallanî Şerhi, C-4, s. 51-52)

     

     MUSİBETE   SABRETMENİN  KARŞILIĞI"GÖZLERİ KAYBETMEYE  SABIR" ILE   İlglll  HADİS

     

    198. Bu hadîsi BuharîC.V^.lie'da, Kitabu't-Tıb'm'Gözü­nü Kaybedenin Fazileti" başlıklı babında rivayet etmiştir:

    Abdullah ibnu Yûsuf el-Leys'den, o İbnu'l-Had'den, o el-Muttalib'in azadlısı Amr'den, o da Enesu'bnu Mâlik Radıyallahü Anh'den Resûlullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir.

    "Allahü Teala buyurdu ki, kulumun iki sevgilisini (gözlerim) al­dığımda, o sabrederse, onlara karşılık olarak cenneti veririm.[40]

     

    199. Tirmizî de, C.2, s.64'te, "Gözlerin Gitmesi Hakkın­daki Rivayetle*" başlıklı babda şu rivayete yer vermiştir:

    Enesu'bnu Mâlik Radıyallahü Anh'den Resûlullah Aleyhis-selâm'm şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.

    "Allah Teala buyurur ki, kulumun dünyada iki kıymetli varlığını (gözlerini) alırsam, bunun benim katımdaki karşılığı an­cak cennet olur.[41]

    Ebu İsa et-Tirmizî bu hadîsin hasen, garib olduğunu söyle­miştir.

    Garib hadîs ise, hadîsin senedinin bazı yerlerinde konular çeşitlense de sadece bir ravînin bulunmasıdır. Eğer ravîler güvenilir ve sağlam (hıfz, zabt yönünden) kusursuz kimseler isel­er, hadîsin senedindeki gariblik hadisi zayıf yapmaz.

     

    200. Bu hadîsi Tinnizî Ebu Hureyre Radıyallahü Anb'den merfu olarak rivayet etmiştir. Orada şöyle deniliyor:

    Allah Azze ve Celle buyurur:

    "Kimin iki sevgilisini (gözlerini) aldığımda sabreder, seva­bını Allah'tan beklerse, onun için cennetten başka sevaba razı ol­mam.[42]

     

    198-200. Hadislerin Şerhi:

     

    Bu hadîsle ilgili olarak el-Feth'de şöyle deniliyor:

    Faydalı olan sabır, belanın ilk başa geldiği andaki sabırdır. Kişi o anda işini Allah'a havale ederek O'na teslim olmalıdır. Eğer ilk anda sabredemez sıkılır, sonra artık her şeyden ümit kesince sab­rederse istenilen karşılığa kavuşamaz.

    Hadîsi şerifte şöyle deniliyor: "Mü'minin; yorgunluk olsun has­talık olsun, düşünce olsun, üzüntü olsun, hatta ayağına diken bat­ması bile olsun, her ne musibet başına gelirse, Allah ona karşılık günahlarını bağışlar".

    Musibete karşılık alınacak ecir, ona sabretmeye, Allah'ın hük­müne razı olmaya, Allah'ın emrine teslim olmaya ve bela karşısın­da sızlanma nı ay a bağlıdır.

    Belayı rıza ile karşılamayanın, Allah'ın hükmüne teslim olma­yanın ise alacağı bir ecir ve sevap yoktur. Doğru olan iman ise, Al­lah'a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Kıyamet Günü­ne, Kadere, Hayır ve Şerrin, Acı ve Tatlı her şeyin Allah'tan gel­diğine inanmaktır. Ey Allah'ım bize halis bir iman ver,  kazanı  ve

    kaderini bize tatlı göster, gizli ve açık fitnelerin kötülüğünden bizi koru. Amin.

     

    •Allah'ın Bir Kimsenin Evladını Alması Karşılığındaki Sevab' İle İlgili Hadis

     

    201. Bu hadisi Buharı Rahmetullahi Aleyh C.7, s.90'da Kitabu'r-Rikak'ın "Allah Rızası İçin Yapılan İş" başlıklı babında rivayet etmiştir:

    "Ya'kubu'bnu Abdurrahman Amr'dan (Muttalib'in azadhsı Ebu Amr'in oğlu) o Saîd'den, o da Ebu Hüreyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir.

    "Allahü Teala buyurur ki, Mü'min kulumun, dünyadaki seçkin sevgililerinden birini aldığımda, o bana sabredip sevap beklerse, onun alacağı karşılık, cennetten başkası değildir," 2<>ı

    Kastallanî Rahmetullahi Aleyh, bu hadisin Buharî'nin müfred-lerinden olduğunu söylemiştir. Yani hadis Sahih-i Müslim'de geç­memektedir.

     

    Nesâî DE, SÜNEKİNDE 'ÜÇ ÇOCUĞU VEFAT EDEN1 BABINDA ŞU HADİSİ RİVAYET  ETMİŞTİR:

     

    202. Ebu Hureyre Radıyallahü Anlı'dan rivayet edildiği­ne göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:

    "Herhangi iki Müslümanın, aralarında buluğa ermemiş üç çocukları vefat ederse, Allahü Teala onlara olan ihsan ve rahmeti ile kendilerini cennete koyar. Çocuklara: Cennete girin, denir. On­lar: Ana babalarımız girmeden girmeyiz, derler. Bu sefer (Allahü Teala): Siz de ana babalarınızla girin cennete, diye buyurur.[43]

     

    203. İbnu Mace de, Sünen'inde "Musibete Sabır" hakkın­daki rivayetler babında iki rivayet ediyor, biri bütün musi­betler hakkında genel mana ifade ediyor, diğeri de çocuk düşmesiyle gelen musibetin sevabıyla ilgili, Çocuğun Ölmesi halindeki musibete sabrın sevabı daha çok ola­caktır. Bu konuda CJ^249'da şöyle deniliyor:

    Ebu Umame Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'in

    şöyle söylediğini bildirmiştir:

    "Şanı yüce olan Allah buyurur ki, ey Ademoğlu, belanın ilk vur­duğu anda sabreder de sevab umarsan, senin için cennetten başka sevaba razı olmam.[44]

    Zevaid'de Ebu Umame hadisinin isnadının sahih, ravilerinin de güvenilir kimseler olduğu belirtilmiştir.

     

    Çocuk Düşmesi Musibetine Uğratılan Hakkındaki Rivayet Başlıklı Babada Da Şöyle Diyor

     

    204. Ali Radıyallahü Anh Resülullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini bildirmiştir:

    "Düşük çocuk, ana babasını cehenneme atması halinde Rabbiyle münakaşa eder, bunun üzerine: Ey Rabbiyle münakaşa eden düşük, ana babanı cennete koy, denilir, O da, göbek bağıyla onları cennete sokuncaya kadar çeker.[45]

    (göbek bağı ile kastedilen, çocuk doğunca göbeğine bağlı olarak bulunan sonra bağlanıp düşürülan şerittir).

     

    •Çocuğun   (Ruhunun)  Alınmasındaki  Sevab* Hadisi

     

    205. Bu hadisi Tirmizî Rahmetullahi Aleyh C.l, s,190'da 'Cenazeler* babında rivayet etmiştir:

    Ebu Musa el-Eş'arî Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:

    "Kulun çocuğu öldüğünde Allah; meleklerine; Kulumun çocu­ğunun canını aldınız öyle mi? der. Onlar: Evet, derler. Allahü Teala: Gönlünün meyvesini aldınız öyle mi? der. Onlar: Evet, derler, Allahü Teala: Peki ne söyledi? diye buyurur, onlar: Sana hamdetti ve biz Allah'tan geldik tekrar Allah'a döneceğiz, dedi, diye cevap verirler, Allahü Teala da: Kulum için cennette bir ev bina edin ve o evi hamd eVı olarak isimlendirin, diye buyurur."

