"...Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle.." (Tevbe Suresi - 29) (Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur ve Rahimdir. De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin Eğer yüz çevirirlerse /itaat etmezlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez (Ali İmran Suresi 31-32) = ♦ H ♦ = “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8) İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 BUHARI,
MÜSLİM, İBNİ MACE, EBU DAVUD TİRMİZÎ, NESÂÎ VE MUVATTÂ'DAN Kudsî
Hadislerin Toplanması Ve Düzenlenmesi Hadislerin
Şerhinde İzlenilen Yol Hadislerin
Sınıflandırıhnasında İzlenilen Yol Kur'an-ı
Kerîm ile Hadis-i Kudsî Arasındaki Fark Üzerine Kur'an ile
Hadis-i Kudsî Arasındaki Diğer Bazı Farklar Cemaleddîn
el-Kasımî ed-Dımeşkî'nin "Kavâidu't-Tahdis" Adlı Kitabından Alınan
Açıklamalar. İmam İbnu
Mace el-Kazvini (r.a.) İmam Ebu
Abdurrahman en-Nesai (r.a.) 1- Allah’ın
Zikri Ve Kelime-i Tevhidin Fazileti Hakkındaki Hadisler Zikrin
Fazileti Hakkındaki Hadislerin Şerhi (Hadis 1-3) 2- 'Kul, La
İlahe İllallah Dediği Zaman, Allah, Kulum Doğru Söyledi, Der" Hadisi La İlahe
İllallah'ın Faziletiyle İlgili Hadis'in Şerh'i (Hadis: 4) 3-
Hamdedenlerin Fazileti Hadisi 'Hamdedenlerin
Fazileti1 Hadisi'nin Şerhi (Hadis: 5) 5- Allah’tan Başka İlah Olmadığına Şehadet Ederek
Ölenlerle İlgli Hadis 6- 'Sizi
Şahid Tutarım Ki Kulumun Sahifenin İki Yüzü Arasında Yer Alan Günahlarını
Mağfiret Eyledim 7- Allah'ı
Zikretmenin Ve O'ndan Korkmanın Fazileti Hadisi 8- Kalbi Allah'a
Kulluk Ve O'na Tevekkül İçin Arındırmakla İlgili Hadis 10-
Kullarımın Hepsini Hanif Doğru Yolda Kimseler Olarak Yarattım Hadisi 11- İnancın
Düzeltilmesi Konusu "Ademoğlu
Dehre Küfreder" Hadisi 12- 'Ademoğlu
Hakkı Olmaksızın Beni Yalanladı* Hadisi 13- Kullarımdan
Bana İman Eden De Beni İnkar Eden de
Oldu Hadisi 14- Benim
Yarattığım Gibi Bir Şeyi
Yaratmaya Kalkışandan Daha Zalim Kim Olabilir hadisi Suret (Resim)
Yapmakla İlgili İlave Hadisler: BUHARI, MÜSLİM, İBNİ
MACE, EBU DAVUD TİRMİZÎ, NESÂÎ VE MUVATTÂ'DAN
KUDSÎ HADİSLER
METİN - MÂNÂ - ŞERH
Bir Kaç Not
Sonsuz hamd Alemlerin
Rabbine, Salat ve Selâm kâinatın efendisi hazreti Peygamber efendimize olsun.
Böylesi bir kaynağın yayınevimiz tararından sizlere ulaştırılmasının sevinci
içindeyiz. Bildiğiniz gibi Madve
Yayınevi neşriyatının tamamıyla siz okuyuculara nitelikli, ve kalıcı kitaplar
ulaştırmayı bir 'hedef telakki etmiştir. Bu cümleden olarak
elinizdeki Kudsî Hadisler Mecmuası da, hem bilgilenmek isteyen herkesin, hem de
ilim erbabının kütüphanesinde özel bir yer tutacaktır İnşallah. Bilindiği üzere Kudsî
Hadisler, îslâm şeriatının ikinci kaynağıdır. Manası Allah Celle Şanuhu'dan
olup lafzı Hazreti Peygamberimiz efendimize aittir. Bu itibarla da Kur'an-ı
Kerîm'den sonra, Hadis-i Şeriflerden de bir önce gelen serî delillerdendir ki,
diğer Hadisler (Hadis-i Nebevi) Kudsî Hadislerden sonra zikredilir. Bu bir. İkinci mesele; bu
günlere gelene kadar, 40 ve 75 Kudsî Hadis gibi mecmualar neşredilmişse de,
bütün Kusdsî Hadisleri, Kütübi Sitte ve Muvatta gibi bir kaynaktan toplayan,
biraraya getiren olmamış bildiğimiz kadarıyla. Biz ise Kudsî Hadisler kitabini
neşretmekle, böyle bir gerekliliği de inşallah kültür hayatımıza kazandırmış
olacağız. Ayrıca şunu da belirtmeden geçemeyeceğiz, elinizdeki eserde bazı
hadisler rivayet farklılıklanyla tekrar verilmiştir. Bu tekrarlan kitaba alma
zaruretimiz iki sebepten kaynaklandı. Birisi, kitabın - orjinal tasnifini
aynen muhafaza ettik ki, yayın ve tercüme anlayışımış ve kavrayışımız, bunu
gerektiriyordu. Aksi takdirde siz
okuyucuların "çok biliyorsanız kendiniz yazın, bu kitabı tercüme ettik demeyin" diyebilme
yetkisi doğardı ki, yıllardır bu uyanıklığı kazandırmak için çaba sarfeden bir
yayınevidir Madve Yayınları. Eseri aynen tercüme etmekteki ikinci sebebimiz
ise; Buharî ve Müslim'in ve diğer hadis kaynaklarının dahi farklı'rivayetleri
ayıklama yoluna gidemediği, bütün rivayetleri farklıhklarıyla verdiği bir
sahada, haddimizi bilip edeple davranmak zaruretidir. Zira bir ayrıntı gibi
görünen farklı rivayetlerin, yani rivayet farklılıklarının, bir içtihada, bir
mezhebin görüşüne delil teşkil ettiğini bildiğimiz kaynaklar üzerinde beşerî
kafamızla ayıklama yapmak ancak haddini bilmezlik ve edepsizlik olurdu
hafazanallah. Bu arada zikretmeden
geçilmeyecek bazı meseleler daha var, fakat, kitabın incelenerek
değerlendirilmesini sizlere bırakmak niyetimizden dolayı ayrıntıya girmek
istemedik. Bizim hatırlatmak
istediğimiz notlar, öz itibariyle sadece şunlardır ki, kitabın anlaşılabilmesi
için gerekli olduğu kanaatiyle zikretmek durumundayız. Elinizdeki eser,
"Daru'l-Kütübi'l-Ümiyye" tarafından bir heyete hazırlattırılıp 400
tane numaralı hadis içermektedir. İki cilt halinde neşredilmiştir.
Yayınevimiz, Muhterem Ahmed Varol hocaefendinin hiç bir ayıklama ve ekleme
yapmadan tercüme ettiği eseri, orjinal şekliyle neşretmektedir. Ancak
kaynakları, hocaefendi tarafından tetkik edilerek concor-dance ile uyuşup
uyuşmadığı taranmış, eğer var ise farklılıklar dipnotlarda zikre dihniştir.
Böylece dipnotlanyla hadis kaynakları, hem orjinal esere hem de concordance ile
bütün dünyada geçerli olan sisteme uygun şekilde düzenlenmiştir. Ve iki cildi
de bir arada neşretmek mümküm ve iktisatlı olmasına rağmen; kaba bir cilt
olmaması için iki estetik cilt halinde sizlere sunulmuştur. Kalpleri en iyi bilen
Allah'tır. Elinizdeki bu çalışma, inşallah çok çok istifade edilebilecek bir
eser olacaktır. Çalışma bizden tevfik Allah'tandır. Madve[1] Mukaddime
Alemlerin Rabbi olan
Allah'a hamdolsun. Hayırlı son, Allah'dan hakkıyla korkanlar içindir. Salat ve
selam Peygamberlerin en üstünü ve sonuncusu olan efendimiz Muhammed'e, Onun temiz
âline, üstün vasıflarla bezenmiş ashabına ve kıyamet gününe kadar Ona iyilikle
uyanlara olsun. Bu kitap aşağıda
zikrolunan hadis kitaplarında geçen 'Kudsî Hadisleri' içine almaktadır. 1. Muhaddislerin
Önderi, Muhammedu'bnu İsmail el-Buharf-nin sahih'i, 2. Ebu'l-Huseyn
Muslimu'bnu'l-Haccac el-Kuşeyrim en-Neysa-bûrî'nin Sahih'î, 3. Ebu İsa
et-Tirmizî'nin Camii, 4. İmam Ebu
Davud es-Sicistânî'nin Sünen'i, 5. İmam Ebu
Abdirrahman Ahmedu'bnu Şu'ayb en-Nesâî'nin sünen'i, 6. İmam İbnu
Mace el-Kazvîninin Sünen'i, 7. îmam
Malik'in Muvatta'ı, [2] Kudsî Hadislerin Toplanması Ve
Düzenlenmesi
Bu kitabı hazırlayan
heyet, sözü edilen hadis kitaplarında geçen kudsî hadisleri biraraya getirirken
rivayetleri arasında farklılık bulunmayan mükerrer hadisleri sadece bir kere
zikretmekle yetinmiştir. Ancak hadisin bir başka rivayetinde fazlalık veya
eksiklik yahut ibare değişikliği ya da rivayet eden sahabî isminde değişiklik
olması halinde diğer rivayeti ya tamamen vermiş veya sözkonusu değişikliğe
işaret etmekle yetinmiştir! [3] Hadislerin Şerhinde İzlenilen Yol
Yaptığımız istişare ve
istihare neticesinde Sahihu'l Buharı'de geçen hadislerin şerhlerim Allame
el-Kastallanî'nin yazmış olduğu şerhten almaya karar verdik. Onu gerek kendi
döneminde yaşamış olan hadis âlimleri gerekse kendinden sonra gelen âlimler
yetkili kabul etmişlerdir. Sahıh-î Müslim'de geçen hadislerin şerhlerini de
imamların imamı, âlimlerin örneği, İmam Ne-vevî'nin yazmış olduğu şerhten
almaya karar verdik. Çünkü onun sözü ilim adamları nazarında bir sened,
araştırmacı ve musannifler için ise bir kaynaktır. Bir söz ona nisbet edildiği
zaman, karşıtlarına boyun eğdiren güçlü bir sened olur. Bazı hadislerin
şerhinde tefsir kitaplarına, dilbilgisi kitaplarına vs. başvurmak gerekti.
Kastallanf nin şerhinden yaptığımız iktibaslarda bazen metni olduğu gibi
vermeyi bazen de özetleme yolunu tercih ettik. Özet yaparken de bazen bir tek
yeri, bazen de hadisin Sahih-i Buharî'de mükerrer olarak geçtiği konulardaki
ayrı ayrı şerhleri dercederek verdik. Hadislerin çoğunun şerhinde birden fazla
konuya baktık. Nevevî'den aldığımız
şerhlerin çoğunda özetleme yapmaksızın metni olduğu gibi verdik. Çünkü
Nevevî'nin şerhi kastedilen anlamı yeterince izah etmekle birlikte son derece
özlü bir mahiyet ar-zetmektedir. [4] Hadislerin Sınıflandırıhnasında
İzlenilen Yol
Hadislerin Şerhlerini
yazdıktan sonra bunları belli bir tasnife tâbi tutmak istedik. Ancak toplanan
hadislerin dağınık bir halde olduğunu gördük ve bunların arasından bir hadisi
bulmak isteyenin bunda zorluk çekeceğini düşündük. Allah'ın ilhanlıyla hadisleri
birbirleriyle bağlantılarına göre gruplara ayırmaya karar verdik. Sıralamada
da, her hadis grubunun başına birinci hadisin ilk kısmını -başlık mahiyetinde-
yazdık. Artık okuyucuya düşen aradığı hadisi ilişkili olduğu grubdan arayıp
bulmaktır. Bu durumda bulmak istediği hadisi daha dar bir daire içinde arama
imkanı bulacaktır. Kitap, mükerrer
olanlar da sayıldığı zaman, yaklaşık olarak dörtyüz hadis ihtiva etmektedir.
Mükerrer olanlar, içinde geçen herhangi bir ibarenin değişik olması veya hadisi
Resulullah Aley-hisselâm'dan nakleden s-ahabînin değişmesi halinde verilmiştir. Araştırmayı kudsî
hadisin anlamı ile ilgili hir girişle başlattık. Bundan sonra Kur'an-ı Kerim
ile Hadis-i Kudsî arasındaki farkla ilgili bazı bilgiler verdik. Bunun arkasından da,
konunun daha açık şekilde anlaşılmasını sağlayabilmek için Hadis-i Kudsî ile,
Hadis-i Nebevî arasındaki farkı anlattık. Bu konuların
arkasından, kitaptaki hadisleri topladığımız hadis kaynaklarının müellifleri
olan hadis imamları hakkında bazı Özet bilgiler vermeye çalıştık. Allah'tan bizi
de, bu büyük ilim adamlarının takib ettiği hidayet yolu üzerinde gitmeye
muvaffak kılmasını diliyoruz. Onlar hidayet yolunun yıldızları ve dünyanın
kandilleridirler. Onlar Resulullah Aleyhisselâm'm sünnetinin
hizmetçileridirler. Hayatlarını bu hizmete vakfetmişler ve Ömürlerini,
Muhammed Aleyhisselâm'm sünnetini yaşatma, ona yönelik saldırılara karşı durma,
onu yalancıların hilesinden ve zayıf rivayetlerin oluşturduğu şüphelerden
koruma yolunda harcamışlardır. Allah hepsinden razı olsun ve kendilerini razı
olacakları nimetlere kavuştursun, Müslümanlara da onların bıraktıkları ilim
mirasından yararlanmayı nasibetsin. Amin. Yüce Allah'tan bize
yardımcı olmasını, bizi doğru olana muvaffak kılmasını, yaptığımız çalışmayı
da sadece kendi rızası yolunda kılmasını dileriz. O, cömerttir, ihsan
sahibidir. Duaları en güzel şekilde kabul eden O'dur. O, bize yeter; O ne güzel
vekildir. [5] Hadis-i Kudsî Ürerine
1. Hadis-i
Kudsî'nin anlamı 2. Kur'an ve
Hadis-i Kudsî Arasındaki Fark 3. Hadis-i
Kudsî, Hadis-i Nebevi, Kur'an-ı Kerîm ve Geçmiş Peygamberlerin Kitapları
Arasındaki Farklarla İlgili Bazı Hususlar Bu konularla ilgili
açıklamalarımızda el-Munavî'nin el-İthafatu's-Sunniye fi'1-Ehadisi'l-Kudsiyye'
adlı kitabından ve Ce-malu'ddîn el-Kasımî ed-Dımeşkî'nin 'Kavâidu't-Tahdis min
Funûni Mustalâhi'l-Hadîs1 adlı kitabından yararlandık. Bu iki ilim adamı
kitaplarında konuyu en ince teferruatına kadar ele almışlardır. Komisyonun
konuyla ilgili araştırmasında bu iki kitabın dışında herhangi bir kaynağı
incelemesi mümkün olmadı. Bu iki kitabı telif eden ilim adamlarının ilimdeki
derecelerinin yüksekliğine güvenle bu iki kitapda yazılanlar kâfi görüldü. Daha başka
kaynaklardan da yararlanmamız halinde <sözko-nusu iki kitapta mevcut olan
bilgilere birtakım ilaveler yapmamız mümkün olacaktı elbette. Bu konuda kitabın
sonunda bazı açıklamalara yer vereceğiz inşallah. Müelliflerimiz bu
konuyu, 'el-îthafatu's-Sunniye fî'l Ehadisi'l-Kudsiyye' kitabı sahibinin
yaptığı açıklamalarla başlatmaktadır. Müellif kitabının, 'Kudsî Hadis'in
Manasının Şerhi' başlığını taşıyan sonuç bölümünde şöyle diyor: Kuds, kelime anlamı
itibariyle 'temizlik' demektir. Mukaddes toprak (el-Ardu'1-Mukaddese) ibaresi
de "temiz toprak" anlamına gelir. Beytu'l-makdis
bilinmektedir. 'Tekaddesellah" ibaresi 'Allah şanına layık olmayan her
türlü benzetmeden münezzehtir' anlamı taşır. Allahü Teala'mn isimlerinden biri
de Kudüs'tür. Kuds kelimesi, el-Misbah'da bu şekilde açıklanmaktadır. Bazı hadislerin kudsî
olarak adlandırılmasının sebebi ise, bu hadislerin anlamlarının yalnız Allahü
Teala'ya nisbet edilmesi do-layısıyladır. et-Tarif ât'ta yazıldığına göre
'Hadis-i Kudsî': 'Yüce Allah'ın
Peygamber Aleyhisselâm'a ilham ile veya uykuda manasım bildirdiği hadistir.
