ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !
En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir
"...Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle.." (Tevbe Suresi - 29) (Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur ve Rahimdir. De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin Eğer yüz çevirirlerse /itaat etmezlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez (Ali İmran Suresi 31-32) = ♦ G ♦ = “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8) İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 Huzeyfe'nin (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: Sizden önceki ümmetlerden bir kişinin ruhunu melekler karşılayarak "Dünyada bir iyilik yaptın mı?" diye sordular. O kimse: "Hayır" dedi. Melekler: "Hatırlamağa çalış" dediler. O kimse: "Ben insanlara borç verirdim, sonra bunları toplayan adamlarıma; malı olmayan borçluya mühlet veriniz, malı olana da musamaha ediniz şeklinde emrederdim" diye cevap verdi. Allah Resulü devamla şöyle dedi: Yüce Allah da: "Siz de bu kuluma müsamaha ediniz" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2917 Ebu Mesûd'un (r.a.) rivayet ettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur. "Sizden önceki ümmetlerden bir kimse hesaba çekildi de hiçbir iyiliği bulunamadı. Ancak o kimse zengindi ve insanlarla ticari muameleleri olurdu. Borçlularından para toplayan adamlarına da: "Malı olmayan borçluları bırakın" diye emrederdi. Hz. Peygamber (a.s.) devamında dedi ki: "Yüce Allah, müsamaha bize daha çok yaraşır, bu kulu bırakınız" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2921 Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir zamanlar halka ödünç veren bir kimse vardı. Bu kişi alacaklarını toplayan adamına: Malı olmayana geldiğinde müsamaha göster, umulur ki Allah da bizlere müsamaha edip günahlarımızı affeder derdi. Nihayet Allah'a kavuştu ve Allah da ona müsamaha gösterdi." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2922 [1] İbn Ömer'den (r.ahm.) nakledildiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir zamanlar üç kişi yolda giderlerken yağmura tutulmuşlar. Bunlar hemen dağdaki bir mağaraya sığınmışlar. Derken mağaranın ağzı, dağdan kopup düşen büyük bir kaya ile kapanmış. Bunun üzerine birbirlerine: Bakın, hayatınızda sırf Allah için işlediğiniz bir takım iyi ameller varsa onlar vasıtasıyla Allah'a dua ediniz. Belki Allah bu kayayı açar! dediler. Bunlardan birisi: Allahım! Bilirsin ki benim, yaşlı ihtiyar anamla babam, bir karım ve bir kaç küçük çocuğum vardı. Ben her gün onlar için koyunları otlatırdım. Koyunları onların yanına sürüp getirdiğim zaman sütlerini sağar, evvela ana babamdan başlayarak çocuklarımdan önce onlara süt içirirdim. Şu var ki bir gün ağaçlık beni uzağa götürmüştü de akşama kadar gelememiştim. Geldiğimde de anam ile babamı uyumuş halde bulmuştum. Her gün sağmakta olduğum gibi sütleri sağdım ve süt bakracını getirdim. Baş uçlarında durdum. Onları uykularından uyandırmaya kıyamıyor, anam ve babamdan önce çocuklara içirmeyi de istemiyordum. Halbuki çocuklar ayağımın dibinde ağlaşıyorlardı. Ta fecr doğuncaya kadar benim ve çocukların hâli devam etmişti. Hiç şüphe yok sen pek iyi bilmektesin ki ben ana babama yaptığım bu derin hizmeti yalnız senin rızan için yapmıştım. Şu kayayı bir parça arala da oradan gök yüzünü görelim! diye dua etti. Bunun üzerine Allah kayayı araladı ve o delikten gökyüzünü gördüler. Onlardan bir diğeri: Allahım! Şu muhakkak ki benim amcamın bir kızı vardı. Ben onu, erkeklerin kadınları sevmekte oldukları sevginin en şiddetlisi ile sevmiştim. Ben kendisiyle evlenmek istedim. O, ben kendisine yüz dinar getirmedikçe kabul etmedi. Ben bu parayı kazanmak için yoruldum. Nihayet yüz dinarı toplayıp amcamın kızına getirdim. Bacaklarının önüne oturduğum zaman kız bana: Ey Allah'ın kulu! Allah'tan kork. Mührü haksız yere açma! dedi. Bunun üzerine ben de kalktım. Sen pek iyi bilmektesin ki bu işi sırf senin rızan için yapmadığımı biliyorsun. Bu kayadan bir delik aç dedi. Bunun üzerine Allah onlar için biraz daha açtı. Öteki de: -Allahım! Ben bir ölçek pirinç mukabilinde bir işçi tutmuştum. İşçi işini bitirdiği zaman: Bana hakkımı ver dedi. Ben de ona ölçeğini verdim. Fakat o adam bunu istemedi, bırakıp gitti. Ben onu ekmeye devam ettim. Nihayet ondan çobanlarıyla birlikte bir sürü sığır elde ettim. Bir müddet sonra o işçi geldi ve: Allah'tan kork, benim hakkıma zulmetme dedi. Ben: Şu sığırların ve çobanların yanına git ve onları al, dedim. Bunun üzerine işçi: Allah'tan kork, benimle alay etme dedi. Ben: Hayır seninle alay etmiyorum. v Şu sığırları ve çobanlarını al, dedim. Bunun üzerine alıp götürdü. Şüphesiz sen biliyorsun ki ben bunu senin rızanı talep için yaptım. Bizim için deliğin kalanını da aç diye dua etti. Allah onlar için mağaranın kalan deliğini de açtı." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4926 [2] 1830. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Vaktiyle bir adam bir başkasından bir arsa satın aldı. Arsayı alan adam orada altınla dolu bir çanak buldu. Arsayı satan adama: - Altınını al! Zira ben senden altın değil arazi satın aldım, dedi. Arsanın ilk sahibi de: - Ben sana o arsayı içindekilerle beraber sattım, dedi. Anlaşmazlıklarını halletmesi için bir adama başvurdular. Hakem olan bu adam: - Çocuklarınız var mı? diye sordu. Biri: - Benim bir oğlum var, dedi. Diğeri de: - Benim de bir kızım var, dedi. Hakem: - Oğlanla kızı evlendirin. O altınların bir kısmını onlara verin, bir kısmını da siz harcayın, dedi". Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Akdıye 21. Ayrıca bk. İbni Mâce, Lukata 4 [3] Ebu Hureyre (r.a.) Peygamber'i (a.s.) şöyle buyururken işitmiştir: "İsrail oğullarında biri alaca, biri kel ve biri de kör olmak üzere üç kişi vardı. Allah bunları imtihan etmek istedi de onlara bir melek gönderdi. Melek alacalıya geldi ve: Sence en makbul şey nedir? dedi. Abraş: Güzel bir renk, güzel bir ten ve insanların tiksindikleri hastalığın benden gitmesi dedi. Melek onun vücudunu sıvazladı ve hemen ondan bu iğrençliği gitti ve ona güzel bir sima, güzel bir ten verildi. Bundan sonra melek ona: Hangi malı çok seversin? diye sordu. Deve dedi. (Yahut da: İnek dedi. Hadisin ravisi İshak tereddüt etmiştir. Ancak alacalı ile kelden birisinin deve, öbürüsünün inek istediğini söylemiştir). Deve isteyene on aylık gebe bir deve verildi de bunun üzerine melek: Allah sana bu devede bereket ihsan eylesin! diye dua etti. Sonra melek kel adamın yanına vardı. Ona da: Sen en çok neyi seversin? diye sordu. O da: Güzel bir saç ve insanların tiksindiği hâlin benden gitmesi dedi. Müteâkiben melek onun başını sıvazladı da ondan kellik gitti ve ona güzel bir saç verildi. Melek ona da: En çok hangi malı seversin? diye sordu. O da: İnek dedi. Ona da gebe bir inek verildi. Ve melek ona: Allah bu ineği sana bereketli eylesin! diye dua etti. Melek sonra körün yanına geldi ve ona da: Sence en makbul şey nedir? diye sordu. O da: Allah'ın gözümü bana iade etmesi ve benim de onunla insanları görmemdir dedi. Melek onun gözünü sıvadı da Allah ona gözünü verdi. Melek köre: Hangi malı çok seversin? diye sordu. O da: Koyun dedi ve kendisine kuzulu bir koyun verildi. Bir müddet sonra deve ve sığır sahiblerinin devesi ve sığırı yavruladı. Koyun sahibinin de koyunu kuzuladı. Bu suretle birinin bir vadi dolusu devesi; ötekinin bir vadi dolusu sığırı, diğerinin de bir vadi dolusu koyunu oldu. Sonra günün birinde o melek ilk şeklinde alacalı kişiye geldi ve ona: Ben fakir bir kişiyim. Yolculuğumda bütün imkanlarım kesildi. Bugün önce Allah, sonra da senden başka beni (evime) ulaştıracak yoktur. Şimdi, sana güzel bir renk, güzel bir cilt ve bir çok mal veren aşkına senden bir deve isterim ki bu yolculuğumda onun üzerinde muradıma erişebileyim! dedi. Alacalı: Haklar çoktur, dedi. Melek ona: Ben seni tanır gibiyim. Sen halkın iğrendiği alacalı adam değil misin? Hani fakirdin de bu malı sana Allah vermişti, dedi. O da: Ben bu mala ancak atadan ataya intikal ederek varis olmuşumdur dedi. Melek de ona: Eğer yalancı isen Allah seni eski hâline çevirsin! dedi. Sonra melek ilk suretinde kel adama geldi ve alacalıya dediği gibi ona da söyledi. Alacalının reddettiği gibi bu kel de reddetti. Melek ona: Eğer yalancı isen Allah seni eski hâline çevirsin! dedi. Bu defa melek yine ilk sureti üzere âmaya gelerek: Ben fakir ve yolda kalmış, zavallı bir kimseyim. Yolculuğumda bütün çarelerim tükendi. Bu gün önce Allah, sonra da senden başka beni (evime) ulaştıracak yoktur. Gözlerini iade eden aşkına, senden, yolculuğumda gayeme ulaşabileceğim bir koyun istiyorum dedi. Kör: Gerçekten ben kör idim. Allah bana gözlerimi iade buyurdu. Dilediğini al, dilediğini de bana bırak. Allah'a yemin ederim ki: Bu gün Allah için alacağın bir şeyde sana güçlük vermek istemem dedi. Bu cevap üzerine melek ona: Malını muhafaza et. Siz imtihan edildiniz. Senden razı olundu. Fakat iki arkadaşın hışıma uğradılar, dedi." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 5265 [4] Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) işittim şöyle buyuruyordu: “İsrail oğullarında kendi aralarında kardeşlik bağı kurmuş iki kişi vardı. Bunlardan birisi günah işler, diğeri ibadetlerde müctehid idi (çalışırdı). İbadetlerde uğraşan kişi, diğerini günah üzere gördü ve ona: −Bu işten vazgeç! derdi. Yine bir gün onu bir günah üzere gördü ve ona: −Bu işten vazgeç! dedi. Günah işleyen kişi de: −Sen beni Rabbimle baş başa bırak! Sen benim üzerime bir bekçi mi gönderildin? dedi. İbadetlerde uğraşan kişi de: −Allah’a yemin ederim ki Allah seni bağışlamaz! ya da Allah seni cennete girdirmez! dedi. Derken ikisi de öldü ve her ikisi de âlemlerin Rabbinin huzurunda bir araya geldiler. Allah-u Teâlâ, ibadetlerde uğraşan kişiye: −Sen Beni biliyor muydun? Yoksa benim elimde bulunanlara güç yetiren birisi miydin? diye sordu. Allah-u Teâlâ, günah işleyen kişiye: −Rahmetimle git! Cennete gir, dedi. Allah-u Teâlâ, ibadetlerde uğraşan kişi için de: −Bunu cehenneme götürün! dedi.” Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki o kişi bir kelime konuştu, dünyasını ve ahiretini azaba sürükledi.” Ebu Davud 4901 Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), israil oğullarından bir adamı zikretti ve şöyle buyurdu: “O adam, israil oğullarının bazısından borç olarak bin dinar vermesini istedi. Borç vermek isteyen kişi: −Şahitleri getir, onları şahit yapacağım dedi. Borç isteyen: −Allah şahit olarak yeterlidir dedi. Borç vermek isteyen kişi: −O halde bana kefil getir dedi. Borç isteyen: −Allah kefil olarak yeterlidir dedi. Borç vermek isteyen kişi: −Doğru söyledin dedi ve ona isimlendirilen bir vakte kadar bin dinarı verdi. Parayı alan peşinden denize ticaret için açıldı. İhtiyaçlarını giderdi sonra takdir edilen vakitte borcunu ödemek için kendisine ödünç veren kimseye gelmek üzere gemi aradı. Fakat bir gemi bulamadı. Bunun üzerine bir odun parçası alıp onun içini oydu. İçine bin dinarı ve bir de borç aldığı kimseye yazdığı mektubu koydu. Sonra oyuk yeri iyice kapattı ve tesviye etti. Sonra odunu deniz kenarına getirdi ve şöyle dua etti: −Ey Allah’ım! Kuşkusuz Sen biliyorsun ki, ben falandan bin dinar borç istedim. O benden kefil istedi. Ben: −Kefil olarak Allah yeterlidir dedim. O senin kefilliğine razı oldu. O benden şahit istedi. Ben: −Şahit olarak Allah yeterlidir dedim. O senin şahitliğine razı oldu ve bana borç verdi. Ona borcu göndereyim diye gemi bulmaya çalıştım, fakat bulamadım. Artık ben, bin dinarı sana emanet ediyorum dedi ve o odunu denize attı. Odun denizin içine girdikten sonra, oradan kendisini beldesine götürecek bir gemi bulmak için geri döndü. Borç veren de onun dönmesini umarak deniz kenarına çıktı ve belki bir gemi parasını getirmiş olabilir diye gözetliyordu. Bu sırada birden sahilde içinde para olan odunu gördü. Onu ailesine yakacak bir odun olarak aldı. Evde onu parçalayınca içinde ki paraları ve mektubu buldu. Sonra borç alan kimse, kendisine borç veren kimseye geldi ve ona bin dinarı getirdi: −Allah’a yemin ederim ki, paranı sana getirmem için bir gemi aramaya devam ettim. Fakat sana geldiğim bu vakitten önce bir gemi bulamadım, dedi ve borcunu verdi. Alacaklı kimse: −Sen bana bir şey gönderdin mi? dedi. Borçlu: −İçinde sana geldiğim şu günden önce bir gemi bulamadığımı sana haber veriyorum. Alacaklı kimse: −Kuşkusuz ki Allah, senin odun içinde gönderdiğin borcunu senin adına ödedi. Dolayısıyla getirdiğin bu bin dinarı raşid olarak götür dedi.” Buhari 2118, 2119 Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Üç kişiden başka beşikte konuşan olmamıştır! (Beşikte konuşanların birincisi) Meryem oğlu İsa aleyhisselam’dır. (Beşikte konuşanların İkincisi ise) Cureyc’dir. Cureyc ibadete düşkün bir kimseydi. Cureyc kendisine bir manastır yaptı ve bir gün manastırda namaz kılarken annesi gelip, Ey Cureyc! diye seslendi. Cureyc kendi kendine: –Ey Rabbim! Anneme cevap mı versem yoksa namaza mı devam etsem diyerek namazına devam etti. Annesi de dönüp gitti. Ertesi gün namaz kılarken annesi yine geldi ve Ey Cureyc! diye seslendi. Cureyc yine kendi kendine: –Ey Rabbim! Anneme cevap mı versem yoksa namaza mı devam etsem diyerek namazına devam etti. Annesi de dönüp gitti. Ertesi gün namaz kılarken annesi yine geldi ve Ey Cureyc! diye seslendi. Cureyc yine kendi kendine: –Ey Rabbim! Anneme cevap mı versem yoksa namaza mı devam etsem diyerek namazına devam etti. Bunun üzerine annesi: –Ey Allah’ım! Fahişe kadınların yüzlerine baktırmadıkça Cureyc’in canını alma! dedi. Bir gün İsrail oğulları birbirlerine Cureyc’i ve ibadete düşkünlüğü hakkında konuşuyorlardı. Güzelliğiyle meşhur fahişe bir kadın da oradaydı. O fahişe kadın, İsrail oğullarına: –Eğer siz isterseniz, ben onu sizin için muhakkak fitneye ( yani zinaya) düşürürüm dedi. Bu fahişe kadın kendisini Cureyc’e arz edip (cinsel ilişkiye girmek) istedi. Fakat Cureyc o fahişe kadına iltifat edip dönüp bakmadı bile. Sonra bu fahişe kadın, Cureyc’in manastırında kalan bir çobana geldi ve onunla cinsel ilişkiye girdi. Buna müteakiben çobandan hamile kaldı. Çocuğunu dünyaya getirince, çocuğun Cureyc’ten olduğunu söyledi. Bunun üzerine halk, Cureyc’in yanına varıp onu aşağı indirdiler ve manastırını yıkıp Cureyc’i dövmeye başladılar. Cureyc onlara: –Ne yapıyorsunuz? diye sordu. Onlarda Cureyc’e: –Sen, bu fahişe kadınla zina ettin ve o da senden bir çocuk doğurdu, dediler. Cureyc: –Çocuk nerededir? diye sordu. Onlar çocuğu Cureyc’e getirdiler. Cureyc: –Bırakın beni de namaz kılayım! dedi. Buna müteakiben namazı kılıp bitirince çocuğun yanına gelip karnına dürttü ve: –Ey çocuk! Senin baban kimdir? diye sordu. Çocuk da: –Babam falan çobandır, diye cevap verdi. Bunun üzerine halk, Cureyc’e dönerek onu öpmeye ve okşamaya başladılar. İsrail oğulları Cureyc’e: –Sana altından bir manastır yapacağız, dediler. Cureyc ise onlara: –Hayır, manastırı önceden olduğu gibi çamurdan yapın! dedi. İsrail oğulları da öylece yaptılar. (Beşikte konuşanların üçüncüsüne gelince) Çocuğun biri günün birinde annesini emerken güzel bir ata binmiş iyi giyinmiş ve yakışıklı bir adam oradan geçti. Çocuğun annesi: –Ey Allah’ım! Benim çocuğumu da onun gibi yap! dedi. Çocuk annesinin memesini bıraktı, o adama doğru döndü ve ona bakarak: –Ey Allah’ım! Beni onun gibi yapma! dedi ve sonra tekrar annesinin memesine dönüp emmeye başladı. Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bunu bize anlatırken şehadet parmağını ağzına koyup onu emmeye başlayarak çocuğun emişini temsil edişi hâlâ gözümün önündedir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sözüne şöyle devam etti: Sonra o, çocuğu emziren kadının yanından bir cariye geçirdiler ki o cariyeyi götürenler, onu hem dövüyorlar hem de: –Sen zina ettin! Sen hırsızlık yaptın! diye söyleniyorlardı. O cariye ise: حَسْبِيَ اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ –Allah bana yeter! O ne güzel vekildir! diyordu. Çocuğun annesi: –Ey Allah’ım! Benim çocuğumu onun gibi yapma! dedi. Çocuk yine annesinin memesini bıraktı da o cariyeye baktı ve: –Ey Allah’ım! Beni onun gibi yap! dedi. Bundan sonra, anne ile çocuk, karşılıklı konuşmaya başladılar. Çocuğun annesi: –(Ey oğlum! Sütüm) boğazına dursun! –Yakışıklı bir adam geçti, onu görünce ben: –Ey Allah’ım! Benim çocuğumu da onun gibi yap! dedim. Sen ise: –Ey Allah’ım! Beni onun gibi yapma! dedin! Sonra şu cariyeyi döverek ve: –Sen zina ettin! Sen hırsızlık yaptın! diye diye yanımızdan geçirdiler. Bunu üzerine ben: –Ey Allah’ım! Benim çocuğumu onun gibi yapma! dedim. Sen ise: –Ey Allah’ım! Beni onun gibi yap! dedin! (Çocuk annesine) şöyle dedi: –Kuşkusuz ki o adam kibirli, zalim biri idi. Bende: –Ey Allah’ım! Beni onun gibi yapma! dedim. –Ve şüphesiz şu kadın ki; Zina etmediği halde, zina ettin! Hırsızlık yapmadığı halde, hırsızlık yaptın! diyorlardı. Bende: –Ey Allah’ım! Beni onun gibi yap! dedim. Müslim 2550/8, Buhari 7/3282 Huzeyfe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Melekler sizden önceki ümmetlerden bir kimsenin ruhunu karşıladı. Melekler o adama: −Hayırdan bir şey yaptın mı? dediler. Bu kimse: −Ben hizmetçilerime, sıkışık fakire mühlet veriniz! müsamaha ediniz! diye emrederdim, dedi. Bunun üzerine melekler: −‘Ona müsamaha ediniz!’ dediler.” Ebu Malik, Rıb’iyyin’den yaptığı rivayette, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Eli geniş olana kolaylık gösterir, eli dar olana mühlet verirdim, dedi.” Buhari 1920, İbni Mace 2420 Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “İnsanlara borç veren bir tacir vardı. Bu tacir borçlulardan eli dar olanı gördüğünde, hizmetkârlarına: −Eli dar fakir kimseye geldiğinde, ona müsamaha ediniz! umulur ki Allah da bize müsamaha eder derdi. O kimse Allah’a kavuştuğunda Allah-u Teâlâ bu sebeple ona müsamaha etti.” Buhari 1921, Müslim 1562/31, Nesei 4709, İbni Hibban 5042, Tayalisi 2514, Begavi 2139 4958 -Süheyb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sizden öncekiler arasında bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca Kral'a: "Ben artık yaşlandım. Bana bir oğlan çocuğu gönder de sihir yapmayı öğreteyim!" dedi. Kral da öğretmesi için ona bir oğlan gönderdi. Oğlanın geçtiği yolda bir râhip yaşıyordu. (Bir gün giderken) rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, râhibe uğruyor, yanında (bir müddet) oturup onu dinliyordu. (Bir gün) delikanlıyo sihirbaz, yanına gelince dövdü. Oğlan da durumu râhibe şikayet etti. Rahip ona: "Eğer sihirbazdan (dövecek diye) korkarsan: "Ailem beni oyaladı!" de; ailenden korkacak olursan, "beni sihirbaz oyaladı" de!" diye tenbihte bulundu. O bu halde (devam eder) iken, insanlara mani olmuş bulunan büyük bir canavara rastladı. (Kendi kendine:) "Bugün bileceğim; sihirbaz mı efdal, rahip mi efdal!" diye mırıldandı. Bir taş aldı ve: "Allahım! Eğer râhibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldür de insanlar geçsinler!" deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar yollarına devam ettiler. Delikanlı râhibe gelip durumu anlattı. Rahib ona: "Evet! Bugün sen benden efdalsin (üstünsün)! Görüyorum ki, yüce bir mertdebedesin. Sen imtihan geçireceksin. İmtihana maruz kalınca sakın benden haber verme!" dedi. Oğlan anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Onu kralın gözlyeri kör olan arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alarak yanına geldi ve: "Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir" dedi. O da: "Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden Allah'tır. Eğer Allah'a iman edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!" dedi. Adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi. Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral: "Gözünü sana kim iade etti?" diye sordu. "Rabbim!" dedi. Kral: "Senin benden başka bir Rabbin mi var?" dedi. Adam: "Benim de senin de Rabbimiz Allah'tır!" cevabını verdi. Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, (gözünü tedavi eden ve Allah'a iman etmesini sağlayan) oğlanın yerini de gösterdi. Oğlan da oraya getirildi. Kral ona: "Ey oğul! Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!" dedi. Oğlan: "Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah'tır!" dedi. Kral onu da tevkif ettirip işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da râhibin yerini haber verdi. Bunun üzerine râhip getirildi. Ona: "Dininden dön!" denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra oğlan getirildi. Ona da: "Dininden dön!" denildi. O da imtina etti. Kral onu da adamlarından bazılarına teslim etti. "Onu falan dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman (tekrar dininden dönmesini talep edin); dönerse ne âla, aksi takdirde dağdan aşağı atın!" dedi. Gittiler onu dağa çıkardılar. Oğlan: "Allahım, bunlara karşı, dilediğin şekilde bana kifayet et!" dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve hepsi de düştüler. Oğlan yürüyerek kralın yanına geldi. Kral: "Arkadaşlarıma ne oldu?" dedi. "Allah, onlara karşı bana kifayet etti" cevabını verdi. Kral onu adamlarından bazılarına teslim etti ve: "Bunu bir gemiye götürün. denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse ne âla, değilse onu denize atın!" dedi. Söylendiği şekilde adamları onu götürdü. Oğlan orada: "Allahım, dilediğin şekilde bunlara karşı bana kifayet et!" diye dua etti. Derhal gemileri alabora olarak boğuldular. Çocuk yine yürüyerek hükümdara geldi. Kral: "Arkadaşlarıma ne oldu?" diye sordu. Oğlan. "Allah onlara karşı bana kifayet etti" dedi. Sonra Kral'a: "benim emrettiğimi yapmadıkça sen beni öldüremeyeceksin!" dedi. Kral: "O nedir?" diye sordu. Oğlan: "İnsanları geniş bir düzlükte toplarsın, beni bir kütüğe asarsın, sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştir ve: "Oğlanın Rabbinin adıyla" dersin. Sonra oku bana atarsın. İşte eğer bunu yaparsan beni öldürürsün!" dedi. Hükümdar, hemen halkı bir düzlükte topladı. Oğlanı bir kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının ortasına yerleştirdi. Sonra: "Oğlanın Rabbinin adıyla!" dedi ve oku fırlattı. Ok çocuğun şakağına isabet etti. Çocuk elini şakağına okun isabet ettiği yere koydu ve Allah'ın rahmetine kavuşup öldü. Halk: "Oğlanın Rabbine iman ettik!" dediler. Halk bu sözü üç kere tekrar etti. Sonra krala gelindi ve: "Ne emredersiniz? Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk oğlannın Rabbine iman etti!" denildi. Kral hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerinde ateşler yakıldı. Kral: "Kim dininden dönmezse onu bunlara atın!" diye emir verdi. Yahut hükümdara "sen at!" diye emir verildi. İstenen derhal yerine getirildi. Bir ara, beraberinde çocuğu olan bir kadın getirildi. Kadın oraya düşmekten çekinmişti, çocuğu: "Anneciğim sabret. zira sen hak üzeresin!" dedi." Müslim, Zühd 73, (3005); Tirmizi, Tefsir, Bürûc, (3337) KISSALAR: KutubuSitte7300 Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “…Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i şöyle buyururken işittim: “(Sizden önceki ümmetlerde) vaktiyle iki kadın ve beraberlerinde onların iki oğlan çocukları vardı. (Bunlar yolda giderken) bir kurt geldi, bunlardan birisinin çocuğunu kapıp gitti. Kadınlardan biri arkadaşına: –Kurt senin çocuğunu götürdü, dedi. O da: –Hayır, senin çocuğunu götürdü, dedi. Kadınlar davalarını halletmek üzere Davud (Aleyhisselam)’a başvurdular. Davud (Aleyhisselam)’da yaşlı kadını haklı görerek çocuğu ona verdi. Bu kadınlar bir de meseleyi Davud (Aleyhisselam)’ın oğlu Süleyman (Aleyhisselam)’a anlattılar. Süleyman (Aleyhisselam) işin gerçeğini anlamak için: –Bana bir bıçak getirin ki çocuğu ikiye bölerek aralarında paylaştırayım, dedi. İşte o zaman genç kadın: –Allah sana rahmet etsin! Aman çocuğu kesme! Çocuk onundur, dedi. Bunun üzerine Süleyman (Aleyhisselam) kendisinde gördüğü şefkat ve merhamet üzerine çocuğun genç kadına ait olduğuna hükmetti.” Buhari 7/3238, Müslim 1720/20 Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Sizden önceki ümmetlerde, bir kişi, başka bir kişiden ona ait bir arazi satın aldı. Araziyi satın alan kimse arazide, içinde altın bulunan bir çömlek buldu. Araziyi satın alan, satana: −Altınlarını al, ben senden sadece araziyi satın aldım, altınları satın almadım dedi. Arazinin sahibi kimse: −Ben sana araziyi ve içindeki şeyleri sattım dedi. Bir adama varıp muhakeme oldular. Kendisine varıp muhakeme oldukları kimse: −Sizin çocuğunuz var mı? dedi. Onlardan biri: −Benim bir oğlum var dedi. Diğeri ise: −Benim de bir kızım vardır dedi. Hakem: −Kızı oğlana nikâhlayın, o maldan onlara infak edin ve tasadduk edin, dedi. Buhari 3286, Müslim 1721/21, İbni Mace 2511, İbni Hibban 720, Begavi 2412, Ahmed 2/316 Cündüb (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Sizden önceki ümmetler içinde bir kimsenin bir yarası vardı. Bu kimse yaranın elemine sabırsızlık ederek bir bıçak aldı ve onunla elini kesti. Bunun üzerine kan durmadı ve nihayet adam öldü. Allah-u Teâlâ: ‘Kulum kendini öldürmede benim önüme geçti! Ben de ona cenneti haram ettim! buyurdu.” Buhari 3272, Müslim 113/180 İbn Ömer'den (r.ahm.) nakledildiğine göre: Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir zamanlar üç kişi yolda giderlerken yağmura tutulmuşlar. Bunlar hemen dağdaki bir mağaraya sığınmışlar. Derken mağaranın ağzı, dağdan kopup düşen büyük bir kaya ile kapanmış. Bunun üzerine birbirlerine: Bakın, hayatınızda sırf Allah için işlediğiniz bir takım iyi ameller varsa onlar vasıtasıyla Allah'a dua ediniz. Belki Allah bu kayayı açar! dediler. Bunlardan birisi: Allahım! Bilirsin ki benim, yaşlı ihtiyar anamla babam, bir karım ve bir kaç küçük çocuğum vardı. Ben her gün onlar için koyunları otlatırdım. Koyunları onların yanına sürüp getirdiğim zaman sütlerini sağar, evvela ana babamdan başlayarak çocuklarımdan önce onlara süt içirirdim. Şu var ki bir gün ağaçlık beni uzağa götürmüştü de akşama kadar gelememiştim. Geldiğimde de anam ile babamı uyumuş halde bulmuştum. Her gün sağmakta olduğum gibi sütleri sağdım ve süt bakracını getirdim. Baş uçlarında durdum. Onları uykularından uyandırmaya kıyamıyor, anam ve babamdan önce çocuklara içirmeyi de istemiyordum. Halbuki çocuklar ayağımın dibinde ağlaşıyorlardı. Ta fecr doğuncaya kadar benim ve çocukların hâli devam etmişti. Hiç şüphe yok sen pek iyi bilmektesin ki ben ana babama yaptığım bu derin hizmeti yalnız senin rızan için yapmıştım. Şu kayayı bir parça arala da oradan gök yüzünü görelim! diye dua etti. Bunun üzerine Allah kayayı araladı ve o delikten gökyüzünü gördüler. Onlardan bir diğeri: Allahım! Şu muhakkak ki benim amcamın bir kızı vardı. Ben onu, erkeklerin kadınları sevmekte oldukları sevginin en şiddetlisi ile sevmiştim. Ben kendisiyle evlenmek istedim. O, ben kendisine yüz dinar getirmedikçe kabul etmedi. Ben bu parayı kazanmak için yoruldum. Nihayet yüz dinarı toplayıp amcamın kızına getirdim. Bacaklarının önüne oturduğum zaman kız bana: Ey Allah'ın kulu! Allah'tan kork. Mührü haksız yere açma! dedi. Bunun üzerine ben de kalktım. Sen pek iyi bilmektesin ki bu işi sırf senin rızan için yapmadığımı biliyorsun. Bu kayadan bir delik aç dedi. Bunun üzerine Allah onlar için biraz daha açtı. Öteki de: -Allahım! Ben bir ölçek pirinç mukabilinde bir işçi tutmuştum. İşçi işini bitirdiği zaman: Bana hakkımı ver dedi. Ben de ona ölçeğini verdim. Fakat o adam bunu istemedi, bırakıp gitti. Ben onu ekmeye devam ettim. Nihayet ondan çobanlarıyla birlikte bir sürü sığır elde ettim. Bir müddet sonra o işçi geldi ve: Allah'tan kork, benim hakkıma zulmetme dedi. Ben: Şu sığırların ve çobanların yanına git ve onları al, dedim. Bunun üzerine işçi: Allah'tan kork, benimle alay etme dedi. Ben: Hayır seninle alay etmiyorum. v Şu sığırları ve çobanlarını al, dedim. Bunun üzerine alıp götürdü. Şüphesiz sen biliyorsun ki ben bunu senin rızanı talep için yaptım. Bizim için deliğin kalanını da aç diye dua etti. Allah onlar için mağaranın kalan deliğini de açtı." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4926 *[5] Ebu Bekr Sıddık (r.a.) şöyle anlatır: Biz Mağarada iken başlarımızın üstünde (bizi aramağa gelen) müşriklerin ayaklarına baktım: "Ey Allah'ın Resulü! Bunlardan biri eğilip de iki ayağı hizasından baksa bizi muhakkak ayak hizasının altında görecektir" dedim. Allah Resulü (a.s.): Ey Ebu Bekr! Üçüncüsü Allah olan iki kişiyi ne zannediyorsun? buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4389 [6]
Kaynak: En iyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir Eraykitap ilmin kisa yolu İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 / DEVAMI İÇİN BKZ... |