"...Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle.." (Tevbe Suresi - 29) (Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur ve Rahimdir. De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin Eğer yüz çevirirlerse /itaat etmezlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez (Ali İmran Suresi 31-32) = ♦ H ♦ = “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8) İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 Yukarıda Geçen Hadislerle İlgili Fıkhi Hükümler: Resim Yapma
ve Bununla ilgili Hükümler Hakkında: 'imanda
Vesvese Hadislerinin Şerhi (Hadis 30-33) 16- •Kim Benim Birini Bağışlamayacağım Üzere Yemin Eder...?'
Hadisi 17- Allah'ın
İyî Amellerin Karşılığını Kat Kat Vermedeki Cömertliği Konusu 36-44.
Hadislerin Şerhi (Hadisi No: 36-44) 18- 'Allah
Hakkında Hüsnü Zan (İyizan) Üzere Bulunma' Konusu 19- "Allah'ın
Salih Kulları İçin Hazırladığı Nimetler" Konusu 20- 'Allah'ın
Kullarından, Kendisine Dua Etmelerini, Umutlu Olmalarını İstemesi Konusu "Rabbimiz,
Dünya Göğüne İner* hadisi: 21- Ey
Ademoğlu, Sen Bana Dua Ettiğin, Benden Recada Bulunduğun Sürece Seni Bağışlarım' Hadisi 22- Şaban'ın
Onbeşinci Gecesi İle İlgili Rivayetler 23- Allah'ın
Kuluna Sevgisi Ve Bunun Yaratılanlara Karşı Sevgideki Etkisi 24- Allahın
Veli Kullarına Düşman Olmanın Cezası Ve İnsanı Allah'a Yaklaştıran Amellerin En
Üstünü 'Kim Benim
Bir Dostuma Düşmanlık Ederse Ben Ona Savaş Açarım' Hadisi "Ailesinden,
Ölümünden Sonra Kendisini Yakmalarını İsteyen Adam" Hakkındaki Hadis 26- Adem Aleyhîsselâm'ın
Yaratılışı İle İlgili Rivayetler "Adem
Aleyhisselâm'ın Yaratılışı" Hadisi Yukarıda Geçen Hadislerle İlgili Fıkhi Hükümler:
1. îçinde
köpek ve resimler bulunan eve girmeyen melekler, rahmet melekleri ile kul için
bağışlama dileyen meleklerdir. Hafaza ve Ketebe melekleri ise, Hattabî'nin de
söylediği gibi kulu hiçbir şekilde terketmezler. Ayıca burada ev denirken
kastedilen, içinde insanın oturduğu mekandır. Bu mekan normal ev olabilir,
çadır veya başka bir yer de olabilir. Hattabî ve başkaları,
şer'an tutulmasında bir mahzur olmayan av, ziraat ve çoban köpekleri gibi
köpekleri müstesna tutmuşlardır. 2. Haram olan resimler, el üstünde tutulup
hürmet edilen ve önem verilen, tazim gösterilen ve canlılara benzeyen
resimlerdir. Bazıları bu hükmün bütün
resimler için umumî olduğunu da
söylemişlerdir. Bundan kaçınmanın
gerekliliğinin sebebi ise, bu tavırda Allah'ın yaratma işine benzeme oluğu
için, bu fiilin büyük günah olmasıdır. Bazı hallerde de bu resimlere
tapılmaktadır. Hadiste: "Benim
yarattığım gibi yaratmaya kalkışandan daha zalim kim olabilir." denilerek
kayıt konulmuştur. Yani canlı resimleri yapanlar kastedilmektedir. Burada,
Allah'ın yaratmasını inkarla, O'nun yarattığına benzer şeyler yaratmaya kalkışanın
Firavun ailesinden uzak bir yanı yoktur. Ama resim yaparken böyle bir niyet
taşımayanlar sadece günahkar olmaktadırlar. Nenevî Rahmetullahi
Aleyh, şöyle diyor: 'Canlı resmi yapmak şiddetle haramdır ve büyük
günahlardandır. Çünkü bu amele karşı böyle büyük bir eza yapılacağı haber
verilmiştir. Kişi resmi ister önem verilmeyen, ayakbasılan yerlere, isterse
başka yerlere yapsın hüküm aynıdır olmayan bir şeyin resmini yapmak ise ha- ram değildir.1 Âlimler demişlerdir
ki, bunların hepsi çocukların oyunları haricindeki şeylerdir, çocukların
oyuncakları ise mutlak suretle haram değildir. Kastallanî sonra şöyle diyor:
'Geçenlerden anlaşıldığına göre, resmin keraheti tavanda veya yaslanılan
yerlerde, yastıklarda olduğu zamandır. Yatak, döşek, yere serilen yaygı v.s.
gibi ayak altına gelen yerlerde ise caizdir. Aynı şekilde başı olmayan veya
başı kesilmiş halde resim de caizdir. Çünkü başı üzerinde dik bir resim putlara
benzemektedir.' "Ona ruh üflemesi
istenir" sözüne gelince, bu emir resim sahibinin cehennemde ebedî
kalmasını gerektirir, bu durum ise resmi, ona tapınmak için yapanlar
hakkındadır. Başkaları ise, yaptıkları işi helal görmedikleri takdirde sadece
günahkar olurlar. Hadisteki mana ise, bunlar hakkında sadece azab manası taşır.
Allah en doğrusunu bilendir. Güneş ışığından
yararlanılarak resim çekme ise haram resme girmemektedir, çünkü bu resim
çekilen kişinin bir gölgesidir. En doğrusunu bilen Allah'tır.[1] Resim Yapma ve Bununla ilgili Hükümler Hakkında:
Allah'ın bizi en
doğruya ulaştırmasını dileyerek diyoruz ki, resmi genel olarak haram kılan
hadisler geçtiği gibi, elbise üzerine nakşedilen resmi istisna tutan, ayak
altına gelen şeyler üzerine resim yapılmasını caiz kılan hadisler de geçti.
Ayrıca resmin nehye-dilmesindeki sebebin, ona bakmanın kişiyi tapınmadaki huşua
götürmesi olduğunu ifade eden hadisler de geçti. Ayrıca Cibril Aleyhisseiâm'm
Hazreti Aişe Radiyallahü Anha'nın resmini, Resulullah Aleyhisselâm'a rüyasında
arzetmesindeki durum gibi, resmin arzedilmesindeki maksat, o resmin sahibini
tanıtmak amacıyla olduğu zaman da caiz olacağını gösteren hadisler varid
olmuştur. Nitekim Cibril Aleyhi s s elam'in o resmi arze t meşindeki maksadı,
Allah Teala'mn Resulullah Aleyhisselâm'a zevce olarak seçtiği kişinin kimliğini
ortaya koymaktı. Bütün bu hadislerin
arasını birleştirmek için, resmin şiddetli haram olanının, resim yapmakla
Allah'ın yarattığını taklid etmeyi amaçlayan kimseler hakkında olduğu ifade
edilmektedir. "Benim yaratışım gibi yaratmaya kalkışandan daha zalim kim
olabilir" sözü de buna işaret ediyor. "Allah'ın yaratışını taklide
kalkışan ressamlar" sözünde de bu mana vardır. Bu hareket bizatihi
haramdır, çünkü böyle bir şey, ya şirk ya da şirke çok yakın bir amel olur. Ancak, kendilerine
uyulması ve amellerinin örnek alınması için salih kimselerin resimlerinin
yapılması, haddi zatında güzel bir gayeye dayanır. Ama bunlara hürmette aşırıya
gidilmesi ve kendilerine tapınılması korkusundan dolayı bu resimler de haram
kılınmıştır. Nitekim puta tapıcılığın başlangıcı da böyle olmuştu. Özellikle
camiler gibi ibadete mahsus yerlere konulması son derece mahzurludur. Bunlara
tapımlmasmm uzak ihtimal olduğu sanılmasın. Zaman geçer, insanların
bilgisizlikleri artar, şeytan da bu yoldan insanlara bir şer kapısı açar.
Nitekim Resulullah Aleyhisselâm; "Sizden öncekilerin yollarına karış
karış, sonra arşın arşın uyacaksınız. Hatta onlar bir keler deliğine girmiş
olsalar siz de gireceksiniz", diye buyurmuştur. Bunun haram olması da,
bir canlının yaşamasını mümkün kılacak gövdesinin resmedilmesindendir. Başı
kesilir, veya karnı yarılır yahut iyice uyulursa haramhk kalmaz. Giysiler
üzerine nakşedilen resimler hakkında da durum budur. Eğer ayak altına . gelecek
durumdaysa mahzuru yoktur. Hürmete layık bir yerde ise mahzurludur. Ancak
hürmet ölçüsü, tapınma derecesine varacak olursa bu zaman katiyetle haramdır. Vesikalık fotoğraflar,
şüpheli kişilerin resimleri, kötülüklerinden korunulması için kendilerinin
bilinmesi açısından düşman casuslarının resimlerinin yapılması, zararlı ve
faydalı hayvan-, ların resimleri gibi
herhangi bir şeyin
tanıtılması amacıyla yapılan
resimler haram olan resimler statüsüne girmez. Çünkü ; bunda,
ihtiyaç dolayısıyla, resmedilen
şeyin tanınması amacı . vardır ki, bu amaç güzel bir
amaçtır. Bazen ihtiyaç pek fazla olur ki, bu zaman onların resimlerinin
yapılması zaruri olur. Bu durumda onların resimlerinin yapılması vacib olur.
Çünkü resim bilgiye vesiledir. Hüküm de bilginin gereklilik derecesine göre
verilir; yerine göre vacib yerine göre müstehab olur. Baba ve dedelerin,
oğullara ve torunlara tanıtılması amacıyla resimlerinin yapılması da mubahtır,
Ancak bunun mubah
olmasında babaların,
oğullarından resimlere tazim
etmelerini istememeleri şartı vardır. Bu sadece onların tanınması
amacıyla yapılıyorsa caizdir. Resulullah
Aleyhisselâm'ın Hazreti Aişe Radıyallahü Anha'ya "Yaygım önümüzden al,
üzerindeki resimler hep namazda karşıma gelip duruyor" demesinden
anlaşılıyor ki, bu resimli işlemeler, bir mahzura sebep olması halinde
menolunmuştur. Yine çıplak resimler gibi bazı resimler, bakıldığı zaman
özellikle gençlerde şehvete sebep olmaktadır. îşte bu yüzden böyle resimlerde
haram olmaktadır. Filmlerin gösterilmesindeki durum da aynıdır. Eğer film,
gösterilen şeyin tanıtılması, yahut gençlerin ilmî ve ahlakî bakımdan
yetiştirilmesi amacıyla gösteriliyorsa, yahut bir savaş mevkii gösteriliyorsa
veya kişinin içine döştüğü bir sıkıntıdan nasıl kurtulacağı öğretiliyorsa,
bütün bunlar ilim talebi gibi güzel ve matlub olan şeylerdir. Ama cinsî
sahneler taşıyan, şehveti tahrik eden, filmlerin gösterilmesi veya gösterilen
şeyin ahlakî ölçülere ters bir halde, çıplak vaziyette arzediîmesi haramdır.
Meydanlara çıplak resimler taşıyan ilanlar asılması da böyledir. Çünkü bunda
ahlakî bozulma ve fesad vardır. Yine kötü bir fiili işlemeyi Öğreten filmler de
haramdır. Adam öldürme, hırsızlık, ihanet, zina, kadınlara düşkünlük gibi
fiillerin öğretilmesi de ayniyle böyledir. Çünkü bu işin kötülüğünü
anlayamayanları fenalığa sevkeder. Böyle bir kötülüğün nasıl işleneceğini
bilmeyene öğretilmiş olur. Yine kötülük akabinde duçar olunacak cezadan
kurtulmanın yolları öğretilmiş olur. Bunun yanısıra bu tür filmler toplumda
bozulmaya ve zararlı gidişe yolaçmaktadır. Bunların ter-kedilmesinde fayda vardır. Bunun yanısıra,
âlimlerimiz, çocuk oyuncağı olan resimleri ve şekilleri mubah görmüşlerdir.
Çünkü bunlarda resmin haram kihnmasındaki sebeplerin hiçbiri mevcut değildir. Bu açıklamalar, bu
konudaki etraflı araştırmalar neticesinde varılan özet bilgilerdir. En
doğrusunu bilen ise Allah'tır. En doğru yola ileten O'dur. O bize yeter, O, ne
güzel vekildir.[2] 15- 'Senin Ümmetin Bu Ne
Böyle? Bu Ne Böyle? Deyip Duruyorlar Hatta 'Peki Allah
Hakkında Ne Denilir' Derler" Hadisi
30. Hadisi
İmam Müslim RahmetuÜahİ Aleyh Kîtabul-İmân, "İmanda Vesvese" babında
rivayet etmiştir. Abdullah ibnu Amir
ibni Zurare el-Hadramî Muhammed ibnu Fudayl'dan, o da el-Muhtar ibnu
Fulful'dan, o da Enes ibnu Malik Radıyallahü Anh'dan Resulullah Aleyhisselâm'ın
şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah Azze ve
Celle buyurdu ki: Senin Ümmetin bu ne böyle? Bu ne böyle? deyip dururlar.
Hatta, bu Allah, yaratıkları yarattı, peki Allah'ı kim yarattı," derler.[3] 31. Bu
Hadis-i Şerifi İse: îshaku'bnu İbrahim,
Cerîr'den, Ebu Bekr ibnu Ebi Şeybe de Hu-seyn ibnu Ali'den, o da Zaide'den; her
ikisi (Cerîr ve Zaide) el-Muhtar'dan, o da Enes ibnu Malik'ten Resulullah
Aleyhis-selamın aynı hadisini rivayet etmiştir. Ancak Ishak:
"Allahü Teala buyurdu ki: Senin Ümmetin" kısmını zikretmemiştir.[4] Yine Müslim, birçok
yerde bu hadisi, "Allahü Teala buyurdu ki" ibaresi olmaksızın rivayet
etmiştir. Bunlardan Ebu Hureyre ye dayandırılan senedle rivayet edilen bir
hadis şöyledir:[5] 32. Hadis-i
Şerif: Ebu Hureyre
radiyallahü Anh Resulullah Aleyhisseldm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "İnsanlar hep
birşeyler sormaktan geri durmazlar. Hatta, bu Allah, yaratıkları yarattı, peki Allah'ı kim yarattı?
derler. Böyle bir durumla karşılaşan: Ben Allah'a iman ettim, desin.[6] 33. Bir
Başka Rivayet de Söyledin Ebu Hureyre
Radiyallahü Anh Resulullah Aleyhisselam'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Birinize şeytan
gelir ve şunu, şunu kim yarattı, diye sorar. Sonunda da: Rabbini kim yarattı?
der. Bu noktaya ulaşan, (yani şeytanın bu vesvesesiyle karşılaşan) Allah'a
sığınsın ve soruşturmaya son versin." Müslim, buradaki
birinci rivayetin benzeri şekilde rivayetlerde bulunmuştur ve hiçbirinde de;
'Allah buyurdu ki' ibarasi geçmemektedir. [7] 'imanda Vesvese Hadislerinin Şerhi (Hadis 30-33)
Nevevî'nin Müslim şerhinde
bu hadis şerhedilirken şöyle bir rivayete yer veriliyor; "Ebu Hureyre
Radiyallahü anh'dan rivayet edildiğine göre bazı kimseler Resulullah Aleyhis
selâm1 m yanına gelerek: 'Bizim kalbimize, bazen sözünü etmeyi çok büyük (yani
haddi aşmak) telakki edeceğimiz bir takım fikirler gelmektedir1 dediler?
Resulullah: 'Bunu duyuyor musunuz1 yani 'bunun büyük bir şey olduğunu
hissediyor musunuz?1 diye sordu. Gelenler: 'Evet' dediler. Resulullah
Aleyhisselâm İşte bu apaçık imandandır* buyurdu." Resulullah Aleyhisselâm'ın:
'Bu apaçık imandandır' demesinin manası, sizin bunu büyük bir şey olarak
görmeniz, sağlam bir imana sahib olduğunuzun delilidir, demektir. Bunu büyük
bir şey görmek ve ondan kaçınmak, sözünü etmemek imanını tahkiki olarak kemale
erdirmiş insanların işidir. Bunun manasının şöyle
olduğu da söylenmiştir: Şeytan, saptırmaktan ümid kestiği kimselere vervese
verir. Qnu sapıtmaya gücü yetmediği için
vesvese yoluna başvurur. Kafire ise istediği
taraftan yanaşabilir. Onlar hakkında sadece vesvese ile iktifa etmez. Onlarla
istediği gibi oynaşır. Buna göre hadisin manası: Vesvesenin sebebi imanın
saflığıdır, yahut vesvese imanın saflığına işaret eder, olmaktadır. Kadı İyaz
bu :%ı açıklamayı seçmiştir. "Kalbine böyle
vesveseler gelen 'Allah'a iman ettim' desin" sözünün manası: Bu tür batıl
düşüncelerden yüz çevirsin ve onları gidermesi için Allah'a iltica etsin,
demektir. İmam Mazerî
Rahmetullahi Aleyh şöyle demiştir: 'Hadisin zahirinden anlaşılan manaya göre;
insan boş vesveselerden uzak durmakla ve onu izale etmek için delil getirmeye
kalkışm'amakla emrolunmuştur1 Bu konuda şunlar
söylenebilir ki, vesveseler iki çeşittir: Geçici bir şekilde gelen ve insanı
devamlı meşgul etmeyen şüphelerdir ki, aldırış etmeme yoluyla giderilebilir.