    Ebu îsa et-Tirmizî bu hadisin hasen, garib olduğunu söylemiş­tir. Garib hadis ise senedin herhangi bir halkasında ravisi tek ka­lan hadistir. Bu ravi güvenilir biri olduğunda hadisin zayıf olma­sını gerektirmez. Bu bakımdan Tirmizî hadise hasen demiştir. [46]

     

    205. Hadisin Şerhi

     

    Hadiste bildirildiğine göre Allahü Teala'nın meleklerine soru sorması, onları daha sonraki duruma hazırlamak içindir. Yoksa gerçek manada soru sorup cevap istemek maksadıyla değildir. Yüce Allah Çocuğu alınan kulu için hazırladığı ecri meleklere bil­dirmek suretiyle; kullarının kendi katındaki derecesini meleklere bildirmiş olmaktadır. Melekler Hazreti Adem'in yaratılacağı ken­dilerine bildirildiğinde: "Sen orada fesat çıkaracak ve kanlar dökecek birini mi yaratacaksın?" demişlerdi.

    Çocuğu alman kula cennette hazırlanan evin "Hamd evi" olarak adlandırılmasının sebebi, musibet o kişinin başına geldiği zaman Allah'a sığınarak "Biz Allah'tan geldik, yine O'na döneceğiz" de-mesindendir. Bu ismin verilmesi, o eve şeref kazandırmak için de olabilir. Kâ'be'nin Allah'ın Evi olarak adlandırılması gibi. Yüce Allah bize boyun eğme, kendine sığınma ve hükmüne razı olma anlayışı kazandırsın. Amin.

     

    •Rabbine Hamdeden Hastanın Fazileti1 İle İlgili Hadis

     

    206. Bu hadisi, İmam Malik, Muvatta'da C.2,s.206'da Hastanın Fazileti He İlgili Rivayetler1 babında vermiştir:

    Atau'bnu Yesâr'm şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

    • "Bir kul hastalandığında Allah ona iki melek gönderir ve: Bakın ziyaretçilerine ne diyor? diye buyurur. Eğer o, ziyaretçileri geldikle­rinde Allah'a hamdeder, O'nu sena ederse, -Allah onun halini daha iyi bilmekle beraber- melekler durumu Allah'a haber verir­ler. Allahü Teala: Bu kulumu öldürmem halinde cennete koymayı, ona şifa vermem halinde de, etini daha hayırlı bir ete, kanını daha hayırlı bir kana çevirmeyi ve günahlarını örtmeyi (veya hastalığını günahlarına keffaret saymayı) üstleniyorum, diye buyurur.[47]

     

    Humma Benim Ateşimdir, Onu Dünyada Mümin Kuluma Musallat   Ederim...1 Hadisi

     

    207. Bu hadisi İbuu Mace Sünen'inde C.2,s.l82'de •Humma' babında rivayet etmiştir.

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resu-lullak Aleyhisselâm bir gün Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'le bir­likte humma ateşine tutulmuş bir hastayı ziyaret etti. Resulullah Aleyhisselâm hastaya şöyle dedi:

    "Müjdeler olsun, Allah buyurur ki, o (yani humma) Benim ateşinidir, ahiretteki cehennem ateşinden nasibini karşılaması için onu dünyada mü'min kuluma musallat ederim.[48]

     

    Oku Ve Yüksel   Hadisî

     

    208. Bu Hadisi İbnu Mace Sünen'inde C.2,s.217'de "Kur'an'm Sevabı1 babında rivayet etmiştir:

    Ebu  Saîd el-Hudrt Radıyallahü Anh,  Resulullak Aleyhis-selâm'ın şöyle söylediğini bildirmiştir:

    "Kur'an sahibine (Kur'an-i Kerim'in tamamını veya bir kısmını ezbere bilene) cennete girdiği zaman: Oku ve yüksel, denir. O da okur ve her okuduğu ayetle derecesi yükselir, tâki, ezberindeki son ayeti okuyuncaya kadar [49]                                             ,

     

    •Kişinin,  Çocuğunun  Kendisi  İçin Bağışlama Dilemesiyle  Cennetteki  Derecesi  Yükselir" Hadisi

     

    209. Bu hadisi İbnu Mace Sünen'inde C.2,s.203'te "Ana Babaya İyilik' babında rivayet etmiştin

    Ebu Hurayre Radıyallahü Anh'ın Resulullah Aleyhisselâm'dan rivayetine göre:

    "Bir kıntar onikibin ukiyyedir. Her bir ukiyye göklerle yer arasında olanlardan hayırlıdır. Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki, Kişinin cennette derecesi yükseltilir, o da: bu nereden geldi? diye sorar. "Çocuğunun senin için bağışlama dilemesinden" deni­lir[50]

     

    •Peygamberi Isıran Karınca' Île İlgili Hadis

     

    210. Sahih-i Buharı, C.4,s.62'den

    Yahya'bnu Bukeyr'in Leys'ten, onun Yunus'tan, onun lbnu Şihab'dan, onun da Saîdu'bnu'l-Museyyeb ve Ebu Seleme'den riva­yetine göre ebu Hureyre Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhis-selâm'ı şöyle söylerken işittim demiştir:

    "Bir karınca Peygamberlerden bir Peygamberi ısırdı. O da emretti, karıncaların köyü yakıldı, Allahü Teala şöyle vahyetti: Seni bir karınca ısırdı, sen de Allah'ı teşbih eden bir topluluğu yaktın[51]

     

    210. Hadisin Şerhi

     

    Sahih-i Tirmizî'de hadiste sözü edilen Peygamberin Musa Aley-hisselam olduğu bildiriliyor.

    Bu hadisle zararlı hayvanların yakılmasının caiz olduğuna delil getirilmiştir. Çünkü geçmiş şeriatlarda geçerli olan bir hüküm, kaldırıldığına dair bir nass bulunmadıkça bizim şeriatımızda da geçerlidir. Ancak bizim şeriatımızda ateş ile azab etmenin yasak olduğuna dair nass varid olmuştur.Sadece belli şartlara bağlı ola­rak, yalnızca kısasta bu azab uygulanabilir. Aynı şekilde karın­canın öldürülmesi de, bir çok imama göre, bizim şeriatımızda caiz değildir.

    Çünkü İbnu Abbas Radıyallahü Anh'den rivayet edilen bir hadi­se göre, Resulullah Aleyhisselâm karıncanın öldürülmesini ya­saklamıştır.

    Hadiste Geçen hâdisenin bir başka hikayesi de rivayet edil­miştir, bu rivayete göre söz konusu Peygamber, Allah'ın ahalisini günahlarından dolayı helak ettiği bir beldeden geçti, duruma hay­ret etti ve: "Ey Rabbim, içlerinde günah işlememiş olan çocuklar ve hayvanlar da bulunuyordu", dedi. Sonra bir ağacın altında dinlen­mek üzere yüklerini indirdi. Sonra hâdise yukarıda geçtiği şekilde devam ediyor. Kastallanî bunu yazdıktan sonra şöyle diyor:

    Sonuç olarak anlaşıldığına göre, Allah'ın azabı umumîdir. An­cak itaat edenler için bu, rahmet olur, onları temizler, isyan eden için de bela ve intikam olur. (Kastallanî Şerhi'nden özetle)

     

    21L Hadisi, Buharî, C.4,sJ29'da 'Canlılardan Beşinin Ha­remde Öldürülmesi' babında da rivayet etmiştir:

    İsmail ibnu Ebu Uveys Malik'ten, o Ebu'z-Zenad'dan, o el-A'rec'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

    "Peygamberlerden bir Peygamber bir ağacın altında oturdu, (yol­culuk esnasında oraya uğrayıp dinlendi). Bu sırada bir karınca onu ısırdı. Emir verdi eşyaları ağacın altından çıkarıldı. Sonra karıncanın yuvası yakıldı. Allahü Teala'da: Seni ısıran karınca bir tane değil miydi? diye vahyetti.[52]

     

    212. Müslim de, C.9,s.89'da "Karıncayı Öldürmeden Ne-hiy" babında şöyle rivayet etmiştir:

    Muhammed ibnu Rafı' Abdurrezzak'tan, o Ma'mer'den, o Hem-mam ibnu Münebbih'ten, o da Ebu Hureyre Radıyallahil Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini rivaye etmiştir:

    "Peygamberlerden bir Peygamber Aleyhisselâm, bir ağacın altında dinlenmeye kaldı, bu sırada bir karınca onu ısırdı, emirverdi, eşyaları ağacın altından alındı sonra o (ağaç) ateşe verilip yakıldı. Allahü Teala da: Seni ısıran bir tek karınca değil miydi? diye vahyetti". [53]

