Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:
En güzel isimler Allah'ındır. O'na o isimlerle dua edin. O'nun isimleri
konusunda eğriliğe sapanları terk edin. Onlar yaptıklarının cezasını
görecektir."(A'râf: 7/180) Dua eden kimse, isteklerine uygun düşecek
şekilde Allah'ın isimlerini kullanarak dua etmelidir. Mesela; rızkın
genişletilmesi, açlıktan ve geçim sıkıntısından kurtulmak isteniyorsa "Rezzak"
ve "Kerim" isimleriyle Allah'a dua edilir. Eğer duanın konusu günahtan
bağışlanma ise "Rahmân", "Rahîm", "Ğafûr" ve "Afüvv" isimleriyle dua edilir.
Yine, zâlimlerin ve İslâm düşmanlarının cezalandırılması talep ediliyorsa "Kahhâr",
"Müntakim" isimleriyle dua edilir. Bu kelimeler, âdeta bir kapının anahtarı
gibidir. Biz, dua edeceğimiz zaman isteğimize uygun isimlerle Allah'ın kapısını
çalıp, bu anahtarlarla açmaya çalışalım. Tabii, bu noktada Allah'ın
güzel isimlerini (esmâü'l-hüsnâ) manalarıyla birlikte şuurlu bir şekilde bilme
zorunluluğu ortaya çıkıyor. Allah, mü'minlerin velîsi (dost ve yardımcısı)
olduğuna göre, bir mü'min olarak bu isimleri bilmemek önemli bir eksikliktir.[1]
"Allah'ın doksan dokuz ismi vardır.
Kim bunları ezberlerse cennete girer. Allah tektir, teki sever."
Bir rivâyette: "Kim o isimleri sayarsa cenntete girer" buyurmuştur.
Buhârî hadisi bu lafızla tahric etmiştir.
Müslim'de "tek" kelimesi yoktur.
Tirmizî'nin rivâyetinde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Allah'ın isimlerini şöyle yazdı:
"O Allah ki O'nda başka ilâh yoktur. Rahman'dır. Rahim'dir.
El-Meliku'l-Kuddûsu, es-Selâmu, el-Mü'minu, el-Müheyminu, el-Azîzu,el-Cebbâru, el-Mütekebbiru,
el-Hâliku, el-Bâriu, el-Musavviru, el-Gaffâru, el-Kahhâru, el-Vehhâbu, er-Rezzâku, el-Fettâhu, el-Alîmu,
el-Kâbizu, el-Bâsitu, el-Hâfidu, er-Râfiu, el-Muizzu, el-Müzillu, es-Semîu, el-Basîru,
eş-Şekûru, el-Aliyyu, el-Kebîru, el-Hafîzu, el-Mukîtu, el-Hasîbu, el-Celîlu, el-Kerîmu,
eş-Şehîdu, el-Hakku, el-Vekîlu, el-Kaviyyu, el-Metînu, el-Veliyyu, el-Hamîdu, el-Muhsî,
el-Muktediru, el-Muahhiru, el-Evvelu, el-Âhiru, ez-Zâhiru, el-Bâtinu, el-Vâli, el-Müte'âli,
el-Berru, et-Tevvâbu, el-Müntekimu, el-Afuvvu, er-Raûfu, Mâliku'l-Mülki,Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm,
el-Mâni', ed-Dârru, en-Nâfiu,en-Nûru, el-Hâdî, el-Bedîu, el-Bâki, el-Vârisu,er-Reşîdu es-Sâbüru."
El - Kuddûs: Ayıplardan temiz demektir.
es-Selâm: Selâm sahibi‚ yani herçeşit ayıptan selâmette‚her türlü âfetten berî demektir.
el-Mü’min: Kullarına va’dinde sâdık olan demektir. Tasdîk mânasına olan imandan gelir. Yahut‚ kıyamet günü kullarına‚ azabına karşı garanti veren‚ güven veren demektir‚ bu mâna emân’dan gelir.
el-Muheyyim: Şâhid olan (görüp güzeten) demektir. Emîn mânasına geldiği de söylenmiştir. Aslı‚ müeymin’dir‚ ancak hemze‚ hâ’ya kalbolmuştur. Keza er-Rakîb ve el-Hafiz mânâsına geldiği de söylenmiştir.
el-Azîzu: Kahreden‚ galebe çalan demektir. "İzzet"‚galebe çalmak mânasına gelir.
el Cebbâr: Mahlukâtı mecbur eden; emir veya yasak her ne dilerse ona zorlayan demektir. Bu kelimenin‚ bütün mahlukâtının fevkinde yücedir mânasına geldiği de söylenmiştir.
el-Mütekebbir: Mahlukâta ait sıfatlardan yüce‚ uzak mânasına gelir. Ayrıca "Mahlukâtından büyüklük taslayarak kendisiyle azamet yarışına kalkanlara büyüklüyünü gösteren ve onlara haddini bildiren mânasına geldiği de söylenmiştir.Keza şu mânaya geldiği de belirtilmiştir: "Mütekebbir" Allah’ın azametini ifâde eden kibriyâ kelmesinden gelir‚ tezyîfî bir mâna taşıyan kibir kelimesinden gelmez.
el-Bârîu: Mahlukâtı‚ mevcut bir misâle bakmaksızın‚ yoktan‚ örneksiz olarak yaratan mânasına gelir. Bu kelime‚ öncelikle hayvanlar için kullanılır‚ diğer mahluklar için pek kullanılmaz. Hayvanlar dışındaki mahlukât hakkında nâdiren kullanılır.
el-Müsavvir: Mahlukâtı farklı sûretlerde yaratan" demektir. Tsvîr lügat olarak hat ve şekil çizmek mânasına gelir.
el-Gaffâr: Kulların günahlarını tekrar tekrar affeden‚ mânasına gelir. Gafr kelimesi‚ aslında setr (örtmek) ve kapatmak mânalarına gelir. Allah Teâla kullarının günahlarını affedici‚ onlar için cezayı terketmek sûretiyle (günahları) örtücüdür.
el-Fettâh: Kulları arasında hâkim demektir. Araplar, hâkim iki hasmın (dâvalı-dâvacı) arasındaki ihtilafı çözdüğü zaman: "Hâkim iki hasmın arasını fethetti" derler. Hükmetti, çözüme kavuşturdu mânasında, hâkime fâtih dendiği de olmuştur. Mamafih "Kullarına rızk ve rahmet kapılarını açan", rızıklarından kapanmış olanları açan mânasına da gelir.
el-Kâbız: Kullarının rızkını lütfu ve hikmetiyle tutan mânasına gelir.
el-Bâsıt: Kullarına rızkı açıp cûd ve rahmetiyle genişleten demektir. Böylece Cenâb-ı Hakk, hem ihsan sahibi, hem de onu men edici olmaktadır.
el-Hâfid: Cebbarları ve firavunları alçaltan demektir. Yâni onları horlar ve değersiz kılar demektir.
er-Râfi': Velîlerini, dostlarını yüeltir. Azîz kılar demektir. Böylece Allah, hem zelîl hem de azîz kılıcı olmaktadır.
el-Hakem: Hâkim demektir. Bu da hakikatı hükmetme yetkisi kendis ne verilen, ona gönderilen demek olur.
el-Adlu: Kendinde heva meyli olmayan, hükümde doğruluktan ayrılmayan cevre yer vermeyen mânasına gelir. Aslında masdardır. Ancak âdil makamında kullanılmıştır. Âdil'den daha beliğdir, çünkü müsemma, fiilin kendisiyle isimlenmiştir.
el-Latîfu: Arzunu sana rıfkla ulaştıran demektir. "Mahiyeti, idrak edilemeyecek kadar latîf" mânasına geldiği de söylenmiştir.
el-Habîru: Olanı ve olacağı bilen kimseye denir.
el-Gafûru: Bağışlamada mübalağa eden, çok bağışlayan demektir.
eş-Şekûru: Kullarını, sâlih fiilleri sebebiyle mükâfatlandıran ve sevap veren demektir. Allah'ın kullarına şükrü, onlara mağfireti ve ibâdetlerini kabul etmesidir.
el-Kebîru: Celâ1 (büyüklük) ve şânının yüceliği sıfatlarını taşıyan kimsedir.
el-Mukîtu: Muktedir demektir. Ayrıca, mahlukâta gıdalarını veren mânasına geldiği de söylenmiştir.
el-Hasîbu: el-Kâfi demektir. Muf'il mânasında fâildir, tıpkı mü'lim mânasında elim gibi, hasîb'in muhâsib mânasında kullanıldığı da söylenmiştir.
er-Rakîbu: Kendisinden hiçbir şey gâib olmayan hâfîz (muhâfız) demektir.
el-Mucîbu: Kullarının duasını kabul edip, icâbet eden zât demektir.
el-Vâsiu: Zenginliği, bütün fakrlar bürüyen; rahmeti herşeyi kuşatan demektir.
el-Vedûdu: el-Vedd (sevgi) kelimesinden mef'û1 mânasında feûl'dür. Allah Teâlâ Mevdûd'dur. Çok sevilir. Yani velilerinin kalbinde sevgilidir. Veya fâil mânasında feûldür. Yani Allah Teâla sâlih kullarını sever, bu da "onlardan razı olur" demektir.
el-Mecîdu: Keremi geniş olan demektir. Şerif mânasını taşıdığı da söylenmiştir.
el-Bâisu: Mahlukâtı, ölümden sonra kıyamet günü yeniden diriltir demektir.
eş-Şehîdu: Kendisinden hiçbir şey gâib olmayan kimse demektir. Şâhid ve şehîd aynı mânada kullanılır, tıpkı âlim ve alîm kelimeleri gibi. Mâna şöyledir: Allah, (her yerde) hâzırdır. Eşyayı müşahede edip her an görür.
el-Hakku: Varlığı ve vücudu gerçek olan demektir.
el-Vekîlu: Kulların rızıklarına kefil demektir. Hakikat şudur: Kendisine tevkîl edilmiş olanı işinde müstakil söz sâhibi olmaktır. Bu hususta şu âyet hatırlanabilir: "(Dediler ki) Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" (A1-i İmrân 173).
el-Kaviyyu: el-Kâdir (güçlü) demektir. Ayrıca: "Kudreti ve kuvveti tam, O'nu hiçbir şey âciz kılamaz" mânasına da gelir.
el-Metînu: Şedîd ve kavî olup, hiçbir fiilinde meşakkatle karşılaşmayan demektir.
el-Veliyyu: Nâsır (yardımcı) demektir. Ayrıca: "İşlerin kendisiyle yürüdüğü mütevelli, yetimin velîsi gibi" diye de açıklanmıştır.
el-Hamîdu: Fiiliyle hamde hak kazanan mahmûd kimsedir. Bu kelime mef'ûl mânasında fâildir.
el-Muhsî: İlmiyle herşeyi sayan, nazarından büyük veya küçük hiçbir şey kaçmayan kimse demektir.
el-Mübdiu: Eşyayı yoktan ilk defa var eden, yaratan demektir.
el-Muîdu: Mahlukâtı hayattan sonra tekrar ölüme, öldükten sonra da tekrar hayata iâde eden kimse demektir.
el-Vâcidu: Fakirliğe düşmeyen zengin demektir. Bu kelime, gına demek olan cide kökünden gelir.
el-Vâhidu: Tek başına devam eden, yanında bir başkası olmayan ferd'dir. Ayrıca, şerik ve arkadaşı olmayan kimse mânas da mevcuttur.
El-Ahadu: Ferd demektir. Ahad ile vâhid arasındaki farka gelince, ahad, kendisiyle bir başka adedin zikredilmesini men edecek bir yapıya sâhiptir. Kelime hem müzekker, hem de müennestir. "Bana kimse (ahad) gelmedi derken, gelmeyen hem erkektir, hem de kadındır." Vâhid'e gelince bu sayıların ilki olarak vazedilmiştir: "Bana halktan biri (vahid) geldi" denir ama, "Bana haktan kimse (ahad) geldi" denmez. Vâhid, emsâl ve nazîri kabûl etmeyen bir mâna üzere bina edilmiştir. Ahad ise ifrad ve arkadaşlardan yalnızlık üzere bina edilmiştir. Öyle ise, vâhid, zât itibariyle münferiddir, ahad ise mâna itibariyle münferiddir.
es-Samedu: İhtiyaçlarını temin etmek üzere, halkın kendisine başvurduğu efendidir. Yani halkın kendisine yöneldiği kimsedir.
el-Muktediru: Kudret kökünden müfteil babındandır. Kâdir'den daha öte bir güçlülük ifâde eder.
el-Mukaddimu: Eşyayı takdim edip, yerli yerine koyan demektir.
el-Muahhiru: Eşyayı yerlerine te'hir eden demektir. Kim takdime hak kazanırsa ona takdîm eder, kim de te'hîre hak kazanırsa ona da te'hîr eder.
el-Evvelu: Bütün eşyadan önce var olan demektir.
el-Âhiru: Bütün eşyadan sonra bâkî kalacak olan demektir.
ez-Zâhiru: Herşeyin üstünde zâhir olan ve onların üstüne çıkan şey demektir.
el-Bâtınu: Mahlukâtın nazarlarından gizlenen demektir.
el-Vâlî: Eşyanın mâliki ve onlarda tasarruf eden demektir.
el-Müteâli: Mahlukâtın sıfatlarından münezzeh olan, bu sıfatların biriyle muttasıf olmaktan yüce ve âlî olan.
el-Berru: Katından gelen bir iyilik ve lütufla, kullarına karşı merhametli, şefkatli demektir.
el-Müntakimu: Dilediğine ceza vermede şiddetli davranan demektir. Nekame kökünden müfteil babında bir kelimedir. Nekame, hoşnudsuzluğun öfke ve nefret derecesine ulaşmasıdır.
el-Afuvvu: Afv'dan feûl babında bir kelimedir. Bu bâb mübalağa ifâde eder. Öyle ise mâna: "Günahları çokça bağışlayan" demek olur.
er-Raûfu: Katından gelen bir re'fetle (şefkatle) kullarına merhametli ve şefkatli olan demektir. Re'fetle rahmet arasındaki farka gelince; rahmet bazan maslahat gereği istemeyerek de olabilir. Re'fet isteksiz olmaz, isteyerek olur.
Zü'l-Celâl: Celâl, celîl'in masdarıdır. Celâl, celâlet, nihâyet derecede büyüklük, azamet demektir. Zü'l-Celâl büyüklük sahibi olan mânasına gelir.
el-Muksidu: Hükmünde âdil, demektir. Ef'àl babında adaletli oldu mânasına olan bu kelime, sülâsî aslında zulmetti mânasına gelir. Nitekim kasıt; cevreden, zâlim demektir.
el-Câmiu: Kıyamet günü mahlukâtı toplayan demektir.
el-Mâniu: Dostlarını, başkalarının eziyetinden koruyan yardımcı demektir.
en-Nûru: Körlüğü olanları nuruyla görür kılan, dalâlette olanları da hidâyetiyle irşâd eden demektir.
el-Vârisu: Mahlukâtın yok olmasından sonra da bâki kalan demektir.
er-Reşîdu: Mahlukâta maslahatların gösteren demektir.
es-Sabûru: Âsîlerden intikam almada acele etmeyen, cezalandırmayı belli bir müddet te'hîr eden demektir. Allah'ın sıfatı olarak sabûr'un mânası halîm'in mânasına yakındır. Ancak ikisi arasında şöyle bir fark vardır: Sabûr sıfatında cezanın mutlaka olacağını beklemeyebilirler. Ancak halîm sıfatıyla Allah'ın cezasına kesin nazarıyla bakarlar.
Allah inkarcıların söylediklerinden münezzeh ve mukaddestir, uludur, yücedir.
*[1]
Kaynak:
[1]:KALLAH'IN GÜZEL İSİMLERİNİN ŞERHİ :KutubuSitte7300
Konuların Göre Hadis Meali... |
NASIL TECELLİ
EDER
Bu kitabın Arapça
metinlerinin açıklamasında, Prof. Dr. Alaattin Başar, Said el-Kahtani, Mahmut
Toptaş, İzzettin Cemel’den istifade edilmiştir.
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ. 9
Nasıl Bir Allah’a İnanılıyor?. 10
Eksik Bir Allah İnancı Neye Mal Olur?. 12
Peki Allah’ı Nasıl
Tanıyacağız. 14
1. ALLAH (c.c.) 15
2. ER-RAHMAN.. 16
3. ER-RAHİM.. 18
4. EL-MELİK.. 20
5. EL-GUDDUS. 21
6. ES-SELAM.. 23
7. EL-MÜ’MİN.. 24
8. EL-MÜHEYMİN.. 26
9. EL-AZİZ. 28
10. EL-CEBBAR.. 29
11. EL-MUTEKEBBİR.. 30
12. EL-HALİG.. 32
13. EL-BARİ 33
14. EL-MUSAVVİR.. 34
15. EL-GAFFAR.. 35
16. EL-KAHHAR.. 36
17. EL-VEHHAB.. 37
18. ER-REZZAK.. 38
19. EL-FETTAH.. 40
20. EL-ALİM.. 41
21. EL-GABİD.. 42
22. EL-BASIT. 44
23. EL-HAFİD.. 45
24. ER-RAF’İ 46
25. EL-MUİZ. 47
26. EL-MUZİL. 48
27. EL-SEMİ 48
28. EL-BASİR.. 49
29. EL-HAKEM.. 50
30. EL-ADL. 51
31. EL-LATİF. 53
32. EL-HABİR.. 54
33. EL-HALİM.. 55
34. EL-AZİM.. 57
35. EL-ĞAFUR.. 57
36. EŞ-ŞEKUR.. 59
37. EL-ALİYY.. 60
38. EL-KEBİR.. 61
39. EL-HAFIZ. 62
40. EL-MUKİT. 63
41. EL-HASİB.. 64
42. EL-CELİL. 66
43. EL-KERİM.. 66
44. ER-RAGIB.. 67
45. EL-MUCİB.. 68
46. EL-VASİ 70
47. EL-HAKİM.. 71
48. EL-VEDUD.. 72
49. EL-MECİD.. 73
50. EL-BAİS. 74
51. EŞ-ŞEHİD.. 75
52. EL-HAKK.. 76
53. EL-VEKİL. 77
54. EL-KAVİ 78
55. EL-METİN.. 79
56. EL-VELİ 80
57. EL-HAMİD.. 81
58. EL-MUHSİ 82
59. EL-MÜBDİ 83
60. EL-MUİD.. 84
61. EL-MUHYİ 85
62. EL-MUMİT. 86
63. EL-HAYY.. 87
64. EL-KAYYUM.. 88
65. EL-VACİD.. 89
66. EL-MACİD.. 90
67. EL-VAHİD.. 90
68. ES-SAMED.. 92
69. EL-GADİR.. 93
70. EL-MUKTEDİR.. 94
71. EL-MUKADDİM.. 95
72. EL-MUAHHİR.. 97
73. EL-EVVEL. 98
74. EL-AHİR.. 99
75. EZ-ZAHİR.. 100
76. EL-BATIN.. 101
77. EL-VALİ 102
78. EL-MÜTEALİ 103
79. EL-BERR.. 104
80. ET-TEVVAB.. 105
81. EL-MUNTAGİM.. 107
82. EL-AFUVV.. 108
83. ER-RAUF. 109
84. MALİKÜ’L MÜLK.. 111
85. ZÜ’L CELALİ VE’L İKRAM.. 112
86. EL-MUKSİD.. 114
87. EL-CAMİ 114
88. EL-ĞANİY.. 116
89. EL-MUĞNİ 117
90. EL-MANİ 119
91. ED-DARR.. 120
92. EN-NAFİ 122
93. EN-NUR.. 123
94. EL-HADİ 124
95. EL-BEDİ’ 126
96. EL-BAKİ 127
97. EL-VARİS. 128
98. ER-REŞİD.. 129
99. ES-SABUR.. 130
İsim ve Sıfatlar Işığında Allah İnancı
Nasıl Olmalı?. 132
İyi Bir Allah İnancı
Amele Nasıl Yansır?. 133
Allah’ın (c.c.)
isimlerinin insan üzerindeki tecellisi; 135
Nefsimizin
direktifleri doğrultusunda yaşarken bizleri o girdaptan
kurtarmak isteyen davetçiler bir şekilde;‘Allah’ın
sözüne kulak ver; cennetini garantile’ ilahi mesajını
ulaştırdılar...
Kulaklarımızın
pasını
gideren bu şok
cümle aynı
zamanda gözlerimizdeki
sis perdesinin de kalkmasına vesile oldu...
Bir
de baktık ki bir elimizde Kur’an diğer elimizde ‘Kur’an’ın insana dönüşmüşünün
hayatı...
Kur’an
ve sünnet; koruması altına
giren konuğun
attığı
her adımı
takip ederek
hayatıyla yakından
ilgilenir.
Hemen
hemen her saat yeni bir ayetle karşılaşan
konuk, Rabbini tanıdığı
oranda ayetleri görür, okur ve yaşar.... İşte kul olma başarısındaki
sır burada;
Önce
Rabbini gereği gibi tanı;
Sonra
zaten sever, güvenir, O’nu her an zikreder ve gerekli fedakarlığı
gösterirsin...
Bugün
insanların büyük bir çoğunluğu
maalesef Allah’ı
gereği
gibi tanımıyor.
Ya Allah’ın
(c.c.) isim ve
sıfatlarından herhangi birini ölü yada dirilere atfediyorlar
yada Allah’ın gücünü, zenginliğini ve kullarına
karşı
yakınlık
derecesini
kavrayamıyorlar.
Büyük
bir kesimin Allah inancı şöyle göze
çarpar:
Benim
inandığım Allah; Yeri ve göğü yaratır,
insanların yaşaması için gerekli malzemeleri hazırlar, insanların hayat modeli
tercihlerine karışmaz.
Göklerin
hakimi olan Allah (c.c.) yerdekilerin yaşamına
karışmaz.
Sadece kalp temizliğine
bakar.
Merhameti
boldur. Kendisinin varlığına inanan herkes kurtuluşa
erer. (Oysaki şeytan da Allah’ın
varlığına
inanıyor.)
İnsanların
dua ve isteklerini aracılar (Türbelerde yatan zatlar, şeyhler vs.) olmadan
işitip cevap vermez. (Haşa)
Çok
hoş görülüdür. Her şeyi hoş karşılar!
Sevdiklerini
bolca rızıklandırır.
Sevmediklerini
ise fakir kılar.
Peki
Allah’ın 99 isim ve sıfatları nerede?
Üzülerek
söylüyorum ki birçok insanın Allah inancı
maalesef böyle...
Bu
tür hastalığı Rabbimiz şöyle
dile getiriyor;
Onların
çoğu, Allah’a ortak koşmadan inanmazlar.
(Yusuf,
106)
Bir
de eksik bir Allah inancının neye mal olacağına
bir göz atalım:
Dinin
doğru anlaşılmasına engel olacağından akideye zarar verir.([1])
Allah
(c.c.) ile gereken dostluk kurulamayacağından salih
amel işleme
oranı
sıfırın
altına inebileceğinden
günah işleme oranında
artış
gözükür.
Cehennemin
sıcaklık derecesi algılanamayacağından
(Allah’ın
ceza verici sıfatının
algılanamaması) Allah’ın
haram kıldığı
ameller daha
cazip gözükür.
Allah’ın (c.c.) emir, yasak ve tavsiyelerine
karşı boş vericilik baş
gösterir.
Kişi
tanıdığı oranda sever. Az tanıyan az sever, az tanıyan az güvenir. Haliyle gereken
sevgi tanındığı orandadır.
Allah’ın
Kur’an ve Sünnet’teki
mesajına kulak verilmemesine yol açar.
Allah’ın
(c.c.) bağışlayıcı sıfatının bilinememesi ümitsizliğe yol açacağından tövbe
etme eylemi gerçekleşmemiş olur.
‘Kalbi
temiz olan kurtulur’ batıl inanışı
kalpte ve düşüncede
geniş
bir yer edeceğinden kullukta sınıfta
kalınır.
Görüldüğü gibi
eksik bir Allah inancı üzerine basılmış mayın gibi...
Hem
bu tarafta hem de öteki tarafta patlar...
İsim
ve sıfatların ezberlenmesiyle Allah (c.c.) tanınamaz... İsim
ve sıfatlarının
manasının
ezberlenmesiyle
de yakini olarak tanınmaz...
Peki
nasıl tanınır?
Kanaatimce
Allah’ın varlığına iman ettikten sonra Kur’an
ve sünnet ışığında isim ve sıfatlarını
kendi nefsimizde
ve tabiattaki tecellisinde görüp iyi bir tefekkürle tanınır....
Ve
böylece günün her saatinde Allah’ın (c.c.) gücünü, büyüklüğünü,
merhametini
zenginliğini ve diğer
sıfatlarını
görerek kendisiyle
sıcak bir diyalog sağlamış oluruz...
* *
*
Önce
Allah’ın isim ve sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini okuyalım sonra da Allah
inancımızın nasıl olması gerektiğine bir göz atalım.
الله
En güzel
isimler Allah’ındır...
(Araf, 180)
Allah
O’dur ki, O’ndan başka ilah yoktur. En güzel isimler
yalnız O’nundur.
(Taha, 8)
ALLAH:
En güzel isim ve en güzel sıfatlara sahip olan.... Varlığı
zorunlu ve bütün
övgülere layık bulunan zatın
adıdır.
Tüm
kainatı yoktan var eden ve yarattığı
tüm varlıkları
(canlıları) rızıklandırıp
kollayan ve
belirli bir ömür biçen, akla ve hayale gelmeyecek çeşitlikte ve güzellikle canlı
ve cansızlar
yaratan ve onları
mükemmel bir ahenkle yöneten ‘biri’ var.
İşte
o ‘biri’ ‘iki’ olamaz. Zaten iki
ayrı varlık yaratıp yönetiyor olsaydı dünyanın dengesi bozulurdu.
En
güçlü, en güzel, en merhametli, en alim, kısacası
olumlu yönde tüm en’leri toplayan ‘zat’ın adıdır
Allah.
İsim
ve sıfatlarını yerde, gökte ve kendi nefsimizde (beden ve ruhumuzda) tecelli
ederek yakından tanınmasını istedi. Ve haliyle Allah’ı tanımanın en iyi yolu
isim ve sıfatlarının tecellisini görmekten geçer.
الرَحْمَنٍُِ
Rahman.
Kur’an’ı öğretti, insanı
yarattı.
O’na beyanı
(konuşmayı,
yazmayı,
anlama ve
anlatmayı) öğretti.
(Rahman,
1...4)
(Ey
Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete
gönderdik ki, sana vahy ettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman’ı inkar ediyorlar...
(Rad, 30)
Er-Rahman:
İnsan olsun hayvan olsun, mü’min olsun kafir olsun hiçbir fark
gözetmeksizin her canlının her türlü
rızkını
veren ve onları
koruyup
gözeten...
Güneşiyle
müslümanı
ve kafiri ısıtan Allah (c.c.) Rahman’dır.
Müslüman
ve kafirin oltasına balık veren
Allah (c.c.) Rahman’dır.
Müslüman
ve kafire evlat ve mal veren Allah (c.c.) Rahman’dır.
İnsanların
cennetini düşündüğü
için peygamber,
Kur’an ve davetçiler gönderen Allah (c.c.) Rahman’dır.
Tövbe
ve duaları kabul eden Allah (c.c.) Rahman’dır.
Biz
insanlar hala nefes alabiliyorsak, ciddi bir mücadele etmeden uyku nimetinden
faydalanabiliyorsak, yakıcı ve bunaltıcı
güneşin
sıcaklığından
kaçıp
gölge nimetine
sığınabiliyorsak, rahat yaşayabilmemiz için tüm şartlar
oluşmuşsa tüm bunlar Allah’ın
bizlere olan merhametindendir.
Yani Allah’ın Rahmet’indendir. Allah’ın ‘Rahman’ sıfatını
tüm canlılarda
görebilmek mümkün...
Hem de günün 24 saati...
الرَحِيِمُ
...Allah
mü’minlere karşı çok merhametlidir.
(Ahzab,
43)
Allah-u
Teala yeri ve göğü yarattığı zaman yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet yer ile
göğün arasını dolduracak kadar engindi. Bu rahmetten 99’unu yanına ayırdı. Bir
rahmeti de mahlukat arasında paylaştırdı. İşte bununla mahlukat birbirine
şefkat eder. Vahşi bir hayvan bulunla su içer. Kıyamet günü olduğunda ise Allah
bu rahmeti takva sahibi kullarına hasretmiş ve onlara 99’unu ziyade etmiştir.’ (Ahmet
b. Hanbel, Müsned v. 439. Taberi VIII, 273)
Er-Rahim:
Esirgeyen, bağışlayan, engin merhamet sahibi, dünyada kendisine inanıp
emirlerini yerine getirenleri ahirette ebedi nimetlerle mükafatlandıracak
olan.
Her
ne kadar da inananları Cehennem ateşinden uzaklaştırıp cennet vizesi vermekle ‘Rahim’ sıfatı tecelli ediyorsa da ‘Rahim’ sıfatının uzantısını daha çok
ahiret endeksli yaşayan mü’minlerin salih amellerinde görmek mümkün. Allah’ın
(c.c.) ‘Rahman’ sıfatından
nasiplenen
kafirler ‘Rahim’ sıfatından faydalanamazlar
المَلكُ
De ki:
Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen mülkü kime dilersen ona
verirsin, mülkü
kimden dilersen ondan alırsın…
(Ali-İmran,
26)
El-Melik:
Görünen ve görünmeyen bütün alemlerin sahibi ve yöneticisi.
Şu
anda yazmakta
olduğum kalemin de sahibi, kalemin içindeki mürekkebin de sahibi, yazı
yazdığım
A4 kağıdının
da sahibi...
Allah’ın
(c.c.) ‘El-Melik’ isminin tecellisini
gözlerimiz de dahil, gördüğümüz ve göremediğimiz yaratılan
her şey
üzerinde
görmemiz mümkün. Her ne kadar da tapu kağıtlarında beşer isimleri yazsa da
gerçek sahip Allah’tır.
Yarattıklarının
sahibi olmasının yanı sıra yarattığı her şeyde tasarrufta bulunan ve yöneten
anlamına da gelen ‘El-Melik’ isminin
tecellisini;
İnsanların
güzel ve adaletli bir şekilde yaşaması için gerekli kanunlar göndermesinde (Kur’an
ve Sünnet), tabiattaki diğer canlıların belirli bir ahenkte yaşaması için
fıtratlarına bazı programlar yüklemesinde de görmek mümkün.
القُدُّؤسُ
Biz
seni hamd ile tespih eder ve her noksanlıklardan
tenzih ederiz.
(Bakara,
30)
Göklerde
ve yerde olan her şey ....Guddus ...olan Allah’ı tesbih eder.
(Cuma 1)
El-Guddüs:
Hatadan, gafletten, acizlikten ve her türlü eksiklikten çok uzak, pek temiz.
Noksan
sıfatlardan münezzeh ve her an bir işte olan Allah-u Teala ne yaratırken
zorlanır, ne yaratırken düşünür, ne de yaratışında bir düzensizlik görülür. Fil
yaratırken zorlanmayan Allah-u Teala, örümcek yaratıp o küçücük kuyruk kısmında
değişik özelliklerde ağ iplikçiklerini imal ettirmeyi de unutmaz. O sadece ol
der ve bu emrin muhatabı zaman geçirmeksizin hemencecik oluverir.
Bizlere
düşen şey ise Allah’ın ‘Guddüs’ sıfatını
tabiatta görüp ‘subhanallah’ demek.
السَّلامُ
O öyle
Allah’tır ki, ....selamet verendir. (Haşr, 23)
Rasulullah
(s.a.v) namazdan ayrılmak istediği zaman üç kere istiğfarda bulunur, sonra da:
Allah’ım!
Selam olan sensin ve esenlik de sendendir. Sen celal ve ikram sahibi yücesin’ diye dua ederdi. (Müslim,
Tirmizi, Ebu Davud)
Es-Selam:
Her çeşit arıza ve hadiselerden salim kalan her
türlü tehlikelerden kullarını selamete çıkaran.
Cennetteki bahtiyar
kullarına selam eden.
Varlığında
her hangi bir kusur ya da ayıp olmayan Allah-u Teala’nın ‘Es-Selam’ isminin tecellisini;
‘İnsanları
karanlıktan
çıkarıp
(cehaletten
kurtarıp) aydınlığa
sevk etmek için
Kur’an, Peygamber ve davetçiler göndermesinde, bizleri her hangi bir dünyalık
sıkıntı
karşında
kurtarmasında
görmek mümkün.
Hele
de hidayete ermişseniz Allah’ın
‘es-selam’ isminin tecellisini taşıyorsunuz demektir.
المُؤْمِنُ
İnanıp
da imanlarına her hangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven
onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.
(En’am82)
O ...selam’dır,
mü’mindir, müheymin’dir
(Haşr23)
El-Mü’min:
Kendisine sığınanları emin kılan,
emniyet verici,
kullarını iman şerefiyle şereflendiren, insanları
koruyup rahatlatan.
Allah’a
gerçek manada iman edenler kendi evindeymiş gibi dünyada
da rahat ederler, ahirette de.
Allah’ın
‘El-Mü’min’ ismine iman eden insan;
başına ne tür musibet ve bela gelirse gelsin karşılığında cennet alacağını
bildiği için Allah’ın bu ismine güvenerek sabreder.
Yine
karşılığında cennet vaad edilen cihad’a giden bir mücahid gönül rahatlığıyla,
hiçbir korku ve endişe duymadan gider. Allah’ın bu ismine iman etmek kalpteki
korku, endişe ve şüpheleri kökünden söküp atar.
Allah’ın
‘El-Mü’min’ isminin tecellisini daha çok
‘can ve malını Allah yolunda harcayan, aza kanaat eden,
geceleri Rabbini anmak için sıcak yatağını
terk eden Müslümanlarda
görmek mümkün.
المُهَيْمِنُ
Sen ne
zaman bir işe girişsen, ne zaman Kur’an’dan bir şey okuyacak olsan; sizler de
ne zaman bir işe başlasanız, Biz o iş esnasında mutlaka yaptıklarınızdan
haberdarız. Şüphesiz ki yerde de gökte de zerre kadar bir şeyin Rabbinizden
uzak ve gizli kalması mümkün değildir.
(Yunus,
61)
Onlar
sırlarının da fısıltılarının da Allah tarafından bilindiğini ve O’nun bütün
gizli şeyleri en iyi bilen olduğunu hala anlamadılar mı?
(Tevbe78)
El-Müheymin:
Evrenin bütün işlerini düzenleyen, gözeten ve yöneten; insanları
murakabe eden. (Üstün
gelen)
Canlıların
rızklarını temin eden, hangi canlının neye ihtiyacı olduğunu bilen, herhangi
bir ağaç dalında düşen bir yapraktan haberi olan, bir Afrika yerlisinin ayağına
batan dikenden haberi olan ve o an onu gören Allah-u Teala’nın çok büyük ve
çok güçlü olduğunu görürüz.
Allah-u
Teala’nın her şeyi görmesi bize Allah’ın büyük ve güçlü olduğunu gösterir.
Fakat bizim için en önemlisi Allah’ın şu an bizleri gözetliyor olması.
Tabi
bizlere düşen şey bir an önce toparlanıp O’nun razı olacağı bir şekilde yaşamak.
العَزِيزُ
Kim
izzet isterse bilsin ki izzetin tamamı Allah’a aittir.
(Fatır,
10)
İzzet,
Allah’a, Resulüne
ve mü’minlere aittir.
(Münafigun,
8)
El-Aziz:
Eşi, benzeri ve dengi bulunmayan; değerli, şerefli
ve güçlü; asla
yenilmeyen, daima galip olan.
‘El-Aziz’ olan Allah-u Teala’yla
savaşa giren tüm varlık ve sistemler er geç yenilirler. Geç yenilmeleri
onların güçlü Rabbimizin güçsüz olduğu
anlamına
gelmez (Haşa!)
Allah-u
Teala’nın sabrı gereği
bir süre müddet
verilir ve sonunda kendisini ilah zannedip de suda boğulan
firavunlar gibi yenilirler...
Allah’ın
‘El-Aziz’ isminin tecellisi;
‘Hiçbir
sistem ve işkence karşısında boyun eğmeyip
şahadete kadar uzanan bir hayat
süren mü’minlerin o yaşantısında
görmek mümkün.
الجَبَّارُ
O öyle
Allah’tır ki,... istediğini
zorla yaptıran...dır. (Haşr23)
El-Cebbar:
Kırılanları onaran,
eksikleri
tamamlayan, dilediğini zorla yaptırmaya
muktedir olan.
İnsana
verilen irade dışındaki tüm varlıklar istese de istemese de Allah’ın çizdiği
program dahilinde hareket ederler. Gece geldiğinde gündüz kaybolur, gündüz
geldiğinde gece kaybolur...
Güneş
doğar, denizlerdeki sular buharlaşır, bulutlarda yoğunlaşarak yağmur olarak
yeryüzüne inerler. İsteseler de istemeseler de Allah’ın ‘Cebbar’ sıfatı gereği
kendilerine verilen görevleri yapmak zorundadırlar.
Kırılanları
onaran anlamına da gelen ‘El-Cebbar’ sıfatının tecellisini; hastalığına şifa
bulan, yarası iyileşen ve ümidin kaybolmaya yüz tuttuğu anda dualara icabet
etmesinde görmek mümkün.
المُتَكَبِّرُ
Allah,
büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte
böyle mühürler.
(Mü’min
35)
(Allah) üstün, istediğini
zorla yaptıran,
büyüklükte eşi olmayandır.
(Haşr23)
El-Mütekebbir:
Çok büyük, her hususta büyüklüğünü gösteren, yücelik, kibriya
ve azamet kendine mahsus, kendisinin hakkı olan.
Her
kim Allah’ın bu sıfatıyla
sıfatlanmak isterse cehennemde şeytana
komşu
olması
kaçınılmaz
olur.
Yücelik,
ululuk Allah’a mahsustur. Ve bu da O’nun hakkıdır.
Allah’ın
El-Mütekebbir sıfatının tecellisini;
Dünyadayken
büyüklük taslayıp kendilerini ilah olarak kabul ettirmeye çalışan
zorbaların tuvaletteki hallerinde, yorulunca
güçlerinin kaybolmasında,
zayıflığın
alameti olarak
uykuya yenik düşmelerinde görmek mümkün.
Kibirden
Allah’a sığınmalıyız. Zaten kibirli insanı
insanlar da sevmez.
الخَالِقُ
Göklerde
ve yerde bulunan her şey ve herkes ondan ister. O her
an yaratma halindedir.
(Rahman29)
Şu
anda bilemeyeceğiniz daha nice şeylerin hepsini o yaratır.
(Nahl 8)
El-Halig:
Her şeyi takdirine uygun şekilde yaratan.
Tabiattaki
canlı ve cansızları yaratırken hiçbir yere ve hiçbir
modeliste müracaat etmeden, yine yaratırken hiçbir
zorlanma ve yorgunluk duymadan her şeyi mükemmel yaratır.
Bir
gül yaratır; kokusunu vermeyi unutmaz. Kaplumbağa yaratır; zırhını vermeyi
unutmaz... Bir kuş yaratır; tüylerle süsleyip güzel bir de ses verir...
Sanıldığı
gibi Allah-u Teala her şeyi önceden yaratmış ahirette bizleri beklemiyor! Allah
her an yaratıyor ve faaliyette... ‘El-Halig’ isminin tecellisini günün 24 saati
görmek mümkün.
البَارِي
O
Allah ki, Halik’tir, Bari’dir, Musavvir’dir. En güzel isimler O’nundur.
(Haşr24)
El-Bari:
Her hangi bir modele bağlı kalmadan bütün varlıkları
uyumlu yaratan.
Aynı
toprak, su, hava ve güneşi kullanarak domates ve biberi ‘Halig’ sıfatıyla
yaratan Allah-u
Teala’nın ‘El-Bari’ sıfatını
her iki sebzeye
farklı lezzet ve şekil
vermesinde
görebiliriz.
Allah-u
Teala bir canlı yaratır ve o canlının
yaşayabilmesi için gerekli malzemeleri de
yaratarak ona hem güzel bir görüntü verir hem de ‘El-Bari’ sıfatını
tecelli etmiş
olur.
المُصَوِّرُ
Allah
O’dur ki, ... size suret verip suretlerinizi güzelleştirmiş....(Mü’min,
64)
El-Musavvir:
Tasvir eden; her şeye bir suret ve şekil veren, her şekli diğerinden farklı
kılan, mahlukatını istediği sıfat ve seçtiği surette yaratan.
Her
ne kadar da yüce Allah’ın; El-Halik, El-Bari ve El-Musavvir sıfatları birbirine
benzermiş gibi görünse de aralarında farklar vardır. Mesela;
Allah,
bir insanı El-Halik sıfatıyla yaratır, El-Bari sıfatıyla belirli şekiller ‘el,
kol, göz, bacak vs.’ verir, El-Musavvir sıfatıyla da değişik görünümler kazandırır.
Zenci ve beyaz tenli insanlar gibi. İşte bu renk ve görünüm farkı ‘El-Musavvir’
in tecellisidir.
الغَفَّارُ
Dedim
ki: Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayandır.
(Nuh10)
El-Gaffar:
Daima af eden, tekrarlanan günahları bağışlayan.
Günah
işlemeye meyyal yaratılan insanoğlunun ebedi saadeti kazanması için baş
vuracağı bir isimle karşılaşıyoruz; El-Gaffar.....
Allah’ın
(c.c.) günahlarımızı
bağışlayacağını
bizlere bildirmesi hem kendisinin büyüklüğünü gösterir hem de biz insanlara olan merhametini. Yeter
ki ellerini açıp yürekten ‘beni bağışla Allah’ım!
Çünkü sen Gafur’sun!’
de... Tövbenin gereklerine uyduğunda bir de
bakmışsın,
defterin sağdan
gelmiş!..
القَهَّارُ
Deki:
Allah her şeyi yaratandır. Ve O birdir, karşı durulmaz güç sahibidir.
(Rad, 16)
El-Kahhar:
Kudretinin karşısında her şeyi aciz bırakan, her şeyi hükmüne itaat
ettirebilen bir galibiyet ve hakimiyet sahibi, düşmanlarını kahrederek zelil ve
perişan hale getiren.
Allah’ın
güçlü, mahlukatın
da güçsüz ve
Rabbine muhtaç olduğunu ‘El-Kahhar’ isminde görebiliriz. Allah (c.c.)
güçlüdür. Karşısında hiçbir güç dayanamaz. Çünkü yaratılan
her şey
güçsüz ve Allah’ın
‘El- Kahhar’ isminin karşısında acizdir.
Allah’ın
‘El-Kahhar’ isminin tecellisini; ‘Kendisini ilah yerine koyan tağutların,
gözle görülmeyecek kadar küçük bir mikrop karşısında hastalanıp devrilmelerinde,
İslâm düşmanlarının mağlubiyetlerinde, doğanın bir uyum içinde fıtratlarını
bozmadan yaşamalarında’ görebiliriz.
الوَهَّابُ
....Şüphesiz
sen daima bağışta bulunansın.
(Sad 35)
El-Vehhab:
Her çeşit nimeti hiçbir karşılık beklemeden bol bol bağışlayıp veren...
Allah’ın
büyüklüğünü,
zengin oluşunu
ve biz insanlara olan Rahmetini ‘El-Vehhab’ isminde okuyabiliriz. Doğar doğmaz
Allah’ın havasını teneffüs edip O’nun güneşi ile ısındık... Her saniye O’nun
nimetleri ile rızıklanıyoruz. Ve karşılığında teşekkür etmesek bile rızık
devamlı bir şekilde gelir. Bu Allah’ın ‘Vehhab’ sıfatının tecellisidir. Allah’ın,
vermiş olduğu nimetler için teşekkürümüze de ihtiyacı yok zaten...
Ve
bizlere de ikram karşılığında secde
etmek düşer.
الرَزَّاقُ
Yeryüzünde
yürüyüp te rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. Onların durdukları
yerlerini de emanet edildikleri yerlerini de O bilir...
(Hud, 6)
El-Rezzak:
Rızıkları yaratan, kullarına bahşeden ve her canlının rızkına kefil olan.
İnananın
da inanmayanın da yaratılan tüm canlıların Allah’a muhtaç olduğunu, Allah’ın da
her şeyden haberdar ve zengin olduğunu ‘El-Rezzak’ isminde okuyabiliriz.
Acıkınca
yeriz; midemiz rızıklanır, güzel bir manzaraya bakarız; gözlerimiz rızıklanır,
soluruz; ciğerlerimiz rızıklanır, sever ve inanırız; kalbimiz rızıklanır...
hem de günün 24 saati...
Allah’ın
El-Rezzak isminin tecellisini;
‘Önümüze
konan yemek ve meyveden tutun da, kokladığımız
gülden, içtiğimiz
çaydan, girdiğimiz
denize kadar...’
Kartalın
ya da serçenin avlanmasından tutunda bağırsağınızdaki tenyaya kadar her birinin
ayrı ayrı rızıklandığında görmek mümkün. Bizlere düşen şey ise verilen her
nimetten sorguya çekileceğimizi düşünerek gereken kulluğu yapmamız.
الفَتَّاحُ
Rabbimiz,
bizimle kavmimiz arasında sen hak ise hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın. (Araf 89)
El-Fettah:
Kullarına Rahmet kanadını açan ve her türlü müşkülleri çözüp kolaylaştıran.
El-Fettah
isminde de Allah’ın güçlü, kullarına karşı merhametli ve kullarının sıkıntısını
gideren olduğunu görürüz.
Her
insanın içinden çıkamadığı bir takım sıkıntılar olabilir. Bu sıkıntıların
gitmesi savaşan bir mücahit için; zafer, fakir bir insan için; zenginlik, hasta
için; şifa, çiftçi için yağmur vs. dir.
Allah-u
Teala ‘El-Fettah’ isminin gereği kullarının
sıkıntısını
giderir. Allah’ın
bu isminin tecellisini ‘sıkıntıdan
kurtulup ta
sevincini gizleyemeyen her canlıda’ görmek mümkün.
العَلِيمُ
Gizlinizi
de açığınızı da bilir. O
ne kazanacağınızı
da bilir.
(Enam, 3)
El-Alim:
Ezeli ilmiyle, büyük-küçük, gizli-aşikar, yaratılmış
yaratılmamış
her şeyi
bilen.
Şu
anda ne yazdığımı, ve daha neler yazacağımı, hangi sayfayı okuduğunuzu ve
okuyacağınızı, cebinizdeki (varsa) paranın miktarını, alacak-vereceklerinizi,
düşüncelerinizi, yarın ne kadar kazanacağınızı, ve ne kadar ve nasıl yaşayacağınızı,
kısaca tüm her şeyi en ayrıntısına kadar bilendir.
Allah’ın
her şeyi biliyor olması bize O’nun güçlü olduğunu gösterir. Fakat bizim için
en önemlisi şu an neler düşündüğümüzü, neler yaptığımızı ve yapacaklarımızı
biliyor olması. Ve haliyle de bizlere düşen şey O’nun kontrolünde olduğumuzun
bilincinde hayatımıza çeki düzen vermek.
القَبِضُ
Allah (rızkı)
kısar da, açar da. Hep O’na döndürüleceksiniz
(Bakara,245)
El-Gabid:
Daraltıp sıkan, kıtlık
veren. Ruhları
kabzeden.
Tüm
kainatı yoktan var eden Allah-u Teala tasarruf yetkisine de sahiptir.
Dilediğini sevindirir dilediğini imtihanı gereği üzer. Dilediğine fazla verir,
dilediğine de az verir.... Hatta ellerindekini de alır. Tüm bu hareketlenmeler
Allah’ın her an faaliyette ve kullarına hükmetmekte olduğunu gösterir.
Allah-u
Teala’nın ‘El-Gabid’ isminin tecellisini; Uyuyan birinin
ruhunun kabz olmasında, sevinçli iken gelen şok
haberle sıkıntıya
düşme
anında,
zenginken; fakirleşme, güçlü iken güçsüzleşme
anında
görebiliriz.
البَاسِطُ
Bilakis
Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir.
(Maide,
64)
Allah
rızkını dilediğine bollaştırır. (Rad, 26)
El-Basit:
Rızkı genişleten, ruhları
bedenlere
yayan.
‘El-Basit’
isminin tecellisiyle sıkıntılar gitmiş yerine mutluluk ve genişlik almıştır
artık. Tabi ki bu Allah’ın insana olan acıma, merhamet duygusundandır.
Allah
‘El-Kabid’ isminin tecellisiyle kullarından sabır
ve toparlanmalarını,
‘El Basit’ isminin tecellisiyle de kullarından şükretmelerini bekler.
Her
iki isimle de Allah-u Teala insanların maddi ve
manevi hayatlarına
müdahalede
bulunarak imtihan eder. Bizlere de meselenin farkında
olmak düşer.
الخَافِضُ
(O), alçaltan ve yüceltendir.
(Vakıa, 3)
El-Hafid:
Kafirleri, asileri, mütekebbir ve zalimleri alçaltan, din düşmanlarını
rahmetinden
uzaklaştırıp ahirette
zelil eden ve cezalandıran.
El-Hafid
ismi; özellikle Allah’a ve dinine savaş açan
insanlar üzerinde tecelli ettiği görülür. Hem bu tarafta hem de öteki
tarafta...
Alçaltmak demek yüksek bir yerden indirip seviyeyi düşürmek
demektir.
Zalim
yöneticileri inkılaplarla deviren ve ‘kendilerini ilah
yerine koyup Allah’ın (c.c.) kanunlarını
hiçe sayanların
bulunmuş
olduğu
mevkilerden tepetakla cehenneme düşmelerinde Allah’ın ‘El-Hafid’ isminin tecelli ettiğini
‘El-Rafi’ isminin muhatapları görürler.
الرَافِعُ
(O),
alçaltan ve yüceltendir.
(Vakıa, 3)
El-Raf’i:
Sevdiği kullarını
yükselten, mü’minleri
kendisine yaklaştırarak yücelten.
Allah-u
Teala kendisini yürüyerek gelenleri ‘El-Rafi’ ismi ile karşılayarak ona bir çok
hayır kapılarını açar, O’na dinde anlayış ve bir çok ecirler sunar.
Fakirleri
zenginleştirmesinde, hastaları iyileştirmesinde, bir çobanı komutanlık, bir
cahile de ilim kapılarını açarak alimlik mertebesine yükseltmesinde, meyhaneden
çıkmayan bir sarhoşun hidayete ererek Allah yolunda hayat sürmesinde Allah’ın ‘El-Rafi’
ismini görmek mümkün.
المُعِيزُ
Asıl
üstünlük (izzet)
Allah’ın, Peygamberinin ve müminlerindir.
(Münafikun,
8)
El-Muiz:
Dilediğine izzet ve kuvvet veren. İlimde yükselten.
İzzet
sahibi olan Allah-u Teala kendi sıfatından sadece Peygamberler ve mü’minlerin
faydalanacağını görürüz. Allah’a iman et, izzetli ol!aksi halde hayvanlardan da
aşağı duruma düşmek
kaçınılmaz
olur.
İzzet sahibi her mü’minin gözünde
kafirler birer hiçtirler...
المُذِلُ
El-Muzil:
Alçaltan, zillet veren.
Hele
de İslâm’la şereflenip de inananları cennete götüren bu dini terk edenler üzerinde
tecelli eden ‘El-Muzil’ isminin muhatabı olmaktan Allah’a sığınılmalı. Bu ismin
tecelli ettiği insanları dünyanın her yerinde görmek mümkün.
السَمِيعُ
Yoksa
onlar, gizlediklerini ve fısıltılarını
işitmez
miyiz sanırlar?...
(Zuhruf,
80)
Es-Semi:
İşitmeye konu olan her şeyi hakkıyla işiten.
Yine
Allah-u Teala’nın her şeyi işitmesi O’nun büyük, güçlü ve
her şeyden haberdar olduğunu gösterir.
En
ufak bir fısıldaşmamızı
da işittiğini bildirmesi hayatımızı,
konuştuklarımızı
ve dinlediklerimizi tekrar gözden geçirmemiz için büyük bir lütuf.
Düşünsene
bir! Angarya konuşmalarımız, gereksiz kahkahalarımız dinleniyor! Ve yarın da dinlenecek...
Allah’ın
(c.c.) şu an da Sibirya’daki bir vatandaşı görüp dinlemesinden ziyade bizleri
dinlemesini bildirmesi bizler için büyük bir kopya...
البَصِيرُ
... Şüphesiz
Allah ne yaptığınızı çok iyi görendir.
(Bakara,
110)
El-Basir:
Tüm her şeyi kusursuzca gören.
İnsanları,
hayvanları ve kainatı ya-ratıp, rızıklandıran, onları Rahmetiyle koruyan, ne yaptıklarını
bilen ve işiten Allah-u Teala aynı zamanda görür de.
Nerede
olursan ol. İster kutuplarda, ister zindanda ister
de kızgın çöllerde.
Allah’ın
her şeyi gördüğüne yakini olarak iman edip akıldan çıkarmamamız az hata
yapmamızı sağlar.
الحَكَمُ
O,
hüküm verenlerin en hayırlısıdır. (Araf, 87)
El-Hakem:
Hüküm verme yetkisini elinde tutan, son hükmü verecek olan.
Hakimiyetin
kayıtsız ve şartsız Allah’ın olduğunu ve yarattığı her varlığa hükmettiğini,
insanların nasıl rahat ve adaletli yaşayacağını bilen Allah, hükümlerini (indirdiği
kitaplar ve gönderdiği peygamberlerle) beyan ederek insanların iradelerine sunmuştur.
Allah-u
Teala son hükmünü ahiret-te verecektir. Bu dünyada Allah’ı hakem kabul edenler
cennet ile mükafatlanırken, Allah’ın
hakimiyetini kabul etmeyenler de şeytanları ile beraber yanacaklardır.
العَدْلُ
Biz kıyamet
günüde adalet terazilerini kuracağız. O gün kimseye hiçbir şekilde haksızlık
edilmez. Yapılan iş hardal tanesi kadar bile olsa, onu adalet terazisine
getiririz. Hesap gören olarak biz herkese yeteriz. (Enbiya, 47)
El-Adl:
Bütün icraatları hak ve adalet üzere olan.
Rahmeti
gereği güneşiyle kafirleri bile ısıtmasıyla; Allah (c.c.) adildir.
Kafirlerin
hakkına tecavüz eden bir Müslümanı bile hesaba çekmesiyle; Allah (c.c.) adildir.
Peygamber
evladını bile hesaba çekecek olmasıyla;
Allah (c.c.) adildir.
İlk
kul’u Adem (a.s.)’ın katil oğlunu bağışlamamasıyla Allah adildir.
Yarattığı
ateşin
(bu dünya için)
hem müslüman hem de kendi düşmanı
kafire aynı
acıyı
vermesiyle Allah (c.c.)
adildir. Daha rahat daha güvenli ve daha huzurlu yaşayabilmemiz için
hazırladığı kanunların kendi peygamberlerini de bağlaması açısından yüceler
yücesi Allah (c.c.) adildir.
Yaptığımız
en ufak bir amelin bile karşılığını verecek olması, vaad ettiği cennet ve
cehennemi doldurması O’nun adaletinin son tecellisidir.
Allah-u
Teala’nın adil olması Müslümanları çok rahatlatır. Hele de zalimlerin zulmüne
uğramışsa; ‘Zalimler için yaşasın cehennem!’ diyerek Allah’ın adaleti
haykırılmış olur.
اللَطِيفُ
Rabbim
dilediğine karşı lütufkardır. O her şeyi bilen, hikmet sahibidir.
(Yusuf
100)
Allah
kullarına karşı lütufkardır, dilediğini rızıklandırır.
(Şura19)
El-Latif:
En ince ve gizli işleri, bütün incelikleri ile bilen ve onlara çok kolay nüfuz
eden. Kullarına se-zilmez yollardan faydalar ulaştıran.
Allah-u
Teala kendisine koşarak gelen dostlarını ‘El-Latif’ ismi ise karşılayıp maddi
ve manevi desteğini esirgemez. Onu hiç de beklemediği bir yerden ve hiç beklemediği
bir şekilde rızıklandırarak sevindirir.
‘El-Latif’
isminin tecellisini ‘O’na kul olduğumuz sürece kendi nefislerimizde görmemiz mümkün.
الخَبِيرُ
Ey
iman edenler, Allah’tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın.
Allah’tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
(Haşr 18)
El-Habir:
Her şeyin iç yüzünden haberdar olan.
Yaratılan
her şey Allah’ın kontrolü dahilinde hareket ederler. Hiçbir şey O’ndan gizli
değildir. Yine hiçbir varlık O’ndan sır saklayamaz.
Yer
altında olup bitenleri bildiği gibi yeryüzünün neresine ne kadar yağmur yağdığını
da bilir.
Allah’ın
‘El-Habir’ sıfatını idrak etmiş bir kul, kalbinde en ufak bir kötü düşünceye
yer vermez. Çünkü bilir ki Allah ondan da haberdardır.
الحَلِيمُ
Eğer
Allah insanları
zulümleri yüzünden
cezalandıracak olsaydı,
yeryüzünde
hiçbir canlı bırakmazdı.
Fakat onları
taktir edilen
bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar
ne bir saat geri kalabilir ne de öne geçebilirler.
(Nahl, 61)
El-Halim:
Cezalandırmaya gücü yettiği halde, hemen ceza vermeyen, kullarının isyanlarına
karşı hemen öfkeye kapılmayan.
Her
şeye gücü yeten Allah’ın büyük bir sabrının da olduğunu ‘El-Halim’ isminde
görebiliriz.
Allah-u
Teala insanları hem rahmeti ile kuşatıp
rızıklandıracak,
koruyacak ve
cennete girmeleri için Kur’an Peygamber ve davetçiler gönderecek; tüm bunlara
rağmen kendisine düşman olup dinine savaş
açan insanların
isyanına
hemen cevap vermeyecek ... Vallahi bu sabrı Allah’tan (c.c.) başkası
gösteremez!
العَظِيمُ
O,
yücedir, büyüktür.
(Bakara,
255)
El-Azim:
Zatının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulu…
Allah’ın
(c.c.) isim ve
sıfatlarını kavramak bizlere verilen az
ilim ve akılla sınırlıdır.
Oysaki Allah-u Teala bilgimizdeki Allah’tan çok daha yücedir.
Hiçbir
zeka, hiçbir akıl O’nu gerçek manada kavrayamaz. Büyüklüğü karşısında küçük
dilini yutacak zaman dilimini dahi bulamaz.
Çünkü
O yüceler yücesidir.
الغَفُورُ
De ki:
Ey nefisleri aleyhine aşırı giden kullarım,
Allah’ın
rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar...
(Zümer,
53)
El-Ğafur: Bütün günahları
bağışlayan, affediciliği
tam olan.
Allah’ın
büyüklüğünü, rahmetini ve kullarının cennete girmesini istediğini ‘El-Ğafur’ isminde
görebiliriz.
Şeytanın;
‘Allah Ğafur’dur! Günahları
bağışlar. Bir
kereyle bir şey olmaz!’ diyerek kandırdıktan
sonra da
‘Bu
kadar günah işledin! Allah seni nasıl affeder’ diyerek ümitsizliğe düşürmek
ister. Şeytanın bu oyununa mat olan insanlar azımsanacak kadar değildir..
Oysa
ki Allah (c.c.) bütün günahları affeder!. Kendisine ortak koşup tövbe etmeden
ölenler müstesna...
الشَكُورُ
Eğer
Allah’a güzel bir borç verecek olursanız, onu sizin için kat kat artırır ve
sizi bağışlar. Allah Şekür’dur, Halim’dir.
(Teğabun, 17)
Eş-Şekür: Kendisine yapılan
şükre, çok ecirle mukabele
eden.
İnsanları
yoktan var ederek nimetlere boğan Allah-u Teala haklı olarak kullarından
gereken teşekkürü bekler. Zenginliğinin ve merhametinin gereği en ufak bir
teşekkürü bile kat kat teşekkür edilmiş gibi kabul eder.
‘Eş-Şekür’
ismi üzerine biraz düşünüldüğü zaman insanın yüzü kızarır.
العَلِيُّ
... O’nun
kürsisi gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onları
(gökleri ve yeri)
koruması O’na ağır gelmez. O,
çok yücedir, çok büyüktür.
(Bakara,
255)
El-Aliyy:
İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce olan.
Kainatı
yoktan var eden Allah azze ve celle pek yücedir, bütün alemlerin üstündedir.
Gökteki cisimlere yakın yerdekilere uzak anlamında değil... İlmi ile her cisme,
her yarattığına aynı uzaklıktadır.
Az
olan aklımızla Allah’ın ‘El-Aliyy’ ismini tasavvur
edemeyiz. Bizlere düşen, Allah’ın
yüceliğine
inanmaktır.
الكَبِيرُ
Bu (böyledir)
. Çünkü Allah hakkın ta kendisidir. Ondan başka taptıkları ise bizzatihi batıldır.
Şüphesiz ki Allah yücedir, büyüktür.
(Hacc, 62)
El-Kebir:
Ululuğu karşısında her büyüğün küçüldüğü mutlak büyük.
Tüm
her şeyi görmesiyle Allah; büyüktür. Tüm her şeyi işitmesiyle Allah; büyüktür. Tüm
canlıların rızkını
üstlenmesiyle Allah;
büyüktür.
Milyonlarca
çeşitlikte canlı ve cansız yaratan Allah; büyüktür.
Gözle
görülmeyecek kadar küçük canlılar yaratan Allah; büyüktür.
Fışkıran
sudan, konuşan
insan yaratan
Allah; büyüktür.
Kışın
hayatlarına
son verip bahar mevsiminde tekrar bitkilere hayat veren Allah (c.c.) büyüktür.
Zaten
tüm isim ve sıfatlar Allah’ın (c.c.) büyüklüğünü ve güzelliğini tecelli eder.
الحَفِيظُ
Şüphesiz
Rabbim her şeyi gözetendir.
(Hud, 57)
El-Hafiz:
Koruyup gözeten ve dengede tutan, varlıkları kaderle tayin edilmiş bir ecele
kadar zevale uğramaktan koruyan.
Yarattığı
canlıları yaratıp başıboş bırakmadığını, onların rızıklarını ve bahşetmiş
olduğu hayat haklarını korumasını üzerine alan Allah-u Teala’-nın ‘El-Hafiz’
isminin tecellisini her üç farklı canlı türünde görmek mümkün.
Özellikle
ormandaki yırtıcı hayvanlar arasında bir tavşanın yada geyiğin hala otlanıyor
olması, savaşlarda ve zalim sultanın baskıları altında insanların hala hayat
sürmeleri, soyduğumuz elmanın içindeki kurtçuğun yaşıyor olması Allah’ın ‘El-Hafiz’
isminin tecellisinden başka bir şey değildir.
المُقِيتُ
...Allah
her şeye kadir ve gıda verendir.
(Nisa, 85)
El-Mukit:
Her muhtaca ihtiyacı kadar rızık veren.
Allah-u
Teala yaratmış olduğu her canlının ihtiyaçlarını karşılamayı; bahşetmiş olduğu
ömür dahilinde üzerine almıştır. Anne rahmine damla olarak düşen insanoğlunun
gelişmesi için gerekli gıdayı göbek bağından sağlayarak ‘El-Mukit’ ismini
insanoğlu üzerinde tecelli eder.
Tabiattaki
diğer canlılara şöyle bir göz attığımızda; Timsahın yaşayabilmesi için geyik
ayarındaki gıdaya ihtiyacı olduğunu bilen Rabbimiz timsahın o ihtiyacını
gidermek için geyik sürüsünü sofrasına gönderir... Serçe için ideal besin
böcekler ve solucanlardır. Bu ihtiyaçlarını günün her saatinde karşıladıklarını
görürüz.
Tüm
bunlar Allah’ın ‘El-Mukit’ isminin tecellisidir.
الحَسِيبُ
Kim Allah’a
güvenirse O, ona yeter.
(Talak, 3)
Şüphesiz
Allah herşeyi hesaplayandır.
(Nisa, 86)
El-Hasib:
Kullarının yaptıklarını
muhasebeye tabi
tutan, amellerinin karşılığını verme hususunda kafi olan.
Başıboş
bırakılmayıp Allah’a kul olacağına söz veren insanoğlunun yaptığı her amel
yazılır ve yarın önüne konur. Öteki alemde yargısız infaz yoktur. İblis’e;
‘Niçin
secde etmedin. Seni secdeden alıkoyan neydi?’ diye soran Allah-u Teala bizlere
de soracak;
‘Verdiğim
bunca nimetlere karşı ne yaptın, vermiş olduğum gençliği nerede harcadın, nasıl
kazandın ve nasıl harcadın?
Allah’ın
‘El-Hasib’ ismine gereğince iman eden insan yapmış olduğu en ufak bir salih
amelin boşa gitmediği inancıyla Allah’ın vaadlerine güvenerek rahat eder.
الجَلِيلُ
Celal
ve ikram sahibi Rabbinin adı çok yücedir.
(Rahman,
78)
El-Celil:
Sıfatları sonsuz kemalde bulunan.
Büyüklük
ve yücelikte O’nun misli yoktur. Allah’ın zatı nasıl büyükse isim ve sıfatları
da öyle büyüktür. Allah’ın büyüklüğü hayal ve tasavvurların kavrayamayacağı kadar
büyüktür.
Allah’ın
‘El-Celil’ isminin tecellisini; yaratılan tüm varlıklarda görebiliriz.
الكَرِيمُ
Allah
dilediğine kat kat fazlasını
verir.
(Bakara,
261)
Yalnız
sabredenlere, mükafatları hesapsız ödenecektir.
(Mü’min,
40)
El-Kerim:
Keremi ve bağışı bol olan. Bir karşılık gözetmeden inayetiyle ihsan eden.
Allah’ın
sonsuz ihsan ve ikramı hepimiz tarafından bilinmekte. Hem de günün tamamında...
Allah-u
Teala ‘Kerim’ ismini dilediği kul üzerinde tecelli eder.
Allah’ın
(c.c.) ‘El-Kerim’ ismini taşıması aynı zamanda zenginliğini de gösterir. Ve Allah-u
Teala kullarının bu isimle sıfatlanmalarının isteyerek rızasının kazanılması
için bağışta (infak’ta) bulunmamızı tavsiye eder.
الرَقِيبُ
...Şüphesiz
Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.
(Nisa, 1)
Allah
her şeyi gözetler.
(Ahzap,
52)
El-Ragib:
Kullarının her şeylerini gözeten ve müşahedesi altında tutan.
İnsanları
dünyaya getiren Allah-u Teala taktir etmiş olduğu ölüm tarihine kadar (rahme
damla olarak düştükten kefenlenip gömülünceye kadar) gözetleyerek hem
ihtiyaçlarını karşılar hem de tüm yaşantısını kaydettirir.
İnsanoğlu
hep Allah’ın kontrolü dahilinde hareket eder.
المُجِيبُ
O
halde O’ndan mağfiret isteyin; sonra da O’na tövbe
edin. Çünkü Rabbim ‘kullarına’ çok yakındır,
kabul edendir.
(Hud, 61)
Rabbiniz
(şöyle) buyurdu: Bana dua edin, size icabet edeyim.
(Mü’min,
60)
El-Mucip:
Dua ve isteklere cevap veren.
Dua
ve tövbeleri kabul edip icabet eden tek merci olan Rabbimiz yapılan
dua ve isteklerin
güzergahının kendisine çevrilmesini isteyerek ‘El-Mucip’
isminin tecelli etmesini ister.
Dua
eden bir kul ellerini açtığı anda kendisinin aciz ve
Rabbine muhtaç; Rabbinin de yüceler yücesi ‘El-Mucip’ olduğunu,
o anda kendisini gördüğünü ve işittiğini ispatlamış
olur.
Madem
Allah azze ve celle ‘El-Mucip’ olduğunu
söylüyor; işte o zaman eller havaya!
الوَاسِعُ
...Rahmetim
ise her şeyi kuşatmıştır. Onu sakınanlara, zekatı verenlere, bir de ayetlerimize
iman edenlere işte onlara yazacağım.
(Araf, 156)
El-Vasi:
Bütün sıfatları sonsuz ve sınırsız olan, geniş Rahmeti ile bütün varlıkları
kuşatan.
Yüce
Allah Vasi’dir. O’nun ilmi, kudreti, rahmeti, bağışlaması ve ikramı
hesapsızdır. Hükmü tüm varlığı kapsamıştır. Her şeye gücü yeter ve ilminden bir
zerre bile gizlenemez. Rahmeti geniş olduğu gibi zalimleri ve facirleri
kahretmesi de şiddetlidir.
الحَكِيمُ
...Kullarının
üstünde kaahir (galip)
O’dur. Hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan O’dur.
(Enam, 18)
El-Hakim:
Hüküm ve hikmet sahibi, her şeyi olduğu
gibi bilen, gerekeni
en güzel ve en faydalı şekilde
yapan.
Yarattığı
her şeye hakim olan Allah-u Teala vermiş olduğu hükümlerde de hikmet sahibidir.
Allah’ın
emir ve yasaklarındaki hikmetler hep insanoğlunun hayrınadır. Hiçbir emir ve
yasak insan fıtratına ters düşmez. Dedikodu, gıybet, hırsızlık ve zina haramdır
der; biraz düşünüldüğünde bu hükmün tamamen insanın faydasına olduğu görülür.
Allah’ın
‘El-Hakim’ isminin tecellisini tüm kanunlarında ve tabiattaki adaletinde görmek
mümkün.
الوَدُودُ
O çok
bağışlayan ve çok sevendir.
(Buruc,
14)
El-Vedud:
Mahlukatını seven ve onların hayrını isteyen, iyi kullarını seven, onları
rahmet ve rızasına erdiren.
Allah-u
Teala; koymuş olduğu sınırların dışına çıkanlar ‘tevbe etmeyen günahkarlar,
facirler, kafirler, müşrikler ve münafiklar’ dışında tüm yarattıklarını sever.
Hele de peygamberini adım adım izleyen kullarını bir başka sever...
‘El-Vedud’
isminin tecellisini;
Sadece
Allah’a tevekkül ettiğinizde,
(Ali
İmran, 159)
Sabrettiğinizde,
(Ali
İmran, 146)
Günahlardan
korunduğunuzda,
(Tevbe,
4)
İyilikte
bulunduğunuzda ve
(Bakara,
195)
Güzel
davrandığınızın
(Ali
İmran, 134)
her
saniyesinde görmek mümkün.
المَجِيدُ
(Allah)
yüce arşın sahibidir; mecid’dir.
(Buruc,
15)
El-Mecid:
Şanı yüce ve kadri büyük olan.
Allah-u
Teala yarattıklarıyla, onları rahmeti ile kuşatmasıyla, dilediğine bolca
rızıklar vermesiyle, hiçbir gücün karşısında duramamasıyla yücedir. Yani ‘Mecid’’dir.
البَعِيثُ
Kıyamet
saati mutlaka gelecektir. Bunda şüphe yoktur. Şüphesiz
Allah (c.c.) kabirdekileri
tekrar diriltecektir.
(Hac, 7)
El-Bais:
Kıyametten sonra ölüleri tekrar dirilten, peygamber gönderen; ölü
kalpleri hidayetle dirilten.
Allah-u
Teala’nın ‘El-Bais’ ismi her iki alemde de tecelli eder.
Cahil
insanlar ölü kalplerdir. Rabbimiz katında yürüyen birer cesettirler.
Rabbim işte o ölü ruhların
hayat bulması
için peygamberler
göndererek kalplerin üstündeki karartıları
silmek ister. Haliyle de hidayete eren her kul üzerinde ‘El-Bais’ ismi tecelli
etmiş
olur.
Ruhu
bedeninden çekilen her kul tekrar diriltilecektir. Bir damla meniden insan
yaratan Allah-u Teala tekrar diriltmeye gücü yeter.
Allah’ın
‘El-Bais’ ismini tabiatta da görmek mümkün. Hele de kış ve bahar aylarında....
Sarı ve yeşil yapraklar....
الشَهِيدُ
...Allah
her şeye şahit olandır.
(Nisa, 33)
...
Şüphesiz Allah, üzerinizde tam bir gözetleyicidir.’
(Nisa, 1)
Eş-Şehid: Bilinenin ve bilinmeyenin
şahidi.
Her
şeyi en ince ayrıntısına kadar bilen, tüm tartışmalara, haksızlıklara,
zulümlere ve yapılan mahkemelere şahit olan Allah-u Teala kimin haklı kimin
haksız olduğunu öteki alemde bildirecektir.
Akıllı
bir ruh; her an Allah (c.c.) tarafından gözetlendiğini düşünüp gerekli toparlanmaları
yapar.
الحَقُّ
Allah’ın
apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır.
(Nur, 25)
El-Hakk:
Fiilen var olan, mevcu-diyet ve uluhiyyeti gerçek olan.
Allah-u
Teala fiilen vardır. Fakat dünyadaki hiçbir göz bu
dünyada iken O’nu göremez. Sadece isim ve sıfatlarının
tecellisini
tefekkür ederek tanımaya çalışır,
o kadar.
Allah-u
Teala cennetteki kullarına görünecektir.
الوَكِيلُ
Allah’a
güven. Allah vekil olarak yeter.
(Nisa, 81)
Kararını
verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp
güvenenleri sever.
(Ali
İmran, 159)
El-Vekil:
Kendisine güvenilip dayanılan.
Allah’ı
(c.c.) vekil olarak gören bir insan müthiş bir imana sahiptir. O’nu görür ve O’nunla
karşılıklı konuşuyormuş gibi yakini olarak iman etmiş olur.
Allah’ı
(c.c.) vekil
tayin etmek O’nun tüm vaadlerini kabul etmek demektir. Cennetine, cehennemine,
Rezzak oluşuna, Er-Rahim oluşuna, dualara icabet edici oluşuna,
her an görür ve işitir
oluşuna
birer onaylamaktır
O’nu ‘vekil’
olarak görmek.
القَوِيُّ
...Allah’ın
ayetlerini inkar ettiler de, Allah da onları günahlarından dolayı yakalayı verdi.
Şüphesiz Allah kaviyy’dir. Azabı pek şiddetlidir.
(Enfal,
52)
El-Kavi:
Kudretli ve her şeye gücü yeten.
Allah
(c.c.) güçlüdür. Dikkat edilirse Allah-u Teala’nın
hemen hemen tüm isim ve sıfatlarında güçlü
olduğu
görülür.
Allah’ın
dinine savaş
açıp
kendilerini
ilah yerine koyan insanların; gök gürlemesiyle korkudan
renklerinin değiştiğini
ve Bismillah! Bismillah!
dediklerini görmüş ve işitmişizdir.
Allah-u
Teala güçlüdür. Ve gücünü de her an ispat etmektedir. 7,4
bunlardan sadece biri...
المَتِينُ
Şüphesiz
ki rezzak, kuvvet
sa-hibi ve metin olan ancak Allah’tır. (Şura, 9)
El-Metin:
Kuvveti çok şiddetli olan.
Kuvvet
ve iktidarın şiddetini gösteren bu isim; mahlukatı üzerindeki icraatında ne bir
yorgunluk ne bir acze düşme ve ne de bir külfetin olacağını göstermektedir.
Gökteki
yıldızları, güneşi ve gezegenleri direksiz tutan Allah-u Teala’nın ‘el Metin’
isminin tecellisini;
Doğal
afetlerde (sel,
deprem, heyelan, volkan) ve kendini bir şey zanneden
insanoğlunun
tüm güçlerinin tekrar geri alınmasında görebiliriz.
الوَالِيُّ
Sizin
dostunuz (veliniz) ancak Allah’tır, Resulüdür
ve iman edenlerdir.
(Maide,
55)
Allah
gerçek dosttur.
(Şura, 9)
El-Veli:
Dost ve yardım edici.
Allah’ı
kendisine dost edinenden şeytan nefret eder. Şeytanın nefretini kazanan da
Allah’ın rızasını kazanır.
Allah’ı,
Resulünü ve mü’minleri kendisine dost edinen bir mü’min izzetlidir, imanı
zirvededir ve cennet yolundadır. Hani derler ya; dostunu söyle sana kim olduğunu
söyleyeyim?
Arkadaşının
Allah (c.c.),
Resulü ve mü’minler olduğunu söyleyen hakkında ne düşünürüz?
الحَمِيدُ
Hamd
...Alemlerin Rabbi Allah’adır.
(Fatiha,
2)
El-Hamid:
Fiilleriyle ve nimetleriyle övgüye layık olan.
İnsanlara
hayat hakkı tanıyıp nimetlere boğan ve sayısız çeşitlikte canlı ve cansız
yaratarak insanların hizmetine sunan Allah-u Teala övgüye layıktır ve bu O’nun
hakkıdır.
Allah-u
Teala insanlardan övgüler beklemektedir. Ressamın; Allah’ın yarattığı rengi ve
manzarayı kullanarak çizmiş olduğu resimleri öven insanoğlu gerçek ressamı göremeyecek
kadar kör olmuş.
المُحْصِيُّ
Yemin
olsun ki, O hepsini toptan ve teker teker saymıştır. (Meryem, 4)
El-Muhsi:
Her şeyin sayısını bilen.
Denizdeki
kumdan tutun da insandaki hücre sayısına
kadar her şeyi
bilmesi Allah’ın
mahlukatı
üzerindeki ilmi,
hakimiyeti ve kontrolü altında olduğunu
gösterir.
Yarattığı
her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilen Allah-u Teala; yapmış olduğumuz her
bir fiili, dinlemiş ve konuşmuş olduğumuz her bir harfi bilir ve bizlere tek
tek hatırlatır. Bu O’nun ilminden kaçmaz:
Kitap
konmuş olacak. Günahkarları Onun
içindekilerden korkuya kapılmış göreceksin. ‘Vay bizim halimize!
Bu kitaba ne olmuş? Küçük, büyük hiçbir şey
bırakmayıp
sayıp
dökmüş’
diyecekler. Onlar işlediklerini de hazır
bulacaklardır.. (Kehf,
49)
المُبْدِيُّ
Yaratıkları
ilkin yoktan var eden
sonra da onu tekrar iade eden O’dur. Ve bu O’na göre daha kolaydır.
(Rum, 27)
El-Mubdi:
Varlıkları daha önce bir misli ve benzeri olmaksızın ilk defa yaratan.
Allah-u
Teala bir şeyin olmasını murad ettiği zaman o şeye ol der ve o şey zaman
geçirmeksizin modeliyle, şekliyle, rengiyle ve hacmiyle oluverir.
Bu
Allah’a (c.c.) göre çok kolaydır. Gördüğümüz
ve göremediğimiz
her varlık
Allah’ın
(c.c.) ‘El-Mubdi’
ismini taşır.
المُعِيدُ
...Halbuki
siz daha önce ölüler idiniz de sizi O diriltti. Sonra (eceliniz geldiğinde) sizi yine O öldürecek,
sonra tekrar sizi O diriltecek ve sonunda yine O’na döndürüleceksiniz. (Bakara, 28)
El-Mu’id:
Ölümden sonra dirilten.
Önceleri
yoktur... Daha sonra ‘El-Muhyi’ isminin tecellisi ile hayat bulduk. Ölüm meleği
ile tanışınca
ruhumuz bedenimizi
çürümeye terk eder. Daha sonra da ‘El-Muid’ isminin tecellisiyle de çürümüş
bedenler tekrar
dirilirler.
El-Muid
ismini özellikle baharda yetişen
bitkilerde görmek mümkün.
المُحْيِي
Ölüden
diri çıkarırsın, diriden de ölüyü çıkarırsın
(Ali İmran, 27)
El-Muhyi:
Hayat veren, dirilten.
Allah-u
Teala gücünü, büyüklüğünü, yaratıcılığını
göstermek ve ‘El-Muhyi’
ismini tecelli etmek için cansız varlıklara
hayat verip
canlı hale getirir.
Milyonlarca
cansız spermden insan ve kışın ölü topraklarda rengarenk
çiçekler
yaratan Allah’ın ‘El-Muhyi’ ismi her an tecelli eder.
المُمِيتُ
Hanginizin
daha iyi davranacağını belirlemek üzere hayatı
da ölümü de yaratan
Allah-u Teala’dır.
(Şura, 9)
El-Mumit:
Ölümü yaratan, ecelleri geldiği zaman canlıları
öldüren.
Yarattığı
her canlı üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi ve gücü elinde olan Allah-u
Teala, kendisi dışındaki her şeyin ‘El-Mumit’ isminin muhatabı olacağını Kur’an’da
bildirir.
Her
canlı ölümü tadıcıdır...
(Ali
imran, 185)
‘El-Mumit’
isminin tecellisini Cuma dışında okunan sela’larda görebiliriz.
Ne
zaman, nerede ve nasıl öleceğimizi
önceden bilemeyen biz insanlar her zaman ölüme hazır olmalıyız.
الحَيُّ
Ölümsüz
ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan.
(Furkan, 58)
El-Hayy:
Ezeli hayata sahip olan.
Allah
(c.c.) vardır.
Önce de vardı,
şimdi de var, sonra da var
olacak.
‘El-Hayy’
isminin tecellisini kainatın her köşesinde görmek mümkün. Can veren Allah (c.c.)
‘Hayy’’dır. Can alan Allah-u Teala ‘Hayy’’dır. Rızık veren Allah (c.c.) ‘Hayy’’dır.
Tüm
isim ve sıfatlarının tecellisi O’nun ‘El-Hayy’ olduğunu gösterir.
64. EL-KAYYUM
Bütün
yüzler, diri ve her şeyi ayakta tutana boyun eğmiştir. Zulüm yüklenenler ise perişan
olmuştur. (Taha, 111)
El-Kayyum:
Her varlığın kendisine bağlı olduğu kainatı yöneten yüce varlık.
Her
şeyi yaratan, her canlıya rızık vererek hayatlarını daim eden, besleyen, ayakta
tutan, ölümü-hayatı taktir eden ve kendinden hiçbir şey eksilmeyen Allah-u
Teala ‘Kayyum’ dur.
‘El-Kayyum’
isminin tecellisini;
Yarattığı
her varlığın hayatlarının devam edebilmesi için bazı programlar hazırlamasında
ve doğadaki dengede görebilmek mümkün.
الوَاجِدُ
Her
şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır.
(Hicr, 21)
El-Vacid:
Mutlak zengin olan. Her istediği ve her şeyi
bulan.
Kudreti
ve rahmeti sonsuz olan yüce Allah her şeyi; büyüyü, küçüğü, uzağı, yakını ve
hükmünü infaz edeceği kimseleri hemen bulur.
Yaratılan
hiçbir varlık izini kaybettirmez. Kaçacağı her yer Rabbimizin kayıtlarına
yazılmış bir adrestir. İstediği her şeyi istediği anda bulup iradesini
gerçekleştirir.
Allah’ın
(c.c.) ‘El-Vacid’
isminin te-cellisini; eceli dolan, bela ve musibetin (olumlu ya da olumsuz) isabet
ettiği, her varlık üzerinde görmek mümkün.
المَاجِدُ
El-Macid:
Zatı mukaddes, şanı yüce, ihsanı bol olan.
Yarattığı
tüm varlıkları
koruyup gözeten,
mükemmel yaratan ve sayısız nimetler yaratarak insanlara
sunan Allah-u Teala; yücedir, uludur,...
الوَاحِدُ
Sizin
ilahınız tek bir İlahtır; O’ndan başka ilah yoktur.
(Bakara,
16)
El-Vahid:
Tek... Zatında, sıfatlarında, işlerinde,
isimlerinde, hükümlerinde asla ortağı ve benzeri
olmayan...
Yaratırken
hiçbir varlığa danışmayan, insanların daha iyi yaşaması için kanunlar
belirlerken koalisyon yapmayan, insanların imtihanı için sorular hazırlarken
hiç bir kurumdan faydalanmayan, duaları ve tövbeleri kabul ve reddinde kimseye
danışmayan Allah-u Teala isim ve sıfatları ile tekdir.
Yani
başka
bir Allah (c.c.)
yoktur.
Kokladığınız
gülün kokusunun, kestiğiniz karpuzun tadının, ağzınızı sulandıran limonun
tadının, okuduğunuz Kur’an’ın bir harfinin bile değişmemesi O’nun tek olduğunun
tecellisidir.
الصَمَدُ
Allah
hiç bir şeye muhtaç değildir, aksine her şey
O’na muhtaçtır. (İhlas, 2)
Es-Samed:
Her şey kendisine muhtaç olduğu halde,
kendisi hiçbir şeye
muhtaç olmayan.
Yaratılan
her canlı hava’sıyla, su’yuyla, gıda’sıyla Rabbine muhtaçtır. O’nun ise
insanların ne teşekkürüne ne de ibadetlerine ihtiyacı vardır.
İnsanoğlu
her hâlükârda Rabbine muhtaçtır. Uykusu geldiğinde uykuya, bedeni
hastalandığında şifaya, aç kaldığında gıdaya, üşüdüğünde ısıya muhtaçtır.
O
ise hiçbir şeye muhtaç değildir.
Allah’ın
‘Es-Samed’ isminin tecellisini her hangi bir ihtiyacımız ve ihtiyacımızın
karşılandığı anda görebiliriz.
القَادِرُ
Ne
göklerde, ne de yeryüzünde Allah’ı aciz bırakacak bir güç vardır. O bilendir,
güçlüdür.
(Fatır, 44)
El-Kadir:
Dilediği gibi yapmaya gücü yeten; dilerse yapan,
dilemezse yapmayan.
Allah-u
Teala yarattığı her varlık
üzerinde
hakimdir. Dilediğini yapar gücü buna müsaittir. Kızgın
güneşi
de yaratır,
devasa dağları
da, kafadaki biti de...
Dilediğine
dilediği kadar güç verir... Fakat bir müddet sonra vermiş olduğu gücün etkisini
kaybettirerek kendi gücünü göstermiş olur.
Dilediğini
yapan ve kimseye danışmayan Allah’ın ‘El-Kadir’ isminin tecellisini yapılması
ya da gerçekleşmesi zor gibi gözüken dualarımızın kabulünde görebiliriz.
المُقْتَدِرُ
Onlara
dünya hayatının misalini de ver. O gökten indirdiğimiz, sonra yeryüzünün
bitkileri ile karışan bir suya benzer. Sonra o bitki, rüzgarların kökünden savurduğu
çer çöpe döner. Allah her şeye kadir olandır.
(Kehf, 45)
El-Muktedir:
Her şeye gücü yeten... Kudretli.
Yarattığı
her varlığa
belirli bir güç veren
Allah-u Teala; belirlemiş olduğu
zaman diliminde güçlerini
tekrar ellerinden alarak kendi gücünü göstermiş
olur.
Fışkıran
sudan yaratılıp da kendini bir şey zanneden insanoğlunu; on dakikalık bir kar
yağışı ile evlerine hapsedip, uçak seferlerini iptal ettiren Allah-u Teala; gücünü
her halükarda kullarına göstererek adeta;
Ben
güçlüyüm, siz güçsüzsünüz, benim gücüm karşısında hiçbir varlık dayanamaz,
sizin gücünüz ise en ufak bir mikrop karşısında devrilir’ diyor.
المُقَدِّمُ
Allah’ım!
Önce yaptıklarımı ve sonra yaptıklarımı bağışla. Gizli ve açıktan yapacaklarımı
bağışla. İsrafımı, haddi aşmamı ve senin benden daha iyi bildiğin hatalarımı
affet. Sen Rahmetinle dilediğini öne geçirir, dilediğini de kendi haline
bırakarak geri koyarsın. Senden başka (ibadete layık hiçbir) ilah yoktur. (Müslim)
El-Mukaddim:
Arzu ettiğini öne alan, ileri geçiren.
Her
şeyin yaratıcısı dilemiş olduğu yaratığını öne alır dilediğini geri planda
bırakır.
İnsanlara
dinini ulaştıracak peygamberi milyonlarca insan arasından dilediğini seçerek
öne alır.
Kendisine
koşarak gelenlere Rahmet ve Rahim kapılarını
açarak dünya ve ahiretteki takva derecesini yükseltir, asi olanların derecelerini ise hayvanlardan da
aşağı seviyelere düşürür. Tüm bunlar Allah’ın
dilemesi ile
olur ancak.
المُؤخِّرُ
Allah’ı
sakın zalimlerin yaptıklarından gafil sanma. Onları gözleri dehşetle dışarı fırlayacağı
bir güne ertelemektedir.
(İbrahim, 42)
El-Muahhir:
Dilediğini geri bırakan. Tehir eden.
Tüm
kullarının maddi ve manevi tasarrufu elinde olan Allah-u Teala dilediği kulunu
zenginlik, takva, zeka, basiret, üstün ahlak yönünden öne çıkarır; dilediğini
de geri bırakır.
Gece
gündüz, yalvararak dua edenlerin dualarını hemen kabul etmeyip dilediği bir
güne kadar erteleyebilir....
Ticari
hukuk’a riayet edip sünnetullaha uyarak gece gündüz çalışan
kuluna zenginliği; dilediği
güne kadar erteleyebilir...
hatta hep fakir de bırakabilir.
Asi
olan kullarına
gereken cevabı
hemen vermemesi
hem ‘Es-Sabır’ isminin tecellisidir hem de ‘El-Muahhir’
isminin...
Dualarınıza
hemen cevap gelmiyorsa, ahlak, takva, zenginlik, zeka ve basiret bakımından
sizden daha iyileri varsa onun yanında ‘El-Muahhir’ ismin tecellisini taşıyorsunuz
demektir.
الاَوَّلُ
Rasulullah
(sav) Rabbine şu sözlerle hitap etmektedir:
Ey
Allah’ım! Sen evvelsin, Senden önce hiçbir şey
yoktur... (Müslim
4, 2084)
El-Evvel:
Başlangıcı olmayan.
Tüm
duyu organların, zekaların, akılların kilitlendiği bir isim; ‘El-Evvel’;
‘Başlangıcı olmayan’. Önce vardı, daha önce
vardı, ve daha daha önceleri vardı...O hep vardı şimdide var. Ve hep var
olacak...
الاَخِرُ
Rasulullah
(sav) Rabbine şu sözlerle hitap etmektedir:
Ey
Allah’ım! Sen Ahirsin, Senden sonra da hiçbir şey
yoktur...’ (Müslim,
2084)
El-Ahir:
Varlığının başlangıcı
olmayan Allah-u
Teala’nın sonu da yoktur.
Hiçbir
mahlukatın az da olsa nasiplenemediği bir sıfat; ‘El-Ahir’...
Tüm
akılların, zekaların,
düşüncelerin v.s.’lerin
kilitlendiği ve kapsama alanları
dışında kalan
bir sıfat...
Allah’ın
varlığının başlangıcı yok... ‘O hep vardı, şimdide var sonra da hep var olacak’
cümlesi sadece yüce yaratıcı için kullanılır.
الظَاهِرُ
Göklerde
ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bunlardan (ibret almaksızın) yüz çevirerek üzerlerinde (düşünmeden) geçer giderler.
(Yusuf
105)
Ez-Zahir:
Varlığını ve birliğini
belgeleyen bir
çok delilin bulunması açısından
apaşikar.
Kulları
tarafından tanınmak isteyen Allah-u Teala; büyüklüğünü, gücünü, rahmetini,
işitici ve görücü olduğunu, her şeye kadir olduğunu, tek olduğunu, öldükten
sonra tekrar dirilteceğini kısaca tüm isim ve sıfatlarını ispat edecek o kadar
çok deliller yaymıştır ki...
İnsana
düşen şey ise gördüğü her varlık karşısında Rabbinin sanatını ve büyüklüğünü
görüp secde etmesidir...
البَاطِنُ
O ilk’tir,
son’dur, zahir’dir, batın’dır. O her şeyi bilendir.
(Hadid,
3)
El-Batın: Mukaddes zatı
idraklere sığmayacak
kadar yüce olan.
İmam
Gazali der ki: ‘Allah (c.c.) duyu organları ile idrak edilemez, bu cihetle
batındır. Ve yine Allah’ın varlığı aklı deliller getirilerek ispat edilebilir.
Bu bakımdan Allah (c.c.) zahirdir.
Meniden
yaratılan insanoğlu,
melek ve şeytanın
şeklini
(yüzde yüz tutmasa
da) hayal dünyasında şekil verebilir.
Fakat Allah-u
Teala’nın zatı için hayali bile söz konusu olamıyor.
Neye benzeteceksin
ki?
الوَلِيُّ
Bir
toplum kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah, onlarda bulunanı değiştirmez. Allah
bir topluma kötülük diledi mi, artık onu ondan geri çevirecek yoktur. Zaten
onların O’ndan başka koruyucuları da yoktur.
(Rad, 11)
El-Vali:
Bütün kainatın yöneteni ve hakimi.
Tüm
vak’alara müdahale yetkisi ve gücü olan Allah-u Teala insanların sosyal
hayatlarını da yakın murakabeye alır. Ve dilediği gibi yaşanılması için bir
kıvılcım bekler. İnsanların en ufak bir değişim teşebbüslerinde yardımını
esirgemez ve onlara razı olduğu bir yönetim şekli nasip eder.
‘El-Vali’
isminin tecellisini yine doğadaki diğer canlıların (Vahşi olan ve olmayan) müthiş
bir uyum içinde yaşadıklarında, güneş, dünya ve ayın belirli bir yörünge
etrafında hareket etmesinde, yani tüm alemde görebiliriz.
المُتَعَالِيُّ
(O),
gizliyi ve aşikareyi bilendir, büyüktür, yücedir.
(Rad, 9)
(Allah)
hazırı da gaybı da bilendir, büyüktür, yücedir.
(Rad, 9)
El-Müteali:
Yaratılmışlar hakkın-da aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan
pek yüce.
Yücelik
ve hükümranlıkta kendisine denk ya da kendisinden daha üstün bir varlık
bulunmayan; mutlak anlamda yüce olan, övülmeyi hak edecek tüm vasfa sahip olan
ve tüm noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah-u Teala’nın ‘El-Müteali’ ismi
bizlere yüceler yücesi olduğunu gösterir.
البَرُّ
Çok
iyilik eden, esirgeyen ancak O’dur.
(Tur, 28)
El-Berr:
Kullarına karşı iyiliği
çok olan.
Allah’ın
kullarına karşı olan iyiliği (nimeti)’ni yazmaya hiçbir mürekkep yetmez. Hangi
iyiliğinden bahsedelim? Günahlarımızı affedeceğini bildirmesinden mi?
Rızıklandırmasından mı? Az teşekküre bol sevap vermesinden mi? İşlediğimiz
günahların karşılığını hemen vermeyip affedebileceğini bildirmesinden mi?
Dualarımızın karşılığını vereceğini vaad etmesinden mi?... hangisinden bahsedelim.
Eğer
şu an yüzümüz gülüyorsa; bu Allah’ın ‘El-Berr’ isminin tecellisidir.
التَوَّابُ
Allah,
kötülükten yüz çevirerek tevbeye yönelenleri son derece bağışlayıcıdır.
(İsra, 25)
El-Tevvab:
Kullarına tövbe kapılarını açan, onları tövbeye sevk edecek sebepler yaratan.
Allah-u
Teala’nın Büyüklüğünü
ve kullarına
karşı sıcak ilgisini bu isminde de görebiliyoruz.
İstediğin
kadar günah işlemiş ol, şeytan istediği kadar ümitsizliğe sevk etmiş olsun, Allah’ın
(c.c.) büyüklüğüne,
merhametine ve ‘Tevvab’
ismine sığınarak ellerini aç ve;
‘Ey
bütün günahları bağışlayan Allah’ım! Senin Tevvab ismine sığınarak beni
bağışlamanı istiyorum!’ de ve tevbenin gereklerini yerine getir defterin sağdan
gelsin.
Allah’ın
‘Et-Tevvab’
ismine sığınmakla;
*
Allah’ın büyüklüğünü,
*
Affedildiğinde vaadi olan cennetin hak olduğunu,
*
Affedilmediğinde vaadi olan cehennemin hak olduğunu,
*
Tek bağışlayıcı mercînin
Allah (c.c.) olduğunu,
*
Kendimizin aciz ve Rabbimize muhtaç olduğumuzu ispatlamış
oluruz
المُنْتَقِمُ
Fakat
biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız.
(Duhan,
16)
El-Muntagim:
Zulüm etmeksizin intikam alan.
‘El-Muntagim’
isminin ilk muhatapları insanları dalalete düşürmek için yoğun çaba harcayan
Allah’ın dinine savaş açanlardır. Allah-u Teala sınırsız sabır ve Rahmetinin
gereği tevbe etmeleri için hem süre tanır hem de ölünceye kadar rızıklandırmaya
devam eder. İnatlarından vazgeçmeyenlere bazen bu dünyada ufaktan bir azabını
dokundurur. (Kusurlarını açığa vurur, rezil eder, müzmin bir hastalık verir,
açı çektiren ölümle canını alır vs.)
Ama
asıl intikam yeri öteki taraftır. Cehennem vizesini sol taraftan vermesiyle
intikam odasına girdirmiştir. Artık orada ne azap hafifler, ne bir mola olur,
ne yalvarmaya kulak verilir ne de oradan çıkarılması için torpil bulunur.
‘El-Muntagim’
olan Allah-u Teala Adildir ve hiçbir kimseye zulmetmez.
العَفُوُّ
Hakikaten
Allah çok bağışlayıcı ve mağfiret edicidir.
(Hacc, 60)
El-Afuvv:
Günahları silip sahibini cezalandırmaktan
vazgeçen.
İntikamı
şiddetli
olan Allah-u
Teala aynı zamanda ‘Afuvv’ dur. İşlenecek hiçbir günah yoktur ki
Allah’ın ‘El-Afuvv’ isminin muhatabı
olmasın.
Buna; ‘katil
olmak, şirk koşmak, zina etmek, faiz yemek, vs. ...) da
dahil.
Ancak
tövbe edilmeyip de ahirete taşınan şirk
hariç.
Allah’ın
‘El-Afuvv’ ismine (günahları
gizleyen) günün
her saatinde muhatap olmak mümkün.
83. ER-RAUF
Allah;
sizin imanınızı zayi edecek değildir. Şüphesiz, Allah, Rauf’tur, Rahim’dır.
(Bakara,
143)
Er-Rauf:
Kulları hakkında kolaylık
murat eden.
Yarattığı
tüm canlıların ihtiyaçlarını gören ve onu düşmanlardan emin kılacak her türlü
duygu ve hislerle donatan Allah-u Teala kullarına karşı çok Rauf’tur. Yani
yaşamın tüm alanlarında kullarına kolaylık sunandır.
Allah-u
Teala’nın ‘Er-Rauf’ isminin tecellisini; ‘Gücümüzün dışında
bir sorumluluk vermemesinde, unutarak ya da bilmeyerek işlediklerimizden hesaba
çekmemesinde, haram kıldığı bazı şeyleri yeri geldiğinde ruhsat vermesinde,
kısaca bir çok alanda’ görmek mümkün.
Seferde
iken farzları yarı yarıya kılmamız, hastayken oruç tutmayıp erteleyebilmemiz Allah’ın
‘Rauf’ isminin tecellisidir.
المَالِكُ
المُلْكُ
(Resulüm)
de ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü
dilediğine
verirsin ve
mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini
yüceltir, dilediğini
de alçaltırsın.
Her türlü iyilik Senin elindedir. Gerçekten Sen her şeye kadirsin.
(Al-i imran,
26)
Malik’l-Mülk:
Mülkünde dilediği gibi tasarruf edebilen.
Dünya
ve içindekiler Allah’ındır. Oturmuş olduğumuz ev, binmiş olduğumuz arabalar,
uçaklar, tarlalarımız, bahçelerimiz, ev eşyalarımız, stoktaki mallarımız
kısacası kendimiz de dahil her şey Allah’ındır.
Allah-u
Teala zenginliğinin ve imtihanının
gereği
insanlara mal vererek zenginleştirir ve onlardan şükür ve infak (zekat, sadaka, kendi
yolunda olanlara vs.) etmelerini bekler.
Bir
zaman sonra tasarruf yetkisi kendisinde olması
hasebiyle vermiş
olduğu
malları
bir şekilde
geri alır. (Yangın,
deprem, hırsızlık,
iflas, vs.) Ve
kulunun sabrını ölçer.
Eğer
zenginseniz bilin ki mallarınızı ticari bir zekanızla kazanmadınız. Allah öyle
diledi ve zengin oldunuz.
Eğer
fakirseniz yine bilin ki ticari zekasızlıktan fakir olmadınız. Allah (c.c.) öyle
diledi ve siz fakir oldunuz.
ذُوالجَلالِ
والاِكْرَامِ
Büyüklük
ve ikram sahibi Rabbinin adı yücelerden yücedir.
(Rahman,
27)
Zü’l
Celali ve’l İkram: Hem büyüklük sahibi hem de fazlı
kerem sahibi.
Büyüklüğünü
hemen hemen her isim ve sıfatta dile getiren Rabbimizin övülmek istediğini bu
isimde görmek mümkün.
*
Allah büyüktür; övülmek ister.
*
Allah (c.c.) kullarına olmadık
zamanda ve
mekanda farklı nimetler ikram eder; övülmek ister.
*
Allah (c.c.) akla hayale gelmeyecek çeşitlikte ve güzellikte canlı ve cansızlar
yaratır; övülmek ister.
Övülmeyi
hak eden Rabbimiz çok büyüktür.
المُقْسِطُ
Aralarında
adalet ile hükmedilir.
Ve onlara zulmedilmez.
(Yunus,
54)
El-Muksid:
Kullarına muamelesi, tam adalet ve merhamet üzere olan.
Adil
olan ve adil olmamızı isteyen Allah-u Teala mazlumun hakkını sorarken zalime de
haksızlık etmez. Sonuçta her ikisi de neticeye razı olur.
Allah’ın
‘El-Muksid’ isminin tecellisini; koyduğu kanunlarda, tabiattaki canlılarda ve yaşamlarındaki
ahenkte görmek mümkün.
الجَامِعُ
Mahşer
vaktinde sizi toplayacağı gün, işte o zarar
günüdür. (Ancak)
kim Allah’a inanır, yararlı
iş
yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter, onu (ve benzerlerini), içinde ebedi kalacakları,
altlarından
ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük
kurtuluş
budur.
(Teğabun,
9)
El-Cami:
Toplayıp düzenleyen, kıyamet günü hesaba çekmek için
mahlukatı toplayan.
Mahluklarının
tamamı
kontrolü altında
olan Allah-u Teala için yaratmak da kolay, onları bir
araya toplamak
da...
Müslümanlara
hac etmelerini emreder. Ve aynı tarihte tüm dünya müslümanlarının verilen
adrese akın ettikleri görülür. Japonu da, Amerikalı’sı da, Afrikalı’sı da omuz
omuzadır.
Cihadı
emreder; bir bakmışsın ki Sibiryalı’sı da orada, İngiliz’i de...
Allah,
kıyametin kopmasını
emreder; İşte o
zaman tüm insanlar bir araya gelirler... ister istemez tabii...
الغَنِي
Ey
insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye layık,
ancak O’dur.
(Fatır,
15)
El-Ğaniy: Nimet rahmet hazineleri
sonsuz olup hiçbir şeye muhtaç olmayan.
Önce
zengin olmanın tanımını
yapmak lazım.
Zengin:
varlığını devam ettirmesinde hiç kimseye ihtiyacı
olmayan demektir.
Varlığını devam ettirmek isteyen insanoğlu da dahil tüm canlılar bir şekilde
Allah’a muhtaç olduğu için fakirdirler. Tüm dünya ve içindekilerin bizlerin
mülkü olduğunu düşünelim. Uykumuz gelince, hastalanınca,
evlat sahibi olmak isteyince nerelere baş vuracağız?
Tabi
ki her durumda zengin ve hiçbir şeye muhtaç
olmayan Allah’a.
Allah-u
Teala’nın ‘El-Ğaniy’ isminin tecellisini;
‘Her
sene ürün veren ağaçlarda, balık aldığımız denizlerde, ırmaklarda,
evlendiğimizde doğan bebeklerde, manav tezgahlarında, kısaca yerde, gökte ve
denizlerde görmek mümkün.
المُغْنِي
O size
istediğiniz her şeyden verdi. Allah’ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız.
Doğrusu insan zalim, çok nankördür.
(İbrahim,
34)
...Allah
dilerse size lütfundan zengin edecektir. Şüphesiz Allah
iyi bilendir,
hikmet sahibidir.
(Tevbe28)
El-Muğni: Dilediğine
zenginlik veren.
Tüm
mülkün sahibi olan Allah-u Teala’nın bu isminin tecellisini müslüman olsun
olmasın tüm zenginlerde görmek mümkün.
Allah-u
Teala dilediğini, dilediği
yoldan zengin
eder. Böylece hem kendi ismini tecelli etmiş olur hem de
o kulunun ‘zenginlikle
imtihanı’ için start vermiş olur.
المَانِعُ
Eğer
Allah seni bir zarara uğratırsa, onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve
eğer sana hayır verirse, şüphesiz O her şeye kadirdir.’
(En am,
17)
El-Mani:
Koruyucu sebepler yaratarak zararları önleyen,
istemediği
bir şeyin
meydana
gelmesini istemeyen.
Kulları
üzerinde maddi ve manevi tasarruf yetkisine sahip olduğunu bu isminde de görüyoruz.
Allah-u
Teala imtihanı gereği bazen kullarına hiç beklemedikleri bir anda bir musibet
göndererek sabırlarını ölçer.
Buradan
şunu anlayabiliriz:
Faili
kim olursa olsun, ne şekilde olursa olsun, ister savaşta
ister depremde, ister yangında, isterse de trafik kazalarında her hangi bir musibet
gelmişse; Allah’ın takdiri ile olmuştur.
Yani
o musibetin isabetinde
Allah’ın izni söz konusudur.
Güçlü
olduğunu, hastalara şifa, sıkıntılara deva vermenin tek
mercii kendisi olduğunu bu ismi ile de dile getiriyor.
الضَارُ
...Rahman
(olan Allah), bana bir zarar dileyecek
olsa onların
şefaati
bana bir fayda vermez, beni kurtaramazlar.
(Yasin,
23)
El-Darr:
Zarar verici şeyleri yaratan, dilerse kuluna zarar veren.
Allah-u
Teala, kullarını hastalıkla,
candan ve
maldan eksiltmekle imtihan eder. Bu üç kanaldan (hastalık,
can ve mal) gelen
musibetler, Allah’ın ‘El-Darr’ isminin tecellisidir. Sebepler ne
olursa olsun tüm şerler Allah’ın bilgisi ve izni dahilinde isabet eder.
Allah
(c.c.) ateşi yaratmıştır;
yemek pişirir
faydalanırsın. Kendi iradeni kullanarak kendini yakmak istersin O ateş
seni yakar, sana zarar verir, şer işlemiş
olursun.
‘Ed-Darr’
ismine yakini iman sabrı da doğurur.
Madem
başıma gelecek tüm bela ve musibetler Allah’ın izni ile; o zaman neden
sebeplerden korkayım ki…
Madem başıma gelecek tüm musibetler Allah’ın
izni ile; o zaman Rabbim benim sabrımı görmek istiyor der sabrederim.
Dişiniz
bile ağrısa Allah’ın
(c.c.) ‘ed-Darr’
isminin tecellisindendir... (Allah’ın ‘Eş-Şafi
ismine sığınıp
diş
doktoruna gitmek yerinde bir davranıştır.)
النَافِعُ
De ki:
Ben Allah’ın dilediğinden başka
kendime her
hangi bir fayda ve zarar verebilecek güce sahip değilim.
(Araf, 188)
En-Nafi:
Dilediğine fayda veren.
‘Ed-Darr’
isminin tecelli ettiği kullarından, dilemiş
olduğu
kuluna ‘En-Nafi’ ismini tecelli ederek ona bir lütufta bulunmuş
olur.
İnsanlar
üzerinde her
türlü tasarruf yetkisi sadece kendisinde olan Allah-u Teala yine dilemiş
olduğu
kula dilediği
şekilde
fayda verir ve hiçte ihtiyacı olmadığı halde ondan
teşekkür
bekler.
Aynı
ilacı kullanan hastalarda ‘En-Nafi’ isminin muhatabı şifa görür!
النُورُ
Allah,
göklerin ve yerin nurudur...
(Nur, 35)
Allah
mü’minlerin dostudur. Onları zulmetlerden nura çıkarır. (Bakara, 257)
En-Nur:
Alemleri nurlandıran, aydınlatan.
Allah
(c.c.) güzeldir, güzeli sever. Doğrudur, doğruları
sever. Adildir,
adil olanları sever. Alimdir, cehaleti sevmez.
İnsanları
karanlıktan kurtarıp ‘İmanla aydınlanmaları için Kur’an ve peygamberler
göndermiştir.
Artık
her kim peygamberin getirdiklerine iman etmişse Allah’ın ‘El-Nur’ isminin
parıltısını taşıyor demektir.
Kendisini
‘Nur’lu olarak tanıtan Allah-u Teala’nın diğer isim ve sıfatları da aynı görüşte;
‘İman
et, nurlan!’
Allah-u
Teala ‘El-Nur’ isminin tecellisini; ‘hidayete eren tüm insanlarda (hatta
zencide de) gökteki yıldızlarda,
güneşte
ve ayda görmek mümkün.
الهَادِي
...Hidayet
verici ve yardımcı olarak Rabbim yeter.
(Furkan,
31)
Şüphesiz
ki Allah iman edenleri, kesinlikle doğru bir yola yöneltir.
(Hac, 54)
El-Hadi:
Hidayet lütfederek batıldan ve dalaletten uzaklaştıran.
Allah-u
Teala dilediği kulunu karanlıktan çıkarır, dilediği kulunu da karanlıkların
derinliklerine iter.
Allah-u
Teala kimseye zulmetmez. Çağrısına kulak verenleri ‘El-Hadi’ isminin muhatabı
yapar, davetine icabet etmeyenlerin de cehennemdeki ateşinin derecesini arttırır.
Allah-u
Teala’nın ‘El-Hadi’ isminin tecellisini;
‘Yeni
müslüman olanların yaşantılarında daha net bir şekilde görmek mümkün.’
البَديعُ
O
göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece ‘OL’
der, o da hemen oluverir.
(Bakara, 117)
El-Bedi:
Eşi benzeri olmadan örneksiz yaratan.
Allah-u
Teala yaratmak istediği zaman o şeye ‘ol’ der ve o şey; modeliyle,
güzelliğiyle, ince sanatı ile hemen oluverir. Yaratılan her şey modeli ile
beraber yaratılmıştır.
Domatesin
yaratılış projesinde (renginde, şeklinde, tadında ve kokusunda) salatalığın ya da
her hangi bir varlığın katkısı yoktur.
Allah
zengindir. Milyonlarca çeşit canlı ve cansız yaratan Allah-u Teala ‘model’
üretme bakımından da zengindir.
İnsanoğlu
icat ettiği (Allah’ın dilemesi ile tabi) her şeyin modelini Allah’ın sanatından
kopyalamıştır. Oyuncaklardan tutun da, savaş araçlarına kadar...
البَاقِي
... O’nun
zatından başka her şey helak olucudur.
(Kasas,
88)
Ancak
azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı baki
kalacak.
(Rahman,
27)
El-Baki:
Varlığının sonu olmayan. Mahlukat yok olduktan
sonra varlığı devam eden.
Önce,
yalnızca Allah vardı. Daha sonraları Melekleri, Cinleri, kainatı ve insanları
yarattı. Yarattığı her varlığa bir ömür biçti. Bazılarının ömrü bir dakika,
bazılarının ömrü 50 yıl, bazısının ki ise kıyamete kadar. (Taşlar, hava, su
gibi)
Gün
gelecek cennet, cehennem, melekler, peygamberler ve insanlar yok olacak. Hatta
tüm kainat... Yalnızca Allah’ın zatı kalacak. Sonra hayatı tekrar başlatacak...
Sizce kim güçlü?
97. EL-VARİS
Biz,
refahından şımarıp azmış
nice şehri helak ettik. İşte
meskenleri; kendilerinden sonra bunların pek azından
oturuldu. (Onlara)
biz varis olmuşuzdur.
(Kasas,
58)
El-Varis:
Her şeyin tek hakiki sahibi Allah-u Teala, mülkünü imtihan edilmesi
için belirli bir müddet emaneten insanlara verir.
Kendilerine
emanet edilen mülkü kabul eden insanoğlu onu sahiplenir. Bir müddet
kullandıktan sonra vasiyet yazıp sırtındaki ceketi bile çıkararak dünyayı terk eder.
Bu silsile evlattan toruna, torundan da diğer nesillere kadar devam eder. Önce
Allah’ın olan mülk, sonra yine Allah’a kalır.
الرَشِيدُ
...Allah
kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır.
Kimi de hidayetten
mahrum ederse artık onu doğruya yöneltecek bir dost bulamazsın!
(Kehf, 17)
Er-Reşid:
İnsanları hayırlı yollara irşad eden.
İnsanların
hidayete ermesi tamamen Allah’ın iznine bağlıdır. Çünkü kalpler Allah’ın
elindedir.
Peygamber
de dahil hiçbir davetçi edip, alim, profesör ve büyücü; insanlara hidayeti sağlayamazlar.
Eğer
hidayet insanların elinde olsaydı, Resulullah’ın (sav) yoğun daveti neticesinde
amcası müslüman olurdu.
Davete
950 yılını veren Nuh (as.), küfür üzerine boğulan
evladı
dahil gemiyi insanlarla
doldurmak isterdi...
Hidayetin
tamamen Allah’ın elinde olmasının yani ‘El-Reşid’ isminin tecellisini;
‘Müslümansanız
kendi nefsinizde görmeniz mümkün.’
الصَبُورُ
Biz
onu (kıyamet günü) sadece sayılı bir müddete kadar bekletiriz.
(Hud, 104)
Es-Sabur:
Azap etmekte acele etmeyen, cezayı belli bir
vakte kadar tehir eden.
Kullarını
her saniye gözeten Allah-u Teala kendisine ve dinine savaş açan insanlara
gerekli cevabı verecek kudrete sahip olmasına rağmen ertelemesi O’nun sabrının
ne boyutta olduğunu gösteriyor.
Senin sözün dinlenilmeyecek; sen ikram
edeceksin, sana inanmayacaklar; ikramına devam edeceksin, senin sevdiğin
insanlara zulmedecekler; ikramına devam edeceksin, sana savaş açacaklar; ve
sen onlara ikram
edeceksin, bol bol mal ve evlat vereceksin... Vallahi bu sabrı
ancak Allah (c.c.)
gösterir.
Allah’ın
(c.c.) ‘Es-Sabur’
isminin tecellisini her toplumda görmek mümkün.
İsim ve Sıfatlar Işığında
Allah İnancı Nasıl Olmalı?
Allah’ın
isim ve sıfatlarının
tecellisini
nefsimizde ve tabiatta görüp okuyabilmişsek Allah inancımız
şöyle
şekillenir:
Allah
(c.c.) her şeyi her an görür, her an işitir ve kalpten tüm geçenleri bilir.
Yapılan
dualara ve isteklere aracı ihtiyacı hissetmeden işitir ve karşılığını verir.
Gaybı;
kendisi ve dilediği peygambere dilediği miktarda bildirmesi dışında kimse
bilemez.
Allah
(c.c.) her hangi bir kuluna pozitif yada negatif bir musibet dilemişse
dünya bir araya gelse engel olamazlar.
Tüm
her şey O’nun kontrolünde ve O’nun izni ile gerçekleşir.
Hatta bir yaprak
bile O’nun izni ve kontrolü dahilinde kımıldar ve düşer.
Yerin
ve göğün tüm hazinelerinin sahibi olması vesilesiyle dilediği kulunun zengin
dilediğini de dilediği zaman, dilediği kadar fakir kılabilir.
İnsanların
en iyi şekilde
(emniyetli ve
adaletli) nasıl yaşayacaklarını
şüphesiz en iyi bilendir.
Yaratan bilmez mi?
İyi
bir Allah inancına sahip olan bir insanın yaşayışı biraz farklı olur. Ne gibi?
Ümit
ve korku dengesini yakalayabileceği için Allah (c.c.) ile irtibatını
canlı
tutar ve günah
işleme oranını aşağı
çeker.
O’na
bir an önce kavuşmayı dileyeceği için bolca salih amel işler.
Tanıdığı
Allah’ı (c.c.) seveceği için vaadlerine (cennetine ve cehennemine, günahları
bağışlayabileceğine vs.) müthiş bir güven duyar ve en ufak bir güvensizliğe
düşmez.
Zengin
ya da fakir bile olsa O’nun dilemesi ile olduğunu bildiği için, gurur, kibir ve
isyana yer vermeyip sabır ve şükür örneğini sergiler.
Dua
ve isteklere cevap verecek mercinin Allah (c.c.) olduğunu
bildiği
için insanların
ellerine bakmaksızın
müthiş
bir tevekkül
örneğini sergiler.
Dil
sürekli Allah’ı zikirle ıslak
kalır.
Dünya
hayatının tiyatro sahnesinden ibaret olduğunu görür ve tüm yatırımını ahirete
yapar.
Sevdiğinin
sevdiklerini sever, sevmediğini sevmez...
Can
ve malı en ufak korku ve endişe duymadan masaya yatırır!
Rızık
endişesi hissedilmeyeceğinden hayatın her safhasında sabır ve şükür görülür.