"...Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle.." (Tevbe Suresi - 29) (Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur ve Rahimdir. De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin Eğer yüz çevirirlerse /itaat etmezlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez (Ali İmran Suresi 31-32) = ♦ H ♦ = “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8) İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 28-
'Ademoğlunun, Anasının Karnındayken Yaratılışı İle İlgili Olarak Gelen
Rivayetler Sizden
Birinin ilk Yaratılış Parçası Anasının Karnında Şu Kadar Süre Bekletilir Hadisi 29-
Yüce Allah'ın Rahme Hitabı İle İlgili Olarak Gelen Rivayetler Namazların
Farz Kılınması ve İsra Hadisi Sahîh-i
Müslim'den Namazın Farz Kılınmasına Dair Hadis 31-
Beş Vakit Namazın Farz Olması Ve Bunlara Devam Edilmesi Hakkındaki Rivayetler 32-
Namazı Kulumla Kendi Aramda İkiye
Ayırdım Hadisi 33-
Melekler Birbirleri Peşinde Sizin Aranıza Girerler1hadisi 34-
Duha (Kuşluk) Namazının Fazileti 'Kulun
Kıyamet Gününde İlk Hesabını Vereceği Şey Namazdır' Hadisi. 'Rabbim
Bana En Güzel Suret Üzere Geldi' Hadisi İnfak
Ve Fazileti Hakkındaki Rivayetler Înfak
Et Ey Ademoğlu Ki, Bende Sana Vereyim'
Hadîsi •Allah
Yeri Yarattığında Yer Sallanmaya Başladı Hadisi •Darul.-Hicret (Hicret)
Beldesi Hadisi Haksızlık
Ve Rüşvet Karşısında Katı Davranmak"Lailgili Hadis •Hayatında
Biriktirip Ölümü Ânında Dağıtmaktan Nehv Hadisi •Malın
Üçtebirinin Vasiyyet Edilmesi1 İle İlgili Hadis 27- Adem Aleyhisselâm'ın Yaratılışı İle İlgili Olarak Tirmizî'de Geçen
Rivayetlerin Şerhi (Hadis No: 95-98)
"Allah, Adem'i
yarattığı zaman sırtım sıvazladı" sözü için âlimler, iki ayrı görüş beyan
etmişlerdir: Birinci görüş: Bazıları sıvazlama (mesh) fiilini Allahü Teala'nm
zatına layık olacak şekilde te'vil ederek bundan kasdın, Allah'ın bir şeye
"ol" diye emretmesi onun da oluvermesi, görevli (müvekkel)
meleklerine adem-oğullarının ruhlarını getirmelerini amretmesi üzerine 'o
meleklerin Adem Aleyhisselâm'ın sırtını sıvazlamaları ve ondan bütün neslinin
ruhlarını çıkarmalarının olduğu'nu söylemişlerdir. Allâme Ebu's-Suud,
"Rabb'in Ademoğullarmın bellerinden (sırtlarından) zürriyetlerini
almıştı.." mealindeki ayet-i kerimenin tefsirinde bu görüşe yer vererek
şöyle demiştir: 'Bu ifade hakikat
manasına hamle di İm iş tir. Nitekim Ibnu Ab-bas radıyallahü Anh'den şöyle bir
hadis rivayet edilmiştir: (Burada yukarıda geçen hadisi zikrediyor) Sonra şöyle
diyor: Bu, Adem Aleyhisselâm'm bütün neslini onun sırtından bizzat çıkardığı manasına
değildir. Onun sırtından kendi sulbünden gelecek olanların ruhlarını çıkarmış,
ve sonuna kadar bu şekilde devam etmiştir. "Rabb'in Ademoğullarından,
onların bellerinden zürriyetlerini almıştı" ayeti kerimesi de buna işaret
etmektedir." Allame Ebu's-Suud
Rahmetullahi Aleyh sonra şöyle diror: 'Asıl ortaya çıkış yeri Adem
Aleyhisselâm'm sırtı olduğu için, hadis-i şeriflerde aradaki vasıtalar
zikredilmeksizin her iki topluluğun durumu da toplu halde zikredilmiştir.
Bundan kasıt, herkesin nesebinin Adem Aleyhisselâm'a çıktığının ifade
edilmesidir. Ayet-i kerime,
Resulullah Aleyhisselâm'm döneminde yaşamış olan kafirlere karşı bir delil ve
onların kendi müşrikliklerini babalarına nisbet etmelerinin bir fayda
vermeyeceğini ifade için bildirilmiş olduğundan durum, onların babalarının
sırtlarından çıkarılmaları haline nisbetlerini gerektirmiştir.... Ömer
Radıyallahü Anh hadisinde sözün alınışının açıklanmaması, olmadığına delil
teşkil etmeyeceği gibi, bağlayıcı da değildir. Sözün alınmasındaki
gayenin, onların işin gerçeğinden habersiz olduklarını ileri sürerek mazeret
beyan etmelerine imkan bırakmamak olduğudur ve bu yolda onların görüşlerine
itiraz etmek içindir. Ayet-i kerimede de: "Bu, kıyamet günü 'Bizim bundan
haberimiz yoktu' dersiniz veya 'Daha önce babalarımız Allah'a ortak
koşmuşlardı, biz de onlardan gelen bir soyuz bizi boşa çalışanların
yaptıklarından ötürü yok eder misin?' dersiniz diyedir". Şeklinde
buyuruluyor. Bu Ayet-i kerime müşriklere karşı bir hüccet olsun diye
bildirilmiş değildir; çünkü sorumluluk dünyasında bununla onlara nasihat
edilmesini gerektiren bir durum sözkonusu değildir; zira insanlar arasından
hiç kimse kendilerinden alınmış olan bu sözü hatırlıyor değildir. Bu iddiaya da ayet-i
kerimedeki cümle yapısından yola çıkılarak itiraz edilmiş ve şahid tutmanın da
şahid olmanın da korunan bir şey olduğu, bunların gizli bir eylem olarak
bağlayıcılık özelliğinin bulunduğu ileri sürülmüştür. Anlam ise şöyledir:
Biz sizin verdiğiniz sözü anmak ve onu size hatırlatmakla yaptığımızı yaptık.
Peygamberimize indirdiğimiz kitapta onu size açıkladık. Küfür ehli, kıyamet
gününde "biz bundan, yani söz verme işinden habersizdik, sorumluluk
âleminde de bize bunu hatırlatan olmadı, eğer bize onu bir hatırlatan olsaydı
biz de gereğine göre davranırdık" demeyesiniz diye size bu gerçeği
açıkladık. İkincisi: Allame Ebu's-Suud
bundan önce ayetin manası üzerinde şöyle diyor: 'Bu açıklama insanlara, Allahü
Teala'nın yaratıştaki fıtrat prensibini temsil için yapılmıştır. Yüce Allah,
insanlardan kendi nefislerinde ve çevrelerindeki tevhid anlayışına ve İslam
inancına götüren pek çok delilden bunu anlamalarını istiyor. Peygamberimiz
Aleyhisselâm'da: "Her çocuk fıtrat üzere doğar..." diye buyurarak bu
hususu dile getirmiştir. Yüce Allah'ın şu ayet-i kerimesinde de bu fıtrattan
sözedilmektedir: "Allah insanların yönünü, kendisine göre yarattığı
yaratma kanununa uygun olan dine çevirir, Allah'ın yaratması
değiştirilemez". Yani sizin yaratılışınızdaki temiz fıtratı
değiştirmeyiniz, Allah'ın sizi yaratışında koyduğu güzel fıtrata aykırı hareket
etmeyiniz". Ebu's-Suud Rahmetullahi
Aleyh sonra şöyle döyor: "Buradaki Misalle Allahü Teala'nın, insanların
ruhlarını sahi tutmakla onlara kendi Rabb'liğini anlamaları için yeterli imkan
vermesi temsil edilmektedir. Şöyle ki Allahü Teala insanlara doğruyu
kavraya-bilmeleri için akıl ve basiret vermiştir, sonra akıl ve basiretlerini
kullanarak hakka ulaşabilmeleri için gerek kendi nefislerinden, gerekse
çevrelerindeki âlemden onlara ayetlerini, delillerini göstermiştir..." Hadisin kalan kısmı
Allahü Teala'nın şu ayeti kerim e sindeki manaya uygundur: "Andolsun ki,
cehennem için de birçok insan yarattık. Onların kalpleri vardır ama anlamazlar,
gözleri vardır ama görmezler, kulakları vardır ama işitmezler. îşte bunlar hayvanlar
gibi hatta daha sapıktırlar. îşte bunlar gafillerdir". Allame Ebu's-Suud bu
ayetin tefsirinde şöyle diyor: "Yani onları
cehenneme girmeleri üzere yarattım, ama bu kendi iradeleri dışında bir zorlama
neticesi değildir. Ancak Allah onların hayatları boyunca Hak yolu hiç
seçmeyeceklerini, kendilerini zorlayan bir şey olmadığı halde daima batıl yolda
ısrar edeceklerini önceden bilmektedir. Bu itibarla Yüce Allah onları,
cehenneme dalacak insanlar olarak yarattı. Bir ayet-i kerimede şöyle
buyuru-luyor: "Ben cinleri ve insanları bana kulluk etsinler diye yarattım".[1] 99 İmam Malik'in Muvatta'ından "Adem
Aleynisselam’ın Yaratılışı" İle İlgili Hadis: İmam Malık Rahmetullahi
Aleyh bu hadisi Kader Hakfanda
Konuşmaktan Nehy' babında rivayet etmiştir. Abdulhamid ibni
Abdurrahman ıbnı, Zeydı bnı l-Hattab dan rivaaye?eddiğine göre bir gün Hazreti
Ömer Radıyallahü Anh Rabbim, Adem oğullannm bellerinden zürrıyetUnm almış ve
on-En kendilerine şahid tutarak: 'Ben sizin Rabbınız degü mıyım TJşi Onlar:
'Evet, buna şahidiz dediler. Kıyamet günü, biz İuTdan habersizdik demeyesiniz'
ayet-i kerimesinden soruldu. ömeru-bnul-Hattab Radıyallahü Anh'de Resulullah
Aleyhıs-sZm-Ia beraberken de bu ayetten sorulduğunu duydum,
Pey-gamZrAleyhisselam bu konuda söyle buyurdu," diye cevap verdi ve şu
hadisi rivayet etti: "Şanı pek yüce
olan. Allah, Adem'i yarattı, sonra sağ eliyle sırtını sıvazladı. Oyleki oradan
bir zürriyet çıkardı ve: Bunları cennet için yarattım, onlar cennet ehlinin
amelini işlerler, buyurdu. Sonra sırtını tekrar sıvazladı ve bir başka zürriyet
çıkardı ve: Bunları cehennem için yarattım, bunlar da cehennem ehlinin amelini
işlerler, buyurdu. Bir adam: Ey Allah'ın Resulü, peki-ameller ne için
yapılıyor? diye sordu. Resulullah Aleyhisselâm da: Allah bir kulu cennet için
yarattıysa onu cennet ehlinin ameline yöneltir. Ta ki, cennet ehlinin
işlerinden bir iş üzere ölür, böylece Allah da onu cennete sokar. Bir kulu
cehennem için yarattığında da, ona cehennem ehlinin işlerini kolaylaştırır, ta
ki, cehennem ehlinin işlerinden bir iş üzere ölür, böylece Allah da onu
cehenneme sokar, diye buyurdu[2]. 28- 'Ademoğlunun, Anasının Karnındayken Yaratılışı
İle İlgili Olarak Gelen Rivayetler
Sizden Birinin ilk Yaratılış Parçası Anasının Karnında Şu Kadar Süre
Bekletilir Hadisi
100. Bu
hadisi Buharı Sahih'inin çeşitli bölümlerinde rivayet etmiştir. Kitabu
Bedu'1-Halk, C.4, s.lll'de 'Meleklerden Sözedilmesi* babında, C.4, s.l33'te
'Adem'in Yaratılması1 babında, Kitabu'l-Kader, C.8, s,122'de
Kitabu't-Tevhid'de, C.9, s.l35'te, 'Peygamber Kullarımız Hakkında Takdirimiz
Daha Önce Kesinleşmişti" mealindeki ayetle ilgili babda bu hadisi
zikretmiştir. Aşağıda gelen metni Kitabu't-Tevhid'den aldık; Adem Şu'be'den, o
el-A'meş'ten, o Zeydu'bnu Vehb'den, o da Abdullah ibnu Mes'ud'dan Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir: "Sizden birinin
ilk nutfesi anasının karnında kırk gün kırk gece bekletilir. Bundan sonra bu
kadar zaman daha geçince bir kan pıhtısı haline gelir, daha sonra bu kadar bir
zaman daha geçince de bir et parçası haline gelir. Sonra Allahü Teala ona melek
gönderir, bu meleğe dört şeyi yazması üzere izin verilir (veya bu dört şeyi
yazması emredilir): Rızkını ve ecelini, amelini, cehennemlik (şaki) mi yoks'a
cennetlik (saîd) mi olduğunu yazar. Sonra Allah ona ruh üfler. Sizden biri
cennet ehlinin işini işler, öyleki cennet ile arasında bir arşın boyundan fazla
mesafe kalmaz, fakat yazgı Öne geçer ve cehennem ehlinin işini işlemeye başlar,
böylece cehenneme girer. Yine sizden birisi cehennem ehlinin işini işleye
durur, öyleki cehennem ile arasında bir arşından fazla mesafe kalmaz, ama
kader öne geçer ve cennet ehlinin işini işlemeye başlar, böylece cennete girer.[3] 101- Bazı
Rivayetlerde de: "Sizden
birinizin" ibaresinin başında "Allah'a yemin olsun ki" ibaresi
ziyade edilmiştir. Ayrıca "sizden birinizin" yerine de "bir
adam" ibaresi geçmektedir. Diğer bazı rivayetlerde de aradaki mesafe bir
arşın olarak değil de, iki arşın olarak zikredilmiştir. Birtakım rivayetlerde
ise bu mesafe bir kulaç olarak geçmektedir, [4] 102. Bu
hadisi, İbnu Mace Sünen'inde, CIO, s.20-21'de Ttader* babında, rivayet
etmiştir. Orada senedini zikrettikten sonra şöyle diyor: "Abdullah ibnu
Mes'ud der ki; kendisi doğru sözlü olan ve söyledikleri de doğrulanan Peygamber
Aleyhisselâm bize şöyle bildirdi:
, "Sizden birinin
ilk nutfesi, anasının karnında kırk gün bekletilir, sonra aynı şekilde bir kan
pıhtısı haline gelir, bu kadar zaman geçtikten sonra bir et parçası haline
gelir. Sonra Allahü Teala meleği gönderir. Ona dört kelimeyi (dört hususu)
yazması emredilir. Allah: Amelini, ecelini, rızkını ve cennetlik mi,
cehennemlik mi olduğunu yaz, diye buyurur. Nefsim elinde (kudreti altında) olan
Allah'a yemin olsun ki, sizden biriniz cennetle arasında bir arşından fazla
mesafe kalmayıncaya kadar cennet ehlinin işini işler, tam bu sırada yazgı öne
geçer de bu kişi, cehennem ehlinin işini işlemeye başlar ve cehenneme girer.
Yine sizden biriniz cehennemle arasında bir arşından fazla mesafe kalmayıncaya
kadar cehennem ehlinin işini işler, tam bu sırada kader öne geçer, bu kişi
cennet ehlinin işini işlemeye başlar ve cennete girer.[5] îmam Müslim Sahih'inde
bu hadisi muhtelif rivayetlerle vermiştir. Bunlar İbnu Mes'ud'dan ve diğer
bazı sahabilerden gelen rivayetlerdir. Zikredilmesinde pek çok fayda gördüğümüz
için bu rivayetleri burada zikredeceğiz.[6] 103.