Resulullah Aleyhisselâm'da bu manayı, kendi sözü ile ifade etmiştir1. Kur'an-ı
Kerim daha ulvî bir makama sahiptir, çünkü onun lafzı da vahy ile
bildirilmiştir, yani Al-lahü Teala katından indirilmiştir. * Mevlâna Alî el-Karî
Rahmetullah'da şöyle diyor: "Hadis-i kudsî, Ravilerinin başı ve
güvenirlerin kaynağı olan Resulullah Aleyhisselânı'in bazen Cibril vasıtasıyla,
bazen vahy ile, bazen ilham ile veya uykuda kendisine bildirileni Allah
Teala'dan rivayet etmesidir. Burada manayı AUahü Teala'dan almakta, o manayı
kendi ifadesi ile istediği tarzda insanlara aktarmaktadır". Bu, Yüce Kur'an'dan
farklı bir özellik arzetmektedir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in indirilmesi
Ruhu'1-Emîn olan Cebrail vasıtasıyla olmuştur. Ayrıca lafzı da lehv-i
mahfuz'daki lafzı ile kayıtlıdır. İnsanlara aktarılması kesinlikle tevatür ile
(kalabalık topluluklar vasıtasıyla ve her türlü şüpheden korunarak) olmuştur.
Bu tevatür her dönem ve her anda gerçekleşmiştir. İlim adamları Hadis-i
Kudsî'nin çeşitli özelliklerinden sözetmişlerdir. Bunlardan meşhurları;
şunlardır: Hadis-i Kudsî ile
kılınan namaz geçerli olmaz, Hadis-i Kudsî yazılı kitap veya kağıtlara cünüp,
hayızlı ya da lohusa birinin dokunması veya onu okuması haram değildir.
Hadis-i Kudsîde Kur'an lafızlarında olan i'caz mevcut değildir, Hadis-i Kudsîyi
sıhhatinden şüphe ederek inkar eden bir kimse kafirlikle itham edilemez. [6] Kur'an-ı Kerîm ile Hadis-i Kudsî
Arasındaki Fark Üzerine
el-Mevlâ el-Kirmânî
Kitabu's-Savm'ın baş kısmında şöyle diyor: "Kur'an'ın lafzı i'caz özelliği
taşır (yani bütün insanlar bir-araya gelse bile Kur'an'ın lafzına benzer, onun
taşıdığı yüksek özellikleri taşıyan bir metin ortaya koyamazlar). Cebrail
Aleyhis-selâm vasıtasıyla indirilmiştir. Bunun yanısıra i'caz özelliği
taşımayan ve manası vasıtasız olarak bildirilmiş olan bilgi vardır ki, buna
ilahî, rabbani, Kudsî Hadis adı verilir". Sonra şöyle devam ediyor:
'Hakikatte bütün hadisler bu özelliğe sahiptir, nasıl olmaz ki, Resulullah
Aleyhisselâm, kendi nevasından bir şey konuşmaz' diye sorarsan şöyle derim:
'Aradaki fark şudur ki, Kudsî hadis Allah'a nisbet edilmektedir ve diğer
hadislerdekinden farklı olarak Hakk Teala'dan rivayet edilmektedir1. Hadis-i Kudsfnin Yüce
Allah'ı tenzih ve O'nun Celal ve Cemal sıfatları konusuna girmemesi itibariyle
de, Kur'an ile Kudsî Hadis arasındaki fark görülebilir. et-Tayyibî şöyle diyor:
Kur'an'ın lafzı Cebrail Aleyhissilâm'm Resulullah Aleyhisselâm'a bildirdiği
lafizdır. Kudsî Hadis ise Yüce Allah'ın ilham ile veya uykuda manasını
Kesulullah Aleyhisselâm'a bildirdiği hadistir. Peygamber Aleyhisselâm, bu
manayı kendi sözü ile Ümmetine bildirmiştir. Kesulullah Aleyhisselâm diğer
hadislerini Allahü Teala'ya nisbet etmemiş O'ndan rivayet etmemiştir.
et-Taftazanî'nin torununun yazdığı el-Fevaid adlı kitapta da böyle denilmektedir. [7] Kur'an ile Hadis-i Kudsî
Arasındaki Diğer Bazı Farklar
. Şeyh Muhammed Ali el-Farukî
Keşşâfu'l-Istılâhat ve'1-Funûn adlı kitabında hadisin çeşitlerini sayarken de
şöyle diyor. 'Hadis, ya nebevi veya
ilahî olur, ikincisi aynı zamanda kudsî Hadis olarak adlandırılır. Kudsî Hadis
Peygamber Aleyhisselâm'm Rabbinden rivayet ettiği hadistir. Nebevî hadis ise
böyle değildir'. İbnu Hacer'in Fethu'l-Mübîn adlı eserinde yir-midördüncü
hadisin şerhinde zikrettiklerinden de bu mana anlaşılmaktadır. el-Halebî de,
Haşiyetu't-Telvîh adlı eserinin birinci bölümünde Kur'an'in anlamını izah
ederken şöyle diyor: İlahî hedisler, Yüce Allah'ın miraç gecesi Peygamber
Aleyhissilâm'a vahyettikleri-dir, bunlar vahyin sırları olarak adlandırılır. Bir Husus: Burada İbnu
Hacer şöyle diyor: "Vahy-i metluvv yani Kur'an ile Resulullah
Aleyhisselâm'ın Rabb'inden rivayet ile bildirdiği vahyi birbirinden ayırmak
gerekir. İkinci kısma girenler Kudsî Hadisler olarak da adlandırılan ilahî
hadislerde bildirilenlerdir. Bunların tamamı yüzden fazladır, bazılara bunların
hepsini büyük bir cüzde toplamışlardır'. îbnu Hacer
açıklamasına şöyle devam ediyor: Bil ki, 'Allahü
Teala'ya izafe edilen sözler çeşitlidir: Bunların başta geleni ve en üstün
dereceye sahip olanı Kur'an'dır. İ'caz özelliği ile, asırlarca değişmeden ve
bozulmadan korunarak kalan bir kitap olması, cünüb birinin ona dokunmasının ve
okumasının haram olması, anlam olarak rivayet edilememesi, namazda okunması,
Kur'an olarak adlandırılması, okuyan için her harfine on sevab yazılması, Ahmed
ibnu Hanbel'den gelen bir rivayete göre satışının caiz olmaması, bize göre ise
mekruh olması, içindeki parçaların,
bölümlerin ayet ve sure olarak adlandırılması gibi' özelliklere sahip olması
itibariyle diğerlerinden ayrılır. Diğer kitaplar ve
Kudsî Hadisler bu özelliklere sahip değildirler. Yukarıda geçen durumdaki
kimsenin (cünüb'ün) onlara dokunması veya okuması yasak değildir, anlam
itibariyle rivayet edilmesi caizdir, namaz da Kur'an yerine okunamazlar,
bilakis Kur'an yerine okunmaları halinde namaz bozulur, bunlar Kur'an diye de
adlandırılmazlar, bunlardan herhangi bir şeyi okuyana bir harfe karşılık on
sevap verileceğine dair bir vaad de bulunulmamıştır, satılmasında herhangi bir
mahzur yoktur, içindeki bölümlerinden biri ayet veya sure diye adlandırılmaz.
Bütün bu hususlarda ilim adamları arasında ittifak vardır. Yüce Allah'a izafe
edilen sözlerin ikincisi, Hazreti Peygamber Aleyhisselâm'dan Önce geçen
Peygamberlere indirilen kitapların değiştirilmeden ve tahrif edilmeden önceki
halleridir. Üçüncüsü, Kudsî
Hadislerdir. Bunlar Resulullah Aleyhis-selâm'm Rabbine isnad ederek naklettiği
hadislerdir. Bunlar da Hakk Teala'nın kelamından sayılır. Kuvvetli olan görüşe
göre bu hadisler Hakk Teala'ya nisbet edilir. Bu durumda bu hadislerin Hakk
Teala'ya nisbeti inşa (söz) itibariyledir. Çünkü onları ilk söyleyen O'dur.
Sözü Resulullah Aleyhisselâm'a da nisbet edilebilir. Çünkü onları Allahü
Teala'dan bize rivayet eden Resulullah Aleyhisselâm'dır. Kur'an-ı Kerim'de ise
böyle bir şey sözkonusu değildir. Kur'an-ı Kerim gerek mana gerek söz yönünden
yalnız Allahü Teala'ya nisbet edilir. Kur'an'dan birşey nakledilirken, 'Allahü
Teala buyurdu1 denilir. Ama Kudsî Hadisler için, 'Resulullah Aleyhisselâm
Rabbinden rivayetle söyle buyurdu', denilir. "O, kendi
nevasından, arzusuna göre konuşmaz" âyet-i kerimesi ve Resulullah
Aleyhisselam in "Bakın, bana Kur'an-ı Kerim ve onun bir benzeri
verildi" hadis-i şerif! hükmünce sünnetin geriye kalan kısmının tamamen
vahye dayanıp dayanmadığı hususunda ihtilaf edilmiştir. Sünnetin tamamen belli
bir vahiy şekli ile bildirildiği zannedilmemelidir. Uykuda rüya gösterilmesi,
kalbe ilham edilmesi, meleğin dilinden söyletilmesi gibi, vahyin muhtelif
şekilleri ile bildirilmiş olması mümkündür. Kudsî Hadisleri
rivayet ederken râviler iki ayrı ibare kullanmaktadırlar. Birincisi:
'Resulullah Aleyhisse5$m. Rabbinden rivayetle şöyle buyurdu1. Bu, daha çok
selefh* {ilk dönem, râyilerinin) kullandığı ibaredir. ikincisi: 'Peygamber
Aleyhisselam'm rivayetine göre Allahü Teala şöyle buyurdu'. Aslında bu iki ibarenin her
ikisi de aynı manayı ifade etmektedir. Emîr Hamîduddin de
Fevâid adlı kitabında şöyle diyor: "Kur'an ile Hadis-i Kudsî arasında altı
yönden fark vardır: Birinci yönü: Kur'an-ı
Kerim i'caz özelliğine sahiptir, hadıs-i Kudsî de ise bu yoktur. İkincisi: Namaz ancak
Kur'an ile kıhnabilir, hadis-i kudsî ile kılınmaz, Üçüncüsü: Kur'an-ı
Kerim'i inkar eden dinden çıkmış olur, Hadis-i Kudsîyi inkar eden hakkında ise
böyle bir hüküm verilemez. Dördüncüsü: Hadis-i
kudsî'den farkh olarak Kur'an-ı Kerjm'in Resulullah Aleyhisselâm'a vahyinde
Yüce Allah ile Peygamber Aleyhissselâm'm arasında Cebrail Aleyhisselam vasıta
olmuştur. Beşincisi: Hadis-i
Kudsî'den farkh olarak Kur'an-ı Kerim'in lafzının da Allah'ü Teala'ya ait olması
gerekir. Hadis-i Kudsî'nin lafzının Resulullah Aleyhisselâm'a ait olması
gerekir. Hadis-i Kudsî'nin lafzının Resulullah Aleyhisselâm'a ait olması caizdir. Altıncısı: Kur'an'a
ancak temiz olanlar yani cünüb ve pis olmayanlar dokunabilir. Hadis-i Kudsîye
ise böyle olmayan biri de dokunabilir". Emir Hamîduddin daha
sonra şöyle diyor: "Bu saydıklarımızla Hadis-i Kudsî ile tilaveti nesh
olunan (yani okunuş itibariyle de mensuh olan) Kur'an ayetleri arasındaki fark
da ortaya çıkmış oldu", el-îtkan'dan rivayetimizden anlaşıldığı üzere
bunlar da (yani tilaveti nesh olunan Kur'an bölümleri) Kur'an ve âyet olarak
adlandırılır. Buraya kadarki
açıklamalar el-îthafatu's-Sunniye adlı kitabın son bölümünden alınmıştır. [8] Cemaleddîn el-Kasımî
ed-Dımeşkî'nin "Kavâidu't-Tahdis" Adlı Kitabından Alınan Açıklamalar.
Hadis-i Kudsî'nin
İzahı: Allame eş-Şihâbu'bnu Hacer el-Heytemî, Nevevî'nin Kırk Hadis'inin şerhi
için yazdığı kitabında Ebu Zer el-Ğiffarî'nin rivayet ettiği: "Resulullah
Aleyhisselam Rabbinden rivayetle buyurdu ki: Ey kullarım Ben zulmü kendi nefsime
haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım, birbirinize
zulmetmeyin..." şeklindeki yirmidört numaralı hadisin şerhinde söyle
diyor: "Vahyi metluvv yani Kurban, ile Kudsî Hadisler olarak adlandırılan
ilahî hadislerde,. Resulullah Aleyhis-selâm'm Rabbinden rivayet ile bildirdiği
vahiy arasındaki farkla ilgili herkesi ilgilendiren ve oldukça önemli olan bir
husus vardır: Kudsî Hadisler yüzden fazladır ve bazıları bunları büyük bir
cüzde toplamışlardır. Ebu Zer Radıyallahü Anh'm bu hadisi de bunlardandır". Bil ki, Allahü
Teala'ya izafe edilen sözler üçe ayrılır: (Bundan sonraki
açıklama, yukarıda geçen, İbnu Hacer'in Allahü Teala'ya izafe edilen sözlerin
çeşitleri ile ilgili açıklamasının aynısıdır). Ebu'l-Beka'mn
Külliyat'ında geçen, Kur'an ile Hadis-i Kudsî arasındaki farkla ilgili olarak
şu açıklama yapılmaktadır: Kur'an, gerek lafız itibariyle gerek mana itibariyle
Allah katından gelen ve açık vahiyle bildirilmiş olandır. Hadis-i Kudsî ise
uykuda veya ilham ile Resulullah Aleyhissalâm'a bildirilen, manası Allah
katından lafzı Resulullah Aleyhisselâm'dan olandır. Bazıları bu konuda
şöyle demiştir: 'Kur'an'ın lafzı i'caz özelliğine sahiptir ve Cebrail
vasıtasıyla bildirilmiştir. Hadis-i Kudsî ise i'caz özelliğine sahip değildir
ve vasıtasız olarak bildirilmiştir. Bu, Hadis-i Kudsî olarak adlandırıldığı
gibi Hadis-i illahi ve Hadis-i Rabbani olarak da adlandırılır1. et-Tayyibî de şöyle
döyor:* 'Kur'an Cebrail Aleyhisselâm'ın Resulullah Aleyhisselâm'a indirdiği
vahiydir. Kudsî Hadis ise Yüce Allah'ın uykuda veya ilham ile manasını
Resulullah Aleyhisselâm'a bildirdiği hadistir. Bu manayı Resulullah
Aleyhisselâm Ümmetine kendi ifadesi ile bildirmiştir. Diğer hadisleri ise
Allahü Teala'ya nisbet etmemiş ve O'ndan rivayet ettiğini bildirmemiştir".
