ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !             En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir
بِسْمِ اللهِ اَلْحَمْدُ ِللهِ وَحْدَهُ، وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى مَنْ لاَنَبِيَّ بَعْدَهُ
Allah’a hamd olsun. Salât ve selâm, kendisinden sonra Nebi gelmeyecek olan Muhammed - sallallahu aleyhi ve sellem-’e olsun.
Konularına Göre Hadis-i Şerif Meali / veya Hadis Fihristi
"...Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle.." (Tevbe Suresi - 29)
(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur ve Rahimdir.
De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin Eğer yüz çevirirlerse /itaat etmezlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez (Ali İmran Suresi 31-32)
Hadis Fihristi veya Konularına Göre Hadis Meali HADİS FİHRİSTİ
  = ♦   H   ♦ =  
  • Hadis-i Şerifi inkar edenler için / Koltuğuna Kurulan Karnı Tok Bir Adamın
    “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir.
    (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir
    Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8) İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663


  • 27- Adem Aleyhisselâm'ın Yaratılışı İle İlgili Olarak Tirmizî'de Geçen Rivayetlerin Şerhi (Hadis No: 95-98) 1

    28- 'Ademoğlunun, Anasının Karnındayken Yaratılışı İle İlgili Olarak Gelen Rivayetler. 3

    Sizden Birinin ilk Yaratılış Parçası Anasının Karnında Şu Kadar Süre Bekletilir Hadisi 4

    109-110. Hadislerin  Şerhi: 7

    29- Yüce Allah'ın Rahme Hitabı İle İlgili Olarak Gelen Rivayetler. 9

    'Rahme Hitab' Hadisi 9

    111-114 Hadislerin Şerhi 10

    30- Namazla İlgili Rivayetler. 11

    Namazların Farz Kılınması ve İsra Hadisi 11

    115. Hadisin Şerhi 12

    Sahîh-i Müslim'den Namazın Farz Kılınmasına Dair Hadis. 13

    116. Hadisin Şerhi 15

    117.  Hadis-i Şerifin Şerhi 17

    118-119. Hadisin Şerhi 18

    31- Beş Vakit Namazın Farz Olması Ve Bunlara Devam Edilmesi Hakkındaki Rivayetler  19

    32- Namazı Kulumla Kendi Aramda  İkiye Ayırdım Hadisi 20

    120-123. Hadislerin Şerhi 20

    129. Hadisin Şerhi 23

    33- Melekler Birbirleri Peşinde Sizin Aranıza Girerler1hadisi 23

    130-133. Hadislerin Şerhi 24

    34- Duha (Kuşluk) Namazının Fazileti 25

    134-135. Hadislerin Şerhi 25

    'Kulun Kıyamet Gününde İlk Hesabını Vereceği Şey Namazdır' Hadisi. 26

    136-14L Hadislerin Şerhi 27

    'Rabbim Bana En Güzel Suret Üzere Geldi' Hadisi 28

    142-144. Hadislerin Şerhi 29

    Allahü Teala'nın 'Kullarıma Bakın Bir Farzı Yerine Getirdiler, Diğerini Bekliyorlar' Sözü İle İlgili Hadis  31

    145. Hadisin Şerhi 31

    İnfak Ve Fazileti Hakkındaki Rivayetler. 31

    Înfak Et Ey Ademoğlu Ki, Bende  Sana Vereyim' Hadîsi 31

    14615 Hadislerin Şerhi 33

    •Allah Yeri Yarattığında Yer Sallanmaya Başladı Hadisi 33

    •Darul.-Hicret  (Hicret)    Beldesi Hadisi 34

    Haksızlık Ve Rüşvet Karşısında Katı Davranmak"Lailgili Hadis. 34

    •Hayatında Biriktirip Ölümü Ânında Dağıtmaktan Nehv Hadisi 34

    •Malın Üçtebirinin Vasiyyet Edilmesi1 İle İlgili Hadis. 34

     

    27- Adem Aleyhisselâm'ın Yaratılışı İle İlgili Olarak Tirmizî'de Geçen Rivayetlerin Şerhi (Hadis No: 95-98)

     

    "Allah, Adem'i yarattığı zaman sırtım sıvazladı" sözü için âlimler, iki ayrı görüş beyan etmişlerdir: Birinci görüş: Bazıları sıvazlama (mesh) fiilini Allahü Teala'nm zatına layık olacak şekilde te'vil ederek bundan kasdın, Allah'ın bir şeye "ol" diye em­retmesi onun da oluvermesi, görevli (müvekkel) meleklerine adem-oğullarının ruhlarını getirmelerini amretmesi üzerine 'o melekle­rin Adem Aleyhisselâm'ın sırtını sıvazlamaları ve ondan bütün neslinin ruhlarını çıkarmalarının olduğu'nu söylemişlerdir.

    Allâme  Ebu's-Suud,  "Rabb'in Ademoğullarmın bellerinden (sırtlarından) zürriyetlerini almıştı.." mealindeki ayet-i kerimenin tefsirinde bu görüşe yer vererek şöyle demiştir:

    'Bu ifade hakikat manasına hamle di İm iş tir. Nitekim Ibnu Ab-bas radıyallahü Anh'den şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: (Burada yukarıda geçen hadisi zikrediyor) Sonra şöyle diyor: Bu, Adem Aleyhisselâm'm bütün neslini onun sırtından bizzat çıkardığı ma­nasına değildir. Onun sırtından kendi sulbünden gelecek olan­ların ruhlarını çıkarmış, ve sonuna kadar bu şekilde devam etmiştir. "Rabb'in Ademoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini almıştı" ayeti kerimesi de buna işaret etmektedir."

    Allame Ebu's-Suud Rahmetullahi Aleyh sonra şöyle diror: 'Asıl ortaya çıkış yeri Adem Aleyhisselâm'm sırtı olduğu için, hadis-i şeriflerde aradaki vasıtalar zikredilmeksizin her iki topluluğun durumu da toplu halde zikredilmiştir. Bundan kasıt, herkesin ne­sebinin Adem Aleyhisselâm'a çıktığının ifade edilmesidir.

    Ayet-i kerime, Resulullah Aleyhisselâm'm döneminde yaşamış olan kafirlere karşı bir delil ve onların kendi müşrikliklerini baba­larına nisbet etmelerinin bir fayda vermeyeceğini ifade için bildiril­miş olduğundan durum, onların babalarının sırtlarından çıkarıl­maları haline nisbetlerini gerektirmiştir.... Ömer Radıyallahü Anh hadisinde sözün alınışının açıklanmaması, olmadığına delil teşkil etmeyeceği gibi, bağlayıcı da değildir.

    Sözün alınmasındaki gayenin, onların işin gerçeğinden haber­siz olduklarını ileri sürerek mazeret beyan etmelerine imkan bırakmamak olduğudur ve bu yolda onların görüşlerine itiraz et­mek içindir. Ayet-i kerimede de: "Bu, kıyamet günü 'Bizim bundan haberimiz yoktu' dersiniz veya 'Daha önce babalarımız Allah'a or­tak koşmuşlardı, biz de onlardan gelen bir soyuz bizi boşa çalışanların yaptıklarından ötürü yok eder misin?' dersiniz diyedir". Şeklinde buyuruluyor. Bu Ayet-i kerime müşriklere karşı bir hüccet olsun diye bildirilmiş değildir; çünkü sorumluluk dünyasında bununla onlara nasihat edilmesini gerektiren bir du­rum sözkonusu değildir; zira insanlar arasından hiç kimse ken­dilerinden alınmış olan bu sözü hatırlıyor değildir.

    Bu iddiaya da ayet-i kerimedeki cümle yapısından yola çıkılarak itiraz edilmiş ve şahid tutmanın da şahid olmanın da korunan bir şey olduğu, bunların gizli bir eylem olarak bağlayıcılık özelliğinin bulunduğu ileri sürülmüştür.

    Anlam ise şöyledir: Biz sizin verdiğiniz sözü anmak ve onu size hatırlatmakla yaptığımızı yaptık. Peygamberimize indirdiğimiz kitapta onu size açıkladık. Küfür ehli, kıyamet gününde "biz bun­dan, yani söz verme işinden habersizdik, sorumluluk âleminde de bize bunu hatırlatan olmadı, eğer bize onu bir hatırlatan olsaydı biz de gereğine göre davranırdık" demeyesiniz diye size bu gerçeği açıkladık.

    İkincisi: Allame Ebu's-Suud bundan önce ayetin manası üzerinde şöyle diyor: 'Bu açıklama insanlara, Allahü Teala'nın ya­ratıştaki fıtrat prensibini temsil için yapılmıştır. Yüce Allah, in­sanlardan kendi nefislerinde ve çevrelerindeki tevhid anlayışına ve İslam inancına götüren pek çok delilden bunu anlamalarını isti­yor. Peygamberimiz Aleyhisselâm'da: "Her çocuk fıtrat üzere doğar..." diye buyurarak bu hususu dile getirmiştir. Yüce Allah'ın şu ayet-i kerimesinde de bu fıtrattan sözedilmektedir: "Allah in­sanların yönünü, kendisine göre yarattığı yaratma kanununa uy­gun olan dine çevirir, Allah'ın yaratması değiştirilemez". Yani si­zin yaratılışınızdaki temiz fıtratı değiştirmeyiniz, Allah'ın sizi yaratışında koyduğu güzel fıtrata aykırı hareket etmeyiniz".

    Ebu's-Suud Rahmetullahi Aleyh sonra şöyle döyor: "Buradaki Misalle Allahü Teala'nın, insanların ruhlarını sahi tutmakla on­lara kendi Rabb'liğini anlamaları için yeterli imkan vermesi tem­sil edilmektedir. Şöyle ki Allahü Teala insanlara doğruyu kavraya-bilmeleri için akıl ve basiret vermiştir, sonra akıl ve basiretlerini kullanarak hakka ulaşabilmeleri için gerek kendi nefislerinden, gerekse çevrelerindeki âlemden onlara ayetlerini, delillerini göstermiştir..."

    Hadisin kalan kısmı Allahü Teala'nın şu ayeti kerim e sindeki manaya uygundur: "Andolsun ki, cehennem için de birçok insan yarattık. Onların kalpleri vardır ama anlamazlar, gözleri vardır ama görmezler, kulakları vardır ama işitmezler. îşte bunlar hay­vanlar gibi hatta daha sapıktırlar. îşte bunlar gafillerdir".

    Allame Ebu's-Suud bu ayetin tefsirinde şöyle diyor:

    "Yani onları cehenneme girmeleri üzere yarattım, ama bu ken­di iradeleri dışında bir zorlama neticesi değildir. Ancak Allah on­ların hayatları boyunca Hak yolu hiç seçmeyeceklerini, kendilerini zorlayan bir şey olmadığı halde daima batıl yolda ısrar edeceklerini önceden bilmektedir. Bu itibarla Yüce Allah onları, cehenneme dalacak insanlar olarak yarattı. Bir ayet-i kerimede şöyle buyuru-luyor: "Ben cinleri ve insanları bana kulluk etsinler diye ya­rattım".[1]

     

    99   İmam Malik'in Muvatta'ından "Adem Aleynisselam’ın Yaratılışı" İle İlgili Hadis: İmam Malık Rahmetullahi Aleyh bu hadisi  Kader Hakfanda Konuşmaktan Nehy' babında rivayet etmiştir.                           

    Abdulhamid ibni Abdurrahman ıbnı, Zeydı bnı l-Hattab dan rivaaye?eddiğine göre bir gün Hazreti Ömer Radıyallahü Anh Rabbim, Adem oğullannm bellerinden zürrıyetUnm almış ve on-En kendilerine şahid tutarak: 'Ben sizin Rabbınız degü mıyım TJşi Onlar: 'Evet, buna şahidiz dediler. Kıyamet günü, biz İuTdan habersizdik demeyesiniz' ayet-i kerimesinden soruldu. ömeru-bnul-Hattab Radıyallahü Anh'de Resulullah Aleyhıs-sZm-Ia beraberken de bu ayetten sorulduğunu duydum, Pey-gamZrAleyhisselam bu konuda söyle buyurdu," diye cevap verdi ve şu hadisi rivayet etti:

    "Şanı pek yüce olan. Allah, Adem'i yarattı, sonra sağ eliyle sırtını sıvazladı. Oyleki oradan bir zürriyet çıkardı ve: Bunları cen­net için yarattım, onlar cennet ehlinin amelini işlerler, buyurdu. Sonra sırtını tekrar sıvazladı ve bir başka zürriyet çıkardı ve: Bun­ları cehennem için yarattım, bunlar da cehennem ehlinin amelini işlerler, buyurdu. Bir adam: Ey Allah'ın Resulü, peki-ameller ne için yapılıyor? diye sordu. Resulullah Aleyhisselâm da: Allah bir kulu cennet için yarattıysa onu cennet ehlinin ameline yöneltir. Ta ki, cennet ehlinin işlerinden bir iş üzere ölür, böylece Allah da onu cennete sokar. Bir kulu cehennem için yarattığında da, ona cehen­nem ehlinin işlerini kolaylaştırır, ta ki, cehennem ehlinin iş­lerinden bir iş üzere ölür, böylece Allah da onu cehenneme sokar, diye buyurdu[2].

     

    28- 'Ademoğlunun, Anasının Karnındayken Yaratılışı İle İlgili Olarak Gelen Rivayetler

     

    Sizden Birinin ilk Yaratılış Parçası Anasının Karnında Şu Kadar Süre Bekletilir Hadisi

     

    100. Bu hadisi Buharı Sahih'inin çeşitli bölümlerinde rivayet etmiştir. Kitabu Bedu'1-Halk, C.4, s.lll'de 'Melek­lerden Sözedilmesi* babında, C.4, s.l33'te 'Adem'in Ya­ratılması1 babında, Kitabu'l-Kader, C.8, s,122'de Kitabu't-Tevhid'de, C.9, s.l35'te, 'Peygamber Kullarımız Hakkında Takdirimiz Daha Önce Kesinleşmişti" mealindeki ayetle ilgili babda bu hadisi zikretmiştir. Aşağıda gelen metni Kitabu't-Tevhid'den aldık;

    Adem Şu'be'den, o el-A'meş'ten, o Zeydu'bnu Vehb'den, o da Abdullah ibnu Mes'ud'dan Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle bu­yurduğunu   rivayet  etmiştir:

    "Sizden birinin ilk nutfesi anasının karnında kırk gün kırk gece bekletilir. Bundan sonra bu kadar zaman daha geçince bir kan pıhtısı haline gelir, daha sonra bu kadar bir zaman daha geçince de bir et parçası haline gelir. Sonra Allahü Teala ona melek gönderir, bu meleğe dört şeyi yazması üzere izin verilir (veya bu dört şeyi yazması emredilir): Rızkını ve ecelini, amelini, cehen­nemlik (şaki) mi yoks'a cennetlik (saîd) mi olduğunu yazar. Sonra Allah ona ruh üfler. Sizden biri cennet ehlinin işini işler, öyleki cennet ile arasında bir arşın boyundan fazla mesafe kalmaz, fakat yazgı Öne geçer ve cehennem ehlinin işini işlemeye başlar, böylece cehenneme girer. Yine sizden birisi cehennem ehlinin işini işleye durur, öyleki cehennem ile arasında bir arşından fazla mesafe kal­maz, ama kader öne geçer ve cennet ehlinin işini işlemeye başlar, böylece cennete girer.[3]

     

    101- Bazı Rivayetlerde  de:

    "Sizden birinizin" ibaresinin başında "Allah'a yemin olsun ki" ibaresi ziyade edilmiştir. Ayrıca "sizden birinizin" yerine de "bir adam" ibaresi geçmektedir. Diğer bazı rivayetlerde de aradaki me­safe bir arşın olarak değil de, iki arşın olarak zikredilmiştir. Bir­takım rivayetlerde ise bu mesafe bir kulaç olarak geçmektedir, [4]

     

    102. Bu hadisi, İbnu Mace Sünen'inde, CIO, s.20-21'de Ttader* babında, rivayet etmiştir. Orada senedini zikrettik­ten sonra şöyle diyor:

    "Abdullah ibnu Mes'ud der ki; kendisi doğru sözlü olan ve söyledikleri de doğrulanan Peygamber Aleyhisselâm bize şöyle bil­dirdi:                                        ,

    "Sizden birinin ilk nutfesi, anasının karnında kırk gün bekleti­lir, sonra aynı şekilde bir kan pıhtısı haline gelir, bu kadar zaman geçtikten sonra bir et parçası haline gelir. Sonra Allahü Teala meleği gönderir. Ona dört kelimeyi (dört hususu) yazması emredi­lir. Allah: Amelini, ecelini, rızkını ve cennetlik mi, cehennemlik mi olduğunu yaz, diye buyurur. Nefsim elinde (kudreti altında) olan Allah'a yemin olsun ki, sizden biriniz cennetle arasında bir arşından fazla mesafe kalmayıncaya kadar cennet ehlinin işini işler, tam bu sırada yazgı öne geçer de bu kişi, cehennem ehlinin işini işlemeye başlar ve cehenneme girer. Yine sizden biriniz ce­hennemle arasında bir arşından fazla mesafe kalmayıncaya kadar cehennem ehlinin işini işler, tam bu sırada kader öne geçer, bu kişi cennet ehlinin işini işlemeye başlar ve cennete girer.[5]

    îmam Müslim Sahih'inde bu hadisi muhtelif rivayetlerle ver­miştir. Bunlar İbnu Mes'ud'dan ve diğer bazı sahabilerden gelen rivayetlerdir. Zikredilmesinde pek çok fayda gördüğümüz için bu rivayetleri burada zikredeceğiz.[6]

     

    103. Kastallanî'nin Hamiş ine göre C.10, s.l9'de, geçen . "Ademoğlunun Ana Karnında Yaratılması Durumu" ba­bında yeralan rivayet:

    Ebu Bekr ibnu Ebi Şeybe, Muaviye ve Veki'den, yine Muhammed ibnu Numeyr el-Hemedânî babasından, ayrıca Muaviye'nin babası ve Veki' ve ibnu Numeyr el-Hemedânî'nin babası el-A'meş'ten, o Zeydu'bnu Vehb'den, o da Abdullah'dan -yani îbnu Mes'ud'dan-Radıyallahü Anhüm, doğru sözlü ve doğrulanan, Resulullah Aley-

    hisselâm'ın şöyle buyurduğunu   rivayet etmişlerdir.

    "Sizden birinin ilk nuftesi anasının karnında kırk gün toplanır (bekletilir), sonra bu kadar bir zaman sonunda bir kan pıhtısı ha­line gelir, sonra yine bu kadar bir zamanda da bir et parçası şeklini alır. Sonra Allahü Teala ona bir meleği gönderir. Melek ona ruh üfler ve kendisine dört hususu yazması emredilir: rızkını ecelini, amelini, cennetlik mi cehennemlik mi olduğunu. Kendin­den başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, sizden biriniz cennetle arasında bir arşından fazla mesafe kalmaymcaya kadar cennet ehlinin işini işler sonra yazgı öne geçer ve bu kişi cehen­nem ehlinin işini işlemeye başlar, böylece cehenneme girer. Yine sizden biriniz cehennemle arasında bir arşından fazla mesafe kal-mayıncaya kadar cehennem ehlinin işini işler de sonra, kader öne geçer ve bu kişi cennet ehlinin işini işlemeye başlar, böylece cen­nete girer.[7]

     

    104. Veki'in Rivayetinde ise

    "Sizden birinizin ilk nutfesi anasının karnında kırk gece bekleti­lir" şeklinde geçmekte, Cerir ve İsa'nın rivayetlerinde ise "kırk gün" olarak geçmektedir. [8]

     

    105. Yine Muaz'ın Şu'be'den rivayetinde de

    "Kırk gün" yerine "kırk gece" geçmektedir. [9]

     

    106. Bu Hadisi Şerifte ise:

    Muhammedu'bnu Abdullahı'bni Numeyr ile Zuheyru'bnu Harb Sufyanu'bnu Uyeyne'den, o Amru'bnu Dinar'dan, o Ebu't-Tufeyl'-den, o Huzeyfetu'bnu Ebu Esîd'den - yani Ebu Esîd el-Ğifarî- Pey­gamber Aleyhisselâm 'dan gelen   rivayetlerle   Rusulullah  Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir:

    "Nutfe ana karnında kırk veya kırkbeş gece bekledikten sonra melek, o nutfeye girer ve: Ey Rabbim, bu cennetlik mi yoksa cehen­nemlik mi olacak? diye sorar. Aldığı cevabı kaydeder. Sonra: Ey Rabbim, kadın mı yoksa erkek mi olacak diye sorar, Bununla bera­ber, ameli, eseri, eceli ve rızkı yazılır. Sonra defterler dürülür. Buna bir şey ilave edilmez ve bundan bir şey eksiltilmez.[10]

     

    107. Yine Sahih-i Müslim'de, Kastallanî'nin Hamiş ine göre C.10, s.74'te geçen rivayet:

    Ebu Tahir Ahmedu'bnu Amri'bni Serh'in İbnu Vehb'den, onun Amrubnu'l-Haris'ten, onun Ebu'z Zubeyr'il Mekkt'den rivayetine göre Amiru'bnu Vasile Abdullahi'bnu Mes'ûd'un "Şaki -cehennemlik- anasının karnında şaki olandır, saîd -cennetlik- başka­sından ibret alandır" diye söylediğini duydum demiş ye Resulullah Aleyhisselâm'ın ashabından Huzeyfetu'bnu Esîd el-Gifarî adlı bir zata gelerek: Bir adam herhangi bir amel işlemeden nasıl şaki -cehennemlik- olur? diye sormuştur. Huzeyfe ona cevabında: Sen buna hayret mi ediyorsun, ben Resulullah Aleyhisselâm'ın:

    "Nutfenin ana karnına konmasının üzerinden kırkiki gece geçtikten sonra Allah ona bir melek gönderir, melek o nutfeye şekil verir, kulağım, gözünü, cildini, etini, kemiğini belirli hale getirir, sonra: Ey Rabbim, erkek mi yoksa kız mı olacak? diye sorar. Rab-bin dilediği gibi hükmünü verir, melek de kaydeder. Melek sonra: Ey Rabbim, eceli ne kadar olacak? diye sorar. Rabbin dilediğini söyler, melek de kaydeder, Sonra melek elinde sahife (kitap) ile ayrılır. Sonra buna birşey ilave edilmeyeceği gibi bundan birşey de eksiltilmez, diye buyurduğunu duydum, demiştir.[11]

     

    108. Müslim'in Bu Babdaki Bir Rivayeti de Şöyledir:

    Muhammedu'bnu Ahmedi'bni Ebi Halef, Yahya'bnu Ebi Bu-keyr'den, o Zuheyr Ebu Hayseme'den, o Abdullahi'bnu Atadan, o îkrimetu'bnu Halid'den Ebu't-Tufeyl'in şöyle dediğini bildirmiştir: Ebu Seriha -yani Huzeyfetu'bnu Esîd el-Gifârî-nin yanına girdim, o

    da bana Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini; şu iki kulağımla duydum, dedi ve şu hadisi rivayet etti:

    "Nutfe, ana rahminde kırk gece bekler, sonra melek ona şekil verir". Ravi Zuheyr der ki: Zannederim bu arada, "onu şekillendiren melek" dedi, hadisin devamı: Melek: "Ey Rabbim, er­kek mi yoksa kadın mı olacak? diye sorar. Allah onu erkek veya kadın kılar. Sonra Melek: Ey Rabbim, düzgün mü yoksa sakat mı olacak? diye sorar. Allah onu düzgün veya sakat kılar. Sonra me­lek: Ey Rabbim, rızkı ne kadar olacak? eeeli ne zaman olacak? huyu nasıl olacak? diye sorar. Sonra Allah onu şaki (cehennemlik) veya saîd (cennetlik) kılar.[12]

     

    109. Huzeyfe'den Bir Rivayette de,

    "Rahme müvekkel kılman bir melek gönderilir. Allah bir şeyi yaratmak dilediği zaman, Allah'ın izniyle onu kırk küsur günde (tamamlar)" kısmı ziyade edilmiştir. Bundan sonraki kısım yu­karıda geçen hadisin devamının aynıdır. [13]

     

    110. Enes ibnu Malik'ten merfu olarak rivayet edildiğine göre de, Enes ibnu Malik şöyle demiştir:

    "Allahü Teala rahim için bir meleği müvekkel kılmıştır. Bu me­lek Ey Rabbim, nutfe oldu , ey Rabbim, kan pıhtısı oldu, Ey rabbim et parçası oldu, der. Allah da ondan bir insan yaratmak dile­diğinde emrini bildirir. Melek: Ey Rabbim, kadın mı erkek mi, şaki mi saîd mi, rızkı ne kadar, eceli ne zaman? diye sorar. Bu hal üzere anasının karnındayken bunları yazar[14]

     

    109-110. Hadislerin  Şerhi:

     

    "Cennetle arasında bir zir'a   (arşın) kalmış olur" denirken   arada kalan mesafenin çok kısa olduğuna işaret edilmek istenmekte­dir.

    Hadisi şeriflerden anlaşıldığına göre amellerin görünen taraf­ları, sadece belli durumları ortaya koyan işaretlerdir. İşlerin so­nunda neye varacağı ise kaderde belirlenmiştir.

    İmam Nevevî şerhinde: "Doğru olan ve sözleri doğrulanan" sözünün manasının, kendisi daima doğru konuşan ve vahiyle bil­dirdiklerinin doğru olduğu da zaman içinde ortaya çıkan, şeklinde olduğunu belirtmiştir.

    Hadisin muhtelif rivayetlerinde, meleğin geldiği vakit hakkında değişik bilgiler var. Alimler bunları birleştirmek için şöyle demişlerdir: Melek nutfenin ana rahmine girmesinden itibaren ona müvekkel kılınır ve gelişmeleri gözetir, zamanı geldikçe Ey Rabbim, mutfe oldu, pıhtı oldu, et parçası oldu, der. Allah'ın iz­niyle her ne gelişme olursa onu vaktinde belirtir. Allahü Teala bütün olanları daha iyi bilmektedir. Meleğin konuşması ve tasar­rufla bulunması için belirli vakitler vardır: Birincisi: Allahü Tea-la'nın nutfeyi yaratıp onu pıhtı haline dönüşür kıldığı zaman. Me­lek ilk olarak bu zamanda, bir çocuğun teşekkül edeceği husu­sunda bilgi sahibi olur. Çünkü her nutfeden çocuk olmamaktadır. Nutfenin sözü edilen hale dönüşmesi ise kırk günden sonra olmak­tadır, işte bu zamanda melek çocuğun rızkını, ecelini, amelini, cennetlik veya cehennemlikliğini yazar.

    Melek, bundan sonra ayrı bir zamanda başka bir tasarrufta bu­lunmaktadır ki, bu da çocuğa şekil vermesidir, kulak, göz, deri, kemik, erkeklik veya dişilik uzuvlarının şekillendirilmesi, meleğin bu ikinci tasarrufudur. Bu ise üçüncü kırk günün içinde olmak­tadır. Bu süre de, pıhtının et parçası haline geldiği süredir. Üçüncü kırk gün tamam olmadan ve içerisine ruh üflenmeden şekil verme işi tamam olur. Çünkü ruh ancak çocuğun şekli tam belirginleştikten sonra üflenir.

    Hadisin rivayetlerinden birinde: "Nutfenin ana karnına kon­masının üzerinden kırkiki gün geçtikten sonra Allah ona bir me­lek gönderir. Melek o nutfeye şekil verir, kulağını, gözünü, cildini, etini, kemiğini belirli hale getirir..." denmesi hususunda müfessir Kadı Beyzavî ve başkaları şöyle diyorlar: 'Bunun, zahirî manasıyla alınmaması gerekir. Zahirî manasıyla alındığı zaman doğru ol­maz. Burada kastedilen mana, kendisine ne tür bir şekil veri­leceğinin yazümasıdır. Sonra başka bir vakitte bu yazılanlar yerine getirilir. Çünkü ilk kırk günden sonra çocuğa şekil verilmediği âdeten bilinmektedir. Çocuğun şekli, ancak üçüncü kırk günün

    içinde belirir. Bu ise nutfenin, pıhtı halinden et parçası haline döndüğü süredir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de de şöyle buyurulu-yor: "Andolsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdir".

    Dört ay tamamlanıp cenine ruh üflendikten sonra melek ona yeni bir şekil daha verir.

    Ruh üfleme işinin ancak dört ay tamamlandıktan sonra olduğu üzerinde bütün ilim adamları ittifak etmişlerdir. Buharî'nin Sa­hihinde yeralaû bir rivayette: "sizden birinin ilk nutfesi, anasının karnında kır gün kırk gece bekletilir. Bundan sonra bu kadar za­man daha geçince bir kan pıhtısı haline gelir, daha sonra bu ka­dar bîr zaman içinde bir et parçası haline gelir. Sonra Allahü Tea-la ona bir melek gönderir, bu meleğe dört şeyi yazması üzere izin verilir: Rızkını, ecelini, amelini, cennetlik mi, yoksa cehennemlik mi olduğunu yazar. Sonra ona ruh üflenir" deniyor. Burada "sonra" denmesinden anlaşıldığına göre meleğin sözü edilen hu­susları yazması, üçüncü kırk gün geçtikten sonra olmaktadır. Diğer rivayetlerden anlaşılan ise, bu yazma işinin birinci kırk günden sonra gerçekleştiğidir. Buna cevap olarak denilmiştir: "Sonra melek gönderilir..." kısmı, baştaki "anasının karnında kırk gün bekletilir" ibaresine atfedil m iş tir. Kendisinden önceki cümleye matuf değildir. "Sonra bu kadar zaman içinde kan pıhtısı olur..." kısmı ise bir ara cümle (cumletun mu'terida) mahiyetinde­dir. Bu durum Arap dilinde çokça görülür ve Kur'an-ı Kerim'de sahih hadislerde ve Araplar arasında dolaşan sözlerde bunun örnekleri çoktur.

    Kadı Beyzavî ve başka müfessirler derler ki: Meleğin bu husus­ları yazmak üzere gönderilmesinin anlamı, o meleğin bununla, sözü edilen şeyi yapmakla emrolunmasıdır. Yoksa esas itibariyle hadisi şerif, meleğin zaten ana rahmine müvekkel kılınmış olduğunu gayet açık bir ifadeyle bildiriyor. Nitekim bundan önce meleğin "Ey Rabbim nutfe oldu, ey Rabbim pıhtı oldu" dediği bildi­riliyor. Enes ibnu Malik Radıyallahü Anh'ın rivayetinde: "Allah ondan bir insan yarattığı zaman emrini bildirir. Melek: Ey Rab­bim, kadın mı, erkek mi..." demesi bizim yukarıda yaptığımız açıklamaya ters değildir. Burada meleğin böyle söylediği, pıhtının da et parçası olduğu belirtildikten sonra zikrediliyor. Ama bunun­la yeni bir konudan söz ediliyor olduğundan bu, sözün başlangıcı sayılır. Bununla ayrı bir durumdan, ayrı bir gelişmenin başlangıcından söz ediliyor. Bu rivayette önce nutfenin hangi halden hangi hale dönüştüğü sırayla anlatılıyor, ikinci kısımda da Allah'ın nut-feyi pıhtı haline getirmek istemesi üzerine meleğin ne konuştuğundan bahsediliyor. Ayrıca meleğin rızkı, eceli, cennetlik veya ce­hennemlik olması, ameli, kadınlık veya erkekliği yazması, bu hu­susların kendine bildirilmesi, gerekeni yapmak ve kendisine bil­dirilenleri yazmakla emroluinması neticesinde gerçekleşmektedir. Allahü Teala'mn bu konudaki hükmü, ilmi ve iradesi ise bu hâdiseden önce belliydi. Allah'ın ilmi, ezilidir.

    Hadiste "sizden birinizin cennetle arasında bir arşından fazla mesafe kalmaymcaya..." denirken o insanın Ölüme çok yaklaştığı ve o-hali üzere ölmesi neticesinde cennete girmesinin mümkün ol­duğu bir anda durumunun değişebileceği bildirilmektedir. Arada bir arşından fazla mesafe kalmadığı belirtilirken dünyadaki her­hangi bir kişinin varmak istediği yerle arasında bir arşınhk me­safe kalması halindeki yakınlığına benzediği ifade edilmektedir.

    Bu hadisin söylenmesinden maksad, sözü edilen durumun ge­nel bir şey olmayıp insanlar arasında nadiren görülen bir durum olduğunun ifade edilmesidir. İnsanların pek çok fenalık işledikten sonra iyiliğe dönmeleri Allahü Teala'nın ihsanından ve rahmeti­nin genişüğindendir. insanların hayır halinden şer haline dönmeleri ise çok nadir ve son derece azdır.

    "Rahmetim gadabımı geçti, rahmetim gadabıma galib oldu" sözündeki mana da buna işaret ediyor.

    insanın hayır halinden şer haline dönmesi gerek küfür, gerek­se günah işlemek suretiyle cehenneme girmeyi gerektirecek bir ameli işlemekle olur. Ancak bu ikisinin durumu farklıdır. Birisi cehennemde ebedî kalacak, diğeri ise cesazmı çektikten sonra çıkacaktır. Küfür üzere ölen cehennemde ebedî kalacaktır. Al­lah'ın birliğini kabul eder halde ölmesine rağmen; dünyadayken günahlar işlemiş olan ise, daha önce geçtiği üzere cehennemde ebedî kalmayacaktır. Bu Hadiste kaderin hak olduğu açık şekilde ifade edilmektedir. Ayrıca tevbenin daha önce işlenmiş günahları sildiği bildiriliyor. Yine hadisten anlaşıldığına göre insan ne hal üzere öldüyse o hale göre hüküm verilir. Ancak küfre düşmeden günah işleyenlerin azab mı görecekleri yoksa mağfiret mi edilecek­leri üzerinde hüküm verecek olan Allah'tır. En doğrusunu Allah bilir.[15]

     

    29- Yüce Allah'ın Rahme Hitabı İle İlgili Olarak Gelen Rivayetler

     

    'Rahme Hitab' Hadisi

     

    111 Bu Hadisi Buharı, kitabu't-Tefsir'de, Muhammed su­resi konusunda, C.6,s.l34'te, "Akrabalık Bağlarını Ko-panrsınız" mealindeki ayet-i kerime ile ilgili babda rivayet etmiştir.

    Süleyman Muaviyetu'bnu Ebi Muzerred'den, o amcası Saîd ibnu Yesâr'dan, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Âleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Allah yaratıkları yarattı. Bunu bitirince akrabalık bağı, (rahm) kalkıp Rahman'ın eteğine yapıştı. Rahman: 'Bırak' dedi. Akra­balık bağı: 'Bu makam benimle ilişkinin kesilmesinden sana sığınma makamıdır' dedi. Rahman: 'Senin hakkını yerine geti­rene, (akrabalarıyla bağlarını koparmayana) Benim vasıl olmama, ona yardımcı olmama, senin hakkını yerine getirmeyerek akra-basıyla ilişkiyi kesenle de Benim ilişkiyi kesmeme razı değil mis­in?' diye sordu. Akrabalık bağı: 'Evet, razıyım Ey Rabbim' diye ce­vap verdi. Rahman: 'Öyleyse, bu istediğini sana veriyorum' diye buyurdu. Ebu Hureyre der ki: isterseniz "Demek, idareyi ve haki­miyeti ele alırsanız hemen yeryüzünde fesat çıkaracak, akrabalık münasebetlerini bile keseceksiniz öyle mi?" ayetini okuyun[16]

     

    112. Bukarî'nin aynı babda senedi ebu Hureyre'ye daya­nan bir başka rivayetinde:

    "Sonra Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın, Resulullah Aleyhis-selâm'ın, isterseniz "Demek idareyi ve hakimiyeti ele alırsanız..." ayetini okuyun dediğini bildirmiştir." denilmektedir. [17]

    Yukarıdaki hadisi Buharı, Kitabu't-Tevhid'de ve Kitabu'l-Edeb'de de rivayet etmiştir. Müslim de kitabu'l-Edeb'de Nesâî ise Kitabu't-Tefsir'de rivayet etmiştir.[18]

     

    113. Türmizî'iıiiı rivayetine göre de Abdurrahmani'bnu Avf Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini duydu-ğunu bildirmiştir:

    "Allah buyurdu ki, Ben Allah'ım, Ben Rahman'im, rahm'ı (ak­rabalık ilişkisini) yarattım ve onun için kendi ismimden isim türettim, kim bunun hakkını yerine getirerek akrabalık ilişkisini sürdürürse Ben de ona yakın olur; kendisine yardımcı olurum, kim de akrabalık bağım koparırsa Ben de onunla ilişkiyi,keserim.[19]

    Tirmizî bu hadisin hasen, sahih olduğunu belirtmiştir.[20]

     

    114. Yine Ebu Davud da, hadisi Abdurrahmani'bnu Avf tan alarak onun şöyle söylediğini bildirmiştir:

    "Resulullah Aleyhisselâm'ı şöyle konuşurken duydum: Allah buyurur ki, Ben Rahman'ım, rahm  (akrabalık bağı) için  de  kendi

    ismimden bir isim türettim, kim akrabalık ilişkisini sürdürürse Ben de onunla ilişkiyi sürdürür ona yardımcı olurum, kim de ak­rabalık bağını koparırsa Ben de onunla ilişkiyi keserim.[21]

    Ebu Davud bu hadisi, C.2, s.77'de "Akrabalık ilişkisini Sürdür­me" babında rivayet etmiştir.[22]

     

    111-114 Hadislerin Şerhi

     

    "Akrabalık bağı kalktı" denirken bunun bir cisim gibi şekillendi-rildiği belirtiliyor.

    "Rahman'm eteğine yapışır" ifadesinin tefsirinde Kadı Beyzavî şöyle diyor: İnsanlar arasında yaygın adete göre yardım dileyen, kendisinden yardım düenilenin eteğine veya ridasının bir kena­rına yapıştığı için bu ifade kullanılmıştır. Eteğine yapışmakla yardım talebinde ısrar ettiğine işaret edilmiş olabilir. Yani âdeta muhatabından eteği ile koruduğu şeyleri koruduğu gibi kendisini korumasını ve üzerindeki eziyeti gidermesini istediğini işaret et­mektedir. Onun eteğine yapışıp bırakmamaktadır. İşte insanlar arasında yaygın olan bu durum akrabalık bağı hakkında da me­cazî olarak kullanılmıştır.

    et-Tayyibî der ki: Burada mecazi anlamda bir benzetme vardır. Şöyle ki akrabalık bağının ve onun ilişkinin sürdürülmesine olan ihtiyacı, ilişkinin kesilmesinden kaçınmadaki durumu, dilekte bu­lunduğu kimsenin eteğine yapışmış bir ihtiyaç sahibinin durumu­na benzetiliyor. Bu benzetmeden hareketle benzetilen için kul­lanılan ifade, oradaki durumu çeşitli yönlerden ortaya koyması itibariyle benzetilen için de aynen kullanılmıştır.

    el-Kabisî der ki, Ebu Zeyd, bazılarının anlamakta güçlük çekece­ği için "Rahman'm eteği" ibaresini söylemekten çekindi ve "bu iba­re rivayette geçmekle beraber Allah'ı tenzih için söylemiyorum" dedi.

    Buradaki mana bir melek kalkıp onun adına konuştu şeklinde 'muzaafın hazfı1 esasına da mebni olabilir. Ayrıca bir örnek verme ve mecaz manası da taşıyabilir.

    Hadisin tümünden anlaşılan mana ve maksat; akrabalık bağının önemli bir şey olduğu, akrabalık ilişkilerini sürdürenin fa­ziletli, bu ilişkileri kesenin de günahkar olduğudur.

    Allahü Teala'nm akrabalık bağlarım sürdürene vasıl olması, onlara acıyıp merhamet etmesidir; akrabalarla ilişkiyi kesenle iliş­kiyi kesmesi ise, ona acımam ası dır.

    Nevevî diyor ki: Akrabayla ilişkiyi sürdürmek genel manada va-cibdir, ilişkiyi kesmek ise günahtır. İlişkiyi sürdürmenin de dere­celeri vardır. Bazı dereceler diğer bazılarından üstündür. Ebu Bek-re Radıyallahü Anh'den merfu olarak rivayet edilen bir hadiste:

    "Allah'ın, ahiretteki cezasını saklamakla birlikte dünyadayken cezasını vermekte en çok acele ettiği günahlar, taşkınlık ve akra­bayla ilişkiyi kesmektir". Bu hadisi Ahmed ibnu Hanbel rivayet etmiştir. Yine Ahmedu'bnu Hanbel'in Sevban'dan merfu olarak rivayet ettiği bir başka hadis şöyledir: "Kimin ecelinin geciktirilme­si ve ömrünün uzatılması hoşuna giderse akrabayla ilişkiyi sürdürsün". Her şeyin en doğrusunu bilen Allah'tır. [23]

     

    30- Namazla İlgili Rivayetler

     

    Namazların Farz Kılınması ve İsra Hadisi

     

    115. Bu hadisi Buharı, C.l, s.78-79'da,' Namazlar İsra'da Nasıl Farz Kılındı?' başlıklı babda rivayet etmiştir:

    Yahya'bnu Bukeyr, el-Leys'den, o Yunus'tan, o İbnu Şi-hab'dan, o da Enesu'bnu Malik Radıyallahü Anh'den, Ebu Zer Radıyallahü Anh'ın Resulullah Aleyhisselâm'dan şöyle bir hadis rivayet ettiğini bildirmiştir:

    "Ben Mekke'deyken evimin tavanı yarıldı ve oradan Cibril Aley-hisselâm indi, göğsümü yardı, orasını zemzem suyu ile yıkadı,sonra hikmet ve iman dolu altın bir testi getirdi, onu benim göğsüme boşalttı, sonra orayı kapattı, sonra Benim elimden tuttu ve beni dünya göğüne yükseltti. Dünya göğüne geldiğimde Cibrîl Aleyhi s selâm göğün kapıcısına: 'Aç' dedi. Bekçi: 'Kim o?1 diye sor­du. Cibrîl Aleyhisselâm: 'Cibril* diye cevap verdi. Kapıcı: "Yanında kimse var mı?1 diye sordu. Cibrîl Aleyhisselâm: 'Evet, benimle bir­likte Muhammed Aleyhisselâm var' dedi. Kapıcı: 'Ona elçi gönderildi mi?' diye sordu. Cibril Aleyhisselâm: 'Evet' diye cevap verdi. Kapıyı açınca dünya göğüne girdik. Orada oturan bir adam gördük, sağında da solunda da birtakım insanlar vardı. Sağ ta­rafına baktığında gülüyor, sol tarafına baktığında ağlıyordu. (Yanına varınca): 'Salih Peygambere ve Salih evlada merhaba' dedi. Cibril'e: 'Bu kim?' diye sordum. "Bu, Adem Aleyhis­selâm'dır. Şu sağında ve solundaki insanlar ise onun evlatlarının ruhlarıdır. Sağda olanlar cennetliklerdir, solunda yeralan şahıslar ise cehennemliklerdir. Bu yüzden sağ yanma baktığı za­man güler sol yanına baktığı zaman da ağlar." dedi. Bundan son­ra ikinci göğe çıkarıldım. Cebrail oranın kapıcısına: 'Aç' dedi. Bu göğün kapıcısı da birincinin söylediğini söyledi. Sonra kapıyı açtı". Ravi Enes Radıyallahü Anh der ki: 'Peygamber Aleyhisselâm, göklerde Adem, Idris, Musa, îsa ve îbrahim salavatullahi aleyhim ecmain Peygamberlerle Karşılaştığını belirtti, ancak menzillerini tesbit etmedi. Sadece Adem Aleyhisselâm'la dünya göğünde ibrahim Aleyhisselâm ile de altıncı gökte karşılaştığını zikretti1. Enes Radıyallahü Anh, sözünün devamında şöyle diyor: "Cebrail, Peygamber Aleyhisselâm ı Idris Aleyhisselâm in yanından geçir­diğinde O: 'Salih Peygambere, salih kardeşe merhaba' dedi. Pey­gamber Aleyhisselâm buyurdu ki, 'Cebrail'e: Bu kimdir? diye sor­dum. Cebrail Aleyhisselâm: Bu Idris'tir, diye cevap verdi. Sonra Musa Aleyhisselâm'in yanından geçtim, O da: "Salih, kardeşe, sa­lih Peygambere merhaba" dedi. Cebrail Aleyhisseîâm'a bu kimdir diye sordum. "Bu Musa'dır" dedi. Sonra İsa Aleyhisselâm'ın yanından geçtim. O da: "Salih kardeşe, salih Peygambere merha­ba" dedi. Cebrâîl Aleyhisselâm'a: "Bu kimdir" diye sordum. Ceb-râîl Aleyhisselâm: "Bu İbrahim Aleyhisselâm'dır" dedi'. 'Kaviler­den îbnu Şihab der ki: 'Bana ibnu Hazm, İbnu Abbas ile Ebu Hayye el-Ensarî'nin daha sonra Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söyle­diğini rivayet, ettiklerini haber verdi: 'Sonra yine yükseltildim, öyle bîr yere vardım ki, kalemlerin gıcırtısını duyar oldum.' ibnu Hazm ve Enesu'bnu Malik Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini bildirmişlerdir: "Allah Azze ve Celle Ümmetime elli vakit namazı farz kıldı. Böylece geri döndüm, Musa Aleyhis-seîâm'ın yanından geçerken: "Allah senin Ümmetinin üzerine neyi farz kıldı?" diye sordu. Ben de: "Elli vakit namaz" diye cevap verdim. Musa Aleyhisselâm 'Rabbine dön, senin Ümmetin buna güç yetiremez', dedi. Ben de geri döndüm, Rabbim bir cüz'ünü in­dirdi. Sonra tekrar Musa Aleyhi s selâm'a geldim: "Rabbim benim için yansına indirdi" dedim. Musa Aleyhisselâm: 'Rabbine dön, se­nin Ümmetin buna da güç yetiremez' dedi. Rabbime döndüm, Rab­bim bir cüz'ünü daha indirdi. Yine Musa'ya geldim, "Rabbine dön, senin Ümmetin bu kadarına da güç yetiremez" dedi. Rabbime tek­rar gittim, Rabbim: "Onu beş vakite indirdim, ama bu beş vakit için elli vakit sevabı var. Benim indimde söz değiştirilmez" diye buyurdu. Sonra tekrar Musa Aleyhisselâm'a geldim. Yine "Rabbine dön" dedi. Ben de: "Rabbimden haya ettim" diye cevap verdim. Sonra Cibril Benimle beraber çıktı, benimle sidretü'l-Münteha (en son nokta)'ya kadar geldi. Orada onu, ne olduğunu bilmediğim renkler kapladı. Sonra cennete alındım, baktım ki içerde inciden boncuk dizileri var, toprağı ise misktendir[24]

     

    115. Hadisin Şerhi

     

    Hadiste Resulullah Aleyhisselâm "evim" diyerek hâdisenin vu­kua geldiği zamanda içinde bulunduğu evi kendine nisbet etmiştir. Bu o anda o evde bulunması anlamı taşır. Çünkü en ufak bir ilişki için bu nisbet sözkonusu olabilir. Esas itibariyle o anda Resulullah Aleyhisselâm'm Ümmü Hani'nin evinde bulunduğu sabit olmuştur. Altın testinin kullanılması Resulullah Aleyhisselâm'm kalbinin temizliği dolayısıyladır. Bu hâdise Mekke'de altın eşya kullanılması haram edilmeden önce meydana gelmişti. Testinin iman ve hikmet dolu olması, iman ve hikmete ulaştırması açısından, sebebin müsebbible isimlendirilmesi olabilir. Ölümün alaca koç olarak getirilmesi gibi, hissedilenle, ma'kul olanın inkişafı için yapılmış bir temsil de olabilir.

    Hikmek, Allah'ı biime (marifetullah) ile ilgili hükümlere taal­luk eden ilmi bilme, basireti geliştirme, nefsi terbiye etme, hakkı görüp ona göre amel etme, nefsi boş arzulara ve batıl şeylere takılmaktan alıkoyma anlamına kullanılan bir ibaredir. Buradaki hikmetle Peygamberliğin kastedildiği de söylenmiştir. Aynı şekilde hikmetin Allah'tan bahşedilen bir anlayış olduğu da söylenmiştir.

    Cibril Aleyhısselam, iman ve; hikmet dolu testiyi Resulullah Aleyhisselâm'ın göğsüne boşalttıktan sonra orayı kapatmış ve dolu bir kabın mühürlenmesi gibi mühürlemiştir. Allahü Teala Onda Peygamberliğin bütün yönlerini birleştirmiş ve Onu Peygamberle­rin sonuncusu, mührü kılmıştır. Onu mühürlemiş, düşmanları Ona ulaşmak için bir yol bulamamışlardır. Çünkü mühürlü bir şey muhafaza altındadır. Bunu, Onda esma-i hüsna'nm parıltısının en güzel şekilde belirmesi, kuvvetlenmesi ve Onun en yüksek makamda sebat etmesi için yapmıştır. Melek, Cibril Aley­hisselâm'ın Peygamber Aleyhisselâm, için: "Ona elçi gönderildi mi?" diye sorarken, göklere yükselmesi için bir elçinin gönderilip gönderilmediğini sormaktadır, yoksa Peygamberlik vazifesinin verilip verilmediğini sormamaktadır.

    Adem Aleyhisselâm: "Salih evlada merhaba" diyor. Merhaba kelimesi bir yerden geleni karşılarken kullanılır. Adem Aleyhisse-lâm'ın; salih kelimesini kullanması da, bu kelimenin diğer bütün güzel özellikleri de içine alan bir mana taşıması dolayısıyladır.

    "Rabbim bir cüz'ün indirdi" denirken namazın beş vaktini in­dirdiğini kastetmektedir, indirme konusunda değişik rivayetlerde farklı bilgiler yerahyor. Bazı rivayetlerde beşer beşer, bazı rivayet­lerde onar onar indirildiği belirtiliyor. Sabit olan rivayetlere göre beşer beşer indirildiği anlaşılmıştır.

    Hafız ibnu Hacer der ki: "Onu beş vakte indirdim fakat bu beş vakit için elli vakit sevabı var" cümlesi "Kim bir iyilik getirirse ona on kat sevab vardır" mealindeki ayet-i kerimeye uymaktadır.

    Burada beş vaktin farz kılınmasından, vitir namazı gibi beş va­kitten fazla namazların farz olmadığına delil getirilmiştir.

    Hadisten, bir emrin, o emirle amel edilmeden önce de neshedi-lebileceği anlaşılıyor. Mutezile ise bu görüşe itiraz etmiştir. Ancak neshin tebliğden yani Peygambere bildirmeden önce gerçekleşme­yeceği hususunda bütün ilim adamları ittifak etmişlerdir.

    "Benim indimde söz değiştirilmez" sözünün manası "Benim in­dimde kesinlik kazanmış bir hüküm değiştirilmez" -dir. Muallakta olanlar ise böyle değildir. Allah bunlardan istediğini siler, iste­diğini de kesinleştirir.

    Peygamber Aleyhisselâm'ın namazın azaltılması için Rabbine müracaat etmesi, birinci hükmün kesinlik kazanmış bir hüküm olmadığım gösteriyor.^ Resulullah Aleyhisselâm "Rabbimden haya ettim" demesi, bundan sonra yine indirilmesini istemesinin, bu beş vakiti de tamamen kaldırmasını istemek olacağını düşünme-sindendir. Çünkü her gidişinde beş vakit namaz indirilmiştir. Her keresinde beş vakit namaz indirilince artık beş vakitten de indiril­mesini nasıl isteyebilir. Özellikle Allahü Teala:"Benira indimde hüküm değiştirilmez" diye duyurduktan sonra.Sidretü'l-Münteha, göklerin en üstündedir. Meleklerin ilmi ora­dan Öteye geçemediği için, münteha (bitiş yeri) olarak ad­landırılmıştır. Resulullah Aleyhisselâm'dan başkası oradan ileri geçememiştir. Yahut şehidlerin ruhları oradan öteye geçemediği için bu adla adlandırılmış olabilir.

    Cennetin toprağının miskten olması, misk kokulu olması de­mektir.[25]

     

    Sahîh-i Müslim'den Namazın Farz Kılınmasına Dair Hadis

     

    116. Hadis, Kastallanî'nin Hamiş'ine  göre C.2, s.53'te 'Resu-hıllah  Aleyhîsselâm'ın  İsra'sı  ve  Namazın Farz Kılınması babında geçmektedir.

    Şeybanu'bnu Ferruh Hammadu'bnu Selem'den, o Sabit el-Bunanî'den, o da Enesu'bnu Malik Radıyallahu Anh'den Resulul-lah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Bana "Burak1 getirildi ki o, beyaz uzuneşekten iri, katırdan küçük bir hayvandır. Ayağını gözünün görebildiği yere kadar atar. Ona binerek Beytu'l-Makdis'e geldim. Onu Peygamberlerin binek­lerini bağladığı halkaya bağladım. Sonra Mescide girdim, orada iki rek*at namaz^ kıldım, sonra çıktım. Cibril Aleyhisselâm bir şarab bir de sijt kabı getirdi, ben sütü tercih ettim. Cibril Aleyhis­selâm 'Fıtratı, yani doğruluğu tercih ettin' dedi. Sonra bizi göğe yükseltti. Cibril Aleyhisselâm kapının açılmasını istedi. Kendi­sine: "Sen kimsin?" diye soruldu. "Cibril" diye cevap verdi. "Beraberinde kim var?" denildi. "Muhammed Aleyhisselâm" diye cevap verdi. "Ona elçi gönderildi mi?" diye soruldu. "Gönderildi" diye cevap verdi. Bir de teyzeoğulları îsa ibnu meryem Yahya ibnu Zekeriyya ile karşılaştım. Beni güzelce karşıladılar ve benim için hayır dua ettiler. Sonra üçüncü kat göğe yükseltildik. Cibril kapının açılmasını istedi. "Sen. kimsin?" diye soruldu. "Cibril" diye cevap.verdi. "Beraberinde kim var?" denildi. "Muhammed Aleyhis­selâm" dedi. "Ona elçi gönderildi mi?" diye soruldu. Cebrâîl Aley­hisselâm 'Elçi gönderildi' dedi. Kapıyı bize açtı. Bir de Adem Aley­hisselâm ile karşılaştım. Beni güzelce karşıladı ve Bana hayır dua etti. Sonra Cebrâîl bizi ikinci göğe yükseltti. Cibril Aleyhisselâm, kapının açılmasını istedi. "Sen kimsin" diye soruldu. "Cibril" diye cevap verdi. "Beraberinde kim var?" denildi. "Muhammed" dedi. "Ona elçi gönderildi mi?" diye soruldu. "Gönderildi" dedi. Kapıyı açtı. Bir de kendisine güzelliğin (insanların nasibi olan güzelliğin tamamının) yansı verilen Yusuf ile karşılaştım. Beni güzelce karşıladı ve Bana hayır dua etti. Sonra dördüncü kat göğe yükseltildik. Cibril Aleyhisselâm kapının açılmasını istedi. "Kim o?" diye soruldu. "Cibril" dedi. "Beraberinde kim var?" denildi. "Muhammed" diye cevap verdi. "Ona elçi gönderildi mi?" diye so­ruldu. "Elçi gönderildi" dedi. (görevli) bize kapıyı açtı. îdris Aley­hisselâm ile karşılaştım. Beni güzelce karşıladı ve Bana hayır dua etti. Allahü Te^la: "Onu yüce bir yere yükselttik" dedi. Sonra beşinci kat göğe- yükseltildik. Cibril kapının açılmasını istedi. "O kim?" diye soruldu. "Cibril" diye cevap verdi. "Yanında kim var?" denildi. "Muhammed" diye cevap verdi. "Oha elçi gönderildi mi?" diye soruldu. "Gönderildi" dedi. Görevli bize kapıyı açtı. Orada da

    Harun Aleyhi s s elam ile karşılaştım. Beni güzelce karşıladı ve Bana hayır dua etti. Sonra altıncı kat göğe yükseldik. Cibril Aley-hisselâm kapının açılmasını istedi. "O kim?" diye soruldu. "Cibril" diye cevap verdi. "Yanında kim var?" diye soruldu. "Muhammed" diye cevap verdi. "Ona elçi gönderildi mi?" denildi. "Gönderildi" dedi. Görevli kapıyı açtı. Orada da Musa Aleyhisselâm ile karşılaştım. Beni güzelce karşıladı ve Bana hayır dua etti. Sonra yedinci kat göğe yükseldik. Cibril kapının açılmasını istedi. "Beraberinde kim var?" diye soruldu. "Muhammed" diye cevap verdi. "Ona elçi gönderildi mi?" denildi. "Gönderildi" dedi. Orada da sırtını Beyt-i Ma'mur'a dayamış vaziyette ibrahim Aleyhis­selâm'ı gördüm. Her gün oradan yetmiş bin melek giriyor kendi­sine geri dönmüyorlardı. Sonra (Cibril) Sidretü'l-Münteha'ya gitti. Sidretü'l-Münteha ağacının yaprakları fillerin kulaklarına benzi­yordu, meyveleri de küpler gibiydi. (Sidre'yi) Allah'ın emrinden her ne kapladıysa kapladı, şekli değişti, o andaki güzelliğini Al­lah'ın yaratıklarından hiçbiri anlatamaz. Rabbim orada Bana vah-yettiğini vahyetti. Bana bir gün ve gecede elli namazı farz kıldı. Musa Aleyhisselâm'ın yanına geri indim, "Rabbin Ümmetinin üzerine ne farz kıldı?" diye sordu. "Elli namaz" dedim. "Rabbine dön azaltmasını iste, senin Ümmetin buna güç yetiremez, ben israil oğul lan m imtihan ettim ve durumlarını gördüm" dedi. Rab-bime döndüm: "Ey Rabbim, Ümmetime farz kıldığını hafiflet" de­dim. Beş namaz indirdi. Musa'ya vardım "Rabbim beş namazı in­dirdi" dedim "Senin Ümmetin bu kadarına da güç yetiremez. Rabbine geri dön ve yine azaltmasını iste" dedi. Böylece Rabbim Tebareke ve Teala ile Musa Aleyhisselâm arasında gidip -geldim. Sonunda Hak Teala: 'Ey Muhammed, kılınması istenen namaz, bir gün ve gecede beş namazdır. Her bir namaza on kat sevab veri­lir. Böylece bu elli namaz yerine geçer. Kim bir iyilik düşünür de yapmazsa ona bir iyilik sevabı yazılır. Kim de düşündüğü iyiliği yaparsa ona on kat sevab yazılır. Kim de bir kötülük düşünür de yapmazsa, ona bir günah yazılmaz, kötülüğü işleyene sadece (yaptığı kötülük mislinde) bir günah yazılır" diye buyurdu. Sonra tekrar Musa Aleyhissalâm'ın yanına indim, durumu Ona bildir­dim. "Rabbine don, azaltmasını iste," dedi. Resulullah Aleyhisselatü ve Sellem der ki, Ben: "Rabbime o kadar gittim ki, artık O'ndan haya ederim' diye cevap verdim.[26]

     

    116. Hadisin Şerhi

     

    Dil âlimleri derler ki, Burak Resulullah Aleyhisselâm'ın Isra gecesi bindiği bineğin adıdır. et-Tahrir sahibi kitabında, ez-Zebidî'de Muhtasaru'l-Ayn'da Burak'ın Peygamberlerin bindikleri binek olduğunu söylemiştir. Nevevî bu bineğin hızlı olduğu için Bu­rak olarak adlandırıldığını söylemiştir. Parıltılı ve parlak olduğu  için böyle adlandırıldığını söyleyenler de olmuştur.

    Hadiste geçtiği üzere Peygamberlerin bineklerini halkaya bağlamalara, insanlara bu konuda örnek olmaları içindir, ihtiyatlı hareket etmek ve sebeplere başvurmak hususunda insanlara örnek olmaktadırlar. Böyle yapmak kişinin Allah'a tevekkül etme­sine bir zarar getirmez.

    Hadiste geçen fıtrat, İslâm ve doğruluk olarak açıklanmıştır. Süt de bunun sembolüdür. Temiz, içenler için rahatlık verici ve içildikten sonra da bir kötülüğe yol açmayan bir içecek olması iti­bariyle fıtrata benzetilmiştir. Şarap ise kötülüklerin anasıdır ve fe­nalıklara yolaçar. (Buraya kadarki açıklamalar Nevevî şerhinden alınmıştır).

    Cebrail Aleyhisselâm'ın içerideki görevli meleğin "Kimsin" so­rusuna "Cibril" diye cevap vermesinde bir edep ölçüsü vardır. Biri­si kapıyı çaldığı zaman "Sen kimsin?" diye sorulursa, cevab vere­nin, ismini söylemesi en uygun olanıdır. "Benim" diye cevap veril­memelidir. Hadis-i şerifte de bu şekilde cevap vermekten menedil-mektedir. Çünkü bu tarz bir cevabın sorana bir faydası yoktur. Hadisten anlaşıldığına göre bir yere girerken izin istemek de müstehabdır.

    Adem Aleyhisselâm'ın Resulullah Aleyhisselâm'ı karşılarken 'merhaba' demesinde ve onun için hayır dua etmesinde, fazilet sa­hibi insanları tatlılık ve güler yüzlülükle karşılamanın, onlarla gü­zel konuşmanın ve onlar için dua etmenin gerektiğine işaret var­dır. Haklarında dua edilenler, dua edenlerden, daha hayırlı olsa da. Burada aynı zamanda, bir kimsenin ucba ve diğer nefsanî kötülüklere kapılmayacağından emin olunduğu zaman, onu yüzüne karşı övmenin caiz olduğuna işaret vardır.

    "Sırtını Beyt-i Ma'mur'a dayamış vaziyette İbrahim Aleyhis­selâm'ı gördüm" ifadesini açıklarken Kadı Beyzavî: Buradan anlaşıldığına göre kıble tarafına dayanmak ve sırtını kıbleye çevirmek caizdir, diyor.

    îbnu Abbas ve daha başka müfessirler, Sidretü'l-Münteha'nın bu adla adlandırılmasının sebebinin, meleklerin ilminin buradan öteye geçemeyişi ve Resulullah Aleyhisselâm'ın dışında kimsenin

    oradan ileri geçememiş olması, olduğunu belirtmişlerdir. Abdul­lah ibnu Mes'ud'un da şöyle söylediği bildirilmiştir: Üzerinden düşen her şey, o noktada durduğu, Allah'ın emriyle altından yükselenler de o noktada kaldığı için, bu adı almıştır. (Nevevî şerhi'nden).

    "Rabbime döndüm" sözünün manası "ilk keresinde Rabbime münacaatta bulunduğum yere döndüm, orada ikinci bir kez Rab­bime münacaatta bulundum" dur. "Rabbimle Musa Aleyhisselâm arasında gidip geldim" derken de Resulullah Aleyhisselâm, Rab-bine münacaatta bulunduğu yerle Musa Aleyhisselâm arasında gidip geldiğini,, kasdetmektedir.[27]

     

    117. Sünenu'n-Nesâî'den Namazların Farz Kılınması Ha­disi, Kitabu's-Salat, C.1,S.217, Enesu'bnu Malik'in hadisi­nin senedinde ravilerin ihtilaflarını zikrettikten sonra şöyle diyor:

    Enesu'bnu Malik, Malik ibnu Sa'sa'a Radıyallahü Anhuma'dan Resulullah Aleyhisselâm'in şöyle buyurduunu bildirmiştir:

    "Ben evde uyku ile uyanıklık arasında idim, üç kişi ve onlardan da ortada duranı bana yaklaştı. Bana iman ve hikmet dolu bir altın testi getirildi. (Cibril) boğazımdan karın boşluğuma kadar göğsümü yardı. Kalbimi zemzem suyu ile yıkayıp iman ve hikmet ile doldurdu. Sonra eşekten büyük katırdan küçük bir hayvan geti­rildi. Sonra Cibril Aleyhisselâm ile birlikte çıktım. Dünya göğüne vardık. "O kim" denildi. Cibril Aleyhisselâm: "Cibril" diye cevap verdi. "Beraberinde kim var?" diye soruldu. "Muhammed" dedi. "Ona elçi gönderildi mi? Merhaba ona, ne güzel geliş onun gelişi" denildi. Adem Âleyhisselâm'ın yanma vardım, ona selâm verdim, "Peygamber ve oğul olarak merhaba sana" dedi. Sonra ikinci göğe ulaştık, "Kim o?" diye soruldu. Cibril Âleyhisselâm: 'Cibril' diye cevap verdi. "Beraberinde kim var?" denildi. "Mühammed" diye ce­vap verdi. Burada da aynı şeyler oldu. Oradan Yahya ve Isa Âley­hisselâm'ın yanına gittim, kendilerine selam verdim. "Kardeş ve Peygamber olarak sana merhaba" dediler. Sonra üçüncü göğe vardık. "Kim o?" diye soruldu. Cibrîl Âleyhisselâm: "Cibril" diye cevap verdi. "Beraberinde kim var?" diye soruldu. "Mühammed" dedi. Aynı durum oldu. Burada Yusuf Âleyhisselâm'ın yanma git­tim, kendisine selâm verdim. "Kardeş ve Peygamber olarak mer­haba sana" dedi. Sonra dördüncü göğe vardık, aynı şeyler burada da oldu. Burada îdris Aleyhisselâm'la karşılaştım, kendisine selâm verdim, o da: "Merhaba, ey kardeş ve Peygamber" dedi. Son­ra beşinci göğe vardık, aynı şeyler oldu. Burada Harun Aleyhis-selâm'ın yanına gittim, kendisine selam verdim; o da: "Merhaba ey kardeş ve Peygamber" dedi. Sonra altıncı göğe vardık, aynı şeyler oldu. Orada Musa Âleyhisselâm'm yanına gittim, kendisine selam verdim, o da: "Merhaba, ey kardeş ve Peygamber" dedi. Ken­disinden ileri geçince ağladı, "Seni ağlatan nedir?" denildi. "Ey Rabbim, Benden sonra gönderdiğin şu delikanlının Ümmetinden cennete girecek olanlar, Benim Ümmetimden cennete girecek olanlardan daha çok ve daha üstündür" diye cevap verdi. Sonra ye­dinci göğe vardık, aynı şeyler oldu. Orada İbrahim Aleyhis-selâm'ın yanına gittim. Kendisine selâm verdim, O da: 'Merhaba ey oğul ve Peygamber1 dedi. Sonra Beyt-i Ma'mur yanıma yüksel­tildi. Orada hergün yetmiş bin melek namaz kılıyor, oradan çıktık­larında bir daha oraya dönmüyorlar. Sonra Sidretü'l-Münteha Be­nim yanıma getirildi. Meyveleri hecer küpleri gibi, yaprakları da fillerin kulakları gibi idi. Altından dört ırmak akıyordu. Bunların ikisi gizli ikisi de açık ırmaktı. Gizli olan iki ırmak cennetteydi. Açık olan iki ırmak ise Nil ile Fırat. Sonra Bana elli namaz farz kılındı. Musa Aleyhissalâm'a geldim, "Ne yaptın?" diye sordu. "Üzerime elli namaz farz kılındı" dedim; "Ben insanları senden daha iyi tanırım. Ben îsrailoğuilannı pek şiddetli bir imtihana tabi tuttum. Senin Ümmetin buna güç yetiremeyecek, Rabbine dön Sa­na farz kıldığını azaltmasını iste", dedi. Rabbime döndüm, üzeri­me farz kıldığım azaltmasını istedim. Kırk namaza indirdi. Sonra yine Masu Aleyhisselâm'a döndüm. "Ne yaptın" diye sordu. Rab­bim kırk namaza indirdi" dedim. Bana ilk keresinde söylediklerine benzer şeyler söyledi. Rabbime döndüm, Rabbim otuza indirdi,

    Musa Aleyhisselâm'a geldim. Yine ilk kez söylediklerinin benzeri­ni söyledi. Rabbime döndüm, yirmiye indirdi, sonra ona indirdi sonra da beşe indirdi. Sonra Musa Aleyhisselâm'a geldim. Yine ilk kez söylediklerinin benzerini söyledi. Ben de: 'Ben tekrar Rab­bime gitmekten haya ederim' dedim. "Farzımı kesinleştirdim, kul­larımın yükünü hafiflettim. İyiliğe on kat sevab veririm" diye nida edildi". [28]

     

    117.  Hadis-i Şerifin Şerhi

     

    Resulullah Aleyhisselâm "üç kişiden ortada duranı bana yak­laştı" diye buyuruyor. Resulullah Aleyhisselâm'dan rivayet edil­diğine göre: "Bana Cibril, İsrafil ve bir melek daha geldi" diye bu­yurmuştur, işte bu hadiste sözü edilen üç kişi bunlardır. Üçü de bir adam şekline bürünmüşlerdi, içlerinden biri Resulullah Aley­hisselâm'in yanına yaklaşmıştı.

    Bu rivayette Resulullah Aleyhisselâm'ın Harun Aleyhisselâm ile beşinci kat gökte karşılaştığı bildiriliyor. Bir başka rivayette ise Onunla dördüncü kat gökte karşılaştığı ifade ediliyor. Ancak bu ri­vayet, yani Harun Aleyhisselâm ile beşinci kat gökte karşılaştığını bildiren rivayet, daha sıhhatlidir. En doğrusunu Allah bilir.

    Hadiste Resulullah Aleyhisselâm'ın iki gizli, iki de açık ırmak gördüğü bildiriliyor. Biz bunun zahirî manasına inanır hakikatte ne olduğunu ise Allah Teala'ya havale ederiz. Özellikle şunu de­riz, su Allah'ın gökten indirdiği bir rahmetidir. Cennet de rahmet mekanıdır. Yüce Allah ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: "Gökten suyu ölçülü indirdik de, onu yerde durdurduk". En doğrusunu Al­lah bilir, hadis-i şerifte bu iki nehrin havzalarında oturan insanla­rın ileride Müslüman olacaklarına ve onların vasıtasıyla islam'ın başka bölgelere yayılacağına işaret edilmiş olabilir.[29]

     

    118.  'Namazların Farz Kılınması Hadisini' en-Nesâî, CJ^221'de de şöyle rivayet etmiştir:

    İbnu Şihab, Enes ibnu Mâlik ile İbnu Hazm Radıyallahü Anh'ın Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet ettiklerini söylemiştir:

    "Rabbim elli namaz farz kıldı. Bununla döndüm. Musa Aleyhis-selâm'ın yanından geçerken bana: "Rabbin Ümmetine ne farz kıldı?" diye sordu. Ben de: "Onlara elli namaz farz kıldı" dedim. Musa Aleyhisselâm Bana: "Rabbine dön, Senin Ümmetin buna güç yetiremez" dedi. Rabbime döndüm, yarısını indirdi. Musa Aleyhisselâm'a döndüm, durumu bildirdim. Yine: "Rabbine dön, Ümmetin buna güç yetiremez" dedi. Ben de rabbime döndüm, en son: "istenen beş namazdır, ancak bunun için elli namaz sevabı vardır. Benim indimde söz değiştirilmez." diye buyurdu. Musa Aleyhisselâm'a döndüm. Yine: "Rabbine dön" dedi. Ben de: "Ben artık Rabbimden haya ederim" dedim.[30]

     

    119. Yezîdu'bnu Ebî Mâlik Enes ibni Mâlik'ten Resulul-lah Aleyfaisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Bana eşekten büyük katırdan küçük bir hayvan getirildi. Adımı gözünün gördüğü mesafe kadardı. Cibrîl" Aleyhisselâm ile birlikte ona bindim, yol aldık. Cebrâîl Bana: "in ve namaz kıl" dedi. Dediğini yaptım. "Nerede namaz kıldığını biliyor musun?" diye sordu ve kendisi, "Hicret yeri olan Taybe'de namaz kıldın" dedi. Bir ara yine: "în ve namaz kıl" dedi. Namaz kıldım. "Nerede na­maz kıldığını biliyor musun? Musa Aleyhisselâm'ın Allah'la konuştuğu yer olan Tur-i Seyna'da namaz kıldın" dedi. Sonra bir ara yine "în ve Namaz kıl" dedi. îndim namaz kıldım. "Nerede namaz kıldığını biliyor musun? îsa Aleyhisselâm 'm dünyaya gel­diği Beyt-i Lahm'da namaz kıldın" dedi Sonra Beytu'l-Makdis'e girdim. Orada Peygamberler Benim için toplandı, Cibrîl Aleyhis-

    selâm Beni öne geçirdi, Ben onlara imamlık yaptım. Sonra dünya göğüne yükseltildim. Baktım orada Adem Aleyhisselâm vardı. Sonra ikinci göğe çıkartıldım. Baktım ki, orada da teyzeoğulları îsa ile Yahya Aleyhisselâm var. Sonra üçüncü göğe yükseltildim. Orada da, Yusuf Aleyhisselâm vardı. Sonra dördüncü göğe yükseltildim. Orada Harun Aleyhisselâm vardı. Sonra beşinci göğe yükseltildim. Orada îdris Aleyhisselâm vardı. Sonra altıncı göğe yükseltildim. Orada Musa Aleyhisselâm vardı. Sonra yedinci göğe yükseltildim, Orada ibrahim Aleyhisselâm vardı. Sonra yedi kat göğün üstüne yükseltildim Sidretü'l-Mühteha'ya vardık. Orada Beni bir duman kapladı, hemen secdeye vardım. Bana: "Ben gökleri ve yeri yarattığımda Senin ve Ümmetinin üzerine elli na­maz farz kıldım. Sen ve Ümmetin bu namazları kılın" denildi. İbrahim Aleyhisselâm'a döndüm Bana bir şey sormadı, sonra Musa Aleyhisseiâm'a geldim,: "Rabbin Sana ve Ümmetine ne ka­dar şeyi farz kıldı?" diye sordu "Elli (vakit) namaz" dedim. Sen üe Ümmetin de bunu yerine getirmeye güç yetiremezsiniz, Rabbine dön, azaltmasını iste" dedi. Rabbime döndüm, on namaz azalttı. En son beş vakit namaza indirildi. Sonra Musa Aleyhisselâm'a geldim; yine: "Rabbine dön, azaltmasını iste, O, Israiloğullarına iki namaz farz kıldı da bunu yerine getiremediler" diye söyledi. Rabbime döndüm, azaltmasını istedim, "Ben gökleri ve yeri ya­rattığım zaman Sana ve Ümmetine elli namaz farz kıldım, beş na­maz elli namaz yerinedir. Sen ve Ümmetin bunu kılın", diye bu­yurdu. Bildim ki, bu artık Rabbimden değiştirilmeyecek kesin ka­rardır. Musa Aleyhisselâm'a geldim, Bana yine "Dön" dedi, Bu­nun Allah'tan kesin karar olduğunu bildim ve dönmedim.[31]

     

    118-119. Hadisin Şerhi

     

    Peygamber Aleyhisselâm'ın Ümmetinin üzerindeki yükü hafif­letmek istemesi, Musa Aleyhisselâm'ın da onu bu yönde teşvik et­mesi Peygamberlerin Ümmetlerine ne kadar şefkat gösterdikleri­nin bir delilidir. Musa Aleyhisselâm, Muhamed Aleyhisselâm Ümmetine acıyarak Peygamber Aleyhisselâm'dan Rabbine döne­rek Ümmeti üzerindeki yükü hafifletmesi için münacaatta bulun­masını istiyor. Musa Aleyhisselâm'ın makamı İbrahim Aleyhis-selâm'm ma-kamından daha aşağıdadır, çünkü Musa Aleyhis­selâm  Rabbiyle  konuşmuştur,  vazifesi  de  konuşmadır.   İbrahim Aleyhisselâm 'Halil' yani Allah'ın dostudur, derecesi de teslimi­yet derecesidir. Bunun için oğlunu kurban etmek hususunda ve Allah yolunda ateşe atılırken Allah'a tam teslimiyet göstermiştir. Allahü Teala ise her iki durumda da Ona acımış, ihsanda bulun­muştur.

    Cibril Aleyhisselâm'm muhtelif yerlerde Resulullah Aleyhis-selâm'a "in, namaz kıl" demesinde Mü'minin mukaddes yelerde namaz kılmasının müstahab olduğuna işaret vardır. Hicret belde­si olan Taybe'de namaz kılması, o yerin daha sonra iman nuru­nun yayılacağı bir merkez haline geleceğine işarettir. Aynı şekilde Turi Seyna ve Beyt-i Lâhm'da namaz kılması da, bu yerlerin geçmişte iman nurunun yayıldığı birer merkez olduklarına işarettir. Nitekim Hazreti Musa ve Hazreti îaa, bu yerlerden iman nurunu yaymaya başlamışlardır. Onların, bizim Peygamberimiz ve bütün Peygamberlerin üzerine en güzel şekilde salat ve selam olsun.

    Bu Hadiste namazın, onar onar indirildiği belirtiliyor. Böyle söylenmesi icmal dolayısıyladır. Sahih rivayetlerden anlaşıldığına göre namazlar beşer beşer indirilmiştir. Daha önce geçtiği üzere diğer rivayetler buna delil teşkil eder.[32]

     

    31- Beş Vakit Namazın Farz Olması Ve Bunlara Devam Edilmesi Hakkındaki Rivayetler

     

    120. Sünen-i İbni Mace, C.l,s.22O de; Enes ibnu Mâlik'ten rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle bu­yurmuştur:

    "Allah Ümmetime elli namaz farz kıldı. Gelmek üzere döndüm. Musa Aleyhisselâm'm yanına geldim. Musa Aleyhisselâm: 'Rabbin Ümmetine neyi farz kıldı?1 diye sordu. "Bana elli namaz farz kıldı" dedim. "Rabbine don, Ümmetin bu kadarına güç yetiremez, dedi. Rabbime döndüm, bir bölümünü indirdi. Musa'ya döndüm, durumu bildirdim, yine: "Rabbine dön, Ümmetin bu ka­darına da güç yetiremez" dedi. Rabbime döndüm, Bana: "Farz kılınan namaz beştir, ama bunun için elli namaz sevabı vardır. Be­nim indimde söz değiştirilmez" buyurdu. Musa'ya döndüm. "Rabbine dön" dedi. Ben de: "Ben, artık Rabbimden haya ederim" dedim.[33]

     

    121. Yine İbnu Mace'nin kaydettiğine göre Ebu Katade ibnu Rib'î Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Allahü Teala buyurdu ki 'Senin Ümmetine beş vakit namaz farz kıldım. Kendi kendime ahdettim ki, kim bu namazları vak­tinde kılarsa onu cennete koyarım. Kim de bunları kılmazsa onun Ben de bir ahdi yoktur".[34]

    Bu Rivayet, ibnu Mace7C.l,s.221'de geçmektedir.[35]

     

    122. Sünen-i ebu Davud, C.l,s.l23'te "Namazları Vaktinde Kılma" babında şu rivayet geçmektedir:

    Ebu Katade Rahmetullahi Aleyh Resulullah Aleyhissetâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Allahü Teala buyurdu ki, Ben senin Ümmetine beş vakit na­maz farz kıldım. Ve kendi katımdan bir ahid verdim ki, kim onları vaktinde kılarsa, onu cennete sokarım. Kim de bunları terkederse, onun benim katımda bir ahdi yoktur.[36]

     

    32- Namazı Kulumla Kendi Aramda  İkiye Ayırdım Hadisi

     

    123. Hadisi İmam Müslim Sahihinde C.3, s.l2'de Her rek'atta Fatiha Okumanın Vücubu' başlıklı babda rivayet etmiştir:

    İshaku'bnu İbrahim el-Hanzali, Sufyanu'fynu Uyeyne'den, o Alau'bnu Abdurrahman'dan, o babasından, o da Ebu Hıtreyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyur­duğunu bildirmiştir:

    "Kim bir namaz kılar da içinde Kur'an'ın anasını (yani Fatiha suresini) okumazsa o namaz eksiktir. Resulullah bu sözünü üç kere tekrar etti. Ebu Hureyre'ye: Biz imamın arkasında oluyoruz, denildi. O da, kendi nefsinde oku, Ben Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini işittim: 'Allah buyurdu ki, Ben, namazı kulumla kendi aramda iki kısma ayırdım, istekte bulunduğu kısım kulu-mundur. Kul "el-hamdü lillahi Rabbi'l-âlemîn" dediğinde, Allah Azze ve Celle: 'Kulum Bana hamdetti' buyurur. Kul: "er-Rahma-nirrahim" dediği zaman Allah: 'Kulum Beni sena etti (övdü)' bu­yurur. Kul: "Mâliki yevmi'd-din" dediği zaman ise Allah: 'Kulum Beni temcid etti' buyurur. Bir rivayette de "Kulum işini Bana ha­vale etti" diye buyurduğu bildirilmiştir. Kul: "lyyake na'budu ve iyyake nesta'in" dediğinde Allah: Bu Benimle kulum arasındadır, ve istekte bulunduğu kısım kulumundur, buyurur. Kul: "îhdina's-Sırate'l-Mustakîm, Sıratellezine en'amte Aleyhim, ğayri'l-Mağdubi Aleyhim vele'd-dâllîn" dediğinde, "Burası kulumundur, istekte bulunduğu için kulumundur" diye buyurur.[37]

     

    120-123. Hadislerin Şerhi

     

    Namazda Fatiha suresinin okunmasının vacib olduğu bu hadis­ten anlaşılmaktadır. Ancak imamın arkasında namaz kılmanın durumu hakkında mezheb imamları ihtilaf etmişlerdir. Bu konu Nevevî'nin Müslim şerhinde etraflıca anlatılmıştır. Oradaki açık-

    lamaları aynen vermemiz mümkün değildir. İsteyen oraya başvurabilir.

    Bir rivayette Yüce Allah'ın "Mâliki yevmi'd-din denildiğinde "Kulum işini Bana havale etti" diye buyurduğunun bildirilmesi üzerine İmam Nevevî şöyle diyor: Böyle buyurulmasının "Mâliki yevmi'd-din-Din gününün sahibi" ayet-i kelimesindeki manayla ilişkisi şu bakımdandır: O günde mülk yalnız Allah'ındır. Kul­ların hesabını o görecek, yaptıklarının karşılığını o verecektir, Ku­lun Allah'ı ta'zim ve temcidden sonra bunu itiraf etmesi işlerini şüphesiz O'na havale etmesi demektir.

    'Bunlar kuîumundur' denirken kastedilen, o okuduğu ayetler­dir.

    Yüce Allah'ın "namazı kulumla aramda ikiye böldüm" diye bu­yurmasını ilim adamları şöyle tefsir ediyorlar. Burada namaz ile kastedilen fatiha süresidir. Böyle isimlendirilmiştir, çünkü namaz fatiha suresi okunmaksızın sahih olmamaktadır. Hadis-i şerifte de: "Hacc arefedir, yani Arefede vakfeye durmaktır" diye buyurul-muştur. "Böldüm" denilirken de kastedilen, mana itibariyle böl­medir. Çünkü ilk yansında Allahü Teala'ya hamdediliyor, O tem-cid ediliyor, O sena ediliyor ve işler O'na havale ediliyor, ikinci yarıda ise Allah'tan dilekte bulunuluyor, O'na tazarru ediliyor ve O'na olan ihtiyaç dile getiriliyor. [38]

     

    124. Hadis, İmam Malik'in Muvatta'mda, Mesabihu's-Sunne'nin hamiş'ine göre C.l,s.43'te "İmamın Açıktan O-kumadığı Yerde İmamın Arkasında Okumak" başlıklı babda geçmektedir:

    Yahya Melik'ten, o el-Alau'bnu Abdurrahman ibni Ya'kub'dan, o Hişamu'bnu Zuhre'nin azadlısı Ebu's-Saib'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyur­duğunu bildirmiştir:

    "Kim namaz kılar da içinde Kur'an'ın anasını (yani Fatiha'yı) okumazsa o namaz eksiktir, o eksiktir, o eksiktir, tamam değildir. Ravi (Ebu Saib) der ki, 'Ey Ebu Hureyre, ben bazen imamın ar­kasında oluyorum' dedim, dirseğimi (ziraimi) tutarak: 'Onunla kendi nefsinde (içinden) oku, ey Farisi, Ben Resulullah Aleyhis-selâm'ın şöyle söylediğini duydım: Allah Tebareke ve Teala buyur­du ki, namazı kendimle kulum arasında, ikiye ayırdım. Yarısı ba­nim, yarısı kulumundur, kuluma istekte bulunduğu kadar lazımdır'. Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki: 'Okuyunuz, kul "el-hamdü lillahi Rabbi'l-âlemm" der, Allah Tebareke ve Teala: Kulum Beni övdü, der. kul: Mâliki yevmi"d-din"der Allah: Kulum Beni temcid etti, buyurur. Kul: "îyyake naudu ve iyyake nesta'in" der. Allah: Bu ayet kulumla Benim aramdadır, istekte bulunduğu kısım kulumundur buyurur. Kul: "Ihdina's-Sırate'l-Mustekîm. Sıratellezine en'amte Aleyhim, gayri'1-Mağdubi Aleyhim, vele'd-dâllîn" der. Allah: Bunlar kulumundur, istekte bulunduğu yer ona aittir, buyurur.[39]

     

    125. Bu hadîs Sahih-i Tirmizfde, C.2, 8.157'de 'Kitabu't-Tefcir Babları'nın Fatiha suresi inamında geçmektedir:

    el-Alâu'bnu Abdurrahman babasından, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'dan Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyur­duğunu rivayet etmiştir:

    "Kim Namaz kılar da içinde Kur'an'm anasını (Fatihayı) oku­mazsa, o eksiktir, o eksiktir, tamam değildir. Ravi (Abdurrahman) der ki: Ey Ebu Hureyre, ben bazen imamın arkasında oluyorum, dedim. O da şöyle cevap verdi: Ey Farisîoğlu, sununla içinden oku, ben Resulallah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini duydum: Allahü Teala buyurdu ki: Namazı, kulumla kendi aramda ikiye ayırdım. Yarısı Benim, yarısı kulumundur. İstekli bulunduğu kısım kulumundur. Kul: "el-hamdü lülahi Rabbi'l-âlemîn" diye okur. Allah: Kulum Bana hamdetti, diye buyurur. Kul: "er-Rahmanirrahim" der. Allah: Kulum Beni övdü, diye buyurur, kul: "Mâlikî yevmi'd-din" der. Allah: Kulum Beni temcid etti. Şu da, kulumla Benim aram d adı r: "îyyake na'budu ve iyyake nesta'in." Surenin sonu da kulumundur, istediği kısımlar onadır, buyurur. Şu kısmı okur: "İhdina's-Sırate'l-Mustakîm, sıratellezine en'amte Aleyhim, ğay-ri'l,Mağdubi Aleyhim vele'd dallın[40]

    Ebu Isa et-Tİrmizî bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir.[41]

     

    126. Hadisin Sünen-i ebu Davud'da geçen şekli, (C.l, s.228'de, "Namazda Kıraati Terkedenin Durumu" başlıklı babdan).

    el-Ka'nabî Malik'ten, o Alâu'bnu Abdurrahman'dan, o Hişam-ibnu Zuhre'nin azadlısı Ebus-Saib'den, o da Ebu Hureyre Radıyal-lahü Anh'den Resulullah Aleyhissetâm'm şöyle buyurduğunu ri­vayet etmiştir:

    "Kim namaz kılar da içinde Kur'an'ın anasını (Fatihayı) oku­mazsa o eksiktir, o eksiktir, o eksiktir, tamam değildir. Ravi (Ebu's-Saib) der: Ey Ebu Hureyre, ben bezen imamın arkasında oluyorum, dedim. Ebu Hureyre, dirseğimi tutarak şöyle dedi: Bu­nunla içinden oku, ey Farisî, ben Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini duydum: 'Allahü Teala buyurur ki; namazı Benimle kulum arasında ikiye ayırdım. Yarısı Benim, yarısı da kulumun-dur, istekte bulunduğu kısım kulumundur' Resulullah Aleyhis-selâm daha sonra buyurdu ki: Okuyunuz: kul, "el-hamdü lillahi Rabbi'l-âlemîn" der, Allah Azze ve Celle: Kulum Bana hamdetti, diye buyurur. Kul: "er-Rahmanirrahim" der. Allahü Teala: Ku­lum Beni temcid etti, buyurur. Kul: lyyake na'budu ve iyyake nes-ta'in" der. Allahü Teala: Bu Benimle kulum arasındadır, kulu­mun istediği de onadır, diye buyurur. Kul: "Îhdina's-Sırate'l-Mustakîm, Sıratelle-zine en'amte Aleyhim, ğayri'l-Mağdubi aley­him" der. Allahü Teala: işte bunlar kulumundur, istekte bulun­duğu yer kulumundur buyurur.[42]

     

    127. Bu hadis Sunen-i İbni Mace'de, C.2^.217'de'Kur'an-'ın Sevabı' başlıklı babda geçmektedir:

    Ebu Mervan Muhammedu bnu Osman el-Osmanî Abdülaziz ibnu ebi Hazim'den, o el-Alâu'bnu Abdurrahman'dan, o babasından, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den, Resulullak Aleyhis-selâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Allah Azze ve Celle buyurdu ki, namazı Benimle kulum, arasında ikiye ayırdım, Yarısı Benimdir, yarısı kulumun, kulu­mun olan kısım, istediğidir. Sonra Resulullah Aleyhisselâm şöyle

    buyurdu: Okuyunuz, kul "elhamd..." der, Allah Azze ve Celle: Ku­lum Bana hamdetti, der. kul: "er-Rahman..." der. Allah: Kulum Beni övdü, istediği kulumundur, buyurur. Kul: "Mâlik.." der. Al-lah:Kulum Beni temcid etti, der. Bu kısım Benimdir. Şu ayet de Be­nimle kulum arasındadır; kul "iyyake..." der. (yani bu ayet Benim­le kulum arasındadır). İstediği (yani istekte bulunduğu kısım) kulumundur. Surenin son kısmı kulumundur. Kuh'îhdina ' der..[43]

     

    128. Hadis Sünenu'n-Nesâî'de, C.2,s.l35-136'da 'Fatiha Suresini Okurken Bismîllahırrahmanîrrahim'i Terkedenin Durumu1 başlıklı babda geçmektedir:

    Hişamu'bnu Zuhre'nin azadlısı es-Saib, Ebu Hureyre Radıyal-lahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle buyurduğunu ri­vayet etmiştir:

    "Kim namaz kılar da içinde Kur'anın anasını (yani fatihayı) ok­umazsa o eksiktir, o eksiktir, o eksiktir, tam değildir. Ravi der ki: Ey Ebu Hureye, ben bazen imamın arkasında oluyorum, dedim. Kolumdan tûtta ve dedi ki: Sununla içinden oku, ey Farisî, Ben Re-sulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini duydum: Allah Azze ve Celle buyurur ki, namazı Benimle kulum arasında ikiye ayırdım. Yarısı Benim, yansı kulumundur. Kulumun olan, istekte bulun­duğu kısımdır. Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki, Okuyunuz, kul "el-hamd..." der, Allah Azze ve Celle: Kulum Bana hamdetti, der. Kul: "er-Rahman..." der. Allah Azze ve Celle: Kulum Beni Övdü, der. Kul: "Mâliki..." der. Allahü Teala: Kulum Beni temcid etti, buyurur. Kul: "lyyake..." der. Allahü Teala, bu ayet kulumla Benim aramdadır, istekte bulunduğu kısım da kulumundur, buyu­rur. Kul: "İhdina..." der. Allahü Teala: işte bunlar kulumundur, istekte bulunduğu kısım kulumundur, buyurur.[44]

     

    129. Yine Nesâî'nin Sünen'inde, C.2,s.l39'da "Andolsun ki Sana Daima Tekrarlanan Yedi Ayetli Fatihayı ve Kur'an-ı Azim'i verdik" mealindeki ayet-i kerimenin yoru­muyla ilgili babda şu rivayet vardır.

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın Ubeyyu'bnu Ka'b Radıyallahü Anh'den rivayetine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyur­muştur:

    "Allah ne Tevrat'ta ne de İncil'de Kur'an'm anası Fatiha'mn bir benzerini indirmiştir. O, sebu'l-mesânî (tekrarlanan yedi ayet) dir. (Allah): O Benimle kulum arasında bölünmüştür. istekte bu­lunduğu kısım kulumundur, (diye buyurur).[45]

    "Namazı böldüm" hadisi ile ilgili rivayetler burada bitti. En doğrusunu Allah bilir.[46]

     

    129. Hadisin Şerhi

     

    Kurtubi Fatiha suresi tefsirinde, îmam Buharfnin rivayet ettiği şöyle bir hadise yer veriyor: Ebu Saîd ibnu'l-Mu'alla'nm şöyle söylediği bildirilmiştir: Bir gün Mescid'de namaz kılıyordum, Re­sulullah Aleyhisselâm beni çağırdı. Ben cevap vermedim. Sonra:

    Ey Allah'ın Resulü, namazda idim onun için Sana cevap vereme­dim, dedim. Resulullah Aleyhisselâm: Allahü Teala: "Ey iman edenler, Allah ve Peygamber sizi hayat verecek şeye çağırdığı za­man icabed edin" diye buyurmadı mı, dedikten sonra şöyle devam etti: Bu Mescid'den çıkmandan önce sana Kur'an-ı Kerim'in en büyük surelerinden olan bir sureyi öğreteceğim. Bunu dedikten sonra elimden tuttu. Çıkmak istediğinde: "Sana Kur'an-ı Kerim'in en büyük surelerinden olan bir sure öğreteceğim, dememiş miydi­niz, diye hatırlattım. Resulullah Aleyhisselâm: "el-hamdü lillahi Rabbi'l-âlemin", o tekrarlanan yedi ayettir. Ve Bana verilen Kur'an-ı Azim'dir, diye buyurdu.[47]

     

    33- Melekler Birbirleri Peşinde Sizin Aranıza Girerler1hadisi

     

    130. Hadîsi Buharı Kitabu's-Salat'm 'İkindi Namazının Fazileti" başlıklı babında ve C.4,s.ll3'te Kitabu Bedu'l-Halk'ın " Meleklerin Zlkrf' babında rivayet etmiştir:

    Ebu'l-Yeman Şu'ayb'dan, o Ebu'z-Zinad'dan, o el-A'rec'den, o Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Melekler birbirleri ardından gelirler. Gece melekleri ile gündüz melekleri fecir vaktinde ve ikindi vaktinde karşılaşırlar. Si­zinle geceleyenler yerlerine çıkarlar, Aliahü Teala kullarının du­rumunu daha iyi bilmekle beraber: Kullarımı ne bal üzere bıraktınız? diye sorar. Melekler de: Onları namaz kılar halde bıraktık, onlar namaz kılarlarken geldik, derler".[48]

     

    131. Buharî bu hadisi, C.I0, s.431'de, Kitabu't-Tevhid'in "Rabbin Meleklerle Konuşması ve Meleklerin Nidası" babında rivayet etmiştir.

    İsmail Mâlik'ten, o Ebu'z-Zinad'dan, o el-A'rec'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulyllah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir:                                                          

    "Sizin içinizde gece melekleri ile gündüz melekleri birbirlerini takib ederler, Bunlar ikindi ve sabah namazlarında biraraya gelir­ler. Sonra sizinle birlikte geceleyenler, yükselirler. Aliahü Teala si­zin halinizi daha iyi bilmekle beraber: Kullarımı ne hal üzere bıraktınız? diye sorar. Melekler de: Onları   namaz   kılar   halde

    bıraktık, onlar namaz kılar haldeyken geldik, derler.[49]

     

    132. Hadisi en-Nesâî de, C.l,s.240'da ' Cemaatle Namaz  Fazileti' babında rivayet etmiştir:

    en-Nesâî'nin bu riveyeti Buharî'nm ikinci rivayetindeki lafzın aynısıdır.

    "Ancak orada "ve huve e'lemu bikum": "Sizi daha iyi bilmekle" yerine "ve huve e'lemu bihim: onları -kullarını- daha iyi bil­mekle" şeklinde geçmektedir. Ayrıca sabah namazı da ikindi na­mazından önce zikrediliyor.[50]

     

    133. Aynı şekilde İmam Malik de, Muvatta'ında, "Camiu's-Salaf babında

    "Onların -kullarının- Hallarini Daha İyi Bilmekle" lafzıyla ri­vayet etmiştir. Orada aynı zamanda: Melekler, ikindi ve akşam na­mazlarında biraraya gelirler, denilmektedir.[51]

     

    130-133. Hadislerin Şerhi

     

    Bu hadiste sözü edilen melekler, âlimlerin ekserisine göre hafa­za melekleridir. Ancak hafaza meleklerinin insandan ayrıldığı ve gece hafaza melekleri ile gündüz hafaza meleklerinin ayrı olduğu hakkında herhangi bir rivayet gelmemiştir.

    Kas tali anî bu meleklerin, insanların amellerini yazan melekleri koruyan melekler olduğunu söylüyor.

    Hadiste gece meleklerinin yükselmesinden sözediliyor. Gündüz meleklerinin yükselmesi ise zikredilmiyor. Bunun sebebi, iki ör­nekten birini zikretmekle yetinilmesidir. Ayet-i kerime'de de: "Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler vermiştir" deniliyor. Esas itibariyle bunun manası; sizi sıcaktan ve soğuktan koruyacak elbiseler ver­miştir, şeklindedir. Ayrıca gündüzün iki yanı gecenin iki yanı ile bilinir.

    Ebu Huzeyme'nin kitabında, Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'dan merfu olarak rivayet edilen hadis, buradaki çeşitli ihti­malleri ortadan kaldırıyor. Orada şöyle deniliyor: "Gece melekleri ile gündüz melekleri sabah ve ikindi namazlarında biraraya gelir­ler. Sabah namazında biraraya geldiklerinde gece melekleri yük­selir gündüz melekleri kalırlar, ikindi namazlarında birleştikle­rinde, gündüz melekleri yükselir gece melekleri kalır. Rabbleri kullarının durumunu daha iyi bilmekle beraber onlara sorar."

    Allahü Teala'mn insanların durumunu meleklerden sorması Ademoğlunun üstünlüğünü ortaya çıkarmak içindir. Melekler on­lardan Övgüyle sözederek Allah Teala'mn sorusuna cevap verirler, bu da Ademoğlu hakkında meleklerin şahitliği olur ki, bu onlar için bir şereftir.

    Allahü Teala'nın lutfundan ve kereminden bizi, meleklerin hak­larında iyilik ve hayırla şahitlik ettiği kullarından eylemesini, me­leklerin kendileri için bağışlama dilediği, iman sahibi kullarından eylemesini, dileriz. Meleklerin haklarında: "Ey Rabbimiz, ilmin ve rahmetin herşeyi içine almıştır. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla; onları cehennemin azabından koru. Ey Rabbimiz, onları ve babalarından, eşlerinden, soylarından iyi olanları, kendilerine söz verdiğin Adn cennetlerine koy; şüphesiz güçlü olan, Hakim olan Sensin. Onları kötülüklerden koru, o gün kötülüklerden kimi ko­rursan, ona şüphesiz rahmet etmiş olursun. Bu büyük kurtu­luştur" dediği kimselerden eylemesini dileriz. [52]

     

    34- Duha (Kuşluk) Namazının Fazileti

     

    134. Bu konudaki hadisi İ+9mam Tirmizî, C.l,s.95'te,' Kuş­luk Namazı1 babında rivayet etmiştir.

    Ebu'd-Derda ve Ebu Zer Radıyallahü Anh'ın rivayetlerine göre Resulullah Aleyhisseîâm Allah Azze ve Celle'nin şöyle buyur­duğunu bildirmiştir:

    "Ey Ademoğlu Benim için günün başlarında dört rek'at namaz kıl, gün sonuna kadar sana yardımcı olayım[53]

    Tirmizî Rahmetullahi Aleyh bu hadisin hasen, sahih olduğunu söylemiştir.[54]

     

    135. Ebu Davud da Sünen'inde C.l, s.357' de Kuşluk na­mazı babında şu rivayete yer vermiştir:

    Davudu'bnu   Reşid'in el-Velid'den,   onun   Sa'tdu'bnu Abdü'l- Aziz'den, onun MekhÛl'den, onun Kesîru'bnu Murre'den rivaye­tine göre Na'ımu'bnu Hemmâz Resulullah Aleyhisselâm'ı şöyle söylerken işittim, demiştir:

    "Allahü Teala buyurur ki, Ey Ademoğlu, günün başında Benim için kılacağın dört rekat namazı terketme; günün sonuna kadar sana yeterim (yani her işinde sana destek ve yardımcı olurum)[55]

     

    134-135. Hadislerin Şerhi

     

    bu hadislerden, kuşluk namazının müstehab olduğu anlaşılmaktadır. Bu namaz müekkede sünnettir. Şafii'ye göre en azı iki rek'atür, en güzel olanı da sekiz rek'at kılınmasıdır. Oniki rek'at olarak da kılınabilir, ancak efdali sekiz rek'at kılınmasıdır. Vakti ise güneşin bir boyunduruk miktarı yükselmesinden (gün doğduktan kırkbeş dakida sonra) zeval vaktine (güneşin tam tepeye gelmesine) kadar sürer. En güzel olanı günün dörttebiri geçtikten sonra kılınmasıdır. Bununla günün her dörtte birinde namaz kılınmış olur.

    Yüce Allah'ın "günün sonuna kadar" veya sonunda Sana yete­rim" diye buyurmasının manası şudur: "Âfetlerden, manevî serlerden Seni korurum". En doğrusunu Allah bilir.

     

    'Kulun Kıyamet Gününde İlk Hesabını Vereceği Şey Namazdır' Hadisi.

     

    136. Bu hadisi, Nesâî Sünen'inde CJ, s.232'de 'Namaz­dan Hesaba Çekilme* babında rivayet etmiştir.

    Hemmam'ın Katade'den, onun el-Hasen'den, rivayetine göre Hureysu'bnu Kabîsa şöyle demiştir:

    "Medine'ye vardam, Ey Allah'ım bana salih bir arkadaş ver, diye dua ettim. Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın yanma gittim. Ona: Ben Allah'tan bana salih bir arkadaş vermesini dilemiştim, haydi bana Resulullah Aleyhisselâm'dan duyduğun bir hadisi bildir, olur ki Allahü Teala ondan faydalanmamı nasib eder, dedim. O da şunu rivayet etti: Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini duy­dum: Kulun ilk hesaba çekileceği şey namazıdır. Kimin namazı düzgün çıkarsa o kurtuşmuş, necaha kavuşmuştur, kimin de na­mazı bozuk çıkar sa, o kaybetmiş, hüsrana uğramıştır. Hemmam bu kısmın Katade'ye mi ait, yoksa rivayetten mi olduğunu bilmiyo­rum diyerek şu sözleri de ilave etmiştir: "Kişinin farz namaz­larından bir şey eksik çıkarsa, Allahü Teala: Bakın, kulumun na­file ibadeti var mı? diye buyurur. Farzından eksik olanlar böylece tamamlanır. Diğer amelleri hakkında da bu muamele yapılır.[56]

     

    137. Yine Ebu Hureyre Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Kulun kıyamet gününde ilk hesaba çekileceği şey namazdır. Tam bulunursa, tam diye yazılır. Bundan bir şey eksik çıkarsa; Al-lahü Teala: Bakın, onun bir nafile ibadetini bulacak mısınız? diye buyurur. Farzından kaçırdığı nafilesi ile tamamlanır. Diğer amel­leri hakkındaki muamele de bu hal üzere yürür.[57]

     

    138. Yine Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini kaydetmiştir:

    "Kulun ilk haseba çekileceği şey namazdır. Eğer bunu tamam-lamışsa (bir şey yok), tamamlamamış olursa, Allah Azze ve Celle: Bakın, kulumun nafilesi var mı? diye buyurur. Eğer nafilesi bulu­nursa, "Onunla farzlarını tamamlayın" diye buyurur.[58]

    Bu hadisi İbnu Mace de Sünen'in de "Kulun tik Hesaba Çekileceği Şey Namazdır" başlıklı babda rivayet etmiştir:

     

    139. Temîm ed-Darî Radıyallahü Anh'tan rivayet edildi­ğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:

    "Kulun kıyamet gününde ilk hesaba çekileceği şey, namazdır. Onu tamamlamışsa nafileleri sevaba yazılır. Farzları tamamla-mamışsa şanı yüce olan Allah meleklere: Bakın kulum için nafile namaz bulabilecek misiniz? Onunla farzlardan kaçırdığını ta­mamlayın, diye buyurur. Sonra bütün amelleri hakkında bu usul uygulanır.[59]

     

    140. Ebu Davud da bu hadisi iki ayrı rivayetle vermiş­tir. Birisi Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'dan, diğeri Te­mim ed-Darî Radıyallahü Anlı'dan gelmektedir. Her ikisi de "Sahibinin Tamamlamadığı Bütün Namazlar Nafile­lerle TaTTianılflmr'' başlıklı babda yeralmaktadır:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den gelen rivayeti söy­ledin

    Yakubu'bnu İbrahim'in İsmail'den, unun Yunustan, onun el-Hasen'den rivayetine göre Enesu'bnu Hakim ed-Dabbî Ziyad'dan veya Ziyad'ın oğlundan korkarak Medine'ye geldi. Orada Ebu Hu­reyre Radıyallahü Anh'la karşılaştı. Der ki, o beni yanına aldı, ben de kendisine  bağlandım. Bana:

    "Ey delikanlı, sana bir hadis rivayet etmemi istemez misin? diye sordu. Ben: isterim Allah sana merhamet eylesin, dedim Kaviler­den Yunus der ki: Zannederim rivayetinde Resulullah'ın buyur­duğunu belirtti sonra şöyle söyledi: İnsanların kıyamet gününde amellerinden ilk hesaba çekilecekleri şey namazdır. Rabbimiz Celle ve Azze meleklere, kulunun durumunu daha iyi bilmekle be­raber: Kulumun namazına bakın tam mı kılmış yoksa eksiği var mı? diye buyurur. Tam kılmışsa tam diye yazılır. Herhangi bir eksiği varsa, Yüce Allah: Bakın, kulumun nafilesi var mı? diye buyurur. Nafilesi varsa, Allahü Teala: Kulumun farzlarının eksiğini nafilelerle tamamlayın, diye buyurur. Sonra bütün amel­ler hakkında bu usûl uygulanır.[60]

     

    14L Temim ed-Darî'nin rivayeti de şöyledir:

    Musa'bnu ismail Hammad'dan, o Davudu'bnu Ebi Hind'den, o Zurare ibnu Ebi Evfâ'dan, o Temim ed-Darî Radıyallahü Anh'den, o da Resulullah Aleyhisselâm'dan aynı manada bir hadis rivayet etmiştir. Ancak o şöyle bir ilavede bulunmuştur:

    "Sonra zekat için de böyle yapılır, sonra diğer ameller de bu şekilde ele alınır".[61]  

                             '               .

    136-14L Hadislerin Şerhi

     

    Hadiste kulun ilk olarak namazından hesaba çekileceği belirti­lirken zahiri ameller kastedilmektedir. Yoksa esasında kul', ilkin imanından hesaba çekilir. Bu kalble ilgili bir ameldir. Eğer kul iman yönünden kurtuluşa ererse, o zaman İslam'ın diğer esas­larından hesaba çekilir ve ilkin namazdan başlanır. Çünkü namaz dinin direğidir. Onu kılan dinini doğrultmuş, onu yıkan yani terk-eden dinini yıkmış olur. Aynı zamanda namaz ömrün her gün ve gecesinde beş kere tekrar edilir. Diğer ameller ise böyle değildir. Zekat insanların çoğuna farz değildir. Bunlar fakir kimselerdir. Oruç senede sadece bir ay farz kılınmıştır. Hacc da sadece gücü ye­tenlere, o da ömründe bir kere farz kılınmıştır.

    Hadis-i şerif Yüce Allah'ın ihsan ve lütfunun bolluğunu ortaya koyuyor. Çünkü kulun farzları eksik çıkınca Allahü Teala onu nafilede tamamlıyor. Allah kulunun halini daha iyi bilmekle bera­ber meleklere: Kuluma bakın; nafilesi var mı? diye buyuruyor. Na­filesi bulunursa onunla farzlardan eksik çıkanı tamamlıyor. Bu eksiklik ister namazı terketmek dolayısıyla olsun, isterse namazın bütün şartlarını hakkıyla yerine getirmemek dolayısıyla olsun. Sonra kul zekat, oruç, hacc gibi diğer amellerimden de bu tarz üzere hesaba çekilir. Yani farzı tam yerine getirmişse tamam, eksiği varsa nafileleri ile tamamlanır.

    Hadis farz amelleri eksiksiz yerine getirmenin gerekli olduğunu

    bildiriyor. Çünkü onların hesabında hiçbir eksikliğe yer verilmeye­cektir. Hadis aynı zamanda namaz olsun, zekat olsun, oruç olsun, hacc olsun nafile amelleri çokça yapmanın faydalı olduğunu bildi­riyor. Böylece Allah'ın izniyle nafile ameller farz amellerin des­tekçisi olur.

     

    'Rabbim Bana En Güzel Suret Üzere Geldi' Hadisi

     

    142. Bu hadisi Tirmizî Camiinde, C.2,s.214-215'te 'Sâd Sure­si' babında rivayet etmiştir:

    îbnu Abbas Radıyallahil Anh'dan rivayet edildiğine göre Resu-lullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:

    "Rabbim bana en güzel suret üzere geldi. Ravi der ki: Zannedi­yorum rüyada, diye söyledi, ravi Resulullah Aleyhis selâm'in şöyle söylediğini bildiriyor: Sonra Rabbim bana: Ey Muhammed, bilir misin mele-i a'la (yüksek mevkideki seçkin topluluk) ne üzere tartışıyorlar? diye buyurdu. Ben: Hayır, dedim. Elini iki omuzu-mun arasına koydu, öyleki soğukluğunu iki memenin arasında (ravi: veya gerdanımda, demiş olabilir, diyor) hissettim. Bunun üzerine göklerde ve yerde olanı bildim. Yine: Ey Muhammed, mele-i a'la'mn ne üzere tartıştıklarını bilir misin? diye sordu. Ben. Evet, dedim. Sonra: Keffaretlerde, Kefîaretler de camilerde namaz­lardan sonra oturmak, camilere yürüyerek gitmek, mekruhlardan uzak şekilde abdesti güzelce almaktır. Kim bunları yaparsa hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür, anasından doğduğu gündeki duru­mu gibi hatalarından arındırılmış olur, dedi. Sonra şöyle buyurdu: Ey Muhammed, abdest alırken "Ey Allah'ım senden hayırlı işleri (yani hayırlı işlere beni muvaffak kılmanı), fenalıklarımı terket-meme yardımcı olmanı, kalbime fakirlere karşı sevgi yerleştir-

    meni diliyorum. Kulların için bir fitne murad ettiğin zaman, beni fitne uğramamış olarak yanına al, diye dua et. Sonra buyurdu ki: Selamı yaymak, insanlara yemek yedirmek, gece insanlar uyku­dayken namaz kalmak, derecelerin artmasına vesiledir.[62]

    Ebu Isa et-Tirmizî: Hadisin senedinde Ebu Kullabe ile Ibnu Ab-bas arasında bir adamın adının zikre dildiğini söylüyor. Ebu Kulabe senedde gecen ravilerdendir ve Ibnu Abbas Radıyallahü Anh'dan önce zikredilen şahıstır.

     

    143. İbmı Abbas Radıyallahü Anh'dan gelen bir başka ri­vayete göre de Besulullah Aleyhisselâm'm şöyle buyurdu­ğu bildirilmiştir:

    "Rabbim bana en güzel şekil üzere geldi ve: Muhammed, diye buyurdu. Ben: Buyur Ya Rabbi, emret Ya Rabbi! dedim. "Mele-i a'la ne için tartışırlar?" diye buyurdu. "Bilmiyorum, Ey Rabbim" dedim. Elini iki omuzumun arasına koydu, öyleki soğukluğunu iki mememin arasında hissettim. Bunun üzerine doğu ile batı arasında olanları bildim. Rabbim: "Ey Muhammed" diye buyurdu. Ben: "Emret ya Rabbi, buyur ya Rabbi" dedim. "Mele-i a'la ne üzere tartışır?" diye sordu. Ben: "Derecelerde ve keffaretlerde, ayakları cemaate gitmek için kullanmada, mekruhlardan arındırılmış şekilde güzelce abdest almada, bir namazdan sonra diğer namazı beklemede, Kim bunlara dikkat ederse hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür, anasından doğduğu günkü gibi günahlarından arındırılmış olur, dedim, [63]

    Ebu Isa et-Tirmizî bu hadisin hasen, garîb olduğunu söylemiş­tir.

    Not: Ibnu Abbas'tan gelen ikinci hadisin senedinde ravi Ebu Kullabe'nin Halidu'bnu Leclac'dan, onun Ibnu Abbas Radıyallahü Anh'den rivayet ettiği zikrediliyor. Ebu Isa et-l^rmizî'nin birinci hadisinin senedinde isminin amlmadığını söylediği ravi Halid­u'bnu '1-Leclac'dır. Bunu ikinci hadisin senedinden anlıyoruz.

     

    144. Tirmizî Rahmetullahi Aleyh bir başka senedle Muaz-ihnu Cebel Radıyallahü Anh'den hadisi rivayet etmiştir. O rivayet şöyledir:

    Muaz ibnu Cebel şöyle demiştir:

    "Bir sabah Resulullah Aleyhisselâm sabah namazı kıldırmak üzere yanımıza çakmadı, neredeyse güneş doğmak üzereydi, çabucak çıktı. Hemen namaza çağırdı, Resulullah Aleyhisselâm kısa surelerle hemen namazı acele ile kıldırdı. Selam verince bize seslenerek: 'Olduğunuz gibi saflarınızda durun' dedi. Sonra bize dönüp şöyle söyledi;' şimdi size beni bu sabah alıkoyan neydi onu anlatacağım. Ben gece kalktım, abdest aldım, takdir edildiği kadar namaz kıldım, namazımda uyku bastı, üzerime ağırlık çöktü. Bir den Rabbim Tebareke ve Teala ile karşı karşıya geldim. Rabbim en güzel suret üzere göründü. Bana: "Ey Muhammed" diye buyurdu. "Buyur Ya Rabbi" dedim "Mele-i a'la ne üzere tartışırlar?" diye sordu. "Bilmiyorum" dedim. Bunu üç kere söyledi. Bir de gördüm ki, elinin içini iki omuzumun arasına koydu, Öyleki parmaklarının soğukluğunu iki mememin arasında hissettim. O anda herşey bana ayan oldu ve bildim. Rabbim: "Ey Muhammed" diye buyurdu. "Buyur Ey Rabbim" dedim. "Mele-i a'la ne üzere tartışır?" diye sor­du. "Keffaretlerde" dedim. "Onlar nedir?" diye sordu: "iyilikler için adım atmak, camilerde namazlardan sonra oturmak, hoş ol­mayan hallerden arı, güzelce abdest almak," dedim. "(Darecelerin yükselmesi) ne ile olur?" diye sordu. "Yemek yedirmekle, güzel konuşmakla, geceleyin insanlar uykudayken namaz kılmakla" de­dim. "İste" diye buyurdu? Ben de: "Ey Allah'ım beni hayırlı işlere muvaffak kılmanı, kötülükleri terketmemi sağlamanı, fakirlere karşı sevgi yerleştirmeni, beni bağışlamanı, bana merhamet etme-

    ni, bir topluluk için fitne murad ettiğinde beni fitneye düşürmeme­ni istiyorum. Senden senin sevgini ve seni sevenin sevgisini, senin sevgine yaklaştıracak işin sevgisini vermeni diliyorum" dedim. Re-sulullafa Aleyhisselâm buyurdu ki: bu haktır, bunu inceleyin sonra öğrenin[64]

    Ebu İsa et-Tirmizî Rahmetuilahi Aleyh bu hadisin hasen, sahih olduğunu söylemiştir.

     

    142-144. Hadislerin Şerhi

     

    Başta derim ki: Mü'min için ilk gereken Rabbini yaratıklara mahsus sıfatlardan tenzih etmesidir. Yüce Allah: "Hiçbir şey O'nun benzeri değildir. O duyandır, görendir" buyuruyor. Ihlas suresinde de: "De ki, O Allah birdir, Allah her türlü ihtiyaçtan müstağnidir, doğurmadı, doğurulmadı, hiçbir şey O'na denk değildir" buyuruluyor. Bunun dışına çıkacak bir inanç imana za­rar verir. Bütün İslam âlimlerinin ittifak ettiğine göre, Kitab ve Sünnet'te zahiren Allah'ın yaratıklara benzetilmesi manası veren ifadelerde asıl kastedilen, ibarenin zahiri manası değildir, buna böyle inanmak gerekir. Genel anlamda bu tür ifadelerin zahirde taşıdıkları anlamlarla Allahü Teala'nın vasfedilmesi doğru olmaz.

    islam âlimleri bu gibi hususlarda ikiye ayrılmışlardır: Selef mezhebi ve halef mezhebi. Selef mezhebinden olanlar, ibarenin za­hiri anlamının, kastedilmediğine inanır ve hakikat yönünü, ilm-î hakikisini Allah'a havale ederler. Bununla birlikte Allahü Tea­la'nın yaratıklarına benzemediğine iman ederler, ifadeye belirli bir anlam da vermezler. Onların inancı, meseleyi tümüyle Allahü Teala'nın ilmine havale etmektir. Bunda Allahü Teala'nın: "O'nun tevilini Allah'tan başkası bilmez" mealindeki ayet-i keri meşini esas alırlar. Sonra ayetin: "ilimde derinleşmiş olanlar: "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır, derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler" kısmını okurlar.

    Halef mezhebinden olanlar da Allahü Teala'yı yaratıklara ben­zemekten tenzih ederler, ancak benzeme anlamı veren ifadeyi de te'vil ederek bu lafzın Allahü Teala hakkında kullanılmasının im­kansız olmadığım belirtirler. Meselâ bu hadiste geçen: Rabbim bana en güzel suret üzere geldi, ibaresinde, bir de, "En güzel su­ret üzere Rabbim Tebareke ve Teala'yı  gördüm" cümlesinde  geçen 'suret' Kelimesini te'vil ederek, suret ile Allah'a layik olan Celal ve Cemal sıfatlarının kastedildiğini belirtirler. "Rabbi Resulullah Aleyhisselâm'a bu sıfatları ile tecelli etmiştir," derler.

    Aynı şekilde Allah'ın Muhammed Aleyhisselâm'ın iki omuzu arasına elini koymasını da, Hakk Teala'nın Peygamber Aleyhis-selâm'ın kalbine ilim ve marifet elini yerleştirmesi, olarak te'vil ederler. Çünkü kalb iki omuz arası hizasına gelmektedir, derler. Peygamber Aleyhisselâm'ın: "Soğukluğunu iki mememin arasın­da hissettim" demesini buna delil göstererek, bundan maksadın, kalbinin, tatmin olacak derecede ilimle dolması olduğunu belirtir ler. Yakini bilgi, kalbi serinletir ve ibrahim Aleyhisselâm'ın "kalbim mutmain olsun diye" sözünde de ortaya çıktığı üzere bu tür bilgi, kalbi mutmain kılar, derler. Bunu Resulullah Aleyhis­selâm'ın daha sonra: "Bunun üzerine göklerde ve yerde ne varsa bildim" diye buyurması da teyid ediyor. Bir rivayette de "doğu ile batı arasında ne varsa bildim" diye geçmektedir. Bir başka riva yette de: "O zaman her şey bana açık oldu ve bildim" diye geçiyor. Resulullah Aleyhisselâm'ın kalbinin ilim ve marifet ile dol­masının sonucu Rabbinin "Mele-i a'la ne üzere tartışır?" sorusuna cevap vermesi oldu. En doğrusunu Allah bilir.

    Mele-i a'la ise göklerde bulunan Arş'ın ve Kürsi'nin etrafında toplanmış, Arşın etrafını tavaf eden büyük meleklerden oluşan bir topluluktur. Onların, sözü geçen konuda tartışmaları iki yönden olabilir: Birincisi, onlar, hadiste belirtilen iyilikleri yapanların sevaplarını yazmakta birbirleriyle yarış ediyor olabilirler. Yahut da, O iyiliklere verilen sevaptaki sırrı anlamak için tartışıyor olabi­lirler. Bazıları diğer bazılarından daha çok sevab belirliyor olabi­lirler. ikincisi, sözü geçen amellerde birbirleriyle yarış etmek için dünya ehlinden olmayı arzuluyor olabilirler. Çünkü onlar bu iyilik­lere verilen sevapları yakinen görüyorlar ve neticelerinin de hayra varacağını biliyorlar.

    Hadisin bazı rivayetlerinde, hâdise Özet olarak anlatılıyor. Diğer Üç ayrı rivayetten anlaşıldığına göre mele-i a'la şu iki hususta tartışmaktadır: Keffaretlerde ve derecelerde. Yani hata ve günahların bağışlanmasına sebep olan ameller ve kişinin derece­lerinin yükseltilmesine sebep olan amellerde. Sonra Resulullah Aleyhisselâm keffaretlerin neler olduğunu açıklıyor, ve bunun gibi güzel ameller için yürümek, namazları beklemek kastıyla cami­lerde oturmak, her türlü yanlışlıktan uzak şekilde güzelce abdest almak.

    Dereceler ise, yemek yedirmekle, güzel konuşmakla, insanlar uykudayken; gece vakti namaz kılmakla yükseltiliyor. En doğru­sunu bilen Allah'tır.

    Her türlü yanlışlıktan uzak olarak güzelce abdest almaktan kas­tedilen, soğukta olsun diğer vakitlerde olsun abdestte temizlenmesi gereken bütün azalan güzelce temizlemek ve bu işi düzgünce yap­maktır.

     

    Allahü Teala'nın 'Kullarıma Bakın Bir Farzı Yerine Getirdiler, Diğerini Bekliyorlar' Sözü İle İlgili Hadis

     

    145. Hadisi İbnu Mace, Sünen'inde, Cl^s.l38'de,' Camilere Devam Etmek ve Namazı Beklemek* başlıklı babda rivayet etmiştir:

    Abdullahi'bnu Amr, İbnu'l-As Radıyallahü Anh'ın şöyle söy­lediğini rivayet etmiştir:

    "Resulullah Aleyhisselâm ile birlikte akşam namazını kıldık. Sonra giden gitti kalan kaldı. Birden Resulullah Aleyhisselâm hızla, nefes nefese, dizleri açılmış vaziyette-geldi ve şöyle söyledi: Müjdeler olsun, sizin Rabbiniz, göğün kapılarından bir kapı açtı, sizinle meleklerine övünüyor ve: Kullarıma bakın, bir farzı yerine getirdiler diğerini bekliyorlar, diye buyuruyor[65]

     

    145. Hadisin Şerhi

     

    Bu hadiste geçen "göğün kapılarından bir kapı açtı" sözündeki kapılarla kastedilen, rahmet kapılarıdır. Allahü Teala'nm hadiste belirtildiği üzere meleklerine övünmesinden anlaşılıyor ki, bir na­mazı kıldıktan sonra diğerini beklemek hayır ve rahmet kapıları­nın açılmasına vesiledir. Hadis aynı zamanda gelecek namazı bek­lemek için camilerde oturmanın faziletini de ortaya koymaktadır. Camiler en güzel yarlerdir. İnsan orada oturunca Allah'ın evinde bulunması itibariyle Allah'tan başkasıyla ilişkisini keser. Cami­lerde oturanın buraların adabına uyması ve bu yerlere gereken hürmeti göstermesi şarttır. Dolayısıyla bu yerlerde eğlenceye dal­mamak ve lüzumsuz söz konuşmamak gerekir.

     

    İnfak Ve Fazileti Hakkındaki Rivayetler

     

    Înfak Et Ey Ademoğlu Ki, Bende  Sana Vereyim' Hadîsi

     

    146. Bu hadisi Buharı, C.7,s.72'de Kitabu'n-Nafakat'ın, 'Nafakanın Fazileti' başlıklı babında rivayet etmiştir:

    İsmail Malik'ten, o Ebu'z-Zenad'dan, o el-A'rec'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullak Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Allah  Buyurdu ki; infak et (Allah yolunda sadaka ver) ey Ademoğlu ki, Ben de sana vereyim[66]

     

    147. Yine Buharı, C.7, (Kastallanî'nin Hamişine göre s. 169'da) Kitabu't-Tefsir, Hud suresi tefsiri 'Onun Arşı Su Üzerindedir'mealindeki ayetin tefeiriyle ilgili babda daha uzun bir lafızla rivayet etmiştir:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini bildirmiştir:

    "Allah Azze ve Celle buyurdu ki "Sadaka ver (infak et) Ben de sana vereyim". Yine Resulullah buyurdu ki "Allah'ın eli doludur, infak ondan bir şey eksiltmez. O gece-gündüz cömerttir". Sonra şöyle devam etti: "Göklerin ve yerin yaratılışından bu yana kimi gördünüz ki, infak etti de bu, onun elindekinden bir şey eksiltti. O'nun arşı su üzerindedir. Elinde de terazi vardır". [67]

     

    148. Buharı bu hadisi, Kastallanî'nin Hamişine göre CIO, s.372'de, Kutabu't-Tevhid'in "Arşı Su Üzerinde İdi" mealin­deki ayet ile ilgili babında da rivayet etmiştir. Ancak ora­da 'İnfak Et Ki Ben De Sana Vereyim" kısmını zikretme-mişti. Oradaki rivayetin lafzı ise şöyledir:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir:

    "Allah'ın sağ eli (veya eli) doludur. înfak etmek ondan bir şey eksiltmez. Gökleri ve yeri yarattığından bu yana ne kadar infak ettiğini gördünüz mü, sağ elindekinden bir şey eksilme mistir. Arşı da su üzerindedir. Diğer elinde de feyz veya kabz vardır. Dilediğini yükseltir, dilediğini düşürür.[68]

     

    149. Bu hadis, buradaki rivayetle kudsî hadislerden sa­yılamaz. Konunun tam anlaşılması için hadisin bu riva­yetini de verdik. Bu hadisi imam Müslim de, Sahih1 inde Kastallanî'nin Hamiş'ine göre C.4,s.359'da, Kitabu'z-Ze-kat'ın "Infak Etmeye Teşvik Edene, İnfak Edene Verilen Ka­dar, Nimet Bahşedileceğinin Müjdelenmesi" başlıklı babında rivayet etmiştir. Senedden sonraki lafa şöyledir.

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'dan şu hadisi rivayet etmiştir:

    "Allah Tebareke ve Teala buyurdu ki, Ey Ademoğlu, infak et ki, Ben de sana vereyim. Sonra Resulullah Aleyhisselâm şöyle söyledi: Allah'ın eli doludur, cömerttir, gece ve gündüz de sarfedilenler on­dan bir şey eksiltmez.[69]

     

    150. Müslim'in bir başka rivayetinde de şöyle deniliyor:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh bize Resulullah Aleyhisselâm'dan bazı hadisler rivayet etti; bunlardan birinde şöyle dedi:

    "Sadaka ver, Ben de sana vereyim, Resulullah Aleyhisselâm daha sonra şöyle buyurdu: Allah'ın eli doludur. Onu birşey azaltmaz. Gece gündüz verir. Gökleri ve yeri yarattığından buyana ne verdiğini gördünüz mü? Bu O'nun elinde olandan bir şey eksilt­medi. Arşı su üzerindedir. Diğer elinde de kabz vardır, dilediğini yükseltir, dilediğini düşürür.[70]

     

    14615 Hadislerin Şerhi

     

    Yüce Allah'ın "sadaka ver, Ben de sana vereyim" diye buyur­ması, iyiliğe iyilikle karşılık verme (müşakele) yönündendir. Aslında Allahü Teala'nın kullarına nimet vermesi O'nun hazine lerinden bir şey eksiltmez. Nitekim hadisi şerifte: "Allah'ın eli do ludur, kullarını beslemek ondan bir şey eksiltmez" diye buyurul-mustur. Yüce Allah'ın şu ayet-i kerimesi de bu manaya işaret et­mektedir: "Sizin katınızdaki tükenir, ama Allah'ın katındaki kalıcıdır" Allah'ın hazineleri hiçbir zaman tükenmez. "Allah'ın eli doludur" denirken, O'nun vermekle tükenmeyecek olan hazine­leri kastediliyor.

    Mizan (terazi) kelimesi ile Yüce Allah'ın kulları arasındaki adaleti kastediliyor. (Kastallanî Şerhi, C.8, s.220)

    el-Mazerî hadiste geçen "yemînullah-Allah'ın sağ eli" tabirinin te'vil edilmesinin gerektiğini, çünkü buradan, Allah'ın sol eli an­lamının da çıkarılabileceğini söylemiştir. Böyle bir şey ise Allah hakkında sınır ve cisim düşünmek olur ki, bu mümkün değildir. Allahü Teala böyle şeylerden münezzehtir. Yüce Allah burada kul­larına aralarında yaygın olan anlatım şekliyle hitab etmiştir. Şöyle ki, ihsan ve iyilikten sözedilirken sağ elden bahsedilir. Bununla, aynı zamanda, çok vermekle Allah'ın hazinelerin deki nimetin ek­silmeyeceği, dolayısıyla bolca ihsan etmekten çekinmeyeceği bildi­rilmiştir. "O'nun arşı su üzerindedir" denilirken de, Allah'ın ni­metlerini sürekli olarak birbiri peşinde insanlara akıttığı bildiriliyor. "Diğer elinde de 'Kabz' vardır" sözünün açıklaması da şöyledir: Allahü Teala'nm kudreti tek olsa da, bununla çeşitli işler gerçekleştirmektedir. Bizde bu tasarrufun zuhuru için iki ayrı el bulunduğundan, kudret de mecazî olarak bu iki elin tasarrufu ile yorumlanmıştır. (Nevevî'nin Müslim Şerhi'nden)

     

    •Allah Yeri Yarattığında Yer Sallanmaya Başladı Hadisi

     

    151. Bu hadisi Tirmizî, Camiinin sonlarında C.2, s.241-242'de rivayet etmiştir:

    Enesu'bnu Malik Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir:

    "Allah yeri yarattığında yer sallanmaya başladı, sonra dağları yarattı yerin üzerine yerleştirdi, yer sükûn buldu. Melekler dağların gücüne hayret ederek: Ey Rabbimiz, yaratıkların arasında dağlardan daha güçlü bir şey var mıdır? dediler. Allah Celle Celalühü: Evet, demir, dedi. Melekler bu sefer: Ey Rabbimiz, yaratıkların arasında demirden daha güçlüsü var mıdır? diye sor­dular. Allah: Evet, ateş, diye buyurdu. Melekler de: Ey Rabbimiz, yaratıkların arasında ateşten daha güçlü bir şey var mı? diye sor­dular. Allahü Teala: Evet, su, diye buyurdu. Melekler: Ey Rabbimiz yaratıkların arasında sudan daha güçlüsü var mı? diye sordular. Allahü Teala: Evet, rüzgar, diye buyurdu. Melekler: Ey Rabbimiz, yaratıkların arasında rüzgardan daha güçlüsü var mı? diye sordu­lar. Allahü Teala: Evet, sağ eli ile verdiğini sol elinden gizleyen Ademoğlu, diye buyurdu.[71]

    Ebu İsa et-Tirmizî Rahmetullahi Aleyh, bu hadisin senedinin hasen, garib olduğunu söylemiştir.

     

    •Darul.-Hicret  (Hicret)    Beldesi Hadisi

     

    152. Bu hadisi Tirmizî, C.2,s.327'de Kitabın sonlarında 'Medine'nin Fazileti" babında rivayet etmiştir:

    Cerîru'bnu Abdullah Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhis-selâm'm şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

    "Allahü Teala bana vahiyle bildirdi ki, şu üç yerden hangisine gi­dersen orası senin hicret beldendir: Medine, Bahreyn, Kınnisrîn".

    Tirmizî, bu hadis garibdir, onun el-Fadlu'bnu Musa'nın rivaye­tinden başka rivayetine rastlamadık. (Fadlu'bnu Musa Senedde adı geçen ravilerdendir), diyor.

     

    Haksızlık Ve Rüşvet Karşısında Katı Davranmak"Lailgili Hadis

     

    153. Bu hadisi, İbnu Mace Sünen'inde C.2,s.26'da rivayet etmiştir:

    Abdullah ibnu Mes'ûd Radıyallahu Anh, Resulullah Aleyhisse-lâm'ın şöyle söylediğini bildirmiştir:

    "Her kim insanlar arasında hakimlik yaparsa, kıyamet günün­de mutlaka bir melek ensesinden tutmuş olarak gelir, sonra melek kafasını göğe kaldırır, eğer: "At" denirse, onu kırk güz cehenneme atar.[72]

     

    •Hayatında Biriktirip Ölümü Ânında Dağıtmaktan Nehv Hadisi

     

    154. Bu hadisi Nesâî rivayet etmiştir:

    Busru'bnu Cehhaş Radıyallahü Anh'ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Resulullak Aleyhisselâm ovucunun içine tükürüp şehadet parmağını üzerine koyarak şöyle söyledi:

    "Allah Azze ve Celle buyurur ki, Ademoğlu Beni nasıl âciz kılar ki, seni şunun bir benzerinden yarattım. Resulullah boğazını işaret ederek şöyle devam etti: Canın şuraya geldiğinde tasadduk ediyorum dersin, nerde sadakanın vakti![73]

     

    •Malın Üçtebirinin Vasiyyet Edilmesi1 İle İlgili Hadis

     

    155. Bu hadisi Nesâî "Vasiyyetf' babında rivayet etmiştir:

    Îbnu Ömer Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini bildirmiştir:

    "(Allah buyurur ki) Ey Ademoğlu, iki şey var ki, onlardan biri senin değildir. Boğazından tuttuğum zaman seni temizlemek ve arındırmak. Ecelinin geçmesinden sonra kullarımın sana dua et­meleri için malından sana bir nasib ayırdım.[74]

     



    [1] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 184-186.

    [2] Muvatta Kader: 2

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 187-188.

    [3] Buhart: Bedu'1-Halk: 6

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 189-190.

    [4] Buharî: Bedu'l-Halk: 6

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 191.

    [5] îbnu Mace: Mukaddime: 10

    [6] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 191-192.

    [7] Müslim: Kader: 1

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 192-194.

    [8] Müslim: Kader: 1

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 194.

    [9] Müslim: Kader: 1

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 194.

    [10] Müslim Kader: 2

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 194-195.

    [11] Müsİim: Kader: 3

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 195-196.

    [12] Müslim: Kader: 4

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 196-197.

    [13] Müslim: kader: 4

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 197-198.

    [14] Müslim : Kader: 5

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 198.

    [15] Buraya kadarki açıklamalar imam Nevevî'nin Müslim şerhi'nden alınmıştır.

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 198-201.

    [16] Buharî: Tefsir; Muhammed Suresi: 1 (Ayrıca Buharf, Edeb:13; Tevhid: 35; Müslim, Birr:1

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 203-204.

    [17] Buharf:   Tefsir;   Muhammed   Suresi:   1   (Ayrıca   Buharî:   Edeb:l3   Tevhid:   35; Müslim:Birr: 16)

    [18] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 204.

    [19] Tirmizt: Birr: 9

    [20] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 205.

    [21] Ebu Davud; Zekat: 46

    [22] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 205-206.

    [23] Kastallanî Şerhi, C.7, s.842

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 206-207.

    [24] Buhari: Salat: 1

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 211-213.

    [25] Kastallanî Şerhi, C.l, s.382.

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 213-215.

    [26] Müslim: İman: 259

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 217-221.

    [27] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 222-223.

    [28] Nesâî: Salat: 1

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 223-227.

    [29] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 227.

    [30] Nesai: Salat: 1

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 227-228.

    [31] Nesâî: Salat: 1

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 228-231.

    [32] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 231-232.

    [33] ibnu Mace: ikame: 194

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 233-234.

    [34] ibnu Mace: ikame: 194

    [35] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 234.

    [36] Ebu Davud: Salal: 9

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 234-235.

    [37] Müslim : Salat: 38

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 237-238.

    [38] Nevevî'nin Sahih-i Müslim Şerhi Kastallanî Hamiş'ine göre, C.3, s.12.

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 238-239.

    [39] Muvatu: Nida: 39

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 239-241.

    [40] Tirmizî: Tefsir, Fatiha Suresi: 1

    [41] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 241-243.

    [42] Ebu Davud: Selat: 132

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 243-244.

    [43] îbnu Mace: Edeb: 52

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 244-246.

    [44] Nesât: ifitah: 23

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 246-247.

    [45] Nesai: lftitah:26

    [46] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 247-248.

    [47] Kurtubi'den.

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 248-249.

    [48] Buharı: Bedu'l Halk:6

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 251-252.

    [49] Buharî: Tevhid: 23

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 252-253.

    [50] Nesai: Salat: 21

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 253.

    [51] Muvatu: Sefer 82

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 253.

    [52] Kastallanî Şerhi, Kitabu's-Salat'tan özetle.

    Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 254.

    [53] Tirmizi: Vitr: 15

    [54] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 255.

    [55] Ebu Davud: Tatavvu: 13

    [56] Neflâi: Salat: 9; Tahrim: 2

     

    [57] Nesâl: Salat, 9: Tahrim: 2

    [58] Nesât: Satat, 9: Tahrim: 2

    [59] ibnu Mace: İkame: 2-3

    [60] Ebu Devud: Salat: 145

    [61] Ebu Davud: Salat: 145

     

    [62] Tirmizt: Tefsir; Sad Suresi: 2

    [63] Tinnizl: Tefsir: Sad Suresi: 2

     

    [64] TirmizûTefsir Sad Suresi

     

    [65] ibnu Mace: Meaacid: 19

    [66] Buhart: Nafakat: 1

    [67] Buhari: Tefsir, Hud Suresi: 2

    [68] Buhart: Tevhid: 36

    [69] Müslim: Zekat: 36

     

    [70] Müslim: Zekat: 37

    [71] Tirmizl: Tefsir: Talak Suresi: 3   -

     

    [72] ibnu Mace: Ahkam: 2

    [73] Nesai: Cenâtz: 61

    [74] îbnu Mace: Vesâyâ: 5 (Concordance'de   Sünen-i Nesâî'de geçen yerine işaret edil­miyor)**[1]**





       Kaynak:
    [1]: Müslim Hadisi.Hadis Ansiklopedis Derleyen Abdulvahid Metin
    Derleyen Ebubekir Yasin








  • Konularına Göre Hadis Meali veya Konularına Göre Hadis Fihristi Okuyabilir, bilgisayarınıza indirebilir ("RAR" İndir Linki), ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek ve değiştirmemek koşuluyla site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz. v..d.. Download / İndirdikten Sonra Üçretsiz Dağıtabilirsiniz..

    En iyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir   Eraykitap ilmin kisa yolu

  • سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
  • Tirmizî’nin bir rivayeti şöyledir: 2663- Ebû Rafî (r.a.)’den rivâyete göre, -başkaları bu hadisi merfu olarak rivâyet ettiler şöyle demiştir: “Dikkat edin! Sizden birinizi; emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaşınca koltuğuna yaslanmış durumda iken, bilmiyorum Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız (hadisleri tanımayız derken) bulmayayım.

    İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 / DEVAMI İÇİN BKZ...