Kastallanî'nin Hamiş ine göre C.10, s.l9'de, geçen . "Ademoğlunun Ana
Karnında Yaratılması Durumu" babında yeralan rivayet: Ebu Bekr ibnu Ebi
Şeybe, Muaviye ve Veki'den, yine Muhammed ibnu Numeyr el-Hemedânî babasından,
ayrıca Muaviye'nin babası ve Veki' ve ibnu Numeyr el-Hemedânî'nin babası
el-A'meş'ten, o Zeydu'bnu Vehb'den, o da Abdullah'dan -yani îbnu
Mes'ud'dan-Radıyallahü Anhüm, doğru sözlü ve doğrulanan, Resulullah Aley- hisselâm'ın şöyle
buyurduğunu rivayet etmişlerdir. "Sizden birinin
ilk nuftesi anasının karnında kırk gün toplanır (bekletilir), sonra bu kadar
bir zaman sonunda bir kan pıhtısı haline gelir, sonra yine bu kadar bir
zamanda da bir et parçası şeklini alır. Sonra Allahü Teala ona bir meleği
gönderir. Melek ona ruh üfler ve kendisine dört hususu yazması emredilir:
rızkını ecelini, amelini, cennetlik mi cehennemlik mi olduğunu. Kendinden
başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, sizden biriniz cennetle arasında
bir arşından fazla mesafe kalmaymcaya kadar cennet ehlinin işini işler sonra
yazgı öne geçer ve bu kişi cehennem ehlinin işini işlemeye başlar, böylece
cehenneme girer. Yine sizden biriniz cehennemle arasında bir arşından fazla
mesafe kal-mayıncaya kadar cehennem ehlinin işini işler de sonra, kader öne
geçer ve bu kişi cennet ehlinin işini işlemeye başlar, böylece cennete girer.[7] 104. Veki'in
Rivayetinde ise "Sizden birinizin
ilk nutfesi anasının karnında kırk gece bekletilir" şeklinde geçmekte,
Cerir ve İsa'nın rivayetlerinde ise "kırk gün" olarak geçmektedir. [8] 105. Yine
Muaz'ın Şu'be'den rivayetinde de "Kırk gün"
yerine "kırk gece" geçmektedir. [9] 106. Bu
Hadisi Şerifte ise: Muhammedu'bnu
Abdullahı'bni Numeyr ile Zuheyru'bnu Harb Sufyanu'bnu Uyeyne'den, o Amru'bnu
Dinar'dan, o Ebu't-Tufeyl'-den, o Huzeyfetu'bnu Ebu Esîd'den - yani Ebu Esîd
el-Ğifarî- Peygamber Aleyhisselâm 'dan gelen
rivayetlerle Rusulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu
bildirmiştir: "Nutfe ana
karnında kırk veya kırkbeş gece bekledikten sonra melek, o nutfeye girer ve: Ey
Rabbim, bu cennetlik mi yoksa cehennemlik mi olacak? diye sorar. Aldığı cevabı
kaydeder. Sonra: Ey Rabbim, kadın mı yoksa erkek mi olacak diye sorar, Bununla
beraber, ameli, eseri, eceli ve rızkı yazılır. Sonra defterler dürülür. Buna
bir şey ilave edilmez ve bundan bir şey eksiltilmez.[10] 107. Yine
Sahih-i Müslim'de, Kastallanî'nin Hamiş ine göre C.10, s.74'te geçen rivayet: Ebu Tahir Ahmedu'bnu
Amri'bni Serh'in İbnu Vehb'den, onun Amrubnu'l-Haris'ten, onun Ebu'z Zubeyr'il
Mekkt'den rivayetine göre Amiru'bnu Vasile Abdullahi'bnu Mes'ûd'un "Şaki
-cehennemlik- anasının karnında şaki olandır, saîd -cennetlik- başkasından
ibret alandır" diye söylediğini duydum demiş ye Resulullah Aleyhisselâm'ın
ashabından Huzeyfetu'bnu Esîd el-Gifarî adlı bir zata gelerek: Bir adam
herhangi bir amel işlemeden nasıl şaki -cehennemlik- olur? diye sormuştur.
Huzeyfe ona cevabında: Sen buna hayret mi ediyorsun, ben Resulullah
Aleyhisselâm'ın: "Nutfenin ana
karnına konmasının üzerinden kırkiki gece geçtikten sonra Allah ona bir melek
gönderir, melek o nutfeye şekil verir, kulağım, gözünü, cildini, etini,
kemiğini belirli hale getirir, sonra: Ey Rabbim, erkek mi yoksa kız mı olacak?
diye sorar. Rab-bin dilediği gibi hükmünü verir, melek de kaydeder. Melek
sonra: Ey Rabbim, eceli ne kadar olacak? diye sorar. Rabbin dilediğini söyler,
melek de kaydeder, Sonra melek elinde sahife (kitap) ile ayrılır. Sonra buna
birşey ilave edilmeyeceği gibi bundan birşey de eksiltilmez, diye buyurduğunu
duydum, demiştir.[11] 108.
Müslim'in Bu Babdaki Bir Rivayeti de Şöyledir: Muhammedu'bnu
Ahmedi'bni Ebi Halef, Yahya'bnu Ebi Bu-keyr'den, o Zuheyr Ebu Hayseme'den, o
Abdullahi'bnu Atadan, o îkrimetu'bnu Halid'den Ebu't-Tufeyl'in şöyle dediğini
bildirmiştir: Ebu Seriha -yani Huzeyfetu'bnu Esîd el-Gifârî-nin yanına girdim,
o da bana Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini; şu iki kulağımla duydum, dedi ve şu hadisi
rivayet etti: "Nutfe, ana
rahminde kırk gece bekler, sonra melek ona şekil verir". Ravi Zuheyr der
ki: Zannederim bu arada, "onu şekillendiren melek" dedi, hadisin
devamı: Melek: "Ey Rabbim, erkek mi yoksa kadın mı olacak? diye sorar.
Allah onu erkek veya kadın kılar. Sonra Melek: Ey Rabbim, düzgün mü yoksa sakat
mı olacak? diye sorar. Allah onu düzgün veya sakat kılar. Sonra melek: Ey
Rabbim, rızkı ne kadar olacak? eeeli ne zaman olacak? huyu nasıl olacak? diye
sorar. Sonra Allah onu şaki (cehennemlik) veya saîd (cennetlik) kılar.[12] 109.
Huzeyfe'den Bir Rivayette de, "Rahme müvekkel
kılman bir melek gönderilir. Allah bir şeyi yaratmak dilediği zaman, Allah'ın
izniyle onu kırk küsur günde (tamamlar)" kısmı ziyade edilmiştir. Bundan
sonraki kısım yukarıda geçen hadisin devamının aynıdır. [13] 110. Enes
ibnu Malik'ten merfu olarak rivayet edildiğine göre de, Enes ibnu Malik şöyle
demiştir: "Allahü Teala
rahim için bir meleği müvekkel kılmıştır. Bu melek Ey Rabbim, nutfe oldu , ey
Rabbim, kan pıhtısı oldu, Ey rabbim et parçası oldu, der. Allah da ondan bir
insan yaratmak dilediğinde emrini bildirir. Melek: Ey Rabbim, kadın mı erkek
mi, şaki mi saîd mi, rızkı ne kadar, eceli ne zaman? diye sorar. Bu hal üzere
anasının karnındayken bunları yazar[14] 109-110. Hadislerin
Şerhi:
"Cennetle
arasında bir zir'a (arşın) kalmış
olur" denirken arada kalan
mesafenin çok kısa olduğuna işaret edilmek istenmektedir. Hadisi şeriflerden
anlaşıldığına göre amellerin görünen tarafları, sadece belli durumları ortaya
koyan işaretlerdir. İşlerin sonunda neye varacağı ise kaderde belirlenmiştir. İmam Nevevî şerhinde:
"Doğru olan ve sözleri doğrulanan" sözünün manasının, kendisi daima
doğru konuşan ve vahiyle bildirdiklerinin doğru olduğu da zaman içinde ortaya
çıkan, şeklinde olduğunu belirtmiştir. Hadisin muhtelif
rivayetlerinde, meleğin geldiği vakit hakkında değişik bilgiler var. Alimler
bunları birleştirmek için şöyle demişlerdir: Melek nutfenin ana rahmine
girmesinden itibaren ona müvekkel kılınır ve gelişmeleri gözetir, zamanı
geldikçe Ey Rabbim, mutfe oldu, pıhtı oldu, et parçası oldu, der. Allah'ın izniyle
her ne gelişme olursa onu vaktinde belirtir. Allahü Teala bütün olanları daha
iyi bilmektedir. Meleğin konuşması ve tasarrufla bulunması için belirli
vakitler vardır: Birincisi: Allahü Tea-la'nın nutfeyi yaratıp onu pıhtı haline
dönüşür kıldığı zaman. Melek ilk olarak bu zamanda, bir çocuğun teşekkül
edeceği hususunda bilgi sahibi olur. Çünkü her nutfeden çocuk olmamaktadır.
Nutfenin sözü edilen hale dönüşmesi ise kırk günden sonra olmaktadır, işte bu
zamanda melek çocuğun rızkını, ecelini, amelini, cennetlik veya
cehennemlikliğini yazar. Melek, bundan sonra
ayrı bir zamanda başka bir tasarrufta bulunmaktadır ki, bu da çocuğa şekil
vermesidir, kulak, göz, deri, kemik, erkeklik veya dişilik uzuvlarının
şekillendirilmesi, meleğin bu ikinci tasarrufudur. Bu ise üçüncü kırk günün
içinde olmaktadır. Bu süre de, pıhtının et parçası haline geldiği süredir.
Üçüncü kırk gün tamam olmadan ve içerisine ruh üflenmeden şekil verme işi tamam
olur. Çünkü ruh ancak çocuğun şekli tam belirginleştikten sonra üflenir. Hadisin
rivayetlerinden birinde: "Nutfenin ana karnına konmasının üzerinden
kırkiki gün geçtikten sonra Allah ona bir melek gönderir. Melek o nutfeye
şekil verir, kulağını, gözünü, cildini, etini, kemiğini belirli hale
getirir..." denmesi hususunda müfessir Kadı Beyzavî ve başkaları şöyle
diyorlar: 'Bunun, zahirî manasıyla alınmaması gerekir. Zahirî manasıyla
alındığı zaman doğru olmaz. Burada kastedilen mana, kendisine ne tür bir şekil
verileceğinin yazümasıdır. Sonra başka bir vakitte bu yazılanlar yerine
getirilir. Çünkü ilk kırk günden sonra çocuğa şekil verilmediği âdeten
bilinmektedir. Çocuğun şekli, ancak üçüncü kırk günün içinde belirir. Bu ise
nutfenin, pıhtı halinden et parçası haline döndüğü süredir. Nitekim Kur'an-ı
Kerim'de de şöyle buyurulu-yor: "Andolsun ki, insanı süzme çamurdan
yarattık. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra nutfeyi
kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik
etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdir". Dört ay tamamlanıp
cenine ruh üflendikten sonra melek ona yeni bir şekil daha verir. Ruh üfleme işinin
ancak dört ay tamamlandıktan sonra olduğu üzerinde bütün ilim adamları ittifak
etmişlerdir. Buharî'nin Sahihinde yeralaû bir rivayette: "sizden birinin
ilk nutfesi, anasının karnında kır gün kırk gece bekletilir. Bundan sonra bu
kadar zaman daha geçince bir kan pıhtısı haline gelir, daha sonra bu kadar
bîr zaman içinde bir et parçası haline gelir. Sonra Allahü Tea-la ona bir melek
gönderir, bu meleğe dört şeyi yazması üzere izin verilir: Rızkını, ecelini,
amelini, cennetlik mi, yoksa cehennemlik mi olduğunu yazar. Sonra ona ruh
üflenir" deniyor. Burada "sonra" denmesinden anlaşıldığına göre
meleğin sözü edilen hususları yazması, üçüncü kırk gün geçtikten sonra
olmaktadır. Diğer rivayetlerden anlaşılan ise, bu yazma işinin birinci kırk
günden sonra gerçekleştiğidir. Buna cevap olarak denilmiştir: "Sonra melek
gönderilir..." kısmı, baştaki "anasının karnında kırk gün
bekletilir" ibaresine atfedil m iş tir. Kendisinden önceki cümleye matuf
değildir. "Sonra bu kadar zaman içinde kan pıhtısı olur..." kısmı ise
bir ara cümle (cumletun mu'terida) mahiyetindedir. Bu durum Arap dilinde çokça
görülür ve Kur'an-ı Kerim'de sahih hadislerde ve Araplar arasında dolaşan sözlerde
bunun örnekleri çoktur. Kadı Beyzavî ve başka
müfessirler derler ki: Meleğin bu hususları yazmak üzere gönderilmesinin
anlamı, o meleğin bununla, sözü edilen şeyi yapmakla emrolunmasıdır. Yoksa esas
itibariyle hadisi şerif, meleğin zaten ana rahmine müvekkel kılınmış olduğunu
gayet açık bir ifadeyle bildiriyor. Nitekim bundan önce meleğin "Ey Rabbim
nutfe oldu, ey Rabbim pıhtı oldu" dediği bildiriliyor. Enes ibnu Malik
Radıyallahü Anh'ın rivayetinde: "Allah ondan bir insan yarattığı zaman
emrini bildirir. Melek: Ey Rabbim, kadın mı, erkek mi..." demesi bizim
yukarıda yaptığımız açıklamaya ters değildir. Burada meleğin böyle söylediği,
pıhtının da et parçası olduğu belirtildikten sonra zikrediliyor. Ama bununla
yeni bir konudan söz ediliyor olduğundan bu, sözün başlangıcı sayılır. Bununla
ayrı bir durumdan, ayrı bir gelişmenin başlangıcından söz ediliyor. Bu
rivayette önce nutfenin hangi halden hangi hale dönüştüğü sırayla anlatılıyor,
ikinci kısımda da Allah'ın nut-feyi pıhtı haline getirmek istemesi üzerine
meleğin ne konuştuğundan bahsediliyor. Ayrıca meleğin rızkı, eceli, cennetlik
veya cehennemlik olması, ameli, kadınlık veya erkekliği yazması, bu hususların
kendine bildirilmesi, gerekeni yapmak ve kendisine bildirilenleri yazmakla
emroluinması neticesinde gerçekleşmektedir. Allahü Teala'mn bu konudaki hükmü,
ilmi ve iradesi ise bu hâdiseden önce belliydi. Allah'ın ilmi, ezilidir. Hadiste "sizden
birinizin cennetle arasında bir arşından fazla mesafe kalmaymcaya..."
denirken o insanın Ölüme çok yaklaştığı ve o-hali üzere ölmesi neticesinde
cennete girmesinin mümkün olduğu bir anda durumunun değişebileceği
bildirilmektedir. Arada bir arşından fazla mesafe kalmadığı belirtilirken
dünyadaki herhangi bir kişinin varmak istediği yerle arasında bir arşınhk mesafe
kalması halindeki yakınlığına benzediği ifade edilmektedir. Bu hadisin
söylenmesinden maksad, sözü edilen durumun genel bir şey olmayıp insanlar
arasında nadiren görülen bir durum olduğunun ifade edilmesidir. İnsanların pek
çok fenalık işledikten sonra iyiliğe dönmeleri Allahü Teala'nın ihsanından ve
rahmetinin genişüğindendir. insanların hayır halinden şer haline dönmeleri ise
çok nadir ve son derece azdır. "Rahmetim
gadabımı geçti, rahmetim gadabıma galib oldu" sözündeki mana da buna işaret
ediyor. insanın hayır halinden
şer haline dönmesi gerek küfür, gerekse günah işlemek suretiyle cehenneme
girmeyi gerektirecek bir ameli işlemekle olur. Ancak bu ikisinin durumu
farklıdır. Birisi cehennemde ebedî kalacak, diğeri ise cesazmı çektikten sonra
çıkacaktır. Küfür üzere ölen cehennemde ebedî kalacaktır. Allah'ın birliğini
kabul eder halde ölmesine rağmen; dünyadayken günahlar işlemiş olan ise, daha
önce geçtiği üzere cehennemde ebedî kalmayacaktır. Bu Hadiste kaderin hak
olduğu açık şekilde ifade edilmektedir. Ayrıca tevbenin daha önce işlenmiş
günahları sildiği bildiriliyor. Yine hadisten anlaşıldığına göre insan ne hal
üzere öldüyse o hale göre hüküm verilir. Ancak küfre düşmeden günah
işleyenlerin azab mı görecekleri yoksa mağfiret mi edilecekleri üzerinde hüküm
verecek olan Allah'tır. En doğrusunu Allah bilir.[15] 29- Yüce Allah'ın Rahme Hitabı İle İlgili Olarak Gelen Rivayetler
'Rahme Hitab' Hadisi
111 Bu
Hadisi Buharı, kitabu't-Tefsir'de, Muhammed suresi konusunda, C.6,s.l34'te,
"Akrabalık Bağlarını Ko-panrsınız" mealindeki ayet-i kerime ile
ilgili babda rivayet etmiştir. Süleyman Muaviyetu'bnu
Ebi Muzerred'den, o amcası Saîd ibnu Yesâr'dan, o da Ebu Hureyre Radıyallahü
Anh'den Resulullah Âleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah
yaratıkları yarattı. Bunu bitirince akrabalık bağı, (rahm) kalkıp Rahman'ın
eteğine yapıştı. Rahman: 'Bırak' dedi. Akrabalık bağı: 'Bu makam benimle
ilişkinin kesilmesinden sana sığınma makamıdır' dedi. Rahman: 'Senin hakkını
yerine getirene, (akrabalarıyla bağlarını koparmayana) Benim vasıl olmama, ona
yardımcı olmama, senin hakkını yerine getirmeyerek akra-basıyla ilişkiyi
kesenle de Benim ilişkiyi kesmeme razı değil misin?' diye sordu. Akrabalık
bağı: 'Evet, razıyım Ey Rabbim' diye cevap verdi. Rahman: 'Öyleyse, bu
istediğini sana veriyorum' diye buyurdu. Ebu Hureyre der ki: isterseniz
"Demek, idareyi ve hakimiyeti ele alırsanız hemen yeryüzünde fesat
çıkaracak, akrabalık münasebetlerini bile keseceksiniz öyle mi?" ayetini
okuyun[16] 112. Bukarî'nin
aynı babda senedi ebu Hureyre'ye dayanan bir başka rivayetinde: "Sonra Ebu
Hureyre Radıyallahü Anh'ın, Resulullah Aleyhis-selâm'ın, isterseniz "Demek
idareyi ve hakimiyeti ele alırsanız..." ayetini okuyun dediğini
bildirmiştir." denilmektedir. [17] Yukarıdaki hadisi
Buharı, Kitabu't-Tevhid'de ve Kitabu'l-Edeb'de de rivayet etmiştir. Müslim de
kitabu'l-Edeb'de Nesâî ise Kitabu't-Tefsir'de rivayet etmiştir.[18] 113.