Ibnu Hacer el-Heytemf den nakledilen açıklama bu kadar. . Cemaluddin el-Kasımî
bundan sonra, Ahmedu'bnul-Müba-rek'in el-îbriz adlı kitabında yeralan ve şeyhi
Abdülazîz ed-Debbağ'a yöneltilen sorularla cevaplarından ibaret olan tasavvufî
bir açıklamayı nakletmektedir. İsteyen oraya başvurabilir. Bu Kitaptaki Kutsî Hadislerin
Alındığı Hadis Kaynaklarının Müelliflerinin Hayatları Hakkında Kısa Açıklamalar
İmam Malik (r.a.)
İsmi Ebu Abdillah
Maliku'bnu Enes el-Esbahî'dir. Dâru'l-Hicre yani Medine imamı olarak bilinir.
H. 95 senesinde dünyaya geldi ve H. 179 senesinde 84 yaşında iken Medine'de
vefat etti. O, Hicaz'ın belki de
fıkıh ve hadiste bütün Müslümanların imamıdır. İmam Şafii Rahmetullahi Aleyh'in
onun talabeierinden olması kendisi için Övgü olarak yeter. İbnu Şihab ez-Zuhrî,
Yahya'bnu Sa'îd el-Ensârî ve İbnu Ömer Radiyallahü Anh'm azadlısı Nâfi'den ve
daha başkalarından ilim tahsil etti. Kendisinden de, sayılamayacak kadar çok
kimse ilim tahsil etti. İmam Şafii Rahmetullahi Aleyh, Muhammedu'bnu
İbrahimi'bnu Dinar, îbnu Abdirrahman el-Mahzûmî ve Abdula-zîz ibnu Ebî Hâzîm
bunlardandır. Bunlar onun ashabından kendisine denk olanlardandır. Ayrıca
Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tir-mizî, Ahmed ibnu Hanbel, Yahya ibnu Mu'in ibnu
İsa el-Kazzaz, Abdulmelik ibnu Abdülazîz el-Macişûn, Yahya'bnu Yahya
el-Endulûsî, Abdullah ibnu Mesle el-Ka'nebî, Abdullah ibnu Vehb ve
Esbaubnu'l-Ferec gibileri de ondan ilim tahsil etmişlerdir. Tir-mizî'nin
Camiinde Ebu Hureyre Radiyallahü Anh'dan rivayetine göre Resulullah
Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Mümkündür ki, insanlar ilim talebi için
develerin ciğerlerini döverler de, Medine âliminden daha bilgili kimseyi
bulamazlar". Tirmizî bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir. Abdurrezzak
ve Sufyanu'bnu U-yeyne bu hadiste kastedilen Medine âliminin Maliku'bnu Enes
olduğunu söylemişlerdir. İmam Malik
Rahmetullahi Aleyh, diyor ki: Kendilerinden ilim yazdıklarım arasından bana
gelip fetva sormadan ölen çok az kimse vardır. (Yani kendilerinden ilim tahsil
ettiklerimin çoğu daha sonra bana gelerek fetva sokmuşlardır). İmam Malik
Rahmetullahi Aleyh, ilme son derece hürmet ederdi. Hadis rivayet edeceği zaman,
abdest alır, vakar ve heybetle oturur ve koku sürünürdü. Heybetli bir görünümü
vardı. Bir şâir ondan şöyle sözediyor: Heybetli görünümünü
koruyarak "cevabını verir, Soru soranlar önünde baş eğmiş durumdalar, . Taşıdığı vakar ve
edeble, sultanın izzeti onda birleşmiştir, Saltanat sahibi olmadığı halde
kendisine itaat edilir, Yahya ibnu Sa'îd el-Kattan,
'hadis rivayetçileri arasında Malikten daha doğru sözlüsü yoktur1 diyor. İmam
Şafii de: 'Malik ilim adamlarının yıldızıdır* diyor. Rivayet edildiğine
göre Mansur onu, zorlanma dolayısıyla (karısının veya bir başkasının zorlaması
sebebiyle) karısını boşayan kimse hakkında hadis rivayet etmekten menetti.
Sonra durumu araştırmak için, böyle birisi hakkında soru sordurmak üzere bir
casus gönderdi. O da herkesin içinde: "Zor altında karısını boşayanm bu
yaptığı geçerli değildir" dedi. Bunun üzerine Mansur onu kamçılattı. Ama
İmam Malik yine de hadis rivayetini bırakmadı. Harun er-Reşid hacca
gittiğinde, İmam Malik'in Muvat-ta'mdan haberdar oldu. Kendisine üç bin dinar
verdikten sonra: "Bizimle beraber gelsen iyi edersin, Osman Radiyallahü
Anh'm halkı Kur'an-ı Kerim'in etrafında toplaması gibi, ben de halkı Mu-vatta
etrafında toplamak istiyorum" dedi. İmam Malik şöyle cevap verdi:
"Halkın Muvatta etrafında toplanmasına gerek yoktur. Çünkü Peygamber
Aleyhisselâm'm ashabı, kendisinden sonra çeşitli ülkelere dağılmışlardır. Mısır
ehlinde de ilim vardır (yani Mısırlılar arasında da ilim sahibi insanlar
vardır). Resulullah Aleyhisselâm'da: Ümmetimin ihtilafında rahmet vardır"
diye buyurmuştur. Seninle beraber gelmeme de gerek yoktur. Çünkü Resulullah
Aleyhisselam "Eğer bilselerdi, Medine onlar için daha hayırlı idi"
diye buyurmuştur. Şu verdiğiniz dinarları aynen iade ediyorum. Ben dünyayı
Resulullah Aleyhisselâm'm şehri olan Medine'ye tercih etmem". İmam Şafii
Rahmetullahi Aleyh der ki: Malik'in kapısında Horasan atlarından ve Mısır
katırlarından bineklerin bağlı olduğunu gördüm. O zamana kadar onlardan daha
güzelini görmemiştim. Kendisine: "Bunlar ne kadar da güzel şeyler"
dedim. Bunun üzerine: "Bunların hepsi sana hediyem olsun" dedi. Ben:
"Bîr tanesini kendine binek olarak sakla" dedim. O: "Ben
Resulullah Aleyhisselâm'ın bulunduğu toprak üzerinde
bineğe binmekten dolayı Allah'tan haya
ederim", diye cevap verdi. Onun menkıbeleri sayılamayacak kadar çoktur. Allah'ın rahmeti onun
üzerine olsun. [9] İmam Buhari (r.a.)
İsmi. Ebu Abdillah
Muhammedu'bnu İbrahim ibni'l-Muğîre-ti'bni Berdeziyye'l-Ca'fîyyi'l-Buharî'dir.
Kendisine Kâ'fî de denir. Çünkü dedesinin babası Muğîre mecusiyken, Yeman
el-Buharî el-Ca'fî Yemen'de bir kabilenin reisiydi. H. 194 yılının Şevval ayının
onüçüne denk gelen Cuma gecesinde dünyaya geldi. H. 256 yılında 62 yaşındayken,
Ramazan bayramı gecesinde vefat etti. Geride erkek çocuğu bırakmadı. İlim talebi için hadis
râvilerinin bulunduğu bütün şehirleri gezdi. Mekkîyyu'bnu İbrahim el-Belhî,
Abdullah ibmı Osman el-Merûzî Ubeydullah ibnu Musa el-Abesî, Ebu Nu'aym el-Fadl
ibnu Dekkîn, AIiyyu'bnu'l-Medînî, Ahmedu'bnu Hanbel,Yahya'bnu Mu'în ve
benzerleri gibi hadis hafızlarından hadis yazmıştır. Kendisinden de pek çok
kimse hadis almıştır. el-Firebrî der ki: 'Buharî'nin kitabını, doksan bin kişi
dinledi. Onların içinde benden başka ravi kalmadı'. On yaşında ilim
talebine başladı, 11 yaşındayken ilim erbabının sorularına karşılık verir
oldu. Buharî Rahmetullahi
Aleyh, "Sahih adlı kitabımı, altıyüzbin hadisin arasından seçtiğim
hadislerle meydana getirdim. İki rek'at namaz kılmadan hiçbir hadis
yazmadım" demiştir. Bağdat'a vardığında
hadis ilmiyle uğraşanlar yanına varıp kin-disini imtihan etmek istediler. Yüz
kadar hadisin senetleriyle metinlerini birbirine karıştırdılar. Bunları on
kişi atasında paylaştırarak kendilerinden bu hadisleri Buharî'ye sormaların
istediler. Bunların biri varıp kendi payına düşen hadisleri imam Buharî'ye
sordu. O da "Bilmiyorum" diye cevap verdi. Sonra diğerleri de sırayla
sordular ve hepsine de "bilmiyorum" diye cevap verdi. İlim sahipleri
onun' "bilmiyorum" diye cevap memesinden işin hakikatini bildiğini
anladılar. Diğerleri ise bunu anlayamadı. Sorma işi bitince Buharî Rahmetullahi
Aleyh birinci a-danıa dönüp 'senin sorduğun birinci hadis şöyledir, ikinci
hadis şöyledir' diye sırayla bütün hadisleri doğru olan metin ve senetleriyle
verdi. Oradakiler onun ezber gücüne hayret ettiler ve üstünlüğünü itiraf
ettiler. Allah ona Rahmet
eylesin. [10] İmam Müslim (r.a.)
îsmi Ebu'l-Huseyn
Müslim ibnu'l-Haccâci'bni Müslimi'l-Kuşeyrî en-Neysabûrî'dir. H. 204 senesinde
dünyaya geldi. H, 261 senesinde 57 yaşında iken vefat etti. . İlim talebi için çok
çeşitli ülkeleri gezdi, Yahya'bnü Yahya, Ku-teybetu'bnu Sa'îd, îshaku'bnu Raheviyye,
Ahmedu'bnu Hanbel, el-Ka'nebî Harmeletu'bnu Yahya ve daha başka ilim
adamlarından hadis aldı. Bağdat'a birçok kez
giderek orada hadis okuttu. Ondan da çok kimse hadis almıştır. Sahih hadisin
tesbiti konusunda kendi döneminde yaşayan ilim erbabı arasında en önde
gelenlerdendi. "Müsnedi, şifahî olarak aldığım üçyüzbin hadisle
oluşturdum" demiştir. Hatib el-bağdadî de şöyle demiştir: "Müslim'in
çizgisi, Buharî'nin yoludur. O, onun ilmine bakıp hizasını belirlemiştir" Allahü Teala her
ikisine de Rahmet eylesin. [11] İmam Ebu Davud (r.a.)
İsmi Süleyman
Îbnu'l-Eş'asi'bni İshaki'l-Esedî es-Sicistanî'dir. İlim talebi için pek çok
yolculuk etti. Çeşitli beldeleri dolaştı. Muhtelif ilim adamlarından ilim
aldı. Çok sayıda kitap yazdı. Irak, Şam(Suriye)," Mısır ve Horasan
diyarında oturan hadis âlimlerinden hadis yazdı. İmam Ebu Davud H. 202
senesinde dünyaya gelmiştir. H. 275 senesinin Şevval ayının onbeşinci
gecesinde Basra'da vefat etmiştir. Buharî'nin, Müslim'in, Ahmed ibnu Hanbel'in, Osmanu'bnu Şebte'nin, Kuteybetu'bnu Sa'îd'in
ve başkalarının şeyhlerinden (yani onların kendilerinden hadis aldığı ilim
adamlarından) hadis almıştır. Ondan da oğlu Abdullah, Ebu Abdurrahman en-Nesâî,
Ebu Ali el-Lu'lu'î ve daha başka pek çok kimse hadis almıştır. Ebu Davud, kitabı
Sünen'i Ahmed ibnu Hanbel'e arzetti, o da çok beğendi ve takdir etti. Ebu Davud Rahmetullahi
Aleyh, der ki: "Resulullah Aleyhis-selâm'dan beşyüzbin hadis yazdım,
onların içinden dörbin hadis seçtim ve onları bu kitaba aldım. Kitaba ancak
sahih veya sahih olması ihtimali kuvvetli olan hadisleri aldım. Bir insan için,
dinini hakkıyla yaşaması konusunda bunların arasından dört hadis yeterlidir; Bunlardan biri
Resulullah Aleyhisselâm'ın "Ameller niyetlere göre değerlendirilir"
hadisidir. İkincisi:
"Kişinin malâyani -hoş ve lüzumsuz olan işler, sözler kendini
ilgilendirmeyen şeyler- ile uğraşmaması, bunları terket-meşi, Müslümanlığının
güzelliğine işaret eder" hadisidir. Üçüncüsü: lrBir kimse
kendi nefsi için arzuladığını din kardeşi için arzulamadıkça gerçek anlamda
Mü'min olamaz" hadisidir. Dördüncüsü de:
"Helal bellidir, haram da billidir. Bu ikisinin arasında şüpheli şeyler
vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Kim bu şüpheli şeylerden kaçınırsa dinini ve ırzını
korumuş olur, kim de bu şüpheli şeylere dalarsa âdeta bir koruluğun atrafmda
dolaşan çoban gibidir. Her an o koruluğa girmesi muhtemeldir. Dikkat edin
kralın bir koruluğu olur, dikkat edin Allah'ın koruluğu da haram kıldığı
işlerdir. İnsan bedeninde küçük bir et parçası vardır, o korunursa bütün beden
korunmuş olur, o bozulursa bütün beden bozulmuş olur. İyi bilin ki, o
kalptir". Ebu Davud Rahmetullahi
Aleyh ilimde, dinin gereklerim yerine getirmede ve fenalıklardan sakınmada en
üst derecede idi. dl-Hattabî der ki;
"Din ilminde Ebu Davud'un Sünen'i gibisi yazılmamıştır. Onun kitabı farklı
mezlıeblerden olsalar da herkes tarafından kabul görmüştür. Ebu Davud Rahmetullahi
Aleyh, der ki: 'Kitabımda bütün ilim erbabının terkinde ittifak ettiği hadise
yer vermedim". İbnu'l-A'rabi şöyle
demiştir: "Bir kimse Kur'an-ı Kerimle bu kitap fyani Sünen) dışında
ilimden herhangi bir şey elde edeme-mişse bunlar onun için yeterlidir, başka
bir şeye ihtiyaç hissetmez". Ebu Davud'dan önceki
hadis âlimleri müsned ve cami adı verilen hadis kitaparı yazarlardı. Bu kitaplar
sünnet, fıkhı hükümler, kıssalar, nasihatler, geçmiş Peygamberlere dair
haberler, âdaba dair hadisler vs. ihtiva eden kitaplardı. Sünen yazılınca bu
konulardan herhangi biri diğerinden ayn ve farklı olarak ele alınmadı. Bu
konuların Ebu Davud'un Sünen indeki gibi düzenli şekilde bira-raya getirildiği,
başka yerde görülmedi. İbrahim el-Harbî der ki: "Demirin Davud
Aleyhisselâm için yumuş atıldığı gibi, Ebu Davud Sünen İni yazınca hadis de
onun için yumuşatıldı". Allah Ebu Davud'un
derecesini yükseltsin. Amin. [12] İmam et-Tirmizi (r.a.)