Hadisin manasına göre de buna hamledilebilir. Vesvese ismi de böyle bir durum
için geçerli olur. Bu âdeta asılsız ve alelade bir durum olarak ortaya
çıkmaktadır. Asılsız olduğu için de, hakkında herhangi bir delil aranmaksızın
giderilebilir. Sürekli insanın
kafasını meşgul eden ve şüpheye yolaçan fikirler ise, aksine delil bulmak ve
geçersizliğini isbat etmekle ancak giderilebilir. En doğru olanını ise Allah
bilir. "Allah'a sığınsın
ve hemen soruşturmaya son versin" sözünün manası: Bir kimseye bu tür
vesveseler gelirse onun kötülüğünü bertaraf etmek için Allah'a sığınıp O'ndan
yardım dilesin. Bu konu üzerinde durmaktan da vazgeçsin. Bilsin ki, bu düşünce,
şeytanın vesvesesinden kaynaklanmaktadır. Şeytan da bu yolla onu saptırmaya ve
inancını bozmaya çabalamaktadır. Artık bu kinrse, şeytanın vesvesesine kulak
asmaktan çekinsin, zihnini başka şeylerle meşgul etmek suretiyle, onunla
ilişkisini kessin. [8] 16- •Kim Benim Birini Bağışlamayacağım
Üzere Yemin Eder...?' Hadisi
34. Bu hadis
Müslim, Sahih'inde İnsanın, Allah'ın Rahmetinden Ümitsiz Hale Getirilmesi"
babında rivayet etmiştir. Suveyd ibnu Sald'in
Mu'temiribni Süleyman'dan, onun da babasından, onun da Ebu îmran el-Cezvl'den,
onun Cundeb Radıyallahü Anh'den rivayetine göre Resulullah Aleyhisselâm bir
adamın: 'Allah'a yemin olsun ki Allah filancayı bağışlamaz1 dediğini, Allahü
Teala'nın da şöyle buyurduğunu bildirdi: "Kim Benim birini
mağfiret etmeyeceğim üzere yemin ederse kastettiği kişiyi bağışlar kendisinin
amelini ise boşa çıkarırım. dedi. Veya buna benzer şekilde buyurdu. [9] 34. Hadîsin Şerhi
Bu Hadisin şerhinde
Nevevî: 'Bu hadiste Ehli Sünnet mezhebinin, Allah'ın, kul tevbe, etmemiş olsa
bile, onun günahlarını bağışlamasının mümkün olduğuna dair görüşüne delalet
vardır1 demiştir. Mutezile bu hadisi,
büyük günahların kişinin sevablannı boşa çıkaracağına dair görüşlerine delil
saymışlardır, .Ehli Sünnet'e göre ise kulun iyilikleri ancak küfür dolayısıyla
boşa çıkar. Hadiste sözü geçen adamın iyiliklerinin boşa çkmasmın sebebi ise,
bu iyiliklerinin, yaptığı kötülükler karşısında değiştirilmesidir. Bu da
ihbat-ı mecazî (yani amellerin mecazî olarak boşa çıkarılması) olarak
adlandırılmıştır. Ayrıca bu adamın küfrünü gerektirecek bir başka işinin olması
da mümkündür. Yine bunun bizden öncekilerin şeriatlarına göre geçerli bir durum
olması da muhtemeldir. [10] 35. Yukarıdaki hadisin bir benzerini Ebu Davud
Sünen'inde "Taşkınlıktan Alıkoymak" babında, C.4,s.215'te daha uzun
bir lafızla rivayet etmiştir. Orada bir kıssa anlatılmaktadır. Bu rivayet, senediyle birlikte şöyledir: Muhammed ibnu's-Sabah
ibni Süfyan Aliyyu'bnu Sabit'ten, o da îkrime ibnu Ammar'dan, o da Damdam ibnu
Cevs'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle
buyurduğunu rivayet etmiştir: "Israiloğull
arından iki kişi birbirleriyle kardeşle sinişlerdi. Bunlardan biri günah işler
diğeri de ibadet için gayret sarfederdi. îbadete düşkün olan diğerini daima
günah üzere görür ve 'Günahları bırak' derdi. Bunun üzerine adam 'Beni Rabbimle
baş başa bırak, sen benim üzerime gözetici olarak mı gönderildin?' derdi. Bunun
üzerine birincisi 'Allah'a yemin olsun ki, Allah seni bağışlamaz, yahut
cennetine sokmaz' derdi. Allah her ikisinin de canını aldı. Bunlar Alemlerin
Rahbinin huzurunda biraraya geldiler. Allahü Teala ibadete düşkün olana 'Sen
Beni biliyor muydun, yahut sen Benim elimde olan üzerinde tasarrufta bulunma
gücüne sahip miydin?1 diye sordu. Sonra günahkara "Git, Benim rahmetimle
cennete gir1 dedi. ibadete düşkün olan için de; 'onu cehenneme atın' diye
buyurdu." Ebu Hureyre Radıyallahü
Anh, der ki: Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, adamcağız hem
dünyasını hem de ahiretini mahvedecek bir söz söyledi, [11] 35. Hadisin Şerhi
"Beni Rabbimle
başbaşa bırak". Yani, bırak Rabbim bana ne yaparsa yapsın. Ben inanıyorum
ki, Allahü Teala çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. Günahların hapsini
affedebilir, rahmeti de her şeyi kuşatmıştır. Burada adamın, Allahü
Teala hakkında hüsn-ü zan sahibi olduğu ve tevbe ettiği, dolayısıyla O'ndan
bütün günahlarını bağışlamasını umduğu hakkında işaret vardır. Bunun için
"beni Rabbimle başbaşa bırak" yani benim Allah'a ve mağfiretine
kuvvetli inancım vardır, demiştir. "Sen benim
üzerime gözetici olarak mı gönderildin" sözünün manası "Sen Allah
tarafından üzerime gözetici olarak mı görevlendirildin" dir. Allahü Teala
da Hazreti Muhammed Aley-hisselâm'a "Sen onların üzerine vekil
değilsin" buyurmuştur. Kullar üzerindeki tek
gözetici Allahü Teala'dır. O adamın da bu zannı, inancındaki güzelliğindendir.
Bu, yani inanç güzelliği ise sahibini Allah'ın mağfiretine layık kılar. Ebu Hureyre
Rahmetullahi Aleyh'in de dediği gibi, ibadete düşkün olanın dünyasını da
ahiretini de harab eden söz arkadaşına "seni Allah bağışlamaz" veya
"seni Allah cennetine koymaz" demesi olmuştur. Allah'ın mağfiretini
inkarı dolayısıyla, dünyada yaptığı bütün iyilikleri boşa çıktığı için, dünyası
harab olmuştur. Allahü Teala da: "Kim imanı inkar ederse onun ameli boşa
gider, o ahirette de hüsrana uğrayanlardan olur" buyurmaktadır. Adam
ahiretini de harab etmiş, kendisine yaptığı kötülüklere karşılık olarak bir sevaba
kalmamıştır. Bu yüzden kendisi hakkında: "Onu cehenneme atın"
denilmeyi haketmiştir. Nevevî'nin dediği
gibi, bu adamdan kalben de olsa, küfre götürecek bir hal cereyan etmişse,
hakkında "onu ebedî olarak kalmak üzere cehenneme atın" denilmiş
olabilir. Yine, Mü'minlerin günahkarlarının, bu günahlardan arındırılmak için
azab edildikleri gibi, azab edilmek üzere cehenneme atılmış olması da muhtemeldir.
Çünkü onun yaptığı büyük bir günaha yakındır, o da günahkar kardeşini Allah'ın
affetmeyeceği ve cennete koymayacağı hakkında kesin hüküm vermesidir. Allahü Teala Kur'an-ı
Kerim'de: "Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar" diye
buyuruyor. Mağfiret ve azab da yalnız Allah'ın iradesi altındadır. Bir yaratığın,
nefsi veya başkası hakkında, bunlardan birini kesin hakettiğini söylemesi caiz
olmaz, Böyle yapan Allah'ın iradesi ve ilahi fiilleri hakkında hüküm vermiş
olur. Allah'ın mağfiretini
uman günahkârı Allah cennete sokmuştur, Allah hakkında yemin eden itaatkarı da
Allah cehennemine sokmuştur. Sözde, inançta, amelde ayağımızın kaymasından, bilmeyerek
hataya düşmekten Allah'a sığınırız.[12] 17- Allah'ın İyî Amellerin Karşılığını Kat Kat Vermedeki Cömertliği Konusu
36.
"Kim Bir İyiliğe Veya Bir Kötülüğe Niyet Ederse" hadisi Bu hadisi, Buharî,
Kitabu'r-Rikak, c.8,s.lO3!de rivayet etmiştir, Abdulvaris'in Ca'da
Ebu Osman'dan, onun Reca el-Ataridl'den, onun da îbnu Abbas'dan bildirdiğine
göre Resulullah Aleyhis-selâm Rabbinden rivayetle şöyle buyurmuştur: Allahu Teala
iyilikleri ve kötülükleri yazmış, sonra bunları açıklamıştır. Kim bir iyiliğe
niyet eder de onu yapmazsa Allah onu kendi katında tam bir iyilik olarak yazar.
Kim de iyiyliğe niyet eder ve iyiliği işlerse Allah, karşılığında on katından
yediyüz katına kadar hatta daha da fazla sevap yazar. Kim de bir kötülüğe
niyet eder de yapmazsa Allah onu kendi katında tam bir iyilik olarak yazar. Kim
kötülüğe niyet eder ve işlerse Allah onu sadece bir kötülük olarak yazar. [13] 37. Buharî
bu hadisi aynı şekilde Kitabu't-Tevhid, de, c.9 s. 144'de "Allah'ın Kelamını
Değiştirmek İstiyorlar" ayetiyle ilgili babda rivayet etmiştir. Oradaki rivayetinde
aynı senedle Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın bildirdiğini kaydetmektedir. "Allahü Teala
buyurur ki: Kulum bir kötülük yapmak istediğinde onu işleyinceye kadar
yazmayınız; İşlediğinde de aynıyla yazınız. Onu benim için terkedeı^se bir
iyilik olarak yazınız. Kulum bir iyilik yapmak istediğinde onu bir iyilik
olarak yazınız, işlediği zaman da on katından yediyüz katma kadar sevap
yazınız.[14] (Bazı rivayetlerde 'çok
çok fazla1 ibaresi ziyade edilmiştir.[15] 38. Bu
hadisi Müslim, Sahih'inde "Allah Teala Nefsin Düşüncesini ve Kalbe Gelen
Fikirleri Bağışlamıştır" başlıklı babda Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'a
ulaşan senedle rivayet etmiştir. C.8, Kastallanî'nin Hamişi s.486, Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'dan Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Allahü Teala
buyurdu ki 'Kulum bir kötülük düşündüğünd onu yazmayın. İşlediğinde bir kötülük
olarak yazın. Bir iyili düşünür de onu yapmaz sa, bir iyilik olarak yazın,
yaparsa on kal sevap yazın' dedi.[16] 39.
Müslim'in ikinci bir rivayeti de ebu Hureyre'ye day* nan senedle şöyledir. Ebu Hureyre'den
Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle dediği rivc yet edilmiştir. "Allah Azze ve Celle
buyurdu ki, Kulum bir iyilik düşünür de yapmazsa onu kendisi için bir iyilik
olarak yazarım. O îyiliği yaptığında, on
kattan yediyüz kata kadar sevap yazarım. Bir kötülük düşünür de yapmazsa,
bundan dolayı aleyhine birşey yazmam. Kötülüğü işlerse sadece bir kötülük
olarak yazarım.[17] 40. Müslim
bir başka rivayetinde de senedi zikrettikten sonra şöyle kaydediyor: Ebu Hureyre bize bazı
hadisler bildirdi. Resulullah Aleyhis-selâm, Allah Azze ve Celle'nin şöyle
buyurduğunu söyledi. "Kulum bir iyilik
yapmaya niyet ederse işlemediği taktirde bunu kendisi için bir iyilik olarak
yazarım. İşlediği zaman ise on kat sevap yazarım. Bir kötülük işlemeye niyet
eder de, işlemezse onun bu niyetini bağışlarım. İşlediği takdirde aynıyla günah
yazarım". Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki, Melekler 'Ey Rabbimiz, şu
kulun bir kötülük işlemek istiyor1 dediler. Allah o kulunu meleklerden daha
iyi görmekle birlikte 'Onu gözetleyin, eğer kötülüğü işlerse, aynıyla günah
yazın, eğer terkederse bunu kendisi için bir iyilik olarak yazın, çünkü onu
Benim korkumdan terketmiştir', diye buyurur.[18] 41. Yine
Sahih-i Müslim'de, aynı senedle şöyle bir rivayet yerahmşür: Resulullah
Aleyhisselâm buyurdu ki: "İçinizden biri,
Müslümanlığını güzel yaparsa (yani iyi Müslüman olursa) Allah'a kavuşuncaya
kadar, işlediği her iyilik için on kattan yediyüz kata kadar sevap yazılır,
işlediği her kötülük için de aynıyla günah yazılır.[19] 42. Müslim,
ibnu Abbas Radiyallahü Anh'a dayanan bir senedle de şöyle bir rivayette
bulunmuştur: İbnu Abbas Radıyallahü
Anh, Resulullah Aleyhisselâm'm Rabbinden rivayetle şöyle buyurduğunu
bildirmiştir. "Allahü Teala
iyilikleri ve kötülükleri yazmış, sonra bunları açıklamıştır. Kim bir iyilik
düşünür de yapmazsa Allah onu tam bir iyilik olarak yazar, ^ğer düşünür ve yaparsa
Allah kendi katında onun için on kattan yediyüz kata kadar hatta daha fazla
sevap yazar. Bir kötülük yapmayı düşünür de yapmazsa Allah onu bir iyilik
olarak yazar. Düşünür ve yaparsa, o zaman da Allah yalnız bir kötülük -günah-
yazar". Bir başka rivayetinde:
"Yahut Allah yazılanı siler. Helak olmayı hakedenden başkası da Allah
katında helake uğratılmaz" ibaresi ziyade edilmiştir. [20] Aşağıdaki hadisi de
et-Tirmizî Sahih'inde C.2, s,180'de "En'am
Suresi" babında rivayet
etmiştir. Ebu Hureyre Radıyallahü
Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir. "Sözü hak olan
Allah Azze ve Celle buyurdu ki 'kulum bir iyilik düşündüğünde onu kendisi için
bir iyilik olarak yazın. Şayet düşündüğünü yerine getirirse on kat sevap
yazınız. Bir kötülük düşündüğünde hemen yazmayın. Şayet yaparsa aynıyla günah
yazın. Eğer terkederse, (yapmasza da, demiş olabilir,buradaki şüphe ravidendir)
bunu kendisi için bir iyilik olarak yazın1. Sonra Resulullah Aleyhisselâm 'kim
bir iyilik yaparsa ona on kat sevap vardır' mealindeki ayeti kerimeyi okudu.[21] Ebu îsa et-Tirmizî
Rahmetullahi Aleyh bu hadisin hasen, sahih olduğunu söylemiştir.[22] 44. Bu
hadisi en-Nesâî de, Kastallanî'de geçtiği üzere fKunut ve Rekaik' kitablarında
rivayet etmiştir. Ibau Mace de,
Sünen'inde ebu Zer Radıyallahü Anh'dan bu manada bir hadis-i şerif rivayet
etmiştir. İbnu Mace'nin rivayeti şöyledir: ' Ebu Zer radıyallahü
Anh Resulullah Aleyhisselâm'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. "Allahü Teala
buyurur ki, kim bir iyilik yaparsa ona on kat veya daha fazla sevap vardır. Kim
de bir kötülük işlerse, kötülüğün cezası aynıyla kötülüktür, yahut o kötülüğü
bağışlarım. Kim Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın yaklaşırım. Kim
Bana bir arşın yaklaşırsa Ben ona by* kulaç yaklaşırım. Kim Bana yürüyerek
gelirse Ben ona koşarak giderim. Kim Bana yeryüzünü dolduracak kadar günahla
gelirse Ben onu aynı, o kadar bağışlama ile karşılarım.[23] 36-44. Hadislerin
Şerhi (Hadisi No: 36-44)
el-Mazirî der ki; Kadı
Ebu Bekr ibnu Tayyîb'in görüşüne göre, kalben bir kötülüğe azmeden ve bu azmini
iyice kuvvetlendiren, inanç ve azim itibariyle günah işlemiş olur. Hadislerde geçen
mesele ise, kötülük düşüncesini nefsine iyice yerleştirmemiş olanlar
hakkındadır. Kalpte yerleşmeyen fikir ve niyetler 'hem' (düşünce) olarak
adlandırılır, hem ve azim birbirinden ayrılır. Bu Kadı Ebu Bekr Rahmetullahi
Aleyh'in görüşüdür. Fakih ve muhaddislerin çoğu ona muhalefet etmişler ve
hadisin zahirî manasım esas almışlardır. Kadı Iyaz Rahmetullahi
Aleyh şöyle der: 'Selefin geneli ve ilim erbabının çoğu,
kalbin işlediği günahlardan Ötürü
de kişinin sorumlu tutulacağına delalet eden hadisler dolayısıyla Kadı
Ebu Bekr'iiı serdettiği görüşe kail olmuşlardır. Ancak onlar şöyle demişlerdir:
Kötülüğe azmetme, bir günah olarak yazılır, ama yapılması istenen kötülük
nisbetinde bir günah olarak yazılmaz. Çünkü o düşünceyi taşıyan kötülüğü henüz
işlemiş değildir. Kendisini bundan alıkoyan da, Allah korkusu ve O'na yönelme
değil, başka bir sebep olmuştur. Ancak kötülüğe ısrar ve azim, bizzat bir
kötülüktür. Onun için kötülük olarak yazılır. İşlediği zaman ise ikinci bir
kötülük olarak yazılır. Ancak yapmak istediği kötülükten Allah korkusu
dolayısıyla vazgeçerse hadiste de belirtildiği üzere bu, onun hakkında bir
iyilik olarak yazılır. Nitekim hadiste de: "Onu benim korkumdan terke tm
iş tir" denilirken kulun, fenalığı Allah korkusundan dolayı terketmesi,
kötülükler emreden nefse karşı gelmesi, hevasına isyan etmesi hususuna dikkat
çekiliyor. Yazılmayan düşünceler ise, kalbe yerleşmeyen, niyet ve azimle
işlenilmesine karar verilmeyen düşüncelerdir. Kötülüğü Allah
korkusuyla değil de insanların korkusundan terkeden için sevab yazılıp
yazılmayacağı hususunda, bazı ke-lamcılar muhtalif görüşler beyan etmişler
ve-böylesi için sevab yazılmaz, çünkü; kötülüğü utancından dolayı terketmiştir,
demişlerdir. Bu görüş ise zayıftır. Kişinin kalben
azmettiği fenalıklardan dolayı hesaba çekileceği üzerinde nasslar sabit
olmuştur. Ayet-i kerime'de: "îman edenle] arasında fenalıkların yayılmasını
arzulayanlar var ya, onlar için dünyada da ahirette de acıklı bir azab
vardır" buyuruluyor. Yint bir başka ayet-i kerimede: "Zanlann
çoğundan kaçının, çünkü baz: zanlar vardır ki günahtır" deniliyor. Bu
konuda ayetler çoktur. Hasedin, Müslümanları
küçümsemenin, kötülüğü arzula manın ve bunun gibi kalbe taalluk eden bazı
işlerin haramlığı hu susunda kesin şer'î nasslar bulunduğu gibi, ümmetin de
icma vardır. En doğru olanını ise ancak Allah bilir.. "Helak olmayı
hakedenden başkası Allah katında helak( uğratılmaz" ibaresinin
açıklamasında Kadı İvaz şöyle diyor 'Allahü Teala'nm rahmet ve keremi bütün
kullarını kuşatmıştır Kötülüğü işlemeyenin, bu niyetini iyiliğe çeviriyor.