Türmizî'iıiiı rivayetine göre de Abdurrahmani'bnu Avf Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini duydu-ğunu bildirmiştir: "Allah buyurdu
ki, Ben Allah'ım, Ben Rahman'im, rahm'ı (akrabalık ilişkisini) yarattım ve
onun için kendi ismimden isim türettim, kim bunun hakkını yerine getirerek
akrabalık ilişkisini sürdürürse Ben de ona yakın olur; kendisine yardımcı
olurum, kim de akrabalık bağım koparırsa Ben de onunla ilişkiyi,keserim.[19] Tirmizî bu hadisin
hasen, sahih olduğunu belirtmiştir.[20] 114. Yine
Ebu Davud da, hadisi Abdurrahmani'bnu Avf tan alarak onun şöyle söylediğini
bildirmiştir: "Resulullah
Aleyhisselâm'ı şöyle konuşurken duydum: Allah buyurur ki, Ben Rahman'ım,
rahm (akrabalık bağı) için de
kendi ismimden bir isim
türettim, kim akrabalık ilişkisini sürdürürse Ben de onunla ilişkiyi sürdürür
ona yardımcı olurum, kim de akrabalık bağını koparırsa Ben de onunla ilişkiyi
keserim.[21] Ebu Davud bu hadisi,
C.2, s.77'de "Akrabalık ilişkisini Sürdürme" babında rivayet
etmiştir.[22] 111-114 Hadislerin Şerhi
"Akrabalık bağı
kalktı" denirken bunun bir cisim gibi şekillendi-rildiği belirtiliyor. "Rahman'm eteğine
yapışır" ifadesinin tefsirinde Kadı Beyzavî şöyle diyor: İnsanlar arasında
yaygın adete göre yardım dileyen, kendisinden yardım düenilenin eteğine veya
ridasının bir kenarına yapıştığı için bu ifade kullanılmıştır. Eteğine
yapışmakla yardım talebinde ısrar ettiğine işaret edilmiş olabilir. Yani âdeta
muhatabından eteği ile koruduğu şeyleri koruduğu gibi kendisini korumasını ve
üzerindeki eziyeti gidermesini istediğini işaret etmektedir. Onun eteğine
yapışıp bırakmamaktadır. İşte insanlar arasında yaygın olan bu durum akrabalık
bağı hakkında da mecazî olarak kullanılmıştır. et-Tayyibî der ki:
Burada mecazi anlamda bir benzetme vardır. Şöyle ki akrabalık bağının ve onun
ilişkinin sürdürülmesine olan ihtiyacı, ilişkinin kesilmesinden kaçınmadaki
durumu, dilekte bulunduğu kimsenin eteğine yapışmış bir ihtiyaç sahibinin
durumuna benzetiliyor. Bu benzetmeden hareketle benzetilen için kullanılan
ifade, oradaki durumu çeşitli yönlerden ortaya koyması itibariyle benzetilen
için de aynen kullanılmıştır. el-Kabisî der ki, Ebu
Zeyd, bazılarının anlamakta güçlük çekeceği için "Rahman'm eteği"
ibaresini söylemekten çekindi ve "bu ibare rivayette geçmekle beraber
Allah'ı tenzih için söylemiyorum" dedi. Buradaki mana bir
melek kalkıp onun adına konuştu şeklinde 'muzaafın hazfı1 esasına da mebni
olabilir. Ayrıca bir örnek verme ve mecaz manası da taşıyabilir. Hadisin tümünden
anlaşılan mana ve maksat; akrabalık bağının önemli bir şey olduğu, akrabalık
ilişkilerini sürdürenin faziletli, bu ilişkileri kesenin de günahkar
olduğudur. Allahü Teala'nm
akrabalık bağlarım sürdürene vasıl olması, onlara acıyıp merhamet etmesidir;
akrabalarla ilişkiyi kesenle ilişkiyi kesmesi ise, ona acımam ası dır. Nevevî diyor ki:
Akrabayla ilişkiyi sürdürmek genel manada va-cibdir, ilişkiyi kesmek ise
günahtır. İlişkiyi sürdürmenin de dereceleri vardır. Bazı dereceler diğer
bazılarından üstündür. Ebu Bek-re Radıyallahü Anh'den merfu olarak rivayet
edilen bir hadiste: "Allah'ın,
ahiretteki cezasını saklamakla birlikte dünyadayken cezasını vermekte en çok
acele ettiği günahlar, taşkınlık ve akrabayla ilişkiyi kesmektir". Bu
hadisi Ahmed ibnu Hanbel rivayet etmiştir. Yine Ahmedu'bnu Hanbel'in Sevban'dan
merfu olarak rivayet ettiği bir başka hadis şöyledir: "Kimin ecelinin geciktirilmesi
ve ömrünün uzatılması hoşuna giderse akrabayla ilişkiyi sürdürsün". Her
şeyin en doğrusunu bilen Allah'tır. [23] 30- Namazla İlgili Rivayetler
Namazların Farz Kılınması ve İsra Hadisi
115. Bu
hadisi Buharı, C.l, s.78-79'da,' Namazlar İsra'da Nasıl Farz Kılındı?' başlıklı
babda rivayet etmiştir: Yahya'bnu Bukeyr,
el-Leys'den, o Yunus'tan, o İbnu Şi-hab'dan, o da Enesu'bnu Malik Radıyallahü
Anh'den, Ebu Zer Radıyallahü Anh'ın Resulullah Aleyhisselâm'dan şöyle bir hadis
rivayet ettiğini bildirmiştir: "Ben Mekke'deyken
evimin tavanı yarıldı ve oradan Cibril Aley-hisselâm indi, göğsümü yardı,
orasını zemzem suyu ile yıkadı,sonra hikmet ve iman dolu altın bir testi
getirdi, onu benim göğsüme boşalttı, sonra orayı kapattı, sonra Benim elimden
tuttu ve beni dünya göğüne yükseltti. Dünya göğüne geldiğimde Cibrîl Aleyhi s
selâm göğün kapıcısına: 'Aç' dedi. Bekçi: 'Kim o?1 diye sordu. Cibrîl
Aleyhisselâm: 'Cibril* diye cevap verdi. Kapıcı: "Yanında kimse var mı?1
diye sordu. Cibrîl Aleyhisselâm: 'Evet, benimle birlikte Muhammed Aleyhisselâm
var' dedi. Kapıcı: 'Ona elçi gönderildi mi?' diye sordu. Cibril Aleyhisselâm:
'Evet' diye cevap verdi. Kapıyı açınca dünya göğüne girdik. Orada oturan bir
adam gördük, sağında da solunda da birtakım insanlar vardı. Sağ tarafına
baktığında gülüyor, sol tarafına baktığında ağlıyordu. (Yanına varınca): 'Salih
Peygambere ve Salih evlada merhaba' dedi. Cibril'e: 'Bu kim?' diye sordum.
"Bu, Adem Aleyhisselâm'dır. Şu sağında ve solundaki insanlar ise onun
evlatlarının ruhlarıdır. Sağda olanlar cennetliklerdir, solunda yeralan
şahıslar ise cehennemliklerdir. Bu yüzden sağ yanma baktığı zaman güler sol
yanına baktığı zaman da ağlar." dedi. Bundan sonra ikinci göğe
çıkarıldım. Cebrail oranın kapıcısına: 'Aç' dedi. Bu göğün kapıcısı da
birincinin söylediğini söyledi. Sonra kapıyı açtı". Ravi Enes Radıyallahü
Anh der ki: 'Peygamber Aleyhisselâm, göklerde Adem, Idris, Musa, îsa ve îbrahim
salavatullahi aleyhim ecmain Peygamberlerle Karşılaştığını belirtti, ancak
menzillerini tesbit etmedi. Sadece Adem Aleyhisselâm'la dünya göğünde ibrahim
Aleyhisselâm ile de altıncı gökte karşılaştığını zikretti1. Enes Radıyallahü
Anh, sözünün devamında şöyle diyor: "Cebrail, Peygamber Aleyhisselâm ı
Idris Aleyhisselâm in yanından geçirdiğinde O: 'Salih Peygambere, salih
kardeşe merhaba' dedi. Peygamber Aleyhisselâm buyurdu ki, 'Cebrail'e: Bu
kimdir? diye sordum. Cebrail Aleyhisselâm: Bu Idris'tir, diye cevap verdi.
Sonra Musa Aleyhisselâm'in yanından geçtim, O da: "Salih, kardeşe, salih
Peygambere merhaba" dedi. Cebrail Aleyhisseîâm'a bu kimdir diye sordum.
"Bu Musa'dır" dedi. Sonra İsa Aleyhisselâm'ın yanından geçtim. O da:
"Salih kardeşe, salih Peygambere merhaba" dedi. Cebrâîl
Aleyhisselâm'a: "Bu kimdir" diye sordum. Ceb-râîl Aleyhisselâm:
"Bu İbrahim Aleyhisselâm'dır" dedi'. 'Kavilerden îbnu Şihab der ki:
'Bana ibnu Hazm, İbnu Abbas ile Ebu Hayye el-Ensarî'nin daha sonra Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini rivayet, ettiklerini haber verdi: 'Sonra
yine yükseltildim, öyle bîr yere vardım ki, kalemlerin gıcırtısını duyar
oldum.' ibnu Hazm ve Enesu'bnu Malik Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle
söylediğini bildirmişlerdir: "Allah Azze ve Celle Ümmetime elli vakit
namazı farz kıldı. Böylece geri döndüm, Musa Aleyhis-seîâm'ın yanından geçerken:
"Allah senin Ümmetinin üzerine neyi farz kıldı?" diye sordu. Ben de:
"Elli vakit namaz" diye cevap verdim. Musa Aleyhisselâm 'Rabbine dön,
senin Ümmetin buna güç yetiremez', dedi. Ben de geri döndüm, Rabbim bir cüz'ünü
indirdi. Sonra tekrar Musa Aleyhi s selâm'a geldim: "Rabbim benim için
yansına indirdi" dedim. Musa Aleyhisselâm: 'Rabbine dön, senin Ümmetin
buna da güç yetiremez' dedi. Rabbime döndüm, Rabbim bir cüz'ünü daha indirdi.
Yine Musa'ya geldim, "Rabbine dön, senin Ümmetin bu kadarına da güç yetiremez"
dedi. Rabbime tekrar gittim, Rabbim: "Onu beş vakite indirdim, ama bu beş
vakit için elli vakit sevabı var. Benim indimde söz değiştirilmez" diye
buyurdu. Sonra tekrar Musa Aleyhisselâm'a geldim. Yine "Rabbine dön"
dedi. Ben de: "Rabbimden haya ettim" diye cevap verdim. Sonra Cibril
Benimle beraber çıktı, benimle sidretü'l-Münteha (en son nokta)'ya kadar geldi.
Orada onu, ne olduğunu bilmediğim renkler kapladı. Sonra cennete alındım,
baktım ki içerde inciden boncuk dizileri var, toprağı ise misktendir[24] 115. Hadisin Şerhi
Hadiste Resulullah
Aleyhisselâm "evim" diyerek hâdisenin vukua geldiği zamanda içinde
bulunduğu evi kendine nisbet etmiştir. Bu o anda o evde bulunması anlamı taşır.
Çünkü en ufak bir ilişki için bu nisbet sözkonusu olabilir. Esas itibariyle o
anda Resulullah Aleyhisselâm'm Ümmü Hani'nin evinde bulunduğu sabit olmuştur.
Altın testinin kullanılması Resulullah Aleyhisselâm'm kalbinin temizliği
dolayısıyladır. Bu hâdise Mekke'de altın eşya kullanılması haram edilmeden önce
meydana gelmişti. Testinin iman ve hikmet dolu olması, iman ve hikmete
ulaştırması açısından, sebebin müsebbible isimlendirilmesi olabilir. Ölümün
alaca koç olarak getirilmesi gibi, hissedilenle, ma'kul olanın inkişafı için
yapılmış bir temsil de olabilir. Hikmek, Allah'ı biime
(marifetullah) ile ilgili hükümlere taalluk eden ilmi bilme, basireti
geliştirme, nefsi terbiye etme, hakkı görüp ona göre amel etme, nefsi boş
arzulara ve batıl şeylere takılmaktan alıkoyma anlamına kullanılan bir
ibaredir. Buradaki hikmetle Peygamberliğin kastedildiği de söylenmiştir. Aynı
şekilde hikmetin Allah'tan bahşedilen bir anlayış olduğu da söylenmiştir. Cibril Aleyhısselam,
iman ve; hikmet dolu testiyi Resulullah Aleyhisselâm'ın göğsüne boşalttıktan
sonra orayı kapatmış ve dolu bir kabın mühürlenmesi gibi mühürlemiştir. Allahü
Teala Onda Peygamberliğin bütün yönlerini birleştirmiş ve Onu Peygamberlerin
sonuncusu, mührü kılmıştır. Onu mühürlemiş, düşmanları Ona ulaşmak için bir yol
bulamamışlardır. Çünkü mühürlü bir şey muhafaza altındadır. Bunu, Onda esma-i
hüsna'nm parıltısının en güzel şekilde belirmesi, kuvvetlenmesi ve Onun en
yüksek makamda sebat etmesi için yapmıştır. Melek, Cibril Aleyhisselâm'ın
Peygamber Aleyhisselâm, için: "Ona elçi gönderildi mi?" diye
sorarken, göklere yükselmesi için bir elçinin gönderilip gönderilmediğini
sormaktadır, yoksa Peygamberlik vazifesinin verilip verilmediğini
sormamaktadır. Adem Aleyhisselâm:
"Salih evlada merhaba" diyor. Merhaba kelimesi bir yerden geleni
karşılarken kullanılır. Adem Aleyhisse-lâm'ın; salih kelimesini kullanması da,
bu kelimenin diğer bütün güzel özellikleri de içine alan bir mana taşıması
dolayısıyladır. "Rabbim bir
cüz'ün indirdi" denirken namazın beş vaktini indirdiğini kastetmektedir,
indirme konusunda değişik rivayetlerde farklı bilgiler yerahyor. Bazı
rivayetlerde beşer beşer, bazı rivayetlerde onar onar indirildiği
belirtiliyor. Sabit olan rivayetlere göre beşer beşer indirildiği
anlaşılmıştır. Hafız ibnu Hacer der
ki: "Onu beş vakte indirdim fakat bu beş vakit için elli vakit sevabı
var" cümlesi "Kim bir iyilik getirirse ona on kat sevab vardır"
mealindeki ayet-i kerimeye uymaktadır. Burada beş vaktin farz
kılınmasından, vitir namazı gibi beş vakitten fazla namazların farz olmadığına
delil getirilmiştir. Hadisten, bir emrin, o
emirle amel edilmeden önce de neshedi-lebileceği anlaşılıyor. Mutezile ise bu
görüşe itiraz etmiştir. Ancak neshin tebliğden yani Peygambere bildirmeden önce
gerçekleşmeyeceği hususunda bütün ilim adamları ittifak etmişlerdir. "Benim indimde
söz değiştirilmez" sözünün manası "Benim indimde kesinlik kazanmış
bir hüküm değiştirilmez" -dir. Muallakta olanlar ise böyle değildir. Allah
bunlardan istediğini siler, istediğini de kesinleştirir. Peygamber
Aleyhisselâm'ın namazın azaltılması için Rabbine müracaat etmesi, birinci
hükmün kesinlik kazanmış bir hüküm olmadığım gösteriyor.^ Resulullah
Aleyhisselâm "Rabbimden haya ettim" demesi, bundan sonra yine
indirilmesini istemesinin, bu beş vakiti de tamamen kaldırmasını istemek
olacağını düşünme-sindendir. Çünkü her gidişinde beş vakit namaz indirilmiştir.
Her keresinde beş vakit namaz indirilince artık beş vakitten de indirilmesini
nasıl isteyebilir. Özellikle Allahü Teala:"Benira indimde hüküm
değiştirilmez" diye duyurduktan sonra.Sidretü'l-Münteha, göklerin en
üstündedir. Meleklerin ilmi oradan Öteye geçemediği için, münteha (bitiş yeri)
olarak adlandırılmıştır. Resulullah Aleyhisselâm'dan başkası oradan ileri
geçememiştir. Yahut şehidlerin ruhları oradan öteye geçemediği için bu adla
adlandırılmış olabilir. Cennetin toprağının
miskten olması, misk kokulu olması demektir.[25] Sahîh-i Müslim'den Namazın Farz Kılınmasına Dair
Hadis
116. Hadis,
Kastallanî'nin Hamiş'ine göre C.2,
s.53'te 'Resu-hıllah
Aleyhîsselâm'ın İsra'sı ve
Namazın Farz Kılınması babında geçmektedir. Şeybanu'bnu Ferruh
Hammadu'bnu Selem'den, o Sabit el-Bunanî'den, o da Enesu'bnu Malik Radıyallahu
Anh'den Resulul-lah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bana
"Burak1 getirildi ki o, beyaz uzuneşekten iri, katırdan küçük bir
hayvandır. Ayağını gözünün görebildiği yere kadar atar. Ona binerek
Beytu'l-Makdis'e geldim. Onu Peygamberlerin bineklerini bağladığı halkaya
bağladım. Sonra Mescide girdim, orada iki rek*at namaz^ kıldım, sonra çıktım.
Cibril Aleyhisselâm bir şarab bir de sijt kabı getirdi, ben sütü tercih ettim.
Cibril Aleyhisselâm 'Fıtratı, yani doğruluğu tercih ettin' dedi. Sonra bizi
göğe yükseltti. Cibril Aleyhisselâm kapının açılmasını istedi. Kendisine:
"Sen kimsin?" diye soruldu. "Cibril" diye cevap verdi.
"Beraberinde kim var?" denildi. "Muhammed Aleyhisselâm"
diye cevap verdi. "Ona elçi gönderildi mi?" diye soruldu.
"Gönderildi" diye cevap verdi. Bir de teyzeoğulları îsa ibnu meryem
Yahya ibnu Zekeriyya ile karşılaştım. Beni güzelce karşıladılar ve benim için
hayır dua ettiler. Sonra üçüncü kat göğe yükseltildik. Cibril kapının
açılmasını istedi. "Sen. kimsin?" diye soruldu. "Cibril"
diye cevap.verdi. "Beraberinde kim var?" denildi. "Muhammed
Aleyhisselâm" dedi. "Ona elçi gönderildi mi?" diye soruldu.
Cebrâîl Aleyhisselâm 'Elçi gönderildi' dedi. Kapıyı bize açtı. Bir de Adem
Aleyhisselâm ile karşılaştım. Beni güzelce karşıladı ve Bana hayır dua etti.
Sonra Cebrâîl bizi ikinci göğe yükseltti. Cibril Aleyhisselâm, kapının
açılmasını istedi. "Sen kimsin" diye soruldu. "Cibril" diye
cevap verdi. "Beraberinde kim var?" denildi. "Muhammed"
dedi. "Ona elçi gönderildi mi?" diye soruldu. "Gönderildi"
dedi. Kapıyı açtı. Bir de kendisine güzelliğin (insanların nasibi olan
güzelliğin tamamının) yansı verilen Yusuf ile karşılaştım. Beni güzelce
karşıladı ve Bana hayır dua etti. Sonra dördüncü kat göğe yükseltildik. Cibril
Aleyhisselâm kapının açılmasını istedi. "Kim o?" diye soruldu.
"Cibril" dedi. "Beraberinde kim var?" denildi. "Muhammed"
diye cevap verdi. "Ona elçi gönderildi mi?" diye soruldu. "Elçi
gönderildi" dedi. (görevli) bize kapıyı açtı. îdris Aleyhisselâm ile
karşılaştım. Beni güzelce karşıladı ve Bana hayır dua etti. Allahü Te^la:
"Onu yüce bir yere yükselttik" dedi. Sonra beşinci kat göğe- yükseltildik.
Cibril kapının açılmasını istedi. "O kim?" diye soruldu.
"Cibril" diye cevap verdi. "Yanında kim var?" denildi.
"Muhammed" diye cevap verdi. "Oha elçi gönderildi mi?" diye
soruldu. "Gönderildi" dedi. Görevli bize kapıyı açtı. Orada da Harun Aleyhi s s elam
ile karşılaştım. Beni güzelce karşıladı ve Bana hayır dua etti. Sonra altıncı
kat göğe yükseldik. Cibril Aley-hisselâm kapının açılmasını istedi. "O
kim?" diye soruldu. "Cibril" diye cevap verdi. "Yanında kim
var?" diye soruldu. "Muhammed" diye cevap verdi. "Ona elçi
gönderildi mi?" denildi. "Gönderildi" dedi. Görevli kapıyı açtı.
Orada da Musa Aleyhisselâm ile karşılaştım. Beni güzelce karşıladı ve Bana
hayır dua etti. Sonra yedinci kat göğe yükseldik. Cibril kapının açılmasını
istedi. "Beraberinde kim var?" diye soruldu. "Muhammed"
diye cevap verdi. "Ona elçi gönderildi mi?" denildi.
"Gönderildi" dedi. Orada da sırtını Beyt-i Ma'mur'a dayamış vaziyette
ibrahim Aleyhisselâm'ı gördüm. Her gün oradan yetmiş bin melek giriyor kendisine
geri dönmüyorlardı. Sonra (Cibril) Sidretü'l-Münteha'ya gitti.
Sidretü'l-Münteha ağacının yaprakları fillerin kulaklarına benziyordu,
meyveleri de küpler gibiydi. (Sidre'yi) Allah'ın emrinden her ne kapladıysa
kapladı, şekli değişti, o andaki güzelliğini Allah'ın yaratıklarından hiçbiri
anlatamaz. Rabbim orada Bana vah-yettiğini vahyetti. Bana bir gün ve gecede
elli namazı farz kıldı. Musa Aleyhisselâm'ın yanına geri indim, "Rabbin
Ümmetinin üzerine ne farz kıldı?" diye sordu. "Elli namaz"
dedim. "Rabbine dön azaltmasını iste, senin Ümmetin buna güç yetiremez,
ben israil oğul lan m imtihan ettim ve durumlarını gördüm" dedi. Rab-bime
döndüm: "Ey Rabbim, Ümmetime farz kıldığını hafiflet" dedim. Beş
namaz indirdi. Musa'ya vardım "Rabbim beş namazı indirdi" dedim
"Senin Ümmetin bu kadarına da güç yetiremez. Rabbine geri dön ve yine
azaltmasını iste" dedi. Böylece Rabbim Tebareke ve Teala ile Musa
Aleyhisselâm arasında gidip -geldim. Sonunda Hak Teala: 'Ey Muhammed, kılınması
istenen namaz, bir gün ve gecede beş namazdır. Her bir namaza on kat sevab verilir.
Böylece bu elli namaz yerine geçer. Kim bir iyilik düşünür de yapmazsa ona bir
iyilik sevabı yazılır. Kim de düşündüğü iyiliği yaparsa ona on kat sevab
yazılır. Kim de bir kötülük düşünür de yapmazsa, ona bir günah yazılmaz,
kötülüğü işleyene sadece (yaptığı kötülük mislinde) bir günah yazılır"
diye buyurdu. Sonra tekrar Musa Aleyhissalâm'ın yanına indim, durumu Ona bildirdim.
"Rabbine don, azaltmasını iste," dedi. Resulullah Aleyhisselatü ve
Sellem der ki, Ben: "Rabbime o kadar gittim ki, artık O'ndan haya ederim'
diye cevap verdim.[26] 116. Hadisin Şerhi
Dil âlimleri derler
ki, Burak Resulullah Aleyhisselâm'ın Isra gecesi bindiği bineğin adıdır.
et-Tahrir sahibi kitabında, ez-Zebidî'de Muhtasaru'l-Ayn'da Burak'ın Peygamberlerin
bindikleri binek olduğunu söylemiştir. Nevevî bu bineğin hızlı olduğu için Burak
olarak adlandırıldığını söylemiştir. Parıltılı ve parlak olduğu için böyle adlandırıldığını söyleyenler de
olmuştur. Hadiste geçtiği üzere
Peygamberlerin bineklerini halkaya bağlamalara, insanlara bu konuda örnek
olmaları içindir, ihtiyatlı hareket etmek ve sebeplere başvurmak hususunda
insanlara örnek olmaktadırlar. Böyle yapmak kişinin Allah'a tevekkül etmesine
bir zarar getirmez. Hadiste geçen fıtrat,
İslâm ve doğruluk olarak açıklanmıştır. Süt de bunun sembolüdür. Temiz, içenler
için rahatlık verici ve içildikten sonra da bir kötülüğe yol açmayan bir içecek
olması itibariyle fıtrata benzetilmiştir. Şarap ise kötülüklerin anasıdır ve
fenalıklara yolaçar. (Buraya kadarki açıklamalar Nevevî şerhinden alınmıştır). Cebrail
Aleyhisselâm'ın içerideki görevli meleğin "Kimsin" sorusuna
"Cibril" diye cevap vermesinde bir edep ölçüsü vardır. Birisi kapıyı
çaldığı zaman "Sen kimsin?" diye sorulursa, cevab verenin, ismini söylemesi
en uygun olanıdır. "Benim" diye cevap verilmemelidir. Hadis-i
şerifte de bu şekilde cevap vermekten menedil-mektedir. Çünkü bu tarz bir
cevabın sorana bir faydası yoktur. Hadisten anlaşıldığına göre bir yere
girerken izin istemek de müstehabdır. Adem Aleyhisselâm'ın
Resulullah Aleyhisselâm'ı karşılarken 'merhaba' demesinde ve onun için hayır
dua etmesinde, fazilet sahibi insanları tatlılık ve güler yüzlülükle
karşılamanın, onlarla güzel konuşmanın ve onlar için dua etmenin gerektiğine
işaret vardır. Haklarında dua edilenler, dua edenlerden, daha hayırlı olsa da.
Burada aynı zamanda, bir kimsenin ucba ve diğer nefsanî kötülüklere
kapılmayacağından emin olunduğu zaman, onu yüzüne karşı övmenin caiz olduğuna
işaret vardır. "Sırtını Beyt-i
Ma'mur'a dayamış vaziyette İbrahim Aleyhisselâm'ı gördüm" ifadesini
açıklarken Kadı Beyzavî: Buradan anlaşıldığına göre kıble tarafına dayanmak ve
sırtını kıbleye çevirmek caizdir, diyor. îbnu Abbas ve daha
başka müfessirler, Sidretü'l-Münteha'nın bu adla adlandırılmasının sebebinin,
meleklerin ilminin buradan öteye geçemeyişi ve Resulullah Aleyhisselâm'ın
dışında kimsenin oradan ileri geçememiş
olması, olduğunu belirtmişlerdir. Abdullah ibnu Mes'ud'un da şöyle söylediği
bildirilmiştir: Üzerinden düşen her şey, o noktada durduğu, Allah'ın emriyle
altından yükselenler de o noktada kaldığı için, bu adı almıştır. (Nevevî
şerhi'nden). "Rabbime
döndüm" sözünün manası "ilk keresinde Rabbime münacaatta bulunduğum
yere döndüm, orada ikinci bir kez Rabbime münacaatta bulundum" dur.
"Rabbimle Musa Aleyhisselâm arasında gidip geldim" derken de
Resulullah Aleyhisselâm, Rab-bine münacaatta bulunduğu yerle Musa Aleyhisselâm
arasında gidip geldiğini,, kasdetmektedir.[27] 117.
Sünenu'n-Nesâî'den Namazların Farz Kılınması Hadisi, Kitabu's-Salat,
C.1,S.217, Enesu'bnu Malik'in hadisinin senedinde ravilerin ihtilaflarını
zikrettikten sonra şöyle diyor: Enesu'bnu Malik, Malik
ibnu Sa'sa'a Radıyallahü Anhuma'dan Resulullah Aleyhisselâm'in şöyle buyurduunu
bildirmiştir: "Ben evde uyku ile
uyanıklık arasında idim, üç kişi ve onlardan da ortada duranı bana yaklaştı.
Bana iman ve hikmet dolu bir altın testi getirildi. (Cibril) boğazımdan karın
boşluğuma kadar göğsümü yardı. Kalbimi zemzem suyu ile yıkayıp iman ve hikmet
ile doldurdu. Sonra eşekten büyük katırdan küçük bir hayvan getirildi. Sonra
Cibril Aleyhisselâm ile birlikte çıktım. Dünya göğüne vardık. "O kim"
denildi. Cibril Aleyhisselâm: "Cibril" diye cevap verdi.
"Beraberinde kim var?" diye soruldu. "Muhammed" dedi.
"Ona elçi gönderildi mi? Merhaba ona, ne güzel geliş onun gelişi" denildi.
Adem Âleyhisselâm'ın yanma vardım, ona selâm verdim, "Peygamber ve oğul
olarak merhaba sana" dedi. Sonra ikinci göğe ulaştık, "Kim o?"
diye soruldu. Cibril Âleyhisselâm: 'Cibril' diye cevap verdi. "Beraberinde
kim var?" denildi. "Mühammed" diye cevap verdi. Burada da aynı
şeyler oldu. Oradan Yahya ve Isa Âleyhisselâm'ın yanına gittim, kendilerine
selam verdim. "Kardeş ve Peygamber olarak sana merhaba" dediler.
Sonra üçüncü göğe vardık. "Kim o?" diye soruldu. Cibrîl Âleyhisselâm:
"Cibril" diye cevap verdi. "Beraberinde kim var?" diye
soruldu. "Mühammed" dedi. Aynı durum oldu. Burada Yusuf
Âleyhisselâm'ın yanma gittim, kendisine selâm verdim. "Kardeş ve
Peygamber olarak merhaba sana" dedi. Sonra dördüncü göğe vardık, aynı
şeyler burada da oldu. Burada îdris Aleyhisselâm'la karşılaştım, kendisine
selâm verdim, o da: "Merhaba, ey kardeş ve Peygamber" dedi. Sonra
beşinci göğe vardık, aynı şeyler oldu. Burada Harun Aleyhis-selâm'ın yanına
gittim, kendisine selam verdim; o da: "Merhaba ey kardeş ve
Peygamber" dedi. Sonra altıncı göğe vardık, aynı şeyler oldu. Orada Musa
Âleyhisselâm'm yanına gittim, kendisine selam verdim, o da: "Merhaba, ey
kardeş ve Peygamber" dedi. Kendisinden ileri geçince ağladı, "Seni
ağlatan nedir?" denildi. "Ey Rabbim, Benden sonra gönderdiğin şu
delikanlının Ümmetinden cennete girecek olanlar, Benim Ümmetimden cennete
girecek olanlardan daha çok ve daha üstündür" diye cevap verdi. Sonra yedinci
göğe vardık, aynı şeyler oldu. Orada İbrahim Aleyhis-selâm'ın yanına gittim.
Kendisine selâm verdim, O da: 'Merhaba ey oğul ve Peygamber1 dedi. Sonra Beyt-i
Ma'mur yanıma yükseltildi. Orada hergün yetmiş bin melek namaz kılıyor, oradan
çıktıklarında bir daha oraya dönmüyorlar. Sonra Sidretü'l-Münteha Benim
yanıma getirildi. Meyveleri hecer küpleri gibi, yaprakları da fillerin
kulakları gibi idi. Altından dört ırmak akıyordu. Bunların ikisi gizli ikisi de
açık ırmaktı. Gizli olan iki ırmak cennetteydi. Açık olan iki ırmak ise Nil ile
Fırat. Sonra Bana elli namaz farz kılındı. Musa Aleyhissalâm'a geldim, "Ne
yaptın?" diye sordu. "Üzerime elli namaz farz kılındı" dedim;
"Ben insanları senden daha iyi tanırım. Ben îsrailoğuilannı pek şiddetli
bir imtihana tabi tuttum. Senin Ümmetin buna güç yetiremeyecek, Rabbine dön Sana
farz kıldığını azaltmasını iste", dedi. Rabbime döndüm, üzerime farz
kıldığım azaltmasını istedim. Kırk namaza indirdi. Sonra yine Masu
Aleyhisselâm'a döndüm. "Ne yaptın" diye sordu. Rabbim kırk namaza
indirdi" dedim. Bana ilk keresinde söylediklerine benzer şeyler söyledi.
Rabbime döndüm, Rabbim otuza indirdi, Musa Aleyhisselâm'a
geldim. Yine ilk kez söylediklerinin benzerini söyledi. Rabbime döndüm,
yirmiye indirdi, sonra ona indirdi sonra da beşe indirdi. Sonra Musa Aleyhisselâm'a
geldim. Yine ilk kez söylediklerinin benzerini söyledi. Ben de: 'Ben tekrar Rabbime
gitmekten haya ederim' dedim. "Farzımı kesinleştirdim, kullarımın yükünü
hafiflettim. İyiliğe on kat sevab veririm" diye nida edildi". [28] 117. Hadis-i
Şerifin Şerhi
Resulullah
Aleyhisselâm "üç kişiden ortada duranı bana yaklaştı" diye
buyuruyor. Resulullah Aleyhisselâm'dan rivayet edildiğine göre: "Bana
Cibril, İsrafil ve bir melek daha geldi" diye buyurmuştur, işte bu
hadiste sözü edilen üç kişi bunlardır. Üçü de bir adam şekline bürünmüşlerdi,
içlerinden biri Resulullah Aleyhisselâm'in yanına yaklaşmıştı. Bu rivayette
Resulullah Aleyhisselâm'ın Harun Aleyhisselâm ile beşinci kat gökte
karşılaştığı bildiriliyor. Bir başka rivayette ise Onunla dördüncü kat gökte
karşılaştığı ifade ediliyor. Ancak bu rivayet, yani Harun Aleyhisselâm ile
beşinci kat gökte karşılaştığını bildiren rivayet, daha sıhhatlidir. En
doğrusunu Allah bilir. Hadiste Resulullah
Aleyhisselâm'ın iki gizli, iki de açık ırmak gördüğü bildiriliyor. Biz bunun
zahirî manasına inanır hakikatte ne olduğunu ise Allah Teala'ya havale ederiz.