İsmi Ebu İsa
Muhammedu'bnu İsa'bni Sure et-Tirmizî'dir. H. 200 senesinde dünyaya geldi. H.
279 yılı Receb ayının 13. pazertesi gecesi Tirmiz'de vefat etti. Hadis hafızlarından.
Kuteybetu'bnu Sa'îd, Muhammedu'bnu Beşşar, Aliyyu'bnu Cahr gibi ilk dönem hadis
âlimleriyle görüşmüştür. Kendisinden pek çok
kimse hadis almıştır. Hadis ilminde çok sayıda eseri vardır. Bu kitabı meydana
getirirken kaynak aldığımız Sahih adlı kitabı bu alanda yazılmış kitapların en
kıymetlilerinden, en faydalılarından ve içinde en az tekrar
bulunan-lanndandır. Tirnıizî Rahmetullahi Aleyh der ki: "Bu kitabı Hicaz,
Irak ve Horasan âlimlerine arzettim kabule şayan buldular ve beğendiler. Kimin
evinde bu kitap bulunursa onun evinde âdeta konuşan bir Peygamber vardır". Allah İmam Tirmizî'den
razı olsun... Amin. [13] İmam İbnu Mace el-Kazvini (r.a.)
İsmi Ebu Abdullah
Muhammedu'bnu Yezîdi'bni Mace'dir. Meşhur Sünen adlı kitabın yazarıdır. Bu
kitap onun çalışmasının büyüklüğünü, ilminin derinliğini ve gerek temel
konularda gerekse tafsilata dair konularda sünnete uymaktaki hassasiyetini
ortaya koyar. İbnu Mace'nin Sünen'i
otuzüç kitaptan, beşyüz babdan ve dörtbin hadisten oluşur. Çok az bir kısmı
dışında hadislerin hepsi hasendir. îbnu Mace'nin derli
toplu bir Tefsir'i, Sahabe döneminden kendi zamanına kadar ki gelişmeleri ele
alan bir tarih kitabı mevcuttur. Tanınmış büyük ilim adamları ondan rivayette
bulunmuşlardır. Bunların içinde, İbnu Sibeveyh, Muhammedu'bnu İsa es-Sıfar,
îshaku'bnu Muhammed ve Aliyyu'bnu İbrahim vardır; îbnu Mace Rahmetullah
H. 273 senesi Ramazan ayının 22'sinde 64 yaşında iken vefat etti.[14] Allah kendisine rahmet
eylesin. [15] İmam Ebu Abdurrahman en-Nesai
(r.a.)
İsmi Ebu Abdurrahman
Ahmedu'bnu Şu'ayb ibni Aliyyi'bni Bahr en-Nesâî'dir. H. 215 senesinde dünyaya
geldi ve H. 303 senesinde Mekke'de vefat etti. Hafız hadis imamlarından
biridir. Kutey-betu'bnu Sa'îd, Aliyyu'bnu Haşrenı, îshaku'bnu İbrahim,
Mu-hammedu'bnu Beşşar, Ebu Davud es-Sicistanî'den ve daha başka hadis
âlimlerinden ilim tahsil etmiştir. Hadis ilminde çok sayıda kitabı mevcuttur.
Kendisi Şafii mezhebindendi. Takva sahibi bir insandı, günahlardan son derece
kaçınırdı. Aliyyu'bnu Ömer el-Hafız der ki: "Ebu Abdurrahman en-Nesâî bu
ilimde zamanının tanınmış âlimlerinin hepsinden önde gelirdi". Aralarında Ahmed ibnu
Hanbel de bulunan ilim adamlarından bir topluluk Tarsus'ta toplandılar ve hepsi
içlerinden İmam Nesâî'yi seçmek üzere fikir birliğine vardılar. Bazı yöneticiler ona
kitabındaki bütün hadislerin sahih olup olmadığını sordular. O da;
"İçinde sahih olanlar da vardır, hasen olanlar da vardır, bu ikisine
yakın' olanlar da vadır", diye cevap verdi. Onlar "Bize sadece sahih
olanları yaz", dediler. O da isnadında herhangi bir illet bulunan bütün
hadisleri bırakarak geriye kalanlardan 'el-Mucteba mine's-Sunen'adlı kitabını
oluşturdu. Allah ondan razı
olsun. Hadis imamlarının
hayat hikayeleriyle ilgili olarak yukarıda verilen bilgileri aldığımız kaynak
olan Teysıru'l-Vusul adlı kitabın yazarı der ki: "Bu yazılanlar sözkonusu
ilim adamlarının hayat hikâyelerinin çok az bir kısmıdır. Bu da onların
derecelerinin ne kadar üstün ve bu ilimdeki mertebelerinin ne derece yüksek
olduğunu gösterir. Allah hepisinden razı
olsun, Amin. [16] KUDSÎ HADİSLER
1- Allah’ın Zikri Ve Kelime-i Tevhidin
Fazileti Hakkındaki Hadisler
1. Sahih-i
Buharî'den "Zikrin Fazileti" ile ilgili hadis: Kuteybetu'bnu Saîd
Cerir'den, o el-A'meş'den, o da Ebu Salih'ten Ebu Hureyre Radiyallahü. Anh'ın
şöyle dediğini rivayet etmiştir; "Resulullah
Aleyhisselâm buyurdu ki; Allahü Teala'nın, yollarda dolaşarak zikreden
insanları araştıran melekleri vardır. Bir yerde Allah'ı zikreden bir topluluk
buldukları zaman, birbirlerine; geliniz, işte sizin aradıklarınız burada diye
çağırırlar. Melekler, onları dünya göğüne kadar kanatlarıyla sararlar. Rableri,
onların durumunu meleklerden daha iyi bilmekle beraber, meleklere sorar:
Kullarım ne diyorlar? Melekler: Seni teşbih ediyorlar, Seni tekbir ediyorlar,
Sana hamdediyorlar, Seni temcid ediyorlar, diye cevap verirler. Hakk Teala
buyurur: Beni gördüler mi? Melekler: Hayır, vallahi Seni görmediler, derler.
Allahü Teala: Beni görselerdi ne olurdu? diye buyurur. Melekler: Eğer Seni
görselerdi, Sana daha çok ibadet ederlerdi. Seni daha çok temcid ederlerdi,
Sana daha çok hamdederlerdi, Seni daha çok teşbih ederlerdi, diye cevap
verirler. Allahü Teala: Benden ne istiyorlar? diye buyurur. Melekler: Senden
cenneti istiyorlar, derler. Allahü Teala: Orayı gördüler mi? diye buyurur.
Melekler: Hayır vallahi, ey Rabbimiz onlar orayı görmediler, derler. Hakk Teala: Peki,
onlar orayı görselerdi ne olurdu? diye buyurur. Melekler: Orayı görselerdi,
oraya kavuşma hırsl-arı ve arzuları artardı, oraya olan rağbetleri
ziyadeleşirdi, diye cevap verirler. Allahü Teala: Onlar neden sakınıyorlar? diye
buyurur. Melekler: Cehennemden, derler. Allahü Teala: Peki orayı gördüler mi?
diye buyurur. Melekler: Hayır vallahi, ey Rabbimiz, onlar orayı görmediler,
derler. Allahü Teala: Peki görselerdi nasıl olurdu?'diye'buyurur. Melekler:
Görselerdi ondan daha şiddetle sakınırlar t ö.radan daha çok, çekinirlerdi, derler.
O zaman Allaliü Teala şöyle buyurur: Sizi şahid tutuyorum ki, Ben onları
mağfiret eyledim. Bunun üzerine meleklerden biri: İçlerinde filanca var ki, o
onlardan değil bir ihtiyaç için aralarına girmişti, der. Allahü Teala: Onlar
bir meclisin adamlarıdır, içlerinden biri ayrı tutulamaz, buyurur." [17] 2. Sahih-i
Müslim'de "Zikrin Fazileti" ile ilgili hadis: Kastallanî'nin
Hamişinden Zikir Meclislerinin Fazileti Babından Ebu Hureyre
Radiyallahü Anh Resuîullah Aleyhisselâm'in şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir; "Allahü Teala'nın
yeryüzünde dolaşan melekleri vardır. Bunlar zikir meclislerini araştırırlar.
Bir yerde, zikir yapan bir meclise rastladıkları zaman, onların yanma
otururlar, kanatlarım birbirlerine dolarlar. Öyleki o mevki ile dünya göğü
arasını doldururlar. Zikir meclisi dağıldığında onlar da göğe yükselirler.
Allahü Teala hallerini kendilerinden daha iyi bilmekle beraber onlara:
"Nereden geldiniz? diye sorar. Onlar: Biz Senin yeryüzündeki, Seni teşbih
eden, tekbir eden, tehlil eden Sana hamdeden ve Senden duada bulunan
kullarının yanından geldik, derler. Allahü Teala: Benden neyi istiyorlar? diye
buyurur. Melekler: Onlar, Senden cennetini istiyorlar, derler. Allahü Teala:
Onlar cennetimi gördüler mi? diye buyurur. Melekler: Hayır, ey Rabbimiz, diye
cevap verirler. Allahü Teala: Peki, cennetimi görselerdi nasıl olurdu? diye
buyurur. Melekler: Ve onlar Sana sığınıyorlar, derler. Allahü Teala: Onlar
neden Bana sığınıyorlar, diye buyurur. Melekler: Cehenneminden ey Rabbimiz,
derler. Allahü Teala: Cehennemimi gördüler mi? diye buyurur. Melekler:Hayır,
derler. Allahü Teala: Peki cehennemimi görselerdi nasıl olurdu? diye buyurur.
Melekler: Onlar Senden mağfiret diliyorlar, derler. Allahü Teala bunun üzerine
şöyle buyurur. Ben onları mağfiret ettim, istediklerini onlara verdim,
sığındıkları şeyden onları korudum, Melekler: Ey, rabbimiz, içlerinde filanca
var ki günahkar
bir kuldur, yanlarından geçerken onlarla
beraber oturmuştu, derler. Allahü Teala da: Onu da mağfiret eyledim, onlar bir
topluluktur, içlerinden biri ayrı tutulamaz, buyurur. "[18] 3.
Tirmizî'nin Sahihinden Zikrin Fazileti İle İlgili Hadis "Allah'ın
Yeryüzünde Dolaşan Melekleri" ile ilgili Bab,
C.2 s, 280. Ebu Hureyre ve Ebu
Saîd el-Hudrî Radıyallahü Anhüm, Resu-lullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu
rivayet etmişlerdir. "Allah'ın,
insanların amellerini yazan meleklerinden başka yeryüzünde dolaşan bir kısım
melekleri de vardır. Bunlar bir yerde Allah'ı zikreden topluluklar buldukları
zaman birbirlerine, aradığınıza geliniz, diye çağırırlar. Gelirler, dünya
göğüne kadar onları kuşatırlar. Allahü Teala onlara buyurur: Kullarımı ne gibi
bir iş yapar halde bıraktınız? Melekler: Onları Sana hamdeder, Seni temcid eder
ye Seni zikreder halde bıraktık, derler. Allahü Teala: Beni gördüler mi? diye
buyurur. Melekler: Hayır, derler. Allahü Teala: Beni görselerdi nasıl olurdu?
diye buyurur. Melekler: Seni görselerdi daha çok hamdeder, Seni daha çok temcid
eder, daha çok zikrederlerdi, derler. Allahü Teala: Benden ne istiyorlar? diye
buyurur. Melekler: Cenneti istiyorlar, derler. Allahü Teala: Orayı gördüler mi?
diye buyurur. Melekler: Hayır, derler. Allahü Teala: Orayı görselerdi nasıl
olurdu? diye buyurur. Melekler: Görselerdi orayı daha çok arzular, oraya olan
hırsları artardı, diye cevap verirler. Allahü Teala: Neden sakınıyorlar? diye
buurur. Melekler: Cehennemden sakınıyorlar, derler. Allahü Teala: Orayı
gördüler mi? diye buyurur. Melekler:. Hayır, derler. Allahü Teala: Görselerdi,
nasıl olurdu? diye buyurur. Melekler: Görselerdi, ondan daha çok kaçar, daha
çok korkar, daha çok sakmırlardı, derler. Allahü Teala: Sizi şahid tutuyorum
ki Ben onları mağfiret eyledim. Melekler: içlerinde filanca günahkar var ki, o
aslında onlara katılmak istememiş, bir ihtiyacı için gitmişti, derler. Allahü
Teala da: Onlar bir topluluktur,
içlerinden birisi ayrı tutulamaz, buyurur. "[19] Tinnizî bu hadis için
hasen, sahih demiştir.[20] Zikrin Fazileti Hakkındaki
Hadislerin Şerhi (Hadis 1-3)
Bu hadisin Müslim'deki
rivayetinde "insanların amellerini yazan meleklerden ayrı olarak"
kaydı geçmektedir. Bundan kasıt şudur: Zikir meclislerini dolaşan melekler,
iyilikleri ve kötülükleri yazmak üzere görevlendirilmiş 'ketebe' meleklerinden
ayrı meleklerdir. Yine bunlar insanları çeşitli tehlikelere karşı korumak üzere
görevlendirilmiş 'hafaza' melekleri de değildirler. Bu meleklerin tek vazifesi
zikir meclislerini dolaşarak bu meclislere iştirak etmektir. Yüce Allah'ın
meleklerine kullarının durumunu sormasındaki hikmet, Ademoğullarının
üstünlüğünü meleklere bildirmektir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de bildirildiği üzere
melekler, Allah'ın yeryüzünde bir halife yaratacağım haber vermesi üzerine:
"Sen orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? oysa biz
hamd ile Seni teşbih ve takdis ederiz" demişlerdi. Zikir meclis-lerindeki
durumu bilmekle, Ademoğullarının da Allah'ı teşbih ettiğine, onu görmedikleri
halde temcid ettiklerine şahid olacaklardır. Melekler her türlü nefsanî
arzulardan arındırılmış halde görevlerini yaparlar, Ademoğulları ise birtakım
nefsanî arzulara sahip olmalarına rağmen; onların yaptıkları işleri yaparlar.
Meleklerin bunu görmeleri, onların üstünlüğünü itiraflarına vesile olmaktadır. Hadiste geçen,
"onlar bir meclisin adamlarıdır. İçlerinden herhangi biri ayrı
tutulamaz" ifadesinin manası: Yani Allahü Teala, herhangi bir ihtiyacı
için onların meclislerinde hazır bulunanı da bağışlar. Çünkü zikir meclislerine
katılmak ölü kalpleri diriltir, buna göre her ne kadar zikre katılmak amacıyla
gitmiş olmasa da, yapılan zikir o adamın kalbini de diriltir. Allah'ın fazlı da
pek büyüktür. Burada zikir ve ibadet
meclislerinin (yani cemaatle ibadetin) pek faziletli olduğuna işaret vardır. Bu
mana, ilim tedrisinden, Kur'an öğrenmeye, zikre, tehlile ve daha başka
şekillerine kadar ibadetin her çeşidini kapsar. Bu meclisler nur ve ha yat meclisleridir.