İşleyen içiı misliyle günah yazıyor. İyilik düşünen için, işlemese de seva yazıyor.
İşlediğinde on kattan yediyüz katma kadar sevab yazıyor. Artık kim bu keremden
mahrum kalırsa, kötülükler tek tek, iyilikler kat kat yazıldığı halde;
kötülükleri iyiliklerinden fazla gelirs bu, helaki haketmiş, mahrumiyet içinde
bir insandır. Çünkü iyili yapmayı aklına bile getirmemiştir. Kötülüklerden de
hiç geri durmamış, bu yüzden kötülükleri iyice artmış ve galib gelmiştir'. İmam Ebu Cafer
et-Tahavî: 'Bu hadislerde, hafaza meleklerinin sadece zahirî- amelleri
yazdığını ileri sürenlerin görüşlerinin aksine, bu meleklerin kalbe ait
âmelleri de yazdığına delalet vardır1 diyor. "Yediyüz kata,
hatta daha fazlasına kadar sevab yazılır" sözüyle ilgili olarak âlimlerin
geçerli olan görüşlerine göre; sevabın yediyüz katla sınırlı olmadığı ifade
edilmiştir. Ebu'l-Hasen el-Maverdî ise sözün, bu hadisin rivayetindeki bir
galat olduğunu ileri sürmüştür. Bu babda yeralan
hadisler, Allahü Teala'mn bu Ümmete ne kadar büyük ihsanda bulunduğunu, bu
Ümmeti ne derece şereflendirdiğini ve kendinden önceki Ümmetlere karşılık bu
Ümmetin yükünü ne derece hafiflettiğini ortaya koymaktadır. Bu-, aradaki
hadisler aynı zamanda sahabenin şeriat esaslarına uymada birbirleriyle nasıl
yarış ettiklerini de açıklıyor. Ebu İshak ez-Züccac
diyor ki: 'Bakara suresinin son kısmında yeralan "Ey Rabbimiz, unutur veya
hata edersek, bizi hesaba çekme...ilh." duası Allahü Teala'mn Peygambere
ve Mü'minlere öğrettiği bir duadır. Peygamber Aleyhisselâm'dan, sahabeden sonra
gelenlerin de okuması için, bu duaya kitabında yer vermiştir. Bu ezberlenmesi
ve sık sık okunması gereken bir duadır'. Bununla "Konuşmaz
veya yapmazlarsa Allahü Teala benim Ümmetimin kalbine gelen fena düşünceleri
mağfiret etmiştir" hadisine işaret ediyor. (Nevevî'nin şerhi'nden). Allahü Teala:
"Kim bir iyilik getirirse ona on kat sevab yazılır" buyuruyor. Burada
bahis edilen iyilik işlenmiş olan iyiliktir. Kat kat sevab, işlenen iyiliğedir.
İşlenmeden önce tek sevab vardır. Allahü Teala'nm azim
olmadan da, sadece iyilik düşüncesine sevab yazması muhtemeldir. Sevab sadece iradeye
de yazılır, çünkü irade işlemeye sebeptir. Hayır istenmesi de bir hayırdır.
Çünkü 'hayır kalb amellerinden-dir1 denilmiştir. Kişinin iyilik
yapmaktan vazgeçmesi de, bir engel dolayısıyla veya engel olmaksızın olabilir.
Sevab da terketme sebebine göre değişir. Dıştan gelen bir engel dolayısıyla
terkedilmiş olabilir, ama kişinin iyilik düşüncesi devam ederse sevab çok olur.
Terketme sebebi kişinin kendi fikri olursa, o zaman da sevab bir öncekinden
daha az olur. İyilik düşüncesinden
tamamıyla.vazgeçmesi halinde ise, bir sevab yazılmaz. Bilhassa düşündüğünün
tam aksini yaparsa sevabdan
tamamen mahrum kalır.
Bir dirhem sadaka
vermeyi düşünürken, bu bir dirhemi caiz olmayan bir şeye harcamak gibi. Yapılan iyiliğe
verilecek sevabın derecesi de, kişinin ihlasmın, azimetindeki sadakatinin, kalb
huzurunun ve sağladığı faydanın dercesine göre değişir. Kötülük düşünüp
terkedenin durumuna gelince; Kadı el-Bakülanî ve
daha başkaları diyor ki; 'kişi kötülüğe kalben azmeder ve bu azmini nefsine
yerleştirirse, günah işlemiş olur. Hadiste sözü edilen af ise kötülüğü sadece
hatırına getirip azmetmeyen içindir.' Maverdî diyor ki:
'Onun bu görüşüne fakihlerden, muhaddis-lerden ve kelamcılardan birçokları
muhalefet etmişlerdir'. Maverdî bu konuda imam Şafii'nin açıklamasını
naklediyor. Bu açıklamaya Ebu Hureyre'nin Sahih-i Müslim'de geçen hadisinin
zahirî de delalet etmektedir. Orada: "Ben, işlemediği sürece o kötülüğü
bağışlarım" deniyor. Burada kastedilen amel, düşünülen kötülüğün bir âza
ile icra edilmesidir.1 Kadı Iyaz'da selefin
genelinin el-Bakıllanî'nin beyan ettiği görüşe kail olduklarım söylemiştir.
Çünkü onlar, kulun kalb amellerinden dolayı hesaba çekileceği üzerinde ittifak
etmişlerdir. Ancak şöyle demişlerdir: 'Kötülüğe azmetmekten dolayı mücerred olarak
bir fenalık yazılır. Yani yapmak istediği fenalığın günahı •yazılmaz. Tıpkı bir
fenaliğın işlenmesini emredip sonra onun işlenmesine sebep olmayan "gibi.
Bu, kötülükle emretmesinden dolayı günah işlemiş olur, ancak herhangi bir
kötülük yapmış olmanın günahını hak etmez.1 Sonuç olarak
anlaşıldığına göre; âlimlerin çoğu, kesin azmetmekten kulun hesaba
çekileceğine kanidirler. Ancak aralarında bazı görüş ayrılıkları da vardır.
Bazılarına göre, üzüntü, keder ve düşünce ile dünyada cezalandırılır. Bazılarına
göre de, kıyamet gününde azab edilmek suretiyle değil de hesaba çekilmek
suretiyle cezalandırılırlar. Kişinin düşüncesinden dolayı hesaba çekilmeyeceği
görüşünde olan âlimler de, Mekke hareminde kötülük düşünmeyi, azmetmek olmasa
bile bundan istisna etmişlerdir. Çünkü bu konuda Cenabı Allah şöyle buyuruyor:
"Kim orada taşkınlık, haksızlık arzularsa, ona acıklı azabdan
tattırırız". Zira Harem, düşünce itibariyle de ta'zim edilmesi gereken
bir yerdir. Orada kötülük arzulayan, hürmet Ölçüsünü aşarak vacib olana muhalefet
etmiş olur. Bu yüzdendir ki, Harem'de kötülük işlenmem
başka yerlerde kötülük işlenmesinden çok
daha fena sayılmıştır. Harem'in önemini
küçümseyerek kötülük işlemeyi düşünen isyankar olur, Allah'ın emirlerini
basite alarak Allah'a isyan etmeyi düşünen ise, kafir olur. Affedilen kötülük
düşüncesi, emri küçümseme kastıyla olmayan düşüncedir. "Yahut Allah o
kötülüğü siler" yani tevbe, istiğfar veya ona keffaret olacak bir iyilik
dolayısıyla siler. Ayet-i kerime'de de: "İyilikler fenalıkları
giderir" buyuruluyor. Bir başka ayette de: "Nehyolunduklarmızm
büyüklerinden kaçınırsanız, seyyiat-1 arınıza karşılık olarak küçük ayak
sürçmelerinizi'bağışlarız ve sizi hoş bir mekana sokarız" buyuruluyor. Kötülük düşüncesinde
olduğu gibi, bazıları, Mekke Harem'inde işlenen fenalıkları da oranın büyüklüğü
dolayısıyla müstesna tutmuşlardır. [24] 18- 'Allah Hakkında Hüsnü Zan (İyizan) Üzere Bulunma'
Konusu
45. Bu
hadisi Buharı, "Kitabu't-Tevhid'de "Allah Sizi Kendi Nefsinden
Sakmdırmaktadır" ve "(Ey Rabbim) Sen .Bende Olanı Bilirsin Ama Ben
Sende Olanı Bilemem" ayet-i kerimeleriyle ilgili babda rivayet etmiştir.
C.9, s.120 Kastallanî Şerhi, C.10, s.381, Umeru'bnu Hafs
babasından, o da el-A'meş'ten, o da Ebu Salih'ten, o da Ebu Hureyre Radıyallahü
Anh'den, Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini rivayet etmiştir. ' "Allahü Teala
buyurur ki 'Ben, kulumun Benim hakkımdaki düşüncesi üzereyim ve o Beni
zikrettiği zaman Ben omınlayım. O kendi nefsinde Beni zikrederse, Ben de kendi
nefsimde onu zikrederim. O Beni bir topluluk içinde anarsa, Ben de onu daha
hayırlı bir topluluk içinde anarım. O Bana bir karış yaklaşırsa, Ben ona bir
arşın yaklaşırını. O Bana bir arşın yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım. O
Bana yürüyerek gelirse, Ben ona koşarak giderim". Buharı bu hadisi
Kitabu't-Tevhid'de muhtasar olarak da rivayet etmiştir. [25] 46. Müslim
de Sahih'inde Ebu Hureyre'ye dayanan üç ayrı senedle bu konuda hadis rivayet
etmiştir. Birinci senedle
rivayet edilenin lafzı Buharî'nin yukarıda geçen rivayetinin lafzına yakındır.
Sadece Müslim'in rivayetinde şöyle bir değişiklik vardır. "O Beni
zikrettiği zaman Ben onunla beraber olurum. O Beni nefsinde zikrederse, Ben de
onu kendi nefsimde zikrederim. O Beni bir topluluk içinde zikrederse, Ben onu
daha hayırlı kimselerin oluşturduğu bir topluluk içinde zikrederim."
(Burada manada değişikliğe yolaçmayan bazı lafız farklılıkları vardır) [26] 47. ikinci
ve üçüncü rivayetinde ise: "O Bana bir arşın
yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım" ibaresini zikretmemiştir. Üçüncü rivayeti ise
şöyledir: Ebu Hureyre Radıyallahü Anh, Resulullah Aleyhisselâm'dan bize bazı
hadisler rivayet etti. Bunlardan biri şöyledir, Resulullah
Aleyhisselâm Allahü Teala'mn şöyle buyurduğunu bildirdi: "Kulum Bana doğru
bir karış ilerlerse, Ben ona doğru bir arşın ilerlerim. O Bana doğru bir arşın
ilerlerse, Ben ona doğru bir kulaç giderim. O Bana doğru bir kulaç gelirse, Ben
ondan daha hızlı bir şekilde kendisine doğru giderim.[27] 48. Aynı
konuda Tirmizî, Camiinde 'Allah Hakkında Güzel Zan Sahibi Olma' babında
aşağıdaki hadisi rivayet etmiştir: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle
söylemiştir: "Allahü Teala
buyurur ki, Ben, kulumun Benim hakkımdaki zannı üzereyim. Ve kulum Bana dua
ettiği zaman Ben de onunlayım[28] Tirmizî bu hadisin
hasen ve sahih olduğunu söylemiştir.[29] 49. Tirmizî
bir başka yerde Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın Resulullah Aleyhisselâm'dan
şöyle bir rivayette bulunduğunu kaydetmiştir. "Herşeyden
müstağni olan Allah buyurur ki, Ben kulumun, Benim hakkımdaki zannı üzereyim
ve o Beni zikrettiği zaman Ben deonunla beraberim. O Beni kendi nefsinde
zikrederse, Ben de onu kendi nefsimde zikrederim. O Beni bir topluluk içinde
zikrederse, Ben onu daha hayırlı bir topluluk içinde zikrederim. O Bana bir
karış yaklaşırsa, Ben ona bir arşın yaklaşırım, O Bana yürüyerek gelirse, Ben
ona koşarak giderim.[30] Tirmizî Rahmetullahi
Aleyh bu hadisin hasen ve sahih olduğunu söylemiştir.[31] 50. İbnu
Mace Sünen'inde, C.2, s.218'de 'Zikrin Fazileti' babında aşağıdaki hadisi
rivayet etmiştir. Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh Resutullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet
edilmiştir. Allah Azze ve Celle
buyurur ki, kulum Beni zikrettiği zaman ve dudakları Benim için kıpırdadığında
Ben onunla beraberim.[32] 51. Yine
İbnu Mace, C.2, s.223'te 'Amelin Fazileti1 babında şöyle bir rivayette
bulunmuştur: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyte buyurduğu rivayet
edilmiştir: "Herşeyden
müstağni olan Allah buyurur ki, Ben kulumun Benim hakkımdaki zannı üzereyim ve
Beni zikrettiği zaman Ben onunla beraberim. O Beni nefsinde zikrederse, Ben de
onu kendi nefsimde zikrederim. O Beni topluluk içinde zikrederse, Ben de
onu daha hayırlı bir topluluk içinde
zikrederim. O Bana bir karış yaklaşırsa, Ben ona bir arşın yaklaşırım. O Bana
yürüyerek gelirse, Ben ona koşarak giderim".[33] 45-5L Hadislerin Şerhi
"Ben kulumun
Benim hakkımdaki düşüncesi üzereyim". Yani eğer kulum Benim kendi
amellerini kabul edeceğime ve onlara karşılık sevab vereceğime, tevbe ettiği
zaman kendini bağışlayacağıma kanaat getirirse, onu bu kanaatinde doğru
çıkarırım. Eğer Benim bunları yapmayacağımı zannederse o zaman da zannettiği
gibi yaparım. Burada reca (ümid)
tarafını havf (korku) tarafına tercih etmeye işaret vardır. Bazı tahkik ehli, bu
düşüncenin ölüm ânında olmasının gerektiğine kani olmuşlardır. Daha öncesi
hakkında ise üç görüş vardır: En doğrusu orta yol
üzere olmaktır. Kişi için uygun olan Allah'ın vaadi gereğince amellerini kabul
edeceğine ve kendini bağışlayacağına inanarak ibadet görevlerini hakkıyla
yerine getirmeye çalışmaktır. Allah vaadettiğinin aksini yapmaz. Kim Allah'ın
kendini affetmeyeceğine inanır veya böyle bir zanna kapılırsa o, Allah'ın
rahmetinden ümid kesmiş olur ki, bu da büyük günahlardandır. Böylece bir inanç
üzere ölen kişi inancı ile başbaşa bırakılır. İsyana devamla
beraber, bağışlanacağını zannetmek ise kupkuru cahillik ve kendini benlik
içinde görmekten başka bir şey değildir. "Kulum Beni
zikrettiğinde, Ben onunla beraberim" sözünden kastedilen beraberlik,
hususiyet itibariyledir. Yani rahmetimle, tevfikimle, hidayetimle, "Her
nerede olursanız O, sizinle beraberdir" ayet-i kelimesindeki rivayetimle
ve inayetimle, onunla beraberim, demektir. Buradaki beraberlik; bildirilen
beraberlikten farklıdır. Ayet-i kerimedeki beraberliğin manası ilim ve kuşatma
itibariyle beraberliktir. "Ben onu daha
hayırlı bir topluluk içinde anarım',1 sözünden, meleklerin Ademoğullarmdan daha
hayırlı oldukları anlamı çıkmaz. Burada kastedilen mele-i a'la'dır ki, bu topluluğa
dahil olanlar arasında Peygamberler, şehidler gibi, zikrin geçtiği meclisde
yeralan kimselerden daha hayırlı olanlar mevcuttur. Bu topluluk sadece
meleklerden oluşan bir topluluk değildir. Ayrıca buradaki
hayırlıhk, zikredenle topluluğu birlikte içine alır. Yüce Rabbin bulunduğu
taraf şüphesiz diğer taraftan daha hayırlıdır. Böylece bütün bir topluluk için
hayırlıhk yönünden üstünlük hasıl olmuş oluyor. Hafız İbnu Hacer,
hadiste geçen 'daha hayırlı topluluk' lafzmdaki hayırhlığın, sadece topluluk içinde
söylenmiş bir vasıf olduğunu belirtmektedir. el-Hattab; burada zikredenle
topluluğun, birlikte kastedilmiş olacağı görüşüne ihtimal vermiyor. En
doğrusunu Allah bilir. "Bana yürüyerek
gelen" demekle kişinin az bir taatle Allah'a yaklaşması kastediliyor.