Özellikle şunu deriz, su Allah'ın gökten indirdiği bir rahmetidir. Cennet de
rahmet mekanıdır. Yüce Allah ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: "Gökten suyu
ölçülü indirdik de, onu yerde durdurduk". En doğrusunu Allah bilir,
hadis-i şerifte bu iki nehrin havzalarında oturan insanların ileride Müslüman
olacaklarına ve onların vasıtasıyla islam'ın başka bölgelere yayılacağına
işaret edilmiş olabilir.[29] 118. 'Namazların Farz Kılınması Hadisini'
en-Nesâî, CJ^221'de de şöyle rivayet etmiştir: İbnu Şihab, Enes ibnu
Mâlik ile İbnu Hazm Radıyallahü Anh'ın Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle
buyurduğunu rivayet ettiklerini söylemiştir: "Rabbim elli
namaz farz kıldı. Bununla döndüm. Musa Aleyhis-selâm'ın yanından geçerken bana:
"Rabbin Ümmetine ne farz kıldı?" diye sordu. Ben de: "Onlara
elli namaz farz kıldı" dedim. Musa Aleyhisselâm Bana: "Rabbine dön,
Senin Ümmetin buna güç yetiremez" dedi. Rabbime döndüm, yarısını indirdi.
Musa Aleyhisselâm'a döndüm, durumu bildirdim. Yine: "Rabbine dön, Ümmetin
buna güç yetiremez" dedi. Ben de rabbime döndüm, en son: "istenen beş
namazdır, ancak bunun için elli namaz sevabı vardır. Benim indimde söz
değiştirilmez." diye buyurdu. Musa Aleyhisselâm'a döndüm. Yine:
"Rabbine dön" dedi. Ben de: "Ben artık Rabbimden haya
ederim" dedim.[30] 119.
Yezîdu'bnu Ebî Mâlik Enes ibni Mâlik'ten Resulul-lah Aleyfaisselâm'ın şöyle
buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bana eşekten
büyük katırdan küçük bir hayvan getirildi. Adımı gözünün gördüğü mesafe
kadardı. Cibrîl" Aleyhisselâm ile birlikte ona bindim, yol aldık. Cebrâîl
Bana: "in ve namaz kıl" dedi. Dediğini yaptım. "Nerede namaz
kıldığını biliyor musun?" diye sordu ve kendisi, "Hicret yeri olan
Taybe'de namaz kıldın" dedi. Bir ara yine: "în ve namaz kıl"
dedi. Namaz kıldım. "Nerede namaz kıldığını biliyor musun? Musa
Aleyhisselâm'ın Allah'la konuştuğu yer olan Tur-i Seyna'da namaz kıldın"
dedi. Sonra bir ara yine "în ve Namaz kıl" dedi. îndim namaz kıldım.
"Nerede namaz kıldığını biliyor musun? îsa Aleyhisselâm 'm dünyaya geldiği
Beyt-i Lahm'da namaz kıldın" dedi Sonra Beytu'l-Makdis'e girdim. Orada
Peygamberler Benim için toplandı, Cibrîl Aleyhis- selâm Beni öne
geçirdi, Ben onlara imamlık yaptım. Sonra dünya göğüne yükseltildim. Baktım
orada Adem Aleyhisselâm vardı. Sonra ikinci göğe çıkartıldım. Baktım ki, orada
da teyzeoğulları îsa ile Yahya Aleyhisselâm var. Sonra üçüncü göğe
yükseltildim. Orada da, Yusuf Aleyhisselâm vardı. Sonra dördüncü göğe
yükseltildim. Orada Harun Aleyhisselâm vardı. Sonra beşinci göğe yükseltildim.
Orada îdris Aleyhisselâm vardı. Sonra altıncı göğe yükseltildim. Orada Musa
Aleyhisselâm vardı. Sonra yedinci göğe yükseltildim, Orada ibrahim Aleyhisselâm
vardı. Sonra yedi kat göğün üstüne yükseltildim Sidretü'l-Mühteha'ya vardık.
Orada Beni bir duman kapladı, hemen secdeye vardım. Bana: "Ben gökleri ve
yeri yarattığımda Senin ve Ümmetinin üzerine elli namaz farz kıldım. Sen ve
Ümmetin bu namazları kılın" denildi. İbrahim Aleyhisselâm'a döndüm Bana
bir şey sormadı, sonra Musa Aleyhisseiâm'a geldim,: "Rabbin Sana ve
Ümmetine ne kadar şeyi farz kıldı?" diye sordu "Elli (vakit)
namaz" dedim. Sen üe Ümmetin de bunu yerine getirmeye güç yetiremezsiniz,
Rabbine dön, azaltmasını iste" dedi. Rabbime döndüm, on namaz azalttı. En
son beş vakit namaza indirildi. Sonra Musa Aleyhisselâm'a geldim; yine:
"Rabbine dön, azaltmasını iste, O, Israiloğullarına iki namaz farz kıldı
da bunu yerine getiremediler" diye söyledi. Rabbime döndüm, azaltmasını
istedim, "Ben gökleri ve yeri yarattığım zaman Sana ve Ümmetine elli
namaz farz kıldım, beş namaz elli namaz yerinedir. Sen ve Ümmetin bunu
kılın", diye buyurdu. Bildim ki, bu artık Rabbimden değiştirilmeyecek
kesin karardır. Musa Aleyhisselâm'a geldim, Bana yine "Dön" dedi, Bunun
Allah'tan kesin karar olduğunu bildim ve dönmedim.[31] 118-119. Hadisin Şerhi
Peygamber
Aleyhisselâm'ın Ümmetinin üzerindeki yükü hafifletmek istemesi, Musa
Aleyhisselâm'ın da onu bu yönde teşvik etmesi Peygamberlerin Ümmetlerine ne kadar
şefkat gösterdiklerinin bir delilidir. Musa Aleyhisselâm, Muhamed Aleyhisselâm
Ümmetine acıyarak Peygamber Aleyhisselâm'dan Rabbine dönerek Ümmeti üzerindeki
yükü hafifletmesi için münacaatta bulunmasını istiyor. Musa Aleyhisselâm'ın
makamı İbrahim Aleyhis-selâm'm ma-kamından daha aşağıdadır, çünkü Musa Aleyhisselâm Rabbiyle
konuşmuştur, vazifesi de
konuşmadır. İbrahim Aleyhisselâm
'Halil' yani Allah'ın dostudur, derecesi de teslimiyet derecesidir. Bunun için
oğlunu kurban etmek hususunda ve Allah yolunda ateşe atılırken Allah'a tam
teslimiyet göstermiştir. Allahü Teala ise her iki durumda da Ona acımış,
ihsanda bulunmuştur. Cibril Aleyhisselâm'm
muhtelif yerlerde Resulullah Aleyhis-selâm'a "in, namaz kıl"
demesinde Mü'minin mukaddes yelerde namaz kılmasının müstahab olduğuna işaret
vardır. Hicret beldesi olan Taybe'de namaz kılması, o yerin daha sonra iman
nurunun yayılacağı bir merkez haline geleceğine işarettir. Aynı şekilde Turi
Seyna ve Beyt-i Lâhm'da namaz kılması da, bu yerlerin geçmişte iman nurunun
yayıldığı birer merkez olduklarına işarettir. Nitekim Hazreti Musa ve Hazreti
îaa, bu yerlerden iman nurunu yaymaya başlamışlardır. Onların, bizim
Peygamberimiz ve bütün Peygamberlerin üzerine en güzel şekilde salat ve selam
olsun. Bu Hadiste namazın,
onar onar indirildiği belirtiliyor. Böyle söylenmesi icmal dolayısıyladır.
Sahih rivayetlerden anlaşıldığına göre namazlar beşer beşer indirilmiştir. Daha
önce geçtiği üzere diğer rivayetler buna delil teşkil eder.[32] 31- Beş Vakit Namazın Farz Olması Ve Bunlara Devam
Edilmesi Hakkındaki Rivayetler
120. Sünen-i
İbni Mace, C.l,s.22O de; Enes ibnu Mâlik'ten rivayet edildiğine göre Resulullah
Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Allah Ümmetime
elli namaz farz kıldı. Gelmek üzere döndüm. Musa Aleyhisselâm'm yanına geldim.
Musa Aleyhisselâm: 'Rabbin Ümmetine neyi farz kıldı?1 diye sordu. "Bana
elli namaz farz kıldı" dedim. "Rabbine don, Ümmetin bu kadarına güç
yetiremez, dedi. Rabbime döndüm, bir bölümünü indirdi. Musa'ya döndüm, durumu
bildirdim, yine: "Rabbine dön, Ümmetin bu kadarına da güç yetiremez"
dedi. Rabbime döndüm, Bana: "Farz kılınan namaz beştir, ama bunun için
elli namaz sevabı vardır. Benim indimde söz değiştirilmez" buyurdu.
Musa'ya döndüm. "Rabbine dön" dedi. Ben de: "Ben, artık Rabbimden
haya ederim" dedim.[33] 121. Yine
İbnu Mace'nin kaydettiğine göre Ebu Katade ibnu Rib'î Radıyallahü Anh
Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allahü Teala
buyurdu ki 'Senin Ümmetine beş vakit namaz farz kıldım. Kendi kendime ahdettim
ki, kim bu namazları vaktinde kılarsa onu cennete koyarım. Kim de bunları
kılmazsa onun Ben de bir ahdi yoktur".[34] Bu Rivayet, ibnu
Mace7C.l,s.221'de geçmektedir.[35] 122. Sünen-i
ebu Davud, C.l,s.l23'te "Namazları Vaktinde Kılma" babında şu rivayet
geçmektedir: Ebu Katade
Rahmetullahi Aleyh Resulullah Aleyhissetâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir: "Allahü Teala
buyurdu ki, Ben senin Ümmetine beş vakit namaz farz kıldım. Ve kendi katımdan
bir ahid verdim ki, kim onları vaktinde kılarsa, onu cennete sokarım. Kim de
bunları terkederse, onun benim katımda bir ahdi yoktur.[36] 32- Namazı Kulumla Kendi Aramda İkiye Ayırdım Hadisi
123. Hadisi
İmam Müslim Sahihinde C.3, s.l2'de Her rek'atta Fatiha Okumanın Vücubu'
başlıklı babda rivayet etmiştir: İshaku'bnu İbrahim
el-Hanzali, Sufyanu'fynu Uyeyne'den, o Alau'bnu Abdurrahman'dan, o babasından,
o da Ebu Hıtreyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu
bildirmiştir: "Kim bir namaz
kılar da içinde Kur'an'ın anasını (yani Fatiha suresini) okumazsa o namaz
eksiktir. Resulullah bu sözünü üç kere tekrar etti. Ebu Hureyre'ye: Biz imamın
arkasında oluyoruz, denildi. O da, kendi nefsinde oku, Ben Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini işittim: 'Allah buyurdu ki, Ben, namazı
kulumla kendi aramda iki kısma ayırdım, istekte bulunduğu kısım kulu-mundur.
Kul "el-hamdü lillahi Rabbi'l-âlemîn" dediğinde, Allah Azze ve Celle:
'Kulum Bana hamdetti' buyurur. Kul: "er-Rahma-nirrahim" dediği zaman
Allah: 'Kulum Beni sena etti (övdü)' buyurur. Kul: "Mâliki
yevmi'd-din" dediği zaman ise Allah: 'Kulum Beni temcid etti' buyurur. Bir
rivayette de "Kulum işini Bana havale etti" diye buyurduğu
bildirilmiştir. Kul: "lyyake na'budu ve iyyake nesta'in" dediğinde
Allah: Bu Benimle kulum arasındadır, ve istekte bulunduğu kısım kulumundur,
buyurur. Kul: "îhdina's-Sırate'l-Mustakîm, Sıratellezine en'amte Aleyhim,
ğayri'l-Mağdubi Aleyhim vele'd-dâllîn" dediğinde, "Burası kulumundur,
istekte bulunduğu için kulumundur" diye buyurur.[37] 120-123. Hadislerin Şerhi
Namazda Fatiha
suresinin okunmasının vacib olduğu bu hadisten anlaşılmaktadır. Ancak imamın
arkasında namaz kılmanın durumu hakkında mezheb imamları ihtilaf etmişlerdir.
Bu konu Nevevî'nin Müslim şerhinde etraflıca anlatılmıştır. Oradaki açık- lamaları aynen
vermemiz mümkün değildir. İsteyen oraya başvurabilir. Bir rivayette Yüce
Allah'ın "Mâliki yevmi'd-din denildiğinde "Kulum işini Bana havale
etti" diye buyurduğunun bildirilmesi üzerine İmam Nevevî şöyle diyor:
Böyle buyurulmasının "Mâliki yevmi'd-din-Din gününün sahibi" ayet-i
kelimesindeki manayla ilişkisi şu bakımdandır: O günde mülk yalnız Allah'ındır.
Kulların hesabını o görecek, yaptıklarının karşılığını o verecektir, Kulun
Allah'ı ta'zim ve temcidden sonra bunu itiraf etmesi işlerini şüphesiz O'na havale
etmesi demektir. 'Bunlar kuîumundur'
denirken kastedilen, o okuduğu ayetlerdir. Yüce Allah'ın
"namazı kulumla aramda ikiye böldüm" diye buyurmasını ilim adamları
şöyle tefsir ediyorlar. Burada namaz ile kastedilen fatiha süresidir. Böyle
isimlendirilmiştir, çünkü namaz fatiha suresi okunmaksızın sahih olmamaktadır.
Hadis-i şerifte de: "Hacc arefedir, yani Arefede vakfeye durmaktır"
diye buyurul-muştur. "Böldüm" denilirken de kastedilen, mana
itibariyle bölmedir. Çünkü ilk yansında Allahü Teala'ya hamdediliyor, O
tem-cid ediliyor, O sena ediliyor ve işler O'na havale ediliyor, ikinci yarıda
ise Allah'tan dilekte bulunuluyor, O'na tazarru ediliyor ve O'na olan ihtiyaç
dile getiriliyor. [38] 124. Hadis,
İmam Malik'in Muvatta'mda, Mesabihu's-Sunne'nin hamiş'ine göre C.l,s.43'te
"İmamın Açıktan O-kumadığı Yerde İmamın Arkasında Okumak" başlıklı
babda geçmektedir: Yahya Melik'ten, o
el-Alau'bnu Abdurrahman ibni Ya'kub'dan, o Hişamu'bnu Zuhre'nin azadlısı
Ebu's-Saib'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın
şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Kim namaz kılar
da içinde Kur'an'ın anasını (yani Fatiha'yı) okumazsa o namaz eksiktir, o
eksiktir, o eksiktir, tamam değildir. Ravi (Ebu Saib) der ki, 'Ey Ebu Hureyre,
ben bazen imamın arkasında oluyorum' dedim, dirseğimi (ziraimi) tutarak:
'Onunla kendi nefsinde (içinden) oku, ey Farisi, Ben Resulullah
Aleyhis-selâm'ın şöyle söylediğini duydım: Allah Tebareke ve Teala buyurdu ki,
namazı kendimle kulum arasında, ikiye ayırdım. Yarısı banim, yarısı
kulumundur, kuluma istekte bulunduğu kadar lazımdır'. Resulullah Aleyhisselâm
buyurdu ki: 'Okuyunuz, kul "el-hamdü lillahi Rabbi'l-âlemm" der,
Allah Tebareke ve Teala: Kulum Beni övdü, der. kul: Mâliki
yevmi"d-din"der Allah: Kulum Beni temcid etti, buyurur. Kul:
"îyyake naudu ve iyyake nesta'in" der. Allah: Bu ayet kulumla Benim
aramdadır, istekte bulunduğu kısım kulumundur buyurur. Kul:
"Ihdina's-Sırate'l-Mustekîm. Sıratellezine en'amte Aleyhim,
gayri'1-Mağdubi Aleyhim, vele'd-dâllîn" der. Allah: Bunlar kulumundur,
istekte bulunduğu yer ona aittir, buyurur.[39] 125. Bu
hadîs Sahih-i Tirmizfde, C.2, 8.157'de 'Kitabu't-Tefcir Babları'nın Fatiha
suresi inamında geçmektedir: el-Alâu'bnu
Abdurrahman babasından, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'dan Resulullah Aleyhisselâm'ın
şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kim Namaz kılar
da içinde Kur'an'm anasını (Fatihayı) okumazsa, o eksiktir, o eksiktir, tamam
değildir. Ravi (Abdurrahman) der ki: Ey Ebu Hureyre, ben bazen imamın arkasında
oluyorum, dedim. O da şöyle cevap verdi: Ey Farisîoğlu, sununla içinden oku,
ben Resulallah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini duydum: Allahü Teala buyurdu
ki: Namazı, kulumla kendi aramda ikiye ayırdım. Yarısı Benim, yarısı kulumundur.
İstekli bulunduğu kısım kulumundur. Kul: "el-hamdü lülahi
Rabbi'l-âlemîn" diye okur. Allah: Kulum Bana hamdetti, diye buyurur. Kul:
"er-Rahmanirrahim" der. Allah: Kulum Beni övdü, diye buyurur, kul:
"Mâlikî yevmi'd-din" der. Allah: Kulum Beni temcid etti. Şu da,
kulumla Benim aram d adı r: "îyyake na'budu ve iyyake nesta'in."
Surenin sonu da kulumundur, istediği kısımlar onadır, buyurur. Şu kısmı okur:
"İhdina's-Sırate'l-Mustakîm, sıratellezine en'amte Aleyhim,
ğay-ri'l,Mağdubi Aleyhim vele'd dallın[40] Ebu Isa et-Tİrmizî bu
hadisin hasen olduğunu söylemiştir.[41] 126. Hadisin
Sünen-i ebu Davud'da geçen şekli, (C.l, s.228'de, "Namazda Kıraati
Terkedenin Durumu" başlıklı babdan). el-Ka'nabî Malik'ten,
o Alâu'bnu Abdurrahman'dan, o Hişam-ibnu Zuhre'nin azadlısı Ebus-Saib'den, o da
Ebu Hureyre Radıyal-lahü Anh'den Resulullah Aleyhissetâm'm şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir: "Kim namaz kılar
da içinde Kur'an'ın anasını (Fatihayı) okumazsa o eksiktir, o eksiktir, o
eksiktir, tamam değildir. Ravi (Ebu's-Saib) der: Ey Ebu Hureyre, ben bezen
imamın arkasında oluyorum, dedim. Ebu Hureyre, dirseğimi tutarak şöyle dedi: Bununla
içinden oku, ey Farisî, ben Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini
duydum: 'Allahü Teala buyurur ki; namazı Benimle kulum arasında ikiye ayırdım.
Yarısı Benim, yarısı da kulumun-dur, istekte bulunduğu kısım kulumundur'
Resulullah Aleyhis-selâm daha sonra buyurdu ki: Okuyunuz: kul, "el-hamdü
lillahi Rabbi'l-âlemîn" der, Allah Azze ve Celle: Kulum Bana hamdetti,
diye buyurur. Kul: "er-Rahmanirrahim" der. Allahü Teala: Kulum Beni
temcid etti, buyurur. Kul: lyyake na'budu ve iyyake nes-ta'in" der. Allahü
Teala: Bu Benimle kulum arasındadır, kulumun istediği de onadır, diye buyurur.
Kul: "Îhdina's-Sırate'l-Mustakîm, Sıratelle-zine en'amte Aleyhim,
ğayri'l-Mağdubi aleyhim" der. Allahü Teala: işte bunlar kulumundur,
istekte bulunduğu yer kulumundur buyurur.[42] 127. Bu
hadis Sunen-i İbni Mace'de, C.2^.217'de'Kur'an-'ın Sevabı' başlıklı babda
geçmektedir: Ebu Mervan Muhammedu bnu
Osman el-Osmanî Abdülaziz ibnu ebi Hazim'den, o el-Alâu'bnu Abdurrahman'dan, o
babasından, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den, Resulullak Aleyhis-selâm'ın
şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah Azze ve
Celle buyurdu ki, namazı Benimle kulum, arasında ikiye ayırdım, Yarısı
Benimdir, yarısı kulumun, kulumun olan kısım, istediğidir. Sonra Resulullah
Aleyhisselâm şöyle buyurdu: Okuyunuz, kul
"elhamd..." der, Allah Azze ve Celle: Kulum Bana hamdetti, der. kul:
"er-Rahman..." der. Allah: Kulum Beni övdü, istediği kulumundur,
buyurur. Kul: "Mâlik.." der. Al-lah:Kulum Beni temcid etti, der. Bu
kısım Benimdir. Şu ayet de Benimle kulum arasındadır; kul
"iyyake..." der. (yani bu ayet Benimle kulum arasındadır). İstediği
(yani istekte bulunduğu kısım) kulumundur. Surenin son kısmı kulumundur.
Kuh'îhdina ' der..[43] 128. Hadis
Sünenu'n-Nesâî'de, C.2,s.l35-136'da 'Fatiha Suresini Okurken
Bismîllahırrahmanîrrahim'i Terkedenin Durumu1 başlıklı babda geçmektedir: Hişamu'bnu Zuhre'nin
azadlısı es-Saib, Ebu Hureyre Radıyal-lahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'm
şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kim namaz kılar
da içinde Kur'anın anasını (yani fatihayı) okumazsa o eksiktir, o eksiktir, o
eksiktir, tam değildir. Ravi der ki: Ey Ebu Hureye, ben bazen imamın arkasında
oluyorum, dedim. Kolumdan tûtta ve dedi ki: Sununla içinden oku, ey Farisî, Ben
Re-sulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini duydum: Allah Azze ve Celle
buyurur ki, namazı Benimle kulum arasında ikiye ayırdım. Yarısı Benim, yansı
kulumundur. Kulumun olan, istekte bulunduğu kısımdır. Resulullah Aleyhisselâm
buyurdu ki, Okuyunuz, kul "el-hamd..." der, Allah Azze ve Celle:
Kulum Bana hamdetti, der. Kul: "er-Rahman..." der. Allah Azze ve
Celle: Kulum Beni Övdü, der. Kul: "Mâliki..." der. Allahü Teala:
Kulum Beni temcid etti, buyurur. Kul: "lyyake..." der. Allahü Teala,
bu ayet kulumla Benim aramdadır, istekte bulunduğu kısım da kulumundur, buyurur.
Kul: "İhdina..." der. Allahü Teala: işte bunlar kulumundur, istekte
bulunduğu kısım kulumundur, buyurur.[44] 129. Yine
Nesâî'nin Sünen'inde, C.2,s.l39'da "Andolsun ki Sana Daima Tekrarlanan
Yedi Ayetli Fatihayı ve Kur'an-ı Azim'i verdik" mealindeki ayet-i
kerimenin yorumuyla ilgili babda şu rivayet vardır. Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'ın Ubeyyu'bnu Ka'b Radıyallahü Anh'den rivayetine göre
Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Allah ne
Tevrat'ta ne de İncil'de Kur'an'm anası Fatiha'mn bir benzerini indirmiştir. O,
sebu'l-mesânî (tekrarlanan yedi ayet) dir. (Allah): O Benimle kulum arasında
bölünmüştür. istekte bulunduğu kısım kulumundur, (diye buyurur).[45] "Namazı
böldüm" hadisi ile ilgili rivayetler burada bitti. En doğrusunu Allah
bilir.[46] 129. Hadisin Şerhi
Kurtubi Fatiha suresi
tefsirinde, îmam Buharfnin rivayet ettiği şöyle bir hadise yer veriyor: Ebu
Saîd ibnu'l-Mu'alla'nm şöyle söylediği bildirilmiştir: Bir gün Mescid'de namaz
kılıyordum, Resulullah Aleyhisselâm beni çağırdı. Ben cevap vermedim. Sonra: Ey Allah'ın Resulü,
namazda idim onun için Sana cevap veremedim, dedim. Resulullah Aleyhisselâm:
Allahü Teala: "Ey iman edenler, Allah ve Peygamber sizi hayat verecek şeye
çağırdığı zaman icabed edin" diye buyurmadı mı, dedikten sonra şöyle
devam etti: Bu Mescid'den çıkmandan önce sana Kur'an-ı Kerim'in en büyük
surelerinden olan bir sureyi öğreteceğim. Bunu dedikten sonra elimden tuttu.
Çıkmak istediğinde: "Sana Kur'an-ı Kerim'in en büyük surelerinden olan bir
sure öğreteceğim, dememiş miydiniz, diye hatırlattım. Resulullah Aleyhisselâm:
"el-hamdü lillahi Rabbi'l-âlemin", o tekrarlanan yedi ayettir. Ve
Bana verilen Kur'an-ı Azim'dir, diye buyurdu.[47] 33- Melekler Birbirleri Peşinde Sizin Aranıza
Girerler1hadisi
130. Hadîsi
Buharı Kitabu's-Salat'm 'İkindi Namazının Fazileti" başlıklı babında ve
C.4,s.ll3'te Kitabu Bedu'l-Halk'ın " Meleklerin Zlkrf' babında rivayet
etmiştir: Ebu'l-Yeman
Şu'ayb'dan, o Ebu'z-Zinad'dan, o el-A'rec'den, o Ebu Hureyre Radıyallahü
Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Melekler
birbirleri ardından gelirler. Gece melekleri ile gündüz melekleri fecir
vaktinde ve ikindi vaktinde karşılaşırlar. Sizinle geceleyenler yerlerine
çıkarlar, Aliahü Teala kullarının durumunu daha iyi bilmekle beraber:
Kullarımı ne bal üzere bıraktınız? diye sorar. Melekler de: Onları namaz kılar
halde bıraktık, onlar namaz kılarlarken geldik, derler".[48] 131. Buharî
bu hadisi, C.I0, s.431'de, Kitabu't-Tevhid'in "Rabbin Meleklerle Konuşması
ve Meleklerin Nidası" babında rivayet etmiştir. İsmail Mâlik'ten, o
Ebu'z-Zinad'dan, o el-A'rec'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den
Resulyllah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Sizin içinizde
gece melekleri ile gündüz melekleri birbirlerini takib ederler, Bunlar ikindi
ve sabah namazlarında biraraya gelirler. Sonra sizinle birlikte geceleyenler,
yükselirler. Aliahü Teala sizin halinizi daha iyi bilmekle beraber: Kullarımı
ne hal üzere bıraktınız? diye sorar. Melekler de: Onları namaz
kılar halde bıraktık, onlar namaz
kılar haldeyken geldik, derler.[49] 132. Hadisi
en-Nesâî de, C.l,s.240'da ' Cemaatle Namaz
Fazileti' babında rivayet etmiştir: en-Nesâî'nin bu
riveyeti Buharî'nm ikinci rivayetindeki lafzın aynısıdır. "Ancak orada
"ve huve e'lemu bikum": "Sizi daha iyi bilmekle" yerine
"ve huve e'lemu bihim: onları -kullarını- daha iyi bilmekle"
şeklinde geçmektedir. Ayrıca sabah namazı da ikindi namazından önce
zikrediliyor.[50] 133. Aynı
şekilde İmam Malik de, Muvatta'ında, "Camiu's-Salaf babında "Onların
-kullarının- Hallarini Daha İyi Bilmekle" lafzıyla rivayet etmiştir.
Orada aynı zamanda: Melekler, ikindi ve akşam namazlarında biraraya gelirler,
denilmektedir.[51] 130-133. Hadislerin Şerhi
Bu hadiste sözü edilen
melekler, âlimlerin ekserisine göre hafaza melekleridir. Ancak hafaza
meleklerinin insandan ayrıldığı ve gece hafaza melekleri ile gündüz hafaza
meleklerinin ayrı olduğu hakkında herhangi bir rivayet gelmemiştir. Kas tali anî bu
meleklerin, insanların amellerini yazan melekleri koruyan melekler olduğunu
söylüyor. Hadiste gece
meleklerinin yükselmesinden sözediliyor. Gündüz meleklerinin yükselmesi ise
zikredilmiyor. Bunun sebebi, iki örnekten birini zikretmekle yetinilmesidir.
Ayet-i kerime'de de: "Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler vermiştir"
deniliyor. Esas itibariyle bunun manası; sizi sıcaktan ve soğuktan koruyacak
elbiseler vermiştir, şeklindedir. Ayrıca gündüzün iki yanı gecenin iki yanı
ile bilinir. Ebu Huzeyme'nin
kitabında, Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'dan merfu olarak rivayet edilen hadis,
buradaki çeşitli ihtimalleri ortadan kaldırıyor. Orada şöyle deniliyor:
"Gece melekleri ile gündüz melekleri sabah ve ikindi namazlarında biraraya
gelirler. Sabah namazında biraraya geldiklerinde gece melekleri yükselir
gündüz melekleri kalırlar, ikindi namazlarında birleştiklerinde, gündüz
melekleri yükselir gece melekleri kalır. Rabbleri kullarının durumunu daha iyi
bilmekle beraber onlara sorar." Allahü Teala'mn
insanların durumunu meleklerden sorması Ademoğlunun üstünlüğünü ortaya çıkarmak
içindir. Melekler onlardan Övgüyle sözederek Allah Teala'mn sorusuna cevap
verirler, bu da Ademoğlu hakkında meleklerin şahitliği olur ki, bu onlar için
bir şereftir. Allahü Teala'nın
lutfundan ve kereminden bizi, meleklerin haklarında iyilik ve hayırla şahitlik
ettiği kullarından eylemesini, meleklerin kendileri için bağışlama dilediği,
iman sahibi kullarından eylemesini, dileriz. Meleklerin haklarında: "Ey
Rabbimiz, ilmin ve rahmetin herşeyi içine almıştır. Tevbe edip Senin yoluna
uyanları bağışla; onları cehennemin azabından koru. Ey Rabbimiz, onları ve
babalarından, eşlerinden, soylarından iyi olanları, kendilerine söz verdiğin Adn
cennetlerine koy; şüphesiz güçlü olan, Hakim olan Sensin. Onları kötülüklerden
koru, o gün kötülüklerden kimi korursan, ona şüphesiz rahmet etmiş olursun. Bu
büyük kurtuluştur" dediği kimselerden eylemesini dileriz. [52] 34- Duha (Kuşluk) Namazının Fazileti
134. Bu
konudaki hadisi İ+9mam Tirmizî, C.l,s.95'te,' Kuşluk Namazı1 babında rivayet
etmiştir. Ebu'd-Derda ve Ebu Zer
Radıyallahü Anh'ın rivayetlerine göre Resulullah Aleyhisseîâm Allah Azze ve
Celle'nin şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Ey Ademoğlu
Benim için günün başlarında dört rek'at namaz kıl, gün sonuna kadar sana
yardımcı olayım[53] Tirmizî Rahmetullahi
Aleyh bu hadisin hasen, sahih olduğunu söylemiştir.[54] 135. Ebu
Davud da Sünen'inde C.l, s.357' de Kuşluk namazı babında şu rivayete yer
vermiştir: Davudu'bnu Reşid'in el-Velid'den, onun
Sa'tdu'bnu Abdü'l- Aziz'den, onun MekhÛl'den, onun Kesîru'bnu Murre'den
rivayetine göre Na'ımu'bnu Hemmâz Resulullah Aleyhisselâm'ı şöyle söylerken
işittim, demiştir: "Allahü Teala
buyurur ki, Ey Ademoğlu, günün başında Benim için kılacağın dört rekat namazı
terketme; günün sonuna kadar sana yeterim (yani her işinde sana destek ve
yardımcı olurum)[55] 134-135. Hadislerin Şerhi
bu hadislerden, kuşluk
namazının müstehab olduğu anlaşılmaktadır. Bu namaz müekkede sünnettir.
Şafii'ye göre en azı iki rek'atür, en güzel olanı da sekiz rek'at kılınmasıdır.
Oniki rek'at olarak da kılınabilir, ancak efdali sekiz rek'at kılınmasıdır.
Vakti ise güneşin bir boyunduruk miktarı yükselmesinden (gün doğduktan kırkbeş
dakida sonra) zeval vaktine (güneşin tam tepeye gelmesine) kadar sürer. En
güzel olanı günün dörttebiri geçtikten sonra kılınmasıdır. Bununla günün her
dörtte birinde namaz kılınmış olur. Yüce Allah'ın
"günün sonuna kadar" veya sonunda Sana yeterim" diye
buyurmasının manası şudur: "Âfetlerden, manevî serlerden Seni
korurum". En doğrusunu Allah bilir. 'Kulun Kıyamet Gününde İlk Hesabını Vereceği Şey
Namazdır' Hadisi.
136. Bu
hadisi, Nesâî Sünen'inde CJ, s.232'de 'Namazdan Hesaba Çekilme* babında
rivayet etmiştir. Hemmam'ın Katade'den,
onun el-Hasen'den, rivayetine göre Hureysu'bnu Kabîsa şöyle demiştir: "Medine'ye
vardam, Ey Allah'ım bana salih bir arkadaş ver, diye dua ettim. Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'ın yanma gittim. Ona: Ben Allah'tan bana salih bir arkadaş
vermesini dilemiştim, haydi bana Resulullah Aleyhisselâm'dan duyduğun bir
hadisi bildir, olur ki Allahü Teala ondan faydalanmamı nasib eder, dedim. O da
şunu rivayet etti: Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini duydum: Kulun
ilk hesaba çekileceği şey namazıdır. Kimin namazı düzgün çıkarsa o kurtuşmuş,
necaha kavuşmuştur, kimin de namazı bozuk çıkar sa, o kaybetmiş, hüsrana
uğramıştır. Hemmam bu kısmın Katade'ye mi ait, yoksa rivayetten mi olduğunu
bilmiyorum diyerek şu sözleri de ilave etmiştir: "Kişinin farz namazlarından
bir şey eksik çıkarsa, Allahü Teala: Bakın, kulumun nafile ibadeti var mı?
diye buyurur. Farzından eksik olanlar böylece tamamlanır. Diğer amelleri
hakkında da bu muamele yapılır.[56] 137. Yine
Ebu Hureyre Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir: "Kulun kıyamet
gününde ilk hesaba çekileceği şey namazdır. Tam bulunursa, tam diye yazılır.
Bundan bir şey eksik çıkarsa; Al-lahü Teala: Bakın, onun bir nafile ibadetini
bulacak mısınız? diye buyurur. Farzından kaçırdığı nafilesi ile tamamlanır.
Diğer amelleri hakkındaki muamele de bu hal üzere yürür.[57] 138. Yine
Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini
kaydetmiştir: "Kulun ilk haseba
çekileceği şey namazdır. Eğer bunu tamam-lamışsa (bir şey yok), tamamlamamış
olursa, Allah Azze ve Celle: Bakın, kulumun nafilesi var mı? diye buyurur. Eğer
nafilesi bulunursa, "Onunla farzlarını tamamlayın" diye buyurur.[58] Bu hadisi İbnu Mace de
Sünen'in de "Kulun tik Hesaba Çekileceği Şey Namazdır" başlıklı babda
rivayet etmiştir: 139. Temîm
ed-Darî Radıyallahü Anh'tan rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm
şöyle buyurmuştur: "Kulun kıyamet
gününde ilk hesaba çekileceği şey, namazdır. Onu tamamlamışsa nafileleri sevaba
yazılır. Farzları tamamla-mamışsa şanı yüce olan Allah meleklere: Bakın kulum
için nafile namaz bulabilecek misiniz? Onunla farzlardan kaçırdığını tamamlayın,
diye buyurur. Sonra bütün amelleri hakkında bu usul uygulanır.[59] 140. Ebu
Davud da bu hadisi iki ayrı rivayetle vermiştir. Birisi Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'dan, diğeri Temim ed-Darî Radıyallahü Anlı'dan gelmektedir.
Her ikisi de "Sahibinin Tamamlamadığı Bütün Namazlar Nafilelerle
TaTTianılflmr'' başlıklı babda yeralmaktadır: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den gelen rivayeti söyledin Yakubu'bnu İbrahim'in
İsmail'den, unun Yunustan, onun el-Hasen'den rivayetine göre Enesu'bnu Hakim
ed-Dabbî Ziyad'dan veya Ziyad'ın oğlundan korkarak Medine'ye geldi. Orada Ebu
Hureyre Radıyallahü Anh'la karşılaştı. Der ki, o beni yanına aldı, ben de
kendisine bağlandım. Bana: "Ey delikanlı,
sana bir hadis rivayet etmemi istemez misin? diye sordu. Ben: isterim Allah
sana merhamet eylesin, dedim Kavilerden Yunus der ki: Zannederim rivayetinde
Resulullah'ın buyurduğunu belirtti sonra şöyle söyledi: İnsanların kıyamet
gününde amellerinden ilk hesaba çekilecekleri şey namazdır. Rabbimiz Celle ve
Azze meleklere, kulunun durumunu daha iyi bilmekle beraber: Kulumun namazına
bakın tam mı kılmış yoksa eksiği var mı? diye buyurur. Tam kılmışsa tam diye
yazılır. Herhangi bir eksiği varsa, Yüce Allah: Bakın, kulumun nafilesi var mı?
diye buyurur. Nafilesi varsa, Allahü Teala: Kulumun farzlarının eksiğini
nafilelerle tamamlayın, diye buyurur. Sonra bütün ameller hakkında bu usûl
uygulanır.[60] 14L Temim
ed-Darî'nin rivayeti de şöyledir: Musa'bnu ismail
Hammad'dan, o Davudu'bnu Ebi Hind'den, o Zurare ibnu Ebi Evfâ'dan, o Temim
ed-Darî Radıyallahü Anh'den, o da Resulullah Aleyhisselâm'dan aynı manada bir
hadis rivayet etmiştir. Ancak o şöyle bir ilavede bulunmuştur: "Sonra zekat için
de böyle yapılır, sonra diğer ameller de bu şekilde ele alınır".[61] ' . 136-14L Hadislerin Şerhi
Hadiste kulun ilk
olarak namazından hesaba çekileceği belirtilirken zahiri ameller
kastedilmektedir. Yoksa esasında kul', ilkin imanından hesaba çekilir. Bu
kalble ilgili bir ameldir. Eğer kul iman yönünden kurtuluşa ererse, o zaman
İslam'ın diğer esaslarından hesaba çekilir ve ilkin namazdan başlanır. Çünkü
namaz dinin direğidir. Onu kılan dinini doğrultmuş, onu yıkan yani terk-eden
dinini yıkmış olur. Aynı zamanda namaz ömrün her gün ve gecesinde beş kere
tekrar edilir. Diğer ameller ise böyle değildir. Zekat insanların çoğuna farz
değildir. Bunlar fakir kimselerdir. Oruç senede sadece bir ay farz kılınmıştır.
Hacc da sadece gücü yetenlere, o da ömründe bir kere farz kılınmıştır. Hadis-i şerif Yüce
Allah'ın ihsan ve lütfunun bolluğunu ortaya koyuyor. Çünkü kulun farzları eksik
çıkınca Allahü Teala onu nafilede tamamlıyor. Allah kulunun halini daha iyi
bilmekle beraber meleklere: Kuluma bakın; nafilesi var mı? diye buyuruyor. Nafilesi
bulunursa onunla farzlardan eksik çıkanı tamamlıyor. Bu eksiklik ister namazı
terketmek dolayısıyla olsun, isterse namazın bütün şartlarını hakkıyla yerine
getirmemek dolayısıyla olsun. Sonra kul zekat, oruç, hacc gibi diğer
amellerimden de bu tarz üzere hesaba çekilir. Yani farzı tam yerine getirmişse
tamam, eksiği varsa nafileleri ile tamamlanır. Hadis farz amelleri
eksiksiz yerine getirmenin gerekli olduğunu bildiriyor. Çünkü
onların hesabında hiçbir eksikliğe yer verilmeyecektir. Hadis aynı zamanda
namaz olsun, zekat olsun, oruç olsun, hacc olsun nafile amelleri çokça yapmanın
faydalı olduğunu bildiriyor. Böylece Allah'ın izniyle nafile ameller farz
amellerin destekçisi olur. 'Rabbim Bana En Güzel Suret Üzere Geldi' Hadisi
142. Bu
hadisi Tirmizî Camiinde, C.2,s.214-215'te 'Sâd Suresi' babında rivayet
etmiştir: îbnu Abbas
Radıyallahil Anh'dan rivayet edildiğine göre Resu-lullah Aleyhisselâm şöyle
buyurmuştur: "Rabbim bana en
güzel suret üzere geldi. Ravi der ki: Zannediyorum rüyada, diye söyledi, ravi
Resulullah Aleyhis selâm'in şöyle söylediğini bildiriyor: Sonra Rabbim bana: Ey
Muhammed, bilir misin mele-i a'la (yüksek mevkideki seçkin topluluk) ne üzere
tartışıyorlar? diye buyurdu. Ben: Hayır, dedim. Elini iki omuzu-mun arasına
koydu, öyleki soğukluğunu iki memenin arasında (ravi: veya gerdanımda, demiş
olabilir, diyor) hissettim. Bunun üzerine göklerde ve yerde olanı bildim. Yine:
Ey Muhammed, mele-i a'la'mn ne üzere tartıştıklarını bilir misin? diye sordu.
Ben. Evet, dedim. Sonra: Keffaretlerde, Kefîaretler de camilerde namazlardan
sonra oturmak, camilere yürüyerek gitmek, mekruhlardan uzak şekilde abdesti
güzelce almaktır. Kim bunları yaparsa hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür,
anasından doğduğu gündeki durumu gibi hatalarından arındırılmış olur, dedi.
Sonra şöyle buyurdu: Ey Muhammed, abdest alırken "Ey Allah'ım senden
hayırlı işleri (yani hayırlı işlere beni muvaffak kılmanı), fenalıklarımı
terket-meme yardımcı olmanı, kalbime fakirlere karşı sevgi yerleştir- meni diliyorum.
Kulların için bir fitne murad ettiğin zaman, beni fitne uğramamış olarak yanına
al, diye dua et. Sonra buyurdu ki: Selamı yaymak, insanlara yemek yedirmek,
gece insanlar uykudayken namaz kalmak, derecelerin artmasına vesiledir.[62] Ebu Isa et-Tirmizî:
Hadisin senedinde Ebu Kullabe ile Ibnu Ab-bas arasında bir adamın adının zikre
dildiğini söylüyor. Ebu Kulabe senedde gecen ravilerdendir ve Ibnu Abbas
Radıyallahü Anh'dan önce zikredilen şahıstır. 143. İbmı
Abbas Radıyallahü Anh'dan gelen bir başka rivayete göre de Besulullah
Aleyhisselâm'm şöyle buyurduğu bildirilmiştir: "Rabbim bana en
güzel şekil üzere geldi ve: Muhammed, diye buyurdu. Ben: Buyur Ya Rabbi, emret
Ya Rabbi! dedim. "Mele-i a'la ne için tartışırlar?" diye buyurdu.
"Bilmiyorum, Ey Rabbim" dedim. Elini iki omuzumun arasına koydu,
öyleki soğukluğunu iki mememin arasında hissettim. Bunun üzerine doğu ile batı
arasında olanları bildim. Rabbim: "Ey Muhammed" diye buyurdu. Ben:
"Emret ya Rabbi, buyur ya Rabbi" dedim. "Mele-i a'la ne üzere
tartışır?" diye sordu. Ben: "Derecelerde ve keffaretlerde, ayakları
cemaate gitmek için kullanmada, mekruhlardan arındırılmış şekilde güzelce
abdest almada, bir namazdan sonra diğer namazı beklemede, Kim bunlara dikkat
ederse hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür, anasından doğduğu günkü gibi
günahlarından arındırılmış olur, dedim, [63] Ebu Isa et-Tirmizî bu
hadisin hasen, garîb olduğunu söylemiştir. Not: Ibnu Abbas'tan
gelen ikinci hadisin senedinde ravi Ebu Kullabe'nin Halidu'bnu Leclac'dan, onun
Ibnu Abbas Radıyallahü Anh'den rivayet ettiği zikrediliyor. Ebu Isa
et-l^rmizî'nin birinci hadisinin senedinde isminin amlmadığını söylediği ravi
Halidu'bnu '1-Leclac'dır. Bunu ikinci hadisin senedinden anlıyoruz. 144. Tirmizî
Rahmetullahi Aleyh bir başka senedle Muaz-ihnu Cebel Radıyallahü Anh'den hadisi
rivayet etmiştir. O rivayet şöyledir: Muaz ibnu Cebel şöyle
demiştir: "Bir sabah
Resulullah Aleyhisselâm sabah namazı kıldırmak üzere yanımıza çakmadı,
neredeyse güneş doğmak üzereydi, çabucak çıktı. Hemen namaza çağırdı,
Resulullah Aleyhisselâm kısa surelerle hemen namazı acele ile kıldırdı. Selam
verince bize seslenerek: 'Olduğunuz gibi saflarınızda durun' dedi. Sonra bize
dönüp şöyle söyledi;' şimdi size beni bu sabah alıkoyan neydi onu anlatacağım.
Ben gece kalktım, abdest aldım, takdir edildiği kadar namaz kıldım, namazımda
uyku bastı, üzerime ağırlık çöktü. Bir den Rabbim Tebareke ve Teala ile karşı
karşıya geldim. Rabbim en güzel suret üzere göründü. Bana: "Ey
Muhammed" diye buyurdu. "Buyur Ya Rabbi" dedim "Mele-i a'la
ne üzere tartışırlar?" diye sordu. "Bilmiyorum" dedim. Bunu üç
kere söyledi. Bir de gördüm ki, elinin içini iki omuzumun arasına koydu, Öyleki
parmaklarının soğukluğunu iki mememin arasında hissettim. O anda herşey bana
ayan oldu ve bildim. Rabbim: "Ey Muhammed" diye buyurdu. "Buyur
Ey Rabbim" dedim. "Mele-i a'la ne üzere tartışır?" diye sordu.
"Keffaretlerde" dedim. "Onlar nedir?" diye sordu:
"iyilikler için adım atmak, camilerde namazlardan sonra oturmak, hoş olmayan
hallerden arı, güzelce abdest almak," dedim. "(Darecelerin
yükselmesi) ne ile olur?" diye sordu. "Yemek yedirmekle, güzel
konuşmakla, geceleyin insanlar uykudayken namaz kılmakla" dedim.
"İste" diye buyurdu? Ben de: "Ey Allah'ım beni hayırlı işlere
muvaffak kılmanı, kötülükleri terketmemi sağlamanı, fakirlere karşı sevgi
yerleştirmeni, beni bağışlamanı, bana merhamet etme- ni, bir topluluk için
fitne murad ettiğinde beni fitneye düşürmemeni istiyorum. Senden senin sevgini
ve seni sevenin sevgisini, senin sevgine yaklaştıracak işin sevgisini vermeni
diliyorum" dedim. Re-sulullafa Aleyhisselâm buyurdu ki: bu haktır, bunu
inceleyin sonra öğrenin[64] Ebu İsa et-Tirmizî
Rahmetuilahi Aleyh bu hadisin hasen, sahih olduğunu söylemiştir. 142-144. Hadislerin Şerhi
Başta derim ki: Mü'min
için ilk gereken Rabbini yaratıklara mahsus sıfatlardan tenzih etmesidir. Yüce
Allah: "Hiçbir şey O'nun benzeri değildir. O duyandır, görendir"
buyuruyor. Ihlas suresinde de: "De ki, O Allah birdir, Allah her türlü
ihtiyaçtan müstağnidir, doğurmadı, doğurulmadı, hiçbir şey O'na denk
değildir" buyuruluyor. Bunun dışına çıkacak bir inanç imana zarar verir.
Bütün İslam âlimlerinin ittifak ettiğine göre, Kitab ve Sünnet'te zahiren
Allah'ın yaratıklara benzetilmesi manası veren ifadelerde asıl kastedilen,
ibarenin zahiri manası değildir, buna böyle inanmak gerekir. Genel anlamda bu
tür ifadelerin zahirde taşıdıkları anlamlarla Allahü Teala'nın vasfedilmesi
doğru olmaz. islam âlimleri bu gibi
hususlarda ikiye ayrılmışlardır: Selef mezhebi ve halef mezhebi. Selef
mezhebinden olanlar, ibarenin zahiri anlamının, kastedilmediğine inanır ve
hakikat yönünü, ilm-î hakikisini Allah'a havale ederler. Bununla birlikte
Allahü Teala'nın yaratıklarına benzemediğine iman ederler, ifadeye belirli bir
anlam da vermezler. Onların inancı, meseleyi tümüyle Allahü Teala'nın ilmine
havale etmektir. Bunda Allahü Teala'nın: "O'nun tevilini Allah'tan başkası
bilmez" mealindeki ayet-i keri meşini esas alırlar. Sonra ayetin:
"ilimde derinleşmiş olanlar: "Ona inandık, hepsi Rabbimiz
katındandır, derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler" kısmını
okurlar. Halef mezhebinden
olanlar da Allahü Teala'yı yaratıklara benzemekten tenzih ederler, ancak
benzeme anlamı veren ifadeyi de te'vil ederek bu lafzın Allahü Teala hakkında
kullanılmasının imkansız olmadığım belirtirler. Meselâ bu hadiste geçen:
Rabbim bana en güzel suret üzere geldi, ibaresinde, bir de, "En güzel suret
üzere Rabbim Tebareke ve Teala'yı
gördüm" cümlesinde geçen 'suret'
Kelimesini te'vil ederek, suret ile Allah'a layik olan Celal ve Cemal
sıfatlarının kastedildiğini belirtirler. "Rabbi Resulullah Aleyhisselâm'a
bu sıfatları ile tecelli etmiştir," derler. Aynı şekilde Allah'ın
Muhammed Aleyhisselâm'ın iki omuzu arasına elini koymasını da, Hakk Teala'nın
Peygamber Aleyhis-selâm'ın kalbine ilim ve marifet elini yerleştirmesi, olarak
te'vil ederler. Çünkü kalb iki omuz arası hizasına gelmektedir, derler.
Peygamber Aleyhisselâm'ın: "Soğukluğunu iki mememin arasında
hissettim" demesini buna delil göstererek, bundan maksadın, kalbinin,
tatmin olacak derecede ilimle dolması olduğunu belirtir ler. Yakini bilgi,
kalbi serinletir ve ibrahim Aleyhisselâm'ın "kalbim mutmain olsun
diye" sözünde de ortaya çıktığı üzere bu tür bilgi, kalbi mutmain kılar,
derler. Bunu Resulullah Aleyhisselâm'ın daha sonra: "Bunun üzerine
göklerde ve yerde ne varsa bildim" diye buyurması da teyid ediyor. Bir
rivayette de "doğu ile batı arasında ne varsa bildim" diye
geçmektedir. Bir başka riva yette de: "O zaman her şey bana açık oldu ve
bildim" diye geçiyor. Resulullah Aleyhisselâm'ın kalbinin ilim ve marifet
ile dolmasının sonucu Rabbinin "Mele-i a'la ne üzere tartışır?"
sorusuna cevap vermesi oldu. En doğrusunu Allah bilir. Mele-i a'la ise
göklerde bulunan Arş'ın ve Kürsi'nin etrafında toplanmış, Arşın etrafını tavaf
eden büyük meleklerden oluşan bir topluluktur. Onların, sözü geçen konuda
tartışmaları iki yönden olabilir: Birincisi, onlar, hadiste belirtilen
iyilikleri yapanların sevaplarını yazmakta birbirleriyle yarış ediyor
olabilirler. Yahut da, O iyiliklere verilen sevaptaki sırrı anlamak için
tartışıyor olabilirler. Bazıları diğer bazılarından daha çok sevab belirliyor
olabilirler. ikincisi, sözü geçen amellerde birbirleriyle yarış etmek için
dünya ehlinden olmayı arzuluyor olabilirler. Çünkü onlar bu iyiliklere verilen
sevapları yakinen görüyorlar ve neticelerinin de hayra varacağını biliyorlar. Hadisin bazı
rivayetlerinde, hâdise Özet olarak anlatılıyor. Diğer Üç ayrı rivayetten
anlaşıldığına göre mele-i a'la şu iki hususta tartışmaktadır: Keffaretlerde ve
derecelerde. Yani hata ve günahların bağışlanmasına sebep olan ameller ve
kişinin derecelerinin yükseltilmesine sebep olan amellerde. Sonra Resulullah
Aleyhisselâm keffaretlerin neler olduğunu açıklıyor, ve bunun gibi güzel
ameller için yürümek, namazları beklemek kastıyla camilerde oturmak, her türlü
yanlışlıktan uzak şekilde güzelce abdest almak. Dereceler ise, yemek
yedirmekle, güzel konuşmakla, insanlar uykudayken; gece vakti namaz kılmakla
yükseltiliyor. En doğrusunu bilen Allah'tır. Her türlü yanlışlıktan
uzak olarak güzelce abdest almaktan kastedilen, soğukta olsun diğer vakitlerde
olsun abdestte temizlenmesi gereken bütün azalan güzelce temizlemek ve bu işi
düzgünce yapmaktır. Allahü Teala'nın 'Kullarıma Bakın Bir Farzı Yerine
Getirdiler, Diğerini Bekliyorlar' Sözü İle İlgili Hadis
145. Hadisi
İbnu Mace, Sünen'inde, Cl^s.l38'de,' Camilere Devam Etmek ve Namazı Beklemek*
başlıklı babda rivayet etmiştir: Abdullahi'bnu Amr,
İbnu'l-As Radıyallahü Anh'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Resulullah
Aleyhisselâm ile birlikte akşam namazını kıldık. Sonra giden gitti kalan kaldı.
Birden Resulullah Aleyhisselâm hızla, nefes nefese, dizleri açılmış
vaziyette-geldi ve şöyle söyledi: Müjdeler olsun, sizin Rabbiniz, göğün
kapılarından bir kapı açtı, sizinle meleklerine övünüyor ve: Kullarıma bakın,
bir farzı yerine getirdiler diğerini bekliyorlar, diye buyuruyor[65] 145. Hadisin Şerhi
Bu hadiste geçen
"göğün kapılarından bir kapı açtı" sözündeki kapılarla kastedilen,
rahmet kapılarıdır. Allahü Teala'nm hadiste belirtildiği üzere meleklerine
övünmesinden anlaşılıyor ki, bir namazı kıldıktan sonra diğerini beklemek
hayır ve rahmet kapılarının açılmasına vesiledir. Hadis aynı zamanda gelecek
namazı beklemek için camilerde oturmanın faziletini de ortaya koymaktadır.
Camiler en güzel yarlerdir. İnsan orada oturunca Allah'ın evinde bulunması
itibariyle Allah'tan başkasıyla ilişkisini keser. Camilerde oturanın buraların
adabına uyması ve bu yerlere gereken hürmeti göstermesi şarttır. Dolayısıyla bu
yerlerde eğlenceye dalmamak ve lüzumsuz söz konuşmamak gerekir. İnfak Ve Fazileti Hakkındaki Rivayetler
Înfak Et Ey Ademoğlu Ki, Bende Sana Vereyim' Hadîsi
146. Bu
hadisi Buharı, C.7,s.72'de Kitabu'n-Nafakat'ın, 'Nafakanın Fazileti' başlıklı
babında rivayet etmiştir: İsmail Malik'ten, o
Ebu'z-Zenad'dan, o el-A'rec'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den
Resulullak Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah Buyurdu ki; infak et (Allah yolunda sadaka
ver) ey Ademoğlu ki, Ben de sana vereyim[66] 147. Yine
Buharı, C.7, (Kastallanî'nin Hamişine göre s. 169'da) Kitabu't-Tefsir, Hud
suresi tefsiri 'Onun Arşı Su Üzerindedir'mealindeki ayetin tefeiriyle ilgili
babda daha uzun bir lafızla rivayet etmiştir: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini bildirmiştir: "Allah Azze ve
Celle buyurdu ki "Sadaka ver (infak et) Ben de sana vereyim". Yine
Resulullah buyurdu ki "Allah'ın eli doludur, infak ondan bir şey
eksiltmez. O gece-gündüz cömerttir". Sonra şöyle devam etti:
"Göklerin ve yerin yaratılışından bu yana kimi gördünüz ki, infak etti de
bu, onun elindekinden bir şey eksiltti. O'nun arşı su üzerindedir. Elinde de
terazi vardır". [67] 148. Buharı bu
hadisi, Kastallanî'nin Hamişine göre CIO, s.372'de, Kutabu't-Tevhid'in
"Arşı Su Üzerinde İdi" mealindeki ayet ile ilgili babında da rivayet
etmiştir. Ancak orada 'İnfak Et Ki Ben De Sana Vereyim" kısmını
zikretme-mişti. Oradaki rivayetin lafzı ise şöyledir: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Allah'ın sağ eli
(veya eli) doludur. înfak etmek ondan bir şey eksiltmez. Gökleri ve yeri
yarattığından bu yana ne kadar infak ettiğini gördünüz mü, sağ elindekinden bir
şey eksilme mistir. Arşı da su üzerindedir. Diğer elinde de feyz veya kabz
vardır. Dilediğini yükseltir, dilediğini düşürür.[68] 149. Bu
hadis, buradaki rivayetle kudsî hadislerden sayılamaz. Konunun tam anlaşılması
için hadisin bu rivayetini de verdik. Bu hadisi imam Müslim de, Sahih1 inde
Kastallanî'nin Hamiş'ine göre C.4,s.359'da, Kitabu'z-Ze-kat'ın "Infak
Etmeye Teşvik Edene, İnfak Edene Verilen Kadar, Nimet Bahşedileceğinin
Müjdelenmesi" başlıklı babında rivayet etmiştir. Senedden sonraki lafa
şöyledir. Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'dan şu hadisi rivayet etmiştir: "Allah Tebareke
ve Teala buyurdu ki, Ey Ademoğlu, infak et ki, Ben de sana vereyim. Sonra
Resulullah Aleyhisselâm şöyle söyledi: Allah'ın eli doludur, cömerttir, gece ve
gündüz de sarfedilenler ondan bir şey eksiltmez.[69] 150.
Müslim'in bir başka rivayetinde de şöyle deniliyor: Ebu Hureyre Radıyallahü
Anh bize Resulullah Aleyhisselâm'dan bazı hadisler rivayet etti; bunlardan
birinde şöyle dedi: "Sadaka ver, Ben
de sana vereyim, Resulullah Aleyhisselâm daha sonra şöyle buyurdu: Allah'ın eli
doludur. Onu birşey azaltmaz. Gece gündüz verir. Gökleri ve yeri yarattığından
buyana ne verdiğini gördünüz mü? Bu O'nun elinde olandan bir şey eksiltmedi.
Arşı su üzerindedir. Diğer elinde de kabz vardır, dilediğini yükseltir,
dilediğini düşürür.[70] 14615 Hadislerin Şerhi
Yüce Allah'ın
"sadaka ver, Ben de sana vereyim" diye buyurması, iyiliğe iyilikle
karşılık verme (müşakele) yönündendir. Aslında Allahü Teala'nın kullarına nimet
vermesi O'nun hazine lerinden bir şey eksiltmez. Nitekim hadisi şerifte:
"Allah'ın eli do ludur, kullarını beslemek ondan bir şey eksiltmez"
diye buyurul-mustur. Yüce Allah'ın şu ayet-i kerimesi de bu manaya işaret etmektedir:
"Sizin katınızdaki tükenir, ama Allah'ın katındaki kalıcıdır"
Allah'ın hazineleri hiçbir zaman tükenmez. "Allah'ın eli doludur"
denirken, O'nun vermekle tükenmeyecek olan hazineleri kastediliyor. Mizan (terazi)
kelimesi ile Yüce Allah'ın kulları arasındaki adaleti kastediliyor. (Kastallanî
Şerhi, C.8, s.220) el-Mazerî hadiste
geçen "yemînullah-Allah'ın sağ eli" tabirinin te'vil edilmesinin
gerektiğini, çünkü buradan, Allah'ın sol eli anlamının da çıkarılabileceğini
söylemiştir. Böyle bir şey ise Allah hakkında sınır ve cisim düşünmek olur ki,
bu mümkün değildir. Allahü Teala böyle şeylerden münezzehtir. Yüce Allah burada
kullarına aralarında yaygın olan anlatım şekliyle hitab etmiştir. Şöyle ki,
ihsan ve iyilikten sözedilirken sağ elden bahsedilir. Bununla, aynı zamanda,
çok vermekle Allah'ın hazinelerin deki nimetin eksilmeyeceği, dolayısıyla
bolca ihsan etmekten çekinmeyeceği bildirilmiştir. "O'nun arşı su
üzerindedir" denilirken de, Allah'ın nimetlerini sürekli olarak birbiri
peşinde insanlara akıttığı bildiriliyor. "Diğer elinde de 'Kabz'
vardır" sözünün açıklaması da şöyledir: Allahü Teala'nm kudreti tek olsa
da, bununla çeşitli işler gerçekleştirmektedir. Bizde bu tasarrufun zuhuru için
iki ayrı el bulunduğundan, kudret de mecazî olarak bu iki elin tasarrufu ile yorumlanmıştır.
(Nevevî'nin Müslim Şerhi'nden) •Allah Yeri Yarattığında Yer Sallanmaya Başladı Hadisi
151. Bu
hadisi Tirmizî, Camiinin sonlarında C.2, s.241-242'de rivayet etmiştir: Enesu'bnu Malik
Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Allah yeri
yarattığında yer sallanmaya başladı, sonra dağları yarattı yerin üzerine
yerleştirdi, yer sükûn buldu. Melekler dağların gücüne hayret ederek: Ey
Rabbimiz, yaratıkların arasında dağlardan daha güçlü bir şey var mıdır?
dediler. Allah Celle Celalühü: Evet, demir, dedi. Melekler bu sefer: Ey
Rabbimiz, yaratıkların arasında demirden daha güçlüsü var mıdır? diye sordular.
Allah: Evet, ateş, diye buyurdu. Melekler de: Ey Rabbimiz, yaratıkların
arasında ateşten daha güçlü bir şey var mı? diye sordular. Allahü Teala: Evet,
su, diye buyurdu. Melekler: Ey Rabbimiz yaratıkların arasında sudan daha
güçlüsü var mı? diye sordular. Allahü Teala: Evet, rüzgar, diye buyurdu.
Melekler: Ey Rabbimiz, yaratıkların arasında rüzgardan daha güçlüsü var mı?
diye sordular. Allahü Teala: Evet, sağ eli ile verdiğini sol elinden gizleyen
Ademoğlu, diye buyurdu.[71] Ebu İsa et-Tirmizî
Rahmetullahi Aleyh, bu hadisin senedinin hasen, garib olduğunu söylemiştir. •Darul.-Hicret
(Hicret) Beldesi Hadisi
152. Bu hadisi
Tirmizî, C.2,s.327'de Kitabın sonlarında 'Medine'nin Fazileti" babında
rivayet etmiştir: Cerîru'bnu Abdullah
Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhis-selâm'm şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Allahü Teala
bana vahiyle bildirdi ki, şu üç yerden hangisine gidersen orası senin hicret
beldendir: Medine, Bahreyn, Kınnisrîn". Tirmizî, bu hadis
garibdir, onun el-Fadlu'bnu Musa'nın rivayetinden başka rivayetine
rastlamadık. (Fadlu'bnu Musa Senedde adı geçen ravilerdendir), diyor. Haksızlık Ve Rüşvet Karşısında Katı
Davranmak"Lailgili Hadis
153. Bu
hadisi, İbnu Mace Sünen'inde C.2,s.26'da rivayet etmiştir: Abdullah ibnu Mes'ûd
Radıyallahu Anh, Resulullah Aleyhisse-lâm'ın şöyle söylediğini bildirmiştir: "Her kim insanlar
arasında hakimlik yaparsa, kıyamet gününde mutlaka bir melek ensesinden tutmuş
olarak gelir, sonra melek kafasını göğe kaldırır, eğer: "At" denirse,
onu kırk güz cehenneme atar.[72] •Hayatında Biriktirip Ölümü Ânında Dağıtmaktan Nehv
Hadisi
154. Bu
hadisi Nesâî rivayet etmiştir: Busru'bnu Cehhaş Radıyallahü
Anh'ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Resulullak Aleyhisselâm ovucunun
içine tükürüp şehadet parmağını üzerine koyarak şöyle söyledi: "Allah Azze ve
Celle buyurur ki, Ademoğlu Beni nasıl âciz kılar ki, seni şunun bir benzerinden
yarattım. Resulullah boğazını işaret ederek şöyle devam etti: Canın şuraya
geldiğinde tasadduk ediyorum dersin, nerde sadakanın vakti![73] •Malın Üçtebirinin Vasiyyet Edilmesi1 İle İlgili
Hadis
155. Bu
hadisi Nesâî "Vasiyyetf' babında rivayet etmiştir: Îbnu Ömer Radıyallahü
Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini bildirmiştir: "(Allah buyurur
ki) Ey Ademoğlu, iki şey var ki, onlardan biri senin değildir. Boğazından
tuttuğum zaman seni temizlemek ve arındırmak. Ecelinin geçmesinden sonra
kullarımın sana dua etmeleri için malından sana bir nasib ayırdım.[74] [1] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 184-186. [2] Muvatta Kader: 2 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 187-188. [3] Buhart: Bedu'1-Halk: 6 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 189-190. [4] Buharî: Bedu'l-Halk: 6 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 191. [5] îbnu Mace: Mukaddime: 10 [6] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 191-192. [7] Müslim: Kader: 1 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 192-194. [8] Müslim: Kader: 1 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 194. [9] Müslim: Kader: 1 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 194. [10] Müslim Kader: 2 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 194-195. [11] Müsİim: Kader: 3 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 195-196. [12] Müslim: Kader: 4 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 196-197. [13] Müslim: kader: 4 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 197-198. [14] Müslim : Kader: 5 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 198. [15] Buraya kadarki açıklamalar imam Nevevî'nin Müslim
şerhi'nden alınmıştır. Buhari, Müslim, İbni
Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları:
198-201. [16] Buharî: Tefsir; Muhammed Suresi: 1 (Ayrıca Buharf,
Edeb:13; Tevhid: 35; Müslim, Birr:1 Buhari, Müslim, İbni
Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları:
203-204. [17] Buharf:
Tefsir; Muhammed Suresi:
1 (Ayrıca Buharî:
Edeb:l3 Tevhid: 35; Müslim:Birr: 16) [18] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 204. [19] Tirmizt: Birr: 9 [20] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 205. [21] Ebu Davud; Zekat: 46 [22] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 205-206. [23] Kastallanî Şerhi, C.7, s.842 Buhari, Müslim, İbni
Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları:
206-207. [24] Buhari: Salat: 1 Buhari, Müslim, İbni
Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları:
211-213. [25] Kastallanî Şerhi, C.l, s.382. Buhari, Müslim, İbni
Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları:
213-215. [26] Müslim: İman: 259 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 217-221. [27] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 222-223. [28] Nesâî: Salat: 1 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 223-227. [29] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 227. [30] Nesai: Salat: 1 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 227-228. [31] Nesâî: Salat: 1 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 228-231. [32] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 231-232. [33] ibnu Mace: ikame: 194 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 233-234. [34] ibnu Mace: ikame: 194 [35] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 234. [36] Ebu Davud: Salal: 9 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 234-235. [37] Müslim : Salat: 38 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 237-238. [38] Nevevî'nin Sahih-i Müslim Şerhi Kastallanî Hamiş'ine
göre, C.3, s.12. Buhari, Müslim, İbni
Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları:
238-239. [39] Muvatu: Nida: 39 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 239-241. [40] Tirmizî: Tefsir, Fatiha Suresi: 1 [41] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 241-243. [42] Ebu Davud: Selat: 132 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 243-244. [43] îbnu Mace: Edeb: 52 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 244-246. [44] Nesât: ifitah: 23 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 246-247. [45] Nesai: lftitah:26 [46] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 247-248. [47] Kurtubi'den. Buhari, Müslim, İbni
Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları:
248-249. [48] Buharı: Bedu'l Halk:6 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 251-252. [49] Buharî: Tevhid: 23 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 252-253. [50] Nesai: Salat: 21 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 253. [51] Muvatu: Sefer 82 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 253. [52] Kastallanî Şerhi, Kitabu's-Salat'tan özetle. Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 254. [53] Tirmizi: Vitr: 15 [54] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 255. [55] Ebu Davud: Tatavvu: 13 [56] Neflâi: Salat: 9; Tahrim: 2 [57] Nesâl: Salat, 9: Tahrim: 2 [58] Nesât: Satat, 9: Tahrim: 2 [59] ibnu Mace: İkame: 2-3 [60] Ebu Devud: Salat: 145 [61] Ebu Davud: Salat: 145 [62] Tirmizt: Tefsir; Sad Suresi: 2 [63] Tinnizl: Tefsir: Sad Suresi: 2 [64] TirmizûTefsir Sad Suresi [65] ibnu Mace: Meaacid: 19 [66] Buhart: Nafakat: 1 [67] Buhari: Tefsir, Hud Suresi: 2 [68] Buhart: Tevhid: 36 [69] Müslim: Zekat: 36 [70] Müslim: Zekat: 37 [71] Tirmizl: Tefsir: Talak Suresi: 3 - [72] ibnu Mace: Ahkam: 2 [73] Nesai: Cenâtz: 61 [74] îbnu Mace: Vesâyâ: 5 (Concordance'de Sünen-i Nesâî'de geçen yerine işaret edilmiyor)**[1]**
Kaynak: En iyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir Eraykitap ilmin kisa yolu İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 / DEVAMI İÇİN BKZ... |