     

    213. Bu hadisi Müslim de, Buharî'nin daha önce geçen iki rivayetindeki lafızlara benzer lafızlarla rivayet etmiştir. Ancak o rivayetlerinden birinde şu ifadeye yer vermiştir:

    (Alahü Teala şöyle vahyetti):

    "Seni bir karıncanın ısırmasına karşılık teşbihte bulunan toplu­luklardan bir topluluğu yok ettin mi?[54]

     

    214. Hadisi, Nesâî de, Sünen'inde C.7,s.210'da 'Karıncanın öldürülmesi' babında rivayet etmiştir:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın Resulullah Aleyhisselâm'dan rivayetine göre bir karınca Peygamberlerden bir Peygamberi ısırdı. O da emir verdi karıncalar köyü. olduğu gibi yakıldı. Allahü Teala da:

    "Seni bir karıncanın ısırmasına karşılık teşbih eden topluluk­lardan bir topluluğu yok ettin, diye vahyetti.[55]

     

    215. Ebu Davud da Sünen'inde C.4,s.273'te (Zerkânî'nin Muvatta hamişine göre), "Küçük Karıncanın Öldürülmesi" babında rivayet ediyor ve şöyle diyor:

    Ebu Hureyre Radıyallahil Anh'den rivayet edildiğine göre Resu-lullah Aleyhisselâm şöyle   buyurmuştur:

    "Peygamberlerden bir Peygamber bir ağacın altına eşyalarını in­dirip dinlenmeye kaldı, o sırda bir karınca kendisini ısırdı. O da emretti, eşyaları ağacın altından alındı, sonra emretti o (ağaç) yakıldı. Allahü Teala bunun üzerine: Seni ısıran karınca bir tane değil miydi? diye vahyetti.[56]

     

    216. Ebu Davud, bu hadisin başka bir rivayetini de ver­miştir. O rivayet, Ebu Hureyre RadıyallahÜ Anh'den gel­mekte ve Nesâî'nin rivayetine yalandır. Farklı olarak ora­da şu irade vardır:

    "Peygamberlerden bir Peygamberi karınca ısırdı, O da emir ver­di karıncalar köyü tümülye yakıldı. Allahü Teala da ona: Seni bir karıncanın ısırmasına karşılık teşbih eden topluluklardan bir top­luluğu yok ettin Öyle mi? diye vahyetti.[57]

     

    211-217. Hadislerin  Şerhi

     

    Nevevî'nin Müslim Şerhi'nden:

    İmam Nevevî şöyle diyor: Âlimler derler ki, bu hadisin ma­nasından anlaşıldığına göre; sözü edilen Peygamberin şeriatında karıncanın öldürülmesi yasak değildi. Yine ateşle azab etmek de caizdi. Bu yüzden Allahü Teala Onu, karıncayı öldürdüğü veya ateşle yaktığı için değil de, kendini ısıran bir karıncanın dışındakileri de Öldürmesinden dolayı azarlanııştır. Bizim şeriatımızda ise, birisini ateşte yakan için uygulanacak kısas ce­zası dışında ateşle azab yasaktır. Karıncanın öldürülüp Öldürülmeyeceği hakkında ise imamlar arasında farklı görüşler vardır.

    Ateşle azab etmenin yasak olduğu şu meşhur hadiste bildiril­miştir: "Ateş ile ancak Allahü Teala azab eder":

    imamlar, Ibnu Abbas Radıyallahü Anh'm rivayet ettiği hadis gereğince şu dört hayvanı öldürmenin caiz olmadığına hükmetmişlerdir: Karınca, arı, hüdhüd (çavuş kuşu), göçeğen kuşu. Bu konudaki hadisi Ebu Davud; Buharı ve Müslim'in şartına göre sahîh olan senetle rivayet etmiştir. (Nevevî'den).

    Kastallani de şöyle diyor: el-Hattabî yasağın büyük karıncaya has olduğunu küçük karıncayı öldürmenin ise caiz olduğunu bil­dirmiştir. İmam Malik Rahmetullahi Aleyh, karıncayı öldürmeyi mekruh görürdü. Ancak zararlı olan ve Öldürülmedikçe zararı savılamayan karıncalar bundan müstesnadır.

    ed-Dumeyri de, "Seni ısıran bir tek karınca değil miydi?" ifadesi­nin zararlı hayvanları Öldürmenin caiz olduğuna delalet ettiğini söylemiştir. Bir hayvanın, kendisinden sağlanacak fayda veya on­dan gelen bir zararın savılması için Öldürülmesinde ilim adamları bir beis görmemişlerdir. (Kastallanî'den, C.5,s.314).

     

    Peygamber  Aleyhisselam'ın  Ümmetine   Olan Şefkati Ve Onlar İçin Duası

    'Peygamber Aleyhîsselamın Ümmetine Duası Ve   Onlara  Olan Şefkati  Dolayısıyla Ağlaması1 İle  Îlgîll  Hadls.

     

    218. Bu hadisi Müslim, Sahihinde, O.2,s.l79 da (Kastalla-ni'nin Hamişine göre), 'Kitabu'l-İman'da rivayet etmekte­dir:

    Yunusu'bnu Abdu'l-A'la es-Sadafi îbnu Veheb'den, o Amru'bnu'l-Haris'ten, o Bekri'bnu Sevade'den, o Abdurrahman-i'bni Cubeyr'den, o da Abdullah ibnu Amr ibni'l-As'tan rivayet etmiştir ki, Resulullah Aleyhiselam, Allahü Teala'nın Hazreti İbrahim Aleyhisselâm hakkındaki şu ayetlerini okudu:

    "Ey Rabbim o (putlar) insanların çoğunun sapık yola girmele­rine sebeptir, kim Benim yoluma girerse o Bendendir..". îsa Aleyhisselam da şöyle söyledi:."Eğer onlara azab edersen onlar senin kullarındır, eğer kendilerini bağışlarsan Sen izzet ve hikmet sahi­bisin. Resulullah Aleyhisselâm de ellerini kaldırdı: Ey AUahım! Ümmetim, Ümmetim... dedi ve ağladı. Allahü Teala: Ey Cibril, Muhammed'e git -Rabbin daha iyi bilmekle beraber- ona sor, kendi­sini ağlatan neymiş, diye buyurdu. Cibril Aleyhisselâm Peygamber Aleyhisselâma geldi. Ona durumu sordu. Cibril, Resulullah Aley-hiselâm'ın söylediğini -Allah daha iyi bilmekle beraber- O'na bil­dirdi. Allahü Teala da şöyle buyurdu:

    Ey Cibril, Muhammed'e git ve ona: 'Ümmetin hakkında seni memnun edeceğiz ve üzüntüye sokmayacağız' de.[58]

     

    218. Hadisin Şerhi

     

    Nevevî bu hadîsin çeşitli anlamlar, faideler ihtiva ettiğini bildir­miştir. Hadîs, Resulullah Aleyhisselâm'm, Ümmetine ne kadar acıdığını ve onların sonlarının hayırlı olmasını ne kadar çok iste­diğini bildiriyor. Ayrıca hadîsten anlaşıldığına göre duada iki eli yukarıya doğru kaldırmak müstehabdır. Çünkü Peygamber Aley-hisselâm öyle yapmıştır. Bu hadiste, aynı zamanda Muhammed Aleyhisselâm Ümmeti için büyük bir müjde vardır. Yüce Allah, Peygamberine vaadettiğinin bir gereği olarak, Ümmetinin şerefini yüceltmiştir. Yüce Allah'ın Peygamber Aleyhisselâm'a: "Üm­metin hakkında Seni memnun edeceğiz ve üzüntüye sokmaya­cağız" diye buyurduğunu bildirmesi itibariyle bu hadîs, Mu­hammed Ümmetine ümid verici hadislerin başında gelir.

    Bu hadîs aynı zamanda Peygamber Aleyhisselâm'm Allah katındaki mevkisinin ne derece üstün olduğunu ve Allahü Tea-la'nın Ona olan lütfunun ne kadar büyük olduğunu bildiriyor. Cibril Aleyhisselâm'ın gönderilmesindeki hikmet ise Peygamber Aleyhisselatü ve Sellem'in şerefini açığa çıkarmak, Onun Rabbi katında en yüksek mevkide olduğunu bildirmektir. Yüce Allah, Onun razı olmasını istiyor ve razı oluncaya kadar kendisine ihsan­da bulunuyor. Yani bu, 'mele-i a'la'nın şahitliği ile olmaktadır. Cibril Aleyhisselâm mele-i a'la'yı bu durumdan haberdar ediyor. En doğrusunu ise ancak Allah bilir.

    Bu hadîs: "Rabbin Sana verecek, Sen de razı olacaksın" mealindeki ayet-i kerimeye uymaktadır.

    "Seni üzmeyeceğiz" sözünün, Ümmetin hakkında Seni üzmeye­ceğiz, manasında olduğu belirtilmiştir. Çünkü rıza, Ümmetinden bazılarının affedilmesi ile tahakkuk eder, bu durumda, kalanlar cehenneme .girebilir. "Seni memnun edeceğiz" yani Ümmetini bağışlamak.suretiyle memnun edeceğiz ve Ümmetinin hepsini ce­hennemden 'kurtarmak suretiyle de Seni üzüntüden beri kılacağız.

    Ey Allah'ım bir Peygamberin Ümmetini en güzel şekilde nasıl mükafatlandırırsan bizi de Peygamberimizin Ümmeti olarak öylece mükâfatlandır.

    Ey Rabbimiz, bizi Peygamber Aleyhisselâm'ın şeriatına tam ola­rak uyanlardan, Onun hidayetine ve sünnetine yapışanlardan eyle. Bizi Peygamberler, sıddıklar, şehidler, salihler topluluğu ile bir­likte haşreyle. Bunlar pek güzel refiklerdir. Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun. Amin (Nevevî Şerhi)

     

    "Allah Benim İçin Yeryüzünü Dürdü, Ben De Doğusunu Batısını  Gördüm" Hadisi

     

    219. Bu hadîsi, İmam Müslim, Kastallanî'nin hamişine göre C.10,s.340 ve sonrasında Kitabu'l-Fiten'den rivayet

    etmiştir:

    Ebu Rebii'l-Ateki ile Kuteybetu'bnu Sa'îd (hadisin lafzı Ku-teybe'ye aittir), Hammad'dan, o Eyyûb'dan, o Ebu Kulabe'den, o Ebu Esma'dan, o da Seuban'dan, Resulullah Aleyhisselûm'ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:

    "Allah Benim için yeryüzünü dürdü, ben de doğusunu batısını gördüm, Ümmetimin mülkü yeryüzünün benim için dürülen me­safelerinde kadar ulaşacaktır. Bana iki hazine verildi: biri kırmızı, biri beyaz, Ben Rabbimden, Ümmetimi umumî kıtlıkla helak et­memesini, kendi dışlarından onların cemaatlerini darmadağın edecek düşmanı üzerlerine musallat etmemesini diledim. Rabbim şöyle cevap verdi: Ey Muhammed, Ben bir hüküm verdiğimde o geri çevrilmez. Ben senin için, Ümmetini genel kıtlık ile helak et­meyeceğimi ve kendi dışlarından onların cemaatlerini dağıtacak bir düşmanı üzerlerine musallat etmeyeceğimi bildiriyorum. Müslümanlar birbirlerini Öldürmeye, birbirlerini esir etmeye kalkışmadıkları sürece bütün çevrenin düşmanları biraraya gel­seler onlara zarar veremezler.[59]

     

    220. Mümlim'in ikinci bir rivayetinde de şöyle deniliyor:

    "Zuheyru'bnu Harb, İshaku'bnu İbrahim, Muhammedu'bnu Müsenna ve îbnu Hişam Muazu'bnu Hişam'dan, o babasından, o Katade'den, o Ebu Kulabe'den, o Ebu Esma er-Rahabî'den o da Sev-ban'dan Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdin

    Allahü Teala benim için yeryüzünü dürüp doğusu ile batısını yaklaştırdı. Ve bana iki hazine verdi: Kırmızı ve beyaz" (Ravi sonra yukarıda geçen Eyyûb'un Ebu Kulabe'den rivayet ettiği hadisin aynısını rivayet etmiştir). [60]

     

    22L Müslim'in üçüncü bir rivayetinde de şöyle deniliyor;

    "Ebu Bekr ibnu Şeybe Abdullah ibnu Numeyr'den rivayette bu­lunmuştur, Yine ibnu Numeyr bizzat bize babasından, o Osman ib­nu Hâkim'den, o Amiru'bnu Saa'd'dan, o da babasından şöyle ri­vayet etmiştir:

    "Bir gün Resulullah Aleyhisselâm, el-Âliye'den geldi, Bent Mu-aviye camisinin önünden geçerken içeri girdi ve iki rek'at namaz kıldı, biz de onunla birlikte namaz kıldık. Resulullah Aleyhisselâm Rabbine uzunca dua etti, sonra bize yöneldi ve şöyle buyurdu: Rab-bimden üç şey istedim, birisini vermedi. Rabbimden ümmetimi kıtlıkla helak etmemesini istedim, bu istediğimi verdi, ümmetimi boğulmak suretiyle helak etmemesini istedim, bu istediğimi de ver­di. O'ndan bir de Ümmetimin musibetini kendi aralarındaki çekiş­melerden vermemesini istedim bunu kabul etmedi.[61]

     

    222. Bu hadisi İbnu Mace de, Sünen'inde C.2,s.242'de 'Ne Gibi Fitnelerin Olacağı" ile ilgili babda rivayet etmiştir. Oradaki rivayetin lafzı Müslim'inkinden farklıdır. O ri­vayet şöyledir:

    "Resulullah Aleyhisselâm'm azadlısı Sevban Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle

    'Yeryüzü benim için dürüldü de, doğu tarafları ile batı taraf­larım gördüm. Bana aynı zamanda iki hazine verildi: Sarı (veya kırmızı), beyaz, (yani altın, gümüş). Bana: Senin mülkün, senin için dürülen yerlere kadar ulaşacaktır, denildi. Ben Allah Azze ve Celle'den üç şey istedim: Ümmetimi açlık felaketine uğratarak hepsini birden öldürmemesini, onları fırkalara ayırarak birinin hıncını diğerine tattırmamasını. Bana: Ben bir hüküm verdiğimde o geri çevrilmez, Ben senin Ümmetini açlık felaketine uğratarak onları bu felaketle Öldürmeyeceğim.............................................

    Ümmetimin içinde kılıç kaldırılırsa bu kıyamete kadar sallan­maya devam edecektir. Ümmetimin hakkında korktuklarımdan biri sapık yöneticilerdir. Ümmetimden bazı topluluklar putlara tapacaktır. Yine Ümmetimden bazı topluluklar müşriklere katılacaklar. Kıyametten önce otuza yakın yalancı deccal ortaya çıkacaktır, bunların hepsi kendilerinin Peygamber olduğunu zan­nedecek, Ümmetimden bir topluluk da daima hak üzere muzaffer olacaklardır. Allah'ın emri gelinceye kadar kendilerine muhalefet edenlerin onlara bir zararı dokunmayacaktır." [62]

     

    223. Nesâî de Sünen'inde bu hadise yakın bir hadis ri­vayet etmiştir. Onu "Gecenin İhyası" babında vermiştir. Şöyle diyar:

    Abdullahi'bnü Habbabi'bni Eret'in Resulullah Aleyhisselâm'la birlikte Bedir savaşına katılmış olan babası Habbab'dan rivayetine göre, Habbab bir gece boyunca Resulullah Aleyhisselâm'ı gözetlemişti, sabah vakti olunca Resulullah Aleyhisselâm na­mazından selâm verdiğinde Habbab yanma vardı:

    "Ey Allah'ın Resulü, anam babam sana feda olsun, bu gece bir namaz kıldın, daha önce öyle bir namaz kıldığını görmemiştim, dedi. Resulullah Aleyhisselâm: Evet, o korku ve rağbet namazıdır, o namazda Rabbimden üç şey istedim, ikisini Rabbim bana verdi, birini vermedi. Rabbim Azze ve Celle'den: "Bizi daha önceki Üm­metleri helak ettiği gibi helak etmemesini istedim, bu istediğimi kabul etti, Rabbim Azze ve Celle'den dışımızdan bir düşmanı bize karşı üstün kılmamasını istedim, bu isteğimi de kabul etti. Rab­bimden sizi fırkalara ayırmamasını istedim, bunu kabul etme­di[63]

     

    219-223.  Hadislerin  Şerhi

     

    Bu hadis Peygamber Aleyhisselâm'm mucizelerinden biridir. Çünkü Peygamberimizin bahsini  ettiği  yerlere islam ulaşmıştır.

    Alimler, hadiste geçen kırmızı ve beyaz hazinenin, altın ve gümüş olduğunu söylemişlerdir. Kastedilen ise Irak ve Şam diya­rının kralları olan Kisra ve Kayser'in hazineleridir.

    Bu hadiste islam Ümmetinin topraklarının çoğunlukla doğu ve batı tarafına doğru genişleyeceğine işaret vardır. Güney ve kuzey taraflarına doğru genişlemenin ise bunun kadar olmayacağı anlaşılıyor. Böyle de olmuştur. Kendi hevasından konuşmayan doğru sözlü Peygamber'e Salat ve Selam olsun. "Onun konuştuk­ları bir vahye dayanmaktadır".

    Yüce Allah Peygamber Aleyhisselâm'a Ümmetini genel kıtlık ile helak etmeyeceğini bildiriyor. Yani Ümmetin tamamını helak eden bir kıtlık vermez. Kıtlık olunca belli bir kesimi kaplar. Bu hu­sus Ibnu Mace'nin rivayetinde tefsir ediliyor. Orada: "Ben, Ümmetini helak edecek bir açlık felaketini onlara musallat etmeye­ceğim" diye buyuruluyor.

    Resulullah Aleyhissalâm'ın, Ümmetinin kendi içinden bir fit­neye manız bırakılmaması, yolundaki isteğini Yüce Allah bir ilahi hikmeti dolayısıyla kabul etmemiştir. Allahü Teala'mn bütün fiil­leri, hükümleri, kaderi tümüyle hikmettir.

    Ibnu Mace'nin rivayet ettiği bir hadiste geçen, saptırıcı Önderlerin çıkmasına,  putlara tapılmasma, bazı kabilelerin müşriklere katılmasına ve herbiri kendini Peygamber zanneden otuz kadar deccalin çıkmasına dâir fitneler hakkında Kastallanî şöyle diyor: Hadiste bildirilenler ortaya çıkmıştır. Peygamber Aleyhis-selâin'dan sonra Peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkanları ve bun­lara uyan toplulukları sayarsak belirtilen sayıyı bulur. Bu deccal-larla büyük deccal arasındaki fark ise, bunların Peygamberlik iddia etmeleri, büyük deccalin ise ilahhk iddia etmesidir. Saptırmada ve Batıl yola çağırmada ise hepsi aynıdır. Yüce Allah bizi bütün fitnelerden korusun. Amin. (Nevevi Şerhi, Kastal-lanî'nin  hamişine  göre, C.Î0,s.34Ö)

     

    Allah'ın Rahmetinin Gadabını Aştığına Dair Ve Allah'ın Günahkarların Tevbelerin<    Kabul Etmesine Dair Rivayetler

    "Rahmetim Gadabımı Aşıyor"   Hasîsl

     

    224. Bu hadisi Buharı, CStsA50fde (Kastallanî'nin hami­şine göre: C.10,s.38l), Kitabu't-Tevhid'in "Allah Sizi Kendi Nefsinden Sakındırmaktadır" mealindeki ayet-i Kerime ile ilgili babında rivayet etmiştir:

    Abdan Ebu Hamza'dan, o el-A'meş'ten, o Ebu Salih'ten, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Allah yaratıkları yarattığında nefsi hakkında hükmetmiş ol­makla kitabına da "rahmetim gadabımı aşıyor" diye yazdı ki, bu arşa yazılmış vaziyettedir.[64]

     

    225. Bu hadisi Bahrî, Kitabu't-Tevhid'ia başka bir yerinde de rivayet etmiştir. Oradaki rivayet şöyledir:

    (Resulullah Aleyhisselâm) buyurdu ki:

    "Allah yaratıkları yaratmaya hüküm verince kendi katında arşının üzerine: "Rahmetim gadabımı aştı" diye yazdı.[65]

     

    226.Buharî bu hadisi, Kastallanî'ye göre C.5»s.25i'de "Kitabu Bedul-Halk"da da rivayet etmiştir:

    Oradaki rivayet de yine Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'dendir; şöyle deniliyor:

    "Rahmetim gadabımı aşmıştır". Orada da "Allah yaratıkları ya­ratmaya hükmedince" deniliyor. [66]

     

    227. Bu hadisi Müslim de, Kitabu't-Tevbe'nin "Allah'ın Rahmetinin Genişliği" başlıklı babında rivayet etmiştir. Nesâî ise Kitabu'n-Nuût'ta rivayet etmiştir. Kastallanî bu hadisi Tirmizî'nin de şu lafızla rivayet ettiğini söylüyor;

    "Allahü Teala nefsi hakkında şu hükmü verdi: Rahmetim gada-bımı aşar[67]

    Tirmizî bu hadisin hasen, sahih, garib olduğunu söylüyor

     

    . 228. İbnu Mace de bu hadisi şu lafızla rivayet ediyor:

    "Rabbiniz yaratıkları yaratmadan önce kendi eliyle nefsi hak­kında şu hükmü "Rahmetim gadabımı aştı" hükmünü yazdı.[68]

     

    224-22a Hadislerin Şerhi

     

    Bu şerh»   Kas tali anî'nin   şerhinden   Kitabu't-Tevhid, CIO, s.381 den alınmıştır.

    Hadiste Yüce Allah'ın "yazması" ile, kaleme, sözkonusu şeyi yazmayı emretmesi kastedilmektedir.

    "Arşa yazılmış vaziyettedir" yani, diğer yaratıklara gizli ve ka­palı vaziyettedir. Yaratıkların idrakinden de yücedir.

    Allahü Teala mekandan münezzehtir. Allah'ın bir şeyi yazması (yani yazmakla emretmesi) de onu unutmamak için değildir. Yüce Allah, unutma sıfatından münezzehtir. Yüce Allah'ın yaratıkları yaratışının başlangıcında arş üzerine bunu yazması, o sözün yüceliğine işaret içindir. Çünkü Levh-i Mahfuz arşın altındadır. Söz konusu hükümle ilgili yazı ise arşın üzerine yazılmıştır. Belki de bundaki sır şudur: Levh-i Mahfuz'un altındakiler sebepler ve müsebbebler âlemidir, Levh-i Mahfuz da, bunlarla ilgili açıklamaları ihtiva etmektedir. Arşın üzerine yazılan yazı da Yüce Allah'ın: "Rahmetim gadabımı aştı" sözünü ihtiva etmektedir. Ga-dabla kastedilen, gadabın gereği olan azab ve cezalandırmadır. Yani kendilerine gadab olunana azabın ulaştırılmasıdır. Çünkü bir şeyin birşeyi geçmesi ve ona galib olması onun taalluk ettiği şeyle ilgilidir. Yani rahmetin bir şeye taalluk etmesi, ona gadabın taalluk etmesinden önce gelir. Çünkü rahmet Yüce Allah'ın mu­kaddes zatının gereğidir. Gadab ise sonradan yaratılan kulun işlediği bir amel neticesinde kendini gösterir.

    Kastallanî kitabu Bedu'l-Halk'da et-Turbiştî'nin şu açıklama­sına da yer yermektedir: "Yüce Allah'ın rahmetinin gadabını aşması, insanların rahmetten nasiblerinin gadabdan nasiblerin-den daha çok olduğuna delalet etmektedir. Aynı zamanda rahmet onların bir kazana olmaksızın da kendilerine ulaşır. Gadab ise an­cak kendi kazançları neticesinde kendilerine ulaşır. Görmüyor musun ki, rahmet ana rahminde, bebeklik devresinde, ufak çocukluk döneminde, gelişme çağında, kendisinin Allah'a itaat cinsinden bir kazancı olmaksızın İnsanı kuşatır. Gadab ise, in­sanın hakkı olarak, bazı muhalif işler işlemesi neticesinde ancak insana ulaşır."

    el-Mesabih'te de şöyle deniliyor: Gadab birini cezalandırmayı irade etmektir, rahmet ise birini sevabiandırmayı irade etmektir. Sıfatlar birbirine üstün gelmekle vasıflandırılamaz, birinin diğerini geçmesi de sözkonusu değildir. Ancak bu ifadede istiare yoluyla rahmetin gadabı geçtiği bildirilmiştir.

    Rahmetin ve gadabın zati sıfatlardan değil de, fiili sıfatlardan sayılmasında da bir mahzur yoktur. Rahmetten kasıt sevab ve ih­sandır, gadabdan kasıt intikam ve cezalandırmadır. Buradaki üstünlük de, tahakkuk yönündendir. Yani Allah'ın rahmetinin ta­hakkuku gadabının tahakkukundan daha çok olmaktadır.

    et-Tayyibî de Yüce Allah'ın: "Rabbiniz kendi nefsi için rahmet yazmıştır" sözünü açıklarken şöyle diyor: Yani kullarına rahmet edeceğini bir vaad olarak bildirmiş, bunu gerekli kılmıştır.

     

    "BİR KUL  GÜNAH  İŞLER  SONRA  Trabbim  GÜNAH İŞLEDİM1  DER" HADİSİ

     

    229. Bu hadisi Buharı, C.9,s.l45'te Kitabu't-Tevhid'in "Allah'ın  Kelamını  Değiştirmek İstiyorlar" mealindeki ayet-i kerime ile ilgili babında rivayet etmiştir. Şöyle diyor:

    Ahmedu'bnu îshak Amru'bnu Asım'dan, o Hemmam'dan, o îshaku'bnu Abdullah'tan, o Abdurrahmani'bnu Ebi Amra'dan, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Bir kul günah işledi, "Ey Rabbim bir günah işledim, beni bağışla, dedi, Rabbi: Kulum bağışlayan ve hasaba çeken bir Rabbi-nin olduğunu bildi mi? Kulumu bağışladım, buyurdu. Sonra o kim­se Allah'ın dilediğince bir süre vakit geçirdi, sonra tekrar bir günah işledi: Ey Rabbim, yine bir günah işledim, beni bağışla, dedi. Rabbi: Kulum günahı bağışlayan ve hasaba çeken bir Rabbi-nin olduğunu bildi mi? Kulumu bağışladım, diye buyurdu. Sonra o kişi Allah'ın dilediğince bir süre daha vakit geçirdi. Sonra yine günah işledi bunun üzerine de, Ey Rabbim yine günah işledim beni bağışla, dedi. Rabbi: Kulum günahı bağışlayan ve ondan do­layı hesaba çeken bir Rabbinin olduğunu bildi mi? Kulumun üç günahını da bağışladım, dilediğini yapsın, diye buyurdu[69]

     

    230. Bu hadisi Müslim Sahih'inde, Kastallanî'nin hamişi­ne göre C.10,s.l88'de "Allah'ın Rahmetinin Genişliği ve Rahmetinin Gadabını Aşması" başlıklı babda rivayet etmiştir:

    Orada Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'e ulaşan senedle Resulul-lah Ateyhisselâm'ın Rabbinden rivayetle şöyle söylediği bildiriliyor:

    "Bir kul bir günah işledi,: "Ey Allah'ım günahımı bağışla" de­di. Allah Tebareke ve Teala: Kulum günah işledi, günahını bağış­layan ve ondan dolayı hesaba çeken bir Rabbinin olduğunu da bildi, diye buyurur. Sonra adam yine döndü bir günah daha işledi, bu­nun üzerine de: Ey Rabbim, günahımı bağışla, dedi. Allah Teba­reke ve Teala: Kulum bir günah işledi, ve de günahı bağışlayan ve ondan dolayı hesaba çeken bir Rabbinin bulunduğunu bildi, diye buyurdu. Kul sonra yine döndü ve bir günah işledi bunun ardından da: Ey Rabbim, günahımı bağışla, dedi. Allah Tebareke ve Teala: Kulum bir günah işledi, aynı zamanda günahını bağışlayan ve günahtan dolayı hesaba çeken bir Rabbinin olduğunu da bildi, iste­diğini yap, seni bağışladım, diye buyurdu." 23°

    Ravilerden Abdu'1-A'la der ki: "Dilediğini yap, diye üçüncüde mi?  yoksa dördüncüde mi?  dediğini tam hatırlayamıyorum."

     

    229-23a   Hadislerin  Şerhi

     

    Ebu'l-Abbas, el-Mufhim'de diyor ki: Bu hadis istiğfarın fay­dasının büyüklüğüne, Allahü Teala'nın fazlının çokluğuna ve rah­metinin, lütfunun, ihsanının genişliğine delalet etmektedir. An­cak bu istiğfar, manası kalbde yer eden istiğfardır. Bu mana dilden dökülürken ısrar düğümünü çözme ve pişmanlığa vesile olma du­rumunda olmalıdır. Aşağıdaki hadis da buna delildir:

    "Sizin hayırlılarınız günah işleyip de tevbe edeninizdir". Yani günah işlediğinde hemen tevbe edenlerdir.

    Bu, diliyle "Allah'tan bağışlama diliyorum" deyip de kalben yine aynı günahta ısrarlı olmak değildir. Böyle bir istiğfar ayrı bir istiğfarı gerektirir.

    Ibnu Ebu'd-Dunya, Ibnu Abbas Radıyallahü Anh'den merfu ol­arak şöyle bir hadis rivayet ediyor: "Günahından dolayı tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. Günahta ısrar edip de Allah'tan bağışlanma dileyen ise Rabbiyle alay etmiş gibidir". Ancak bildi­rildiğine göre "günahta ısrar ..." kısmı mevkuftur, yani merfu ve mevcut değildir.

    îbnu Battal bu hadisin açıklamasında şöyle diyor: Günahta ısrar edenin durumu, Allah'ın iradesine kalmıştır. Dilerse azab eder, dilerse iyiliklerinin çokluğuna bakarak bağışlar, iyiliklerinin çokluğu ise kendine azab edecek veya kendini bağışlayacak Ya­ratıcı bir Rabbinin olduğuna inanmasıdır. Günahta ısrarla bera­ber Rabbinden bağışlanma dilemesi böyle bir inancının olduğuna delil teşkil eder

    Yüce allah'ın: "Kim bir iyilikle gelirse ona on kat karşılık veri­lir" diye buyurması da buna delil teşkil eder. Tevhidden daha büyük bir İyilik ise, asla olamaz

    Eğer denirse ki, kişinin Allah'tan bağışlanma dilemesi, Allah'a tevbe etmesi demektir, deriz ki: Allah'tan bağışlanma dilemek sa­dece bağış talebinden ibarettir. Bu günahına ısrar edenin de, günahından tevbe edenin de yapabileceği bir şeydir. Hadiste, Al­lah'tan bağışlanma dileyenin, günahına tevbe etmiş sayılacağına delalet etmemektedir. Çünkü tevbenin sınırı günahtan dönmek ve bir daha o günaha dönmemeye azmetmektir. Sadece bağışlanma dilemekten, bu mana çıkmaz.

    es-Subkî, el-Halebiyyat adlı kitabında şöyle diyor: 'istiğfar dille veya kalble yahut her ikisi ile birlikte bağışlanma dilemektir. Birin­cisinde bir fayda vardır, çünkü böylesi susmaktan yani hiçbir şey istememekten hayırlıdır. Çünkü bağışlanma dileme iyi amelden sayılır, ikincisi çok daha faydalıdır. Üçüncüsü ise en faydalı olanıdır. Ancak tevbe olmadıkça bu ameller günahı temizlemezler. Çünkü günahında ısrar eden bir günahkar da bağışlanma diler ve bu, tevbenin kabul olduğuna delalet etmez.

    Benim burada istiğfar manasının tevbe manası ihtiva etmeye­ceğini söylemem ibarenin kullanılışı itibariyledir. Ancak insan­ların çoğuna göre "Allah'tan bağışlanma diliyorum" sözü aynı za­manda tevbe anlamına gelir. İbarenin bu manaya geldiğine ina­nan, şüphesiz o sözüyle tevbeyi kasdetmiş olur.'

    Sonra söyle diyor:

    Bazıları, Yüce Allah'ın: "Allah'tan bağışlanma dileyiniz sorna tevbe ediniz" buyurmasından dolayı tevbenin ancak istiğfar ile ta­mam olacağını bildirmişlerdir.

    Meşhur olan rivayete göre ise bu, şart değildir. Bazıları, kişinin, kendisinden o günahın sadır olmasına pişmanlık duymasının tev­be için yeterli olacağını söylemişlerdir. Bu o günahtan arınmayı ve bir daha ona dönmemek üzere azmetmeyi gerektirir. Bu ikisi pişmanlık sonrası ortaya çıkar. Esas itibariyle günahtan arınma ve bir daha dönmemeye azmetme, pişmanlık ile birlikte tevbenin gerçekleşmesi için aranan temel şartlardan değildir'.

    Hadis-i şerifte de: "Pişmanlık tevbedir" diye buyuruluyor. Bu ha­disi Ibnu Mace îbnu Mes'ud'dan hasen olarak rivayet etmiştir. Ha­kim en-Neysaburî de sahih olduğunu bildirmiştir.

    Aynı hadisi Ibnu Hibban da enes ibnu Malik'ten rivayet etmiş ve sahih olduğunu söylemiştir. (Bütün bu açıklamalar Kastallanî şerhinden alınmıştır.) En doğrusunu bilen Allah'tır. (Kastallanî, C.10,s.435)

    en-Nevevî Rahmetullahi Aleyh'de Müslim Şerhinde şöyle diyor:

    İlim adamları, bütün günahlar için, günahın hemen ardından tevbe etmenin vacib olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Bu va-ciblik ise Ehli Sünnet'e göre şer'î, Mutezileye göre aklîdir. Ancak Ehli Sünnet'e göre tevbenin bütün şartları mevcut da olsa; aklen bunu kabul etmek Allah'ın üzerine vacib değildir. Ama Allahü Teala kendi ihsan ve fazlından kabul eder. Biz de şeriatta bildiril­diğine ve âlimlerin icmaına göre Allah'ın tevbeyi kabul edeceğini biliriz.

    Kişi şartları yerinde olan sahih bir tevbe ile tevbe eder de sonra yine günaha dönerse kendisine ayrı bir günah yazılır, bu günah önceki tevbesini iptal etmez. Bu Ehl-i Sünnet'in görüşüdür. Tevbe ve günah tekrar ededurursa da bu böyledir. En doğrusunu ise an­cak Allah bilir.

     

    •Vallahi,   Allah   Kulunun   Tevbesiyle Ferahlanır.:." Hadisi

     

    231. Bu hadîsi İmam Müslim, Sahih'inde, Kastallanî'nin Hamişine göre C.10,s.l7rde 'Kitabu't-Tevbe'de rivayet

    etmiştir:

    Suveydu'bnu Saîd Hafsu'bnu. Meysere'den, o Zeydu'bnu Es-lem'den, o Ebu Salih'ten, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir.

    "Allah Azze ve Celle: Ben kulumun Benim hakkımdaki zannı ü-zereyim, o Beni zikrettiğinde de Ben onurdayım, diye buyurdu. Val­lahi, Allahü Teala kulunun tevbesiyle, birinizin çölde kaybettiği de­vesini bulduğu anda duyduğu ferahlık gibi ferahlık duyar. Allah buyurur ki, kim Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir kulaç yak­laşırım. O Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim.[70]

     

    23L Hadisin Şerhi

     

    Nevevî Rahmetullahi Aleyh şöyle diyor:

    Yüce Allah'ın: "Ben, kulumun Benim hakkımdaki zannı üzereyim" buyurması hakkında Kadı Beyzavî şöyle diyor: Yani ku­lum bağışlanma dilediğinde Benim onu bağışlayacağımı, tevbe ettiğinde tevbesini kabul edeceğimi, dua ettiğinde duasını kabul edeceğimi, dilekte bulunduğunda benim yeteceğimi umarsa, Ben de o ümidini veririm.

    Bu sözden kasdın, kula reca ve af ümidi kazandırmak olduğu da söylenmiştir ki, doğru olan budur.

    "O Beni andığı zaman, Ben onunlayım" diye buyurmakla Yüce Allah rahmeti, tevfiki, hidayeti, koruması ve yardımı ile kulunun yanında olacağını bildiriyor. Yüce Allah'ın ayet-i kerimede: "Her nerede olursanız O sizinledir" diye buyurmasının anlamı ise ilim ve ihata ile Allah'ın, kulunun yanında olduğudur.

    Hadisin sonunda zikredilen yaklaşmadan, zahiri anlamın çıkarılmaması gerektiği hususu daha önce geçmişti. Bizim için ge­rekli olan Allahü Teala'yı sonradan yaratılanlara ait sıfatlardan tenzih etmektir. Yürümek, hareket etmek, bir yerden bir yere geçmek ve benzeri şeyler sonradan olmaklığı ve değişmeyi gerekti­ren fiillerdir. Yüce Allah bunlardan münezzehtir. Buradan şu mana anlaşılmalıdır: Kim itaat ile Bana yaklaşırsa, Ben de ona rahmetimle, tevfikimle ve yardımımla yaklaşırım. Kim Bana olan itaatini artmrsa, Ben de rahmetimi, tevfîkimi ve yardımımı kat kat artırırım. Yüce Allah'ın kendisine yürüyerek gidene koşarak git-mesindeki kasıt, ona rahmetini bolca akıtmasıdır. Kişinin yaptığı amelin karşılığı yaptığının kat kat fazlasıyla verilir (Nevevî)

    Âlimler derler ki, Allah'ın ferahlık duyması, herhangi bir şey için razı olmasıdır.

    el-Mazerî Rahmetullahi Aleyh'de diyor ki: Ferahlık çeşitli şekillerde olmaktadır.

    Sevinç, bunlardandır. Sevinildiği zaman, sevince vesile olan şeyden de memnun olunur. Yani ona ihsanda bulunulur. Hadiste geçen ifadeden kastedilen şudur ki, Allahü Teala'nın, kulunun tevbesinden dolayı olan rızası, çölde devesini kaybedenin onu bul­duğu andaki rızasından daha fazladır. Hadiste Allah'ın rızası, duyanın kalbinde rıza anlamına kuvvet kazandırmak, dinleyenin anlayacağı şekilde açıklamak ve gerçekleşmesindeki kesinliği bil­dirmek için ferahlık kelimesi ile ifade edilmiştir. (Nevevî, C.10,s.l72)

     

    'Cehenneme   Girenlerden  İki  Adamın  Bağırışları Şiddetlenir..."  Hadisi

     

    232. Bu hadisi İmam Ebu İsa et-Tirmizî Rahmetullahi Aleyh C.2Ts.99'da 'Cehennem Ehlinin Sıfatlarından1 başlıklı babda rivayet etmiştir:

    Ebu Hureyre Radıyallahü  Anh Resulutah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini  bildirmiştir:

    "Cehenneme girenlerden iki adamın haykırışları şiddetlendi, Rabbimiz Azze ve Celle: Onları çıkarın, diye buyurdu. Çıkarıldıkla­rında onlara: Neden haykırışlarınız şiddetlendi? diye sordu. Onlar: Bunu bize merhamet eylemen için yaptık, dediler. Hakk Teala: Kalkıp kendinizi cehennemde daha önce bulunduğunuz yere at­manız halinde rahmetim sizinledir, buyurdu. Birisi kendini attı. Allah Teala da yerini kendisi için serin ve güvenli bir yer yaptı. Diğeri kalktı, kendini atmadı. Rabb Azze ve Celle ona: Seni, arka­daşın gibi kendini atmaktan alıkoyan neydi? diye sordu. O da: Ey Rabbim, beni oradan çıkardıktan sonra tekrar oraya döndürme­meni diliyorum, dedi. Rabb Teala da ona: Dileğin kabul edilmiştir, dedi ve her ikisi de Allah'ın raîımetiyle cennete girdiler.[71]

    Ebu Isa et-Tirmizî Rahmetullahi Aleyh: Bu hadisin senedi zayıftır. Çünkü Rüşdeyn ibnu Saad'dan rivayet edilmiştir, Rüşdeyn ibnu Saad ise hadis mütehassısları nazarında zayıf biri­dir, diyor.

    Rüşdeynu'bnu Saad de, ibnu Ebi Nu'm el-Ifrikî'den rivayette bu­lunmuştur ki, el-lfrikî de hadis mütehassısları nazarında zayıf bi­ridir, diyor. Bu durumda senedde iki zayıf ravi bulunmaktadır; çünkü Rüşdenynu'bnu Saad ve ibnu Ebi Nu'm bu hadisin sene­dinde isimleri geçen ravilerdendir.

     

    232. Hadisin Şerhi

     

    Hadiste sözü edilen cehenneme girmiş iki adamın tevhid ehlin­den olması muhakkaktır. Müşriklerden değildirler. Çünkü cennet Allah'a ortak koşanlara haram kılınmıştır. Allahü Teala ayet-î ke­rimesinde: "Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bunun dışındaki günahları dilediği için bağışlar" diye buyuruyor. Yine bir başka ayet-i kerimede: "Her kim Allah'a ortak koşarsa, Allah ona cenneti haram kılmıştır. Onun varacağı yer cehennemdir. Zalim­lerin hiçbir yardımcısı yoktur" diye buyuruyor.

    Hadisten kastedilen manaya göre Allahü Teala bu iki adama rahmet etmiş ve onları cehennemden çıkarmıştır. Çünkü Hakk Teala onları imtihan ediyor, birincisi Allah'ın emrini hemen ye­rine getirerek gecikmeden kendini cehenneme atıyor. Emri te'vil yoluna gitmiyor. Allah da onun için cehennemi kendi fazlından ve ihsanından soğuk ve selamet kılıyor. İkincinin ise Allah'ın rahme­tine olan,ümidi ağır basmıştır. Nitekim Allah'ın rahmeti de gada-bını aşmıştır. Ona da Allah'ın rahmeti ulaşıyor. Buradan, herke­sin bu duruma güvenip ameli terkedeceği anlamı çıkarılma­malıdır. Hadiste kastedilen mananın, Allah'ın rahmetinin ne ka­dar geniş olduğunu bildirmektir. Allah rahmetini kullarından di­lediğine mahsus kılabilir. Bu iki adam hakkındaki muamelesi gibi. Allah'tan her şeyi kuşatan rahmetinden bizi de nasibdar et­mesini diliyoruz. Amin.

     

     



    [1] Bu hart: Savm: 2

    [2] Buharf: Libas : 78

    [3] Buhart: Tevhid : 35

     

    [4] Müslim: Siyam: 161

    [5] Müalim: Siyam: 163

    [6] Müalim: Siyam: 165

    [7] Tirmizî: Savm: 54

    [8] Tirmizî: Savm: 13

    [9] îbnu Mace: Siyam: I

    [10] ibnu Mace siyam  1

     

    [11] Neaât: Siyam: 41

    [12] Nesâl: Siyam: 42

    [13] Nesât: Siyam: 43

     

    [14] ibnu Mace: Menâsik: 66

    [15] NesaÎ: Menâsik: 134                                                        '

     

    [16] Ibnu Mace: Meneaik: 76

    [17] Buhari: iman: 26

    [18] Buhari: Cihad ve Seyr: 2

    [19] Sahih-i Buhart: Kitabu'l-Cihad ve's-Seyr'de Resulullah Aleyhissclam'rn "Ganimetler Sizin İçin Helal Kılındı" sözüyle ilgili bab geçmiyor ve de Bu hadis Kilabu'I-Yunus'un 8. babıdır.

     

    [20] Nesâî: îman: 24

    [21] Nesâî: Cihad: 14

    [22] Nesât: Cihad: 15

     

    [23] Müslim: imare: 104

    [24] Müslim: imare: 103

    [25] Buhari; Meğazi: 46

     

    [26] Tirmizi: Tefsir, Al-i İmran Suresi: ]8, Ibnu Mace: Mukaddime: 13

    [27] îbnu Mace: Cihad: 16

     

    [28] Müslim: İm a re: 121

    [29] Tirmizt: Tefsir, Al-i Imran Suresi : 19

    [30] ibu Mace: Cenaiz : 9, Cihad 16

    [31] Nesâi: Cihad:34

    [32] Nesâî: Cihad: 35

     

    [33] Nesâî: Cihad: 48

    [34] Nesâl : Tahrim: 2

     

    [35] Ebu Davud: Cihad: 35

    [36] Buharl: Enbiya: 50

     

    [37] Buhariİcâre : 9

     

    [38] Buharf: Tefsir, Feth Sûresi : 3

    [39] Buhari : Büyü: 50

    [40] Buhari Merdâ: 7 (Sahih-i Buharrde, Kitabu'l-Tıbb'da "Gözünü Kaybedenİn Fazile­ti" başlıklı bir bab bulunmamaktadır. Bu bölüm, Kitabu't-Merdâ'nın 7. babıdır.)

    [41] Tirmizî: Zühd: 58

    [42] Tirmizt: Zühd: 58

    [43] Nesâî: Cenâiz: 26

    [44] Ibnu Mace: Cenâiz: 55

     

    [45] îbnu Mace: Ccnâiz: 68

    [46] Tirmizl : Cenâiz: 36

    [47] Muvat ta: Ayn: 5

    [48] Bu Hadisin, Sünen-İ Ibni Mace'de geçtiği yere, Concordance'de işaret edilme­miştir. Ancak bu hadis, Tirmizî, Kitabu't-Tıbb, 35'de ve Ahmedu'bnu Honbcl'İn Müsncd'i C.2,8.440 da göçmektedir.

    [49] Bu hadisin de, Ibni Mace'de geçtiği yere Concordance'de işaret 'edilmemiştir. An­cak Sünen-i Darimî, fedâilu'l Kur'an, İ5'de ve Ahmedu'bnu Hanbel'in Müsned'i C.3, s.40 ve C.5, 8.34fl'de yor almaktadır.

    [50] ibnu Mace: Edüb: t

    [51] Buhari: Cihad : 153

    [52] Buhari: Bedul-Halk: 16

     

    [53]  Müslim: Selam: 148

    [54] Nesâf : Sayd: 138

    [55] Ebu Davud: Edeb: 164

    [56] Ebu Davud: Edob: 164

    [57] îbnu Mace: Sayd: 10

     

    [58] Müslim : iman: 34

    [59] Müsİim: Fiten: 19

     

    [60] Müslim: Fite : 19

    [61] Müslim: Fiten: 20

    [62] İbnu Mace: Fi ten: 9

    [63] Nesâi: Kıyamu'1-leyl: 16

     

    [64] Buhart: Tevhid: 15

    [65] Buhart: Tevhid: 2

    [66] Buhart: Bedu'1-Halk: 1

    [67] Müslim: Tevbe: l4-l6;Tirmizt; Daavât: 99

    [68] ibnu Mace: Zühd : 35; Mukaddime : 13

     

    [69] Buhart: Tevhid: 35

     

    [70] Müslim: tevbe: 1

     

    [71] Tirmizi: Cehennem: 10**[1]**





       Kaynak:
    [1]: Müslim Hadisi.Hadis Ansiklopedis Derleyen Abdulvahid Metin
    Derleyen Ebubekir Yasin








  • Konularına Göre Hadis Meali veya Konularına Göre Hadis Fihristi Okuyabilir, bilgisayarınıza indirebilir ("RAR" İndir Linki), ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek ve değiştirmemek koşuluyla site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz. v..d.. Download / İndirdikten Sonra Üçretsiz Dağıtabilirsiniz..

    En iyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir   Eraykitap ilmin kisa yolu

  • سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
  • Tirmizî’nin bir rivayeti şöyledir: 2663- Ebû Rafî (r.a.)’den rivâyete göre, -başkaları bu hadisi merfu olarak rivâyet ettiler şöyle demiştir: “Dikkat edin! Sizden birinizi; emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaşınca koltuğuna yaslanmış durumda iken, bilmiyorum Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız (hadisleri tanımayız derken) bulmayayım.

    İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 / DEVAMI İÇİN BKZ...