Allah böyle bir şeyi pek çok sevabla karşılayacağını bildirmek maksadıyla
"Ben ona koşarak giderim" buyuruyor. Kulun taatı arttıkça. Allah'ın
sevabı artar. Kul taatını yavaş yavaş artırsa da, Allah sevabını süratle
artırır. Burada yaklaşma ve
koşma mecazi anlamdadır. Yoksa esasında bu tür kelimelerin hakiki manaları
Allahü Teala hakkında kullanılmaz. Çünkü böyle şeyler Allahü Teala hakkında
muhaldir. Kadı Iyaz "Ben
kulumun Benim hakkımdaki düşüncesi üzereyim" sözünün manasının şu
olduğunu söylemiştir: 'Bağışlama dilediğinde kendisini bağışlayacağımı, tevbe
ettiğinde tevbesini kabul edeceğimi, dua ettiğinde duasını kabul edeceğimi;
Benden istediğinde istediğini vereceğimi umarsa, umduğunu veririm. Bundan kastedilenin
ümid, af dileme olduğu söylenmiştir, en doğrusu da budur. [34] 19- "Allah'ın Salih Kulları İçin Hazırladığı Nimetler" Konusu
52.
"Salih Kullarım İçin Hiçbir Gözün Görmediği Nimetler Hazırladım"
hadisi Sahih-i Buharı 'Cennet
Ehlinin Sıfatı1 babından, C.4, s. 118, Hemeydî, Sufyan'dan, ö
da Ebu'z-Zinad'dan o da el-A'rec'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den
Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. "Allah buyurdu
ki, Ben salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve
hiçbir beşerin hatırına gelmeyen nimetler hazırladım. İsterseniz: "Hiçbir
nefis, kendisi için gözlerden neler gizlendiğini bilemez" ayetini okuyun.[35] 53. Yine
Buharî, Kitabu't-Tefcir, C.6, s.ll5'te secde suresinin nüzul sebebiyle
ilgili olarak şu hadisi
rivayet etmiştir; "Aliyyu'bnu
Abdullah Sufyan'dan, o da Ebu'z-Zenâd'dan, o da el A'reç'den, o da Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini rivayet
etmiştir: "Allah Tebareke
ve Teala buyurdu ki, salih kullanın için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın
duymadığı hiçbir beşerin hatırına gelmeyen nimetler hazırladım". Ebu
Hureyre: İsterseniz, "Hiçbir nefis, kendisi için gözlerden neler
gizlendiğini bilemez" ayatini okuyun, dedi.[36] 54. Buharı
bu hadisi aym babda, C.6, s. 116'da aşağıdaki lafızla rivayet etmiştir. îshaku'bnu Nasr Ebu
Usame'den, o da el-A'meş'ten, o da Ebu Salih'ten, o da Ebu Hureyre Radıyallahü
Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allahü Teala
buyurur ki, salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın
duymadığı, hiçbir beşerin hatırına gelmeyen nimetler hazırladım. Daha önce
görmediğiniz, sizin için saklanılmış olan hazineler, nimetler" Resulullah
Aleyhisselâm daha sonra: "Hiçbir nefis yaptıklarına karşılık olarak
kendisi için gözlerden neler gizlendiğini bilemez" ayetini okudu. [37] 55.
Buharî'nin bir başka rivayetinde; "Onları Geç, Bu Nimetlere Kendilerini
Daha Önce Muttali Kılmadım" ibaresi vardır. Buharî,
Katabu't-Tevhid, C.9, s.l44'te yukarıdaki birinci rivayete-benzer bir rivayet kaydetmiştir.
[38] 56. İmam
Müslim de Sahih'inde 'Cennet ve Oranın Nimetleriyle Oraya Girecek Olanların
Sıfatı1 kitabında, Kas-tailanî'nin hamişine göre, C40, s.282'de bu konuda baza
hadisler rivayet etmiştir: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle
söylemiştir: "Allah Azze ve
Celle buyurdu ki, salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın
duymadığı ve hiçbir beşerin hatırına gelmeyen nimetler hazırladım. Bunun delili
de Allah'ın kitabındaki şu ayettir: "Hiçbir nefis yaptıklarına karşılık
olarak kendisi için gözlerden neler gizlendiğini bilemez[39]. 57. ikinci
Bir Rivayetinde, "Hiçbir beşerin
hatırına gelmeyen" ibaresinden sonra "Allah'ın size bildirmediği
saklı nimetler" ibaresini ilave etmiştir. [40] 58. Üçüncü
Rivayetinde de, "Allah'ın size
bildirmediği saklı nimetler" dedikten sonra şu kısmı ilave etmiştir: Sonra
Resulullah Aleyhisselam "Hiçbir nefis, kendileri için gözlemden nelerin
gizlendiğini bilemez" ayetini okudu. [41] 59. Dördüncü
Rivayetinde de Şöyle Bir Ziyade Vardın Resulullah
Aleyhisselam daha sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: "Yanları yataktan
uzaklaşır (gece teheccüd namazını kılmak için yanlarını yataklardan ayırıp kalkarlar),
korkarak ve umarak Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan
hayır için harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak onlar için gözlerden saklı
tutulan nimetleri kimse bilemez.[42] 60. İmam
Tirmizî de, C.2,.s.225'te, Vakıa Suresi" babında1 şöyle bir rivayette
bulunmuştur. Ebu Hureyre
radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselam şöyle
buyurmuştur: "Allah buyurur
ki, salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği
hiçbir beşerin hatırına gelmeyen nimetler hazırladım. isterseniz:
"Yaptıklarına karşılık olarak onlar için gözlerden saklı tutulan nimetleri
kimse bilemez" ayetini okuyun. Cennette bir ağaç vardır ki, binekli biri
gölgesinde yüz yıl yol alsa yine gölgesinin kenarına varamaz, isterseniz:
"Uzun bir gölge" ibaresinin geçtiği ayeti okuyun. Cennette bir
kamçının kaplayacağı yer, dünya ve içindekilerden hayırlıdır, isterseniz:
"Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kimse artık kurtulmuştur. Dünya
hayatı zaten, sadece aldatıcı bir geçinmeden ibarettir" ayetini okuyun.[43] Ebu İsa et-Tirmizî bu
hadisin hasen, sahih olduğunu söylemiştir.[44] 61. İbnu
Mace'nin, Sünen'inde C.2, s.305'te "Cennetin Sıfata" babında şöyle
bir rivayet vardır: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini bildirmiştir: "Allah Azze ve
Ceüe buyurur ki, salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın
duymadığı, hiçbir beşerin hatırına gelmeyen nimetler hazırladım". Ebu
Hureyre Radıyallahü Anh dedi ki; bunlar Allah'ın sizi muttali kılmadığı
şeylerdir, isterseniz: "Yaptıklarına karşılık olarak onlar için gözlerden
saklı tutulan nimetleri kimse bilemez" ayetini okuyun.[45] 20- 'Allah'ın Kullarından, Kendisine Dua Etmelerini, Umutlu Olmalarını
İstemesi Konusu
"Rabbimiz,
Dünya Göğüne İner* hadisi:
62. Bahari,
C.8, s.71’de, Kitabu'd-Daavat, 'Gecenin Yarısında Dua* babında hadisini şöyle
rivayet etmiştir: Abdulaziz ibnu
Abdullah, Malik'ten, o îbnu Şihab'dan, o da Ebu Abdullah el-E'azz'dan ve Ebu
Seleme ibni Abdurrahman'dan, onlar da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den
Resulullah Aleyhis-selam'tn şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: "Şanı pek yüce
olan Rabbimiz, her gece, gecenin son üçte biri kaldığında dünya göğüne iner ve
buyurur: "Kim Bana dua eder, duasını kabul edeyim? Kim Benden ister,
istediğini vereyim? Kim Benden bağışlanma diler, kendisini bağışlayayım?[46] 63. Yine
Buharı Kitabu's-Salat'ın son kısmında, Kitabu't-Tevhid'de, c.9, s.143'te "Allah'ın
kelamını değiştirmek istiyorlar" mealindeki ayetle ilgili babda, burada
rivayet edilene veya benzerlerine çok yakın bir hadis rivayet etmiştir.[47] İmam Malik de, el-Muvatta'da
Buhari'nin rivayet ettiği lafızla bu hadisi rivayet etmiştir.[48] 64. Müslim,
bu hadisi Sahih'inde değişik rivayetler halinde vermiştir: Birincisi: Buharî'nin yukarıda
geçen rivayeti gibidir. Ancak orada "iner" manasına
"yetenezzelu" kelimesi değil "yenzilu" kelimesi geçmektedir
ki, Buharî'nin nüshalarından birinde de böyledir. [49] ikincisi: 65. Ebu
Hureyre RadıyallahüAnh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Gecenin üçte
biri geçtikten sonra AHahü Teala dünya göğüne iner ve: "Ben her şeyin
hakimiyim, Ben her şeyin hakimiyim, kim Bana dua eder, duasını kabul edeyim?
Kim Benden ister, istediğini vereyim? Kim Benden bağışlama diler, kendisini
bağışlayayım?" diye^buyurur. Pecr vaktine kadar bu hal üzere devam eder.[50] 66. Üçüncü
Rivayet: Gecenin yarısı veya
üçte ikisi geçtikten sonra Allahu Teala dünya göğüne iner ve: "Sabah vakti
girinciye kadar Kendisine verilecek bir isteyici yok mu? Duası kabul edilecek
bir dua edici yok mu? Günahı bağışlanacak bir bağışlanma dileyen yok mu. üiye
buyurur.[51] 67. Dördüncü
Rivayet: "Allahü Teala
dünya göğüne iner ve: "Kim Bana dua eder duasını kabul edeyim? Kim Benden
ister istediğini vereyim? diye buyurur"; sonra da: "Fakir ve mazlum
olmayana kim borç verir?" der.[52] 68. Beşinci
Rivayette Şöyle Bir Fazlalık Vardır: "Sonra şanı pek
yüce olan Allah ellerini açarak: "Mazlum ve fakir olmayana kim borç verir?"
diye buyurur.[53] 69. Altıncı
Rivayet "Allah, gecenin
ilk üçte biri geçinceye kadar mühlet verdikten sonra dünya göğüne iner ve:
"Bağışlama dileyen yok mu, tevbe eden yok mu, dua eden yok mu?" diye
buyurur ve fecr vaktine kadar böyle devam eder.[54] 70 Ebu Davud
da, bu hadisi c.l,s.364'te 'Gecenin Hangi Vakti Üstündür1 babında ve C.4,
s.l83'te 'Rü'yet (Allah'ı görme)' babında Buharî'nin rivayetinde geçen lafızla
rivayet etmiştir'[55] 71. Tirmizi
de, C.l, s.90'da, Ttabb Azze ve Celle'nin Her Gece Dünya Göğüne inmesi1 babında
bu hadisi aşağıdaki İn fi ?! a rivayet etmiştir: "Gecenin ilk üçte
biri geçtiğinde Allah dünya göğüne inerek: "Ben hükümdarım, kim Bana dua
eder, duasını kabul edeyim, kim Benden ister, istediğini vereyim, kim Benden
bağışlanma diler, kendisini bağışlayayım", diye buyurur ve şafak
sökünceye kadar bu hal üzere devam eder.[56] Ebu İsa et-Tirmizî bu
hadisin hasen, sahih olduğunu söylenmiştir. [57] 52-71. Hadislerin Şerhi
Nevevî bu hadislerin
şerhinde şöyle diyor: Bu hadis sıfat hadisle-rindendir. Ve bunun hakkında
âlimlerin iki meşhur görüşü vardır ki bu görüşlerin açıklaması
Kitabu'l-îman'da geçmiştir. Burada da Özetleyecek olursak: Birincisi, selefin
çoğunun ve bazı kelamcıların görüşüdür. Bu görüşe göre, burada zikredilen
fiillerin zahirî manasının Allah hakkında sözkonusu olmadığı doğrudur. Bizimle
ilgili olarak kastedilen de, bu kelimelerin bilinen zahirî manası değildir.
Allahü Teala'yı mahlukata ait sıfatlardan, intikal ve hareketten ve yaratıklara
ait diğer özelliklerden münezzeh bilmekle beraber, bunların te'vili hakkında
sözetmekten de kaçınırız. İkinci görüş ise
kelamcılarm çoğunun ve seleften bazı cemaatlerin görüşüdür ki bu görüş, burada
Malik ve Evzaî tarafından beyan edilmiştir. Buna göre Allah hakkında muhal
olan fiiller durumlarına göre te'vil edilirler. Bu eses çerçevesinde yukarıda
geçen hadis iki şekilde te'vil edilmiştir: Birincisi: Melik ibnu
Enes Radıyâllahu Anh'ın ve daha başkalarının te'vili. Buna göre Allah'ın
inmesinden maksat, O'nun rahmetinin, emrinin veya meleklerinin
inmesidir". ikinci te'vile göre,
buradaki inme, istiare (mecaz) manadadır. Bunun da anlamı, Allah'ın dua
edenleri, icabet ve lütuf ile karşılamasıdır. Hadisin değişik
rivayetlerinde "gecenin son üçte biri kaldığında" olduğu söyleniyor.
Yine Kadı Iyaz: inişin, gecenin ilk üçte biri geçtiğinde, "kim dua
eder.." diye çağırışın da, son üçte biri kaldığında olmasının muhtemel
olduğunu söylüyor. Nevevî Açıklamasına
devam ederek şöyle diyor: Bana göre de muhtemeldir ki, Resulullah
Aleyhisselâm'a bir keresinde iki durumdan biri haber verilmiş, O da bunu
bildirmiş, başka bir vakitte de ikincisi haber verilmiş ve O da, onu bildirmiş
olabilir. Ebu Hu-reyre her iki rivayeti de ezberlemiş ve nakletmiştir. Ebu
Saîd, el-Hudrî de, gecenin ilk üçte birine dair rivayeti duymuş ve onu bildirmiştir.