En doğrusunu ise Allah bilir. (Kastallanî Şerhinden)[21] 2- 'Kul, La İlahe İllallah Dediği
Zaman, Allah, Kulum Doğru Söyledi, Der" Hadisi
4. Hadisi
İbnu Mace, Sünen'inde "La İlahe İllallah'ın Fazileti" babında tahriç etmiştir. C. 2, s.219 Ebu îshak'ın el-Eğarr
Ebu Müslim'den rivayetine göre Ebu Müslim, Ebu Hureyre ve Ebu Saîd el-Hudrî'nin
Resulullah Aley-hisselhm'dan şöyle bir rivayette bulunduklarını bildirmiştir. "Kul 'la ilahe
illallahu vellahu ekber' dediği zaman Allahü Tea-la, kulum doğru söyledi,
Benden başka İlah yoktur ve Ben en yüce olan, Allah'ım, diye buyurur. Kul: La
ilahe illallahu vahdeh, dediği zaman Allahü Teala: Kulum doğru söyledi, Ben tek
olan İlah'ım, Benden başka ilah yoktur, diye buyurur. Kul: La ilahe illallahu
vahdehu la şerike leh, dediği zaman Allahü Teala: Kulum doğru söyledi, Benden
başka İlah yoktur ve Benim ortağım yoktur, diye buyurur. Kul: La ilahe
illallahu lehü'1-mülk ve lehü'1-hamd, dediği zaman Allahü Teala: Kulum doğru
söyledi, Benden başka İlah yoktur, mülk Benimdir ve hamd Bana layıktır, diye
buyurur. Kul: La ilahe illallahu ve la havle ve la kuvvete illa billah, dediği
zaman Allahü Teala: Kulum doğru söyledi, güç ve -kuvvet ancak Benimledir,
buyurur"[22] Ebu İshak der ki:
'Sonra el-Eğarr Ebu Müslim bazı şeyler söyledi, ben anlayamadım, Ebu Cafer'e:
Ne dedi? diye sordum. O da: Kime bunları ölümü ânında söyleme imkanı verilirse
ona cehennem azabı dokunmaz, dedi'.[23] La İlahe İllallah'ın Faziletiyle İlgili
Hadis'in Şerh'i (Hadis: 4)
Hadisin umumi manası
şudur ki, Allahü Teala. kulunun hadiste geçen zikirleri söylemesinden razı
olur ve onun her söylediğini tasdik eder. Tasdik etmesinin semeresi ise ondan
razı olması ve söylediğine karşılık büyük ecir ve sevap vermesidir. Hadiste geçen:
"Kime bunları ölümü anında söyleme imkanı verilirse ona cehennem azabı
dokunmaz" ifadesinden kasıt da şudur: Kul, söylediği bu zikirlerin
manasına imanda sürekli olursa ve ölümü anında da imanı sürer ve söz olarak
tekrar ederse, bundan dolayı Allah onu cehennem azabından kurtarır. Çünkü o, bu
zikri çokça tekrar etmekteydi. Hadiste geçen zikir
cümleleri çokça tekrar edilmesi gereken zikirlerdir. [24] 3- Hamdedenlerin Fazileti Hadisi
5. Bu Hadisi
Nesâî Sünen'inde "Hamdedenlerin Fazileti" babında rivayet etmiştir.
C. 2, s. 220 Abdullah ibnu Ömer
radiyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle
buyurmuştur. "Allah'ın
kullarından bir kul: Ey Rabbim, Senin vechinin celaline ve hakimiyetinin
yüceliğine uygun olacak şekilde Sana ham-dederim, dedi. îki melek bunun
hakkında tereddüde düştüler ve söyledikleri karşılığında ne yazacaklarım
bilemediler. Bunun üzerine göğe yükseldiler ve : Ey Rabbimiz, Senin kulun bir
söz söyledi, onu nasıl yazacağımızı bilemedik, dediler. Allah Azze ve Celle
kulunun ne dediğini daha iyi bilmekle beraber: Kulum ne dedi? diye sordu.
Melekler: Ey Rabbimiz, o, ey Rabbim, Senin vechinin celaline ve hakimiyetinin
yüceliğine uygun olacak şekilde Sana hamdederim, dedi diye cevap verdiler. O
zaman Allah Azze ve Celle: Onu kulumun söylediği şekliyle yazın, o Bana
kavuştuğunda, Ben onun ecrini veririm, buyurdu.[25] 'Hamdedenlerin Fazileti1
Hadisi'nin Şerhi (Hadis: 5)
Hadiste geçen iki
meleğin, sözü geçen kulun hamdine karşılık ne sevap yazacaklarında tereddüde
düşmelerinin sebebi, bu ham-din onlara pek büyük görünmesi karşılığında ne
kadar sevab yazacaklarını tesbit etmekte güçlük çekmeleridir. Çünkü bu hamdin
karşılığı pek büyüktür ve ecrini de ancak Allahü Teala bilir. Al-lahü Teala o
iki meleğe bunun ecrinin ne olacağını bildirmemiştir. [26] 4- Resulullah Aleyhisselâmın
"Subhanellâhi Ve Bihamdihi, Estağfirullahi Ve Etübu İleyh" Zikrini Çokça
Yapmasıyla İlgili Hadis
6. Sahîh-i Müslim
"Kitabu's-Salat, Rüku Ve Sucud'da Ne Deneceği" Babı C.3, S. 128, El-Kastallanî'nin
Hamişi, Muhammedu'bnu Musenna
Abdu'l-A'la'dan, o da Davûd'dan, o da Amir'den, o da Mesruk'dan, Aişe
Radiyallahü Anh'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah
Sallallahü Aleyhi ve Sellem, subhaneilahi ve bi hamdihi, estağfîrullahi ve
etubu ileyh, zikrini çok söylerdi. Buyurdu ki, Rabbim Azze ve Celle Benim
Ümmetimde bir alamet göreceğimi haber verdi. Ben de onu gördüğüm zaman;
subhaneilahi ve bi hamdihi, estağfîrullahi ve etubu ileyh, zikrini çok yaptım.
Ben o alameti, "Ey Muhammed, Allah'ın yardımı ve zafer günü gelip,
insanların Allah'ın dinine akın akın girdiklerini görünce Rabbini överek teşbih
et; O'ndan bağışlama dile. Çünkü O, tevbeleri daima kabul edendir"
ayetlerinde gördüm. Müslim'in rivayetinde;
"Allahummağfirli Kur'an'ı te'vil etmektedir" ziyadesi vardır. [27] 5- Allah’tan Başka İlah
Olmadığına Şehadet Ederek Ölenlerle İlgli Hadis
7. Bu
hadisi, Tirmizî Camiinden, "Allah'tan Başka İlah Olmadığına Şahadet Ederek
Ölenin Durumuyla ilgili", babda rivayet etmiştir. Abdullah îbnu
Amri'bni'l-As Radiyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir: "Allahü Te.ala
kıyamet gününde yaratıkların başlarında Ümmetimden bir adamı kurtaracaktır ki,
bu adamın, herbir^nin uzunluğu gözün görebildiği mesafede olan doksan dokuz
hesap defteri vardır ve ortaya yayılır. Allahü Teala ona: Bunlardan herhangi
birini inkar ediyor musun, Benim amel yazan meleklerim sana haksızlık ettiler
mi? diye sorar. O : Hayır Ey Rabbim, diye cevap verir. Bunun üzerine Allahü
Teala: Peki senin bir mazeretin var mı? diye sorar. O: Hayır Ey Rabbim, diye
cevap verir. Allahü Teala: Evet, senin bir iyiliğin var, bugün sana haksızlık
edilmez, Bunun üzerine, üzerinde: Şahadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur
ve yine şahadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve Peygamberidir, yazılı olan
bir kağıt çıkarılır, Allahü Teala: Tartının (Hesabının) yanma gel, diye
buyurur. Kul: Ey Rabbim, bunca deflerin yanında bu kağıdın nesi olur ki, der.
Allahü Teala: Sana haksızlık edilmez, diye buyurur. Defterler bir kefeye, o
kağıt da diğer bir kefeye konulur. Defterlerin kefesi yukarı kalkar, kağıdın
tarafı ağır gelir. Hiçbir şey Allah'ın isminden daha ağır gelemez[28] Ebu İsa et-Tirmizî bu
hadisin hasen, garib olduğunu söylemiştir.[29] 8. Bu hadisi
İbnu Mace de Sünen'inde, "Kıyamet Gününde Allah'ın Rahmetinden Recada
Bulunulması" .babında zikretmiştir. ' Hadisi Abdullah ibnu
Amr ibni'l-As'dan rivayet etmiştir. Onun rivayetindeki lafızlar da Tirmizî'nin
riuayetindeki gibidir. Ancak İbnu Mace'nin rivayetinde şu kısım ziyade edlmiştir: "Senin bunlara
karşılık bir iyiliğin var mı? Adam korkar ve: "Hayır" der. Allahü
Teala: Bilakis, senin bazı iyiliklerin var. Bugün sana haksızlık edilmez"
ve devam ediyor.[30] 6- 'Sizi Şahid Tutarım Ki Kulumun Sahifenin İki Yüzü Arasında Yer Alan
Günahlarını Mağfiret Eyledim
Hadisi
9. Bu
hadisi İmam Tirmizî Camiinde
"Cenazeler Bab-lan"nda rivayet etmiştir. C. 1, s.183, Enes ibnu Malik
Radiyallahu Anh, Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Hangi hafaza
melekleri, gece veya gündüzde yazdıklarını Allah'a götürürler ve Allahü Teala
da sahifenin başında ve sonunda güzel amel görürse: Sizi şahid tutuyorum ki,
kulumun sahifenin iki tarafı arasında kalan günahlarını bağışladım, bururur.[31] 7- Allah'ı Zikretmenin Ve O'ndan Korkmanın Fazileti Hadisi
10. Bu
Hadisi Ebu İsa et-Tlrmizî rivayet etmiştir. C.2, s. 98, Enes Radiyallahü Anh,
Peygamber Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir.: "Allahü Teala:
Beni bir gün zikredeni veya bir yerde Benden korkanı cehennemden çıkarırım,
diye buyurmuştur.[32] Ebu İsa et-Tirmizî
hadisin hasen ve garib olduğunu söylemiştir.[33] 8- Kalbi Allah'a Kulluk Ve O'na Tevekkül İçin Arındırmakla İlgili Hadis
11. Bu
hadisi et-Tirmizî Camiinde rivayet etmiştir. Ebu Hureyre
Radiyallahu Anh, Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. "Allahü Teala
Buyurur ki; Ey Ademoğlu! Bana kulluk için arın, gönlünü seni başka şeylere
ihtiyaç duymaktan kurtaracak zenginlikle doldur, o zaman senin fakirliğini
gideririm, bunu yapmazsan ellerini her zaman meşgul eder, fakirliğini de
gidermem.[34] Ebu İsa et-Tirmizî
Rahmetullahi Aleyh bu hadisin hasen ve garib olduğunu söylemiştir*[35] 9- Allahu
Teala'nın 'Şu Kuluma Bakınız Ezan Okuyor Ve Namaz Kılıyor – Benden Korkuyor'
Sözüyle İlgili Hadis
12. Bu
Hadisi en-Nesâî, Sünen'inde"Ferden Namaz Kılanın Ezan Okuması"
babında rivayet etmiştir, C.2, s.20 Ukbetu'bnu Amir
Radiyallahu Anh'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: 'Resulullah
Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu işittim' "Rabbin, dağın
tapesindeki şu çobana, taaccüb eder ki o, namaz için ezan okur, sonra namazını
kılar. Allah Azze ve Celle de : Şu kuluma bakın, ezan okuyor, namaz kılıyor,
Benden korkuyor; Ben bu kulumu bağışladım ve onu cennete koydum, diye buyurur.
"[36] 6-12. Hadislerin Şerhi
Müslim'in rivayetinde
yeralan: "Allahümmağfirli, Kur'an'ı te'vil etmektedir" ibaresinin
manası şudur: Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de "Rabbini hamd ile teşbih et ve
O'ndan bağışlanma dile, O, tevbeleri çokça kabul edendir" buyurmaktadır.
Resulullah Aley-hisselam'da Allahü Teala'nın bu emrine uyarak
"Allahümmağftr li: Allah'ım beni bağışla" sözünü çokça söylerdi. Bu
sözü rüku ve secde halinde de söylerdi, çünkü rüku ve secde halleri namaz
içinde, diğer hallerden daha faziletli hallerdir. Resulullah Aley-hisselâm'da,
Allah'ın emrini en güzel şekilde yerine getirmiş olmak için bu sözü söylemede
rüku ve secde hallerini tercih ederdi. Aynı zamanda bu iki halde Allah'a karşı
huşu, diğer hallerdekin-den daha bariz ve açık olmaktadır. "Subhanellah"m
manası Allah'ı yaratılmışlara ait olan her türlü noksan sıfattan tenzih ve
tebri etmektir. "Ve bi hanıdihi"nin manası ise şudur: Ey Allah'ım
Sana hamdederim, ben Senin beni muvaffak kılmanla, Senin hidayet vermenle ve
fazlında ancak Seni teşbih edebildim, yoksa kendi gücümle kudretimle değil.
Bunda, aynı zamanda Allah'ın nimetlerini itiraf ve onlardan dolayı Allah'a
şükür vardır. Resulullah Aleyhisselâm'm bütün günahlarının affedilmiş olmasına
rağmen; Allah'tan bağışlanma dilemesi, Allah'a kulluk görevini yerine getirmek
ve O'na olan ihtiyacını dile getirmek içindir. [37] 10- Kullarımın Hepsini Hanif Doğru Yolda Kimseler Olarak Yarattım Hadisi
13- İmam
Müslim'in Sahih'inden; 'Dünyadayken Cennet Ehlini ve Cehennem Ehlini Tanımaya
Yarayan Sıfatlar" bab'ı, C. 10, s. 314 ve sonrası Ebu Ğassân el-Mesmaî
ile îbnu Müsenna Muaz ibnu Hişam'dan, o da babasından, o da Katade'den, o da
Mutarrif ibni Abdullah ibni'ş-Şahhîr'den, o da Iyadi'bni Hammar el-Mucaşi'l
Radiyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselatü ve Sellem'in bir gün hutbede şöyle
buyurduğunu rivayet etmiştir: "Haberiniz olsun;
Rabbim Bana, sizin bilmediğiniz ve O'nun bana öğrettiği bazı şeyleri, bugün
size öğretmemi emretti: "Bir kula bağışladığım her mal helaldir. Ben
kullarımı hanîf -doğru yolda- kimseler olarak yarattım, sonra şeytanlar onlara
musallat oldu ve onları dinlerinden uzaklaştırdılar. Kendilerine helal
kıldığımı- onlara haram ettiler, hiçbir delil indirmediğim şeyleri Bana ortak
koşmalarını emrettiler. Allah dünya ehline baktı ve onlara gazab etti. Kitap
ehlinden artakalanlar müstesna, onları Arap ve Acem diye ayırdı. Buyurdu ki :
Ey Muhammedi Seni, imtihan etmek ve Seninle başkalarını imtihan etmek için
gönderdim. Sana su ile yıkanamayacak -yazısı silinemeyecek- bir kitap verdim.
Onu uykuda ve uyanıkken
okursun. Allah Bana Kureyş'i yakmamı emretti "Ya Rabbi, kafamı ikiye
ayırıp onu ekmek addederlerse", dedim. "Onların Seni oradan
çıkardıkları gibi, Sen de onları oradan çıkar, onlara karşı savaş aç, Biz Sana
yardımcı oluruz. Allah yolunda harca, Biz Sana veririz, Sen bir ordu topla Biz
Sana onun beş katı kadar yardımcı göndeririz, Sana itaat edenlerle, Sana isyan
edene karşı savaş" diye buyurdu. Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki: Cennet
ehli üç sınıftır: Az çok bir ameli -sultanı- olan, tasad-duk eden ve muvaffak
kılınan; her yakınına ve her Müslümana karşı iyi kalpli merhametli olan; çoluk
çocuk sahibi, hayalı ve ölçülü olandır. Cehennem ehli de beş sınıftır: Sadece
peşine gittiği adamın sözüne kanan, aileye ve mala düşkün olmayan, aklını kullanmayan
zayıf kimse; tamahını açığa vurmayan, her ne zaman bir iş yapsa ihanet eden
hain kişi; ehlinde ve malında sana bir hile yapmadan akşamlamayan veya
sabahlamayan adam; ravi der ki, sonra Resulullah Aleyhisselâm cimriliği yahut
yalanı ve eş-şantîr el-fehhaş'ı zikretti" Ravi Ebu Ğassan
hadisinde : "Allah yolunda harca biz sana veririz" kısmını
zikretmemiştir.[38] 14. Bu
Hadisi Muhammed ibnu Musenna el-Anezî Muhammed ibnu Ebi Adiyy'den, o da Saîd'den,
o da Katade'den aynı isnadla rivayet etmiş ama; "Bir kula bağışladığım her
mal helaldir" kısmını zik-retmemiştir. îmam Müslim bu hadisi
başka br senedle de rivayet etmiş ve şöyle demiştir: Abdurrahman Bişr
el-Âdva Yalıya bin Saîd'den, o da ed-Dustvai sahibi Hişam'dan, o da Katade'den,
o da Mutarriften, o da Iya-du'bnu Hammar'dan Resulullah Aleyhisselâm'm bir gün
hutbede şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir;... Sonra hadisi
zikretmiştir[39] 15. Bu
Hadisi Ebu Ammar Huseynu'bnu Hureys el-Fadlu'bnu Musa'dan, o da el~Huseyn'den,
o da Mutarriften, o da Katade'den, o da Mutarrif ibni Abdullah ibni Şahhîr'den
Benî Mucaşî'nin kardeşi lyad ibni Hammar'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Bir gün Resulullah Aleyhisselâm bize karşı hutbeye durdu ve şöyle buyurdu: "Rabbim bana
emretti ki,..." sonra Hişam'ın Katade'den rivayet ettiği hadisi aynen
zikretmiş ve ona şöyle bir ilave yapmıştır: "Allahü Teala Bana kimse
kimseye karşı övünmeyecek, kimse kimseye karşı taşkınlık etmeyecek şekilde
mütevazi olmanız gerektiğini, bildirdi". O rivayetle bildirilen
hadiste ayrıca şöyle bir ilave geçmektedir: "Sadece peşine gittiği adamın
sözüne kanan, aileye ve mala düşkün olmayan" deyince: Böylesi de olur mu
Ey Eba Abdullah? diye sordum. O: Evet, vallahi ben öylelerini cahiliye döneminde
gördüm, bir adam kendisiyle cima edeceği bir cariye vermeleri karşılığında bir
mahallenin bekçiliğini -veya çobanlığını- yapardı diye cevap verdi.[40] 13-15. Hadislerin Şerhi
Hadiste: "Bir
kula bağışladığım her mal helaldir" denirken kulların bazı nimetleri,
kendi kendilerine haram etmelerinin asılsız olduğu anlatılmak istenmektedir.
Mesela, cahiliye Arapları Allah'tan kendilerine bir emir gelmediği halde,
kulağı çentilen, bir şey için adak yapılıp salıverilen, erkek dişi ikizler
doğuran, on defa yavrulayan develeri kendilerine haram etmişlerdi. Allahü
Teala, onların bu gibi şeyleri haram kılmalanyla gerçekte haram olmayacaklarını
bildiriyor. Kulun sahibi olduğu malın, kendisi için helal olması da, o malda
herhangi bir hakkın bulunmaması halindedir. Allahü Teala'nm:
"Ben kullarımın hepsini hanîf kimseler olarak yarattım" demesindeki
mana, onları günahsız temiz olarak yarattığını bildirmektir. Yani insanlar,
yaratılışları itibariyle istikamet üzeredirler ve hidayeti kabul etmeye
yatkındırlar, denilmiştir. Allahü Teala'nm
kullarına nazar ederek onlara gazab etmesi ise, insanların
Resulullah Aleyhisselâm'm gönderilmesinden önceki cahiliye döneminde
içine düştükleri sapıklık dolayısıyla ve bu itibarladır. Ehli kitaptan
artakalanlar ifadesi ile, bu topluluktan, dinlerini tahrif etmeden koruyanlar
kasdedilmektedir. "Seni imtihan
etmek ve Seninle başkalarım imtihan etmek için gönderdim" ibaresinin
manası şudur: Seni, emredileni yerine getirmen, Sana bildirileni insanlara
ulaştırman, Allah yolunda cihad etmen, Allah yolunda sabır ve tahammül
göstermen ve benzeri vazifelerle imtihan ediyoruz. Onların bazıları,
imanlarını açığa vurur, Allah'a itaatte ihîaslı olur, bazıları ise muhalefet
eder. Düşmanlık ve küfürle karşına çıkar, bir kısmı ise münafıklık ederler. Allah'ın kullarım
imtihan etmesi ise, durumlarının açıklık kazanması içindir. Allah insanları
kendilerinden sudur eden işlerden dolayı hesaba çeker, Allah vuku bulmadan
önce, onlar hakkındaki
bildiklerinden dolayı hesaba çekmez. Yoksa, işin gerçeğinde
Allahü Teala, bütün olacakları vukuundan önce bilmektedir. Bu mana şu ayet-i
kerimede de mevcuttur: "Sizin içinizden cihad edenleri ve sabırlıları
ortaya çıkanncaya kadar sizi imtihan edeceğiz." Yani bu işleri fiilen
yapanları ve bu işlerdeki sıfatları kazananları ortaya çıkaracağız ki, onlara
yaptıklarından dolayı karşılık verelim. Hadiste: "Sana su
ile yıkanmayacak bir kitap verdim. Onu uykuda ve uyanıkken okursun"
ifadesi geçiyor. Su ile yıkanmamasından kasıt, o kitabın kalplere yerleşmesi
ve dolayısıyla oradan gide-rilmemesidir. Zamanın geçmesiyle birlikte kitap,
nesilden nesile aktarılarak, değişmeden muhafaza edilir. İlim adamları,
"onu uykuda ve uyanıkken okursun" sözündeki mananın, "uyku ve
uyanıklık halinde o kitaptaki ibareler ve manalar senin için korunur"
olduğunu söylemişlerdir. Yine, buradaki mananın "onu gayet rahat bir
şekilde okuyabilirsin" olduğu söylenmiştir.[41] 11- İnancın Düzeltilmesi Konusu
"Ademoğlu Dehre Küfreder" Hadisi
16. -Buharı,
Tefsir, Casiye Suresi tefsiri,C.6,s.l33 el- Humeydî
Sufyan'dan, o da ez-Zuhrîden, o da Saîd ibni'l-Museyyeb'den, o da Ebu Hureyre
Radiyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir: Allahü Teala buyurdu
ki; Ademoğlu, dehre küfrederek Bana eziyet eder. Dehr Benim. İş Benim
elimdedir, gece ile gündüzü birbiri ardına Ben getiririm.[42] Bu Hadisi Buharı,
"Dehre Küfretmeyiniz" babında da rivayet etmiştir.[43] 17. Bu
Hadisi de Ebu Hureyre
Radiyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhissetâm şöyle
buyurmuştur: "Allah Teala
buyurdu ki: Ademoğullarıdehre küfreder. Dehr Benim, gece ile gündüz Benim
elimdedir." Buharî bu hadisi aynı
lafızla Kitabu't-Tefsir'den naklen Allahü Teala'mn, "Allah'ın kelamını
değiştirmek istiyorlar" ayetiyle ilgili babda da rivayet etmiştir, [44] 18, Bu
Hadisi Müslim ve Ebu Davud Kitabu'l-Edeb'de, en-Nesâî de Kitabu't-Tefsir'de
rivayet etmiştir. Müslim'in rivayetlerinden birindeki lanz şöyledir: "Ademoğlu, ey
yıkılası dehr diyerek Bana eziyet eder. Oysa dehr Benim, onun gecesiyle
gündüzünü birbiri ardına getiren Benim." Müslim'in diğer
rivayetleri Burahî'nin yukarıda geçen rivayetleri gibidir. Dolayısıyla burada zikredilmesine
gerek görmedik.[45] 16-18. Hadislerin Şerhi
"Ademoğlu Bana
eziyet eder" denirken, kişinin muhatabının hoşuna gitmeyecek ve bu yüzden
muhatabının rahatsızlık duymasına vesile teşkil edecek sözler sarfettiğine
işaret ediliyor. Hakikatte Allahü Teala kendisine başkalarının eziyet etmesi
halinden münezzehtir. Hadisteki ifade ile, dehre küfredenin bu sözü ile kenr
dini, Allah huzurunda bir eziyet ve rahatsızlığa maruz bıraktığı belirtilmek
istenmektedir. "Dehre
küfreder" denirken insanın başına bir musibet geldiği zaman bunu dehrden
bilerek ona "Allah belanı versin ey dehr" gibi sözler söylemesi
kastedilmektedir. "Dehr Benim"
demek, yani 'dehri, zamanı yaratan, onun içinde cerayan eden hâdiseleri yaratan
benim' «demektir. Bunun için hadiste "iş Benim elimdedir" ifadesine
yer veriliyor. Yani 'sizin dehre nisbet ettiğiniz iş gerçekte Benim elimdedir.
Siz o işten dolayı dehre küfredersiniz, ama o durumu Ben kendi kudretimle
varet-tim. Dehrin, bir hadisenin meydana gelişinde asla tesiri yoktur'.
"Gece ile gündüzü birbiri ardına getiren Benim". Yani 'gece ve
gündüzde meydana gelen bütün hâdiseleri meydana getiren, çeviren Benim1. "Dehre
küfretmeyiniz. Allah Teala buyurur ki: Dehr Benim, geceler ve gündüzler Benim
elimdedir. Onları eskiten ve yenileyen Benim. Kralların ardından başka krallar
getiririm". Yani, Ademoğlu başına
gelenleri dehrden sanarak ona sövdüğü zaman bu ifade -Allah muhafaza eylesin-
şanı yüce olan Allah'a gider. Çünkü gerçek yaratıcı O'dur. Dehr (zaman) ise bu
işlerin vukua geldiği bir çerçeve niteliğindedir. Yani hadisi şerifte
genel manada "dehr üzerinde tasarrufta bulunan Benim" denilmek
istenmiştir. Ancak lafzı kısaltmak ve ma nayı genelleştirmek için "dehr
Benim" şeklinde kısa ifade kullanılmıştır. Bu hadisi şerif,
inancı düzeltmeyi ve konuşurken edepli olmay] insanlara öğretmek için
söylenmiştir. İnsanlar günlerin ve gecelerin geçmesinin canların helakine tesir
ettiğine inanıyor ve bütün hadiseleri bu yüzden
zamana nisbet ediyorlardı. Şiirleri zamandan şikayette bulunan ifadelerle doluydu. "Ey kötü yüzlü
dehr. ey yokolası dehr" derlerdi. Noksan sıfatlardan münezzeh
şanı pek yüce olan Allah Teala bütün hadiseleri tek başına yaratır. Zaman ise hadiselerin zarfı,
yani
içinde meydana geldiği
şeydir. Bunun için
insan dehre
sövmekten nehyolunmuştur.[46] 12- 'Ademoğlu Hakkı Olmaksızın Beni Yalanladı* Hadisi
19. Bu
hadisi, Buharî Kitabu't-Tefsir, İhlas suresi tefsirinde rivayet etmiştir.
C.6,s.l60) Ebu'l-Yeman
Şu'ayb'dan, o da Ebu'z-Zenâd'dan, o da el-A'rec'den, o da Ebu Hureyre
Radiyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir. "Allah Teala
buyurdu ki: Ademoğlu, hakkı olmadan Beni yalanladı, hakkı olmadan Bana kötü
söz söyledi. Onun Beni yalanlaması "Allah Beni ilk kez yarattığı gibi
tekrar, diri İt em ey e çektir" demesi-dir. Oysa bir şeyi yoktan var etmek
onu tekrar diriltmekten daha kolay değildir. Benim hakkımda kötü söylemesi ise
'Allah kendisi için oğul edindi' demesidir. Oysa Ben tek ve herşeyden müstağni olan ilahım.
Doğurmadım, doğurulmadım ve hiçbir şey Bana denk olmadı.[47] 20. Hadîs de
yine Buharî'nin bir başka rivayetinde: "Beni
yalanlaması, Benim onu ilk kez yarattığım gibi tekrar di-riltemeyeceğimi
söylemesidir. Bana kötü söylemesi ise; 'Allah kendine oğul edindi', demesidir.
Oysa Ben her şeyden müstağniyim, doğurmadım, doğurulmadım ve hiçbir şey Bana
denk olmadı." şeklinde geçmektedir. [48] 21. Aynı
Hadisi en-Nesâî'de "Mü'minlerin Ruhları" babında c.4,s.U2'de şu
lafızla rivayet etmiştir: Ebu Hureyre
Radiyallahü Anh Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Allahü Teala
buyurdu ki: Ademoğlu Beni yalanladı, oysa onun Beni yalanlaması kendisine
yaraşmaz. Ademoğlu Bana kötü söyledi, oysa onun Bana kötü söylemesi kendisine
yaraşmaz. Onun Beni yalanlaması, Benim kendisini ilk kez yarattığım gibi tekrar
diriltemeyeceğimi söylemesidir. Halbuki Benim için bir şeyi sonradan diriltmek
ilk kez yaratmaktan daha zor değildir. Bana kötü söylemesi, 'Allah kendine oğul
edindi' demesidir. Halbuki Ben tek ve her şeyden müstağni olan Allah'ım,
doğurmadım, doğurulmadım ve hiçbir şey Bana denk olmadı.[49] 19-21. Hadislerin Şerhi
"Ademoğlu Beni
yalanladı1' denilirken, bunlardan bazıları kastedilmektedir ki, onlar da
yeniden dirilişi inkar edenlerdir. Yahut bu ifade ile cins, yani
Ademoğullarmdan gelenler kastedilmiş olabilir. "Hakkı
olmadan" demek "Ademoğlunun Beni yalanlamaya hakkı yoktur"
demektir. Allahü Teala'mn
burada, bir şeyi tekrar diriltmenin, onu yoktan varetmekten zor olmayacağını
bildirmesi, insanların, akılları icabı bunu anlamalarını istemesi manasınadır.
Esasında Allah nazarında ikisi de aynıdır, O bir şeyi yaratmak istediğinde ona
"ol" der, o da oluverir. Kişinin Allah Tealaya
oğul isnad etmesinin kötü söz olması ise, bu iddia Allahü Tealaya noksanlık
nisbet etmek olduğu içindir.Çünkü çocuk, kendisini sulbünde taşıyan, sonra bir
ana rahmine koyan babadan meydana gelir. Bunun öncesinde nikah olması gerekir.
Allahü Teala bütün bunlardan münezzehtir. "Doğurmadım,
doğurulmadım". Çünkü Allahü Teala kendi zatıyla vardır. O, ezelîdir, bütün
varlıklardan önce O var idi. Doğurulan her şey sonradan olduğu için, Allahü Teala
Hakkında doğurulma özelliği mümkün değildir. Şeyh îzzeddin ibnu
Abdüsselam Rahmetullahi Aleyh şöyle söylemiştir: Allah'tan nefy edilen şeyler
iki kısımdır: Birincisi; uyku, uyuklama, ölüm gibi noksan sıfatlar, ikincisi;
O'nun kemaline ortak koşulması hali, şirk. Ayet-i kerime'de:
"Doğurmamıştır, doğurulmamıştır" denilirken noksan sıfatlar
nefyedilmektedir. Çünkü doğuran da, doğur-tan da cisimden oluşurlar. Aynı
zamanda bunlar, değişikliğe ma- ruz kalanlardandırlar.
Değişikliğe maruz kalma hali de Allah'a yakışmayacak bâr noksanlık halidir., Baba ile oğlunun
durumu, oğulurş babanın aynısı olduğu hususuna delalet ederse, o zaman, kemal
sıfatına ortak koşma yönünden nefyi gerekir. Ebu Abdullah el-Buharî
Rahmetullahi Aleyh şöyle demiştir: Yüce Allah'ın
"Allah samed'dir" sözünde
geçen 'samed' kelimesini Araplar, ileri gelen kişilerini isimlendirmede kullanırlardı. Ebu Seleme'nin kardeşi
Ebu Vail de 'samed' en üst mertebeye çıkmış efendidir, diyor. îbnu Abbas Radiyallahü
Anh, şöyle demiştir: O, bütün yaratıkların ihtiyaçlarını kendisine arzetmeleri
itibariyle sameddir. O, bu sıfatla mutlak manada mevsuftur. O, yaratıklarından,
her bakımdan müstağnidir. O'ndan başka her şey ise her bakımdan O'na muhtaçtır. el-Hasen ve Katade:
O'nun yaratıklarından sonra baki olması itibariyle 'samed' sıfatı aldığını
söylemişlerdir. Yine el-Hasen 'samed'in her zaman diri ve baki olan, hiç zeval
bulmayacak olan manası taşıdığını söylemiştir Dahhak ve es-Suda
'samed'in hiçbir ihtiyacı olmayan anlamında olduğunu söylemişlerdir. Abdullah ibnu Yezîd
de, "samed, parıldayan ışık anlamındadır" demiştir. Bu sıfatların hepsi
Allahü Teala hakkında geçerli ve uygun sıfatlardır. Kastallanî,
Futuhu'1-Gayb adlı kitabında Gazalî'den naklen şöyle söylemiştir: "Allah
birdir" sözü Allah'ın kendi mukaddes ve münezzeh zatını isbatma delildir.
Samed'lik sıfatı ise Allahü Teala hakkında bütün ihtiyaçların nefyini, yani
Allah'ı her türlü ihtiyaçtan müstağni olarak bilmeyi, kendinden başka her
şeyin de O'na muhtaç olduklarım bilmeyi gerektirir, Allah ihlas suresinde
başkalarının kendi hakkında söylediği noksan sıfatları zatından nefyetmiştir.
Allahü Teala'yı bilmenin en açık yolu yaratıklara ait sıfatları O'ndan
nafyetmek, yani O'nu bu gibi sıfatlardan münezzeh bilmektir.[50] 13- Kullarımdan Bana İman Eden De
Beni İnkar Eden de Oldu Hadisi
22. Bu
hadisi Buharî, İstiska bablarından, "(Kur'an'dan İstifade Edeceğiniz
Yerde) Rızkınızı Yalanlamaktan İbaret mi Kılıyorsunuz" ayet-i kerimesiyle
ilgili babda rivayet etmiştir. İsmail, Malik'den, o
da Salih ibni Keysan'dan, o da Ubeydullah ibni Utbe ibni Mes'ud'dan, Zeyd İbni
Halid el-Cuhenî Radiyallahü Anh'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir. "Resulullah
Aleyhisselâm Hudeybiye'de bize gece yağan yağmurun ardından sabah namazı
kıldırdı. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem namazı bitirince halka yönelip:
Rabbiniz ne buyurdu biliyor musunuz? dedi. Oradakiler: Allah ve Resulü daha
iyi bilir, diye cevap verdi. Resulullah Aleyhisselâm Allah buyurdu ki, kullarımın
arasından Bana iman eden de, inkar eden de oldu. 'Allah'ın fazlı ve rahmetiyle
bize yağmur verildi' diyen Bana iman eden ve yıldızların gücünü inkar edendir.
'Falan falan yıldızdan bize yağmur verildi' diyen de Beni inkâr edip yıldızın
gücüne inanan kişidir" dedi. [51] Buharı bu hadisi Kitabu't-Tevhid,
"Allah'ın kelamını değiştirmek istiyorlar" ayetleriyle ilgili babda
da rivayet etmiştir. C. 9, s.145 (aynı senedle)[52] 23. Zeyd bin
Halid el-Cuhenî Radiyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre demiştir ki,
Resulullah Aleyhis-selâm'a yağmur verildi (duası bereketiyle yağmur yağdı) ve
dedi ki: "Allahü Teala
buyurdu ki, kullari-nın içinden Beni inkâr eden de, Bana iman eden de oldu.[53] 24. Bu
hadisi, İmam Malik Rahmetullahi Aleyh de Muvatta'ında, Buharî'nin burada
zikredilen birinci hadisine benzer bir lafızla yine Zeyd ibnu Halid
el-Cuhenî'den rivayet etmiştir. İstiska babı, C.1, (el-Mesabih'in hamişi) s, 91
[54] 25. Hadisi,
en-Nesai'de Sünen'inde 'Yıldızlardan Yağmur İstemenin Keraheti" babında
iki ayrı senedle rivayet etmiştir. Birincisi Ebu Hureyre'den ikincisi ise Zeyd
ibnu Halid el-Cuhenî'dendir. Ebu Hureyre Radiyallahü Anh'den gelen rivayet
Zeyd ibnu Halid'in rivayetine göre daha muhtasardır ve lafzı şöyledir: Ebu Hureyre Radiyallahü Anh, Resulullah Alay his selâm'in şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir. 'Allahü Teala buyurdu
ki, kullarıma her ne zaman bir nimet bahşetsem, içlerinden bir topluluk onu
inkar ederler. "Yıldız, yıldızla" (yani bize bu nimet yıldız
tarafından veya yıldız sayesinde verildi) derler[55] 26. Hadis
İle İlgili Zeyd ibnu Haüd el-Cuhenfnin rivayeti ise aşağıdaki şekildedir: Zeyd ibnu Halid el-
Cuhent Radiyallahü Anh'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Peygamber
Aleyhisselâm'a yağmur verildi (yani duası bereketiyle yağmur yağdı) de şöyle
dedi: Duymadınız mı Rabbiniz bu gece ne buyurdu? buyurdu ki: Kullarıma her ne
zaman bir nimet versem içlerinden bir topluluk onu inkar ederler. 'Filan filan
yıldızdan bize yağmur verildi' derler. Bana iman eden ve verdiğim yağmur
karşılığında Bana hamdeden ise gerçek manada Bana iman etmiş olan ve yıldızın
gücünü inkâr edendir. 'Bize filan filan yıldızdan yağmur yağdırıldı1 diyen ise
Beni inkâr eden ve yıldıza iman edendir"[56] 22-26. Hadislerin Şerhi
Hadiste zikri geçen
Hudeybiye, bu ismi, altında Rıdvan bey'atımn gerçekleştiği 'Hedba1 ağacına
nisbetle almıştır. Yıldızların yağmur
yeğdırdığına inanan, şirk ehlinin bu yoldaki iddiasına inanmış
olmaktadır. Müşrikler yağmuru
birtakım yıldızların yağdırdığına inanıyorlardı. Ailahü Teala, bu
inançta olanların, kendini inkar ettiklerini bildiriyor, Çünkü yıldız vakitle kayıtlıdır. Vakit ise
yaratılmıştır. Ne kendisi için, ne de başkası için bir güç sahibidir. Bir kimsenin
"bize şu vakitte yağmur verildi" demesi küfürdür. îmam eş-Şafıi
Rahmetullahi Aleyh şöyle demiştir: "Bir kimse yağmurun,
Süreyya yıldızının düşmesi halinde yağdığına inanırsa bunda mahzur yoktur,
çünkü bununla vakti ve mevsimleri kastetmektedir. Esas itibariyle her vakit ve
zaman, insanların bu konuda belirlemiş oldukları bazı ölçülere göre tayin
edilir.", Ebu Hureyre
Radiyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre o "Allah'ın lütfuyla bize
yağmur verildi" der, sonra şu ayet-i kerimeyi okurdu: "Ailahü Teala insanlar için rahmetinin
kapısını açarsa kimse buna engel olamaz". İbnu'l-Arabî der ki:
"îmam Malik bu hadisi istiska bablarında şu iki sebepten dolayı rivayet
etmiştir: Birincisi: Araplar yağmuru yıldızlardan beklerlerdi. Peygamber
Aleyhisselâm, bu hadisle kalplerle yıldızlar arasındaki bu bağlantıyı
kesmiştir. İkincisine gelince; Ömer ibnu'l-Hattab zamanında bir kıtlık
hâdisesi oldu, Ab-bas Radiyallahü Anh'e Süreyya yıldızlarından ne kadar kaldı?
diye sordu. Abbas Radiyallahü Anh'de : Ey Mü'minlerin emiri, onların ufukta
yedi kez ortaya çıkacağına kanaat getiriyorlar, onlar geçince yağmur yağar,
dedi. Ömer ve Abbas Radiyallahü Anha-ma'ya bakın, süreyyayı ve vaktini
konuşuyorlar ve onun vaktinin geçmesi üzerine umutta bulunuyorlar." Sonra sözüne şöyle
devam ediyor: "Yıldızların
Allah'tan gayri olarak güç sahibi oldukları inancıyla yıldızlardan yağmur
isteyen kafir olur. Yine Allah'ın kendilerine güç verdiğine ve bu güçle yağmur
yağdırdıklarına inanarak yıldızlardan yağmur isteyen de kafir olur. Çünkü
yaratma ve takdir işi ancak Allah'tan sudur eder. nitekim Ailahü Teala ayeti
kerimesinde: "Yaratma ve takdir O'na aittir" buyuruyor. Fakat, Allah'ın ilahi
sünnetinden olarak, âdeten yağmur verdiği vakitleri hesab ederek bu vakitlerde
yağmur bekleyen için bir şey yoktur. Çünkü Ailahü Teala çeşitli hikmetleri için
bulutlar, rüzgarlar ve yağmurlar hakkında birtakım sistemler koymuştur. Bu
sistemler yaratıklar içinde yerleştirilmiştir. Adet üzere olan düzene göre* bu
sistemlerin gerekleri ortaya çıkar. Hadisin Nesâî'de geçen
rivayetindeki, "kullarıma her ne zaman bir nemet bahşetsem, içlerinden bir
topluluk onu inkar ederler" ifadesinin zahirî manası geneldir. Yani
Allah'ın kullarına bahşettiği bütün nimetleri içine alır. Sudan başka nimetler
de buna dahildir. Ancak su, nimetlerin başında geldiği için, bütün rızıkların
esası olan su rızkını inkar eden, bütün nimetleri inkar etmiş gibi olmaktadır.
O bu yüzden daha sonra gelen ifadede "Bize yağmur verildi,.."
denilerek tahsis yapılmıştır. Yoksa işin gerçeğinde her nimet için durum
aynıdır, bu nimetleri inkar edenler, onlardan dolayı şükredenlerden daha
çoktur. Ey Allah'ım bizi
nimetlere şükretmeye muvaffak kıl, amin.
[57] 14- Benim Yarattığım Gibi
Bir Şeyi Yaratmaya Kalkışandan Daha
Zalim Kim Olabilir hadisi
27. Hadisi,
Buharı Kitabu't-Tevhid, "Allah Sizi ve Yaptıklarınızı Yarattı"
ayetiyle ilgili babda rivayet etmiştir. Muhammedu'bnu'l-Alâ Îbnu'l-Fudayl'dan,
o da Umare'den, o da Ebu Zur'a'dan Ebu Hureyre Radiyallahü Anh'ın şöyle
dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah
Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini duydum: Allahü Teala buyurur ki, Benim
yarattığım gibi bir şey yaratmaya kalkışandan daha zalim kim olabilir? Bir
karınca yaratsınlar, yahut bir arpa yaratsınlar.[58] 27. Hadisin Şerhi
Hadiste zikredilen
durum umumî manada değildir. Suret ıtıbariyle
yaratmaya kalkışmak kastedilmektedir, her
bakımdan değildir. "Daha zalim"
sözünü açıklamada biraz zorluk çıkmaktadır. Çünkü kafir kesinlikle suret yapan
herhangi bir kişiden daha zalimdir. Burada kastedilen, tapınmak için put yapan
ve bu yüzden küfre düşen kimse olduğu söylenmiştir. Böyle yapanın azabının
diğer kafirlerin azabından çok olacağı münasebetiyle böyle söylendiği
belirtilmiştir. Çünkü böylesi küfründe daha ileri gitmiştir., [59] 28. Buhari,
Kitabu'l-Iibas, 'Suretlerin Bozulması" babında da şöyle bir rivayette
bulunmuştur: Mus'ab'ibnu İsmail
Abdu'l-Vahid'den, o da Umâre'den Ebu Zur'a'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir. "Ebu Hureyre ile
birlikte Medine'de bir eve girdik. Evin üst kısmında resim yapan bir ressam
gördü ve ona, Resulullah Aley-hisselâm Allahü Teala'nın şöyle buyurduğunu
bildirdi: Benim yarattığım gibi bir şey yaratmaya kalkışandan daha zalim kim
olabilir? Bir tane veya bir zerre yaratsınlar, dedi". "Sonra su dolu
bir kap istedi ve koltuklarına kadar kollarını yıkadı. Ben:"Ey Eba
Hureyre, bu yaptığın, hakkında Resulullah Aleyhisselâm'dan duyduğun bir şey mi?
diye sordum. O da, "Süslenmenin en güzeli' dedi.[60] 29. Hadis-i
Şerifi Müslim, Sahih'inde Şu lafızla rivayet etmiştir: "Ebu Hureyre ile
birlikte Mervan'ın evine girdik, içerde bazı resimler gördü ve şöyle dedi:
'Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle dediğini duydum: Allahü Teala buyurdu ki,
Benim yarattığım gibi bir şey yaratmaya kalkışandan daha zalim kim olabilir?
Bir karınca veya bir arpa tanesi yaratsınlar.[61] 28-29. Hadislerin Şerhi
Bu hadisin
Kastallanî'nin kitabında geçen şerhi (C.8, s.537) 'Evin üst kısmı'
denirken tavam kastedilmektedir. Allah'ın yaattığı gibi
bir şey yaratmaya kalkışmak, suret itibariyledir, yoksa her yönüyle aynısını
yaratmaya zaten insanoğlunun gücü yetmez. Benzetme sadece suret itibariyledir. Hadiste, "bir
karınca veya bir arpa tanesi yaratsınlar" denirken onlardan bir canlı
yaratmaları istenmesi suretiyle, onların acziyet-lerinin ortaya çıkarılması
kastedilmektedir. İkincisinde de canlı olmayan bir şeyi yaratmaları isteniyor.
Canlıyı yaratmak cansızı yaratmaktan daha zordur. Ama insanların cansızı
yaratmaya dahi kudretleri yoktur[62] Suret (Resim) Yapmakla İlgili İlave Hadisler:
Suretle ilgili bu
hadisler hem suret yapma konusunu
hem de üzerinde suret
bulunan eşyayı kullanma konusunu kapsamaktadır. Burada vereceğimiz hadisler
her ne kadar Kudsî Hadislerden değilse de, konunun etraflıca anlaşılabilmesi
için vermekteyiz. Buradaki hadisler
Sahih-i Buharı ve Sahih-i Müslim'den alınmış olduğu için, bu kitaplardaki
senedlerin sahih senedler olduğuna itimadla, senedde sadece sahabi ismi
verilmeklemistir. Sahihul-Buhari, Kitabu'I-Libas'tan konuyla ilgili
hadisler Suretler Babı:
Ibnu Abbas Radiyallahü Anh'ın Ebu Talha Radi-yallahü Anh'den rivayetine göre;
Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Melekler, içinde köpek veya
tasvirler (resimler) bulunan eve girmezler" Resim Yapanların Azabı» Babı: Müslim el-Hemedanî'nin şöyle dediği rivayet edilir.
"Mesruk ile beraber Yesar ibnu Numeyr'in evinde idik. Mesruk evde birtakım
resimlerin (veya heykellerin) bu-luduğunu görünce şöyle dedi: Abdullah'tan
duyduğuma göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: Kıyamet günü Allah
tarafından en acıklı azaba çarptırılacak olanlar resim yapanlardır." Nafı'm Abdullah ibnu
Ömer Radiyallahü Anh'den rivayetine göre de Resulullah Aleyhisselatü ve Sellem
şöyle buyurmuştur: "Şu resimleri yapanlara kıyamet gününde azab edilir
Kendilerine " yaptıklarınıza can verin bakalım" denilir." İmranu'bnu Hattan'm
Hazreti Aişe Radiyallahü Anha'den rivayetine göre "Resulullah Aleyhisselâm,
içinde resimler bulunan evlerde, bu resimlerden hiçbir eser bırakmayacak
şekilde onları silerdi." Yine Ebu Zer'den
rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm, evde resimler görürse onları
silerdi. Ebu Zur'a anlatıyor. "Ebu Hureyre Radiyallahü Anh'le birlikte
Medine'de bir eve girdik. Ebu Hureyre Radiyallahü Anh bir ressamın evinde
tavanına resimler yaptığını görünce şöyle dedi: Resulullah Aleyhisselâm'm
şöyle buyurduğunu işittim: Allah buyurur ki, benim yarattığım gibisini
yaratmaya kalkışandan daha zalim kim olabilir. Bir tane yahut bir karınca
yaratsınlar bakalım." Ayak Altına Gelen Tasvirler, Babı: Süfyan der ki;
zamanında Medine'de kendinden daha üstün birinin bulunmadığı Abdurrahman
ibnu'l-Kasım'dan duydum, o babası Kasım ibni Muhammed ibni Ebi Bekr'den
Hazreti Aişe Radiyallahü Anha'nm şöyle söylediğini rivayet etti:
"Resulullah Aleyhisselâm, bir yorculuktan geldi. Ben de kendimi gizlemek
için kapının Önüne üzerinde canlı resimleri bulunan bir örtü asmıştım.
Resulullah Aleyhisselâm, onu görünce yırttı ve: "Kıyamet gününde en
şiddetli azaba çarptırılacak olanlar Allah'ın yarattığı gibi bir şey yaratmaya
kalkanlardır." diye buyurdu. Biz de onu bir veya iki yastığa örtü
yaptık." Aişe Radiyallahü
Anha'nm şöyle söylediği rivayet edilmiştir: "Resulullah Aleyhisselâm bir
yolculuktan döndü, ben de üzerinde canlı resimleri bulunan eski bir örtüyü
asmıştım. Resulullah Aleyhisselâm kaldırmamı emretti ben de kaldırdım. Ben ve
Resulullah Aleyhisselâm aynı kaptan guslederdik." Resimlerin Üzerine Oturmaktan Menolunma, Babı: Rivayet edildiğine
göre Aişe Radiyallahü Anha, üzerinde canlı resimleri bulunan bir minder satın
almıştı. Resulullah Aleyhisselâm kapının önünde durarak içeri girmedi. Aişe
Radiyallahü Anha der ki: "İşlediğim hata için Allah'a tevbe ediyorum, oturman
ve arkana dayaman için satın aldım" dedim. Resulullah Aleyhisselâm'da
şöyle buyurdu: "Bu suretleri yapanlar kıyamet gününde azab edilirler.
Kendilerine: Yarattıklarınıza can verin bakalım, denir. Melekler de içinde
suret bulunan eve girmezler." Zeyd ibnu Halid
el-Cühenî Radiyallahü Anh'de, Resulullah Aleyhisselâm'm ashabından Ebu Talha
el-Ensarî Radiyallahü Anh'den Resulullah Aleyhisselâm'm "Melekler, içinde
suret bulunan eve girmezler" diye buyurduğunu rivayet etmiştir. Busr der
ki: Zeyd (yani İbnu Halid) bundan sonra rahatsızlandı, biz de kendisini
ziyarete gittik. Bir de baktık ki, kapısının üzerinde resim bulunan bir örtü
var. Ben, Resulullah Aleyhisselâm'm zevcesi Meymune'nin üvey çocuğu olan
Ubeydullah ibnu'l-Esved el-Hulanî'ye: Zeyd bize geçen gün resimlerle ilgili bir
hadis bildirmemiş miydi'? diye sordum. Ubeydullah: "Elbise üzerindeki
süsleme (rakam) hariç diye
söylediğini duymadın mı" diye cevap
verdi. Buharî'den 3. bab: Resimli Şeylerin Üzerinde Namaz Kılmanın
Keralıiyeti Enes Radiyallahü
Anh'ın şöyle söylediği rivayet-edilmiştir: "Aişe Radiyallahü Anha'nın
kışlık bir örtüsü vardı, onunla evinin bir yanını örterdi. Resulullah
Aleyhisselâm "Onu benim karşımdan al, çünkü üzerindeki resimler namazda
karşıma gelip duruyor', diye buyurdu" Yine Buharî'den,
"Melekler içinde Suret Bulunan Eve Girmezler" başlıklı bab Abdullah ibnu Ömer
Radiyallahü Anhın şöyle söylediği rivayet edilmiştir: "Cibril
Resulullah Aleyhisselâm'a vaadde bulundu, ama gecikti. Bu durum Resulullah
Aleyhisselâm'in canını sıkar oldu. Resulullah Aleyhisselâm dışarı çıktı,
Cebrail'le karşılaştı ve gecikmesinden dolayı olan sıkıntısını ona bildirdi.
Cibril Aleyhisselâm 'Biz, içinde suret ve köpek bulunan eve girmeyiz1 diye
cevap verdi." "İçinde Suret Bulunan Eve Meleklerin Girmemesi,
bab'ı: Kasım ibnu Muhammed,
Resulullah Aleyhisselâm'm zevcesi Aişe Radiyallahü Anha'nm kendisine
bildirdiğine göre, o (Aişe)'nun, üzerinde resimler bulunan bir yastık satın
aldığını, Resulullah Aleyhisselâm'm bunu görünce kapıda dikilip içeri girmediğini,
Aişe Radıyyallahü Anha'nın Onun yüzünden herhangi bir şeyden rahatsız olduğunu
farkettiğini ve 'Ey Allah'ın Resulü, Allah'a tevbe ediyor ve senden de özür
diliyorum, ne hata işledim?' diye sorduğunu, Resulullah Aleyhisselâm'in: 'Şu yastık
neyin nesi?1 diye söylediğini, Hazreti Aişe'nin 'Onu üzerine oturasm ve arkana
yastık yapasın, diye satın aldım' şeklinde cevap verdiğini, Resulullah
Aleyhisselâm'm da: 'Şu suretleri yapanlar kıyamet gününde azap edilirler,
kendilerine: "Yarattığınıza can verin bakalım, denir' diye söylediğim ve
yine: "İçinde suret bulunan eve melekler girmez, diye buyurduğunu rivayet
etmiştir. Yine Buharî'den,
"Kim Bir Suret Yaparsa Ona Ruh Üflemesi İstenir, O ise Böyle Bir Şeye
Muktedir Değildir" başlıklı bab Enes ibnu Malik'in
oğlu Nadr'dan rivayet edildiğine göre, Nadr şöyle söylemiştir: 'İbnu Abbas
Radiyallahü Anh'ın yanında idim, etrafındakiler ona sorular soruyorlardı, o da
sorulmadan Resulullah Aleyhisselâm hakkında birşey söylemiyordu.
"Resulullah Aleyhisselâm şöyle söyledi" diye de konuşmuyordu. Sonunda
bir adam: 'Ben şu resimleri yapan bir adamım!' diye söyledi. İbnu Abbas bunun-
üzerine: 'Bana yaklaş' dedi. Adam ona yaklaştı. îbnu Abbas Radiyallahü Anh: Ben
Muhammed Aleyhisselâm'ı şöyle konuşurken işittim: 'Kim dünyada bir suret
(resim) yaparsa ahi-rette ona ruh üflemesi istenir, o ise böyle bir şeye
muktedir değildir diye' söyledi". Bu sonuncu hadisin
Müslim'deki rivayletlerinde Buharî'de geçen metne ilaveler yardır. Meselenin
tam olarak anlaşılabilmesi için bunu da zikrediyoruz. Orada senedden sonra
söyle deniliyor: Bir adam îbnu Abbas
Radıyallahüı Anh'a geldi. "Ben şu resimleri yapan bir adamım,- bana bunun
hakkında fetva ver"dedi. İbnu Abbas adama: 'Bana yaklaş' dedi. Adam ona
yaklaştı. Sonra yine yaklaşmasını istedi, adam iyice yaklaştı, ibnu Abbas
Radiyallahü Anh, elini adamın başına koyarak: 'Sana Resulullah
Aleyhisse-lâm'dan ne işittiğimi söyleyeyim mi? Ben Resulullah Aleyhisselâm'm
şöyle söylediğini duydum: "Resim yapan herkes cehennem azabı görecektir.
Yaptığı her resim için bir nefs ortaya çıkarılır ve onlar cehennemde ona azab
ederler." diye söyledi' sonra şöyle devam etti: 'Eğer mutlaka resim
yapacaksan, ağaç resmi yap, onun canı yok'' Müslim bu hadisi
muhtelif rivayetlerle vermiştir ki, bu rivayetlerin yukarıda zikredilenden pek
fazla farkları yoktur. Müslim, bu bölümde verdiğimiz Buharı hadislerinin
hepsini rivayet etmiştir. Onun rivayetleri Buharî'nin rivayetlerinden pek
farklı değildir. Sadece Zeyd ibnu Hâlid el-Cuhenf nin Ebu Talha el-Ensarî'den
rivayet ettiğinde bazı ilaveler mevcuttur. Orada Ebu Talha el-Ensarî
Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini duyduğunu bildiriyor: "Melekler, içinde
köpek ve resim bulunan eve girmezler" Ravi Zeyd der ki: 'Ben bunu duyunca
Aişe Radıyallahü Anha'ya gittim ve: 'Bu adam, meleklerin içinde köpek ve
resimler bulunan eve girmeyeceğini söylüyor, sen Resulullah Aleyhisselâm'm
böyle söylediğini duydun mu?' diye sordum. O: 'Ben sana' Ondan gördüğüm bir
fiili haber vereceğim; O bir gazveye çıkmıştı, ben de, bir yaygı satın alıp
kapının üzerine örttüm. Geri döndüğünde yaygıyı gördü. Yüzünde bir hoşnutsuzluk
hissi gördüm. Onu çekip yırttı, ve: 'Allah bize taşları ve toprakları örtmemizi
emretmedi' diye buyurdu. Ben sonra ondan iki yastık örtüsü yapıp içine lif doldurdum.
Resulullah böyle yaptığım için bana bir şey demedi' şeklinde cevap verdi".[63] [1] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 5-6. [2] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 7. [3] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 7. [4] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 8. [5] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 8-9. [6] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 11-12. [7] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 12-13. [8] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 13-15. [9] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 17-19. [10] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 21-22. [11] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 23. [12] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 25-26. [13] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 27. [14] Bu
bilgiler; îbnu Kesir'in
el-Bidaye ve'n-Nihaye adlı
kitabının, C.ll, s.53'den alınmıştır. [15] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 29. [16] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 31. [17] Buhari: Daavat: 66. Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 35-37. [18] Müslim: Zühd ved'dua: 25 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 37-39. [19] Tirmizî: Daavat: 129 [20] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 39-41. [21] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 41. [22] Kaynağı Bulunamadı [23] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 43-44. [24] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 44-45. [25] ibnu Mace: Edeb: 56 (Kitabda Nesât) Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 47-48. [26] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 48. [27] Müslim: Salat: 220 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 49-50. [28] Tirmizf: Cenâiz: 9. [29] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 51-52. [30] ibnu Mâce: Zühd: 35 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 52-53. [31] İbnu Mace: Zühd: 35 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 55. [32] Tirmizî: Cehennem : 9 [33] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 57. [34] Tirmizî: Kıyamc: 30 [35] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 59. [36] Nesai, Ezan: 26-35 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 61. [37] Nevevî'nin Sahih-i Müslim Şarhmden. Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 62. [38] Müslim: Cennet: 63 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 63-65. [39] Müslim: Cennet: 63 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 65. [40] Müslim: Cennet: 63 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 66-67. [41] Nevevî'nin Sahihi Müslim Şerhinden Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 67-68. [42] Buhari Tefsir, Casiye Suresi: 1; Tevhid: 35. [43] Kitabu'1-Edeb, c. 8, s.41 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 69-70. [44] Buharî: Edcb: 101; Müslim: Elfaz: 1-2-3-4-5 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 70. [45] Müslim: Elfaz: 3-4 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 70-71. [46] Kastallanî Şerhi c.9 s.106 ve c.10 s.434 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 71-72. [47] Buharî: Tefsir: ihlas Suresi: 1 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 73-74. [48] Buharî: Tefsir: Ihlas Suresi: 2 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 74. [49] Nesât:Cenaiz:117 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 74-75. [50] Kastallanî Şerhi'nden Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 75-76. [51] Buhart: îstiska: 28 [52] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 77-78. [53] Buharî: Ezan: 156; Meğazı:35 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 78. [54] Muvatta: latiska: 4-35 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 78. [55] Nesâî: istiska: 16 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 79. [56] Nesâî: istiska: 6 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 79-80. [57] Kastallanî Şerhi, C.2, s. 257 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 80-82. [58] Buharî: Tevhid: 56 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 83. [59] Kastallanî Şerhi, CIO s.477 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 83-84. [60] Buharî: Libs: 90 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 84-85. [61] Müslim: Libas: 101 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 85. [62] Kastallanî Şerhi, C.8, s. 537 Buhari,
Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve
Yayınları: 85. [63] Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî,
Muvatta’dan Kudsi Hadisler, Madve Yayınları: 85-90.[1]
Kaynak: “Hadis Fihristini online okuyabilir, facebook, twitter gibi diğer sosyal ağlarda paylaşabilir, bilgisayarınıza indirebilir, ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz. Eraykitap En iyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir |