ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !             En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir
بِسْمِ اللهِ اَلْحَمْدُ ِللهِ وَحْدَهُ، وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى مَنْ لاَنَبِيَّ بَعْدَهُ
Allah’a hamd olsun. Salât ve selâm, kendisinden sonra Nebi gelmeyecek olan Muhammed - sallallahu aleyhi ve sellem-’e olsun.
Konularına Göre Hadis-i Şerif Meali / veya Hadis Fihristi
"...Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle.." (Tevbe Suresi - 29)
(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur ve Rahimdir.
De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin Eğer yüz çevirirlerse /itaat etmezlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez (Ali İmran Suresi 31-32)
Hadis Fihristi veya Konularına Göre Hadis Meali HADİS FİHRİSTİ
  = ♦   D   ♦ =  
  • Hadis-i Şerifi inkar edenler için / Koltuğuna Kurulan Karnı Tok Bir Adamın
    “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir.
    (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir
    Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8) İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663


  • Dua Zikir Tevbe ve İstiğfar

    Müstecâb Duâlar:
    “Dört yerde semânın kapıları açılır ve duâya icâbet olunur:
    1- Allah yolunda saf bağlandığı zaman,
    2- Yağmur yağarken,
    3- Namaz kılınırken,
    4- Kâ’be görüldüğü zaman.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 3337)

    “İki vakit vardır ki, semânın kapıları açıllır.
    Bu vakitlerde duânın reddolunduğu çok azdır. Biri namaza kalkıldığı zaman, diğeri Allah yolunda saff-ı cihâd bağlandığı zaman.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 4623)


    “Dört duâ vardır ki: reddolunmaz:
    1- Dönünceye kadar hacının duâsı,
    2- Evine gelinceye kadar gazinin duâsı,
    3- İyileşinceye kadar hastanın duâsı,
    4- Bir de kardeşin kardeşine gıyabında ettiği duâ. Bunlardan en çabuk kabul olunan duâ kardeşin kardeşine gıyabında etdiği duâdır.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağir, no: 915)


    “Üç kişi vardır ki Allah onların duâlarını reddetmez:
    1- İftar edinceye kadar oruçlunun duâsı,
    2- Mazlumun duâsı,
    3- Adaletli devlet reisinin duâsı.” (Tirmizî, Deavât, 48; İbn Mâce, Duâ, 11)


    “Üç duâ vardır ki kabul olunacağında hiç şübhe yoktur:
    1- Babanın, evlâdına duâsı,
    2- Misafirin duâsı,
    3- Mazlumun duâsı,” (Ebû Dâvûd, Vitr 29/1536; Tirmizî, Birr 7/1905, Daavât 47; İbn-i Mâce, Duâ 11)


    “İki duâ vardır ki, Allah ile bu iki duâ arasında hicâb yoktur:
    Biri mazlumun duâsı, Diğeri kardeşin kardeşe gıyabında duâs.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 4207)


    Duâsı Kabul Olunmayanlar: “Üç kimse vardır ki duâ ederler de icâbet olunmaz:
    1- Nikâhı altında kötü ahlâklı bir kadın bulunup da onu boşamayan erkek,
    2- Bir başkası üzerinde emânet mal bulundurup da şâhidle onu tesbît etmeyen,
    3- Malını sefih bir kimseye veren adam. Çünkü Allah Teâlâ “Mallarınızı sefih (beyinsiz) kimselere vermeyiniz” buyurmuştur.” (en-Nisâ, 5; Hâkim, II, 331/3181)


    Duânın efdali, kulun:
    «Ey Rabbim, Muhammed ümmetinin cümlesine umûmî bir rahmet ile rahmet eyle!» demesidir. (Ali el- Müttakî, II, 191/3702)


    Duânın efdali
    Dünyâ ve âhirette Rabbinden af ve afiyet istemendir. Çünkü bu ikisi dünyâda sana verilir, sonra âhirette de verilirse muhakkak felah bulursun.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 1251)


    Kulun
    «Ey Rabbim, Ümmet-i Muhammed’in cümlesine umûmî bir rahmetle merhamet et» diye duâ etmesinden daha sevimli bir duâ yoktur Allah katında.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 8026)


    Beni, bütün mü’minleri ve mü’mineleri mağfiret et ey Rabbim diyen kimseye her bir mü’minin hasenesinden nasîb verilir.” (Bkz. Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 8419; Ali el-Müttakkî, II, 228/3876)


    Kişinin, kardeşine onun gıyabında ettiği duâ müstecâbdır.
    Kulun başucunda vazifeli melek bekler ve duâsına âmin der. Kul kardeşine her bir hayır duâ ettiğinde: «Âmin, sana da aynısı olsun,» der. (İbn-i Mâce, Menâsik, 5)


    Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
    Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Aziz ve Celil Allah şöyle buyurur: Ben kulumun beni zannettiği gibiyim. Kulum beni anarken ben muhakkak onunla beraber bulunurum. Eğer o beni gönlünde gizlice zikrederse, ben de onu gönlümde zikrederim. Eğer o beni bir cemaat içinde zikrederse, ben de onu o cemaatten daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim. Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. o bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4832

    Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre:
    Hz. Peygamber (a.s.): "Allah'ın kendine has doksan dokuz ismi vardır. Her kim bunları ezberlerse Cennete girer. Şüphesiz Allah tektir, teki sever" buyurmuştur.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4835

    Enes b. Malik (r.a.)
    Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Sizden biriniz dua ettiği zaman azimli ve kararlı olsun. Ve sakın: Allahım, dilersen bana ver! demesin. Çünkü Allah'ı zorlayacak (hiç bir kuvvet) yoktur" demiştir.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4837

    Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
    Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Biriniz dua ettiği zaman sakın: Allahım, dilersen beni affet demesin. Kesin, kararlı ve azimli istesin, rağbeti büyültsün. Çünkü Allah'a, vereceği hiçbir şey büyük gelmez."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4838

    Enes b. Malik (r.a.)
    Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Sizden biriniz başına gelen herhangi bir zarardan dolayı sakın ölümü temenni etmesin. Mutlaka isteyecekse: Allahım, yaşamak benim için hayırlı ise beni yaşat. Benim için ölmek hayırlı ise beni öldür! desin."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4840

    Habbab (r.a.) rivayetinde Kays b. Ebu Hazım şöyle dedi:
    Habbab'ın (r.a.) yanına hasta ziyareti için girmiştik. Karnına yedi dağlama yapılmıştı. Habbab hastalığının şiddetli ızdırabını ifade ederek: Eğer Allah Resulü bizim ölümü istememizi yasaklamış olmasaydı muhakkak ölümü isterdim, dedi.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4842

    Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
    Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu: "Sizden hiç biriniz ölümü temenni etmesin ve ölüm kendisine gelmeden evvel ölümü dilemesin. Çünkü biriniz öldüğü zaman ameli kesilir. Ve muhakkak ki ömür, Müminin ancak hayrını artırır."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4843

    Ubade b. Samit'ten rivayet edildiğine göre:
    Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Her kim de Allah'a kavuşmayı istemezse, Allah da ona kavuşmayı istemez."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4844

    Hz. Aişe (r.ah.)
    Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Her kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Her kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da ona kavuşmayı hoş görmez," buyurdu. Ben: Ey Allah'ın Peygamberi, bu, ölümden hoşlanmamak mıdır? Öyle ise bizler hepimiz ölümden hoşlanmayız dedim. Bunun üzerine Allah Resulü: "Öyle değil, lâkin Mümin Allah'ın rahmeti ile, rızası ile ve Cenneti ile müjdelendiği zaman, Allah'a kavuşmayı sever, Allah da o mümin kula kavuşmayı sever. Kâfir olan ise Allah'ın azabı ile, hoşnutsuzluğu ile müjdelendiği zaman Allah'a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4845

    Ebu Musa (r.a.)
    Hz. Peygamber'in (a.s.): "Her kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Her kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz" buyurduğunu bildirmiştir.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4848

    Enes'in (r.a.) bildirdiğine göre:
    Allah Resulü (a.s.) müslümanlardan zayıflıktan kuş yavrusu kadar kalmış hasta bir kimseyi ziyaret etti. Allah Resulü ona: "Sen Allah'a herhangi bir şeyle dua ediyor, yahut sadece Allah'tan bir şey istiyor muydun?" dedi. Evet, ben: Allahım! Bana Ahirette bir ceza verecek isen o cezayı bana dünyada ver diye dua ediyordum dedi. Bunun üzerine Allah Resulü: "Sübhanallah! Ona takat getiremezsin (yahut senin buna gücün yetmez) sen: Allahım! Bize dünyada da iyilik ver, Ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru!diye dua etsen ya" buyurdu. Müteâkiben o hasta için Allah'a dua etti, Allah da şifasını verdi.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4853

    Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetinde Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu:
    "Allah Teala'nın yeryüzünde seyahat eden bir takım fazla melekleri vardır. Bunlar zikir meclislerini araştırırlar. İçinde Allah'ın zikredildiği bir meclis bulduklarında onlarla beraber otururlar ve birbirlerini kanatları ile kuşatırlar. Ta ki onlarla sema arasındaki mesafeyi doldururlar. Cemaat dağıldığında, yükselip semaya çıktıkları zaman Aziz ve Celil olan Allah onları pek iyi bildiği halde meleklere: "Sizler nereden geldiniz?" diye sorar. Melekler: Biz yeryüzünde senin bir takım kullarının yanından geldik ki onlar seni tesbih ediyorlar, seni tekbir ediyorlar, tehlilde bulunuyorlar, sana hamd ediyorlar ve senden istiyorlar derler. Allah: Benden ne istiyorlar? buyurur. Melekler: Senden Cennetini istiyorlar derler. Allah: Onlar benim Cennetimi görmüşler mi? buyurur. Melekler: Hayır, Rabbimiz! Eğer onlar Cennetimi görmüş olsalardı nasıl olurdu? buyurur. Melekler: Senden eman dilerler, derler. Benden niçin eman diliyorlar? diye sorar. Senin Cehenneminden Ya Rabbi! diye cevap verirler. Onlar benim Cehennemimi görmüşler mi? der. Hayır, cevabını verirler. Acaba Cehennemimi görmüş olsalar ne yaparlar? der. Senin mağfiretini talep etmektedir derler. Bunun üzerine Allah: Ben onlara mağfiret eyledim. Onlara bütün istediklerini ihsan ettim ve eman istedikleri şeyden de kendilerine eman verdim buyurur. Melekler: Ya Rabbi! O zikredenlerin içinde günahı çok olan filan kimse de vardı. Sadece oradan geçiyordu da onlarla beraber oturuvermiştir derler. Allah: Ben onu da mağfiret ettim. O cemaat öyle kemal sahibi kimselerdir ki onlarla beraber oturan kimseler şaki olamaz! buyurur."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4854

    Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre:
    Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Her kim günde yüz kere Bir ve ortaksız olarak Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. Mülk onundur, hamd onundur, o herşeye kadirdir! derse bu dua o kimse için on köle azat etme sevabına denk olur. Ve kendisine yüz hasene yazılır, yüz günah da silinir. O gün akşamlayana kadar şeytandan korunmuş olur. Ve hiç bir kimse onun yaptığından daha faziletli bir iş yapamaz. Meğer ki ondan daha çok okuyan bir kimse olsun. Ve her kim günde yüz kere: Subhanallah ve bi-hamdihi (Allah'ı, ona hamd ederek tesbih ederim) derse o kimsenin günahları deniz köpüğü kadar bile çok olsa dökülür."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4857

    Ebu Eyyûb Ensari (r.a.)
    Allah Resulü'nün (a.s.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Her kim on kere "Tek ve ortaksız olan Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. Mülk onundur, hamd onundur. O, her şeye kadirdir!" derse İsmail Peygamber'in neslinden dört kişi azat etmiş gibi olur.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4859

    Ebu Hureyre (r.a.)
    Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu, demiştir: "Dile hafif, mizanda ağır, Allah'a sevgili olan iki kelime (iki cümlecik) vardır. Bunlar: Subhanallahi ve bi-hamdihi, subhanallahi'l-azim (Allah'ı, ona hamd ederek tesbih ederim, büyük Allah'ı tesbih, ederim)'dir."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4860

    Ebu Musa (r.a.) şöyle dedi:
    Biz bir seferde Peygamber'in maiyetinde bulunduk. İnsanlar tekbir getirirken seslerini yükseltmeğe başladılar. Bunun üzerine Peygamber (a.s.): "Ey insanlar, kendinize acıyınız! Çünkü siz ne sağıra dua ediyorsunuz, ne de gaibe. Muhakkak ki siz, en iyi işiten ve size çok yakın olana dua ediyorsunuz. Ve O her zaman sizinle beraberdir" buyurdu. Ebu Musa dedi ki: Bu sırada ben Peygamber'in arkasında idim ve: Güç ve kuvvet ancak Allah'a mahsustur! sözlerini söylüyordum. Allah Resulü: "Ey Abdullah b. Kays! Ben sana Cennet hazinelerinden bir hazineyi göstereyim mi?" buyurdu. Ben de: Evet, Ya Resulüllah! dedim. Resulüllah: "La havle ve la kuvvete illa bi'llah de" buyurdu.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4873

    Ebu Bekr (r.a.)
    Bir defa Allah Resulü'ne: Bana bir dua öğret de namazımda okuyayım demiş. Allah Resulü (a.s.) da: "Şüphesiz ben kendime büyük (Kuteybe: çok) zulmettim. Günahları mağfiret edecek de ancak sensin. Öyle ise makamından bana mağfiret ve bana merhamet eyle. Şüphesiz ki Ğafur ve Rahim sensin! de" cevabını vermiştir.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4876

    Enes b. Malik (r.a.)
    Allah Resulü (a.s.): "Allahım! Ben acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, bunaklık derecesine varan ihtiyarlıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnelerinden de sana sığınırım!" buyururdu, demiştir.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4878

    Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre:
    Hz. Peygamber (a.s.), kötü hükümden, bedbahtlık erişmesinden, düşmanların gülmesinden ve belanın çetinliğinden Allah'a sığınırdı.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4880

    Bera b. Azib'in (r.a.) bildirdiğine göre:
    Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Yatağına vardığın zaman evvela namaz abdesti gibi bir abdest al. Sonra sağ tarafına yat. Sonra da: Allahım! Kendimi sana teslim ettim. İşimi sana ısmarladım. Arkamı sana dayadım. Çünkü ümidim de sendedir, korkum da sendendir. Senden sığınacak ve Senden kurtulacak yer varsa yine sensin. İndirdiğin Kitabına ve gönderdiğin Peygamber'ine iman ettim, de. Bunlar son sözün olsun. Şayet o gece ölecek olursan fıtrat üzere ölmüş olursun." Bera: Bu sözleri iyice ezberlemek için onları Peygamber'in huzurunda tekrar ettim de: "Gönderdiğin Resulüne iman ettim" dedim. Allah Resulü (duadaki resul ve nebi kelimelerinin değiştirilerek söylenmesine razı olmayıp): "Gönderdiğin Peygamberine iman de" buyurdu.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4884

    Ebu Hureyre'den (r.a.) nakledildiğine göre:
    Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Biriniz yatağına girdiği zaman izarının kenarıyla yatağını tutup silksin ve besmele çeksin. Çünkü kendisinden sonra (yani dünden beri) yatağında ne kaldığını bilemez. Yatmak istediği zaman, sağ yanı üzerine yatsın da şöyle dua etsin: Allahım! Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih eylerim. Ya Rabbim! Ancak seninle yan tarafımı yatağıma koydum. Ve onu ancak seninle kaldırırım. Eğer canımı alacaksan sen ona mağfiret eyle. Ve eğer bırakacak isen, sen onu, salih kullarını muhafaza ettiğin himayenle muhafaza eyle!"
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4889

    İbn Abbas'tan (r.a.) nakledildiğine göre:
    Resulüllah (a.s.) şöyle der idi: "Allahım! Kendimi yalnız sana verdim, yalnız sana iman ettim. Yalnız sana güvendim. Yalnız sana yöneldim. Ancak senin uğrunda düşmanla mücadele ettim. Allahım! Beni dalalete düşürmenden senin izzetine sığınırım. Senden başka hiçbir mabud yoktur. Sen hiç ölmeyecek olan ebedi dirisin. Halbuki cinler ve insanlar öleceklerdir."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4894

    Ebu Musa'nın (r.a.) anlattığına göre:
    Hz. Peygamber (a.s.) şöyle dua ederdi: "Allahım! Günahımı, bilgisizliğimi, her işimde israfımı ve benden daha iyi bildiğin bütün kusurlarımı mağfiret eyle. Allahım! Ciddi hâlimi, şakamı, hatamı ve bilerek işlediğimi affeyle. Bunların hepsi bende vardır. Allahım! evvelden yaptığım, sonradan yapacağım, gizlediğim, açığa vurduğum ve benden daha iyi bildiğin bütün günahlarımı mağfiret eyle. Öne geçiren ancak sensin. Geriye bırakan da sensin ve sen her şeye kadirsin."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4896

    Ebu Hureyre'nin (r.a.) ifade ettiğine göre:
    Allah Resulü (a.s.) her zaman şöyle der idi: "Bir Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Allah, ordusunu aziz kıldı, kuluna da yardım etti. Tek başına da kavimlere galebe çaldı. Allah'tan başka hiç bir şey yoktur."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4903

    Ali'nin (r.a.) anlattığına göre:
    Fatıma, değirmen taşı çevirmekten dolayı elinde meydana gelen rahatsızlıktan şikâyet etmişti. O sırada Peygamber'e de bir çok esirler gelmişti. Fatıma gittiyse de babasını bulamadı. Aişe'ye rastladı ve derdini ona haber verdi. Peygamber (a.s.) geldiğinde Aişe, Fatıma'nın geldiğini ona haber verdi. (Ali dedi ki:) Bunun üzerine Peygamber bize geldi. Biz de yataklarımıza girmiştik. Hemen kalkmaya davrandık. Peygamber: "Yerlerinizde durun!" buyurdu ve ikimizin arasına oturdu. Hatta ben göğsümün üzerine ayağının soğukluğunu hissettim. Sonra Allah Resulü: "İyi dinleyiniz! Ben size, benden istediğinizden daha hayırlı olan bir şey öğreteyim mi? Siz yatağınıza girdiğiniz zaman otuz dört defa "Allah'ü ekber" dersiniz. Otuz üç defa "sübhanallah" dersiniz. Otuz üç defa da "elhamdülillah" dersiniz. Bunları söylemeniz sizin için bir hizmetçiden daha hayırlıdır" buyurdu.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4906

    Ebu Hureyre'den (r.a.) bildirildiğine göre:
    Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Sizler horozun ötmesini işittiğiniz zaman Allah'ın fazlından isteyiniz. Çünkü o melek görmüştür. Merkebin anırmasını işittiğinizde de şeytandan Allah'a sığınınız. Çünkü o şeytan görmüştür."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4908

    İbn Abbas'ın (r.a.) anlattığına göre:
    Allah'ın Peygamber'i (a.s.) sıkıntı esnasında şöyle buyururdu: "Azamet ve vakar sahibi Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük Arş'ın sahibi Allah'tan başka ilah yoktur. Göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve kıymetli Arş'ın Rabbi Allah'tan başka mabud yoktur."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4909

    Ebu Hureyre'den (r.a.) nakledildiğine göre:
    Allah Resulü (a.s.): "Biriniz acele ederek: Ben dua ettim fakat kabul olunmadı demedikçe duası kabul edilir" buyurdu.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4916

    Usame b. Zeyd'ten (r.a.) nakledildiğine göre:
    Allah Resulü (a.s.): "Cennet kapısının önünde durdum. Bir de gördüm ki Cennete girenlerin çoğu fakirlerdir. Mevki sahipleri ise hapsolunmuşlardır. Yalnız Cehennemlikler müstesna. Onların Cehenneme konulmaları daha önce emrolunmuştu. Cehennem kapısı önünde de durdum. Bir de baktım ki Cehenneme girenlerin çoğu kadınlardır" buyurdu.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4919

    Imran b. Husayn (r.a.)
    Allah Resulü'nün (a.s.): "Cennet sakinlerinin en azı kadınlardır" buyurduğunu rivayet etmiştir.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4921

    Usame b. Zeyd (r.a.) şöyle dedi:
    Allah Resulü: "Benden sonra erkeklere, kadınlardan daha zararlı bir fitne ve imtihan sebebi bırakmadım" buyurdu.
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4923

    İbn Ömer'den (r.ahm.) nakledildiğine göre:
    Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Bir zamanlar üç kişi yolda giderlerken yağmura tutulmuşlar. Bunlar hemen dağdaki bir mağaraya sığınmışlar. Derken mağaranın ağzı, dağdan kopup düşen büyük bir kaya ile kapanmış. Bunun üzerine birbirlerine: Bakın, hayatınızda sırf Allah için işlediğiniz bir takım iyi ameller varsa onlar vasıtasıyla Allah'a dua ediniz. Belki Allah bu kayayı açar! dediler. Bunlardan birisi: Allahım! Bilirsin ki benim, yaşlı ihtiyar anamla babam, bir karım ve bir kaç küçük çocuğum vardı. Ben her gün onlar için koyunları otlatırdım. Koyunları onların yanına sürüp getirdiğim zaman sütlerini sağar, evvela ana babamdan başlayarak çocuklarımdan önce onlara süt içirirdim. Şu var ki bir gün ağaçlık beni uzağa götürmüştü de akşama kadar gelememiştim. Geldiğimde de anam ile babamı uyumuş halde bulmuştum. Her gün sağmakta olduğum gibi sütleri sağdım ve süt bakracını getirdim. Baş uçlarında durdum. Onları uykularından uyandırmaya kıyamıyor, anam ve babamdan önce çocuklara içirmeyi de istemiyordum. Halbuki çocuklar ayağımın dibinde ağlaşıyorlardı. Ta fecr doğuncaya kadar benim ve çocukların hâli devam etmişti. Hiç şüphe yok sen pek iyi bilmektesin ki ben ana babama yaptığım bu derin hizmeti yalnız senin rızan için yapmıştım. Şu kayayı bir parça arala da oradan gök yüzünü görelim! diye dua etti. Bunun üzerine Allah kayayı araladı ve o delikten gökyüzünü gördüler. Onlardan bir diğeri: Allahım! Şu muhakkak ki benim amcamın bir kızı vardı. Ben onu, erkeklerin kadınları sevmekte oldukları sevginin en şiddetlisi ile sevmiştim. Ben kendisiyle evlenmek istedim. O, ben kendisine yüz dinar getirmedikçe kabul etmedi. Ben bu parayı kazanmak için yoruldum. Nihayet yüz dinarı toplayıp amcamın kızına getirdim. Bacaklarının önüne oturduğum zaman kız bana: Ey Allah'ın kulu! Allah'tan kork. Mührü haksız yere açma! dedi. Bunun üzerine ben de kalktım. Sen pek iyi bilmektesin ki bu işi sırf senin rızan için yapmadığımı biliyorsun. Bu kayadan bir delik aç dedi. Bunun üzerine Allah onlar için biraz daha açtı. Öteki de: -Allahım! Ben bir ölçek pirinç mukabilinde bir işçi tutmuştum. İşçi işini bitirdiği zaman: Bana hakkımı ver dedi. Ben de ona ölçeğini verdim. Fakat o adam bunu istemedi, bırakıp gitti. Ben onu ekmeye devam ettim. Nihayet ondan çobanlarıyla birlikte bir sürü sığır elde ettim. Bir müddet sonra o işçi geldi ve: Allah'tan kork, benim hakkıma zulmetme dedi. Ben: Şu sığırların ve çobanların yanına git ve onları al, dedim. Bunun üzerine işçi: Allah'tan kork, benimle alay etme dedi. Ben: Hayır seninle alay etmiyorum. Şu sığırları ve çobanlarını al, dedim. Bunun üzerine alıp götürdü. Şüphesiz sen biliyorsun ki ben bunu senin rızanı talep için yaptım. Bizim için deliğin kalanını da aç diye dua etti. Allah onlar için mağaranın kalan deliğini de açtı."
    Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4926[1]


    DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ

    Nu'man İbnu Beşîr (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
    "Dua ibadetin kendisidir" buyurdular ve sonra şu âyeti okudular.
    (Meâlen): "Rabbiniz: ''Bana dua edin ki size icâbet edeyim.
    Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir" buyurdu." ((İnsan Suresi) Gâfır 60).
    Tirmizî, Tefsir, Gâfir, (2973); Ebû Dâvud, Salât 358, (1479). Metin Tirmizî'ye aittir.

    İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış demektir.
    Allah'a taleb edilen (dünyevî şeylerden) Allah'ın en çok sevdiği afiyettir.
    Dua, inen ve henüz inmeyen her çeşit (musibet) için faydalıdır. Kazayı sadece dua geri çevirir. Öyle ise sizlere dua etmek gerekir. "
    Tirmizî, Daavât 112, (3542).

    Ubâde İbn's-Sâmit (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Yeryüzünde, mâsiyet veya sıla-i rahmi koparıcı olmamak kaydıyla Allah'tan bir talepte bulunan bir Müslüman yoktur ki Allah ona dilediğini vermek veya ondan onun mislince bir günahı affetmek suretiyle icabet etmesin. "
    Tirmizî, Daavât 126, (3568).

    Ebû'd-Derdâ (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm), (bir gün) sordu: "En hayırlı olan ve derecenizi en ziyade artıran, melîkinizin yanında en temiz, sizin için gümüş ve altın paralar bağışlamaktan daha sevaplı, düşmanla karşılaşıp boyunlarını vurmanız veya boyunlarınızı vurmalarından sizin için daha hayırlı olan amelinizin hangisi olduğunu haber vereyim mi ?"
    "Evet! Ey Allah'ın Resûlü!" dediler.
    "Allah'ın zikridir!" buyurdu.
    Tirmizî, Daavat 6, (3374); Muvatta, Kur'ân 24.

    Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Allahu Teâlâ şöyle seslenir:
    "Beni bir gün zikreden veya bir makamda benden korkan kimseyi ateşten çıkarın!" Tirmizî, Cehennem 9, (2597).

    Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Akşamdan (abdestli olarak) temizlik üzere zikrederek uyuyan ve geceleyin de uyanıp Allah'tan dünya ve âhiret için hàyır taleb eden hiç kimse yoktur ki Allah dilediğini vermesin."
    Ebû Dâvud, Edeb 105, (5042).

    Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Bir kimse evine veya yatağına gir'ince hemen bir melek ve bir şeytan alelacele gelirler.
    Melek: "Hayırla aç!" der.
    Şeytan da: "Şerle aç!" der.
    Adam, şayet (o sırada) Allah'ı zikrederse melek Şeytanı kovar ve onu korumaya başlar.
    Adam uykusundan uyanınca, melek ve şeytan aynı şeyi yine söylerler. Adam, şayet:
    "Nefsimi, ölümden sonra bana geri iade eden ve uykusunda öldürmeyen Allah hamdolsun. İzniyle yedi semayı arzın üzerine düşmekten alıkoyan Allah'a hamdolsun"dese bu kimse yatağından düşüp ölse şehit olur, kalkıp namaz kılsa faziletler içinde namaz kılmış olur." Rezîn ilâvesidir.

    Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Allah'ı zikreden bir cemaatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmâil'in oğullarından dört tanesini âzad etmemden daha sevgili gelir. Allah'ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batımına kadar oturmam dört kişi âzad etmemden daha sevgili gelir."
    Ebû Dâvud, İlm 13, (3667).

    Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Her gece, Rabbimiz gecenin son üçte biri girince, dünya semasına iner ve;
    "Kim bana dua ediyorsa ona icabet edeyim.
    Kim benden bir şey istemişse onu vereyim,
    kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım" der. "
    Rivayetin Müslim'deki bir vechi şöyle:
    "Allahu Teâla gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar mühlet verir.
    Ondan sonra yakın semâya inerek şöyle der: "Melik benim, Melik benim. Kim bana dua edecek?"
    Buhârî, Tevhid 35, Teheccüd 14, Daavât 13, Müslim,Salâtu'1-Müsâfırin 166, (758);
    Muvatta, Kur'ân 30, (1,214); Tirmizî, Daavât 80, (3493); Ebû Dâvud, Salât 311, (1315).

    Ebû Ümâme (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Derdi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?" "Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!" diye cevap verdi."
    Tirmizî, Daavât 80.

    Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Ezanla kaamet arasında yapılan dua reddedilmez (mutlaka kabule mazhar olur.)"
    "Öyleyse, dendi, "ey Allah'ın Resûlü, nasıl dua edelim?"
    "Allah'tan, dedi, dünya ve âhiret için âfıyet isteyin!"
    Ebû Dâvud, Salât 35, (521); Tirmizî, Salât 46, (216), Daavât 138, (3588, 3589).

    Sehl İbnu Sa'd (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "İki şey vardır, asla reddedilmezler: Ezan esnasında yapılan dua ile, insanlar birbirine girdikleri savaş sırasında yapılan dua."
    Muvatta, Nidâ 7, (1, 70); Ebû Dâvud, Cihâd 41, (2540).

    Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise (secdede) duayı çok yapın."
    Müslim, Salât 215, (482); Ebû Dâvud, Salât 152, (875).

    Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) anlatıyor:
    "(Allah'ın kabul ettiği) üç müstecab dua vardır, bunların icâbete mazhariyetleri hususunda hiç bir şekk yoktur. Mazlumun duası, müsâfirin duası, babanın evladına duası."
    Tirmizî, Birr 7, (1906); Cennet 2, (2528), Daavât 139, (3592);
    Ebû Dâvud, Salât 364, (1536); İbnu Mâce, Dua 11, (3862).

    Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "İcâbete mazhar olmada gâib kimsenin gâib kimse hakkında yaptığı duadan daha sür'atli olanı yoktur."
    Tirmizî, Birr 50, (1981), Ebû Dâvud, Salât 364, (1535); Müslim, Zikr 88, (2733); Buhârî, Mezâlim 9.

    DUA EDENİN HEY'ETİ (DIŞ GÖRÜNÜŞÜ)

    İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) hazretleri anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Duvaları örtmeyin. Kim kardeşinin mektubuna, onun izni olmadan bakarsa, tıpkı ateşe bakmış gibi olur.
    Allah'tan avuçlarımızın içiyle isteyin, sırtlarıyla istemeyin; duayı tamamlayınca avucunuzu yüzlerinize sürün."
    Ebû Dâvud, Salât 358, (1489,1490,1491).

    Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) dua ederken ellerini öyle kaldırdı ki, koltuk altlarının beyazlığını gördüm."
    Buhârî, İstiska 21.

    Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ellerini dua ederken kaldırınca, onları yüzlerine sürmedikçe geri bırakmazlardı."
    Tirmizî, Daavât 11, (3383).

    Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Adamın biri iki parmağı ile dua ediyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
    "Birle! Birle!" diye müdâhale etti."
    Tirmizî, Daavât 117, (3552); Nesâî, Sehv 37, (3, 38).

    Sehl İbnu Sa'd (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı ne minberde ne de bir başka şey üzerinde dua yaparken ellerini uzattığını görmedim. Bilakis şöyle gördüm" dedi ve baş ve orta parmaklarını kapayıp şehâdet parmağını açmış vaziyette işaret etti."
    Ebû Dâvud, Salât 230, (1105).

    Selmân (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Rabbiniz hayiydir, kerimdir. Kulu dua ederek kendisine elini kaldırdığı zaman, O, ellerini boş çevirmekten istihya eder."
    Tirmizî, Daavât 118, (3551); Ebû Dâvud, Salât 358, (1488).

    Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlulla: (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Allah'a duayı, size icabet edeceğinden emin olarak yapın.
    Şunu bilin ki Allah celle şânuhu (bu inançla olmayan ve) gafletle (başka meşguliyetlerle) oyalanan kalbin duasını kabul etmez."
    Tirmizî, Daavât 66.(3474.)

    DUANIN KEYFİYETİ

    Fadâle İbnu Ubeyd (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) dua eden bir adamın, dua sırasında Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e salat ve selam okumadığını görmüştü. Hemen:
    "Bu kimse acele etti" buyurdu.
    Sonra adamı çağırıp:
    "Biriniz dua ederken,
    Allahu Teâlâ'ya hamd u senâ ederek başlasın,
    sonra Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e salât okusun, sonra da dilediğini istesin" buyurdu."
    Tirmizî, Daavat 66,(3473, 3475); Ebû Dâvud, Salât 358, (1481); Nesâî, Sehv 48, (3, 44).

    Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Dua sema ile arz arasında durur.
    Bana salat okunmadıkça, Allah'a yükselmez.
    (Beni hayvanına binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın.
    Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salât okuyun.)"
    Tirmizî, Salât 352, (486).
    Tirmizî, bunu Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e mevkuf olarak rivayet etmiştir. Rezîn ise merfu olarak rivayet etmiştir.

    İbnu. Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm),
    Ebû Bekir,Ömer (radıyallâhu anhümâ) beraber otururlarken
    ben namaz kılıyordum. (Namazı bitirip) oturunca, Allah'a sena ile zikretmeye başladım ve arkasından Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a salât okuyarak devam ettim. Sonra kendim. için duada bulundum.
    (Bu tarzımı beğenmiş olacak ki) Peyganber (aleyhissalâtu vesselâm); "İşte!.İstediğin veriliyor. İşte! İstediğin veriliyor'' dedi."
    Tirmizî, Cum'a 64, (593).

    Übeyy İbnu Ka'b (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) birisine dua edeceği vakit önce kendisine dua ederek başlardı."
    Tirmizî, Daavât, 10, (3382).

    Ebû Müsabbih el-Makrâî, Ebû Züheyr en-Nümeyrî (radıyallahu anh)'den naklen anlatıyor:
    "Bir gece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile beraber çıktık.
    Derken bir adama rastlatdık.
    Sual (ve Allah'tan talep) hususunda çok ısrarlı idi.
    Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onu dinlemek üzere durakladı. Ve:
    "Eğer (duayı) sonlandırırsa vâcib oldu!" buyurdu.
    Kendisine:
    "Ne ile sonlandırırsa ey Allah'ın Resûlü!" denildi.
    "Amin ile" dedi, uzaklaştı.
    Adama: "Ey fülan! duanı âminle tamamla ve de gözün aydın olsun!" dedi."
    Ebû Dâvud, Salât 172, (938).

    Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Sizden biri dua edince "Ya Rabb! Dilersen beni affet! Ya Rabb dilersen bana rahmet et!" demesin.
    Bilâkis, azimle (kesin bir üslubla) istesin, zira Allah Teâlâ kimse icbâr edemez. "
    Buhârî, Daavât 21, Tevhîd 31; Müslim, Zikr 7, (2678-79); Muvatta, Kur'an 28 (1, 213);
    Tirmizî, Daavât 79 (3492); Ebû Dâvud, Salât 358, (1483); İbnu Mâce, Dua 8, (3854).

    Ebû Musâ (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Bir sefere (Hayber Seferi) çıkmıştık.
    Halk (yolda, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı.
    Bunun üzerine Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) (müdahele ederek):
    "Nefislerinize karşı merhametli olun. Zîra sizler, sağır birisine hitàb etmiyorsunuz, muhâtabınız gâib de değil. Sizler gören, işiten, (nerede olsanız) sizinle olan bir Zât'a, Allah'a hitab ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Zât, her birirıize, bineğinin boynundan daha yakındır" dedi."
    Buhârî, Daavât 50, 67, Cihâd 131, Meğâzî 38, Kader 7, Tevhîd 9; Müslim, Zikr 44, (2704);
    Tirmizî, Daavât 3, 59, (3371, 3457); Ebû Dâvud, Salât 361. (1526,1527.1528).

    Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir kimsenin:
    "Ya Rabbi, senden nimetin kemâlini taleb ediyorum" dediğini işitmişti. Sordu:
    "Nimetin kemâli nedir?"
    "Bu bir duadır, onunla dua edip, onunla hayır (çok mal) ümîd ettim" dedi.
    Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
    "Sordum, zîra, nimetin kemâli cennete girmektir, ateşten kurtulmaktır" dedi.
    Bir başkasının da şöyle dediğini işitti:
    "Ey celâl ve ikrâb sâhibi Rabbim!" hemen şunu söyledi:
    "Duana icâbet edilmiştir, (ne arzu ediyorsan) durma iste" Derken,
    bir başkasının:
    "Ya Rabbi senden sabır istiyorum!" dediğini işitmişti, ona da:
    "Allah'tan bela istedin, afiyet de iste!" dedi.
    Tirmizî, Daavât 99, (3524).

    Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) özlü duaları tercih eder, diğerlerini bırakırdı."
    Ebû Dâvud, Salât 358, (1482).

    İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) duayı üç kere yapmaktan, istiğfarı üç kere yapmaktan hoşlanırdı."
    Ebû Dâvud, Salât 361, (1524).

    MÜTEFERRİK HADİSLER

    Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyudular ki:
    "Acele etmediği müddetçe herbirinizin duasına icâbet olunur.
    Ancak şöyle diyerek acele eden var: "Ben Rabbime dua ettim duamı kabul etmedi."
    Buhârî, Daavât 22; Mislim, Zikr 92, (2735); Muvatta, Kur'an 29 (1, 213);
    Tirmizî, Daavât 145, (3602, 3603); Ebû Dâvud, Salât 358, (1484).

    Müslim'in diğer bir rivâyeti şöyledir:
    "Kul, günah taleb etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icâbet görmeye (kabul edilmeye) devam eder."
    Tirmizî'nin bir diğer rivâyetinde şöyledir:
    "Allah'a dua eden herkese Allah icâbet eder. Bu icâbet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek süretiyle olur, yeter ki günah taleb etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun."

    Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Nefslerinizin aleyhine dua etmeyin, çocuklarınızın aleyhine de dua etmeyin, hizmetçilerinizin aleyhine de dua etmeyin.
    Mallarınızın aleyhine de dua etmeyin.
    Ola ki, Allah'ın duaları kabul ettiyi saate rastgelir de,istediğiniz kabul ediliverir."
    Ebû Dâvud, Salât 362.(1532).

    Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin."
    Tirmizî, Daavât 149, (3607, 3608).

    Ebû Hüreyre hazretleri (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Allah Teâla kendisinden istemeyene gadap eder."
    Tirmizî, Daavât 3, (3370); İbnu Mâce, Dua 1, (3827).

    İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) hazretleri anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Allahu Teâlanin fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. İbadetin en efdali de (dua edip) kurtuluşu beklemektir."
    Tirmizî, Daavât 126 (3566).

    Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Bir kadın:
    "Ey Allah'ın Resûlü, bana ve kocama dud ediver!" diye ricada bulunmuştu.
    Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) efendimiz:
    "Allah sana da, kocana da rahmet etsin!" diye dua buyurdu."
    Ebû Dâvud, Salât 363, (1533).

    Ebû'd-Derdâ (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Kardeşinin gıyabında dua eden hiçbir mü'min yoktur ki melek de: "Bir misli de sana olsun" demesin."
    Ebû Dâvud'un rivâyetinde şu ziyâde vardır: "Melekler: "Âmin, bir misli de sana olsun!" derler."
    Müslim, Zikr 86, 88, (2732, 2783); Ebû Dâvud, Salât 364, (1534).

    Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Her kim, kendine zulmedene beddua ederse, ondan intikamını (dünyada) almış olur."
    Tirmizî, Daavât 115, (3547).

    İSM-İ ÂZAM VE ESMÂ-İ HÜSNA DUALARI

    Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir adamın şöyle söylediğini işitti:
    "Allah'ım, şehâdet ettiğim şu hususlar sebebiyle senden talep ediyorum: Sen, kendisinden başka ilah olmayan Allah'sın, birsin, samedsin (hiçbir şeye ihtiyacın yok, her şey sana muhtaç), doğurmadın, doğmadın, bir eşin ve benzerin yoktur."
    Bunun üzerine Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular:
    "Nefsimi kudret elinde tutan Zât'a yemin olsun, bu kimse, Allah'tan İsm-i Âzàmı adına talepte bulundu.
    Şunu bilin ki, kim İsm-i Âzamla dua ederse Allah ona icâbet eder, kim onunla talepde bulunursa (Allah ona dilediğini mutlaka) verir. "
    Tirmizî, Daavât 65, (3471); Ebû Dâvud, Salât 358, (1493).

    Mihcen İbnu'l-Edra' (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir adamın:
    "Ey Allah'ım, bir ve samed olan, doğurmayan ve doğurulmayan, eşi ve benzeri de olmayan Allah adıy-la senden istiyorum. Günahlarımı mağfıret et, sen Gafürsun, Râhimsin!" dediğini işitmişti, hemen şunu söyledi:
    "O mağfiret edildi. O mağfıret edildi. O mağfiret edildi!"
    Ebû Dâvud, Salât 184, (985); Nesâî, Sehv 57, (3, 52).

    Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir adam şöyle dua etmişti:
    "Ey Allah'ım, hamdlerim sanadır, nimetleri veren sensin, senden başka ilah yoktur, Sen semâvat ve arzın celâl ve ikrâm sahibi yaratıcısısın, Hayy ve Kayyümsun (kâinatı ayakta tutan hayat sahibisin.) Bu isimlerini şefaatçi yaparak senden istiyorum!"
    (Bu duayı işiten) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sordu:
    "Bu adam neyi vesile kılarak dua ediyor, biliyor musunuz?"
    "Allah ve Resûlü daha iyi bilir`?"
    "Nefsimi kudret elinde tutan Zât'a yemin ederim ki, o Allah'a, İsm-i Âzam'ı ile dua etti.
    O İsm-i Âzam ki, onunla dua edilirse Allah icabet eder, onunla istenirse verir."
    Tirmizî, Daavât 109 (3538); Ebû Dâvud, Salât 358, (1495); Nesâî, Sehv 57, (3, 52).

    Esmâ Bintu Yezîd (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:
    "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Allah'ın İsm-i Âzam'ı şu iki âyettedir:
    1- "İlahınız, tek olan ilahdır, ondan başka ilah yoktur. O Rahmân ve Rahîm'dir." (Bakara 163).
    2- Âl-i İmrân süresinin baş kısmı: Elif Lâm-Mim. O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur, O Hayy ve Kayyümdur" (Âl-i İmrân 1-3).
    Ebû Dâvud, Salât 358, (1496); Tirmizî Daavât 65, (3472).

    -----------------------

    ESAMA UL HUSNA


    Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resûlulah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Allah'ın doksan dokuz ismi vardır.
    Kim bunları ezberlerse cennete girer. Allah tektir, teki sever."
    Bir rivâyette: "Kim o isimleri sayarsa cenntete girer" buyurmuştur.
    Buhârî hadisi bu lafızla tahric etmiştir.
    Müslim'de "tek" kelimesi yoktur.
    Buhârî, Daavât 68; Müslim, Zikr 5, (2677); Tirmizî, Daavât 87, (3502).

    Tirmizî'nin rivâyetinde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Allah'ın isimlerini şöyle yazdı:


    "O Allah ki O'nda başka ilâh yoktur. Rahman'dır. Rahim'dir.
    El-Meliku'l-Kuddûsu, es-Selâmu, el-Mü'minu, el-Müheyminu, el-Azîzu,el-Cebbâru, el-Mütekebbiru,
    el-Hâliku, el-Bâriu, el-Musavviru, el-Gaffâru, el-Kahhâru, el-Vehhâbu, er-Rezzâku, el-Fettâhu, el-Alîmu,
    el-Kâbizu, el-Bâsitu, el-Hâfidu, er-Râfiu, el-Muizzu, el-Müzillu, es-Semîu, el-Basîru,
    el-Hakemu, el-Adlu, el-Latîfu, el-Habîru, el-Halîmu, el-Azîmu, el-Gafûru,
    eş-Şekûru, el-Aliyyu, el-Kebîru, el-Hafîzu, el-Mukîtu, el-Hasîbu, el-Celîlu, el-Kerîmu,
    er-Rakîbu, el-Mucîbu, el-Vâsiu, el-Hakîmu, el-Vedûdu, el-Mecîdu, el-Bâisu,
    eş-Şehîdu, el-Hakku, el-Vekîlu, el-Kaviyyu, el-Metînu, el-Veliyyu, el-Hamîdu, el-Muhsî,
    el-Mubdiu, el-Muîdu, el-Muhyi, el-Mümîtu, el-Hayyu, el-Kayyûmu,
    el-Vâcidu, el-Mâcidu, el-Vâhidu, el-Ahadu, es-Samedu, el-Kâdiru,
    el-Muktediru, el-Muahhiru, el-Evvelu, el-Âhiru, ez-Zâhiru, el-Bâtinu, el-Vâli, el-Müte'âli,
    el-Berru, et-Tevvâbu, el-Müntekimu, el-Afuvvu, er-Raûfu, Mâliku'l-Mülki,Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm,
    el-Muksitu, el-Câmiu, el-Ganiyyu, el-Muğnî,
    el-Mâni', ed-Dârru, en-Nâfiu,en-Nûru, el-Hâdî, el-Bedîu, el-Bâki, el-Vârisu,er-Reşîdu es-Sâbüru."
    İsimleri bu şekilde, sâdece Tirmizî saymıştır.

    ALLAH'IN GÜZEL İSİMLERİNİN ŞERHİ

    El - Kuddûs: Ayıplardan temiz demektir.

    es-Selâm: Selâm sahibi‚ yani herçeşit ayıptan selâmette‚her türlü âfetten berî demektir.

    el-Mü’min: Kullarına va’dinde sâdık olan demektir. Tasdîk mânasına olan imandan gelir. Yahut‚ kıyamet günü kullarına‚ azabına karşı garanti veren‚ güven veren demektir‚ bu mâna emân’dan gelir.

    el-Muheyyim: Şâhid olan (görüp güzeten) demektir. Emîn mânasına geldiği de söylenmiştir. Aslı‚ müeymin’dir‚ ancak hemze‚ hâ’ya kalbolmuştur. Keza er-Rakîb ve el-Hafiz mânâsına geldiği de söylenmiştir.

    el-Azîzu: Kahreden‚ galebe çalan demektir. "İzzet"‚galebe çalmak mânasına gelir.

    el Cebbâr: Mahlukâtı mecbur eden; emir veya yasak her ne dilerse ona zorlayan demektir. Bu kelimenin‚ bütün mahlukâtının fevkinde yücedir mânasına geldiği de söylenmiştir.

    el-Mütekebbir: Mahlukâta ait sıfatlardan yüce‚ uzak mânasına gelir. Ayrıca "Mahlukâtından büyüklük taslayarak kendisiyle azamet yarışına kalkanlara büyüklüyünü gösteren ve onlara haddini bildiren mânasına geldiği de söylenmiştir.Keza şu mânaya geldiği de belirtilmiştir: "Mütekebbir" Allah’ın azametini ifâde eden kibriyâ kelmesinden gelir‚ tezyîfî bir mâna taşıyan kibir kelimesinden gelmez.
    el-Bârîu: Mahlukâtı‚ mevcut bir misâle bakmaksızın‚ yoktan‚ örneksiz olarak yaratan mânasına gelir. Bu kelime‚ öncelikle hayvanlar için kullanılır‚ diğer mahluklar için pek kullanılmaz. Hayvanlar dışındaki mahlukât hakkında nâdiren kullanılır.

    el-Müsavvir: Mahlukâtı farklı sûretlerde yaratan" demektir. Tsvîr lügat olarak hat ve şekil çizmek mânasına gelir.

    el-Gaffâr: Kulların günahlarını tekrar tekrar affeden‚ mânasına gelir. Gafr kelimesi‚ aslında setr (örtmek) ve kapatmak mânalarına gelir. Allah Teâla kullarının günahlarını affedici‚ onlar için cezayı terketmek sûretiyle (günahları) örtücüdür.

    el-Fettâh: Kulları arasında hâkim demektir. Araplar, hâkim iki hasmın (dâvalı-dâvacı) arasındaki ihtilafı çözdüğü zaman: "Hâkim iki hasmın arasını fethetti" derler. Hükmetti, çözüme kavuşturdu mânasında, hâkime fâtih dendiği de olmuştur. Mamafih "Kullarına rızk ve rahmet kapılarını açan", rızıklarından kapanmış olanları açan mânasına da gelir.

    el-Kâbız: Kullarının rızkını lütfu ve hikmetiyle tutan mânasına gelir.

    el-Bâsıt: Kullarına rızkı açıp cûd ve rahmetiyle genişleten demektir. Böylece Cenâb-ı Hakk, hem ihsan sahibi, hem de onu men edici olmaktadır.

    el-Hâfid: Cebbarları ve firavunları alçaltan demektir. Yâni onları horlar ve değersiz kılar demektir.

    er-Râfi': Velîlerini, dostlarını yüeltir. Azîz kılar demektir. Böylece Allah, hem zelîl hem de azîz kılıcı olmaktadır.

    el-Hakem: Hâkim demektir. Bu da hakikatı hükmetme yetkisi kendis ne verilen, ona gönderilen demek olur.

    el-Adlu: Kendinde heva meyli olmayan, hükümde doğruluktan ayrılmayan cevre yer vermeyen mânasına gelir. Aslında masdardır. Ancak âdil makamında kullanılmıştır. Âdil'den daha beliğdir, çünkü müsemma, fiilin kendisiyle isimlenmiştir.

    el-Latîfu: Arzunu sana rıfkla ulaştıran demektir. "Mahiyeti, idrak edilemeyecek kadar latîf" mânasına geldiği de söylenmiştir.

    el-Habîru: Olanı ve olacağı bilen kimseye denir.

    el-Gafûru: Bağışlamada mübalağa eden, çok bağışlayan demektir.

    eş-Şekûru: Kullarını, sâlih fiilleri sebebiyle mükâfatlandıran ve sevap veren demektir. Allah'ın kullarına şükrü, onlara mağfireti ve ibâdetlerini kabul etmesidir.

    el-Kebîru: Celâ1 (büyüklük) ve şânının yüceliği sıfatlarını taşıyan kimsedir.

    el-Mukîtu: Muktedir demektir. Ayrıca, mahlukâta gıdalarını veren mânasına geldiği de söylenmiştir.

    el-Hasîbu: el-Kâfi demektir. Muf'il mânasında fâildir, tıpkı mü'lim mânasında elim gibi, hasîb'in muhâsib mânasında kullanıldığı da söylenmiştir.
    er-Rakîbu: Kendisinden hiçbir şey gâib olmayan hâfîz (muhâfız) demektir.

    el-Mucîbu: Kullarının duasını kabul edip, icâbet eden zât demektir.

    el-Vâsiu: Zenginliği, bütün fakrlar bürüyen; rahmeti herşeyi kuşatan demektir.

    el-Vedûdu: el-Vedd (sevgi) kelimesinden mef'û1 mânasında feûl'dür. Allah Teâlâ Mevdûd'dur. Çok sevilir. Yani velilerinin kalbinde sevgilidir. Veya fâil mânasında feûldür. Yani Allah Teâla sâlih kullarını sever, bu da "onlardan razı olur" demektir.

    el-Mecîdu: Keremi geniş olan demektir. Şerif mânasını taşıdığı da söylenmiştir.

    el-Bâisu: Mahlukâtı, ölümden sonra kıyamet günü yeniden diriltir demektir.

    eş-Şehîdu: Kendisinden hiçbir şey gâib olmayan kimse demektir. Şâhid ve şehîd aynı mânada kullanılır, tıpkı âlim ve alîm kelimeleri gibi. Mâna şöyledir: Allah, (her yerde) hâzırdır. Eşyayı müşahede edip her an görür.

    el-Hakku: Varlığı ve vücudu gerçek olan demektir.

    el-Vekîlu: Kulların rızıklarına kefil demektir. Hakikat şudur: Kendisine tevkîl edilmiş olanı işinde müstakil söz sâhibi olmaktır. Bu hususta şu âyet hatırlanabilir: "(Dediler ki) Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" (A1-i İmrân 173).


    el-Kaviyyu: el-Kâdir (güçlü) demektir. Ayrıca: "Kudreti ve kuvveti tam, O'nu hiçbir şey âciz kılamaz" mânasına da gelir.

    el-Metînu: Şedîd ve kavî olup, hiçbir fiilinde meşakkatle karşılaşmayan demektir.

    el-Veliyyu: Nâsır (yardımcı) demektir. Ayrıca: "İşlerin kendisiyle yürüdüğü mütevelli, yetimin velîsi gibi" diye de açıklanmıştır.

    el-Hamîdu: Fiiliyle hamde hak kazanan mahmûd kimsedir. Bu kelime mef'ûl mânasında fâildir.

    el-Muhsî: İlmiyle herşeyi sayan, nazarından büyük veya küçük hiçbir şey kaçmayan kimse demektir.

    el-Mübdiu: Eşyayı yoktan ilk defa var eden, yaratan demektir.

    el-Muîdu: Mahlukâtı hayattan sonra tekrar ölüme, öldükten sonra da tekrar hayata iâde eden kimse demektir.

    el-Vâcidu: Fakirliğe düşmeyen zengin demektir. Bu kelime, gına demek olan cide kökünden gelir.

    el-Vâhidu: Tek başına devam eden, yanında bir başkası olmayan ferd'dir. Ayrıca, şerik ve arkadaşı olmayan kimse mânas da mevcuttur.
    El-Ahadu: Ferd demektir. Ahad ile vâhid arasındaki farka gelince, ahad, kendisiyle bir başka adedin zikredilmesini men edecek bir yapıya sâhiptir. Kelime hem müzekker, hem de müennestir. "Bana kimse (ahad) gelmedi derken, gelmeyen hem erkektir, hem de kadındır." Vâhid'e gelince bu sayıların ilki olarak vazedilmiştir: "Bana halktan biri (vahid) geldi" denir ama, "Bana haktan kimse (ahad) geldi" denmez. Vâhid, emsâl ve nazîri kabûl etmeyen bir mâna üzere bina edilmiştir. Ahad ise ifrad ve arkadaşlardan yalnızlık üzere bina edilmiştir. Öyle ise, vâhid, zât itibariyle münferiddir, ahad ise mâna itibariyle münferiddir.

    es-Samedu: İhtiyaçlarını temin etmek üzere, halkın kendisine başvurduğu efendidir. Yani halkın kendisine yöneldiği kimsedir.

    el-Muktediru: Kudret kökünden müfteil babındandır. Kâdir'den daha öte bir güçlülük ifâde eder.

    el-Mukaddimu: Eşyayı takdim edip, yerli yerine koyan demektir.

    el-Muahhiru: Eşyayı yerlerine te'hir eden demektir. Kim takdime hak kazanırsa ona takdîm eder, kim de te'hîre hak kazanırsa ona da te'hîr eder.

    el-Evvelu: Bütün eşyadan önce var olan demektir.

    el-Âhiru: Bütün eşyadan sonra bâkî kalacak olan demektir.

    ez-Zâhiru: Herşeyin üstünde zâhir olan ve onların üstüne çıkan şey demektir.

    el-Bâtınu: Mahlukâtın nazarlarından gizlenen demektir.

    el-Vâlî: Eşyanın mâliki ve onlarda tasarruf eden demektir.

    el-Müteâli: Mahlukâtın sıfatlarından münezzeh olan, bu sıfatların biriyle muttasıf olmaktan yüce ve âlî olan.

    el-Berru: Katından gelen bir iyilik ve lütufla, kullarına karşı merhametli, şefkatli demektir.

    el-Müntakimu: Dilediğine ceza vermede şiddetli davranan demektir. Nekame kökünden müfteil babında bir kelimedir. Nekame, hoşnudsuzluğun öfke ve nefret derecesine ulaşmasıdır.

    el-Afuvvu: Afv'dan feûl babında bir kelimedir. Bu bâb mübalağa ifâde eder. Öyle ise mâna: "Günahları çokça bağışlayan" demek olur.

    er-Raûfu: Katından gelen bir re'fetle (şefkatle) kullarına merhametli ve şefkatli olan demektir. Re'fetle rahmet arasındaki farka gelince; rahmet bazan maslahat gereği istemeyerek de olabilir. Re'fet isteksiz olmaz, isteyerek olur.

    Zü'l-Celâl: Celâl, celîl'in masdarıdır. Celâl, celâlet, nihâyet derecede büyüklük, azamet demektir. Zü'l-Celâl büyüklük sahibi olan mânasına gelir.

    el-Muksidu: Hükmünde âdil, demektir. Ef'àl babında adaletli oldu mânasına olan bu kelime, sülâsî aslında zulmetti mânasına gelir. Nitekim kasıt; cevreden, zâlim demektir.

    el-Câmiu: Kıyamet günü mahlukâtı toplayan demektir.

    el-Mâniu: Dostlarını, başkalarının eziyetinden koruyan yardımcı demektir.

    en-Nûru: Körlüğü olanları nuruyla görür kılan, dalâlette olanları da hidâyetiyle irşâd eden demektir.

    el-Vârisu: Mahlukâtın yok olmasından sonra da bâki kalan demektir.

    er-Reşîdu: Mahlukâta maslahatların gösteren demektir.

    es-Sabûru: Âsîlerden intikam almada acele etmeyen, cezalandırmayı belli bir müddet te'hîr eden demektir. Allah'ın sıfatı olarak sabûr'un mânası halîm'in mânasına yakındır. Ancak ikisi arasında şöyle bir fark vardır: Sabûr sıfatında cezanın mutlaka olacağını beklemeyebilirler. Ancak halîm sıfatıyla Allah'ın cezasına kesin nazarıyla bakarlar.

    Allah inkarcıların söylediklerinden münezzeh ve mukaddestir, uludur, yücedir.

    TEHECCÜD NAMAZI ESNASINDA DUA

    İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) teheccüt namazı kılmak üzere geceleyin kalkınca şu duayı okurdu:
    "Allahım, Rabbimiz! Hamdler sanadır. Sen arz ve semâvatin ve onlarda bulunanIarın kayyumu ve ayakta tutanısın, hamdler yalnızca senin içindir. Sen semâvat ve arzın ve onlarda bulunanların nûrusun, hamdler yalnızca sanadır. Sen haksın, va'din de haktır. Sana kavuşmak haktır, sözün haktır. Cennet haktır, cehennem de haktır. Peygamberler hàktır, Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) de haktır. Kıyamet de haktır.
    AIIahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim. Sana yöneldim. Hasmına karşı senin (bürhanın) iIe dâva açtım. Hakkımı aramada senin hakemliğine başvurdum. Önden gönderdiğim ve arkada bıraktığım hatalarımı affet. Gizli işlediğim, aleni yaptığım, benim bilmediğim, senin benden daha iyi bildiğin hatalarımı da affet! İlerleten sen, gerileten de sensin. Senden başka ilah yoktur".
    Buhâri, Teheccüt 1, Daavât 10 Tevhid 8, 24, 35; Müslim, Salâtu'l-Müsâfirin 199, (769); Muvatta, Kur'ân 34, (1, 215, 216); Tirmizi, Daavât 29, (3414); Ebü Dâvud, Salât 121, (771); Nesâi, Kıyâmu'l-Leyl 9, (3, 209, 210).)

    AKŞAM VE SABAH YAPILACAK DUALAR

    İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) akşam olunca şu duayı okurdu:
    "Elhamdulillah geceye erdik. Mülk de, Allah için geceye erdi. Allah'tan başka ilâh yoktur.
    Tektir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamdler 0'nàdır, O, her şeye kâdirdir.
    Rabbim! Bu gecede olacak hayrı, bundan sonra olacak hayrı senden taleb ediyorum. Bu gecede olacak şerden ve bundan sonra olacak şerlerden sana sığınıyorum.
    Ràbbim! TembeIlikten yaşlılığın kötülüklerinden sana sığınıyorum. Rabbim! Cehennem azabından, kabir azabından sana sığınıyorum!"
    İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) devamla, Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ın sabah olunca şu duayı okuduğunu söyledi:
    "ElhamduIiIIah sabaha erdik. Mülk de AIIah için sabaha erdi."
    Müslim, Zikr 75, (2723); Tirmizi, Daavât 13, (3387); Ebu Dâvud, Edeb 110, (5071).

    Ebu Selâm, Hz. Enes (radıyallâhu anh)'ten naklediyor:
    "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işittim:
    "Kim akşama ve sabaha erdiği zaman:
    "Rabb olarak Allah, din olarak İslâm'a, resül olarak Muhammed (aleyhissalatu vesselâm)'e razı olduk" derse onu razı etmek de Allah üzerine bir hak olmuştur".
    Rezin bu duaya: "Kıyamet günü" ifadesini ilave etmiştir.
    Ebü Dâvud, Edeb 110, (5072) İbnu Mâce, Dua 14, (3870).

    Abdullah İbnu Gannâm el-Beyâzi (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim sabaha erdiği zaman:
    "Allahım, benimle veya mahlukatından herhangi biriyle hangi nimet sabaha ermişse bu sendendir.
    Sen birsin, ortağın yoktur, hamdler sanadır, şükür sanadır" derse, o günkü şükür borcunu ödemiştir. Kim de aynı şeyler akşama erince söylerse o da o geceki şükür borcunu eda eder."
    Ebu Dâvud, Edeb 110, (5073).

    UYUMA VE UYANMA DUALARI

    Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) yatağına girdiği zaman şu duayı okurdu:
    "Bize yedirip içiren, ihtiyaçlarımız görüp bizi barındıran AIIah'a hamdolsun. İhtiyacını görecek, barınak verecek kimsesi olmayan niceleri var!"
    Müslim, Zikr 64, (2715); Tirmizi, Daavât 16, (3393); Ebü Dâvud, Edeb 107, (5053).

    Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:
    "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yatağına girdiği zaman,
    ellerine üfleyip Muavvizeteyn'i ve Kul hüvallahu ahad'i okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi.
    Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi".
    Buhari Fedâilu'l-Kur'ân 14, Tıbb, 39, Daavat 12; Müslim, Selâm 50, (2192);
    Muvattâ, Ayn 15, (2, 942); Tirmizi, Daavât 21, (3399); Ebu Dâvud, Tıbb 19, (3902).

    Huzeyfe İbnu'l-Yemân (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) yatağına girince şu duayı okurdu:
    "Allahım! Senin adınla hayat bulur, senin adınla ölürüm".
    Sabah olunca da şu duayı okurdu:
    "Bizi öldürdükten sonra tekrar hayat veren AlIah'a hamdolsun!. Zaten dönüşümüz de O'nadır".
    Buhâri, Daavat 7, 8, 16, Tevhid 13; Tirmizi, Daavât 29, (3413); Ebü Dâvud, Edeb 177, (5049).
    Berâ (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Yatağına girdiğin zaman şu duayı oku:
    "Allahım nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işlerimi sana emanet ettim sırtımı sana dayadım. Senin rahmetinden ümitvarım, gazabından da korkuyorum. Senin ikabına karşı, senden başka ne melce var, ne de kurtarıcı. İndirdiğin Kitab'a, gönderdiğin Peygamber (aleyhissalâtu uesselâm)'e imàn ettim"
    "Eğer bunu okuduğun gece ölecek olursan fıtrat üzere ölmüş olursun. Şayet sabaha erersen hayır bulursun."
    Buhâre, Daavât 7, 9; Tevhid 34; Müslim, Zikr 56, (2710); Tirmizi, Daavat 76, (3391); Ebu Dâvud, Edeb 107, (5046, 5047, 5048).
    Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Resülullah (àleyhissalâtu vesselâm), uyumak isteyince sağ yanı üzerine dayanır ve şöyle dua ederdi:
    "Allàhım! Kullarını topladığın -veya yeniden dirilttiğin- gün, beni azâbından koru".

    Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:
    "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) geceleyin uyanınca şu duayı okurdu:
    "Allahım! Seni hamdinle tenzih ederim, Senden başka ilah yoktur. Günahım için affını dilerim, rahmetini taleb ederim. Allahım ilmimi artır, bana hidayet verdikten sonra kalbimi saptırma. Katından bana rahmet lutfet. Sen lutfedenlerin en cömerdisin".
    Ebu Dâvud, Edeb 108, (5061).

    Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) yatacağı sırada şu duayı okurdu:
    "Allahım, kerim olan Zât'ın adına, eksiği olmayan kelimelerin adına, alınlarından tutmuş olduğun hayvanların şerrinden sana sığınırım. Allahım sen borcu giderir günahı kaldırırsın. Allahım senin ordun mağlub edilemez, và'dine muhalefet edilemez. Servet sahibine serveti fayda etmez, servet sendendir. Allahım seni hamdinle tesbih ederim".
    Ebu Dâvud, Ebed 107, (5052).

    Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Bir gün, Hâlid İbnu Velid el-Mahzumi (radıyallâhu anh):
    "Ey Allah'ın Resülü, bu gece hiç uyuyamadım" diye Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)'e yakındı.
    Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona şu tavsiyede bulundu:
    "Yatağına girdinmi şu duayı oku: "Ey yedi kat semânın ve onların gölgelediklerinin Rabbi, ey arzların ve onların taşıdıklarının Rabbi, ey şeytanların ve onların azdırdıklarının Rabbi! Bütün bu mahlükâtının şerrine karşı, bana himâyekâr oI! 0l ki hiç birisi, üzerime âni çullanmasın, saldırmàsın. Senin koruduğun aziz olur. Senin övgün yücedir, senden başka ilah da yoktur, ilah olarak sâdece sen varsın."
    Tirmizi, Daavât 96, (3518).

    İmam Mâlik'ten rivayete göre, ona şu haber ulaşmıştır:
    "Hâlid İbnu'l-Velid (radıyallâhu anh), Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)'e:
    "Ben uykuda iken korkutuluyorum. (Ne yapmamı tavsiye buyurursunuz?)" diye sordu. Ona şu tavsiyede bulundu:
    "Allah'ın eksiksiz, tam olan kelimeleri ile O'nun gadabından, ikabından, kullarının şerrinden, şeytanların vesveselerinden ve (beni kötülüğe atan) beraberliklerinden AIlah'a sığınırım! de!".
    Muvatta, Şi'r 9, (2, 950).

    EVDEN ÇIKIŞ VE EVE GİRİŞ DUALARI

    Ümmü Seleme (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) evinden çıktığı zaman şu duayı okurdu:
    "Allah'ın adıyla Allah'a tevekkül ettim. AIIahım! zillete düşmekten, dalâlete düşmekten, zulme uğramaktan, cahillikten, hakkımızda cehalete düşülmüş olmasından sana sığınırız".
    Tirmizi, Daavât 35, (3423); Ebü Dâvud, Edeb 112, (5094); Nesâi İstiâze 30, (8,268); İbnu Mâce, Dua 18, (3884).

    Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
    "Evinden çıkınca kim: "Allah'ın adıyla, Allah'a tevekkül ettim, güç kuvvet Allah'tandır" derse kendisine:
    "İşine bak, sana hidâyet verildi, kifâyet edildi ve korundun da" denir, ondan şeytan yüz çevirir". Tirmizi, Daavât 34, (3422); Ebü Dâvud, Edeb 112, (5095); Nesâi, İstiâze (8,268).

    Ebü Mâlik eI-Eş'àri (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kişi evine girince şu duayı okusun: "AIIahım! Senden hayırlı girişler, hayırlı çıkışlar istiyorum. AIIah'ın adıyla girdik, AIIah'ın adıyla çıktık, Rabbimiz AIIah'a tevekkül ettik". Bu duayı okuduktan sonra ailesine selam versin".
    Ebu Dâvud, Edeb, 112, (5096).

    OTURMA-KALKMA DUALARI

    Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    " Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) hazretleri buyurdular ki:
    "Kim, malâyâni konuşmaların çok olduğu bir yere oturur da, oradan kalkmazdan önce
    şu duayı okursa bu yerde oturmaktan hasıl olan günahından arınmış olur:
    Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim.
    Senden başka ilah olmadığına şehâdet ederim. Senden mağfiret diliyorum, Sana tevbe ediyor (af taleb ediyorum)".
    Tirmizi, Daavât 39, (2329).

    İbnu Ömer hazretleri (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir cemaatte oturduğu zaman, ashâbı için şu duayı okumadan nadiren kalkardı:
    "Allahım! Bize korkundan öyle bir pay ayır ki, bu, sana karşı işlenecek günahlarla bizim aramızda bir engel olsun. İtaatinden öyle bir nasib ver ki, o bizi cennete ulaştırsın. Yakîninden öyle bir hisse lutfet ki dünyevi musibetlere tahammül kolaylaşsın.
    Allahım! Sağ olduğumuz müddetçe kulaklarımızdan, gözlerimizden, kuvvetimizden istifade etmemizi nasib et. Aynı şeyi bizden sonra gelecek olan neslimize de nasib et. İntikamımızı, bize zulmedenlerden almışlardan kıl (mazlumlardan değil). Bize tecavüz edenlere karşı bizi muzaffer kıl. Bize, dini musibet verme. Dünyayı, ne asıl gayemiz kıl, ne de ilmimizin son hedefi. Bize merhametli olmayanı bize musallat etme."
    Tirmizi. Daavât 73, (3497).

    SEFERDE OKUNACAK DUA

    İmam Mâlik'e ulaştığına göre Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) sefer arzusuyla ayağını bineğinin özengisine koyduğu zaman şu duayı okurdu: "Bismillah! Allahım! Sen seferde arkadaşım, ailemde vekilimsin. Allahım, bize arzı dür, seferi kolaylaştır. Allahım, yolun meşakkatlerinden, üzüntülü dönüşten, mal ve ailede vuküa gelecek kötü manzaralardan sana sığınıyorum".
    Muvatta, İsti'zân 34, (2, 977).

    İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissâlatu vesselâm), seferden dönerken, uğradığı her tümsekte üç kere tekbir getirir,
    arkadan da: "Lâ ilâhe iIlaIIâhu vahdehu Iâ şerike Ieh, Iehü'I-mülkü ve Iehü'I-hamdü ve hüve aIâ külli şey'in kadir. (AIIah'tan başka ilah yoktur. O tekbir, ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'nadır. O herşeye kadirdir) dönüyoruz, tevbe ediyoruz, kulluk ediyoruz, secde ediyoruz, Rabbimize hamdediyoruz. AIIah va'dinde sâdık oldu, kuluna yardım etti. (Hendek Harbi'nde) müttefik orduları tek başına helâk etti" derdi.
    Buhâri, Daavât 52, Ömer 12, Cihâd 133, 197, Megâzi 29; Müslim, Hacc 428, (1344); Muvatta, Hacc 243, (1,421); Tirmizi, Hacc 104, (950); Ebu Dâvud, Cihâd 170, (2770).

    Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Bir adam Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)'e:
    "Ey Allah'ın Resülü, ben sefere çıkmak istiyorum bana tavsiyede bulun!" diye talepte bulundu. Efendimiz:
    "Sana Allah'tan korkmanı ve (yol boyu aştığın) her tepeııin başında tekbir getirmeni tavsiye ediyorum!" buyurdu. Adam döneceği sırada şu duada bulundu: "Allah'ım! Ona uzaklığı dür, yolculuğu kolay kıl."
    Tirmizi Daavat 47, (3441).

    Abdullah el-Hatmi (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) birisiyle vedalaştı mı şöyle derdi: "Dininizi emânetinizi ve işlerinizin âkibetini Allah'ın muhafazasına bırakıyorum".
    Ebu Dâvud, Cihâd 80 (2600); Tirmizi, Daavât 45, (3439).

    Abdullah İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) seferde iken gece olunca şu duayı okurdu:
    "Ey arz, benim de senin de Rabbimiz Allah'tır. Senin de, (sende bulunanların da sende yaratılmış olanların da, senin üzerinde yürüyenlerin de şerrinden Allah'a sığınırım. Arslanın, iri yılanın, yılanın, akrebin ve bu beldede ikâmet eden (insilerin ve cinni)lerin, İblis'in ve İblis neslinin şerrinden de Allah'a sığınırım."
    Ebu Dâvud, Cihâd 80, (2603).

    Havle Bintu Hàkim (radıyallâhu anh ) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz buyurmuşlardır ki:
    "Kim bir yerde konakladığı zaman şu duayı okursa, oradan ayrılıncaya kadar ona hiçbir şey zarar vermez: "Eüzü bi-kelimâtillahi't-tâmmât min şerri mâ halâka. (Allah'ın eksiksiz, mükemmel kelimeleri ile, yarattıklarının şerrinden AIlah'a sığınıyorum.)"
    Müslim, 54, (2708); Muvatta, İsti'zân 34 (2, 978); Tirmizi, Daavât 41, (3433).

    ÜZÜNTÜ VE TASA HALİNDE DUA

    Sa'd (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Balığın karnında iken, Zü'n-Nün'un yaptığı dua şu idi: Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke inni küntü mine'z-zâlimin. (Allahım! Senden başka ilâh yoktur, seni her çeşit kusurlardan tenzih edirim. Ben nefsime zulmedenlerdenim.)" Bununla dua edip de icâbet görmeyen yoktur."
    Tirmizi, Daavât 85. (3500).

    İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
    "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) üzüntü sırasında şu duayı okurdu: "Halim ve azim. olan Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük Arş'ın Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur. Kıymetli Arş'ın Rabbi, arzın Rabbi, Semâvât'ın Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur."
    Buhâri, Daavât 27, Tevhid 22, 23; Müslim, Zikr 83, (2730); Tirmizi, Daavât 40, (8431); İbnu Mâce, Dua 17, (3883).


    el-Hudri (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün Mescid'e girdi. Orada Ensâr'dan Ebü Ümâme (radıyallahu anh) denen kimse ile karşılaştı. Ona:
    "Ey Ebu Ümâme, niçin seni namaz vakti dışında Mescid'de oturmuş görüyorum?" diye sordu.
    "Peşimi bırakmayan bir sıkıntı ve borçlar sebebiyle ey Allah'ın Resülü" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselâm): "Sana bazı kelimeler öğreteyim mi? Bunları okursan, Allah, senden sıkıntını giderir ve borcunu öder."
    "Evet, ey Allah'ın Resülü, öğret!" dedim.
    "Öyleyse, dedi, akşama çıktın mı sabaha erdin mi şu duayı oku:
    "AIlahım üzüntüden ve kederden sana sığınırım. Aczden ve tembellikten sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun galebe çaImasından ve insanların kahrından sana sığınırım."
    (Ebü Ümâme) der ki: "Ben bu duayı yaptım, Allah benden gamımı giderdi, borcumu ödedi."
    Ebü Dâvud, Salât 367, (1555).
    Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
    "Hz. Fâtıma (radıyallâhu anhâ) Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek bir hizmetçi taleb etmişti. Resülullah ona: "Şu duayı oku(man senin için hizmetçi edinmenden daha hayırlı)" dedi:
    "Allahım! Sen yedi semânın Rabbi, Arş-ı Âzam'ın Rabbisin.[2]

       [1]: el lulu vel mercan buhari ve müslim ittifak ettikleri hadisler Muhammed Fuad Abdulbaki ZİKİR, DUA, TEVBE VE İSTİĞFAR :
    [2]:DUANIN FAZİLETİ VE VAKTİ :KutubuSitte7300








  • Konularına Göre Hadis Meali veya Konularına Göre Hadis Fihristi Okuyabilir, bilgisayarınıza indirebilir ("RAR" İndir Linki), ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek ve değiştirmemek koşuluyla site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz. v..d.. Download / İndirdikten Sonra Üçretsiz Dağıtabilirsiniz..

    En iyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir   Eraykitap ilmin kisa yolu

  • سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
  • Tirmizî’nin bir rivayeti şöyledir: 2663- Ebû Rafî (r.a.)’den rivâyete göre, -başkaları bu hadisi merfu olarak rivâyet ettiler şöyle demiştir: “Dikkat edin! Sizden birinizi; emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaşınca koltuğuna yaslanmış durumda iken, bilmiyorum Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız (hadisleri tanımayız derken) bulmayayım.

    İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 / DEVAMI İÇİN BKZ...