Müslim'in son rivayetinde geçtiği üzere Ebu Saîd, el-Hudrî bu rivayeti Ebu
Hureyre ile birlikte nakletmiştir. Zahir olan budur. Bu açıklamada Kadı
lyaz'ın ilk üçte bire dair rivayeti zayıf bulmasına red vardır. Nasıl zayıf
sayabilir ki, Müslim, Sahih'inde zayıf olmayan bir senetle Ebu Hureyre ve Ebu
Saîd el-Hudrî Radıyallahu Anh'dan rivayet ediyor? "Fecr vaktine
kadar bu hal üzere devam eder" sözü rahmet ve
ihsan vaktinin fecr vaktine kadar
uzadığına delildir. Bunda, fecr vaktine kadar olan bu vaktin herhangi bir
ânında dua ve istiğfara teşvik vardır. Aynı zamanda gecenin son vaktinde
kılınan namaz, yapılan dua ve istiğfar v.s. ibadetlerin ilk vaktinde yapılandan
daha faziletli olduğuna dikkat çekilmektedir. Hadiste geçen borçtan
kasıt, ister sadaka, ister namaz, ister oruç ister zikir ve daha başka iyi
ameller olsun, genel manada ibadet ve taattir. Allahü Teala kullarına olan
güzel muamelesi dolayısıyla ve onları iyiliğe teşvik için bunları borç olarak
isimlendirmiştir. Borç, borç alanın bildiği bir şeyden olur. Borç alanla veren
arasında bir ünsiyet ve sevgi teşekkül eder. Borç talebinde bulununca, kendine
bu taleb arzedilen, kendinin borç vermeye ehil görülmesine sevindiği için borç
verir. "Sonra Hak Teala
ellerini açar" denirken rahmetinin yayılmasına, ihsanının bolluğuna ve
nimetinin artırılmasına işaret ediliyor. [58] 21- Ey Ademoğlu, Sen Bana Dua Ettiğin, Benden Recada Bulunduğun Sürece
Seni Bağışlarım'
Hadisi
72, Ebu İsa
et-Tirmizi, Camiinde Tevbe ve İstiğfarın Fazileti' babında hadisi şu şekilde
rivayet etmiştir. Enes' ibnu Malik
Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "Resulullah
Aleyhisselâm'ın şu şekilde söylediğini duydum: Allah buyurdu ki, ey Ademoğlu,
sen Bana dua ettiğin ve Benden ümitvar olduğun sürece, sen ne niyetle yapmış
olsan da aldırmaz ve günahlarım bağışlarım. Ey Ademoğlu, senin günahların
gökyüzüne kadar ulaşmış olsa da sen bağışlama dilesen, seni bağışlarım ve
günahlarına aldırmam. Sen Bana yeryüzünü dolduracak kadar günahla gelsen ve
Bana ortak koşmamış halde huzuruma çıksan, Ben seni aynı miktarda bağışlama
ile karşılarım.[59] 72. Hadisin Şerhi
Hadisin manası şudur:
Allahü Teala buyurur ki; "Ey Ademoğlu günahlarına tevbe etmek, Allah'tan
günahlarım bağışlamasını dilemek ve Allah'ın kullarına vaadettiği üzere tevbe
edenlerin günahlarını bağışlayacağı hususunda hüsn-i zan'da bulunmak suretiyle
dua etmeye, günahların için bağışlama dilemeye ve duanın kabul edilmesi için
ümitli olmaya devam edersen, Allah senin bütün günahlarını bağışlar. Günah
işlediğin vakitteki durumun ne olursa olsun. îster gaflet, ister unutma
dolayısıyla işlemiş ol. Bana soru sorup, niye filancayı bağışladın, diyen hiç
kimseye aldırış etmem. Çünkü Ben yaptığımdan sorumlu tutulmam". Allahü
Teala ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: "O Allah yaptıklarından sorumlu
tutulmaz, onlar ise sorumlu tutulurlar". Allah buyurur ki: Ben yüce
kitabımda: "iyilikler kötülükleri giderir" diye bildirdim. Sen günah
işledin sonra Bana dönüp bağışlama dilemedin. Bana dönmek ve bağışlanma dilemek
ise iyiliklerin başında gelir. Dolayısıyla bunlar kötülükleri giderir. (Nitekim
Resulullah Aleyhisselâm'da: "Kötülük işlediğin zaman arkasından onu
silecek bir iyilik yap" buyuruyor.). Ey Ademoğlu,
günahların büyüklük ve çokluk itibariyle yerle göğün arasını doldurarak göğün
kenarlarına ulaşmış olsa da, ardından bağışlama dilesen ve yaptıklarına pişman
olsan, günahlarına tevbe etsen, kimseye aldırış etmem, kimse de Bana engel
olamaz, Ben senin günahlarını bağışlarım. Çünkü ben dilediğimi, yapanım. Ben
kendi katımdan bir ihsan ve rahmet olarak bunu vaadettim ve Ben vaadime
muhalefet etmem. Ey Ademoğlu sen Bana
yer dolusu günah ve hata ile gelir, bununla birlikte tevhid yolundan
ayrılmamış olur, bana herhangibir şeyi ortak koşmamış olursan, Ben de seni
yerin dolusu kadarıyla veya senin hata ve günahlarını karşılayacak miktarda
bağışlama ile karşılarım ki, Benim mağfiretim mizanda senin günahlarını
kaplasın ve senin azab edilmeni gerektirecek bir günahın kalmasın. Bu hadiste büyük bir
ümid, tevbe edenler için bir müjde ve insanları tevbeye, güzel ümide ve tevhid
inancına yapışmaya teşvik vardırMümin için efdal olan genellikle havf (korku)
tarafının reca (ümid) tarafına, ihtiyarlık ve hastalık halinde ise reca
tarafının havf tarafına ağır basmasıdır.[60] 22- Şaban'ın Onbeşinci Gecesi İle İlgili Rivayetler
73. İbnu
Mace Sünen'inde C.l, s. 217'de, "Şaban'ın Onbe-şinci Gecesi île İlgili
Rivayetler" babında şu hadisi rivayet etmiştir: Aliyyü'bnu Ebi Talib
Radıyallahu Anh Resulullah Aleyhis-selâm'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: 'Şaban'm onbeşinci
gecesi geldiğinde, o gecede ibadet ediniz, o gecenin gündüzünde de oruç
tutunuz. Allahü Teala o gün güneş batınca dünya göğüne inerek: Bağışlama
dileyen yok mu, kendisini bağışlayayım, rızık
isteyen yok mu, kendisine rızık vereyim, belaya uğramış olan yok mu afiyete
kavuşturayım, şu yok mu, bu yok mu, diye şafak vaktine kadar sorar.[61] ez-Zevaid'de bu
hadisin senedinin zayıf olduğu çünkü raviler-den, tam ismi, Ebu Bekr ibnu
Abdullah ibni Muhammed Ebi Busre olan Ebu Busre'nin zayıf biri olduğu ileri
sürülmüştür. Ahmed ibnu Hanbel ve îbnu Mu'in bu kişinin hadis uydurduğunu
söylemişlerdir.[62] 73. Hadisin Şerhi
Bu hadis Şaban'ın
onbeşinci gecesinin, bu gecede namaz kılmanın, o gecenin gündüzünde oruç
tutmanın faziletini ortaya koymaktadır. O gecenin gündüzünde oruç tutmak
müstehabdır. Bu hadis aynı zamanda
Allahü Teala'mn dua eden, mağfiret dileyen ve tevbe eden kullarına olan rahmet
ve ihsanının bolluğunu açıklıyor. Bu mübarek gece hayır zamanlarından bir zamandır,
bu gecede rahmet dalgaları yayılır. Kul için evla olan Allahü Teala'nm rahmet
dalgalarını dua, istiğfar ve günahlardan tevbe ile karşılanmasıdır. Allah bizi
razı olduğu işlere muvaffak kılsın. Amin.[63] 23- Allah'ın Kuluna Sevgisi Ve Bunun Yaratılanlara Karşı Sevgideki
Etkisi
"Allah Bir Kulu
Sevdiğinde, Cibril'i Çağırır..." hadisi 74. Buharı bu
hadisi, Kitabu Bedul-Halk C.4, s.111, "Meleklerin Zikri" babında
rivayet etmiştir: Muhammedu'bnu Selam,
Mahled'den, o îbnu Cureyc'den, o da Musa'bnu Ukbe'den, o da Nafı'den, o da Ebu
Hureyre Radıyallahii Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir (başka bir tarıkdan da, îbnu Cureyc'den Ebu Asım rivayette
bulunmuştur -diğer raviler ise aynıdır-: "Allah bir kulunu
sevdiğinde Cibril'i Çağırır: 'Allah filancayı seviyor sen de onu sev' der.
Cibril onu sever ve bütün gök ehline seslenir: 'Allah filancayı seviyor siz de
onu sevin' der. Böylece gök ehli de onu sever ve onun için yeryüzü ehlinin kalbine
bir saygı yerleştirilir[64] 75. Buharî
bu hadisi Kitabu'1-Edeb, C.8, s.l4'te de "Allah'ın Sevgisi" babında
rivayet etmiştir. Buradaki lafiz da
yukarıda zikredilenin aynıdır. Ancak burada geçen "fı'1-ardi"
ibaresinin yerine "fi ehli'1-ardi" ibaresi geçmektedir. [65] 76. Hadis-i
Şerif Kitabu'l Tevhid'de Buharî tarafından aynen zikredilmiştir. "Allah bir kulunu
severse" hadisinin metni yukarıdaki gibidir.[66] 77. İmam
Müslim, Kitâbu'1-Birr ve's-Sıla, C10 s.63'te (Kastallanî'nin Hamiş'ine göre)
"Allah Bir Kulu Severse Onu Kullarına Sevdirir" babında bu hadisi
rivayet etmiştir. Zuheyru'bnu Harb
Cerir'den, o Suheylu'bnu Ebi Salih'ten, o da babasından, o da Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir: "Allah bir kulu
sevdiğinde Cibril'i çağırır ve: 'Ben filancayı seviyorum, sen de onu sev',
diye buyurur. Resulullah buyurdu ki, Cibril onu sever ve gökyüzünde seslenir:
'Allah filancayı seviyor, siz de onu sevin' der. Bunun üzerine gök ehli de onu
sever. Sonra yeryüzündekilerin kalbine ona karşı bir yakınlık duygusu yerleştirilir.
Allah bir kula buğzettiğinde de Cibril'i çağırır: 'Ben filancaya buğzediyorum,
sen de ona buğzet' diye buyurur. Cibril ona buğze-der, sonra gök ehli arasında:
'Allah filancaya buğzediyor siz de buğzedin1 diye seslenir. Böylece gök ehli de
ona buğzeder. Sonra yeryüzündekiler arasında ona karşı bir düşmanlık duygusu
hakim olur.[67] 78. İmam
Malik, el-Muvatta'da 'Mesabihu's-Sunne' hamişi'nin ikinci cüzünün 209.
sayfasında, "Allah İçin Sevişenler Hakkındaki Rivayetler" babında bu
hadisi rivayet etmiştir: Malik Suheylu'bnu Ebi
Salih'ten, o babasından, o da Ebu Hu-reyre Radıyallahü Anh'den Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah bir kulu
sevdiğinde Cibril'e: 'Ben filancayı sevdim sen de onu sev1 der. Böylece Cibril
onu sever ve gök ehli arasında: 'Allah filancayı sevdi siz de onu sevin1 diye
seslenir. Bunun üzere gök ehli de onu sever. Sonra bu kişi için yeryüzündekiler
arasında bir yakınlık duygusu yerleştirilir. Allah bir kula buğzettiğinde; tmam
Malik der ki, ezberimde değil, ama buğz eden hakkında da buna benzer bir şey
söylediğini sanıyorum.[68] 79-80. Bu hadisi
Tirmizî Rahmetullahi Aleyh C.2, s,198'de Meryem Suresi' babında rivayet
etmiştir: Ebu Hureyre
Radıyallahü. anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediği rivayet
edilmiştir: "Allah bir kulu
sevdiğinde Cibril'i çağırarak: "Ben filancayı sevdim, sen de onu
sev" diye buyurur. (Cibril) gökte bunu bildirir, yeryüzü ehli arasına da
buna karşı bir sevgi indirilir. Bu mana Al-lahü Taalanın şu ayet-i kerimesinde
mevcuttur: "inanıp salın işler işleyenleri Rahman sevgili
kılacaktır". Allah bir kula buğzettiğinde de Cibril'i çağırarak: 'Ben
filancaya buğzettim' buyurur. (Cibril) bunu gökte bildirir, yeryüzüne de ona
karşı bir kin indirilir. [69] Ebu İsa et-Tirmizî bu
hadisin hasen, sahih olduğunu söylemiştir.[70] 74-79.80. Hadislerin Şerhi
Nevevî der ki; 'Âlimlerimiz derler
ki, Allahü Taâla'nın bir kulu sevmesi, onun için hayır ve hidayet dilemesi; ona
olan nimet ve rahmetini artırmasıdır. Böylece ona azab etmeyi ve onun şekavete
düşmesini murad etmez. Cibril'in ve
meleklerin sevgisi ise iki şekilde olabilir: Birincisi: Onun için bağışlama
dilemeleri, ona dua etmeleri ve onu övmeleri. ikincisi: Yaratıklar
arasında bilinen bir sevgi duymaları, yani kalben ona meyletmeleri gibi bir ruh
haline kavuşmayı arzulamaları. Onu bu şekilde sevmelerinin sebebi ise,; onun Allah'a
itaatkâr olması ve Allah katında sevilen biri olmasıdır. "Yeryüzü ehli
arasına da ona karşı bir sevgi indirilir", yani insanların kalplerine,
ona karşı bir sevgi ve memnuniyet hissi yerleştirilir. Kalpler ona meyleder
ondan memnun olur. Süheyl ibnu Salih'in
şöyle söylediği rivayet edilmiştir: 'Hacc mevsiminde Arafat'ta idik, Ömer ibnu
Abdülaziz yanımızdan geçti. İnsanlar kalkıp ona bakmaya başladılar. Ben:
Babacığım, babacığım ben Allahü Teala'nın Ömer ibnu Abdülaziz'i sevdiğini
görüyorum, dedim. Babam: Neden? diye sordu. Ben: insanların kalbinde ona karşı
var olan sevgiden dolayı dedim. Bunun üzerine: Anam babam feda olsun, ben Ebu
Hureyre Radıyallahü Anh'ın şöyle söylediğini işittim diyerek yukarıdaki hadisi
rivayet etti. [71] 24- Allahın Veli Kullarına Düşman Olmanın Cezası Ve İnsanı Allah'a
Yaklaştıran Amellerin En Üstünü
'Kim Benim Bir
Dostuma Düşmanlık Ederse Ben Ona Savaş Açarım' Hadisi
81- Bu
hadisi Buharî, C.8, s.lO5'te, Tevazu' babında rivayet etmiştir: Muhammedu'bnu Osman
ibni Kerame, Halidi'bini Mahled'den, o da Süleyman'ubnu Bilal'den, o da
Şerîku'bnu Abdullahi'bni Ebi Nemir'den, o da Atadan, o da Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleykisselâm'ın şöyle söylediğini rivayet
etmiştir; "Kim Benim bir
dostuma (veli kuluma) düşmanlık ederse Ben ona savaş açarım, kulum Bana kendine
farz kıldığım amellerden daha sevimli bir amelle yaklaşamaz. Kulum nafile
amellerle de bana yaklaşmaya devam ederse, ben onu severim. Onu sevdiğim zaman
da, onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir
şey istediğinde istediğini veririm, Bana sığındığı zaman kendisini korurum,
Mü'min bir kulumun canını almakta tereddüt ettiğim kadar hiçbir şeyde tereddüt
etmiş değilim. O ölümü istemezken, Ben de fazla yaşlanarak fena duruma düşmesini
arzulamam.[72] 81- Hadisin Şerhi
Veli Allah'a ibadeti
hakkıyla yerine getiren ve ibadet arasında isyana düşmeden birbiri ardından
ibadet vazifelerini yerine getiren demektir. Bir kimsenin veli olması için hem
kulluk vazifesini yerine getirmesi hem günahlardan kaçınması şarttır. Nasıl Peygamberlerin
masum olması gerekirse, velilerin de mahfuz olması gerekir. Şeriata bir itirazı
olan ise gurura kapılmış durumda ve kendini aldatmaktadır. el-Kuşeyrî der ki,
velinin mahfuz olmasından maksat, ayağının sürçmesi veya hataya düşmesi halinde
All-ahü Teala'nın onu o hal üzere bırakmamasıdır. Hataya düşerse Allah ona
tevbeyi ilham eder, o da tevbe eder ve bu durum onun veliliğine bir halel getirmez. Hadiste Allahü
Teala'nın "harb ilan ederim" sözü hakkında el-Fakihanî şöyle döyor:
'Burada beliğ bir mecaz vardır. Çünkü Allah'ın sevdiğinden hoşlanmayan Allah'a
muhalefet etmiş olur, Allah'a muhalefet eden O'nunla karşı karşıya gelir.
Allah, kendisiyle karşı karşıya geleni ise helak eder. Ayrıca, Allah'ın veli
kullarına düşman olanların, Allah'ın kendilerine düşman olmasını gerektirecek
bir durum içine düşmesi yani Allah'ın veli kullarını sevmenin Allah'ın
sevgisini kazanmaya sebep olduğunu gösterir. Allahü Tela'nm
"gözü, kulağı, ..vs., olurum" demesi mecazi anlamdadır. Yani Allahü
Teala'nın kulunun her azasına yardımcı olacağını, o kulun bütün azalarıyla
Allah'ın yardımına kavuşacağını ifade etmektedir. Buradaki mananın şöyle
olduğu da belirtilmiştir: O kulum artık ancak Benim zikrimi duyar, Benim
kelamımdan ve kitabımı o-kumaktan tad alır, ancak Bana münacaatla huzur duyar,
sadece Benim melekutumun fevkelade durumlarına bakar, elini sadece Benim ra?ı
olacağım yerlere uzatır, ayağıyla sadece Benim rızama uygun olacak yerlere
gider'. Bu görüşü el-Fakihanî ileri sürmüştür. el-îttihadiyye, bunun
hakikat üzere olduğunu söylemiştir. Cibril'in Dıhyetu'l-Kelbi'nin şekli üzere
gelmesini delil göstererek Hakk'ın kulun gözü olduğunu söylemiştir. Kutbuddin
el-Kastallanî bu görüşü savunanların iddialarını çürütmek için çok beliğ bir
risale yazmıştır. Allahü Teala kendisine bol bol sevab versin. Gönül ehlinin
imamlarından Ebu Osman el-Cîrî Beyhakî'ye isnad ettiği bir görüşünde bu hususu
şöyle izah etmiştir: Allahü Teala böyle buyurmakla kulunun ihtiyaçlarını
kulağından daha çabuk duyduğunu, gözünden daha çabuk gördüğünü, elinden daha
çabuk tuttuğunu ve ayağından daha çabuk o ihtiyaçlarına vardığını ve
karşıladığını bildirmiştir. Hadisin sonunda Yüce
Allah'ın: "Mü'min kulumun canını almakta tereddüt ettiğim kadar hiçbir
şeyde tereddüt etmedim. O Ölümü istemezken Ben de fazla yaşlanarak, fena
durumlara düşmesini arzulamadım" buyurması hakkında Cuneyd şöyle diyor:
'Mü'minin rahatsızlığı, ölüm esnasında duyduğu acı ve ızdırab dolayısıyladır,
yoksa bu ibare "Ben Mü'min kuluma ölümü sevimsiz gösteririm"
manasında değildir. Çünkü ölüm insanı Allah'ın rahmet ve mağfiretine götürür.
Başkaları da, ruhun cesed-den ayrılmasının büyük bir acıya vesile olduğunu,
Allahü Teala'nın da Mü'min kulunun acı duymasından hoşnut olmadığını,
dolayısıyla bu hâdiseyi hoşnutsuzluk olarak adlandırdığını söylemişlerdir'. Sevimsizliğin hayatın
uzun sürmesine nisbetle olması da muhtemeldir. Çünkü hayatın uzun sürmesi
kişiyi düşkün duruma, fena ve aciz insanların araşma düşürebilir. Bu hadiste Allah'ın
veli kullarının şerefine ve onların derecelerinin yüksekliğine de delalet
vardır. Öyleki, Allahü Teala, ölümü kulları hakkında kesin bir hüküm olarak
koymamış olsaydı, veli kullarına ölümü tattırmayacaktı. Tereddüt ibaresi de bu
manayı ifade etmektedir. Tıpkı bir kulun çok sevdiği biri hakkında, muhakkak
yapması gereken bir işten dolayı elem duyması gibi. Üzüntüsüne baktığı zaman o
işten vazgeçmesi gerekir, ancak elde edilecek fayda açısından da mutlaka
yapması gerekir. Elde edilecek fayda yönünü tercih etmektedir. İşte onun böyle
bir iş karşısındaki kalb hali, tereddütle açıklanabilir. Allahü Teala da,
kullarının meseleyi kavrayabilmeleri için onlara, onların anlayacağı bir dille
konuşmuştur. Bununla da, veli kulların kendi katındaki şereflerinin ve
derecelerinin yüksekliğini anlatmıştır.[73] 25- 'Allah'tan Korkmanın Ve Gazabından Sakınmanın, Günahların
Bağışlanmasına Sebep Olacağı Hakkındaki Rivayetler
"Ailesinden, Ölümünden Sonra Kendisini Yakmalarını İsteyen Adam"
Hakkındaki Hadis
82. Buharı
bu hadisi Sahih'inde, Ki tabu Bedu'1-Halk, C.4,s.l69'da 'İsrailoğulları
Hakkında Söylenilenler' babında rivayet etmiştir: Musa'bnu İsmail'in Ebu
Avane'den, onun Abdulmelik'ten, onun da Rib'iyyu'bnu Hiraş'tan rivayetine göre
Ukbetu'bnu Amr Huzeyfe'ye: . "Bize
Resulullah Al eyhis selâm 'dan duyduklarını bildirmez misin? diye sordu; o da
dedi ki, 'Ben Resulullah'ı şöyle söylerken işittim: Deccal ortaya çıktığında
onunla birlikte bir su ve bir ateş o-lacak. insanların ateş olarak gördükleri
soğuk sudur. İnsanların soğuk su olarak gördükleri de yakıcı ateştir. Sizden
Deecal'la karşılaşan1 ateş diye gördüğünü alsın, o tatlı, soğuk sudur. Huzeyfe
dedi ki, 'ben Resulullah'ın şöyle söylediğini de işittim: Sizden öncekilerde
bir adam vardı, kendisine canını almak için ölüm meleği geldi. Adama: Bir hayır
amel işledin mi? denildi. Adam: Bilmiyorum, dedi. Adama: Bak, denildi. Adam:
Ben bir şey bilmiyorum, bildiğim sadece şudur ki, ben dünyada insanlarla alışveriş
yapardım, karşılık alırken zengine vakit tanır, fakirin borcunu bırakırdım,
dedi. Allah da o adamı cennete koydu'. Huzeyfe, Resulullah'tan şu hadisi
duyduğunu da söylemiştir: 'Adamın birine ölüm gelip çattı. Yaşamaktan ümidini
kesince ailesine ben öldüğümde çokça odun toplayın, üzerinde ateş yakın, o ateş
benim etimi yiyip kemiklerimi ortaya çıkarıncaya ve kızartıncaya kadar beni
orada yakın. Kemiklerimi de alıp Öğütün, ve rüzgarlı bir günü bekleyin, (Öyle
bir gün olunca) bunları rüzgara verin1 diye vasiy-yette bulundu. Ailesi adamın
dediği gibi yaptı. Allah o dağılan parçaları topladı ve: 'Niye böyle yaptın?'
diye sordu. Adam:'Senin korkun dolayısıyla' diye cevap verdi. Allah ta onu
bağışladı. Ukbe-tu'bnu Amr : 'Ben de böyle söylediğini duydum, adam kabir soyguncusu
idi', (dediğini hatırlıyorum)[74] 82. Hadisin Şerhi
Deccalın su olarak
gösterdiğinin ateş, ateş olarak gösterdiğinin su olması, onun insanlar için bir
fitne unsuru olmasından dolayıdır. Allahü Teala sonunda onun acziyetini ortaya
çıkaracak ve onu rezil edecektir. Ben derim ki; Deccal
hadisleri sahihtir, Resulullah Aleyhis-selâm sık sık Deccalin fitnesinden
Allah'a sığınırdı. Bizim bunu inkar etmemiz doğru olmaz, buna gayben inanır ve
nasıl bir şey olduğunu, ne zaman ortaya çıkacağı konusunu da Allah'a havale
ediriz. [75] 83. Buharı,
yine Kitabu'Bedu'l-Halk'ta, c.4, s.l76'da bu konuda değişik rivayetlere yer
vermiştir; Ebu'l-Velid, Ebu
Auane'den, o Ukbetu'bnu Abdi'I-Ğafır'den, o da Ebu Saîd el-Hudrî Radıyallahü
Anh'den Resulullah Aleyhis-selâm'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Sizden
öncekilerde Allah'ın kendisine bolca mal verdiği bir adam vardı. Kendisine ölüm
yaklaşınca, çocuklarına: 'Ben sizin için nasıl bir baba idim?1 diye sordu.
Çocukları: 'Hayırlı bir baba idin' dediler. Adam: 'Aksine ben hiçbir hayırlı iş
yapmadım, Öldüğümde beni yakın, yanık parçalarımı iyice öğütün fırtınalı bir
günde bu parçalarımı savurun' dedi. Çocukları öyle yaptılar. Allah Azze ve
Celle parçalarını topladı ve: 'Seni böyle yapmaya yönelten ne oldu?' diye
sordu. Adam: 'Senin korkun' dedi. Allah da ona rahmetiyle muamele etti.[76] 84. Yine
Buharî'den bir başka rivayet: Musedded'in Ebu
Avane'den, onun Abdülmelik ibni Umeyr'den, onun Rib'iyyu'bnu Hiraş'tan
rivayetine göre Ukbe (îbnu Amr el-Ensarî)
Huzeyfe'ye: "Resulullah
Aleyhisselâm'dan duyduğunu bize bildirmez misin? diye sordu. O da dedi ki, ben
Resulullah Aleyhisselâm'ı şöyle söylerken işittim: 'Adamın birine ölüm geldi,
adam hayattan ümidini kesince, ailesine Ben öldüğümde çokça odun yığın, sonra
ateşi tutuşturun, beni içine atarak etimi yiyip kemiklerimi ortaya çıkarmcaya
kadar yakın. Kemiklerimi de alıp Öğütün, bunu da sıcak -veya rüzgarlı- bir
günde denize savurun' diye vasiyyet etti. Allah onun parçalarını topladı ve:
'Niye böyle yaptın?1 diye sordu. Adam 'Korkundan', diye cevap verdi. Allah da onu
bağışladı.[77] 85. Yine
Buharî'den: Abdullah ibnu
Muhdmmed, Hişam'dan, o Ma'mer'den, o ez-Zuhrî'den, o Humeyd ibnu
Abdurrahman'dan , o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aleyhis
selâm'm şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Kendine
haksızlık eden bir adam vardı. Ölümü vakti geldiğinde oğullarına: 'Ben
öldüğümde beni yakın, kalan parçalarımı Öğütün ve bunu rüzgarda savurun.
Vallahi eğer Rabbim bana azab ederse, öyle azab edecektir ki, hiç kimseye öyle
bir azab etmemiş olsun' diye vasiyyet etti. Adam Öldüğünde söylediği gibi
yapıldı. Allah yere emir verdi; 'içindeki o adama ait parçaları biraraya getir*
diye buyurdu. Yer de topladı. Adam kalkınca, Âllahü Teala ona: 'Seni böyle
yapmaya yönelten neydi?' diye sordu, adam: 'Ey Rabbim, senin korkun beni böyle
yapmaya yöneltti' diye cevap verdi. Allah da onu bağışladı[78]. Ebu Hureyre'den başka
bir ravi buradaki "haşyetuke" kelimesinin yerine
"mehafetuke" kelimesini kullanmıştır,[79] 86. Yine
Buharî'de, C.9, s.145, "Allah'ın Kelamım Değiştirmek İsteyorlar" babında
yer alan rivayet: İsmail Malik'ten, o
Ebu'z-Zenad'dan, o el-A'rec'den, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den
Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Hayatında hiç
iyilik yapmamıg^olan bir adam; öldüğünde kendisinin yakılmasını parçalarının
^arısını karaya yarısını da denize savrulmasını; Allah'ın kendisine azab
etmesi halinde yaratıklardan hiçbirine yapmadığı azabı kendisine yapacağını,
söyledi. Allah denize içindeki o adama ait parçaları toplamasını emretti, o da
topladı. Karaya da aynı emri verdi, o da emri yerine getirdi. Sonra adama:
'Niye böyle yaptın?' diye sordu. Adam: 'Sen de biliyorsun ki, Senin korkundan
böyle yaptım' dedi. Allah da onu bağışladı[80]. 87. Yine
Buharı, Ebu Saîd el-Hudrî'ye ulaşan bir sened-le şu rivayete yer vermiştir: Ebu Abdullah ibnu
Ebi'l-Esved, Mu'temir'den,,o Ebu Süleyman et-Teyyimî'den, o Katade'den, o
Vkbetu'bnu Abâülğafîr'den, o da Ebu Saîd Rahmetullahi Aleyh'den Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Geçmiş
Ümmetlerde bir adam vardı, Allah ona mal ve evlat vermişti. Kendisine ölüm
gelince oğullarına: 'Ben sizin için nasıl bir baba idim?' diye sordu. Oğulları:
'Hayırlı bir baba idin' dediler. Adam: 'Bilakis Allah katında hayır sayılacak
bir işim olmadı. Allah bu adamı ele alırsa ona azab eder. Bakın, ben öldüğüm
zaman yakın, kömürleştiğimde parçalarımı öğütün, şiddetli rüzgar esen bir gün
geldiğinde bu parçalarımı o rüzgarda savurun' diye vasiyy-et etti. Resulullah
Aleyhisselâtü ve Sellem buyurdu ki, 'Rabbime yemin olsun ki, adam bu konuda
çocuklarından söz aldı. Çocukları dediğini yaptılar, parçalarını da rüzgarda
savurdular. Allah Azze ve Celle ona: Ol (yeniden diril) diye emretti. Çok
geçmeden o parçalar ayakta duran bir adam oluverdi, Allahü Teala: Ey kulum,
bütün bunları işlemeye seni yönelten neydi? diye buyurdu. Adam: Senin korkun,
yahut Senin gadabın, diye cevap verdi, Allah burada ona ancak rahmetiyle
muamele etti1. (Başka bir keresinde de: Allah ona (rahmetten) başkasıyla
muamele etmedi, diye söyledi)". Süleyman et-Teyyimî
der ki, ben bu hadisi Ebu Osman Abdur-rahman en-Nehdî'ye rivayet ettiğim zaman
"Ben bu hadisi Sel-man'dan da duydum, ancak o 'denize' -yani parçalarını
denize savurdular- şeklinde bir ilave yapmıştı" diye söyledi. Musa, Mu'temir'den
rivayetinde "iyilik yapmadı" anlamında "lem yebteir" dedi.
Halife'nin Mu'temir'den rivayetinde ise bu kelime "lem yebteiz"
olarak geçiyor. Katade bunu "lem yeddehir-Önceden bir sevap hazırlamadı"
şeklinde açıklamıştır. [81] 88. Bu
hadisi Müslim de Sahih'inde, Kastallanî'nin şerhine göre, CIO, s,184'te
senediyle birlikte rivayet etmiştir. Oradaki rivayet şöyledir: Ebu Hureyre
Radıyallahu Ânh, Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Adamın biri
kendi nefsine haksızlıkta ileri gitti. Ölüm gelince de oğullarına vasiyyette
bulundu ve şöyle dedi: Öldüğüm zaman beni yakın, kalan parçalarımı öğütün,
bunları denize savuran, Allah beni ele alırsa, bana, hiçbir kimseye yapmadığı
şekilde âzab edecektir, Oğulları dediğini yaptılar. (Allah) yere: Aldığını ver,
diye emretti. Birden adam ayağa kalkıverdi. Allahü Teala: Seni bu yaptıklarına
yönelten neydi? diye sordu. Adam: Senin korkun, ey Rabbim! diye cevap verdi,
(ravi burada haşyet ve mehafet kelimesinde tereddüt etmiştir ki, ikisi de
korku onlamma gelmektedir.) Allah da adamı bağışladı[82]. 89. en-Nesâ!
de, Sünen'inde C.4, s J12-U3'te biri Ebu Hu-reyre diğeri Huzeyfetu'bnil-Yeman1
dan olmak üzere iki ayrı rivayetle bu hadisi vermiştir. Ebu Hureyre
Radıyal-lahü Anh'den rivayet edilen şöyledir: Ebu Hureyre Radıyatlahü
Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ı şöyle söylerken işittiğini bildirmiştir: "Bir kul, kendi
nefsine haksızlıkta ileri gitmişti. Ölüm vakti gelince, ailesine: Ben
öldüğümde beni yakınız, sonra yanıklarımı da denizin üzerinde rüzgara veriniz.
Vallahi, Allah beni ele alırsa yaratıklarından hiçbirine yapmadığı azabı
yapacaktır, diye söyledi. Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki, ailesi bunu
yaptı. Allah o adamın parçalarından herhangi bir şey alan her varlığa: Aldığım
ver, diye emretti. Bir den adam ayağa kalkıverdi. Allahü Teala: Seni bu
yaptığını yapmaya yönelten neydi? diye sordu. Adam: Senin korkun, diye cevap
verdi. Allah da onu bağışladı.[83] 90.
en-Nesâî'nin Sünen'inde Huzeyfetu'bnu'l-Yeman'dan rivayeti ise şöyledir: Huzeyfe Radıyallahü
^Anh Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini bildirmiştir: "Sizden
öncekilerde, işlediklerinden dolayı karamsar düşünen bir adam vardı. Kendine
ölüm geldiği zaman, ailesine: Ben olduğum
zaman yakın, ateşten, çıkan parçalarımı öğütün, sonra
bunlan denizde savurun. Eğer Allahü Teala beni ele alırsa bağışlamaz diye söyledi
Allahü Teala meleklere emir verdi; onun ruhu " nu huzura
getirdiler^ Allah ona: Seni yaphğına yönelten ney*? diye sordu Adam: Ey Rabbim, bunu ancak Senin korkun dolayısıyla yaptım, dedi.
Allah da adamı bağışladı.[84] 91. İbnu
Mace Sünen'inde C.2, s.292-293'te bu hadisi su şekilde vermiştir:
EbuHureyre Radıyallahü
Anh, Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle
söylediğini bildirdi: Bir adam kendi nefsine
haksızlıkta ileri gitti. Ölümü vakti ge-imce oğullarına vasiyyette bulundu ve
şöyle dedi: Ben öldüğümde, Dem
yakın, parçalarımı iyice
öğütün, sonra bunları
denizin üzerinde rüzgara verin. Vallahi, eğer Allah beni ele alırsa, hiç
Kimseye yapmadığı şekilde azab edecektir. Resulullah buyurdu ki, ailesi adama
dediğini yaptı. Allah yere: Aldığını ver, diye buyurdu. Adam birden ayağa
kalkıverdi. Allahü Teala adama: Seni bu yaptıklarına yönelten neydi? diye
sordu. Adam: Senin korkun, (ravi Durada korku anlamına "haşyet" veya
"mehafet" kelimelerinden nangısının geçtiği hususunda tereddüt
etmiştir) diye cevap verdi. Allah onu bu yüzden
bağışladı.[85] Hadislerin Şerhi
Hadiste, adamın
"Allah katında hayır sayılacak bir işim olmadı" dediği söylenirken
tevhid dışındaki hayırlar kastedilmektedir. Bunun için bağışlanabil mistir.
Eğer tevhidden de mahrum olsaydı, o zaman azab edilmesi kesin olurdu ve
bağışlanmazdı. îmam Müslim bu hadisin
ardından, bir kadının kediyi hapsetmesiyle ilgili hadisi rivayet etmiştir.
Sonra Zührî'den naklen bir not düşerek: Bir insanın Allah'ın affına güvenerek
her şeyi bırakmaması, bununla beraber ümidsizliğe de düşmemesi için, demiştir. Oradaki ikinci hadisi
de şöyledir: Zührî Hamid'den, o da
Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'de Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir: "Bir kadın hapsettiği bir kediden dolayı cehenneme
girdi. Kediyi içeri hapsetti, yemek te vermedi; yerin otlarından yemesi için
dışarı da salmadı, böylece kedi öldü." Zührî der ki, bu iki
rivayet bir kimsenin, kadının kediye yaptığından dolayı başına gelenden
korkarak aldırmazlık yapmaması, Allahü Teala'nm daha önceki hadiste zikredilen
adamı bağışlamasını düşünerek Allah'ın mağfireti hakkında ümitli olması, ümitsizliğe
düşmemesi içindir. [86] 26- Adem Aleyhîsselâm'ın Yaratılışı İle İlgili
Rivayetler
"Adem
Aleyhisselâm'ın Yaratılışı" Hadisi
92. Hadisi
Buharı, Ki tabu Bedi'1-Halk, C.4, s.l31'de 'Adem'in Yaratılışı' babında rivayet
etmiştir. Abdullah ibnu
Muhammed, Abdurrezzak'tan, o Ma'mer'den, o Hemmam' dan, o da Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh'den Resulul-lah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir: "Allah, Adem'i
boyu altmış zira olarak yarattı. Sonra: "Git, meleklerden şunlara selam
ver, onların da sana nasıl selam vereceklerini dinle, bu senin ve zürriyetinin
selamı olacak' diye buyurdu. Adem gitti: 'es-Selamu Aleykum' dedi. Onlar da:
'es-Selamü aleyke ve rahmetu'llah' diye karşılık verdiler, "ve rahme
tu'İlah" ibaresini ilave ettiler. Cennete girecek her kişi Adem'in şekli
üzere olacaktır. Yaratıklar şimdiye kadar giderek hep küçülmüşlerdir.[87] 93. Yine
Buharı, Kitabu'I-İsti'zan'da, C.8,s.50'de 'Ezan'ın Başlangıcı' babında bu
konuda şöyle bir rivayete yer vermiştir: Yahya'bnu Cafer Abaurrezzak'tan,
o Ma'mer'deh, o Hemmam'dan, o da Ebu Hureyre Radıyallahil Anh'den Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah, Ademi
kendi sureti üzere yarattı. Boyu altmış arşın idi. Onu yarattığında kendisine:
'Git, meleklerden şu oturan topluluğa selam ver, sana nasıl selam vereceklerine
kulak kesil, o senin ve neslinin selamı olacak' diye buyurdu. Adem: 'es-Selamu
aleykum' dedi. Melekler de: 'es-Selamu aleyke ve rahmetu'llah1 diye karşılık
vererek "ve rahmetu'llah" ibaresini ilave ettiler. Cennete her giren
Adem'in sureti üzere olacaktır. Yaratıklar şimdiye kadar devamlı suretle
küçülmüşlerdir.[88] 94. Bu
hadisi İmam Müslim de Sahih'inde, Kastallanî'nin Hamişine göre CIO, s.294'te
'Cennetin Sıfatının Beyanı1 babında rivayet etmiş ve şöyle söylemiştir; Muhammedu'bnu Rafi
Abdurrezzak'tan, o Ma'mer'den, o Hemmam îbnu Munebbih'ten rivayette bulunmuş ve
bunlar bize Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın Resulullah Aley his selâm'dan
rivayet ettikleridir demiş ve hadislerden bazılarını zikretmiştir. Bunlardan
birinde Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle söylediğini bildirmiştir: "Allah Azze ve
Celle Adem'i kendi sureti üzere yarattı boyu altmış zir'a idi. Onu yarattığı
zaman 'Git, meleklerden şu topluluğa selam ver. Onlar, meleklerden oturan bir
topluluktur. Sana nasıl selam vereceklerine de kulak kesil, bu, senin vp
neslinin selamı olacak1 diye buyurdu. Adem; 'es-Selamu Aleykum1 dedi. Melekler
de: 'es-Selamu aleyke ve rahmetu'llah' diye karşılık vererek "ve
rahmetu'llah" ibaresini ilave ettiler. Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki:
Cennete her giren Adem'in suretinde, boyu altmış zir'a olacaktır. Ondan sonra
yaratıklar, şu ana kadar devamlı küçülegelmişlerdir.[89] 92-94. Hadîslerin Şerhi
Abdurrezzak'm
Ma'mer'den rivayet ettiği hediste "kendi sureti üzere yarattı"
ibaresi geçmektedir. Bundan kasıt Allahü Teala'nın, Adem Aleyhisselâm'ı hiçbir
değişikliğe ve ana rahminde cereyan eden gelişmelere maruz bırakmadan doğrudan
yarattığı suret üzere varettiğidir. Adem Aleyhisselâm'ın evlatları bu değişikliklere
maruz kaldıktan sonra belli bir,şekil almaktadırlar. Adem Aleyhisaelâm ise tam
ve kamil haliyle varedilmiştir. Bir rivayette
"Allah Adem'i Rahman'ın sureti üzere yarattı" deniliyor. Burada
Rahman'ın sureti izafetinin kullanılması ona şeref ve üstünlük kazandırmak
içindir. Çünkü Allahü Teala, üstünlük ve güzellik bakımından ondan daha
mükemmel bir şekle sahip olanı yaratmamıştır. Hadiste geçtiği üzere
Hazreti Adem'in meleklere selam vermesi onların da iadede bulunmaları selamın
ilk şer'î bir görev haline getirilmesi hadisesidir. Hadiste bu olayın özellikle
anılması ise, selamın sevgi kapısını açan, kardeşlerin kalpleri arasında ülfete
vesile teşkil eden ve imanın kemale erdirilmesini sağlayan bir unsur olması
dolayısıyladır. Nitekim Müslim'in Ebu Hureyre Radiyallahü Anh'den merfu olarak
rivayet ettiği bir hadiste şöyle denilmektedir: "iman etmedikçe cennete
giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız; yaptığınız
zaman birbirinizi sevmenize vesile olacak bir işi size Öğreteyim mi? Aranızda
selamı yayınız" Cennete giren herkesin
Hazreti Adem'in şekli üzere olması hem güzellik, hem de boy itibariyledir. Onun
sureti üzere cennete giren kimsede karalık, yahut herhangi bir sakatlık hali
olmaz. İnsanların Hazreti Adem Aleyhisselâm'dan sonra devamlı eksilmeleri de
yine güzellik ve boy itibariyledir. Hadiste eksilmeden sözedilirken "
şimdiye kadar" denmesinin anlamı şudur: Eksilme durumu bu Ümmette sona
ermiştir. Bunlar cennete girdiklerinde güzellikleri ve boyları Hazreti Adem'in
güzelliği ve boyu ile aynı olur. Tacuddin
et-Tedemmurî'nin Musîru'l-Garâm fî Ziyareti'1-Kuds ve'1-Halîl Aleyhi's-Salatu
ve's-Selâm adlı kitabında İbnu Ku-teybe'nin el-Ma'arif adlı kitabından nakille
şöyle deniliyor: "Adem
Aleyhi&selâm sakalsız ve bıyıklı bir haldeydi; sakal kendinden sonra
çocuklarında ortaya çıktı. Adem Aleyhisselâm aynı zamanda uzun boylu, çok
kıvırcık saçb ve yaratıkların en güzeli dir." Bu babda geçen hadisin
bir başka rivayetine de Buharî, Kitabu'l Isti'zan'da, Müslim de, Kitabu
Sıfati'l-Cenne'de yer vermiştir tbnu Hibban da bu hadisin sahih olduğunu
belirtmiştir. Aynı hadi si el-Bezzar, et-Tirmizî, ve en-Nesâî, Saîd' el-Makberî
tankıyla Ebı Hureyre Radıyallahü Anh'den merfu olarak rivayet etmişlerdir: "Allahü Teala
Adem'i topraktan yarattı. Onu önce çamur ha line getirdi, sonra o çamuru
işlenebilen kara toprak oluncaya ka dar bıraktı, öyle olunca ona şekil verdi,
onu ateşte pişmiş gibi kun çamur oluncaya kadar öylece bıraktı. İblis yanından
geçerek "Büyük bir şey için yaratıldın" diye söylenirdi. Sonra ona
ruhun dan üfledi. Vücudundan ilk ruh üflenen yeri geniz ile gözü araş idi.
Bunun üzerine aksırdı ve: el-Hamduli'llah, dedi. Allahü Teal da: Yerhamke
Rabbuke: Rabbin sana merhamet eylesin, diye bu yurdu..." hadis böyle devam
ediyor. Ebu Davud'un Ebu
Musa'dan merfu olarak rivayet ettiği ibn Hibban'ın da sahih olduğunu söylediği
bir hadisi şerifte de şöyl deniliyor: "Allahü Teala Adem'i dünyanın her
tarafından toj ladığı bir avuç topraktan yarattı. Ademoğulları da bütün düny
doluşunca oldular". Buna göre Allahü Teala Adem'i yaratmak v onu yokluktan
varlık alemine çıkarmak istediğinde altı dönemde geçirmiştir: Topraklık dönemi,
şekillenme dönemi ki, bu dönemd kuru çamur sertleştirilerek ondan kemik, et ve
kan yaratılmıştı sonra ruh üfleme dönemi. Allahü Teala insanı
dört şekilde yaratmıştır: Anasız babasız o-larak, Adem Aleyhisselam'ın
yaratılışı böyledir; yalnız babadan, Havva Rahmetullahi Aleyha'nın yaratılışı
da böyledir; baba olmaksızın sadece anadan, Hazreti îsa Aleyhisselam'ın
yaratılışı böyledir; ana ve babadan, cinsel münasebet sonunda dünyaya gelen,
bütün insanların yaratılışı da böyledir. Bunlar erkeğin sulbünden ve ananın
kaburga kemikleri arasından çıkarlar. Bu son şekil üzere yaratılanlar da altı
dönemden geçmektedirler: Nufte (döllenmeyi sağlayan su), alka (embrio),
yaratılış belli belir-sez bir çiğnem et parçası, kemiklerin belirginleşmesi,
kemiklere et giydirilmesi, ruh üflenmesi. Allah İnsanı diğer
yaratıklar üzerine şerefli kılmıştır. O, alemin bir özü, hülasası ve
meyvesidir. Allahü Teala Kur'an-ı Ke-rim'inde şöyle buyuruyor: "Biz
Ademoğlumı mükerrem, şerefli kıldık", bir başka ayet-i kerimede de:
"Göklerde ve yerde her ne yarattıysa onların hepsini sizin hizmetinize
vermiştir" diye buyuruyor. Üstün veya aşağı her
ne yaratıldıysa hepsinin insanın hizmetine verildiğinde şüphe yoktur. însan
kendi dışındaki yaratıkların hepsine karşı üstünlük giysisini giymek ve
elleriyle yıldızların çiçeklerini toplamak üzere yaratılmıştır. Allahü Teala
üstün meziyetteki melekler ile alt sınıfı oluşturan hayvanlar arasında insanı
bir vasıta kıldığı için, ona her iki tabakanın kuvvetini de vermiştir, bu
yüzden de insanlar arasından cennete gidecekler de cehenneme gidecekler de
çıkmaktadır. însan şehvetinde hayvanlar gibi, akıl, ilim ve ibadet bakımından
da melekler gibidir. Nübüvvet rütbesini de insana tahsis etmiştir. İlahi hikmet
nübüvvet sınıfının tek başına ayrı bir sınıf olmasını, insan ile melek
arasında kendini gösteren ve hem insanın hem meleğin bir yönden ortak olduğu
bir nev'i olmasını gerektirmiştir. Peygamber göklerin ve yerin sırları hakkında
bilgi sahibi olmada melekler gibi, yeme, içme ve benzeri işlerinde insanlar
gibidir. insan nefsanî ve
bedenî pisliklerinden arındırılıp Allah'ın yakınlığına eriştiği zaman
meleklerden daha üstün olacaktır. Allahü Teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle
buyurmuştur: "(Cennetliklerin) Melekler her kapıdan yanlarına girip:
"Sabretmenize karşılık size selam olsun" derler". Hadis-i
şerifle de: "Melekler cennet ehlinin hizmetçileridir" diye
buyrulmaktadır. Ibnu Kesir şöyle
diyor: "Adem Aleyhisselam'ın cennette çocuğunun olup olmadığı hususunda
ihtilaf edilmiştir. Bazıları olmadığım söylemişlerdir. Bazılarına göre ise
oğullarından Kabil ile kızkardeşi cennette iken doğmuşlardır. Her keresinde bir
oğlan bir kız çocuğunun doğduğu bildirilmiştir". Ibnu Cerir et-Taberî'nin
Tarih kitabında da şöyle deniliyor: "Havva Aleyhisselâm yirmi doğumda kırk
çocuk dünyaya getirdi. Her keresinde bir kız bir oğlan olmak üzere yüz yirmi
kere ikiz çocuk doğurduğu da söylenmiştir, ilk doğan çocukları ise Kabil ile
onun kızkardeşi Iklima idi. Son çocukları ise
Abdulmuğis ile onun kızkardeşi Emetu'l-muğis'dir". Hazreti Adem
Aleyhisselam'ın kendi çocukları ile torunlarından dört yüz bin kişi görmeden
ölmediği söylenmiştir. Doğrusunu bilen Allah'tır. es-Suda îbnu Abbas
Rahmetullahi Aleyh ve başkalarından rivayetle şöyle söylemiştir: "Bir
doğumda doğan erkek çocuk başka doğumda doğan kızla evlendirilirdi. Habil
Kabil'in kızkardeşini almak istedi, Kabil bunu kabul etmekten kaçındı. Adem
Aleyhisselâm ikisine de Allah için bir kurban vermelerini istedi. Onlar da
yaptılar. Gökten bir ateş inerek Habil'in kurbanını yedi, Kabil'in kurbanım
bıraktı. Kabil Habil'e: "Kızkardeşimle evlenememen için seni Öldüreceğim1
dedi. Habil de: "Allah ancak takva sahiplerinin iyiliklerini kabul
eder" diye söyledi. Kabil Habil'e vurarak onu öldürdü". Bunun kıssası
Kur'an-ı Kerim'de geçmektedir. Adem Aleyhisselâm'n
ömrü bin yıl sürmüştür. Ibnu Cerir'in Ata el-Horasanî'den rivayet ettiğine göre
Adem Aleyhisselâm vefat ettiğinde bütün yaratıklar onun için yedi gün ağladı. (Buraya kadar olan
açıklama Kastallanî şerhi C.4, s.320-32l'den alınmıştır). Kastallanî,
kitabu'l-Isti'zan'ın, "Selamın Başlangıcı" babının şerhinde,
(C.9,s.l30) şöyle diyor: "Allah Ademi kendi
sureti üzere yarattı" denilirken "kendi" kelimesi ile Adem
Aleyhisselâm kastedilmektedir. Yani Allah, Adem'i nutfe, embrio, et parçası ve
cenîn dönemleri geçirmeden; çocukluktan büyüterek büyük adam haline
getirmeksizin doğrudan, tam, mükemmel bir surette yaratmıştır. Yaratılışı halinde
tam idi ve neslinin geçirdiği devreleri, o geçirmedi. Bunda aynı zamanda
dehriyyeden ibnu Battal'ın bir insanın ancak nutfeden, nutfenin de ancak
insandan meydana geldiği iddiası çürütülmektedir. Buharı el-Edebu'1-Mufred'de,
imam Ahmed de Musned'inde Ibnu Aclan tarikiyle Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den
merfu olarak şu hadisi rivayet etmişlerdir: "Bir kimse senin yüzünü ve
yüzü seninkine benzeyenlerin yüzünü çirkin kılsın, demesin. Allahü Teala Adem'i
sureti üzere yaratmıştır". Yani bu sözle kastedilen kimsenin yüzü de, Adem
Aleyhis selâm'in yüzüne benzemektedir. Bu mana, zamirden gayet açık bir şekilde
anlaşılmaktadır. Bazıları "Allah, Adem'i kendi sureti üzere yarattı"
sözündeki "kendi" sözünün Allah'a delalet ettiğini söylemişler ve
bazı rivayetlerde "Rahman'ın sureti üzere..." denmesini iddialarına
delil olarak göstermişlerdir. Bu durumda anlam, Allah'ın sıfatlarına hiçbir
şeyin sıfatı benzememekle beraber Adem'in ilim, hayat, görme, işitme gibi bir
takım sıfatlan taşıması itibariyle bu suret üzere yaratılmıştır, şeklinde olur. et-Turbiştî der ki:
Hak yolda olanlar bu konuda ikiye ayrılmaktadırlar: Birinciler, Allah'a hiçbir
şeyin benzemediğine inanmakla beraber te'vil yoluna gitmeyenlerdir. Bunlar
konunun ne şekilde olduğunu, ilmiyle her şeyi kuşatmış olan Allahü Tea-la'ya
havale ederler. Yolların en selametlisi de budur. İkinci gruptakiler
"kendi sureti" ibaresindeki izafetin şereflendirme ve üstün kılmak
için olduğunu söylerler. Bu durumda anlam şu olur: Allah Teala Adem
Aleyhisselâm'ı öyle bir şekil üzere yaratmıştır ki, ondan önce yarattıklarının
hiçbiri güzellik, üstünlük ve üstün meziyetler itibariyle ona denk değildir. et-Tayyibî der ki, bu
konuda te'vil yoluna gitmek daha doğrudur, "uzunluğu" ibaresi
"sureti" ibaresini açıklamaktadır. Adeta şöyle denmiş olmaktadır:
Allahü Teala Adem'i şekil, güzellik, üstünlük ve uzun boyluluk bakımından tarif
edildiği sıfatlarla yaratmıştır. Hadiste uzun boyluluğundan özellikle s öz
edilmiş tir, çünkü insanlar arasında ondan daha uzunu yoktur. (Kastallanî'nin
açıklaması burada bitti) Ben derim ki: Bu
tevili Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de insanlara olan ihsanını bildirmek için
buyurduğu şu sözü de te'yid etmektedir: "Allah size şekil verdi ve sizin
şeklinizi güzel yaptı" En doğru olanını bilen
Allah'tır. [90] 95.
et-Tirmizî, Camiinde bu hadisi üç ayrı yerde rivayet etmiştin C.2, s. 180'de
'A'raf Sûresi' babında geçen rivayet Ebu Hureyre
Radıyallahu Anh'den Resulullah
Aleyhis-selâm'ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir. "Allah, Ademi
yarattığı zaman, sırtını sıvazladı ve sırtından onun neslinden geleceklerin
hepsi düştü. Allah bunları kıyamete kadar yaratacaktır. O insanlardan (Adem'in
neslinden gelecek insanlardan) herbirinin iki gözünün arasına bir ışık
parıltısı yerleştirdi. Sonra onları Adem'e takdim etti. Adem; 'Ey Rabbim,
bunlar kimdir?' diye sordu. Allahü Teala: 'Bunlar senin neslindir1 dedi. Adem
Aleyhisselâm içlerinden birini gördü, bunun gözlerinin arasındaki ışık
parıltısı dikkatini çekti ve: 'Ey Rabbim onun Ömrünü ne kadar kıldın?' diye
sordu. Allahü Teala: "Altmış sene1 dedi. Bunun üzerine Adem: 'Onun ömrüne
benim ömrümden kırk sene ilave et' dedi. Adem'in ömrü tamam olunca ölüm meleği
kendisine geldi. Adem Aleyhisselâm: 'Benim ömrümden daha kırk yıl kalmamış
mıydı?1 diye sordu. Melek: 'Sen ömrünün bu kadarını oğlun Davud'a vermemiş
miydin?' diye karşılık verdi. Resulullah buyurdu ki, Adem itiraz etti, nesli de
itiraz etti, Adem unuttu, nesli de unuttu, Adem hata etti, nesli de hata etti[91] Ebu İsa et-Tirmizî bu
hadisin hasen, sahih olduğunu belirtmiştir. 96. Bir
Diğer Rivayetinde de; "Sonra Allahü
Teala Adem'in ömrünü bine, Davud'un ömrünü de yüze tamamladı" kısmı ilave
edilmiştir. [92] 97.
et-Tirmizî yine aynı babda şu rivayete yer vermiştir- Müslimu'bnu Yesar
el-Cuhenî'den rivayet edildiğine göre, bir gün Ömeru'bnu'l-Hattab Radıyallahü
Anh'e "Rabbin, Adem oğullarının bellerinden zürriyetlerini almış ve onları
kendilerine şahid tutarak: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' demişti. Onlar:
'Evet, buna şahidiz' dediler. Kıyamet günü "Biz bundan habersizdik
demeyiniz1 ayetinden soruldu; o da dedi ki, Resulullah Aleyhis-selâm'a soru
soruldu, o da şöyle buyurdu: Allah Adem'i yarattı sonra sırtını sağ eliyle
sıvazladı. Ondan bir nesil çıkardı ve: Bunları cennet için yarattım, onlar
cennet ehlinin işini işlerler buyurdu. Sonra tekrar sırtını sıvazladı ondan
bir başka zürriyet çıkardı ve: Bunları da cehennem için yarattım. Bunlar da
cehennem ehlinin işini işlerler, diye buyurdu. Bir adam: Ey Allah'ın Resulü,
ameller ne için yapılıyor? diye sordu. Peygamber Aleyhisselâm da: Allah, kulu
cennet için yarattıysa onu cennet ehlinin işine yöneltir. Ta ki, cennet ehlinin
amelini işler halde ölünceye kadar. Böylece onu cennetine sokar. Bir kulu
cehennem için yarattığında da, ona cehennem ehlinin işlerini kolaylaştırır. Ta
ki, cehennem ehlinin işini yapar halde ölünceye kadar. Böylece onu da cehennemmine
sokar[93] Ebu İsa et-Tirmizî bu
hadisin hasen olduğunu söylemiştir. Ravi Müslim'bnu Yesar Ömeru'bnu'l-Hattab
Radıyallahü Anh'den hadis duymuş değildir. Bazı muhaddisler bu hadisin
senedinde Müslim ibnu Yesar ile Ömeru'bnu'l-Hattab Radıyallahü Anh arasında
tanınmayan bir adamdan sözetmişlerdir. (Yani tanınmayan meçhul bir ravinin
Ömeru'bnu'l-Hâttab'dan bu hadisi aldığını söylemişlerdir). Ebu îsa et-Tirmizî
diyor ki: 'Ben derim ki, bu yoldan hasen li ğayrihi olur. (Yani Müslimu'bnu
Yesar, Ömer-,u'bnu'l-Hattab Radıyallahü Anh'den hadis duymuş olmamasına rağmen;
başka senedlerde arada bir başka ravi zikredildiği ve bu ravi meçhul olduğu
için hasen li ğayrihi olmaktadır). Allah Teala en doğrusunu bilir.[94] 98. Hadisi
et-Tirmizî, Kitabu't-Tefsir'in sonunda da, C.2, s.241'de başlıksız bir babda
rivayet etmiştir. Oradaki rivayet senedden sonra şöyledir: Ebu Hureyre
Radıyallahü Anh Resulultah Aleyhisselâm'm şöyle buyurduğunu bildirmiştir: Aleyh "Allah, Adem'i
yarattığı ve içine ruh üflediği zaman Adem aleyhisselâm aksırdı ve
'el-Hamduli'llah' diyerek, Allah'ın izniyle Allah'a hamdetti. Rabbi ona:
'Rahimeke'llahu ya Adem' (Allah sana rahmet eyledi, ey adem) diye karşılık
verdi ve şöyle buyurdu: Şu meleklerin arasına, onlardan oturanların yanına git
ve: es- Selamu Aleykum, de.
(Adem öyle yapınca) melekler: Ve Aleyke's-Selam ve rahmetu'llah, diye karşılık
verdiler. Sonra Adem Aley-hisselâm Rabbine döndü. Rabbi ona: Bu Senin ve
neslinin aralarındaki selamıdır, diye buyurdu. Allah ona, iki eli kapalı
halde: Bunlardan hangisini istersen seç, diye buyurdu. Adem Aleyhis-selâin
Rabbimin sağ elini seçtim -Rabbimin her iki eli de sağ ve Mübarektir- dedi.
Adem Aleyhisselâm: Ey Rabbim, bunlar ne? diye sordu. Allahü Teala: Bunlar Senin
neslindir, buyurdu. (Adem Aleyhisselâm baktı ki) her insanın iki gözünün
arasına ömrü yazılı. İçlerinde bir adam vardı ki, en çok ışık saçanıydı. Adem
Aleyhisselâm: Ey Rabbim, bu kim? diye sordu. Allahü Teala: Bu Senin oğlun
Davud'dur. Onun için kırk yıl ömür takdir ettim, diye buyurdu. Adem
Aleyhisselâm: Ey Rabbim, onun ömrünü artır, dedi. Allahü Teala: Onun için
takdir ettiğim Ömür bu kadardır, diye buyurdu. Adem Aleyhisselâm: Ey Rabbim,
ben kendi Ömrümden altmış seneyi ona verdim, dedi. Allahü Teala: istediğini
verdim, buyurdu. Sonra Allahü Teala Adem'i istediği kadar cennette oturttu.
Sonra Adem Aleyhisselâm oradan çıkarıldı. Adem ömrünü hesab ediyordu. Ölüm
meleği kendisine geldi. Hazreti Adem Aleyhisselâm ona: Acele ettin, Bana bin
yıl ömür takdir edildi, dedi. Ölüm meleği: Doğru söyledin, ama Sen ömrünün
altmış yılını oğlun Davud'a vermiştin, dedi. Adem itiraz etti, nesli de itiraz
etti. Adem ununtu, nesli de unuttu, Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki: O
günden sonra anlaşmaların yazılması ve şahid tutulması emredildi[95]. et-Tirmizî bu hadisin
hasen, garib olduğunu söylemiştir.[96] [1] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 90-91. [2] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 91-93. [3] Müslim: İmân: 217 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 95. [4] Müslim: İmân: 217 [5] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 96. [6] Müslim: iman:
212 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 96-97. [7] Müslim: îman: 214 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 97. [8] Nevevî'nin, Sahih-i Müslim Şerhi, 'îman'da Vesvese'
babı. Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 97-98. [9] Müslim: Birr : 137 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 99-100. [10] Nevevî'nin Sahih-i Müslim Şerhi Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 100. [11] Ebu Davud: Edeb: 43 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 100-101. [12] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 102-103. [13] Buharî: Rikak: 31 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 105-106. [14] Müslim; İmân: 203 [15] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 106-107. [16] Müslim: imân: 203 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 107. [17] Müslim: imân: 204 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 107-108. [18] Müslim: İman: 205 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 108-109. [19] Müslim: îmân: 205 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 109. [20] Müslim: îman: 207 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 109-110. [21] Tirmizî: Tefsir, En'am Suresi: 10 [22] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 110-111. [23] îbnu Mâce : Edeb : 58 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 111-112. [24] Nevevî'nin Sahih-i Müslim Şerhi, Kastallanî'nin
hamişi'ne göre C.l, s.49l Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 112-116. [25] Buhart! Tevhid: 15,43 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 117-118. [26] Müslim: Zikir: 21 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 118. [27] Müslim: Zikir: İ4-15-16-17-İ8-19-20 Sahih-i
Müslim, Kastallanî'nin hamişi, C. 10 ve sonrası. Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 118-119. [28] Tirmizî: Zuhd: 51 [29] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 119-120. [30] Tirmizî: Daavat: İ3İ [31] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 120. [32] ibnu Mace:Edeb:53 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 121. [33] lbnu Maca:
Edeb : 58 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 121-122. [34] Kastallariî Şerhi, C.İO, s.381 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 122-123. [35] Buharî: Bedu'1-Halk: 8 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 125. [36] Buhari Tefsir, Secde Suresi: 1 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 125-126. [37] Buharî: Tefsir, Secde Suresi: 1 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 126-127. [38] Buhari Tevhid 55. Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 127. [39] Müslim: Cennet: 2 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 127-128. [40] Müsİim: Cennet: 3 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 128. [41] Müslim: Cennet: 4 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 128-129. [42] Müslim: Cennet: 5 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 129. [43] Tirmizi: Tefsir, Vakıa Suresi: 1. [44] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 129-130. [45] İbnu Mace: Zuhd: 39 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 130-131. [46] Buhari: Daavat: 14 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 133. [47] Buhari: Tevhid: 36 [48] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 134. [49] Müslim: Salâtu'l-müsafirîn : 168 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 134. [50] Müslim: Salatu'l-Müsafirin: 169 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 135. [51] Müslim: Salatu'l-Müsafîrin: 170 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 135. [52] Müslim: Salâtu'l-Müsafırin: 171 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 136. [53] Müslim: Salâtu'l-Müaafırtn: 171 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 136. [54] Müslim: Salâtu'1-Müsafirin: 172 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 136. [55] Ebu Davud: Tatavvu: 21-Sünnet: 19 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 137. [56] Tirmizt: Salât: 211; Daavât:78 [57] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 137 [58] Nevevî'nin Sahih-i Müslim Şerhi, Kastallanî'nin hamişi
C.4, s.26 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 138-139. [59] Tirmizî: Daavat: 98 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 141-142. [60] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 142-143. [61] ibnu Mace; İkâme: 191 [62] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 145-146. [63] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 146. [64] Buhari : Bedu'l - Halk : 6 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 147-148. [65] Buharî: Edeb; 41 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 148. [66] Buharî : Tevhid : 33 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 148-149. [67] Müslim: Birr: 167 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 150. [68] Muvatta: Şa'r: 15 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 150-151. [69] Tirmizt: Tefsir, Meryem Suresi: 7 [70] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 151-152. [71] Nevevî'nin Sahih-i Müslim Şerhi Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 152. [72] Buhari: Rikak: 38 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 153-154. [73] Kastallanî Şerhi, C.9, s.289, Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 154-156. [74] Sahih-i Buharî: Kitabu Bedu'l-Halk'da
"îsrailoğulları Hakkındaki Rivayetler" başlıklı bir bab geçmiyor.
Ancak, bu hadia, Ki tabu '1 -Enbiya: bab 5O'de ve Kitabu '1 -Fite n: bab 26'da
geçiyor. Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 157-159. [75] Kastallanî Şerhi'nden özetle. Buhari, Müslim, İbni
Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları:
159. [76] Buharî: Enbiya: 54 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 159-160. [77] Buhari: Enbiya: 54 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 160-161. [78] Buhart: Enbiya: 54 [79] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 161-162. [80] Buhart: Tevhid: 36 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 162-163. [81] Buhart: Tevhid: 35 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 163-165. [82] Müslim: Tevbe: 25 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 165-166. [83] Nesâî: Cenâiz: 117 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 166-167. [84] Nesâi: Cenâiz:117 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 167-168. [85] ibnu Mace: Zühd: 30, Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 168-169. [86] Nevevî'nin Sahih-i Müslim Şerhi, Kastallanî hamişi'ne
göre, C.10, s.182 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 169. [87] 'Kitabu Bedu'1-Halk' da "Adem'in Yaratılışı"
başlıklı bir bab göremedik. Bu bab kitabu'l Enbiya'nın birinci babıdır.
Yukarıdaki hadis ise; Sahih-i Bu hart: Kitabu'l Enbiya: bab 1 de geçiyor. Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 171-172. [88] Buhari: isti'zan: 1 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 172-173. [89] Müslim: Cennet: 28 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 173-174. [90] Kastallanî Şerhi, C.5, s.321 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 174-178. [91] Tirmizl: Tefsir, A'raf Sureni: 3, 4. Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 178-180. [92] Tirmizî: Tefsir, Araf Suresi: 3, 4. Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları:180. [93] Tirmizi: Tefsir, A'raf Suresi: 3,4. [94] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 181-182. [95] Tirmizî: Tefsir, Hucurât Suresi.5 [96] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 182-184.**[1]**
Kaynak: “Hadis Fihristini online okuyabilir, facebook, twitter gibi diğer sosyal ağlarda paylaşabilir, bilgisayarınıza indirebilir, ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz. Eraykitap En iyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir |