ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !
En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir
"...Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle.." (Tevbe Suresi - 29) (Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur ve Rahimdir. De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin Eğer yüz çevirirlerse /itaat etmezlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez (Ali İmran Suresi 31-32) = ♦ G ♦ = “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8) İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 RESULULLAH'(AS)'IN KATILDIĞI SAVAŞLAR Ebu İshak, Zeyd b. Erkam'a (r.a.) "Resulüllah (a.s.) ile beraber kaç gazvede bulundun?" diye sordu Zeyd b. Erkam "On yedi gazve" cevabını verdi. Yine Ebu İshak sözlerine devamla; Zeyd b. Erkam bana: "Resulüllah on dokuz defa gazve yapmıştır. Medine'ye hicret ettikten sonra da, bir defa haccetmiştir. O da Veda haccıdır" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 2198[1] Cabir b. Abdullah'ın (r.a.) rivayet ettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.): "Harp bir hiledir" buyurmuştur. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3273 Ebu Nadr'ın (r.a.) Eslem kabilesinden Hz. Peygamber'in ashabından Abdullah b. Ebu Evfa isimli birinin mektubuna istinaden rivayet ettiğine göre: Abdullah b. Ebu Evfa Harura haricileri üzerine gitmekte olan kumandan Ömer b. Ubeydullah'a bir mektup yazarak O'na şunları bildirmiştir: Hz. Peygamber (a.s.) bir savaş esnasında düşmanla karşılaştığında güneşin tepe noktasından batıya meyletmesini bekledi. Sonra ayağa kalkıp askere şöyle bir konuşma yaptı: "Ey insanlar! (Kendi gücünüze güvencinizden dolayı) Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz, Allah'tan afiyet isteyiniz. Fakat düşmanla karşılaşınca da (harbin bütün şiddetlerine karşı) sabrediniz. Ve iyi bilinizki cennet kılıçların gölgesi altındadır." Sonra Hz. Peygamber tekrar kalktı ve şöyle dua etti: "Kitab'ı indiren, bulutları akıtıp yürüten, düşman birliğini hezimete uğratan Allahım! Sen onların birliklerini dağıt ve onlara karşı bize yardım et!" Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3276 Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamber'in (a.s.) katıldığı gazvelerden birinde bir kadın öldürülmüş olarak bulundu. Bunun üzerine Hz. Peygamber kadınların ve çocukların öldürülmesini çirkin görüp tasvip etmedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3279 Saab b. Cessame'in (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamberimize (a.s.) Müşrikler üzerine yapılan gece baskınlarında onların aile ve çocuklarının da hedef olduğundan bahsedilerek bu konudaki hüküm sorulmuştu. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Onlar da müşrikler camiasındandır" cevabını verdi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3281 Abdullah b. Ömer'in (r.a.) rivayet ettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) savaş esnasında Beni Nadir Yahudilerinin hurma ağaçlarını yaktırdı. Savaşın geçtiği bu bölge (hurmalık) Buveyre idi. Bu hadisin Kuteybe ve İbn Rumh tarafından yapılan rivayetinde şu ilâve vardır: Bunun üzerine Aziz ve Celil Allah şu ayetleri indirdi: Hurma ağaçlarından herhangi birini kesmeniz, veya olduğu gibi bırakmanız hep Allah'ın izniyledir ve O'nun yoldan çıkanları rezil etmesi içindir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3284 Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Peygamberlerden biri savaşa çıkarken ümmetine şöyle demişti: "İçinizde evlenmiş fakat henüz hanımıyla biraraya gelmemiş biri varsa benimle gelmesin. Bir inşaata başlayıp henüz onun çatısını tamamlamamış kimse de gelmesin, Koyun ya da hamile develer almış ve bunların yavrulamasını bekleyen kimse de benimle gelmesin!" Peygamber bu konuşmasından sonra savaşa gitti ve nihayet ikindi namazı vaktinde yahut daha erken fethe geldiği şehre yaklaşınca, Güneşe doğru dönerek: "Sen bir emir altındasın, ben de öyle" dedi ve: Allahım! Bu Güneşi benim için biraz durdur diye dua etti. Bu Peygamber şehri fethedinceye kadar Güneş yerinde durdu. Neticede bu ordu ganimetleri bir yerde topladı. Derken bu ganimeti yakmak için ateş geldi, fakat onu yakmadı. Peygamber, ordusuna: İçinizde ganimet malından alan biri var, her kabileden bir kişi bana biat ederek elimi sıksın dedi ve biat gerçekleşti. Bu sırada bir kimsenin eli Peygamber'in eline yapıştı. Peygamber: Ganimet malından alan sizin kabilenizdendir. Senin kabilenden olan bütün askerler benim elimi sıkarak biat etsin dedi. Bunun üzerine bu kabile onun elini sıktı. Derken iki yahut üç kimsenin elleri yapıştı. Bu sefer Peygamber: "Bu işi yapan sizlersiniz" dedi. Sonrasında onlar Peygamber'e sığır başı gibi bir altın çıkararak onu yerdeki ganimet malının içine koydular. Sonra ateş geldi ve ganimet malını yaktı. Bizden önce hiç bir ümmete ganimet helal olmamıştır. Bunun sebebi Yüce Allah'ın bizim zaafımızı ve acizliğimizi görmüş olmasıdır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3287 İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatmaktadır: Hz. Peygamber (a.s.) Necd tarafına benim de içinde olduğum bir askeri birlik gönderdi. Birlik çok sayıda deve ele geçirdi. Herkesin hissesine ganimet olarak on bir ya da on iki deve düşmüştü. Bu hisselerine ilâve olarak (Hz. Peygamber'e ait beşte bir hisseden) birer deve de ilâve olarak verildi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3290 Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlatır: Hz. Peygamber (a.s.) bize ganimetteki paylarımızdan başka fazladan, beşte bir hisseden bir pay daha vermiş ve benim payıma yaşlı bir deve daha düşmüştü. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3293 Ebu Katâde (r.a.) şöyle anlatmaktadır: Huneyn yılında Hz. Peygamber'le beraber sefere çıktık. Düşmanla karşılaşınca ordumuzda bir dağılma oldu. Bu sırada bir müşriğin, müslümanlardan birini altettiğini gördüm. Hemen arkasından dolanarak onun yanına geldim ve onun boynunu vurdum. Hemen dönüp beni öyle bir kucakladı ki ölümün kokusunu orada hissettim. Sonra can vererek beni bıraktı. Bundan sonra Ömer b. Hattab'la karşılaştım. "Bu askerlere ne oldu?" diye sordu. Ben: Allah'ın işi, dedim. Sonra askerler toparlanarak döndüler. Hz. Peygamber oturduktan sonra: "Bir düşmanı öldürdüğüne dair şahidi olan kişi, öldürdüğü kimsenin elbise, silah ve diğer eşyalarına hak kazanır" buyurdu. Ben hemen kalktım ve: Benim için kim şahit olur? diyerek oturdum. Sonra Hz. Peygamber bunu tekrarladı. Ben yine kalkıp: Benim için kim şahitlik eder? diyerek oturdum. Sonra Peygamber o sözünü üçüncü defa söyledi. Ben yine ayağa kalkınca Resulüllah: "Neyin var? Ebu Katâde! "buyurdu. Ben de olanları anlattım. Bunun üzerine oradakilerden biri: "Ebu Katâde doğru söylüyor, Ey Allah'ın Resulü! Onun öldürdüğü adamın üzerindekileri ben aldım. Onun hakkının karşılığında başka şey vererek onu ikna et" dedi. Orada bulunan Ebu Bekr Sıddık müdahale ederek: "Yemin ederim ki böyle olmaz! Peygamber, Allah ve Resulü yolunda savaşan bir Allah arslanının hakkını iptal etmez, ve onun hakkını sana vermez" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Ebu Bekr doğru söyledi. Yanındaki şeyleri Ebu Katâde'ye ver" buyurdu. Ebu Katâde der ki: Bunun üzerine o eşyaları bana verdi. Ben de zırhı satarak karşılığında Beni Seleme'de küçük bir bahçe satın aldım. Bu bahçe müslüman olduktan sonra sahip olduğum ilk maldır. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3295 Abdurrahman b. Avf (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Bedir harbi günü harp safındayken etrafıma baktım ve Ensardan yaşları küçük iki delikanlı arasında olduğumu fark ettim. Gönlümden keşke bunlardan daha kuvvetli kişiler arasında olsaydım diye geçirdim. Derken bunlardan biri beni gözü ile süzerek: "Amca! Ebu Cehil'i tanıyor musun?" diye sordu. Ben de: "Evet tanıyorum, onunla ne işin var?" dedim. O da: "Duyduğuma göre, Hz. Peygamber hakkında ağır laflar söylüyormuş. Allah'a yemin ederim ki onu bir görürsem artık ikimizden ömrü daha az olan ölünceye kadar onun peşini bırakmayacağım" dedi. Bu söze şaşırdım. Az sonra diğeri de beni dürterek aynı şeyleri söyledi. Bu sırada ben Ebu Cehil'i görmüştüm. O, askerleri arasında telaşla bir öteye bir beriye koşuşturuyordu. Ben: Gençler! Bana sorduğunuz Ebu Cehil şu adam! dedim. Onlar hemen kılıçlarına sarıldılar ve Ebu Cehil'e onu öldürünceye kadar vurdular. Sonra dönüp Hz. Peygamber'in huzuruna geldiler ve hadiseyi ona haber verdiler. Hz. Peygamber (a.s.): "Onu hanginiz öldürdü?" diye sordu. Bunlardan her biri: "Ben öldürdüm" dedi. Hz. Peygamber: "Kılıçlarınızı sildiniz mi?" diye sordu. "Hayır silmedik," dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber kılıçları inceledi. Sonra: "İkiniz birlikte öldürmüşsünüz," dedi, fakat Ebu Cehil'in ele geçen eşyasının bunlardan Muaz b. Amr b. Cemuh'a verilmesine karar verdi. Bu iki mucahit genç, Muaz b. Amr b. Cemuh ile Muaz b. Afra idiler. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3296 Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber ile birlikte Hevazin gazvesine gittik. Seferde Allah Resulü ile beraber yemek yediğimiz bir sırada kırmızı bir deve üzerinde birisi gelip devesini çöktürdü. Sonra heybesinden, deriden bir ip çıkardı ve deveyi bağladı. Sonra etrafı gözetleyerek ileri geçip cemaatle beraber yemeğe koyuldu. Bu seferde bizim hayvan sayımız az olanlar da güçsüzdü, bazılarımız ise piyade idi. Derken o kişi ani bir hareketle devesinin yanına geldi ve onu çözdü. Sonra da devesini çöktürerek üzerine oturdu ve sonra da ayağa kaldırdı. Deve de onu hızla götürdü. Bunun üzerine boz renkli dişi bir deve üzerinde bir adam da peşinden gitti. Seleme der ki: Ben de çıkıp süratle hareket ettim ve o dişi devenin hizasına geldim ve onu geçtim, nihayet öndeki adamı taşıyan erkek devenin hizasına ulaştım. Sonra onun da önüne geçerek devenin dizgininden tuttum ve onu çöktürdüm. Deve dizini yere koyar koymaz kılıcımı sıyırıp adamın başına vurarak uçurdum. Sonra üzerinde semeri ve sahibinin silahı olduğu halde deveyi çekerek getirdim. Beni insanlarla beraber Hz. Peygamber (a.s.) karşıladı ve: "Adamı kim öldürdü? "diye sordu. Oradakiler:" Ekva'nın oğlu öldürdü" dediler. Hz. Peygamber: "Öldürülen kimsenin bütün eşyası ve devesi onundur" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3298 Ömer (r.a.) şöyle dedi: Beni Nadir kabilesinin malları Allah'ın elçisine, at sürüp deve koşturmak suretiyle bir savaş olmaksızın nasip olmuş mallardandır. Bu sebeple Beni Nadir malları Hz. Peygamber'e mahsus idi. Peygamberimiz ailesinin bir senelik geçimini bundan temin ederdi. Artanını da Allah yolunda cihat hazırlığı olarak atlara ve silahlara harcardı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3301 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır: Hz. Peygamber (a.s.) vefat ettiği zaman hanımları, Osman b. Affan'ı Ebu Bekr'e göndererek Peygamber'den kendilerine düşecek mirası istemeyi kararlaştırdılar. Aişe de onlara; Hz. Peygamber: "Biz Peygamberler miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal sadakadır" buyurmadı mı? diye karşılık verdi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3303 Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Mirasçılarım bıraktığım maldan bir dinar bile almazlar. Bıraktığım şeyden hanımlarımın nafakası ve işçimin ücreti çıktıktan sonra geri kalanı sadakadır." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3306 Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamber (a.s.) ganimeti taksim ederken at için iki, savasçı için bir hisse vermiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3308 Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır: Mescitte bulunduğumuz bir sırada Hz. Peygamber yanımıza geldi ve: "Yahudilerin üzerine yürüyünüz" diye emretti. Biz de onunla birlikte çıktık ve Yahudilerin yanına geldik. Hz. Peygamber onlara şöyle seslendi: "Ey Yahudi cemaati! Müslüman olun, kurtulun!" Onlar cevaben: "Ey Ebu'l-Kasım! Tamam tebliğ ettin" dediler. Hz. Peygamber onlara: "Bunu kabul etmenizi istiyorum. Müslüman olun, kurtulun!" dedi. Yahudiler yine: "Ey Ebu'l-Kasım! Tamam, tebliğ ettin" dediler. Hz. Peygamber onlara: "Bunu kabul etmenizi istiyorum"dedi. Sonra Hz. Peygamber üçüncü kez bunu teklif ettikten sonra: "İyi bilinki bu topraklar ancak Allah'a ve Elçisine aittir. Ben sizleri bu topraklardan çıkarmak istiyorum. Bu yüzden malının karşılığında bir şey bulan onu satsın. Haberiniz olsun ki bu topraklar ancak Allah'a ve Elçisine aittir" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3311 Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlatır: Nadir ve Kurayza oğulları Hz. Peygamberle savaşmıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) Nadir oğullarını yerlerinden sürüp çıkarmıştı. Kurayza oğullarını ise yerlerinde bırakarak onlardan bir karşılık almamıştı. Nihayet bunun ardından Kurayza oğulları da ahdi bozarak savaşa başlayınca Hz. Peygamber onların erkeklerini öldürdü, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını da müslümanlara paylaştırdı. Ancak bazıları İslâm dinine girmek için Hz. Peygamber'e geldiler. Hz. Peygamber onlara eman verdi ve müslüman oldular. Bu şekilde Hz. Peygamber Medine Yahudilerinin hepsini; Abdullah b. Selam'ın kabilesi olan Kaynuka oğullarını, Beni Harise Yahudilerini ve Medine'de bulunan diğer Yahudileri tümüyle Medine'den sürgün etti. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3312 Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle dedi: Kureyza halkı Sa'd b. Muaz'ın hakemliğini kabul edince Hz. Peygamber (a.s.) Sa'd'e haber gönderdi. Sa'd bir merkep üzerinde geldi. (Kuşatmada geçici olarak edinilen) Mescidin yanına yaklaştığı zaman Hz. Peygamber Ensar'a "Büyüğünüzü (ya da hayırlınızı) karşılamağa kalkınız!" dedi. Sonra da Sa'd'a hitaben: "Bunlar senin hükmüne razı oldular" buyurdu. Sa'd da: "Bunların savaşa katılanlarını öldürür, kadınları ve çocuklarını da esir edersin" hükmünü verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Allah'ın hükmüne uygun hükmettin" ya da bazı ravilerin rivayetine göre, galiba "Melikin hükmü gibi hükmettin" buyurmuştur. Buradaki ravilerden İbn Müsenna ise: "Melikin hükmü gibi hükmettin" kısmını zikretmemiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3314 Hz. Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir: Sa'd b. Muaz (r.a.) Hendek gününde yaralanmıştı. Onu Kureyş'ten Hıbban İbnu'l-Arika denilen bir kimse attığı bir okla kol damarından vurmuştu. Peygamberimiz onu yakından ziyaret edebilmek için Mescitte tedavi çadırı kurdurdu. Hz. Peygamber Hendek harbinden Medine'ye döndüğünde silahını çıkararak yıkandı. Bu sırada Cebrail (a.s.) başının tozunu silkerek Hz. Peygamber'e geldi ve: "Sen silahlarını bıraktın mı? Vallahi biz henüz bırakmadık. Haydi onların karşısına çık!" dedi. Hz. Peygamber: "Nereye?" diye sordu. Cebrail, Beni Kureyza tarafına işaret ederek: "İşte oraya!" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber Beni Kureyza'ya doğru hareket edip onlarla savaştı. Sonunda onlar Hz. Peygamber'in hükmüne razı oldular. Peygamberimiz de onlar hakkındaki hükmü Sa'd'a havale etti. Sa'd ise: "Ben onlar hakkında harp edenlerinin öldürülmesini, çocukları ve kadınlarının esir edilmesini, mallarının da taksim olunmasını hükmediyorum" dedi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3315 Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle nakletmiştir: Resulüllah (a.s.) Hendek harbinden dönüldüğünde: "Hiç kimse öğlen namazını Beni Kureyza'dan başka bir yerde kılmasın" diye seslendi. Sahabelerden bir takımı vaktin gecikmesi endişesiyle namazı Beni Kurayza'ya varmadan kıldılar. Diğerleri de: Vakit geçse de biz namazı Hz. Peygamber'in bize emrettiği yerde kılarız dediler. Sonra Peygamber bu iki zümreden hiçbirisini kınamadı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3317 Berâe b. Azib'in naklettiğine göre: Bir kimse ona: "Ey Ebu Umare! Huneyn günü kaçtınız mı?" diye sormuş, Berâe da şöyle cevap vermiştir: "Hayır vallahi, Hz. Peygamber (a.s.) asla geriye dönmedi. Lâkin Peygamberin ashabı içindeki gençler ve acele ile ilerlemek isteyenler, zırhsız, üzerlerinde silah yahut yeterli silah yokken taarruza geçtiler. Birdenbire bir tek oku bile boşa atmayacak kadar usta atıcıların olduğu bir grubu önlerinde buldular. Usta atıcı olan bu grup Hevazin ve Beni Nasr kabileleri idi. Bunların bizim öncülere attıkları okların hiçbiri boşa gitmiyordu. Öncü kuvvetleri bunlara karşı koydularsa da Hz. Peygamber'in (a.s.) olduğu yere doğru geri dönmeye mecbur kaldılar. Fakat O, beyaz katırının üzerinde hiç korkusuz duruyor, Ebu Sufyan İbn Haris İbn Abdu'l-Muttalip de onu çekiyordu. Hz. Peygamber inerek Allah'tan yardım ve zafer dileğinde bulundu ve: "Ben Peygamber'im yalan yok, Ben o Abdu'l-Muttalip oğluyum!" diyerek bozulan orduyu tekrar harp düzenine koydu." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3325 Abdullah b. Amr (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (a.s.) Taif halkını kuşatmış fakat bir sonuç elde edememişti. Bunun üzerine "İnşaallah yarın döneceğiz" diyerek kuşatmanın bittiğini haber verdi. Fakat sahabeler: Taif'i fethetmeden nasıl döneriz? dediler. Bu söz üzerine Hz. Peygamber onlara: "Öyle ise sabah harbe hazır olun" buyurdu. Sabah olunca saldırı başladı ancak bir çok sahabe yaralandı. Bunun üzerine Hz. Peygamber yine: "Yarın döneceğiz" buyurdu. Bu karara bu defa sevindiler. Hz. Peygamber de sahabelerin bu sevincini tebessümle karşıladı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3329 Abdullah b. Mesûd'un (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamberimiz (a.s.) Mekke'ye girdiğinde Kâbe'nin etrafında ibadet için konulmuş üç yüz altmış tane put vardı. Hz. Peygamber elindeki değnekle bu putlara dokunarak şöyle söylüyordu: Hak geldi batıl yıkılıp gitti. Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur.Hak geldi; artık batıl ne bir şeyi ortaya çıkarabilir ne de geri getirebilir.Hadisin ravilerinden İbn Ebu Ömer (Peygamberimizin Mekke'ye girişiyle ilgili olarak) "fetih günü idi" ilâvesini yapmıştır. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3333 Sehl b. Sa'd'ın (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamber'in Uhud günü yaralanışı hakkında sorulduğunda şöyle cevap vermişti: O gün Peygamberimizin yüzü yaralandı. Yan dişi kırıldı. Başındaki miğfer parçalandı. Kızı Fatıma akan kanı yıkıyor, Ali b. Ebu Talip de kalkanı ile ona su döküyordu. Fatıma suyun kanı fazlalaştırdığını görünce bir hasır parçası alıp kül oluncaya kadar yaktı. Sonra da o temiz külü yaraya bastı ve bu şekilde kan kesildi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3345 Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlatır: Şu anda Peygamberimizi Peygamberlerin birinden bahsederken görüyor gibiyim. O Peygamber'e, kendi kavmi saldırmış fakat o, hem yüzünden kanı siliyor, hem de: "Rabbim! Kavmimi bağışla, çünkü onlar cahillik ediyorlar!" diyordu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3347 Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre: "Peygamberimiz (kırılmış) yan dişini işaret ederek: "Allah'ın elçisine bunu yapan bir halka Allah'ın intikamı şiddetli olur" buyurmuştur. Hz. Peygamber yine: Allah'ın gazabı, onun elçisinin Allah yolunda öldürdüğü kimseye karşı çok şiddetli olur" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3348 Cündüp b. Sufyan'ın (r.a.) anlattığına göre: Gazvelerin birinde Hz. Peygamber'in parmağı yaralanıp kanamıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.): "Sen sadece bir parmaksın kanayan, Allah yolunda gelmiştir başına gelen" demiştir. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3353 Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle anlatır: Hz. Peygamber (a.s.): bir gün" Kaab b. Eşref'i kim öldürebilir? Çünkü o Allah'a ve elçisine eziyet etmiştir" diye sordu. Muhammed b. Mesleme ise bunun üzerine: "Ey Allah'ın elçisi! Onu benim öldürmemi ister misin?" dedi. Peygamberimiz: "Evet isterim" buyurdu. İbn Mesleme: "Öyle ise ona bazı şey söylememe (ve böylece bir hile hazırlamama) izin ver" dedi. Hz. Peygamber: "İstediğini söyle" dedi. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme Kaab'ın yanına vardı ve ona şöyle dedi: "Şu adam (yani Peygamber) bizden zekât istedi ve bizi darlığa düşürdü." Kaab, bu sözü işitince: "Vallahi daha çok yaka silkeceksiniz" dedi. Muhammed b. Mesleme: "Bir kere ona tabi olmuş bulunduk. Onun işinin nereye varacağını görmek için onu şimdi terketmek istemiyoruz. Şimdi bana biraz ödünç vermeni istiyorum" dedi. Kaab: "Peki sen bana rehin olarak ne veriyorsun?" dedi. Muhammed b. Mesleme: "Neyi istersin?" dedi. Kaab: "Bana kadınlarınızı rehin verin, dedi. "Sen Arabın yakışıklısısın, kadınlarımızı sana nasıl rehin bırakırız? dedi. Kaab: "Öyle ise bana oğullarınızı rehin verin, dedi. Muhammed: "O zaman da birimizin oğlu hakkında: "Bu iki deve yükü hurma karşılığında rehin olan çocuktur," denilerek alay edilir. Fakat biz sana silahımızı, zırhımızı rehin bırakabiliriz" dedi. Kaab bu teklifi kabul etti ve İbn Mesleme ona Haris, Ebu Abs b. Cebr ve Abbad b. Bişr ile gelerek belli bir vakitte rehni teslim edeceğini vadetti. Bu grup bir gece topluca gelerek Kaab'ı çağırdılar ve O da yanlarına indi. Ravi Sufyan Amr'ın dışındaki ravilerin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Kaab onların yanına inerken, karısı kendisine hitaben: "Dikkatli ol, ben bir ses işitiyorum...sanki kan dökecek birinin sesi!" dedi. Kaab: "Bu gelen Muhammed b. Mesleme ile onun süt kardeşi ve Ebu Naile'dir Üstelik mert adam geceleyin kılıçla vurulmaya çağrılsa bile kabul eder" dedi. Muhammed b. Mesleme arkadaşlarına: "Kaab geldiği zaman ben elimi onun başına uzatacağım. Onu sımsıkı tuttuğum zaman hemen öldürünüz" diye talimat verdi. Kaab b. Eşref onların yanına kılıcını kuşanmış şekilde indi. Onlar: "Güzel kokuyorsun" dediler. O: "Evet, Arap kadınlarının en güzel kokulusu benim hanımımdır" dedi. Muhammed b. Mesleme: "Koklamama müsaade eder misin?" dedi. Kaab bunu kabul edince İbn Mesleme uzanıp kokladı ve sonra: "Bir daha koklayabilir miyim?" dedi. Bu defa Muhammed b. Mesleme, Kaab b. Eşref'in başını sımsıkı yakaladı. Sonra arkadaşlarına: "Haydi vurunuz! dedi, ve bu şekilde İbn Eşref'i öldürdüler. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3359 Seleme b. Ekva (r.a.) şöyle anlatmaktadır: Allah Resulü ile beraber Hayber gazasına çıktık. Bir gece cemaat yürürken kafileden bir kimse Âmir b. Ekva'ya "Hey Âmir! Kısa vezinli şiirlerinden bize dinletmez misin?" dedi. Şair bir kişi olan Âmir hayvanından indi ve şiirini okuyarak kafile develerini yollandırdı: "Allahım! Sen olmasaydın biz ne hidayete erer, ne sadaka verir, ne de namaz kılardık. O halde canımız senin yoluna feda olsun, günahlarımızı affet! Düşmanla karşılaştığımızda ayaklarımızı sabit kıl. Gönüllerimize sükunet ve direnç ver. Çünkü biz savaşa çağrılırsak geliriz. Yardım istenildiğinde hemen koşarız." Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Şiirle develeri yollandıran kimdir?" diye sordu. Sahabeler:" Âmir b. Ekva "dediler. Hz. Peygamber: "Allah Âmir'e rahmet etsin!" dedi. Kafileden bir kimse: "Ey Allah'ın Resulü! Âmir'in şehit olması kesin. Keşke Âmir şimdi şehit olmasa da ondan biraz daha istifade edebilsek" dedi. Nihayet Hayber'e geldik ve Hayber halkını kuşattık. Kuşatma sırasında şiddetli bir açlıkla karşılaştık. Peygamberimiz: "Yüce Allah Hayber'in fethini müjdeledi" dedi. Hayber fethi müjdelendiği günün akşamı olunca mücahitler bir çok ateş yaktılar. Hz. Peygamber: "Bu ateşler nedir? Niçin yakıyorsunuz?" diye sordu. Sahabe: "Et pişirmek üzere" diye cevap verdiler. Hz. Peygamber: "Hangi et?" diye sordu. Sahabeler: "Evcil eşeklerin eti dedi." Hz. Peygamber: "O etleri dökünüz, kaplarını da kırınız!" buyurdu. Sahabelerden biri: "Etleri döksek ve kaplarını yıkasak olmaz mı? diye sordu. Resulüllah: "Yahut öyle yapınız" buyurdu. Bu seferde Âmir'in kılıcı biraz kısa olduğundan Âmir bu kısa kılıcıyla bir Yahudiye vurmak için baldırına saldırmıştı. Fakat kılıcın keskin yüzü dönüp Âmir'in dizine isabet etti ve bu yaradan dolayı vefat etti. Hayber'den döndükten sonra Peygamberimiz beni sessiz bir halde görünce, iki elimi tutarak: Ey Seleme "Neyin var?" dedi. Ben de ona: "Annem, babam, sana kurban olsun. Bazıları Âmir'in gazasının boşa gittiğini iddia ediyorlar" dedim. Peygamber: "Bunu kim söyledi? dedi. Ben: "Falancalar ve Useyd b. Hudayr "dedim. Peygamber: "Bunu söyleyen kimse yalan söylemiştir. (İki parmağını birleştirerek) Muhakkak ki Âmir için iki ecir vardır" buyurdu ve sonra: "Şu muhakkak ki Âmir, hem Allah'a itaat yolunda gücünü sarfeden bir cahid, hem de bir mücahiddir. Yeryüzünde bu hasletlerle yürüyen Âmir'in benzeri bir Arap pek az bulunur" diye tamamladı. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3363 Berâe (r.a.) şöyle anlatmaktadır: Hz. Peygamber (a.s.) Hendek savaşında (hendek kazılırken) bizimle beraber toprak taşıyor ve toprak karnının beyazlığını örtmüşken şöyle şiir okuyordu: "Yemin olsun ki, Ey Allahım sen olmasaydın biz ne hidayete erer, ne sadaka verir ne de namaz kılardık. Şu kâfirler İslâma davetimizi kabul etmediler. Artık sen onlara karşı bize sekinet indir!" Bazen de "Bu topluluk İslâma davetimizi kabul etmedi. Onlar bizim çekindiğimiz fitneyi çıkarmak istediklerinde, onlara karşı bize sekinet indir!" diyor ve bu sözleri söylerken sesini iyice yükseltiyordu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3365 Sehl b. Sa'd (r.a.) şöyle anlatmaktadır: Biz hendek kazarak omuzlarımız üzerinde toprak taşırken Peygamberimiz (a.s.) yanımıza geldi ve: "Allahım! Gerçek hayat Ahiret hayatı! Bu yüzden Muhacir ve Ensar'a mağfiret eyle!" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3366 Enes b. Malik'in rivayet ettiğine göre, Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Allahım! Gerçek hayat Ahiret hayatı! Bu yüzden Muhacir ve Ensar'a mağfiret eyle!" Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3367 Enes b. Malik'in (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamber (a.s.) (annem) Ümmü Suleym'i harbe götürürdü. Peygamberimiz harbe gittiği zamanlarda beraberinde Ensardan bazı kadınlar da bulunurdu. Bunlar su taşırlar ve yaralıları tedavi ederlerdi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3375 Bureyde'nin (r.a.) naklettiğine göre: Hz. Peygamber (a.s.) on dokuz gazaya çıkmış ve bunlardan sekiz tanesinde bizzat savaşmıştır. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3384 Seleme (r.a.) şöyle anlatır: "Hz. Peygamber (a.s.) ile yedi gazaya katıldım. Hz. Peygamber'in gönderdiği seriyelerin ise dokuzunda bulundum. Bir seferinde kumandan Ebu Bekr diğer birinde ise Usame b. Zeyd idi." Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3386 Ebu Musa (r.a.) şöyle anlatır: Altı kişilik bir birlik içinde, Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber bir gazaya çıktık. Sırayla bindiğimiz bir devemiz vardı. Artık ayaklarımız delinmişti. Benim de iki ayağım delinmiş, tırnaklarım dökülmüştü. Bunun için ayaklarımıza bez parçaları sarıyorduk. Ayaklarımızı bu şekilde bez parçalarıyla sardığımız için bu sefere Zatu'r-Rik'a adı verildi. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3387[2] Büreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onaltı gazve yapmıştır." Buhari, Megazi 89, 1, 77; Müslim, Hacc 218, (1254), Cihad 147, (1814); Tirmizi, Cihad 6, (1676). Müslim'in rivayetinde: "(Büreyde radıyallahu anh) Resülullah'la birlikte onaltı gazveye katıldığını söyler." Müslim, Cihad 146, 147, (1814). Müslim'in bir rivayetinde: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ondokuz gazve yaptı, bunlardan sekizinde savaştı" denmektedir. Müslim, Cihad 146, (1819); Buhari, Megazi 87. Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte yedi gazve yaptım. Ayrıca çıkardığı seferlerden de dokuzuna katıldım. Bir defasında başımızda Ebu Bekr radıyallahu anh, bir defasında da Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anhüma vardı." Buhari, Megaazi, 87; Müslim, Cihad 148, (1815). 4195 - Büreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onaltı gazve yapmıştır." Buhari, Megazi 89, 1, 77; Müslim, Hacc 218, (1254), Cihad 147, (1814); Tirmizi, Cihad 6, (1676). 4196 - Müslim'in rivayetinde: "(Büreyde radıyallahu anh) Resülullah'la birlikte onaltı gazveye katıldığını söyler." Müslim, Cihad 146, 147, (1814). 4197 - Yine Müslim'in bir rivayetinde: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ondokuz gazve yaptı, bunlardan sekizinde savaştı" denmektedir. Müslim, Cihad 146, (1819); Buhari, Megazi 87. 4198 - Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte yedi gazve yaptım. Ayrıca çıkardığı seferlerden de dokuzuna katıldım. Bir defasında başımızda Ebu Bekr radıyallahu anh, bir defasında da Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anhüma vardı." Buhari, Megaazi, 87; Müslim, Cihad 148, (1815). BEDİR GAZVESİ 4199 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, kendisine Ebu Süfyan'ın gelmekte olduğu haber verilince, ashabıyla istişare etti. Önce Ebu Bekr radıyallahu anh konuştu. Ondan yüzün çevirdi (iltifat etmedi). Sonra Hz. Ömer radıyallahu anh konuştu. Ondan da yüzünü çevirdi. Derken sa'd İbnu Ubade radıyallahu anh (Resûlullah'ın maksadını sezerek) ayağa kalktı ve "Ey Allah'ın Resulü, biz (ensariler)i mi kastediyorsunuz? Nefsimi kudret elinde tutan zata yemin ederim, eğer bize bineklerimizi denize sürmemizi emredecek olsanız, mutlaka (gözümüzü kırpmadan) daldırırız. Bize onlara binip Berkı'l-Gımâd'a gitmemizi emretseniz onu da yaparız!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm halkı hazırladı. Yola çıktılar ve Bedr'e kadar gelip indiler. Orada, Kureyş'in su almaya gönderdiği kimselerle karşılaştılar. İçlerinde Beni Haccac'a ait siyahi bir köle vardı. Onu yakaladılar. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın ashabı Ebu Süfyan ve arkadaşları hakkında bilgi soruyorlardı. Köle: "Ebi Süfyan hakkında bilgim yok. Ancak (burada) Ebu Cehl, Utbe, Şeybe ve Umeyye İbnu Halef var!" dedi. O böyle söyleyince Ashab onu dövdü. O da: "Evet, ben size haber veriyorum. Bu Ebu Süfyan'dır!" dedi. Onu bıraktıkları zaman başkaları sordular. O yine: "Ben Ebu Süfyan hakkında bir şey bilmiyorum, lakin burada halkın içinde Ebu Cehil, Utbe, Şeybe, Umeyye İbnu Halef var!" dedi. Böyle söyleyince onlar da aynı şekilde dövdüler. Bu esnada Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm namaz kılıyordu. Bu hali görünce namazı bıraktı ve: "Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun, size doğruyu söyleyince onu dövüyorsunuz! Yalan söyleyince de bırakıyorsunuz" dedi. Ravi der ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm elini koyarak "burası falancanın öldürüleceği yer, şurası feşmekancanın öldürüleceği yer" diye teker teker gösterdi." Ravi der ki: "Allah'a yemin olsun onlardan hiçbiri, Aleyhissalatu vesselam'ın elini koyduğu yerin dışına sapmadan, gösterdiği yerlerde öldürüldüler." Müslim, Cihad 83, (1779); Ebu Davud, Cihad 125, (1681). 4200 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bana Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh anlattı. Dedi ki: "Bedir günü olunca, Aleyhissalatu vesselam müşriklere bir baktı. Onlar bin kişiydiler. Halbuki ashabı üçyüzondokuz kişi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak şöyle dua etmeye başladı: "Ey Allahım! Bana vaadettiğin (zaferi) yerine getir. Allahım! Bana zafer ver! Ey Allahım, eğer ehl-i İslam'ın bu bölüğünü helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet edilmeyecek!" Ellerini uzatmış olarak yakarmalarına öyle devam etti ki, rıdası omuzundan düştü. Bunu gören Ebu Bekir radıyallahu anh yanına gelerek rıdasını aldı omuzuna attı, sonra arkasından yaklaşıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Rabbine olan yakarışın yeter. Allah Teala Hazretleri sana vaadini mutlaka yerine getirecek!" dedi. O sırada aziz ve celil olan Allah şu vahyi inzal buyurdu: "Hani siz Rabbinizden imdâd taleb ediyordunuz da O da: "Muhakkak ki ben size meleklerden birbiri ardınca bin(lercesi ile) imdad ediciyim" diyerek duanızı kabul buyurmuştur" (Enfal 9). Gerçekten Hak Teala Hazretleri o gün melerlerle yardım etti." Müslim, Cihad 58, (1763); Buhari, Megazi 4; Tirmizi, Tefsir, Enfal (3081); Ebu Davud, Cihad 131, (2690). 4201 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Mikdad İbnu'l-Esved'in ağzından gayet kesin bir söz söylediğine şahid oldum ki, o sözün sahibi olmak, bana (sevabca) ona denk olabilecek her kıyme tli sözden daha sevimlidir. O (Resûlullah) bu sırada halkı müşriklere karşı Bedr'e katılmaya davet ediyordu. Resûlullah'a gelerek dedi ki: "Ey allah'ın Resûlü! Biz, Beni İsrail'in (Hz. Musa'ya): "Sen ve Rabbin ikiniz gidin savaşın, biz burada oturucularız!" dediği gibi diyecek değiliz. Bilakis, "Sen hükmet! Biz sağında, solunda, önünde ve arkanda seninle beraberiz!" diyoruz." Bu söz üzerine Resûlullah'ın yüzünün parladığını ve sevinçle dolduğunu gördüm." Buhari, Megazi 4, Tefsir, Maide 4. 4202 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Bedir günü buyurdular ki: "İşte Cebrail aleyhisselam! Atının başından tutmuş, üzerinde de savaş teçhizatı var, (yardımınıza gelmiş durumda)!" Buhari, Megazi 11. 4203 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Bedir günü, ashabından üçyüzonbeş kişi ile yola çıktı. Bedir'e gelince: "Allahım bunlar açtır, doyur! Allahım bunlar ayakkabısızdır, bindir! Allahım bunlar çıplaktır giydir!" diye dua etti. Allah Bedir günü fetih ve zafer müyesser etti. Savaş bitince döndüler. Savaşa katılanlardan her biri bir veya iki deve ile döndüler. Elbiseler giydiler, doydular da." Ebu Davud, Cihad 157, (2747). 4204 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Bedir savaşı başlayınca bir miktar savaştım. Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın yanına geldim. Ne yaptığına bakmak istiyordum. Secde etmiş, şöyle diyor buldum: "Ey hayy (diri) olan, ey kayyûm olan (kainatı ayakta tutan) Allahım, rahmetinle sana sığınıyor, yardımını talebediyorum!" Oradan ayrılıp tekrar bir miktar daha savaştım, tekrar geldim, o hala secde halinde idi ve: "Ey Hayy olan, kayyûm olan Allahım, rahmetinle sana sığınıyor, yardımını talebediyorum!" diyordu. ben tekrar döndüm savaşmaya gittim. Bir müddet sonra yine geldim. Hâlâ aynı halde devam ediyordu. Allah zafer verinceye kadar bu halde devam etti." Rezin tahric etmiştir. İbnu Hâcer, Hâkim ve Nesâi'nin rivayet ettiğini belirtir. (Fethu'l-Bari 8, 291). 4205 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "(Bedir günü) savaş meydanından) geçiyordum. Ebu Cehl'in ayağından isabet alarak yıkılmış olduğunu gördüm: "Ey Allah'ın düşmanı! Ey Ebu Cehl, nihayet Allah seni de böyle rüsvay etti!" dedim (ve ilavaten): "Bu halde ondan korkacak değilim!" dedim. (Ebu Cehil): "Kavminin öldürdüğü kimseden daha şereflisi var mıdır?" diye cevap verdi. Ben, keskin olmayan bir kılıçla vurdum. Bu, bir işe yaramadı. Kendi kılıncı elinden düşünceye kadar vurdum. Onu alıp, onunla vurup geberttim. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onun kılıncını bana (ganimet hissemden fazla olarak) verdi." Buhari, Megazi 8, Ebu Davud, Cihad 142, (2709). 4206 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Mekke halkı, esirlerin fidye-i necatlarını gönderdikleri zaman, (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın kerimeleri) Zeyneb de kocası Ebu'l-As İbnu'r-Rebi'in fidye-i necatı olarak mal gönderdi. Bunun gönderdikleri arasında Hz. Hatice radıyallahu anha'nın, Ebu'l-As'la evlenmesi sırasında Zeyneb'e vermiş olduğu bir kolye de vardı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bu kolyeyi görünce son derece duygulandı ve: "İsterseniz Zeyneb'in esirini serbest bırakın ve kolyesini de ona iade edin!" buyurdular. Ashab: "Baş üstüne!" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Ebu'l-As'dan, Zeyneb'i kendine göndermesi (hicretine izin vermesi) hususunda söz aldı -veya Ebu'l-As... vaadetti- Aleyhissalatu vesselam ensar'dan bir zatla Zeyd İbnu Harise radıyallahu anhüma'yı, Zeyneb'i getirmek üzere gönderdi ve onlara: "Batn-ı Ye'cic'e gidin. Orada, size Zeyneb uğrayacak, buraya gelinceye kadar ona refakat edin" emir buyurdu." Ebu Davud, Cihad 131, (2692). 4207 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Bedir cihetine yola çıktı. Harratu'l-Vebere'ye varınca arkasından cüret ve secaatiyle tanınan bir adam ona yetişti. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Ashabı onu görünce sevindiler. Adam kavuşunca Resulullah'a: "Ben sana uymak ve seninle birlikte yaralanmak için geldim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Allah ve Resulüne inanıyor musun?" diye sordu. Adam: "Hayır!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Öyleyse dön. Ben müşrikten yardım taleb etmem" buyurdu. Hz. Aişe devamla der ki: "Adam gitti, sonra bir ağacın yanında Aleyhissalatu vesselam'a yine yetişti ve önceki söylediğini yine söyledi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da önceki sözünü aynen tekrar etti: "Geri dön, ben müşrikten yardım taleb etmem" dedi. Adam döndü. Ancak Beyda'da tekrar yetişti. Önceki söylediğini aynen yine söyledi. Resûlullah da: "Allah'a ve Resûlüne inanıyor musun?" dedi. Adam bu sefer: "Evet!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da: "Öyleyse yürü!" buyurdu. Adam orduya katıldı." Müslim, Cihad 150, (1817); Tirmizi, Siyer 10, (1558); Ebu Davud, Cihad 153, (2732). 4208 - Ebu't-Tufeyl radıyallahu anh anlatıyor: "Huzeyfe İbnu'l-Yeman radıyallahu anhüma dedi ki: "Benim Bedr'e katılmama mani olan şey şudur: Ben ve babam el-Hüseyl ikimiz beraber yola çıkmıştık. Kureyş kafirleri bizi tuttular ve: "Siz muhakkak Muhammed'in yanına gitmek istiyorsunuz!" dediler. Biz de: "Hayır, ona gitmiyoruz. Medine'ye gitmek istiyoruz!" dedik. Bunun üzerine bizden, Muhammed'in safında yer alıp beraber savaşmayacağımız hususunda Allah'a ahd ve misak aldılar. Biz Medine'ye gelince, durumu Resûlullah'a arzettik. "Haydi gidin. Biz onlara verdiğiniz sözü tutar, onlara karşı Allah'tan yardım dileriz!" buyurdular." Müslim, Cihad 98, (1787). BENİ NADİR GAZVESİ 4209 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Beni'n-Nadir hurmalığını kesti ve yaktı. Bu hurmalığa el-Büreyre deniyordu. Büreyre hakkında Hassan İbnu Sabit radıyallahu anh şöyle demişti: "Büreyre'de tutuşa8n yangın, Beni Lüey reislerine ehemmiyetsiz geldi." Ebu Süfyan İbnu'l-Haris İbni Abdilmuttalib ona şöyle cevap verdi: "Allah bu yapılanı (yangını) devam ettirsin. -Büreyre'nin etrafını da cehennem yaksın. Yangından hengimizin uzakta olduğunu bileceksin.- Mekke, Medine'den hangisinin zarardide olduğunu göreceksin." Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "Şu ayet bu hadise hakkında naziyl olmuştur: "İnkarcı kitap ehlinin yurtlarında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız Allah'ın izniyledir. Allah yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğratır" (Haşr 5). Buhari, Megazi 14, Hars 6, Cihad 154, Tefsir, Haşr; Müslim, Cihad 29, (1746); Tirmizi, Tefsir, Haşr (3298); Ebu Davud, Cihad 91, (2615). 4210 - Bintu Muhayyisa, babasından naklediyor: "Allah Teala Hazretleri, Peygamberine, yahudilerin tasarladıkları suikasdı bildirince, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Yahudi erkeklerden kimi yakalarsanız onu hemen öldürün!" ferman buyurdu. Bunun üzerine babam Muhayyısa radıyallahu anh, yahudi tüccarlarından biri olan Şebibe'nin üzerine atılıp öldürdü. Amcam Huvayyısa o sıraada henüz müslüman değildi ve babamdan daha yaşlıydı. Babama hem vuruyor ve hem de: -Ey Allah'ın düşmanı! (Onu nasıl öldürürsün?) Karnındaki yağ belki de onun malından!" diyordu. Babam şu cevabı verdi: "Bana onu yapmamı öyle bir zat emretti ki, eğer seni öldürmemi emretse seni de sağ bırakmazdım." Amcam o esnada müslüman oldu." Ebu Davud Harac 22, (3002). 4211 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Nadir ve Kureyza yahudileri Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile savaştılar. O da Beni'n-Nadir'i sürdü. Kureyza'yı yerinde bıraktı. Kureyza'ya ihsanda dahi bulundu. Sonradan onlar da Resûlullah'la savaştılar. Aleyhissalatu vesselam da erkeklerini öldürdü, kadınlarını, mallarını, çocuklarını müslümanlar arasında taksim etti." Buhari, Megazi 14, Müslim; Cihad 62, (1766); Ebu Davud, İmaret 23, (3005). EBU RAFİ' ABDULLAH İBNU EBİ'L-HUKAYK'IN ÖLDÜRÜLMESİ 4213 - Hz. Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Ebu Rafi'e bir heyet gönderdi. Abdullah İbnu Atik, geceleyin evine girerek, onu uyurken öldürdü." 4214 - Bir başka rivayette şöyle der: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm yahudi Ebu Rafi'e, Ensar'dan bir grup adam gönderip, başlarına da Abdullah İbnu Atik'i koydu. Ebu Rafi', Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a eza veriyor ve aleyhinde çalışmalar yapıyordu. Ebu Râfi', Hicaz bölgesindeki kendine has bir kalede oturuyordu. Kaleye yaklaştıkları zaman güneş batmıştı. Halk artık sürüleriyle dönüyordu. Abdullah arkadaşlarına: "Siz burada oturun ve yerinizden ayrılmayın. Ben gidip, kapıcılara biraz iltifat edip, içeri girme imkanı arayacağım" dedi ve ilerledi. Kapıya kadar geldi. Kaza-yı hacet yapıyormuş gibi elbisesini toparladı. İnsanlar içeri girmişti. Kapıcı seslendi: "Ey Allah'ın kulu, girmek istiyorsan gir. Kapıyı kapatacağım (çabuk ola)" dedi. Ben de girdim ve (bir köşeye) gizlendim. Halk tamamen girince kapıyı kapattı. Sonra da anahtarları bir kazığa taktı. Ben (müsait bir anda) kalkıp anahtarları alıp kapıyı açtım. Ebu Rafi evinde gece sohbeti yapıyordu. Ve hususi bir köşkte idi. Sohbet arkadaşları dağılınca, yanına çıktım. Her bir kapıyı açıp girdikçe içeriden üzerime kapadım. "Eğer halkın haberi olur da beni öldürmeye azmederlerse, ben Ebu Rafi'i öldürmeden ona ulaşamasınlar" diye böyle yaptım. Sonunda yanına kadar geldim. Köşkün ortasında yer alan karanlık bir odadaydı. Ancak, odanın neresinde olduğunu bilemiyordum. "Ebu Râfi" diye seslendim. "Kim o?" dedi. Sese doğru yöneldim. Heyecan içerisinde bir kılıç darbesi indirdim, ama boşa gitti. Adam bir çığlık attı. Hemen odadan çıktım. Azıcık bekleyip tekrar girdim. (Sesimi değiştirip, yardıma gelmiş gibi:) "O ses de ne? ey Ebu Râfi" dedim. "Kahrolası, odada biri var, az önce bana kılıç vurdu" dedi. (Yerini iyice keşfetmiştim), bir darbe daha indirdim. Yaraladım, fakat öldüremedim. Sonra kılıcın ucunu karnına sapladım, sırtına kadar dayandı. Öldürdüğümü anladım. Geri dönüp, kapıları teker teker açmaya başladım. Merdivene kadar geldim. Ayağımı bastım. Yere kadar ulaştığımı zannettim. Ay ışığıyla aydınlık bir gecede düştüm. Bacağım kırıldı. Sarığımla sardım. Sonra gidip kapının önüne oturdum. Onu gerçekten öldürdüm mü, öğreninceye kadar bu gece kaleden dışarı çıkmayacağım" dedim. Horozlar ötünce, surların üzerinden ölüm ilan edildi. Ölüm habercisi: "Hicaz ahalisinin tüccarı Ebu Rafi'nin ölümünü duyuruyorum!" diye bağırıyordu. Ben hemen arkadaşlarımın yanına gittim. "Zafer! dedim, Allah Ebu Rafi'in canını aldı!" Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a geldim, olup biteni anlattım. Bana: "Uzat ayağını!" buyurdular. Ben de ayağımı uzattım. Meshediverdi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi hiçbir rahatsızlık kalmadı." Buhari, Megazi 16, Cihad 155). 4215 - Abdurrahman İbnu Ka'b radıyallahu anhüma anlatıyor: !Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm İbnu Ebi'l-Hukayk'ı öldürenleri, (bu işe giderken) kadın ve çocukları öldürmekten nehyetmişti. Onlardan bir adam dedi ki: "Karısı bağırmalarıyla bize sıkıntı olmuştu. Kılıncı sıyırıp tepesine kaldırdım. (Vuracağım sırada) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'(ın tenbihini) hatırladım ve kendimi tuttum. Bu tenbih olmasaydı ondan da rahata erecektik." Muvatta, Cihad 8, (2, 447). UHUD GAZVESİ 4216 - Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Uhud'a çıktığı zaman, (bir müddet sonra) O'nunla beraber çıkanlardan bir kısmı geri döndü. (Bunlar hakkında) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın ashabı ikiye ayrıldı. Bir grup: "Bunları öldürelim" diyordu. Öbür grup ise: "Hayır onları öldürmeyelim" diyordu. Bu ihtilaf üzerine şu ayet nazil oldu: "(Ey Müslümanlar!) Münafıklar hakkında iki fırka olmanız da niye? Allah onları yaptıklarından dolayı baş aşağı etmiştir. Allah'ın saptırdığını siz mi yola getirmek istiyorsunuz? Allah'ın saptırdığı kimseye sen hiç yol bulamıyacaksın" (Nisa 88). Resûlullah da şöyle buyurdu: "Burası Taybe'dir. Deccâl'ı sürer çıkarır, tıpkı körüğün, demirin pasını çıkardığı gibi." Buhari, Megazi 17, Fedailu'l-Medine 10, Tefsir, Nisa 15; Müslim, Münafıkun 6, (2776); Tirmizi, Tefsir, Nisa (3031). 4217 - Bera İbnu Azib radıyallahu anhüma anlatıyor: "O gün müşriklerle karşılaştık. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ok atıcılardından müteşekkil (elli kişilik) bir grup askeri ayırıp, başlarına Abdullah İbnu Cübeyr radıyallahu anh'ı tayin etti. Ve şu tenbihte bulundu: "Hiç bir surette yerinizden ayrılmayın! Hatta bizim onlara galip geldiğimizi görseniz bile yerinizden ayrılmayın. Onların bize galebe çaldıklarını (ve kuşların cesetlerimize üşüştüklerini) görseniz dahi (ben size adam göndermedikçe) bize yardıma gelmeyin!" Müşriklerle karşılaştığımız zaman (Allah onları hezimete uğrattı ve) kaçtılar. Hatta dağa hızla kaçan kadınların eteklerini topladıklarını gördüm. (Ayak bileklerindeki) halkaları bile gözüküyordu. (Bizimkiler) şöyle demeye başlamışlardı: "Ganimet, ganimet!" Abdullah İbnu Cübeyr radıyallahu anh: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm(ın size ne söylediğini unuttunuz mu?) "yerlerinizi terketmeyin" diye tenbihledi!" dedi ise de (okçular) dinlemediler. (Vallahi, biz de arkadaşlarımızın yanına gidip, ganimet alacağız" dediler.) Onlar bu emre itiraz edince, yüzleri ters çevrildi, (ne yapacağını bilemeyen şaykınlara döndüler ve) (mağlup oldular). Yetmiş ölü verildi. Ebu Süfyan ortaya çıkıp: "Aranızda Muhammed var mı?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam "Ona cevap vermeyin!" dedi. Ebu Süfyan tekrar sordu: "Aranızda İbnu Ebi Kuhâfe var mı?" Resûlullah yine: "cevap vermeyin" buyurdu. Ebu Süfyan: "Aranızda İbnu'l-Hattab var mı?" diye sordu. Hiç kimse ona cevap vermedi. O zaman Ebu Süfyan: "Bunların hepsi öldürüldüler. Eğer sağ olsalardı cevap verirlerdi!" dedi. Bu söz karşısında Hz. Ömer radıyallahu anh kendini tutamadı ve: "Ey Allah düşmanı yalan söyledin. Sana üzüntü verecek şeyleri Allah ibkâ etsin!" dedi. Ebu Süfyan: "(Şanın) yüce olsun Ey Hübel!" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Buna cevap verin!" emretti. Ashab: "Ne diyelim?" diye sordu. "Allah mevlamızdır, sizin mavlanız yoktur!" deyin" dedi. Ebu Süfyan: "Güne gün! (Uhud Bedir'e karşılıktır.) Harb (elden ele geçen) kova gibidir! Müsleye uğramış (uzuvları koparılmış) kimseler bulacaksınız. Bunu ben emretmedim. (Buna memnun olmadım, kızmadım da, yasaklamadığım gibi emir de etmedim) beni kötülemeyin!" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Buna cevap verin!" emrettiler. Ashab: "Ne söyleyelim?" diye sordu. "Hayır eşitlik yok! Bizim ölülerimiz cennette, sizinkiler cehennemde! deyin!" buyurdular. Buhari, Megazi 17, 9, 20, Cihad 164, Tefsir, Al-i İmran 10, Ebu Davud, Cihad 116. (2662). "Beni kötülemeyin" den sonrasını Rezin ilave etmiştir.) 4218 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Amcam Enes İbnu'n-Nadr radıyallahu anh Bedir savaşında bulunamadı. Bu sebeple: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın müşriklere karşı yaptığı ilk savaşta yoktum. Eğer Allah, bana Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'la birlikte müşriklerle savaşmak nasib ederse, Allah ne yapacağımı görecektir!" dedi. Uhud günü müslümanlar (bozulup) dağılınca: "Ey Allahım, bunların -yani müslümanların- yaptığından dolayı özürlerinin kabulünü dilerim. Ben onların -yani müşriklerin- yaptığından da sana sığınıyorum!" dedi ve kılıncını çekip ilerledi. Karşısına Sa'd İbnu Mu'az çıkmıştı: "Ey Sa'd İbnu Mu'az! Cenneti istiyyorum! Nadr'ın Rabbine yemin olsun ben Uhud'un önünde(n gelen) cennetin kokusunu duyuyorum!" dedi. (O günü anlatan) Sa'd İbnu Mu'az, (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a): "Ey Allah'ın Resulü. (o gün) onun yaptıklarını (bir bir anlatmaya) muktedir değilim! İlerledi (diyeyim o kadar)" dedi. Enes İbnu Malik, (Sa'd İbnu Mu'az radıyallahu anh'ı te'yiden) dedi ki: "Biz (Enes İbnu Nadr'ın) cesedinde seksen küsür darbe izi bulduk, kimisi kılıç, kimisi mızrak, kimisi ok yarasıydı. ayrıca biz onu müşrikler tarafından müsle edilmiş (gözü oyulup, burnu, kulakları koparılmış) olarak bulduk. Öyle ki onu kimse tanıyamamıştı. Kızkardeşi (halam Rübeyyi') -bedenindeki bir ben'inden veya-parmağının ucundan tanıdı. Enes radıyallahu anh devamla dedi ki: "Biz şu ayetin, Enes İbnu Nadr ve benzerleri hakkında indiğine inanırdık: "Mü'minlerden Allah'a verdiğgi ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir, ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir" (Ahzab 23). Buhari, Megazi 17, Cihad 12; Müslim, İmaret 148, (1903); Tirmizi, Tefsir, (3198). 4219 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Uğud günü bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a sordu: "Öldürülecek olsam, nereye gideceğim Ey Allah'ın Resulü?" "Cennete!" cevabını alınca elindeki hurmaları fırlatıp attı. (Kafirlerin içine dalıp) öldürülünceye kadar savaştı." Buhari, Megazi 17; Müslim, imaret 143, (1899); Nesai, Cihad 31, (6, 33). 4220 - İbnu'l-müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh'ı işittim, demişti ki: "Uhud gününde Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sadakının içerisindeki okları bana bir bir verip: "At! diyordu, at annem babam sana feda olsun!" Müşriklerden biri müslümanları(n canlarını) yakmıştı, ona kanatsız bir ok attım. Yan tarafından isabet ettirdim. Herif yere yıkıldı ve avret yerleri de açıldı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm güldüler, o kadar ki yan dişlerini gördüm." Buhari, Megazi 18, 15; Müslim, Fedâilu's-Sahabe 41, (2411, 2412). 4221 - Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Uhud günü, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın sağ ve sol iki tarafında beyaz elbiseli iki adam görüyordum. Bunlar, şiddetli bir şekilde savaşıyorlardı. Onları ne daha önce görmüştüm ne de daha sonra gördüm. -Yani bunlar Cibril ve Mikail aleyhimâsselam idiler-." Buhari, Megazi 18, Libas 24; Müslim, Fedail 46, (2306). 4222 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Babam Uhud günü şehid oldu. Yüzünü açıp ağlamaya başladım. Bana mani oldular. Ancak Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm mani olmuyordu. Fatıma Bintu Amr İbni haram radıyallahu anha ona ağlamaya başladı. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Ona ağlasan da ağlamasan da melekler onu, siz (cenazesini) kaldırıncaya kadar, kanatlarıyla gölgelemektedirler" buyurdular." Buhari, Cenaiz 3, 34, Cihad 20, Megazi 26; Müslim, Fedailu's Sahabe 130, (2471); Nesai, Cenai [3] 1676- Ebû İshâk (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Zeyd b. Erkâm’ın yanındaydım kendisine Rasûlullah (s.a.v.) kaç savaşa katıldı diye soruldu Zeyd ondokuz dedi. Bunun üzerine ben: Sen, onunla birlikte kaç savaşta bulundun? Dedim. On yedi dedi. İlk katıldığın savaş hangisiydi dedim. “Zat-ül Uşeyr” veya “Zat-ül Uşeyra” dedi. (Buhârî, Meğazi: 91; Müslim, Cihâd: 49)Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.[4]:
Kaynak: En iyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir Eraykitap ilmin kisa yolu İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 / DEVAMI İÇİN BKZ... |