20- ÂZÂD BAHSİ. 2
Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler :. 3
1- Kölenin Çalıştırılması Babı. 4
2- Vela'nın Yalnız Âzad Edene Mahsus Olması Babı. 5
3- Velayı Satmaktan ve Hibe Etmekten Nehi Babı. 11
4- Âzad Edilen Kimsenin Kendini Âzad Edenlerden Başkasını Veli İttihaz
Etmesinin Haram Kılınması Babı. 12
5- Âzadın Fazileti Babı. 13
6- Babayı Âzad Etmenin Fazileti Babı. 15
Ikt, atk, atak ve
atâka kelimeleri lügatte : Kuvvet, şiddet, güzellik, kerem ve iyilik mânâlarına
gelirler. Şerîatte bunlardan murâd : Mem-lükten köleliğin kalkmasıdır. Bu
ta'rifde kelimenin bütün lügat mânâları dahildir. Çünkü başkasının milki olan
bir köle veya câriye âzâd olunmakla, evvelce imkân bulamadığı birçok kavli ve
fiilî husûsâta kuvvet kazanır; âzâd olunması ona insanlar arasında bir güzellik
ve i'tibâr bahşeder; kölelik sıkıntısından kurtulur; artık kendi hesabına
çalışıp kaza-.nabildiği için geçimi iyileşir; rızkı bollaşır.
Rikk: Za'f demektir.
Şerîatte ise : Manevî bir za'f olup hür insanın yaptığı şâhidlik, hacc, cihâd.
cuma namazı, cenaze namazı ve sair ibâdetleri icradan âciz kalmaktır. Buna
lisanımızda kölelik denir. Köleyi âzâd etmek, onu hürriyete kavuşturmak
demektir. Bu sayede o da zikri geçen ibâdetleri işlemeğe kuvvet kazanır. Köle
âzâd etmeye : İ'tâk veya tahrir denir. Bu mânâda tekk-i rakabe yâni boyun çözme
tâbiri de kullanılır. Zîra sahibinin köle üzerindeki hâkimiyeti onun boynuna
vurulmuş bukağı mesabesindedir.
Ikt: Meşru
bir kaziyye ve mendüb bir ibâdettir. Meşrûiyyeti: Kitâb, Sünnet ve icmâ-ı
ümmetle sabittir. Kitâbdan delili:
«Cezası bir köle
azadıdır...»
«Cezası mü'min bir
köle azadıdır.» gibi âyetlerdir. bu
âyetlerde müslümanlara köle âzâdı emir buyurulmaktadir. Bu da onun meşru' olduğunu
gösterir; çünkü meşru' olmayan bir şeyi şeriat emretmez.
Peygamber (SallaUahü
Aleyhi ve Selkm) ve ashâb-ı kiramı köle âzâd etmişlerdir, azadın meşruiyyetine
icmâ-ı ümmet vâki olmuştur.
Köle âzâdı bâzan
ibâdet, bâzan mubah bir fiil, bâzan da rnâsiyet olur. Allah rızâsı için yahut
bir keffâret dolayısiyle köle âzâd etmek ibâdettir. Hiç bir niyeti olmaksızın
köle âzâdı mubah bir fiil olup ibâdet değildir. Şeytan veya put için köle
âzâdı ma'sıyettir.
1- (1501)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e şunu söyledim : Sana
Nâfi', îbni Ömer'den naklen rivayet etmiştir. İbm Ömer (Demiş ki) : Resûlüllah
(SallaUahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:
«Bir kimse bir
köledeki hissesini âzâd eder de kölenin (geri kalan) kıymetini ödeyecek kadar
mala sahib bulunursa, köleye o maldan âdilâne bir kıymet biçilir; ortaklarına
hisselerini verir ve köle onun nâmına âzâd olur. Aksi takdirde köleden âzâd
olan mikdâr âzâd olmuştur.»
(...) Bize
bu hadîsi Kuleybo b. Saîd ile Muhammed b. Kumh hep birden JLeys b. Sa'd'dan
rivayet ettiler, H.
Bize Şeybân b. Ferrûh
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr b. Hâ-ziftı rivayet etti. H.
Bize Ebû'r-Rabî' ile
Ebû Kâmil dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammâd rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Eyyûb rivayet etti. H.
Bize tbni Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah
rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
Müsennâ dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dülvehhâb rivayet etti. Ben
Yahya b. Saîd'den dinledim; dedi. H.
Bana tshâk b. Man sûr
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak, tbni Ctireyc'den naklen haber
verdi. (Demiş ki) : Bana îsmâîl b. Ümeyye haber verdi. H.
Bize Hârûn b. Saîd
el-Eylî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Vehb rivayet etti, (Dedi ki) :
Bana Üsâme haber verdi. H.
Bize Muhammed b. RâfT
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni EH Füdeyk, tbni Ebî Zi'b'den naklen
rivayette bulundu.
Bu râvilerin hepsi
Nafi'den, o da tbni Ömer'den naklen Mâlik'in Nafizden naklettiği hadîs
mânâsında rivayette bulunmuşlardır.
Bu hadîsi Buhârî
«Şerike» ve «Itk» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Itk» bahsinde; Tirmizî «Ahkâm»da;
Nesâî «Itk» ve «Büyü'» bahislerinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Şirk: Nasîb,
hisse demektir. Âdilâne kıymetten murâd : Ödenen para kölenin kıymetinden
ziyâde ve noksan olmamaktır.
«Aksi takdirde...»
cümlesinin mânâsı : Eğer zengin değilse yalnız kendi hissesi âzâd olur
demektir. Abd kelimesinden her nekadar köle yâni erkek hatıra gelirse de
hükümde cariye de dahildir. Çünkü ulemâdan bâzılarına göre bu kelime cariyeye
de şâmildir. İbni'1-Arabî : «Bu kelime sıfattır; abd ve abde denilir. Mutlak
zikredilirse erkeğe kadına şâmil olur» demiştir. Bir takımları cariyenin
kıyâs-ı celî ile hükme dâhil olduğunu söylemişlerdir. Zira erkekte mevcut olan
bir mânâ kadında da mevcuttur; hükmü iktizâ eden vasıfda erkekliğin kadınlığın
te'-sîri yoktur. îshâk b. Rahuye 'nin bu hükmü kölelere tahsis ettiği,
cariyelere şumûlü olmadığını söylediği rivayet olunur; fakat Nevevî : «Bu kavil şâzz ve bütün ulemanın sözlerine
muhaliftir.» diyor.
Zahirine bakılırsa hadîs-i
şerîf umum ifâde ediyorsa da delillerle sabiler bu hükümden bilittifak tahsis
edilmişlerdir. Onların sair tasarrufları gibi, köle âzâd etmeleri de caiz
değildir. Hattâ îmam Şâfiî'ye göre sefihliği veya iflâsı dolayısiyle hacr yâni
tasarruftan men' edilen kimse dahî köle azâd edemez. İmam Âzam sefîhlik
sebebiyle hacnn caiz olamayacağına kaildir. Ona göre sefih (yâni aklı kısa) bir
kimse bütün tasarruf âtın da serbesttir. Hanefî1er'den İmam Ebû Yûsuf ile İmam
Muhammed sefihin alış-veriş, hibe, icâre ve sadaka gibi şaka sözlerle sahîh
olmayan tasarrufâttan hacr edileceğini; geri kalan talâk ve köle âzâdı gibi
tasarruflardan men' edi-lemiyeceğini söylemişlerdir.
1- îmam
Azamla İmam Şafiî bu hadîsle istidlal
ederek ortak köle veya cariyenin kıymeti biçilmeden taksim edilemiye-ceğine
kail olmuşlardır. Ancak
kölelerle birlikte başka
mal bulunursa İmam Azam 'a göre
kıymet biçmeden de taksim caizdir. Zira bu takdirde köleler o mallara tâbi
olurlar.
İmam Mâlik ile Hanefîler'den
İmâmeyn'e göre sahipleri kendi aralarında anlaşmak şartiyle kıymet biçmeden
taksim caizdir. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Huneyn ganimetlerini
kıymet biçmeden taksim etmişti. Bu ganimetlerin ekserisi esirlerle
hayvanlardı. Kölelerle hayvanlar arasında bir fark yoktur. Esirlere kıymet
biçildiğine dair hiç bir rivayet yoktur.
2- Bir
köleye müştereken iki kişi sahip olur da birisi hissesini âzâd ederse bakılır;
eğer âzâd eden ortak, şerikinin hissesini Ödeyecek mala sahip ise köle onun
nâmına âzâd olur; şerikinin hissesini öder. Malı yoksa yalnız kendi hissesi
âzâd olur. Köle çalıştırılıp ödemek şartı ile tamamen âzâd olmaz. îmam
Mâlik, İmam Şafiî ve îmam Ahmed b. Hanbel'in mezhepleri budur,
Tİrmizî Medîne ulemâsının da buna kail olduklarını söylemiştir.
İmam Azam'a göre
şeriki muhayyerdir. İsterse hissesini âzâd eder yahut köleyi çalıştırır. Bu iki
surette velâ' hakkı ortaklar arasında müşterektir. (Velâ': Köle âzâdı veya
yardımlaşma akdi sebebiyle meydana gelen bir nevi' akrabalıktır. Âzâd olunan
kölenin mirası bu akrabaya kalır.) Âzâd eden ortak dilerse şerikinin hissesini
Öder; yahut ödediği hissenin parasını köleden alır. Bu takdirde velâ ona
aittir. İmam Âzam'm delili Buhârî ile Müs1im'in müttefikan tahrîc ettikleri
Ebû Hüreyre hadîsidir. Az sonra görülecek olan bu hadîste Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Bir kimse bir
köledeki hissesini âzâd ederse, malı olduğu takdirde kölenin hürriyeti onun
»nalındandır. Malı yoksa köle ağır isler yükleme-mek şartiyle çalıştırılır.»
buyurmuştur. İmâmeyn'e göre âzâd eden zenginse ortağının hissesini öder,
fakirse köleyi çalıştırır. Köleye bir şey ödetmez. Velâ âzâd edene aittir.
Bu hadîsteki: «Aksi
takdirde köleden âzâd olan miktar âzâd olmuştur.» cümlesini mevsuk râviler Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in sözü diye rivayet etmemişlerdir. Hattâ
râvilerden Eyyûb ile Yahya b. Saîd el-Ensârî: «Bu cümle hadîsten midir yoksa
Nâfi' onu kendinden mi söyledi bilmiyoruz.» demişlerdir. İbni Hazm onun uydurma olduğunu söylemiştir.
Buharı şârihi Aynî bu
meselede on dört mezhep bulunduğunu bildirmiş; bunları şöyle sıralamıştır :
a) Urve,
Esved b. Yezîd, İbrâhîm Nehaî ve
İmam Züfer'e göre bir kimse bir köledeki hissesini âzâd ederse ister
zengin ister fakir olsun şerikinin hissesini mutlaka öder. Bu kavil Abdullah b. Mes'ûd ile Ömer b. Hattâb (Radiyallahü anh) 'dan rivayet
olunmuştur.
b) Rabia bu
suretle yapılan azadın nâfız olmadığını söylemiştir. Bu kavli ondan İmam
Ebû Yûsuf nakletmiştir.
c) Zührî,
Abdurrahmân b. Yezîd, Atâ ' b. Ebî
Rabâh ve Amr b.
Dînâr, âzâd edilen hissenin hür
olduğuna, öteki şerikin hissesi milkinde kaldığına kail olmuşlardır.
d) Osman
el-Bettî 'nin mezhebine göre köle tamamen hür olur. Öteki ortağa bir şey Ödemek
îcâbetmez; ancak câriye güzel olup cima' için arananlardansa o zaman sebep
olduğu zararı şerikine öder.
e) Sevrî ,
Leys ve bir kavline göre İbrâhîm Nehaî:
«Âzâd etmeyen ortak muhayyerdir; isterse hissesini âzâd eder; dilerse
şerikine hissesini ödetir.» demişlerdir.
f) İbni
Cüreyc ile bir kavline göre Atâ'
b. Ebî Rabâh: «Âzâd eden zengin
olsun fakir olsun, şeriki kendi hissesinde köleyi çalıştırır.» demişlerdir.
h) İki
şerikten biri köledeki hissesini âzâd ederse; ötekinin hissesi beytülmâî
hesabına âzâd olur İbni Sîrîn 'in mezhebi budur.
i) İmam
Mâ1ik'in mezhebine göre hissesini âzâd eden şerik zenginse, diğer şeriklerin
hisselerine kıymet biçilerek ona ödettirilir. Köleyi kıymet biçildikten sonra
âzâd eder. Şeriki isterse kendi hissesini âzâd edebilir; fakat köle olarak
bırakamadığı gibi, mükâteb veya müdebber de yapamaz; satmağa da hakkı yoktur.
Fakir ise âzâd ettiği
miktar harr olur; geri kalan kısmı köle olarak kalır; sahibi dilerse satar,
hibe eder yahut mükâteb veya müdebber yapar. Bu hususta hissesini âzâd eden
ortağın sonradan zengin olup olmamasının bir te'siri yoktur.
j) İmam
Şafiî, İshâk ve bir kavline göre İmam Ahmed b. Hanbel: «Âzâd eden şerîk zengin
ise onun hesabına şerikinin hissesine
kıymet biçilir; ve
köle tamamiyle âzâd olur. Şerîki kendi hissesini âzâd
edemediği gibi, milk olarak da elinde bulunduramaz. Âzâd eden fakirse onun
hissesi hür olur; ötekinin hissesi milkinde kalır; onda dilediği gibi
tasarrufta bulunur.» demişlerdir.
k) Abdullah
b, Şubr.ume, Evzâî, Hasan b. Hayy, Saîd b. Müseyyeb, Süleyman b. Yesâr, Şa'bî,
Hasan-ı Basrî, Hammâd b. E bî Süleyman ve Katâde 'nin mezhepleri Hanefîler'den
îmânı eyn'in kavli gibidir.
1) îmam
Âzam'in mezhebi. Bunu İmameyn'in kavliy-le birlikte az yukarıda görmüştük.
m) Bükeyr b.
Eşecc'e göre köleye ortaklar kendi aralarında kıymet biçerler.
n)
Ortaklardan biri hissesini âzâd etmekle köle tamamen hür olur. Şayet şerikinin
hissesini kendi imkânına göre ödeyecek malı varsa şeriki bundan başka bir şey
isteyemez. Hissesini âzâd etmeğe de hakkı yoktur. Kölenin velâsı âzâd edene
aittir. Zâhirî1er'in mezhebi de budur.
3- Hadîs-i
şerîf zenginin köle âzâdı ve sadaka gibi teberru'larda bulunabileceğine
delildir. Cumhuru ulemânın mezhepleri budur. Bazıları : «Fakîr bir adam
köledeki hissesini âzâd edemez; köle olduğu gibi kalır.» demişlerse de İbni
Abdilberr ulemânın bunun hilâfına ittifak ettiklerini bildirmiş ve: «Zengin
fakîr herkesin köle âzâd etmesi sahih olduğuna ulemânın ittifakı vardır. >
demiştir.
4- Hadîsin
umumu ile hükmün bütün selâhiyetliîere şâmil olduğuna istidlal olunmuştur. Bu
hususta müslim ile gayr-i müslim arasında fark yoktur. Kölenin müslüman olup
olmaması dahi hükmen müsavidir,
5- Yine
hadîsin umûmu, hissesini âzâd edenin bir kişi veya müteaddit kimseler
olabileceğine delâlet etmektedir.
6- îbni
Abdilberr', Mâ1ikî1er‘in bir kavline bu hadîsle istidlal etmiştir. Mezkûr kavle
göre bir kimse ölçü ve tartıya gelmeyen eşyadan bir şey telef etse onun mislini
değil, kıymetini öder. Çünkü Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) hissesini
âzâd eden kimseye kölenin mislinin yansını değil, kıymetinin yarısını hüküm
buyurmuştur. İmam Mâlik: «Bu hususta kıymet daha âdildir.» demiştir. îmam Azam'm
kavli de budur.
7- Hadîs-i
şerîf buradaki köle azadının sıhhat hâlinde yapıldığına hamİedilmiştir. Ölüm
hastalığında yapılan âzâd malın ancak üçte birinden infaz edilir.
2- (1502)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız İbni
Müsennâ'mndır. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Şu'be, Katâde'den, o da Nadr b. Enes'-den, d da Beşîr b. Nehîk'den, o da
Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Sellemj'den naklen
rivayette bulundu. İki kişi arasında ortak mal olup birinin âzâd etmek
istediği bir köle hakkında: «Öder!»
buyurmuşlar.
3- (1503)
Bana Amru'n-Nâkid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmâîl b. İbrâhîm, İbni Ebî
Arûbe'den, o da Katâde'den, o da Nadr b. Enes'deiı, o da Beşîr b. Nehîk'den, o
da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber 'den naklen rivayet etti.
«Bir kimse bîr
kulesindeki hissesini âzâd ederse, malı bulunduğu takdirde kölenin hürriyeti
onun mahndandir. Malı yoksa ağır işler yükleme-mek şartı ile köle
çalıştırılır.» buyurmuşlar.
4- (...)
Bize bu hadîsi Alî b. Haşrem de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ yâni İbni
Yûnus, Saîd b. Ebî Arûbe'den bu isnadla hafctr verdi. Şunu da ziyade etti:
«Malı yoksa köleye
adilâne kıymet biçilir; sonra âzâd etmeyenin hissesi için ağır işler
yüklememek şartı ile çalıştırılır.»
(...) Bana
Hârûn b. Abdillâh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vehb b. Cerîr rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Katâde'yi bu isnâdla İbni
Ebî Arâbe hadîsi mânâsında rivayette bulunurken dinledim. O bu hadîste :
«Ona âdilâne kıymet
biçilir.» cümlesini de zikretmiştir.
Bu hadîsi Buharı
«Şerike» ve «Itk» bahislerinde; Müslim buradan maada «Nüzûr» bahsinin birkaç
yerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî «Itk»da; Tirmizî ile İbni Mâce de «Ahkâm» bahsinde
muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Şıks ve şakîs: Hisse,
nasîb demektir.
«Malı yoksa ağır işler
yüklememek şartı ile köle çalıştırılır.» cümlesinin metn-i hadîsten olup
olmadığı ihtilaflıdır. Bu babda birçok sözler söylenmiştir. Ezcümle Kaadî Iyâz
şöyle demiştir : «Burada köleyi çalıştırma meselesinin zikredilmesinde râviler
arasında ihtilâf vardır. Dârekutnî diyor ki: Bu hadîsi Şu'be ile Hişâm, Kat
âde'den rivayet etmişlerdir. Bunların ikisi de en mu'temed râvilerden
oldukları halde çalıştırmayı zikretmemişlerdir. Hemmâm da onlara uyarak
çalıştırma meselesini hadîs'ten ayırmış; onu Ebû Katâde'nin re'yi saymıştır.
Hadîsi Buhârîde bu şekilde tahrîc etmiştir; doğrusu da budur. Ben Ebû Bekri
Nisâbûrî'yi-Hemmâm'in rivayeti ne güzel ve mazbuttur! Katâde 'nin sözünü
hadîs'ten ayırmıştır; derken işittim...»
Kaadî Iyâz , Asîlî ile
İbni Kassâr ve diğer bazı ulemânın : «Çalıştırmayı hadîsten kabul etmeyenler,
kabul edenlerden evlâdır; çünkü bu cümle îbni Ömer 'den rivayet edilen diğer
hadîslerde yoktur.» dediklerini; İbni Abdilberr'inde aynı sözü söylediğini; bir
başkasının mezkûr cümle hakkında : Saîd b. Ebî Arûbe onu Katâde 'den rivayet
ederken bâzan söyledi bâzan söylemedi; dediğini kaydettikten sonra : «Bu da
gösterir ki, mezkûr cümle ona göre metn-i hadîsten değildir. Nitekim başkaları
da aynı şeyi söylemişlerdir.» diyor.
İmam Şafiî 'nin de aynı fikirde olduğu rivayet
edilmiştir.
Köleyi çalıştırma
cümlesini metn-i hadîsten kabul edenler bunlara cevap vermişlerdir. İbni Hazm
hadisin otuz sahâbiden sabit olduğunu söylemiş : «Bu haber son derece sahihtir:
Binâenaleyh onun ihtiva ettiği ziyadeyi terk etmek caiz değildir...» demiştir.
Buhârî şârihi Aynî dahî: «Bu hadîs Şafiî 'nin dediği gibi sabit olmasa idi.
Buhârî ile Müslim onu «Sahibelerinde tahrîc etmezlerdi.» demektedir.
Hâsılı ulemâdan
bâzıları Ebû Hüreyre hadîsini bundan evvelki îbni Ömer rivayetine muhalif
görmüş, ondaki (köleyi çalıştırma) cümlesini hadîs olarak kabul etmemiş; kölenin
çalış tınlamayacağına İbni Ömer {Radiyallahü anh) rivâyetiyle istidlal
etmişlerdir. Diğer ulemâ ise iki rivayet arasında muhalefet olmadığını, yalnız
Ebû Hüreyre (Radiyallahü anh) hadîsinde çalıştırma ziyadesi bulunduğunu, bu
ziyadeyi Buhârî, Müslim ve Tirmizî 'nin rivayet ettiklerini, binâenaleyh onun
da sahih olduğunu söyleyerek hadîsi kendilerine delîl göstermişlerdir.
Cumhuru ulemâya göre
buradaki çalıştırmadan murâd: Hissesini âzâd etmeyen şerikin hakkını ödemek
için köleyi çalıştırıp kazandırmaktır. Köle bu parayı kazanıp sahibine
ödedikten sonra hür olur. Bâzıları: Bundan murâd : Hissesi mukabilinde kölenin
sahibine hizmet etmesidir.» demişlerdir.
Hadîs-i şerif sair
hükümler hususunda bundan önceki İbni Ömer rivayeti gibidir.
5- (1504)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim,
onun da İbni Ömer'den, onun da Âişe'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum
:
Âişe âzâd etmek için
bir câriye satın almak istemiş. Câriye sahipleri:
— Biz bu cariyeyi
velâsı bizim olmak şartiyle sana satarız; demişler. Âişe bunu Resûlüilah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e anmış da:
«Bu sana mâni'
değildir. Çünkü velâ1 hakkı ancak âzâd edene âiddir.» buyurmuşlar.
6- (...)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, İbni Şihâb'dan, o da
Urve'den naklen rivayet etti. Ona da Âişe haber vermiş ki, Berîre kitabet
bedelini ödemesine yardım istemek için Âişe'ye gelmiş. Kitabet bedelinden henüz
bir şey Ödememiş imiş. Âişe ona :
— Sahiplerin nezdine dön!
Şayet senin kitabet
bedelini ödememi, fakat velânm
benim olmasını dilerlerse dediğimi yaparım; demiş. Berîre bunu sahiplerine
söylemiş. Onlar razı olmamışlar; ve:
— Velâ' bizim olmak şartiyle sevabına yaparsa
yapsın! demişler. &işe de meseleyi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)*e anmış. Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) ona :
«Satın al da âzâd et!
Çünkü velâ' ancak âzâd edene a iddir.» buyurmuş. Sonra ayağa kalkarak:
«Bâzı İnsanlara ne
oluyor ki, Allah'ın kitabında olmayan bâzı şeyleri şart koşuyorlar? Her kim
Allah'ın kitabında olmayan bir şeyi şart koşarsa yüz kerre şart koşsa hakkı yoktur.
Allah'ın şartı hak ve mevsuktur.» buyurmuştur.
7- (...) Bana Ebû't-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi
ki) : Bana Yûnus, îbni Şihâb'dan, o da Urve b. Zü-beyr'den, o da Peygamber
(Sa'.lallahü Aleyhi ve SeUem) 'in zevcesi Âişe'den naklen haber verdi. Âişe
şöyle demiş :
Berîre bana gelerek:
Yâ Âişe, dedi. Ben sahiplerimle her sene bir okiyye vermek şartiyle dokuz
okıyyeye mükâtebe yaptım...
Râvi bu hadîsi Leys
hadîsi mânâsında rivayet etti. Ve ziyade olarak:
«Bu seni ondan
menedemez; sen satın al da âzâd et!» dedi. O bu hadîste şunu da söyledi:
— Sonra Resûlüüah
(Saîlallahü Aleyhi ve SeUem) cemâat arasında ayağa kalkarak Allah'a hamdü
senada bulundu. Arkasından : «Emmâ ba'dü», dedi
8- (...)
Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' el-Hemdânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû
Üsâme rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm b. Urve rivayet etti, (Dedi ki) :
Bana babam, Aişe'den naklen haber verdi. (Dedi ki) :
Berîre yanıma girerek
: Sahiplerim her sene bir okıyye vermek şartiyle dokuz senede dokuz okıyyeye
beni mükâteb yaptılar; bana yardım et! dedi. Ben de ona şunu söyledim :
Eğer sahiplerin bunu
kendilerine bir defada vererek seni âzâd etmeme, velânın da benim olmasına
rîza gösterirlerse (dediğini) yaparım.
Berîre bunu sahiplerine
söylemiş. Onlar velâmn kendilerine âid olmasından başkasını kabul etmemişler.
Berîre bana gelerek bunu anlattı. Ben kendisini men'ettim. O da : Öyle ise
Allah'a yemin olsun yapmam! cevabını verdi. Derken ResûlüIIah (Saîlallahü
Aleyh've SeHem) işiterek bana sordu. Ben
de kendisine haber verdim. Bunun üzerine :
«Sen onu satın a! da
âzâd et! Hem onlara velâyı şart koş! Çünkü velâ' âzâd edene âiddir.» buyurdu.
Ben de Öyle yaptım. Sonra ResûlüIIah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) yatsı zamanı
hutbe okudu. Evvelâ Allah'a lâyık olduğu şekilde hamdü senada fculundu.
Arkasından :
«Bundan sonra : Acep
bâzı kimselere ne oluyor ki, Allah'ın kitabında olmayan bir takım şeyleri şart
koşuyorlar? Allah (Azze ve Celle) *n\n kitabında olmayan herhangi bir şart
bâtıldır. İsterse yüz defa şart kılsın! Air lah'ın kitabı hak, şartı 6a
sağlamdır. Sizden bâzı adamlara ne oluyor da içlerinden biri : Sen filânı âzâd
et; ama velâ bana âiddir; diyor. Velâ' ancak âzâd edene âiddir.» buyurdular.
9- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
İbni Nümeyr rivayet etti. H.
Bize Ebû Küreyb de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze VekT rivayet etti. H.
Bize Züheyr b. Harb
ile İshâk b. İbrahim dahî hep birden Cerîr'den tivâyet ettiler.
Bu râvilerin hepsi Hişâm
b. Urve'den bu isnâdla Ebû Üsâme hadîsi gibi rivayette bulundular. Yalnız Cerîr
hadîsinde: «Berîre'nin kocası köle idi: onun için ResûlüIIah (Sallatlahü Aleyhi
ve Sellerfi) onu muhayyer bıraktı; o da kendi nefsini ihtiyar etti. Şayet
kocası hür olsaydı Berîre'yi muhayyer bırakmazdı; dedi.» ifâdesi vardır. Bu
râvilerin hiç birinin hadîsinde
(emmâ ba'dü} tâbiri yoktur.
10- (...)
Bize Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Ala' rivayet ettiler. Lâfız Züheyr'indir.
(Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm b. Urve,
Abdurrahmân b. Kaasim'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti.
Âişe şöyle demiş :
Berîre'de üç hüküm
vardır:
1) Sahipleri
onu satarak velâsını şart koşmak istediler. Ben tunu Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Selİeın) 'e anlattım da :
«Sen onu safrn al ve
âzâd et! Çünkü velâ' âzâd edene aiddir.» buyurdu.
2) Berîre
âzâd oldu; müteakiben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu muhayyer
bıraktı; o da kendini ihtiyar etti.
3) Halk ona
sadaka verirler; o da bize hediyye ederdi. Ben bunu Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellemye andım da:
«O Berîre'ye sadaka,
size ise hediyyedİr. Binâenaleyh siz onu yeyin!» buyurdular.
11- (...)
Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyn b. Alî,
Zâide'den, o da Simak'den, o da Abdurrahmân b. Kaasim'den, o da babasından, o
da Âişe'den naklen rivayet etti ki :
Âişe Berîre'yî
Ensâr'dan bâzı kimselerden satın almış. Onlar velâyı şart koşmuşlar. Bunun
üzerine Resûlüllah (SaUatlahü Aleyhi ve Sellem) ;
«Velâ' ni'mete sahip
olana aİddir.» buyurmuş; ve Berîre'yi muhayyer bırakmış. Berîre'nin kocası köle
imiş.
Berîre Âişe'ye et
hediyye etmiş. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallah'u Aleyhi ve Selletn):
«Bu eften bize de bir
şeyler yapsaydınız ya!» buyurmuş. Âişe:
— Onu Berîre'ye sadaka
verdiler; demiş.
Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Selîem); «O Berîre'ye
sadaka; bize ise hediyyedir.»
buyurmuşlar.
12- (...)
Bize M uhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Abdurrahmân
b. Kaasım'dan dinledim. (Dedi ki) : Ben Kaasim'i, Âişe'den naklen rivayet
ederken dinledim. Âişe âzâd etmek için Berîre'yi satın almak istemiş. Sahipleri
velâ'sını şart koşmuşlar. Müteakiben Âişe bunu Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi
ve Sellemi'e anmış da:
«Sen onu satın al ve
âzâd et! Çünkü velâ' âzâd edene âiddir.» buyurmuş.
Bir de Kesûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e et hediyye edilmiş. Kendilerine :
— Bu et
Berîre'ye sadaka olarak
verildi; demişler. Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) :
«O Berîre'ye sadaka;
bize İse hediyyedîr.» buyurmuşlar. Berîre de muhayyer bırakılmış. Abdurrahmân :
«Berîre'nin kocası hür idi.» demiş. Şu'be: Bilâhare ona Berîre'nin kocasını
sordum da: Bilmiyorum; cevâbını verdi.» demiş,
(...) Bize
bu hadîsi Ahmed b. Osman en-Nevfelî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû
Dâvûd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnâdla bu hadîsin benzerini
rivayet etti.
13- (...)
Bize Mulıammed h. Müsennâ ile tbni Beşşâr hep birden Ebû Hişâm'dan rivayet
ettiler. İbni Müsennâ (Dedi ki) : Bize Muğîre b. Selemete'I-Mahzûmî ile Ebû
Hişâm rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize UbeyduIIab, Yezîd b. Rûmân'dan, o da Urve'den, o da Âişe'den naklen rivayette
bulundu. Âişe :
«Berîre'nin kocası
köle idi.» demiş.
14- (...)
Bana Ebu't-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) t Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi
ki) : Bana Mâlik b. Enes, Rabîa b. Ebî Abdirrahmân'-dan, o da Kaasim b.
Muhammed'den, o da Peygamber (Sallaîiahü Aleyhi ve Sellem) 'in zevcesi Âişe'den
naklen haber verdi. Âişe şöyle demiş:
— Berîre'de üç sünnet
vardı;
1) Berîre
âzâd olduğu vakit kocasında kalıp kalmamakta muhayyer bırakıldı.
2) Ona et
hediyye edilmişti. Az sonra çömlek ateşte iken Resûlüllah (SaHalUihü Aleyhi ve
Sellem) yanıma girdi; ve yemek istedi.
Kendilerine
ve evdeki katıklardan katık getirildi. Fakat o
: «Ben ateşte içi et dolu
çömleği görmedim mi sanki?» buyurdu.
(Oradakiler) :
— Hay hay yâ KesûIaHah
(görmüşsündür)! (Ama) bu Berîre'ye sadaka olarak verilen bir ettir; onun için
sana ondan yedirmeğe çekindik; dediler. Bunun üzerine:
«O Berîre'ye sadaka;
ondan bize ise hediyyedİr.» buyurdu.
3) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun
hakkında:
«Velâ' ancak âzâd
edene âiddir.» buyurdular.
15- (1505)
Bİze Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Mahled,
Süleyman b. Hilâl'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Süheyl b. Ebî Salih,
babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Aişe âzâd etmek için
bir câriye satın almak istedi. Sahipleri velâ'nin kendilerine âid olmasından
başkasına razı olmadılar. Derken Âişe bunu Resûlüllah (Sdllallahü Aleyhi ve
Sellem) 'e andı da: '
«Bu sana mâni' olamaz;
velâ' ancak âzâd edene âiddİr.» buyurdular.
Bu hadîsin muhtelif
rivayetlerini Buhârî «Zekât» bahsinin birkaç yerinde, «Itk, Mükâteb, Hibe,
Büyü', Ferâiz, Talâk, Şurût, Et'ıme» ve «Keffaret-i Eymân» bahislerinde; Ebû
Dâvûd «Itk»da; Tirmizî Vasâya»da; Nesâî «Büyü', Itk, Ferâiz» ve «Şurût» bahislerinde;
İbni Mâce «Itk» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Burada veîâ'dan murâd:
Âzâd ettiği köle veya cariyeye mirasçı olmaktır. Buna hususî tabiriyle velâ-i
atâka derler.
«Bu sana mâni'
değildir.» cümlesi: «Câriye sahiplerinin koştukları şart velâ'nm senin olmasına
mâni' değildir.» manasınadır.
Kitabet: Yazı yazmak,
bir araya toplamaktır. Şerîatte : Bir köle veya cariyeyi kazancı hususunda
derhal; boynunun esaretten kurtulması hususunda bilâhare olmak üzere
hürriyetine kavuşturmaktır. Buna mü-kâtebe denir. Mükâtebe köle ile sahibi
arasında yapılan bir akiddir. Bu akde mükâtebe denilmesi ihtimal iki tarafın da
vesika yazmasmdandır.
Kölenin borcunu
taksitle ödemesine bakarak verilmiş olması da muhtemeldir. Çünkü köle kitabet
bedelini çalışıp kazanmak suretiyle taksitle öder. Mükâteb köle kazancı
hakkında akdin tamamından sonra hemen hür olur. Artık kazandığı kendinindir.
Fakat tam hürriyetine ancak şahsına biçilen kıymeti sahibine ödedikten sonra
kavuşur. Bundan dolayıdır ki: «Mükâteb, kölelik zilletinden uçmuş, fakat
hürriyet sahasına konamamıştır.» derler. Yâni mükâtebin hâli devekuşuna
benzer. Devekuşuna, uç dense : Ben deveyim; yük taşı dense : kuşum, dermiş.
«Allah'ın Kitabı'ndan
murâd Şeyh Tekiyüddîn'e göre muhtemelen Allah'ın hükmüdür. Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem) :
«Allah'ın kitabında
olmayan bazı şeyleri şart koşuyorlar...» buyurarak köle sahiplerinin velâyı
kendilerine şart koşmalarına i'tiraz etmiş; bu şartın vasıtalı veya vasıtasız
olarak Allah'ın Kitabında bulunmadığına İşaret buyurmuştur. Zîra bütün şeriat
yâ doğrudan doğruya yahut bilvasıta Kur'ân-ı Kerîm 'de mevcuttur. Vasıtasız
emir ve ne-hîleri namaz, oruç ve sair ibâdetlerle içki, zina ve emsali
menhiyyât hakkındaki âyetlerdir. Vasıtalılardan murâd:
«Peygamber sîze ne
getirirse onu kabul edin!»
«Allah'a ve Resulüne
itaat edin!» gibi umûmî hükümlerdir.
Hattâbî : «Maksad,
Kitâbullahda nassan bildirilmeyen şeyler bâtıldır demek değildir; çünkü (Velâ'
âzâd edene âiddir) ifadesi Peygamber (Sallaliahü Aleyhi veSellem)'in sözüdür.
Ama ona itaat emri Kur'ân'da vardır. Bu sebeple onun sözünü Kitâbullaha izafe
etmek caizdir.» diyor.
Kitâbullah tâbiri ile
Kur'ân'da veya sünnette zikredilen hükmi ilâhî de kasdedilmiş olabilir.
Bâzıları: «Kitabdan murâd : Levhi mahfuzda yazılı bulunan şeylerdir.»
demişlerdir.
«Allah'ın şartı hak ve
mevsuktur.» ifâdesi metni hadîste ismi tafdîl sîgasiyle vârid olmuştur.
Binâenaleyh cümleyi: «Allah'ın şartı daha hak ve daha mevsuktur.» şeklinde
terceme etmenin daha doğru olacağı hâtıra gelebilirse de burada ismi tafdîl
sîgası kendi mânâsında (yâni derece bildirmek için) kullanılmamıştır. Maksat
yalnız Allah'ın şartının hak ve sağlam olduğunu; başkalarının koştukları şartm
hiçliğini anlatmaktır.
ifâdesi bâzı
nüshalarda: şeklinde zaptolunmuştur. Fakat Mazi r î ve diğer lisân ulemâsı
bunların ikisinin de yanlış olduğunu söylemiş, doğrusunun: olduğunu bildirmişlerdir.
Bu ifâdenin mânâsı; Hayır, vallahi yeminim budur; demektir. Yâni (hazâ) ismi
işareti ikiye bölünmüş: (hâ) ile (zâ) nın arasına ismullah getirilmiştir.
Ebû Bekr b.Ebî Şeybe rivayetinde:
«Velâ' ni'mete sâhib
olana âiddir.»buyurulmuştur. Bunun mânâsı dahî «Velâ', âzâd edene aidir.»
demektir. Çünkü mîras hakkını kazandıran velâ' ancak âzâd suretiyle olur,
Ebû '-Tâhir rivâyetindeki
«üç sünnet»den murâd : Üç hükümdür; yâni Berîre sebebiyle üç şer'î hüküm
öğrenilmiştir.
Hz. Berîre binti
Safvân, Ensâr 'dan bir kavmin cariyesi idi. Bâzıları Ebû Ahmed b. Cahş'in; bir
takımları da Benî Hilâl 'den birinin cariyesi olduğunu söylerler. Kıbt
kav-mindendi. Kirmanı: «Berîre, Hz. Âişe !nin cariyesi idi. Vaktiyle Utbeb. Ebî
Leheb'in milkinde idi.» diyor. Zehebî onu sahâbiyyeler meyânmda zikretmiştir.
Hattâ Taberânî «El-Mu'cem»inde ondan şu hadîsi rivayet eder :
«Abdülmelik b. Mervân
dedi ki: Medine'de Berîre'nin meclisinde bulunurdum. Bana şunu söyledi:
— Ey Abdülmelik! Ben sende bir takım iyi hasletler görüyorum. Sen
bu emirlik işini üzerine almağa cidden lâyıksın. Ama emîr olursan dünyadan
sakın! Çünkü ben Resûlüllah (Sallallahü'Aleyhi've Sellcm)'i şöyle buyururken
işittim;
— Bir kimse cenneti görmüşken, bir müslümandan
haksız yere akıttığı bir şişe dolusu kan sebebiyle, onun kapısından
koyulacaktır.
Kocasının ismi
ihtilaflıdır. Sahîh rivayetlerde isminin Muğîs olduğu zikrediliyor. Bâzı
rivayetlerde Muattib , bir takımlarında Mukassim denilmiştir. Hadîsin bâzı
rivayetlerinde bu zâtın köle, diğerlerinde hür olduğu tasrîh edilmektedir.
Hz. Berîre'yi
sahipleri mükâteb yapmışlardı. Kitabet bedeli bir rivayete göre senede bir
okıyye Ödemek şartiyle dokuz okıyye idi. Bir ckıyye o zamana göre kırk dirhem
gümüşten ibaretti. Sonraları muhtelif memleketlerin ıstılahlarına göre
değişmiştir. Başka bir rivayette bedelin beş yılda taksitle Ödenecek beş okıyye
olduğu zikredilmektedir. Bu iki rivayetin arasını bulmak için Ayni tercih
cihetine gitmiş ve dokuz okıyye rivayetinin esah, ötekinin munkatı' olduğunu
söylemiştir. Bâzıları : «İhtimâl bu beş okıyye taksiti dokuz okıyye cümlesin
dendir; yahut taksitlerinden bir kısmını ödemiş de beş okıyye kalmıştır.»
demişlerse de rivayetlerin birindeki: «Kitabet bedelinden hiç bir şey
ödememişti.» ifâdesi bu te'vîli reddeder.
Nevevi : «Bu hadîs
ahkâm ve kavâdi çok olan büyük bir hadîstir; içinde mezheplerin ayrıldıkları
yerler vardır...» diyor. Filhakika ha-dîs-i şerîf ten birçok hüküm ve fâideler
çıkarılmıştır. Şöyle ki:
1- Bu hadîs
mükâtebenin caiz olduğuna delildir. Bir kimse köle veya cariyesine : «Bana şu
kadar para getirirsen âzâd ol!» der; o da bunu kabul ederse artık mükâteb olur.
Borcunu tamamen ödediği zaman hürriyetine kavuşur. Mükâtebenin bir delili de :
«Eğer kölelerde bir
hayır olduğunu biliyorsanız onları mükâteb yapın!»
âyet-i kerîmesidir. Bu âyetin kitabet akdinin meşru' olduğuna delâleti
aşikârdır. Yalnız buradaki emrin vücub ifâde edip etmediğinde ihtilâf vardır.
Dâvûd.u Zahirî ile ona tâbi* olanlardan maada bütün fukahâ, âyetteki emrin
vücûb ifâde etmediğine kaildirler. Zâhirî1er'e göre âyetteki emir vücûb
içindir. Bu kavil Amr b. Dînâr ile Atâ 'dan ve bir rivayette İmam Ahmed 'den de
rivayet olunmuştur. Hattâ «Et-Takrîb» sahibi İmam Şafiî 'den 4ahî buna benzer
bir kavil nakleder. Gerçi burada: «Zahire bakılırsa emir vücûb ifade eder.»
şeklinde bir i'tirâz hatıragelebilirse de doğru değildir., Çünkü vücûba
hamledilen emir, karinelerden mücerred olan mutlak emirdir. Buradaki emir
mutlak değil, «Eğer onlarda hayır olduğunu bilirseniz» kaydı île mukayyeddir.
Binâenaleyh mezkûr emir, nedib mânâsına hamledilmiştir. Hanefî1er'den bâzıları
bu emri ibâha mânâsına almışlardır. Ancak Aynî haklı olarak bunun doğru olmadığını
söylemiştir. Zîra ibâha mânâsına alınırsa âyetteki şartın hükümsüz kalması
iktizâ eder; çünkü mükâtebe akdi şartsız dahî bilittifâk caizdir. Kelâmullah
hükümsüz kalmaktan münezzehtir.
Ayetteki hayırdan
murâd : Kölenin âzâd edildikten sonra müslüman-lara zarar getirmeme sidir.
Zarar verecekse efdal olan onu mükâteb yapmamaktır.
îbni Abbâs ile îbni Ömer
(Radiyallahü anh) ve Atâ'ya göre hayırdan murâd: Hassaten kazançtır. Sevrî ile
Hasan.ı Basrî'den hayrın hassaten emânet ve dîn mânâsına geldiği rivayet
olunmuştur. Vefa, emânet ve salâh mânâsına geldiğini söyleyenler de vardır.
Kölede doğruluk, salâh ve kazanç hâssaları yoksa Hanefî1er'e göre onu mükâteb
yapmamak mekruh değildir. îmam Mâlik
ile Şafiî 'nin kavilleri de
budur.
îmam Ahmed'le îshâk ve
Şâfiîler 'den Ebû'l-Hüseyn b. Kattan mekruh olacağına kaildirler. Cumhuru
fu-kahâya göre mükâteb ancak bütün borcunu Ödedikten sonra âzâd olur. Çünkü Ebû
Dâvûd ve başkalarının rivayet ettikleri Amr b. Şuayb hadîsinde Peygamber
(Salîallahü Aleyhi ve Seilem) Efendimiz:
«Mükâteb, üzerinde
kitabet bedelinden bir dirhem borç kaldığı müddetçe köledir.» buyurmuştur.
Zeyd b. Sabit (Radiyalîahü anh) îm da aynı şeyi söylediğini İmam Şafiî
«Müsned»inde rivayet etmiş-; kendisi de buna kail olmuştur. Hanefî1er'in
mezhebi de budur.
Ashab-ı kiram bu
hususta ihtilâf etmişlerdir. İbni Abbâs (Radiyalîahü anh) 'a göre köle veya
câriye, vesikayı sahibinden aldığı an yâni nefs-i akidle âzâd olur; kitabet
bedeli için ona borçlu kalır. İbni Mes'ud (Radiyalîahü anh) kölenin kendi
kıymetini ödemesiyle âzâd olacağını söylemiştir. Zeyd b. Sabit (Radiyalîahü
anh) 'm mezhebi de az evvel görülmüştü.
2- Evli cariyeyi
mükâteb yapmak caizdir.
Zîrâ Berîre (Radiyalîahü anha) evli idi. Kocasının hür mü köle mi olduğu
hususunda rivayetler muhteliftir. Buhârî 'nin Hz. İbni Abbâs 'dan rivayetinde
İbni Abbâs (Radiyalîahü anh): «Onu köle
olarak gördüm. Medîne sokaklarında Berîre için ağlayarak ve göz yaşları
sakalının üzerine akarak Berîre'nin arkasından gittiğini hâlâ görür
gibiyim. Bunu göre
ResûIüHah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) amcası Abbâs'a:
— Muğîs'in
Berîre'ye olan aşkına. Berîre'nin de Muğîs'e karşı nefretine şaşmıyor musun? dedi; ve
Berîre'ye:
— Kocana dönsen
(iyi edersin!) buyurdu. Berîre:
— Yâ Resûlâllah! Emir buyuruyor musun? diye sordu. Peyçamber
(Sallallahü Aleyhi ve Seilem) :
— Ben ancak şefaatte bulunuyoruml buyurdular. Berîre:
— öyle ise benim ona bir ihtiyacım yok! cevâbını
verdi.» demektedir. Yine Buhârî'nin
«Ferâiz» bahsindeki rivayetinde : «Hakem: Berîre 'nin kocası hürdü;
dedi.» ifadesi vardır. «Mîrâs» bahsinde Esved'in dahî «hürdü» dediği
zikredilmiştir. Ancak Hakem'in sözü mürsel, Esved'inki ise munkatı' olmakla
illetlendiril-miştir. Babımız rivayetlerinde her iki vecih mezkûrdur.
3- Peygamber
{Sallallahü Aleyhi ve Seilem) Berîre'yi kocasında kalıp kalmamak hususunda
muhayyer bırakmıştı. Nevevî diyor ki: «Kocası köle olan bir câriye âzâd
edilirse nikâhını fesh edip etmemekte muhayyerdir. Bu
bâbta ulemâ ittifak
halindedir. Kocası hür
olursa İmam Mâlik ile Şafiî ve cumhura göre cariyeye muhayyerlik
yoktur.
İmam Âzam, Berîre 'nin
kocası Muğîs'in hür olduğunu bildiren rivayetle istidlal ederek muhayyerlik
verileceğine kail olmuştur...»
Cumhur bu bâbdaki
rivayetlerin ayni kaziyyeye âid olduklarını ve meşhur rivayetlerde Muğîs'in
köle olduğu bildirildiğini, hattâ hür olduğunu bildiren rivayetler için hadîs
hafızlarının «hatâ, şâzz ve mer-dûddur.* dediklerini nazar-i i'tibâra alarak
onları tercih etmişlerdir.
4- Velâ'
hakkı âzâd edene aittir. Bu hususta ihtilâf yoktur. Ancak velâ' hakkı olmamak
şartiyle âzâd edilen köle veya câriye hakkında ihtilâf olunmuştur. Buna
«sâibe» denir ki, cumhura göre şart bâtıl, velâ' hakkı âzâd edene aittir. İmam
Ahrned'e göre şart bâtıl değildir; şarttan sonra, âzâd eden kimsenin o
köle üzerinde velâ hakkı kalmaz; hattâ mirasından bir şey almışsa mislini iade
etmesi lâzım gelir.
İmam Mâlik, Mekhûl,
Ebû'l-Âliye, Zührî ve Ömer b. Abdilâziz bu takdirde velâ'nm bütün müslü-manlara
kalacağına kail olmuşlardır. Zîra sahabeden bâzıları böyle yapmışlardır.
5-
Hadîs-i şerîf kitabet
bedelinin taksitle ödeneceğine
delildir. Hanefîler'e göre kitabet bedelinin hemen ödenmesini şart
koşmak yahut te'cîl etmek caizdir. Çünkü bu bâbdaki âyet-i kerîme'de taksit ve
te'cîl zikredilmemiştir; binâenaleyh nass üzerine re'y ile ziyade caiz değildir. İmam
Mâlik 'in kavli de budur.
Mâlikîler 'den Ebû Bekr: «İmam
Mâlik'in kavli zahir itibariyle taksit ve te'cîlin burada şart olduğunu gösterir; ama söz sahibi ulemâmız peşin ödemek suretiyle
yapılan kitabetin caiz olduğunu söylüyor; ve buna *Kutâ'a> nâmını
veriyorlar, ki kıyâs da budur.» diyor.
İmam Şafiî kitabetin
peşin ödemekle caiz olamayacağını söylemiştir. Ona göre hiç olmazsa iki taksit
şarttır. Zahir rivayete göre îmam
Ahmed'in mezhebi de budur.
6- Köle âzâd
ederken velâ' hakkını şart koşmanın akdi bozup bozmayacağı ihtilaflıdır.
Babımız hadîsinin zahirine bakılırsa bozmaz. Zîra Peygamber (Sallallahü
Aleyhı've Sellem) Hz. Aişe'ye:
«Velâ'yı onlara şart
koş!» buyurmuştur. Bâtıl bir akde Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
izin vermeyeceğine göre velâ' şartiyle yapılan akid caiz demektir. Burada
Şâfiî1er'den Şeyh Takıyüddîn şöyle diyor: «Akdin sahîh olduğunu kabul edersek
acaba şart da sahih midir? Bu hususta Şafiî mezhebinde hilaf vardır. Bâtıl olduğunu
söylemek hadîsin lâfızlarına daha muvafıktır.»
Burada şöyle bir suâl
hatıra gelir: Fâsid şartla yapılan bir alış verişe Peygamber (Saüallahü Aleyhi
ve Sellem) nasıl izin vermiş; ve bu şartı sonradan nasıl iptal etmiştir? Bu
suâle birkaç vecihle cevap verilmiştir:
a) Tahâvî'nin
beyanına göre Hz. Âişe hadîsinde velâ'nın şart koşulması yalnız Mâ1ik'in Hişâm'dan
naklettiği rivayette zikredilmiştir. Aynı hadîsi Hişâm'dan nakleden Leys b. Sa'd ile Amr b. Haris
rivayetlerinde ise Berîre'nin
kitabet bedelini ödemek şartiyle velâ' hakkını sahiplerinden bizzat Hz, Âişe
istemiş; Eesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de :
«Bu şartı koşman
Berîre'yi almana mâni' değildir; onu satın al ve âzâd et! Velâ' ancak âzâd
edene âiddir.» buyurmuştur. Mâ1ik'in Hişâm'dan naklettiği rivayet buna
muhaliftir. O rivayette Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in Hz. Aişe'ye
:
«Berîre'yi al da şart
koş! Zîra velâ' hakkı ancak âzâd edene âiddir.» buyurduğu bildiriliyor. Mâmâfîh
mezkûr rivayetteki «şart koş!» emrinden «açıkla!- mânâsı da kasdedilmiş
olabilir; çünkü izhâr etmek: meydana çıkarmak, açığa vurmak mânâsında da
kullanılır. Bu takdirde hadîsin mânâsı şöyle olur:
«Senin azadının icâb
ettiği velâ' hakkının âzâd edene ait olduğunu da açıkla!»
b) «Onlara
şart koş!» cümlesi: «Onların aleyhine
şart koş!» manasınadır.
c) Bu cümle
tehdîd için kullanılmıştır. Zahiri emir şeklinde olsa da bâtını nehîdir.
Nitekim Teâlâ Hazretleri küffâra «istediğinizi yapın!» buyurmuştur Muradı
onları tehdîddir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seller 'in minbere çıkarak hutbe îrâd etmesi ve : «Bâzı kimselere ne oluyor ki...» diye söze
başlaması bu mânâyı te'yîd eder.
d)
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) velâ' hakkının âzâd edene âid olduğunu
evvelce haber vermişti. Berîre'nin
sahipleri bunu bildikleri halde muhalif harekette bulundukları için hadîs-i
şerif kendilerini men' ve tekdir maksadiyle bu lâfızla vârid olmuştur.
e) Bu şartın
iptal buyurulması köle sahiplerine mâlî bir cezadır. Çünkü şer'î bir hükme
karşı inadlık göstermişlerdir. Bû mesele katilin mîrasdan mahrum kalmasına
benzer.
f) Bu hüküm
umumî değil, yalnız bu hâdiseye mahsustur. Tahsî-sin hikmeti; şeriata aykırı
olarak şart koştukları şeyi mübalağalı bir surette men' etmek için şartın
evvelâ kabul sonra iptal edilmesidir. Nitekim Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'in haccı ömreye tebdil etmesi de o vak'aya mahsustu. Bunu ashabının
me'lûf bulundukları bir âdeti yâni hacc aylarında ömre yapmamak âdetini
mübalağalı bir şekilde yıkraak için yapmıştı. Bâzan büyük bir maslahatı tahsil
için küçük mefse-dete tahammül edilir.
Nevevî diyor ki: «Hz.
Âişe'nin Berîreyi satın alarak sahiplerine velâ'yı şart koşmasına bakılrsa hadîs
jnüşkîldir. Bu şart satışı ifsâd eder. Satanları aldatması, onlara sahîh
olmayan bir şart koşması da öyledir. Şu halde Peygamber (Sallatlahü Aleyhi ve
Sellem) bu hususta Âişeye nasıl izin vermiştir? İşte bu işgalden dolayı
ulemâdan bâzıları bu hadîsi bütünü ile reddetmişlerdir. Yahya b. Eksem bunlardandır.
Yahya rivayetlerin birçoğunda şart lâfzının zikredilme-mesi ile istidlal
etmiştir...»
7- Hattâbî
'nin beyanına göre bu hadîste mükâtebin satılabileceğine delîl vardır. Bu
hususta kölenin razı olup olmamasının, taksitlerini ödeyip ödeyememesinin ve
bunların bir kısmını ödemiş veya ödememiş olmasının hükmü yoktur. Şeyh
Tekıyyeddîn mükâtebin satılıp
satılmaması hususunda ulemânın üç mezhebe ayrıldıklarını Boyler. Birinci
mezhebe göre mükâtebin satılması caiz; ikinciye göre caiz değildir. Üçüncü
mezhebe göre köle âzâd niyetiyle satın
alınırsa caiz; hizmet için alınırsa caiz değildir.
Mükâtebin satılmasını
caiz görenler babımız hadîsi ile istidlal etmişlerdir. Çünkü Berîreye mükâtebe
yapılmıştı. Ata', İbra-hîm Nehaî, İmam Ahmed ve bir rivayette İmam Mâ1ik buna kaildirler.
İmam Âzam, Şafiî ve
bir rivayette İmam Mâlik: «Mükâteb satılamaz.» demişlerdir. îbni Mes'ûd
(Radryalhhü anh) ile Habıâ 'nin kavilleri de budur. Bu zevat Berîre hadîsi ile
istidlal edenlere:
«Berîre kitabet
bedelini ödemekten âciz kaldığı için onun kitabet akdi feshedilmişti.» diye
cevap vermişlerdir.
8- Köle veya
cariyeyi âzâd olmak şartiyle satmak caizdir. Zîra Berîre 'nin sahipleri veîâ
hakkında münâzea etmişlerdi. Velâ* ancak âzâd olduktan sonra bahis mevzuu
olabilir. Bu gösterir ki, satışta âzâd şartı varmış.
Bir kimse sattığı
malda hayır mânâsı taşıyan bir şart ileri sürer de bu şart köle âzâdı gibi
hemen ifâ edilebilecek bir şey olursa İmam Şafiî 'ye göre °âiz; İmam
Azam'a göre caiz değildir.
9- Hattâbî
diyor ki: «Satışta ileri sürülen her şart satışın aslına dokunarak onu ifsâd
etmez. Şartlı satışın men' edilmesinin mânâsı bâzı satışlara ve şartların bir
nev'ine âiddir.»
Kaadî Iyâz satıştaki
şartların üç kısım olduğunu söylemiştir. Bunların birincisi, akdin muktezâsı
olan teslim ve malda tasarrufun caiz olması gibi şeylerdir. Bu gibi şartların
caiz olduğunda hilaf yoktur. Çünkü bunlar şart koşulmasa da îfâ edilirler.
İkincisi: Satışın
muktezasından olmasa bile yararından sayılan, yük yüklemek, rehin vermek ve
muhayyerlik gibi şartlardır. Bunlar da caizdir; zira satışın yararına olunca
onun iktizâ ettiği şartlara benzerler.
Üçüncüsü: Akidlerde
ileri sürülmesi caiz olmayıp, akdin muktezâ-sına aykırı düşen veya aldatmak gibi
memnu' bir vechi tezammun eden şartlardır, ki ulemânın ihtilâf ettikleri yer
budur.
Hanefîler'e göre
şartlı satış üç vecihle yapılır.
Birincisi: Hem satış
hem de şartın caiz olmasıdır, ki üç nevi'dir.:
a) Akdin
iktizâ ettiği uygun şartlar. Cariyeyi hizmet, hayvanı binmek şartiyle satın
almak gibi.
b) Akdin
muktezâsı olmasa bile ona uygun düşen şartlar. Para karşılığı rehin olarak
vermeyi yahut satış meclisinde bulunan kefile vermeyi şart koşmak gibi.
c) Akdin
muktezâsı olmayan ve ona uymayan, fakat şerîatin cevaz verdiği muhayyerlik,
va'de gibi şartlar. Şeriat tarafından
cevazı hususunda delîl olmadığı halde insanlar arasında örfü âdet hâline gelen
bir şeyi şart koşmak da istihsân yolu ile bu nevide dâhildir. Ayakkabını, satanın
Ölçüp biçmesini şart koşmak gibi. Yalnız
Hanefiyye imamlarından Züfer buna muhaliftir.
İkinci vecih : Satış
ve şartın ikisi birden fâsid olmaktır ki, akdin iktizâ etmediği ve ona muvafık
düşmeyen bilâkis taraflardan birine yahut satılan mala menfaat sağlayan bir
şeyi şart koşmaktır. Buğdayı satıcının öğütmesini, köleyi başkasına
satmamasını ve âzâd etmemesini şart koşmak gibi. Bu takdirde köleyi sahibi âzâd
ederse İmam Âzam'a göre istihsânın fiyatını, İmâmeyn 'e göre ise kıymetini
müşteriye Öder.
Üçüncü vecih : Satış caiz,
şart bâtıl olmaktır. Bu da üç nevi'dir.
a) Akdin
muktezâsı olmayan ve menfaat yerine
bilâkis zarar tezammun eden şarttır. Bir elbis.e veya hayvanı başkasına
satmamak, hibe etmemek yahut
yiyeceği yememek şartiyle
satmak gibi. Burada
satış caiz; şart bâtıldır.
b) Akdin
nıuktezâsı olmayan, bir fayda veya zararı da tezammun etmeyen şarttır.
Yiyeceği yemek şartiyle satmak
gibi. Burada da satış caiz; şart bâtıldır.
c)
Alanla satandan birine
yahut satılan mala
değil de başkasına menfaat îcâb eden
bir şeyi şart koşmak satışı
bozmaz. Ecnebi birine ödünç vermek şartiyle satmak gibi.
10-
Tekıyyüddîn : «Bu hadîste velâ' hakkının
münhasıran âzâd' edene âid olduğuna delîl vardır. Bu da dostluk, yardımlaşma ve
bir kimsenin elinde müslüman olma yahut kimsesiz bir çocuğu sokakta bulup
almakla velâ' hakkının sabit olmamasını iktizâ eder. Bu suretlerin her biri
hakkında fukahâ arasında hilaf vardır. Şafiî 'nin mezhebine göre bunların hiç
birinde velâ' hakkı yoktur. Delili bu hadîsdir.» diyor.
Hanefîler'e göre velâ'
iki kısımdır. Velâ-ı atâka, velâ-ı muvâ-lât. Câhiliyyet devrinde Araplar
dostluk, akrabalık, kardeşlik, muahede, asabe. velâ-ı atâka ve velâ-ı muvâlât
gibi birçok şeyler sebebiyle yardım-laşirlardı. Eesûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) bunlardan yalnız velâ-ı atâka ile velâ-ı muvâlâtı kabul ve takrir
buyurmuştur.
Velâ-ı atâka yahut
velâ-ı ni'met: Köle veya câriye âzâdı dolayısiyle te'essüs eden bir nevi'
akrabalıktır. Âzâd edene mevle'l-atâka derler. Kölenin mirası ona kalır.
Velâ-i muvâlât: Nesebi
ma'ruf olmayan bir kimsenin nesebi malûm biri ile kardeşlik akd ederek : Sen
benim mevlâmsm; ölürsem bana mirasçı olursun; bir cinayet işlersem benim
nâmıma cezamı ödersin; demesi, onun da bunu kabul etmesidir. Nesebi malûm olan
şahsa mevle'1-mu-vâlât derler. Velâ-i muvâlât meşru' bir yardımlaşma akdidir.
İmam Ahmed'in «Müsned»inde rivayet ettiği bir hadîste ResûIüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) :
«Bir kavmin meviâsi
onlardan kız kardeşleri oğlu onlardan, yeminlisi de onlardandır.» buyurmuştur.
Yeminliden murâd mevle'l-muvâlâttır. Çünkü Araplar muvâlât akdini yeminle te'kîd
ederlerdi. İmam Ahmed'in rivayet ettiği hadîsi Bezzâr «Sünen»inde Hz. Ebû
Hüreyre'den; Dârimî «Müsned»inde Hz. Amr b.Avn'dan; Taberânî «Mu'cem»inde Utbeb.
Gazvân 'dan tahrîc etmişlerdir.
11- Bir
bid'at zuhurunda hükümet reisinin halka hutbe îrâd edecek o bid'atın hükmünü
bildirmesi ve bid'atı yermesi müstehaptır.
12-
Hükümdarın halka iyi muamelede bulunması müstehaptır. Re-sûlüllah (SallaUahü
Aleyhi ve Sellem) velâ' şartını kendileri için ileri sürenlerin yüzlerine bir
şey söylememiştir. Zîrâ onları utandırmadan da maksat hasıl olmuştur.
13- Münkeri
gidermek için mübalağa ve şiddet göstermek gerekir.
14- Kocası
dururken cariyeye kitabet akdi yapmak caizdir.
15-
Cariyenin kocası kitabet bedelini ödemek için çalışmaktan onu men' edemez.
16-
Cariyenin kocası köle
ise, karısını kitabet
akdi yapmaktan men' edemez.
Nitekim bir cariyenin sahibi, köle ile evli bulunan câriyeeini âzâd edebildiği
gibi, hür ile evli cariyesini de kocasına satabilir. Velev ki, bu yaptığı
aradaki nikâhın iptaline müncer olsun.
17- Evli bir
cariyenin satılması boşanma değildir. Çünkü Hz. Berîre satıldığı zaman evli idi. Bu
hususta hilaf yoktur. Yalnız kocasının hür mü yoksa köle mi olduğu
ihtilaflıdır.
Kocası köle olan
câriye âzâd edildiği zaman kocasından ayrılıp ayrılmamakta muhayyer
bırakılacağı hususunda ulemânın ittifakı vardır; fakat kocası hür olan cariye
hakkında ihtilâf etmişlerdir.
18- Sahibi,
mükâtebin başkalarından isteyerek tedarik ettiği kitabet taksitlerini kabul
edebilir. Zira Peygamber (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem) Berîre'yi Hz. Âişe'den
para istemekten men' etmemiştir.
19- Hadîs-i
şerif kölenin hurre ile evlenebileceğine delâlet etmektedir. Çünkü muhayyer bırakılan
câriye hürriyetine kavuştuktan sonra kocasını tercih edebilir.
20- Köle
Köle ve cariyenin haberi makbuldür. Zira kendisinin mü-kâtebe olduğunu söyleyen
Berîre câriye idi. Hz. Âişe onun haberini kabul etti.
21-
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in et için:
«O Berîre'ye sadaka;
bize hediyyedir.» buyurması sıfat değiştiği zaman hükmün de değiştiğine
delildir. Binâenaleyh fakire sadaka olarak verilen eti veya hayvanı, zengine
satması ve hediyye etmesi caizdir.
22-
Peygamber (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem)
Efendimize sadaka haramdır.
23- Hutbeye
Allah'a hamdü sena ile başlamak ve
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e salâtü selâmdan sonra (emmâ ba'dü) demek müstehaptır.
Berîre (RadiyalMıü
anha) hadîsinden bunlardan mâda birçok faîde-ler istinbât edilmiştir. İbni
Huzeyme ile İbni Cerîr bu bâbta birer büyük eser yazmışlardır. Biz bu kadarını
nakil ile iktifa ettik.
16- (1506)
Bize Yahya b. Yahya et-Temîmî rivayet etti. (Dedi ki) r Bize Süleyman b. Bilâl,
Abdullah b. Dinar'dan, o da İbni Ömer'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellemjvelâyı satmaktan ve hibe etmekten nehî buyurmuş.
Müslim der ki: Bu
hadîste bütün râviler Abdullah b. Dinar'a çömezdirler.
(...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
İbni Uyeyne rivayet etti. H.
Bize Yabyâ b. Eyyûb
ile Kuteybe ve İbni Hucr da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İsmail b.
Ca'fer rivayet etti. H.
Bize İbni Nümeyr dahî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b.
Saîd rivayet etti. H.
Bize İbni Müsennâ da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H.
Bize yine İbni Müsennâ
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvehhâb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah rivayet etti. H.
Bize İbni Kâfi' de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Füdeyk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Dahhâk yâni İbni Osman haber
verdi.
Bu râvilerin hepsi
Abdullah b. Dinar'dan, o da İbni Ömer'den, o da Veygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'den bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir. Yalnız (Abdülvehhâb)
Sekafî'nin, Ubeydullah'dan rivayetinde yalnız satış vardır. O hibeyi
zikretmemiştir.
Bu hadîsi Buharı «Itk»
bahsinde; Ebû Dâvûd «Ferâiz» de tahrîc etmişlerdir. Nesâî onu Muhammed b.
Abdil-melik 'den rivayet eylemiştir.
Buradaki velâ'dan
murâd : Velâ-i atâkadır. Velâ-i atâkanın sebebi âzâd etmek değil, kölenin âzâd
olmasıdır. Çünkü bir kimse yakın akrabasından bir köleye miras yolu ile sahip
olursa köle âzâd olur; velâ hakkı da sahibine verilir. Eğer velâ'nm sebebi âzâd
etmek olsaydı sahibine verilmemesi îcâb ederdi; çünkü sahibi onu âzâd
etmemişti.
Âzâd olan köle ölürse
onu âzâd eden kimse yahut vârisleri köleye mirasçı olurlar. Araplar bu hakkı
kimi satar, kimi birine hibe ederlerdi. Kesûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve
Sellem) bunu men'etti. Zîra velâ' hakkı ne-seb gibidir; değiştirmekle değişmez,
Hicaz ve Irak ulemâsı velâ'nm satılıp hibe edilemeyeceğinde müttefiktirler.
Ancak îbni Münzir burada ikinci bir kavil olduğunu söylemiştir. Mezkûr kavle
göre Meymûne bin ti Haris (Radiyaliahü anha) âzâd ettiği kölelerinin velâ
hakkını Hz. Abbâs'a hibe etmiş; Urve de Tahinân'm velâsını Mus'ab b. Zübeyr'in
mirasçıları için satın almıştır. Atâ'nm dahî: «Sahibi kölesine dilediği kimse
ile velâ' akdi yapmak için izin verebilir.» dediği rivayet olunur ki, bu da
velânın hibe edilmesi demektir. Nevevî; «İhtimâl bu zevat bu hadîsi duymamışlardır
» diyor.
Cumhuru ulemâya göre
velâ ne satılır; ne de hibe edilir. Çünkü Peygamber (Saiîallahü A leyhi ve
Sellem):
«Velâ' neseb karabeti
gibi bir karabettir.» buyurmuştur. Bunu Hz. Ibni Ömer merfû1 olarak rivayet
etmiştir. Hadîs İbni Huzeyme, İbni Hibbân ve Hâkim 'e göre sahihtir. Yalnız
Beyhakî onun illetli olduğunu söylemiştir. Aynı hadîsi İbni Ömer (RadiyaîlahÜ
anh) 'dan İbni Battal da merfû' olarak başka bir tarîkle rivayet etmiştir.
Velâ neseb gibi
olduğuna göre değiştirilmesine imkân yoktur. Çünkü nesebin
değiştirilemeyeceğine icmâ' mün'akid olmuştur. Neseb değiştirmek mümkün
olmadığı içindir ki, Teâlâ Hazretleri evlâdlıklara mîrâs vermeyi neshetmiş; ve
onları babalarının adlan ile çağırmayı emir bu-vurmuştur. Resulü Ekrem
(Sallailahü Aleyhi ve Sellem)'i de babasından başkasına intisab edenlere lanet
eylemiştir.
17- (1507)
Bana Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize tbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr haber
verdi ki, Câbir b. Abdillâh'ı şunları söylerken işitmiş :
Peygamber (Sallallahii
Aleyhi: ve Selîem) her oymağa diyetlerini
tesbît «Hiç bir müslümana izni olmaksızın mü il uman bir kimsenin âzâdhsını
kendine nisbet etmesi helâl olmaz.» diye yazdı. Bilâhare haber aldım ki,
mektubunda bunu yapana lanet buyurmuş.
18- (1508)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'-kûb yâni İbni
Abdirrahmân el-Kaarî, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, naklen
rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Bİr kimse kendini
âzâd edenlerin izni olmaksızın bir kavmi kendisine velî ittihâz ederse Allah'ın
ve meleklerin laneti onun üzerine olsun! Onun farz veya nafile hiç bir ibâdeti
kabul edilmeyecektir.» buyurmuşlar.
19- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyn b. Aliy
el-Cu'fî, Zâide'den, o da Süleyman'dan, o da Ebû Sâlih'-den, o da Ebû
Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallalkıhü Aleyhi ve Sellem) den naklen rivayet
etti.
«Bir kimse kendini
âzâd edenlerin izni olmaksızın bir kavmi kendisine velî İttihâz ederse
Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun! Kıyamet
gününde onun farz veya nafile hiç bir ibâdeti kabul edilmeyecektir.» buyurmuşlar.
(...) Bana
bu hadîsi İbrahim b. Dînâr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Mûsâ
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeybân, A'meş'den bu isnâdla rivayette bulundu.
Yalnız o: «Kendini âzâd edenlerin izni olmaksızın başkasiyle muvâlât
yaparsa...» dedi.
Nevevî'nin beyânına
göre bu hadîsteki diyetten murâd : Gerek kasden gerekse hataen Öldürülen bir
insanın kıymetini katilin âkılesi yâni mîras babında asabe olan baba ve
oğullarının ödemesidir. Diyet meselesi kabile ve oymaklara göre değişmez.
ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Selîemj'in her oymağa diyetlerini tesbît
etmesinden maksad : Oymaklar arasında hukukî yönlerden birliği te'mîn etmektir.
Çünkü İslâm'dan önce Araplar arasında vuku' bulan harpler dolayısiyle kan
dâvaları ve diyet ödeme âdetleri vardı. Allah Teâlâ bu âdetleri kaldırarak
onları birbirlerine ısmdırmıştır.
Bu rivayetler âzâd
edilen bir köle veya cariyenin kendisini âzâd edeni bırakıp da başkasına
intisab ile velâ hakkını ona devretmesinin haram olduğunu göstermektedir. Nevevi
: «Bunu yapmak, köleye ihsanda bulunan kimsenin hakkını yemek olacağı için
haramdır. Çünkü velâ' neseb gibidir; binâenaleyh bir insanın babasından
başkasına intisâb ile nesebini zayi etmesi nasıl haramsa, bunu zâyî etmek de
öylece haramdır.» diyor.
Bâzıları bu hadîsteki
: «Âzâd edenlerin izni olmaksızın» kaydına bakarak, izin verdikleri takdirde
bu işin caiz olacağına kail olmuşlarsa da cumhuru ulemâ bunu kabul
etmemişlerdir. Onlara göre izin verilse de verilmese de kölenin başkalarına
intisabı caiz değildir. Hadîsteki kayd ihtirazı değil vukûîdir. Yâni köle bu
işi ekseriyetle sahiplerinden izin istemek suretiyle yaptığı için «izni
olmaksızın™ denilmiştir. Binâenaleyh mefhumu muhalifi mu'teber değildir.
Nitekim Kur'ân-ı Kerîm 'de:
«Evierinizdeki üvey
kızlarınızla evlenmek de haram kılınmıştır.»
Başka bir âyette de :
«Çocuklarınızı açlık
sebebiyle Öldürmeyin!» buyurulmuştur.
Bunlardan murâd : Üvey
kızlarınız evinizde değillerse onlarla evlenebilirsiniz; açlık korkusu yoksa
çocuklarınızı öldürebilirsiniz demek değildir. Üvey kızlar ekseriyetle üvey
babalarının yanında bulundukları ve Araplar çocuklarını ekseriyetle açlık
korkusundan öldürdükleri için vakıa olduğu gibi ifade buyurulmuştur. Bunların
âyet ve hadîslerde emsâîi çoktur; ve hiçbirinin mefhûmu muhalifi mu'teber
değildir.
20- (1370)
Bize Ebû Küreyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Mu-âviye rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize A'meş, İbrâhîm-i Teymî'den, o da babasından naklen rivayet etti.
(Demiş ki) : Bize Alî b. Ebî Tâlib hutbe îrâd etti de şunları söyledi:
«Her kim bizde
Allah'ın kitabı ile —kılıcının kılıfında asılı bir sahî-feye işaret ederek— şu
sahîfeden başka okuduğumuz bir şey bulunduğunu söylerse muhakkak yalancıdır. Bu
sahîfede develerin yaşlan ile yaralara âid bâzı şeyler vardır. Yine bu sahîfede
şu hadîs de vardır: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki:
Medine'nin Ayr ile
Sevr (dağları) arası haremdir. Binâenaleyh bir kimse orada bir bid'at işler
yahud bid'aîçıyı barındtrırsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti
onun üzerine olsun! Allah kıyamet gününde onun farz veya nafile hiç bir
ibâdetini kabul etmeyecektir. Müslümanların zimmeti birdir. Onun uğrunda en
aşağı (mertebede olan] lan dahî gayret gösterir. Her kim babasından başkasının
oğlu olduğunu iddia eder; yahud (bir köle) sahiplerinden başkasına intisâb
ederse Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun da üzerine olsun!
Kıyamet gününde Allah onun farz veya nâfüe hiç bir ibâdetini kabul
etmeyecektir.»
Bu hadîsi Buharı:
«Hacc» ve «İ'tîsâm» bahislerinde tahrîc etmiştir. Kitabımızın «Hacc* bahsinde
«Medine'nin fazileti» babında dahî geçmişti. Şerhi için oraya bakmalıdır.
Burada yalnız bâzı cümlelerini îzâhla iktifa edeceğiz.
Develeı«len murâd:
Diyet olarak verilenlerdir. Hz. A1î'nin sahî-fesinde bunların kaçar yaşında
olmaları lâzım geldiği bildirili yormuş.
Lanet: Gazab ve
reddetmek; hayırdan uzaklaştırmaktır. Fakat burada ondan maksad, Medîne'de günah işleyen bir müslümamn
ebediyyen cennet yüzü görmemesi değil, cennete doğrudan doğruya gireme-yip bir
müddet âzâb olunmasıdır. Yâni bu lanet kâfirler hakkında vârid olan lanetle
aynı mânâda değildir. Onlar rahmet-i İlâhiyyeden tamamen mahrum kalacak ve
ebediyyen cennet yüzü görmeyeceklerdir.
Sarf : Farz
olan ibâdettir. Adl'den murâd ise nafiledir. Bunun aksini iddia edenler de
olmuştur. Esmaî'ye göre sarf :
Tevbe; adi de fidye mânâsına gelir. Bâzıları: «Allah hiç bir ibâdetini kabul
etmez.» demek onun ibâdetini rizâsiyle kabul etmez manasınadır; yoksa
ibadetiyle hak ettiği mükâfatını verir.» demişlerdir. Bu iki kelimenin mânâları
hakkında daha başka birçok sözler söylenmiştir.
Müslümanların zimmeti
kâfirleri koruyacaklarına dâir verdikleri sözdür. Buna emân vermek denir. Bir
müslüman, kâfirin birine emân verirse bütün müslümanların bu söze riâyet etmeleri
gerekir; artık o kâfire hiç bir müslüman tasallut edemez.
21- (1509)
Bize Muhammet! b. Müsennâ el-Anezî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b.
Saîd, Abdullah b. Saîd yâni İbni Ebî Hind'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana
İsmail b. Ebî Hakîm, Saîd b. Mercan e'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber
(Saliaîlahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayette bulundu.
«Bîr kimse mü'min bir
rakabe âzâd ederse. Allan o rakabenin her uzvu mukabilinde kendisinin bir
uzvunu cehennemden âzâd eyler.» buyurmuş.
22- (...)
Bize Dâvûd b. Ruşeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Velîd b. Müslim, Muhammet!
b. Mutarrif Ebû Gassân-ı Medenî'den, o da Zeyd b. Eslem'den, o da Alî b.
Hüseyn'den, o da Saîd b. Mercâne'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah
(SaUallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet etti. Resûlüllah (SaUaîlahii
Aleyhi ve Sellem) :
«Bir kimse bir rakabe
âzâd ederse, Allah o rakabenin her uzvu mukabilinde o kimsenin âzasından bir
uzvu hatta fercine mukabil fercini cehennemden âzâd eyler.» buyurmuşlar.
23- (...) Bize
Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize ,Leys, Ibni Hâd'dan, o da Ömer
b. Alî b. Hüseyn'den, o da Saîd b. Mercâne'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen
rivayet ettti. Ebû Hüreyre şunu söylemiş : Ben Resûlüllah (Saîlaîlahü Aleyhi
ve Sellem) 'i şöyle buyururken işittim:
«Bir kimse mü'min bir
rakabe âzâd ederse, Allah o rakabenin her uzvuna mukabil cehennemden bir uzuv
âzâd eyler. Hattâ fercine mukabil fercinİ bile âzâd eder.»
24- (...)
Bana Humeyd b. Mes'ade rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr b. Mufaddal rivayet
etti, (Dedi ki) : Bize Âsim yâni İbni Muham-med el-Umerî rivayet etti.
Kardeşini kasdederek dedi ki : Bize Vâkid rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Alî
b. Hüseyn'in arkadaşı Saîd b. Mercâne rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Ebû
Hüreyre'yi şunu söylerken işittim: Resûlüllah (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem):
«Herhangi müslüman bir
kimse bir müslümam âzâd ederse Allah o müslümanın her uzvuna mukabil o kimsenin
bir uzvunu cehennemden kurtarır» buyurdular.
Bâvi Saîd demiş ki: «Ben
bu hadîsi Ebû Hüreyre'den işittiğim vakit hemen giderek Alî b. Hüseyn'e
anlattım. Bunun üzerine Alî, îbni Ca'fer'in on bin dirhem yahut bin altın
verdiği bir kölesini âzâd etti.»
Bu hadîsi Buhârî ve
«Keffârâtü'l-Eymân» bahislerinde; Tirmizî «Eyman»da; Nesâî «Itk»da muhtelif
râvilerden tahrîc etmişlerdir. Tirmizî bu bâbda Âige, Arar b. Anbe-ı e , tbni
Abbâs, Vasile b. Eska', Ebû Ümâme. Ukbe b. Âmir ve Kâ'b b. Mürra (Radiyaîlahü
anh) dan da hadîsler rivayet edildiğini söylemiştir. Bu rivayetleri kimlerin
tahrîc ettiğini Aynî beyân etmiş ve şöyle sıralamıştır :
1- Hz. Âişe hadîsini
İbni Zenceveyh merfu' olar rak tahrîc etmiştir. Bu
hadîste:
«Her kim bir memlükün
bir uzvunu âzâd ederse Allah onun her uzvuna mukabil bir uzuv âzâd eder.» buyurulmuştur.
2- Amr b. Anbese (Radiyaîlahü anh) hadîsini Ebû Dâvûd ile Nesâî tahrîc etmişlerdir.
Metni şöyledir :
«Bir kimse mü'mİn bir
rakabe âzâd ederse, o rakabe kendisine cehennemden fidye olur.»
3- İbni
Abbâs (Radiyaîlahü anh) hadîsini İbni Hayyan'm babası «Kitâbü's-Sevâb ve
Fedâüü'1-Âmâl» adlı eserinde tahrîc etmiştir. Mezkûr hadîsde :
«Herhangi bir mü'min
dünyada bir mü'mîni âzâd ederse, Allah onu uzva mukabil uzuv olmak üzere
cehennemden âzâd eyler.» buyurulmuştur.
4- Vasile b.
Eska' (Radiyaîlahü anh) hadîsini Ebû Dâvûd ile Nesâî tahrîc etmişlerdir. Bu
hadîste şöyle denilmektedir :
«Katil sebebiyle
cehennemi hak eden bir dostumuz için Resûlüllah (SallaVahü Aleyhi ve Sellem^e
geldik de:
— Onun nâmına kale
âzâd edin ki, Allah da kölenin her bîr uzvu mukabilinde onun bir uzvunu
cehennemden âzâd etsin! buyurdular.»
5- Ebû Ümâme
(Radiyaîlahü anh) hadîsini Tirmizî tahrîc etmiştir. Hadîs şöyledir:
«Herhangi bir
müslüman, bir müslüman kimseyi âzâd ederse, bu onun için cehennemden kurtuluş
olur. Her uzvu bir uzuv karşılar. Herhangi bir müslüman, iki müslüman kadını
âzâd ederse, onun İçin cehennemden kurtuluş olurlar. Kadınların her uzva onun
bir uzvunu karsılar. Herhanai müs-lüman bir kadın, müslüman bir kadını âzâd
ederse, bu onun için cehennemden kurtuluş olur. Kadının her uzvu onun bir
uzvunu karşılar.»
Tirmizi bu hadîs için : «Hasen sahîh garîbtir.»
demiştir.
6- Ukbe
(Radiyailahü anh) hadîsini İmam Ahmed
tahrîc etmiştir. Metni şöyledir:
«Bir kimse mü'min bir
rakabe âzâd ederse, bu onun cehennemden kurtuluşu olur.»
Aynı hadîsi Ebû Ya'lâ
ile Hâkim de rivayet etmişlerdir.
Hâkim: «Bu hadîsin isnadı
sahihtir.» demiştir.
7- Kâ'b b.
Mürre (Radiyailahü anh) hadîsini Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbni Mâce
tahrîc etmişlerdir. Hz. Kâ'b
şöyle demiştir:
«Ben Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i:
— Her kim müslüman bir
kimseyi âzâd ederse, bu onun için cehennemden kurtuluş olur. O kimsenin her
bir kemiği ile bunun bir kemiği karşılanır; her kim iki müslüman kadın âzâd ederse
bunlar onun için cehennemden kurtuluş olurlar; onların her birer kemiği ile
bunun bir kemiği karşılanır; buyururken
işittim.»
Bu hadîsi İbni
Hibbân da «Sahîh»inde tahrîc
etmiştir.
Aynî bu bâbda Muâz b.
Cebel, Mâlik b. Amrel-Kuşeyrî, Sehl b. Sa'd, Ebû Mâlik, Ebû Mûse'l-Eş'arî ve
Ebû Zerr (Radiyailahü anh) hazerâtından dahî hadîsler rivayet olunduğunu
bildirmiştir.
Muâz (Radiyailahü anh)
hadîsini İmam Ahmed tahrîc etmiştir Bu
hadîste :
«Her kim mü'min bir
rakabe âzâd ederse bu onun cehennemden fidyesi olur.» buyurulmuştur.
Mâlik b. Amr
(Radiyailahü anh) hadîsini dahî İmam Ahmed
tahrîc etmiştir. Metni şöyledir :
«Her kim müslüman bir
rakabe âzâd ederse, bu onun cehennemden fidyesi olur.»
Sehl b. Sa'd (Radiyailahü
anh) hadîsini Taberânî «el-Mu'cemü's-Sağîr» nam eserinde tahrîc etmiştir. Bu
hadîste
«Her kim müslüman bir
rakabe âzâd ederse, Allah onun her uzvu mukabilinde cehennemden bir uzuv âzâd
eder.» buyurulmaktadır. Aynı hadîsi İbni Ebî Adiy dahî «el-Kâmi!» adlı eserinde
tahrîc etmiş, fakat râvilerinden Zekeriyya b. Manzûr sebebiyle onu zaîf
bulmuştur.
Ebû Mâlik (Radiyailahü
anh) hadîsini Ebû Dâvûd-ü Tayâ1isî «Müsned»inde Şu'be 'den, Amr b. Mâlik hadîsi
isnâdiyle tahrîc etmiştir.
Ebû Mûsâ (Radiyailahü anh) hadîsini Nesâî
«El-Kübrâ*da; Hâkim de
«El-Müstedrek»de tahrîc etmişlerdir. Bu hadîste :
«Bir kimse bir rakabe
yahut köle âzâd ederse, bu onun için cehennemden kurtuluş olur.»
Duyurulmuştur.
Ebû Zerr (Radiyaîlahu
anh) hadîsini Bezzâr «Müsned»inde tahrîc etmiştir. Metni şöyledir:
«Bir kimse mü'm in bir
rakabe âzâd ederse, bu her bîrinden bir uzvu —ve caiz ki : Onun her uzvu
mukabilinde bunun bir uzvunu, demiş ola— cehennemden karşılar.»
Rakabeden murâd: Köle
veya câriyedir. Bu kelimenin lügat mânâsı boyundur. Çüz'ü zikir küllü kasıd
kabilinden mecazen memlüke rakabe denilmiştir. Vücudun bütününü ifade etmek
için baş, el gibi diğer beden parçalan da kullanılır ve sağ ol yerine «başın
sağ olsun!», dert görme yerine «elin dert görmesin!» denilir. Burada bedenin
«boyun» kelimesiyle ifâde olunması kölenin ma'nen boynundan bağlanmış gibi
olduğuna işaret içindir.
Hz. Ebû Hüreyre hadîsinde
râvi Saîd b. Mercâne'nin arkadaşı diye tavsif edilen Alî b. Hüseyn, Hz. Alî b.
Ebî Tâ1ib'in torunu Zeynelâbidîn 'dir. Hadîsin bir rivayetinde beyân
olunduğuna göre Hz. Zeynelâbidîn, Saîd b.
Mercâne'ye:
«Bu hadîsi Ebû
Hüreyre'den sen mi işittin? diye sormuş. Evet, cevâbını alınca: «Bana
kölelerimin en birincisi olan Mutarrifi çağırın!» demiş; ve onu âzâd etmiştir.
Bu hadîs köle ve câriye
âzâd etmenin en faziletli amellerden biri olduğuna delildir. Köle âzâdı
sayesinde insan cehennemden kurtulup cennete girer. Bundan dolayıdır ki, âzâd
edilecek köle veya cariyenin sakat ve âzası noksan olmaması müstehap
görülmüştür. Gerçi böylesi ile de sevap kazanılır; fakat ne de olsa vücudu
noksansız olan derecesinde değildir; çünkü uzva bedel uzuv âzâd edileceği
tasrîh buyurulmaktadır.
Kaadî Iyâz'ın beyanına
göre ulemâ köle mi yoksa câriye mi âzâd etmenin efdal olduğunda ihtilâf
etmişlerdir. Bazıları câriye âzâd etmenin daha faziletli olduğunu
söylemişlerdir. Zîra câriye âzâd edildi mi çocuğu hür olur. Bu hususta
kocasının hür veya köle olmasının bir te'sîri yoktur.
Bir takım ulemâ ise bu
hadîsle istidlal ederek köle azadının cariyeden efdal olduğunu kabul
etmişlerdir. Bir de erkekte şehadet, hakimlik ve cihâd gibi nice menfaati umumî
mânâlar vardır ki, bu mânâlar kadınlarda mevcut olmayıp ya şer'an yahut âdeten
erkeklere mahsusturlar. Kaadî Iyâz bu kavli sahîh bulmuştur.
Bâzı rivayetlerde rakabenin
mü'min kaydı ile
zikredilmesi onun gayr-i müslim
rakabeden evlâ olduğunu gösterir. Bundan dolayıdır ki, katil keffâreti için
âzâd edilecek kölenin müslüman olması bütün ulemaya göre şarttır.
İmam Mâ1ik'in bu
hususta kölenin kıymetini nazar-ı itibara aldığı ve kıymetçe eri yüksek köleyi
âzâd etmenin efdal olduğunu söylediği, hattâ müslümanla gayr-i muslini köle
arasında fark görmediği rivayet olunmuşsa da mezhebinin ulemâsından birçokları
ve diğer bâzı ulema kendisine muhalefette bulunmuşlardır.
25- (1510)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Cerîr, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet
etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş : Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Hiç bir evlâd babanın
hakkını ödeyemez. Meğer ki, onu köle olarak bulup da satın ala ve âzâd eyIeye!» buyurdular.
İbnî Ebi Şeybe'nin
rivayetinde :
«Çocuk babasına
ihsanda bulunamaz» buyuruhnuştur.
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Kureyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' rivayet etti. H.
Bize fbni Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.
Bana Amru'n-Nâkıd dahî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Ahmed Ez-Zübeyrî rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi
Süfyân'dan, o da Süheyl'den naklen bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmiş;
ve : «Çocuk babasına ihsanda bulunamaz...» demişlerdir.
Evlâdın babaya ihsanı,
onun hukukuna riâyet etmek, hizmetinde bulunmak, hürmet göstermekle olur.
Babayı köle olarak bulup âzâd etmek bunların başında gelir.
Ulemâ satın alınan
yakın akrabanın âzâdı hakkında ihtilâf etmişlerdir. Zahirîler bu hadîsin
mefhûmu ile istidlal ederek : «Mü-cerred satın almakla hiç bir köle veya câriye
âzâd olmaz; âzâd etmek şarttır.» demişlerdir.
Cumhuru ulemâya göre
ise usûl ve furû' denilen anne ve babalar ile çocuklar mücerred satın almakla
âzâd olurlar; onları âzâd etmeye lüzum yoktur. Anne ve babalarda bütün nineler,
dedeler; çocuklarda bütün torunlar dahildir. Bu bâbda müslim, gayri müslim,
uzak veya yakın hısım, mirasçı olan ve olmayan arasında fark yoktur. Hulâsa
neseb çizgisi yukarıdan aşağı doğru her halde âzâd olur. Bu cihet ittifâkîdir.
Bunlardan mâada akrabanın satın almakla âzâd olup olmayacağı ihtilaflıdır.
İmam Âzam: «Nikâhı birbirine haram olan bütün akraba satın almakla âzâd olur.»
demiştir. Şâfiî1er'e göre usûl ve fürû'dan başka hiç bir akraba satın almakla
âzâd olmaz. İmam Mâlik satın ijlmakla usûl ve fürû' ile birlikte kardeşlerin de
âzâd olacağına kaildir. İkinci bir rivayete göre Hz. Mâlik bu meselede İmam
Âzam'la; üçüncü bir rivayete göre de
İmam Şafiî ile beraberdir.
Cumhur bu hadîsi
te'vîl etmişlerdir. Onlara göre akrabayı satın almakla azadına sebep olduğu
için alan kimse hakkında mecazen âzâd etmek tâbiri kullanılmıştır