ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !
Sünen-i Tirmizi Tercume Abdullah Parlıyan
Sünen-i Tirmizi ✪   Hadis-i Şerif Meali ✪   Tercume Abdullah Parlıyan
CENAZE BÖLÜMLERİ
Ø hastalıklarımız bize sevap kazandırır mı?
965- Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Mü’min bir kişiye bir diken batsa veya başına daha büyük bir musibet gelse Allah o yüzden o kulun bir hatasını siler ve derecesini de yükseltir.” (Müslim, bir Sıla: 14; Buhârî, Merda: 1)
Tirmîzî: Bu konuda Sa’d b. ebî Vakkâs, Ebû Ubeyde b. Cerrâh, Ebû Hüreyre, Ebû Ümâme, Ebû Saîd, Enes, Abdullah b. Amr, Esed b. Kürz, Câbir b. Abdillah, Abdurrahman b. Ezher ve Ebû Musa’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Âişe hadisi hasen sahihtir.
966- Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Mü’min bir kişiye dokunan yorgunluk, üzüntü, hastalık ve kendisini üzecek her şeyden dolayı Allah onun bir kısım günahlarını silip örter.” (Buhârî, Merda: 1; Müslim, Birr ve Sıla: 14)
Tirmîzî: Bu konuda bu hadis hasendir.
Tirmîzî: Carud’tan işittim Veki’den naklederek şöyle diyordu: Kederlenmenin günahlara keffâret olduğu ancak bu hadisle duyulmuş oldu.
Tirmîzî: Bazı kimseler bu hadisi Atâ b. Yesâr ve Ebû Hüreyre’den de rivâyet etmişlerdir.
Ø hasta ziyaret etmenin sevâbı
967- Sevbân (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Müslüman, Müslüman kardeşine hasta ziyaretinde bulunduğu vakit Cennet bahçelerinde meyve topluyor demektir.” (Buhârî, Merda: 4)
Bu konuda Ali, Ebû Musa, Berâ, Ebû Hüreyre, Enes ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Sevbân hadisi hasen sahihtir. Ebû Gıfâr ve Âsım el Ahvel bu hadisi Ebû Kılâbe’den, Ebûl Eş’as’tan, Ebû Esma’dan ve Sevbân’dan benzeri şekilde rivâyet etmişlerdir.
Muhammed’den işittim diyordu ki: Kim bu hadisi Ebûl Eş’as ve Ebû Esma’dan rivâyet ederse o rivâyet daha sahihtir.
Muhammed diyor ki: Ebû Kılâbe’nin bu hadisten başka tüm rivâyetleri Ebû Esma’dan olup, bence bu hadisi de Ebûl Eş’as ve Ebû Esma,dan olup bence bu hadisi de Ebûl Eş’as ve Ebû Esma’dan rivâyet etmiştir.
968- Sevbân (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.)’den bu hadisin bir benzeri rivâyet edilmiş olup şu ilave vardır: “Cennetin hırfesi nedir?” Buyurdular ki: “Cennet meyvelerini toplamak demektir.” (Buhârî, Merda: 4)
Ahmed b. Abde ed Dabbî, Hammad b. Zeyd, Eyyûb, Ebû Kılâbe, Ebû Esma ve Sevbân yoluyla Hâlid’in hadisinin bir benzerini bize rivâyet etmişler ve “Ebûl Eş’as” ismini zikretmemişlerdir.
Tirmîzî: Bazıları da Hammad b. Zeyd diyerek rivâyet edip hadisi Rasûlullah (s.a.v.)’e kadar çıkarırlar.
969- Süveyr (r.a.)’in babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: Ali, elimden tuttu ve haydi beraberce oğlum Hüseyin’e hastalık ziyaretinde bulunalım dedi. Bir de baktık ki Ebû Musa’da orada Ali (a.s.)’a dedi ki: “Ey Ebû Musa normal ziyaret maksadıyla mı geldin yoksa hasta ziyareti için mi?” Ebû Musa: “Hayır hasta ziyareti için geldim deyince; Ali dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.)’den duydum şöyle buyurmuştu: “Bir Müslüman diğer bir Müslüman’ı hastalandığında sabahleyin ziyarette bulunursa yetmiş bin melek akşama kadar o kimsenin bağışlanmasına dua ederler. Eğer akşam vakti ziyaret ederse yine yetmiş bin melek o kimseye sabaha kadar bağışlanması için dua ederler ve o kimse için Cennet’te hazırlanmış meyveler vardır.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 3; İbn Mâce, Cenaiz: 2)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir. Bu hadis değişik bir şekilde Ali’den rivâyet edilmiş olup kimi râvîler mevkuf olarak rivâyet ederek merfu hale getirmemişlerdir. Ebû Fahite’nin ismi Saîd b. Ilâka’dır.
Ø ölüm temenni edilmemeli
970- Hârise b. Mudarrib (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Karnına ateşle dağlama yaptıran Habbab’ın yanına varmıştım. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından benim kadar bela ve sıkıntıyla karşılaşan kimse bilmiyorum. Rasûlullah (s.a.v.) zamanında bir dirhem bulamaz idim. Şimdi ise evimin bir köşesinde kırk bin dirhemim var. Rasûlullah (s.a.v.) bize yasaklamamış olsaydı veya ölümü arzu etmeyi yasaklamamış olsaydı; çektiğim sıkıntılardan dolayı ölmeyi arzu ederdim.” (Buhârî, Merda: 19; Müslim, Zikr Dua: 4)
Tirmîzî: Bu konuda Enes, Ebû Hüreyre ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Habbab hadisi hasen sahihtir. Enes b. Mâlik’den şu şekilde de rivâyet edilmiştir: “Sizden biriniz başına gelen bir sıkıntıdan dolayı ölmeyi arzu etmesin ve Allah’ım yaşamak hakkımda hayırlıysa beni yaşat; ölüm hakkımda hayırlı ise beni öldür” desin.
971- Aynı şekilde Ali b. Hucr (r.a.); İsmail b. İbrahim’den ve Abdulaziz b. Suheyb’den ve Enes b. Mâlik’den benzeri bir hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ø hasta ziyaretinde hastaya dua okunur mu?
972- Ebû Saîd (r.a.)’den rivâyete göre, Cibril, Rasûlullah (s.a.v.)’e geldi ve “Ey Muhammed hasta mısın? Bir şikayetin var mı? dedi. Peygamber (s.a.v.)’de “Evet” deyince; Cibril: “Allah’ın adıy ila sana zarar veren her şeyden her şahıs ve hased eden her gözden, senin korunmanı isterim. Yine Allah’ın adıyla senin korunmanı isterim. Allah sana şifalar versin” diye dua etti ve böylece dua edilmesini öğretmiş oldu. (İbn Mâce, Tıp: 36)
973- Abdulaziz b. Suheyb (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ben ve Sabit, Enes’in yanına gitmiştik. Sabit dedi ki: “Ey Ebû Hamza biraz rahatsızım” Bunun üzerine Enes: “Rasûlullah (s.a.v.)’in okuduğu şekilde sana okuyayım mı? Sabit’te “Evet” dedi. Bunun üzerine Enes: “Allah’ım, ey insanların Rabbi, hastalık ve sıkıntıların gidericisi şifa ver sen şifa verensin senden başka şifa veren yoktur, öyle bir şifa ki hiçbir hastalık bırakmasın” duasını yaptı. (Buhârî, Merda: 20; Ebû Dâvûd, Tıp: 19)
Tirmîzî: Bu konuda Enes ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Saîd hadisi hasen sahihtir. Bu hadis hakkında Ebû Zür’a’ya şöyle sordum: Abdulaziz’in, Ebû Nadre’den ve Ebû Saîd’den rivâyeti mi yoksa Abdulaziz’in, Enes’den rivâyeti mi daha sahihtir. Dedi ki: İkisi de sahihtir.
Yine bu hadis: Abdussamed b. Abdulvaris’in babasından, Abdulaziz b. Suheyb’den, Ebû Nadre, Ebû Saîd, Abdulaziz b. Suheyb ve Enes’den de rivâyet edilmiştir.
Ø vasiyyet etmenin tavsiye edilmesi
974- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Vasiyet edebilecek kadar malı bulunan bir kimsenin vasiyeti yanında yazılı bulunmaksızın iki gece bile geçirmesi caiz olmaz.” (Buhârî, Vesaya: 1; Müslim, Vasıyye: 1)
İbn Ömer hadisi hasen sahihtir.
Ø malın ne kadarı allah yolunda vasiyyet edilebilir?
975- Sa’d b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) hasta iken ziyaretime geldi ve dedi ki: “Malların konusunda vasiyetin varmı?” “Evet” dedim. “Ne kadarını?” buyurdu. Ben de: “Tüm malımı Allah yolunda vakfettim” dedim. Bu sefer: “Çocuklarına ne bıraktın?” buyurdu. Ben de: “Onlar zengin ve bolluk içindedirler” dedim. O’da: “Onda birini vasiyet et” buyurdu. Sa’d diyor ki: “Bu konuda daha fazlasını vasiyet edebilmek için direttim sonunda; “Üçte birini vasiyet et, üçte birde çoktur” buyurdular. (Müslim, Vasıyye: 1; Buhârî, Vasiyet: 3)
Ebû Abdurrahman şöyle diyor: Rasûlullah (s.a.v.)’in üçte bir de çoktur buyurmasından dolayı biz üçte birin altına inmesini müstehab görürüz.
Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Sa’d hadisi hasen sahihtir. Değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir; “Üçte biride çoktur” veya “Üçte biride büyüktür” şeklinde de rivâyet edilmiştir. İlim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar, üçte birinden fazlasının vasıyyet edilmemesi görüşündedirler. Üçte birinin altına inmesini müstehab görürler. “Sûfyân es Sevrî diyor ki: Alimlerimiz vasiyetin dörtte bire inmeksizin beşte bir olarak yapılmasını müstehab görürler veya üçte bire varmaksızın dörtte bir vasiyyeti de hoş karşılamışlardır. Her kim malının üçte birini vasiyet etmişse başka da vasiyet için bir şey bırakmamış demektir. Ancak üçte biri vasiyet etmesi caizdir.
Ø ölüm anında hastaya telkin ve dua edilmesi
976- Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ölecek durumdaki hastalarınıza; “Lailahe illallah” sözünü söylemelerini telkin ediniz.” (Müslim, Cenaiz: 1; Ebû Dâvûd, Cenaiz: 15)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Hüreyre, Ümmü Seleme, Âişe, Câbir ve Talha b. Ubeydullah’ın karısı Su’da el Mürriye’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Saîd hadisi hasen garib sahihtir.
977- Ümmü Seleme (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bize şöyle buyurdu: “Hasta veya ölecek bir kimseye geldiğinizde hayır söyleyin çünkü melekler sizin söyleyeceklerinize Amin diyeceklerdir.” Ümmü Seleme dedi ki: Kocam Ebû Seleme öldüğünde Peygamber (s.a.v.)’e geldim ve Ebû Seleme öldü dedim. Rasûlullah (s.a.v.)’de şöyle de buyurdular: “Allah’ım beni ve onu affet ve bana ondan daha hayırlısını ver.” Ben de aynen söyledim ve Allah ölen kocamdan daha hayırlısı olan Rasûlullah (s.a.v.)’i bana eş olarak verdi. (Müslim, Cenaiz: 2; Ebû Dâvûd, Cenaiz: 15)
Şakîk: Selemenin oğlu Ebû Vâil el Esedî’dir.
Tirmîzî: Ümmü Seleme hadisi hasen sahihtir. Ölüm anında hastaya Lailahe illallah kelimesini telkin etmek müstehabtır. Bazı ilim adamları: “Ölecek kimse bu sözü bir sefer söyler ve konuşmazsa fazla ısrar etmek gerekmez.” Abdullah b. Mübarek’den rivâyet edilmiştir. Kendi ölüm hastalığında iken bir adam Lailahe illallah sözünü telkin etti ve ısrarlı davrandı. Bunun üzerine Abdullah dedi ki: Bir sefer söylediğim vakit başka söz söylemediğim sürece ben o söylediğim şey üzerinde sayılırım. Abdullah’ın bu sözünün manası şöyle olmalıdır. “Rasûlullah (s.a.v.)’in son sözü Lailahe ilallah olan Cennete girer” sözünü kastediyor olmalıdır.
Ø ölüm anındaki zorluklar
978- Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’in ölüm anında yanında idim yanında içinde su bulunan bir su kabı vardı, elini o kabın içerisine daldırıp yüzünü siliyor ve şöyle diyordu: “Allah’ım ölüm sancılarından ve ölümün şiddetinden dolayı bana yardım et.” (İbn Mâce, Cenaiz: 64)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir.
979- Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in ölümündeki şahid olduğum ağır durumdan dolayı hiç kimseye kolay ölümünden dolayı gıbta etmem.” (Nesâî, Cenaiz: 6)
Tirmîzî: Ebû Zür’a’ya bu hadis hakkında sordum ve şöyle dedim: Abdurrahman b. Alâ kimdir? Dedi ki: O Leccâc’ın oğlu Alâ’dır. O bu şekilde bilinir.
980- Alkame (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Abdullah b. Mes’ûd’tan işittim şöyle diyordu: Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim şöyle buyurmuştu: “Mü’min alnı terleyerek ve sıkıntılı olarak ruhunu teslim eder ve ölür. Eşek ölümü gibi, ölümü sevmem.” Kendisine şöyle denildi: Eşek ölümü ne demektir? “Ansızın ve çabucak ölümdür” buyurdular. (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
981- Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Gece ve gündüz boyunca kulun işlediği amelleri muhafaza eden ve Allah’a sunan meleklerin bu sahifenin başında ve sonunda bir hayır varsa Allah şöyle buyurur: Ben bu kulumun bu sahifenin her tarafındaki günahlarını bağışladım.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Ø mü’min alın teri çıkararak ölür
982- Abdullah b. Büreyde (r.a.)’in babasından rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Mü’min ölümün şiddetinden veya Allah’ın bağışlamasına karşı mahcup oluşundan dolayı alnı terleyerek ölür.” (Nesâî, Cenaiz: 5; İbn Mâce, Cenaiz: 5)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Mes’ûd’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasendir. Bazı ilim adamları Katâde’nin, Abdullah b. Büreyde’den hadis işittiğini bilmiyoruz diyorlar.
Ø ölüm anında allah’ın rahmetini ümid, azabından korku gerekir mi?
983- Enes (r.a.)‘den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) ölmek üzere olan bir gencin yanına girdi ve: “Kendini nasıl buluyorsun?” diye sordu. Genç: “Ey Allah’ın Rasûlü! Allah’a yemin ederim ki Allah’ın bağışlamasını umuyor günahlarımdan da korkuyorum” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Böyle zamanlarda Allah, kulun kalbine gelen bu iki şeyden umduğunu kendisine verir korktuğu şeyden de onu kurtarır.” (İbn Mâce, Zühd: 31)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir. Bazıları bu hadisi Sabit vasıtasıyla mürsel olarak rivâyet ederler.
Ø ağıt çığlık ve yaka paça yırtarak ölüm haberi yaymak hoş değildir
984- Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ağıt ve çığlıklarla ölüm haberi yaymayın çünkü bu cahiliyye dönemi adetlerindendir.” Abdullah diyor ki: “Na’y; Ağıt ve çığlıklarla ölüm haberi ilan etmek demektir.” (İbn Mâce, Cenaiz: 51; Nesâî, Cenaiz: 15)
985- Yine Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den merfu olmaksızın bu hadisin benzerini nakledilmiş olup; “Na’y: ağıt ve çığlıklarla ölüm haberi duyurmaktır” sözü geçmemektedir.
Tirmîzî: Bu rivâyet Anbese’nin, Ebû Hamza’dan rivâyetinden daha sahihtir. Ebû Hamza: Meymun el A’ver olup hadisçiler yanında pek sağlam bir kimse sayılmaz.
Tirmîzî: Abdullah hadisi hasen garibtir. Bazı ilim adamları na’yı hoş karşılamazlar ve na’yı: “Falan kimse öldü cenazesinde bulunun diye özel görevlilerle ilan etmektir” şeklinde tanımlarlar. Bazı ilim adamları ise: Yakın ve akrabalarına bildirmekte bir sakınca yoktur” derler. İbrahim’in şöyle dediği de rivâyet edilmiştir: “Kişinin ölümü yakınlarına bildirmekte bir sakınca yoktur.”
986- Huzeyfe b. Yemân (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Ben öldüğüm zaman benim öldüğümü kimseye bildirmeyin çünkü na’y olabileceğinden korkarım çünkü Rasûlullah (s.a.v.)’den na’yı yasakladığını işittim.” (İbn Mâce, Cenaiz: 14)
Bu hadis hasen sahihtir.
Ø sabır, hadiselerin ilk anında yapılmalıdır
987- Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sabr hadiselerin ilk anında yapılandır.” (Buhârî, Cenaiz: 32; Müslim, Cenaiz: 8)
Tirmîzî: Bu hadis bu şekliyle garibtir.
988- Yine Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sabr’ın değer ve kıymeti ilk anda yapılandır.” (Buhârî, Cenaiz: 32; Müslim, Cenaiz: 8)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ø ölen kişi öpülebilir mi?
989- Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Osman b. Maz’un’u ölümü anında ağlayarak veya gözlerinden yaşlar döküldüğü halde öptü.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 35; İbn Mâce, Cenaiz: 7)
Bu konuda İbn Abbâs, Câbir ve Âişe’den de rivâyet olup bu kimseler şöyle derler: Peygamber (s.a.v.) vefat ettiğinde Ebû Bekir, Peygamberimiz (s.a.v.)’i öpmüştü.
Tirmîzî: Bu Âişe hadisi hasen sahihtir.
Ø ölen kimsenin yıkanması
990- Ümmü Atıyye (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’in kızlarından biri vefat etmişti. Bunun üzerine: “Rasûlullah (s.a.v.); O’nu, tek olarak, üç veya beş gerek duyarsanız daha fazla yıkayın su ve sidr ile yıkayın sonuncusunda ise kafur veya kafurdan bir parça koyarak yıkayın işiniz bitince bana bildirin buyurdu. Bizde işimiz bitince bildirdik. Bize kendi giydiği hıkv denilen elbisesini verdi ve bunu ona iç gömleği yapın buyurdular.” (Buhârî, Cenaiz: 8; Müslim, Cenaiz: 12)
Hüşeym diyor ki: Bu hadisin başka rivâyetlerinde -belki Hişâm’da onlardan olabilir- Ümmü Atıyye şöyle demiştir: Onun saçını üç örgü halinde yapmıştık. Yine Hüşeym diyor ki: Zannedersem saçının örgüsünü arka tarafına getirdik dedi ve sözünü şöyle sürdürdü: Rivâyet edenler arasından Hâlid, Hafsa’dan, Muhammed’den Ümmü Atıyye’den naklederek şöyle dediler. Rasûlullah (s.a.v.) bize şöyle buyurdu: “Cenazeyi yıkamaya sağ tarafından ve abdest organlarından başlayın.”
Bu konuda Ümmü Süleym’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ümmü Atıyye hadisi hasen sahihtir. İlim adamlarının uygulaması bu hadise göredir.
İbrahim Nehaî’den: Rivâyete göre, şöyle demektedir. Cenaze yıkamak aynen cünüplükten temizlenmek için yapılan yıkama gibidir.
Mâlik b. Enes der ki: Bizce cenaze yıkama işinde belli bir sınırlama ve belli bir yoktur. Cenaze tertemiz yıkanır.
Şâfii der ki: Mâlik kirden arındırılır ve temizlenir demekle kısa ve özlü konuşmuştur. Düz su veya sabun karıştırılmış su ile yıkarsa bu gusül yerine geçer. Fakat benim hoşuma giden üç ve üçten fazla yıkanmasıdır. Rasûlullah (s.a.v.)’in “O’nu üç, beş kere yıkayın” emrinden dolayı üçten eksik yıkanmamalıdır. Üçten az yıkamakla da kirden temizlenirse buda yeterlidir. Bizce Rasûlullah (s.a.v.)’in “Üç, beş kere yıkayın” sözü sınır koymadığı için sadece temizleyin anlamındadır. Fıkıhçılar da aynı kanaatte olup, hadisin manalarını daha iyi bilirler. Ahmed ve İshâk ta şöyle demektedirler: Yıkamalar su ve sidr ile olur sonuncusunda ise kafurdan bir parça atılarak yıkama bitirilmiş olur.
Ø misk güzel kokulardan mıdır?
991- Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Güzel kokuların en iyisi misk’tir.” (Müslim, Edeb: 5; Ebû Dâvûd, Cenaiz: 32)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
992- Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.)’e misk’den soruldu; “O güzel kokuların en iyisidir” buyurdular. (Müslim, Edeb: 5; Ebû Dâvûd, Cenaiz: 32)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahih olup bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar Ahmed ve İshâk bunlardandır. Bazı ilim adamları ise cenazeye misk sürmenin hoş olmadığı kanaatindedirler.
Tirmîzî: Müstemir b. Reyyan bu hadisi aynı şekilde Ebû Nadra’dan ve Ebû Saîd el Hudrî’den rivâyet etmiştir.
Ali diyor ki: Yahya b. Saîd şöyle der: Müstemir b. Reyyan güvenilir bir kimsedir.
Yahya der ki: Huleyd b. Cafer’de güvenilir bir kimsedir.
Ø cenazeyi yıkamak ve taşımaktan dolayı birşey gerekir mi?
993- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cenazeyi yıkamaktan dolayı gusletmek, cenazeyi taşımaktan dolayı ise abdest almak gerekir.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 34)
Tirmîzî: Bu konuda Ali ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen olup yine Ebû Hüreyre’den mevkuf olarak ta rivâyet edilmiştir. Cenaze yıkayan kimse hakkında ilim adamları değişik görüşler ileri sürmüşler olup Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve diğer dönemlerden bir kısım ilim adamları cenazeyi yıkayan kimsenin gusletmesi gerekir derken bir kısmı da abdest alması yeterlidir demektedirler.
Mâlik b. Enes der ki: Cenaze yıkayan kimsenin gusletmesini müstehab görürüm, vâcib olduğu kanaatinde değilim.
Şâfii’de: Aynı kanaattedir. Ahmed’de der ki: Cenaze yıkayan kimseye gusletmek gerekmez kanaatindeyim. Abdest almaya gelince; bu konuda söylenenlerin en azı abdest almaktır. İshâk der ki: Abdest almak mutlaka gereklidir.
Tirmîzî: Abdullah b. Mübarek’in şöyle dediği rivâyet edilmiştir. Cenaze yıkamaktan dolayı ne gusledilir nede abdest alınır.
Ø kefen nasıl olmalıdır?
994- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Beyaz elbise giyiniz çünkü en hayırlı elbiseleriniz beyaz renkli olanlardır. Ölülerinizi de beyaz kefenle kefenleyiniz.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 29; İbn Mâce, Cenaiz: 12)
Bu konuda Semure, İbn Ömer ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir. İlim adamları beyaz kumaşla kefenlenmeyi müstehab görürler.
İbn’ül Mübarek der ki: Kişinin namaz kıldığı elbisesiyle kefenlenmesi bence daha sevimlidir.
Ahmed ve İshâk’ta şöyle derler: Bizce kefenin beyaz renkli ve güzel olanı daha sevimlidir.
Ø kefen nasıl olmalıdır?
995- Ebû Katâde (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ölen bir kimse adına yetkili olan kimse onun kefenini güzelinden yapsın.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Bu konuda Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir.
İbn’ül Mübarek der ki: “Ölen kardeşinin kefenini güzelinden yapsın” sözü üzerine Sellam b. ebî Mutî’ şöyle demektedir: “O kefen temiz olmalıdır, pahalı olması gerekmez.”
Ø Rasûlullah (s.a.v.)’in kefenlenmesi nasıldı?
996- Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), üç parça beyaz yemen kumaşı ile kefenlendi gömlek ve sarık yoktu.” (Müslim, Cenaiz: 13; İbn Mâce, Cenaiz: 11 )
Tirmîzî: Âişe (r.anha)’ya: “İki parça kumaş birde çizgili kumaşla kefenlendiği söyleniliyor” denilince, Âişe şöyle dedi: Çizgili bir kumaş getirildi fakat onunla kefenlenmeyip o kumaşı geri verdiler.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
997- Câbir b. Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Hamza b. Abdulmuttâlib’i çizgili tek bir kumaşla kefenlemişti.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu konuda; Ali, İbn Abbâs, Abdullah b. Muğaffel ve İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Âişe hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in kefeni hakkında değişik rivâyetler gelmiş olup bu konuda en sahih olan rivâyet Âişe’nin rivâyetidir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabı ve sonraki dönem ilim adamlarının pek çoğu uygulamalarını bu hadise göre yaparlar.
Sûfyân der ki: Erkek üç kat elbiseyle kefenlenir; biri gömlek ikiside sargı olmak üzere imkan varsa üç sargıyla da olabilir. Sarılacak iki parça bulunmasa, tek parça bile yeterlidir. İki parça da yeterli olup üç parça olursa daha iyidir. Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüşte olup: “Kadın beş parça ile kefenlenir” demektedirler.
Ø ölen kimsenin ailesine yemek götürülür mü?
998- Abdullah b. Cafer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Cafer’in ölüm haberi gelince Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Cafer’in ailesi için yemek hazırlayın çünkü onları cenaze meşgul etti.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 25; İbn Mâce, Cenaiz: 59)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bazı ilim adamları ölünün ailesinin sıkıntıyla meşgul olduklarından dolayı bir miktar yiyecek ile gitmeyi müstehab görmüşlerdir. Şâfii bu görüştedir.
Tirmîzî: Cafer b. Hâlid; Sare’nin oğludur ve güvenilir bir kimsedir. İbn Cüreyc kendisinden hadis rivâyet etmiştir.
Ø ölen kimse için dövünmek yaka paça yırtmak doğru mudur?
999- Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ölüm ve benzeri sıkıntılar anında yaka paça yırtan yanaklarını döven ve cahilce bağırıp çağıranlar bizden değildir” (Buhârî, Cenaiz: 45; İbn Mâce, Cenaiz: 14)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ø ölü için yüksek sesle ağlanabilir mi?
1000- Ali b. Rebia el Esedî’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ensâr’dan Karaza b. Ka’b denilen bir adam öldü ona yüksek sesle ağlandı. Bunun üzerine Muğîre b. Şu’be gelerek minbere çıktı Allah’a hamd ve övgülerden sonra şöyle dedi: “İslâm’da ölüye yüksek sesle ağlamak ta ne oluyor? Ben Rasûlullah (s.a.v.)’den kime yüksek sesle ağlanırsa kendisine yapılan bu feryat ve figandan dolayı o kimse azab olunur.” dediğini işittim. (Buhârî, Cenaiz: 45; İbn Mâce, Cenaiz: 24)
Bu konuda Ömer, Ali, Ebû Musa, Kays b. Âsım, Ebû Hüreyre, Cünade b. Mâlik, Enes, Ümmü Atıyye, Semure ve Ebû Malik el Eş’arî’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Muğıre hadisi garib hasen sahihtir.
1001- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ümmetimde dört özellik cahiliyye adetlerinden olup onları pek bırakmak istemezler. 1- Ölünün arkasından yüksek sesle ağlamak. 2- İnsanların şeref ve neseplerine dil uzatmak. 3- Bulaşıcılık (ki bir deve uyuz oldu, yüz deveyi uyuz yaptı ilk deveyi kim uyuz yaptı? 4- Yıldızlardan yağmur ve hava şartları hakkındaki tahminler ki; (falan yıldız vasıtasıyla bize yağmur yağdırıldı gibi sözler.)” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir.
Ø ölünün arkasından ağlanabilir mi?
1002- Ömer b. Hattâb (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ölen kimse arkasından ağlanırsa azâb görür.” (Buhârî, Cenaiz: 32; Ebû Dâvûd, Cenaiz: 25)
Bu konuda İbn Ömer ve Imrân b. Husayn’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ömer hadisi hasen sahihtir. Bazı ilim adamları ölü arkasından ağlamayı hoş karşılamazlar ve “Ölü arkasından ağlanmakla azâblandırılır” derler ve uygulamalarını bu hadisle yaparlar.
İbn’ül Mübarek diyor ki: Ölen kimse sağlığında ağlanmamasını duyurmuş ise kendisine bir şey olmayacağını ümit ederim.
1003- Ebû Musa el Eş’arî’nin babasından bize naklettiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse ölür de arkasından ağlayıcıları vah vah desteğimiz vah vah efendimiz ve benzeri ifadelerle ağlarlar ise o cenaze başına iki melek görevlendirilir ve itip kakarak sen böyle miydin derler.” (İbn Mâce, Cenaiz: 54; Buhârî, Cenaiz: 32)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir.
Ø ölü arkasından ağlamanın bir sınırı var mıdır?
1004- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.): “Ölen kimse kendisine ağlandığı takdirde azâb görür.” Bu rivâyeti duyunca Âişe dedi ki: Allah İbn Ömer’e acısın affetsin gerçekten yalan söylemedi ama herhalde yanıldı çünkü Rasûlullah (s.a.v.) ölen bir Yahudi için şöyle demişti: “Ölen kimse azâb görüyor arkasındakiler de ona ağlıyorlar.” (Buhârî, Cenaiz: 43; Müslim, Cenaiz: 10)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs, Karaza b. Ka’b, Ebû Hüreyre, İbn Mes’ûd ve Üsâme b. Zeyd’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Âişe hadisi hasen sahihtir. Bu hadis Âişe’den değişik şekillerde de rivâyet olunmuştur. İlim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar. İsra sûresi 15. ayetini bu anlamda yorumlamışlardır. Şâfii’nin görüşü budur.
1005- Câbir b. Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Abdurrahman b. Avf’ın elinden tutarak son anlarını yaşamakta olan oğlu İbrahim’in yanına vardılar. Peygamber (s.a.v.) çocuğunu kucağına aldı ve ağladı. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf; Ağlamayı bize yasaklıyor ve kendiniz ağlıyorsunuz ha dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ben sadece dengesizce ve bağırarak ağlamaktan dolayı yasakladım. Yani musibet anındaki dengesiz sesleri, yüzlerin tırmalanmasını, yaka paça yırtılmasını ve şeytanca gürültüsü durumundaki sesleri…” Bu hadis daha uzuncadır. (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis hasendir.
1006- İbn Ömer’in “Dirilerin ağlaması yüzünden ölü azâb görür” sözü Âişe’ye hatırlatıldı O’da şöyle dedi: Abdurrahman’ın babasını Allah affetsin yalan söylemedi fakat unuttu veya hatalı konuştu. Çünkü; “Rasûlullah (s.a.v.), Yahudi bir kadının kabri yanından geçti ve: Onlar ölü için ağlıyorlar o ise kabrinde azâb görüyor” buyurdular. (Buhârî, Cenaiz: 33; Müslim, Cenaiz: 10)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ø cenazenin önünde yürünebilir mi?
1007- Sâlim (r.a.)’in babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Ebû Bekir ve Ömer’in, cenazenin önünden yürüdüklerini gördüm.” (İbn Mâce, Cenaiz: 16)
1008- Yine Sâlim b. Abdullah’ın babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v.)’i Ebû Bekir ve Ömer’i cenazenin önünden yürüdüklerini gördüm.” (İbn Mâce, Cenaiz: 16)
1009- Zührî (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Ebû Bekir ve Ömer, cenazenin önünden yürürlerdi.” (İbn Mâce, Cenaiz: 16)
Zührî diyor ki: Sâlim’in bana bildirdiğine göre babası yani Ömer’in oğlu Abdullah cenazenin önünden yürürdü.
Tirmîzî: Bu konuda Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Ömer hadisi değişik şekillerde rivâyet edilmiştir. İbn Cüreyc, Ziyâd b. Sa’d ve pek çok kimse Zührî’den, Sâlim’den ve babasından İbn Uyeyne’nin rivâyeti gibi rivâyet etmişlerdir. Ma’mer, Yunus b. Yezîd, Mâlik ve pek çok hadis hafızı Zührî’den “Peygamber (s.a.v.) cenazenin önünden yürürdü” şeklinde rivâyet etmişlerdir.
Zühri der ki: Sâlim babasının cenazenin önünden yürüdüğünü haber vermiştir. Hadisçilerin hepsi bu konuda mürsel olan rivâyetin daha sahih olduğu kanaatindedirler.
Tirmîzî: Yahya b. Musa’dan işittim şöyle diyordu: İbn’ül Mübarek’den naklederek Abdurrezzak diyor ki: Bu konuda Zührî’den gelen mürsel hadis İbn Uyeyne’nin hadisinden daha sahihtir.
İbn’ül Mübarek diyor ki: İbn Cüreyc’in bu hadisi İbn Uyeyne’den aldığı kanaatindeyim.
Tirmîzî: Hemmâm b. Yahya bu hadisi Sa’dın oğlu Ziyâd’tan, Mansur’dan, Bekir ve Sûfyân yoluyla Zührî’den, Sâlim’den ve babasından rivâyet etmiştir. Hemmâm’ın kendisinden rivâyet ettiği kimse Sûfyân b. Uyeyne’dir.
İlim adamları cenaze önünden yürümek konusunda değişik görüşler ileri sürmüşler. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönemlerin alimlerinden bir kısmı cenaze önünden yürümek daha değerlidir demektedirler. Ahmed ve Şâfii bunlardandır.
Tirmîzî: Bu konuda Enes hadisi pek şöhret bulmamıştır.
1010- Enes (r.a.)’den rivâyete göre, “Peygamber (s.a.v.), Ebû Bekir, Ömer ve Osman cenazenin önünde yürürlerdi.” (İbn Mâce, Cenaiz: 16)
Tirmîzî: Bu hadis hakkında Muhammed’e sordum şöyle dedi: Bu hadis Muhammed b. Bekir’in yanıldığı hatalı bir rivâyettir. Bu hadis Yunus’tan ve Zührî’den şöyle rivâyet edilmiştir: “Peygamber (s.a.v.), Ebû Bekir ve Ömer cenazenin önünden yürürlerdi.”
Zührî der ki: Sâlim’in bana bildirdiğine göre, babası cenazenin önünden yürürmüş. Muhammed, bu rivâyet daha sahihtir diyor.
Ø cenazenin arkasından da yürünebilir mi?
1011- Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) cenazenin arkasından yürümeyi sorduk şöyle buyurdular: Kısa ve hızlı adımlarla yürüyün, o cenaze hayırlı bir kimse ise; onu çabucak gideceği yere ulaştırmış olursunuz. Şerli bir kimse ise; Cehennem ehli bizden bir an önce uzaklaşıp gitsin. Cenazenin arkasından yürünür, cenaze arkadan gelen değildir. Önde giden; cenaze merasiminde bulunmuş sayılmaz.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 44)
Tirmîzî: Abdullah b. Mes’ûd’un bu hadisini sadece bu şekliyle bilmekteyiz.
Tirmîzî: Muhammed b. İsmail’in Ebû Macid’in bu hadisine zayıf dediğini işittim. Muhammed diyor ki: İbn Uyeyne, Humeydî’den naklen dedi ki Yahya’ya “Bu Macid’te kimdir? Diye soruldu. Bunun üzerine Yahya (O belirsiz bir kimse olarak) “Kuştur uçtu geldi bize hadis rivâyet etti.”
Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve sonrakilerden bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve cenazenin arkasından ve yaya olarak yürümenin daha değerli olduğu görüşündedirler. Sûfyân es Sevrî ve İshâk bunlardandır.
“Ebû Macid” bilinmeyen meçhul bir kişidir. İbn Mes’ûd’tan iki hadis rivâyet etmiştir. “Yahya” Teymullah oğullarının imamı olup güvenilir bir kimsedir, künyesi Ebûl Hâris’tir. Kendisine Yahya el Câbir veya Yahya el Mücbir’de denilir, Küfelidir. Şu’be, Sûfyân es Sevrî, Ebûl Ahvas ve Sûfyân b. Uyeyne kendisinden hadis rivâyet etmişlerdir.
Ø cenaze arkasından binitle takip edilebilir mi?
1012- Sevbân (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte bir cenazede bulunmuştuk. Rasûlullah (s.a.v.), binitlerine binerek cenazeyi takip eden kimseler gördü ve şöyle buyurdu: “Siz utanmaz mısınız? Melekler yaya olarak katılmışlar, siz ise binit üzerindesiniz.” (İbn Mâce, Cenaiz: 15; Ebû Dâvûd, Cenaiz: 42)
Tirmîzî: Bu konuda Muğîre b. Şu’be ve Câbir b. Semure’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Sevbân’ın bu hadisi ayrıca kendisinden mevkuf olarak da rivâyet edilmiş olup Muhammed diyor ki: Mevkuf rivâyet mürsel rivâyetten daha sahihtir.
Ø CENEZEYE BİNİTLE KATILMAK MÜMKÜN MÜDÜR?
1013- Simak (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Câbir b. Semure’den işittim şöyle diyordu: “Peygamber (s.a.v.) ile beraber Ebû’d Dahdah’ın cenazesinde bulunduk, Peygamber (s.a.v.), hızlı giden ve şaha kalkan bir atın üzerindeydi.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 44; İbn Mâce, Cenaiz: 215)
1014- Câbir b. Semure (r.a.)’den rivâyete göre: “Peygamber (s.a.v.), Ebû’d Dahdah’ın cenazesinin ardından yaya yürüdü dönüşte ise bir at üzerindeydi.” (Müslim, Cenaiz: 28; Ebû Dâvûd, Cenaiz: 44)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ø cenaze bekletilmeksizin çabuk kaldırılması gerektiği
1015- Ebû Hüreyre (r.a.)’den aktarıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cenazeyi çabucak kaldırınız; Eğer o iyi bir kimse ise onu hayır ve sevâbına yaklaştırmış olursunuz, eğer şerli bir kimse ise onu omuzlarınızdan indirip atmış olursunuz.” (Müslim, Cenaiz: 16; Ebû davud: Cenaiz: 45)
Bu konuda Ebû Bekre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir.
Ø uhud şehîdleri ve hamzanın defnedilmesi
1016- Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Uhud günü Hamza’nın cesedinin yanına geldi ve durakladı, cesed üzerinde müsle (gözü oyulmuş kulağı burnu kesilmiş) yapıldığını gördü ve şöyle buyurdu. Halam ve Hamza’nın kız kardeşi Safiyye’yi sıkıntıya sokacak olmasaydım. Hamza’nın cesedini böylece bırakır vahşî hayvanların yemesine terk eder kıyamette de onların karınlarından haşredilmesini isterdim.”
Enes diyor ki: “Sonra Rasûlullah (s.a.v.), çizgili kumaştan yapılmış bir elbise istedi onunla kefenledi. Bu kumaş başı tarafına çekildiğinde ayakları, ayaklarına doğru çekildiğinde ise başı açık kalıyordu.”
Enes diyor ki: “Şehîdler çok fakat kefen yapılacak malzeme çok azdı.” Enes şöyle devam etti: Tek kişi veya iki kişi veya üç kişi bir kefene sarılıyor ve bir kabre defnediliyordu. Defnederken Rasûlullah (s.a.v.) Kurânî bilgisi hangisinin çoktur diye soruyor ve onu kıbleye doğru öne geçiriyordu. Enes diyor ki: Böylece tüm Uhud şehîdlerini defnetti ve onlara cenaze namazı kılmadı. (Buhârî, Cenaiz: 74)
Tirmîzî: Enes hadisi hasen garib olup sadece bu şekliyle biliyoruz.
Nemire (Eskimiş elbise) demektir.
Bu hadisin rivâyetinde Üsâme b. Zeyd’e muhalefet edilmiştir. Leys b. Sa’d, İbn Şihâb’tan, Abdurrahman b. Ka’b b. Mâlik’den, Câbir b. Abdullah b. Zeyd’den bu hadisi rivâyet etmiştir. Ma’mer ise yine bu hadisi; Zührî’den, Abdullah b. Sa’lebe’den, Câbir’den rivâyet etmiştir.
Enes ve Zührî’den bu hadisi rivâyet eden Üsâme b. Zeyd’den başka bir kimse bilmiyoruz. Muhammed’e bu hadis hakkında sordum şöyle dedi: Leys’in, İbn Sihab’tan, Abdurrahman b. Ka’b b. Mâlik’den ve Câbir’den rivâyet edileni daha sahihtir.
Ø Rasûlullah (s.a.v.)’in bazı ahlakî özellikleri nelerdir?
1017- Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), hastayı ziyaret eder, cenazede bulunur, (Deve at varken bile) eşeğe bile biner, bir kölenin davetine bile icabet eden bir alçak gönüllülüğe sahibti. Hatta Benî Kurayza günü yuları ve semeri hurma lifi ve ipten örülmüş bir eşeğe binmişti.” (İbn Mâce, Zühd: 16)
Tirmîzî: Bu hadis sadece Müslim’in, Enes’den yaptığı bu rivâyetiyle bilmekteyiz. Müslim el A’ver’in hadis konusunda zayıf olduğu söylenir. Müslim b. Keysân’da denilen bu kimse hakkında ileri geri konuşulmuş olup kendisinden Şu’be ve Sûfyân el Melaî hadis rivâyet etmiştir.
Ø Peygamberler hangi mezarlığa defnedilirler?
1018- Âişe (r.anha)’dan rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) vefat edince defnedilmesi konusunda değişik görüşler ortaya atıldı. Ebû Bekir (r.a.) şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v.)’den işitip halen unutmadığım bir söz vardır şöyle buyurmuştur: “Allah peygamberlerin ruhunu defnedilmek istediği yerde kabzeder öyleyse onu yatağının olduğu yere defnediniz.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Abdurrahman b. Ebû Bekir el Müleykî’nin hafızasının zayıf olduğu söylenmiştir. Bu hadis değişik yollarla da rivâyet edilmiştir. ibn Abbâs, Ebû Bekir’den de aynı şekilde bu hadisi rivâyet etmiştir.
Ø ölen kimselerin hangi özellikleri hatırlanmalı?
1019- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ölen kimselerin iyi yönlerini anıp hatırlayın kötülüklerini ise gündeme getirmeyin.” (İbn Mâce, Cenaiz: 20; Nesâî, Cenaiz: 51)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Muhammed’den işittim şöyle diyordu: Imrân b. Enes el Mekkî hoş olmayan rivâyetler yapan birisidir. Bazıları da bu hadisi Âişe’den rivâyet ettiler.
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Muhammed’den işittim şöyle diyordu: Imrân b. ebî Enes el mekkî hoş olmayan rivâyetler yapan birisidir. Bazıları da bu hadisi Âişe’den rivâyet ettiler.
Tirmîzî: Imrân b. ebî Enes; Mısırlı olup Mekkeli Imrân b. Enes’den daha sağlam ve yaşlı birisidir.
Ø cenaze kabre konulmadan önce oturulabilir mi?
1020- Ubâde b. Sâmit (r.a.)’den rivâyete şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), cenazesine katıldığı kimse kabre konulmadan önce oturmazdı. Bir Yahudi bilgini de: “Bizde böyle yaparız” dedi. Bunun üzerine “Rasûlullah (s.a.v.) oturdu ve onların yaptıkları şeylerin aykırı olanını yapın” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 42; İbn Mâce, Cenaiz: 35)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Bişr b. Rafi’ hadis konusunda pek sağlam birisi değildir.
Ø Cennet’teki “hamd evi” kimlere verilecektir?
1021- Ebû Sinan (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Oğlum Sinan’ı defnettim. Ebû Talha el Havlanî kabrin kenarında oturuyordu kabirden çıkmak istediğimde elimden tuttu ve şöyle dedi: “Ey Ebû Sinan sana bir müjde vereyim mi? Bende evet dedim. Dedi ki: Dahhâk b. Abdurrahman b. Arzeb, Ebû Musa el Eşarî’den bana rivâyet ettiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kulun çocuğu vefat ettiğinde Allah; meleklerine kulumun çocuğunun ruhunu kabzettiniz mi? Buyurur. Melekler evet derler. Sonra Allah şöyle buyurur: Onun gönlünün meyvesini mi kopardınız? Meleklerde evet derler. Kulum ne dedi? Buyurur. Melekler de: “Hamdetti ve İnna lillahi ve inna ileyhî raciûn” dedi. Derler. Bunun üzerine Allah’ta şöyle buyurur: “Bu kuluma Cennet’te bir ev yapın ve adını “Hamd evi” koyun.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir.
Ø cenaze namazında tekbir sayısı kaçtır?
1022- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) Habeş Kralı olarak Necaşi’ye cenazesi yok iken arkasından gıyabî cenaze namazını kıldı ve bu namazda dört tekbir almıştı.” (Buhârî, Cenaiz: 6; İbn Mâce, Cenaiz: 24)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs, İbn ebî Evfâ, Câbir, Yezîd b. Sabit ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Yezîd b. Sabit; Zeyd b. Sabit’in kardeşi olup yaşça ondan büyüktür. Bedir savaşında bulunmuştur. Zeyd ise bulunmamıştır.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönemlerden pek çok ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve cenaze namazında dört tekbir alırlar. Sûfyân es Sevrî, Mâlik b. Enes, İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardandır.
1023- Abdurrahman b. ebî Leylâ (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Zeyd b. Erkâm cenaze namazında dört tekbir alırdı. Bir seferinde ise beş tekbir almıştı. Kendisine bunu sorduk dedi ki: “Rasûlullah (s.a.v.) beş tekbir de alırdı.” (Müslim, Cenaiz: 22; Ebû Dâvûd: Cenaiz: 52)
Tirmîzî: Zeyd b. Erkâm hadisi hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönemlerden bazı ilim adamları bu görüşte olup cenaze namazında beş tekbir alınır demektedirler.
Ahmed ve İshâk şöyle derler: İmam beş tekbir alarak cenaze namazını kıldırırsa imama mutlaka uyulur.
Ø cenaze namazında okunacak dualar
1024- Ebû İbrahim el Eşhelî (r.a.)’in babasından rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) cenaze namazı kıldığı zaman “Allah’ım dirimizi, ölümüzü burada bulunanımızı ve bulunmayanımızı, küçüğümüzü, büyüğümüzü, erkeğimizi ve dişimizi hepsini affet” diye dua ederdi. Yahya diyor ki: Ebû Seleme b. Abdurrahman, Ebû Hüreyre’den bu hadisin benzerini bize aktardı ve şu ilaveyi yaptı. “Allah’ım aramızda yaşamasını dilediğin kimseyi İslam üzere yaşat ölmesini istediğin kimseyi de imanla öldür.” (56; İbn Mâce, Cenaiz: 23; Buhârî, Cenaiz: 65)
Tirmîzî: Bu konuda Abdurrahman, Âişe, Ebû Katâde, Avf b. Mâlik ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû İbrahim’in babasından hadisi hasen sahihtir.
Hişâm ed Destevâî ve Ali b. el Mübarek bu hadisi Yahya b. ebî Kesir’den, Ebû Seleme b. Abdurrahman’dan ve Peygamber (s.a.v.)’den mürsel olarak rivâyet etmişlerdir. İkrime b. Ammâr; Yahya b. ebî Kesir’den, Ebû Seleme’den, Âişe’den aynı hadisi rivâyet etmiştir. İkrime b. Ammâr hadisi pek makbul değildir. İkrime Yahya hadisinde vehme kapılarak yanılmıştır. Bu hadis aynı şekilde Yahya b. Ebû Kesir, Abdullah b. Ebû Katâde ve babasından da rivâyet edilmiştir.
Muhammed’den işittim diyor ki: Bu konuda en sahih rivâyet Yahya b. ebî Kesir’in, Ebû İbrahim el Eşhelî’nin babasından yaptığı rivâyettir. Kendisine Ebû İbrahim’in isminin ne olduğunu sordum bilemedi.
1025- Avf b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bir ölüye cenaze namazı kılarken şöyle söylediğini işittim namazında şöyle diyordu: “Allah’ım affet onu, acı ona, çamaşırın kirden temizlendiği gibi onu dolu (yağmur, kar) ile günahlarından arındır.” (Müslim, Cenaiz: 26; İbn Mâce, Cenaiz: 23)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Muhammed: Bu konuda en sahih hadis budur demektedir.
Ø cenaze namazında fatiha sûresi okunur mu?
1026- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Peygamber (s.a.v.), cenaze namazında Fatiha sûresini okudu.” (Buhârî, Cenaiz: 65; Nesâî, Cenaiz: 77)
Tirmîzî: Bu konuda Ümmü Şerik’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Abbâs, hadisinin senedi pek sağlam değildir.
İbrahim b. Osman’a Ebû Şeybe el Vasîtî denir rivâyeti pek kabul görmeyen kimselerdendir. İbn Abbâs’tan sahih olan rivâyet onun şöyle dediğidir: “Cenaze namazında Fatiha sûresi okumak sünnettendir.”
1027- Talha b. Avf (r.a.)’den rivâyete göre; İbn Abbâs ceneze namazını kılarken Fatiha sûresini okudu kendisine sordum: “Fatiha okumak sünnettendir veya sünnetin tamamındandır” dedi. (Buhârî, Cenaiz: 65; Nesâî, Cenaiz: 77)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönem ilim adamlarından bazıları uygulamalarını bu hadisle yaparak ilk tekbirden sonra Fatiha sûresini okumayı tercih ederler. Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardandır.
Bazı ilim adamları da şöyle derler: Cenaze namazında Fatiha süresini okumak yoktur. Fakat Allah’a övgü Peygamber (s.a.v.)’e salevat ve ölen kimseye duadan ibarettir. Küfeliler, Sevrî ve başkaları bunlardandır.
Talha b. Abdullah b. Avf, Abdurrahman b. Avf’ın kardeşinin oğludur, kendisinden Zührî hadis rivâyet etmiştir.
Ø cenaze namazı kaç saf olmalıdır?
1028- Abdullah b. Yezenî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Mâlik b. Hübeyre bir sefer cenaze namazı kıldıracağında cemaati az bularak onları üç saf haline getirdi sonra da dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Bir kimse üzerinde üç saf cemaat cenaze namazı kılarsa Allah, o kimseye imanla gittiği takdirde Cenneti ona vâcib kılar. (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 39; İbn Mâce, Cenaiz: 19)
Tirmîzî: Bu konuda Âişe, Ümmü Habibe, Ebû Hüreyre ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in hanımlarından Meymûne’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Mâlik b. Hubeyre hadisi hasendir. Pek çok kimse bu hadisi Muhammed b. İshâk’tan böylece rivâyet etmişlerdir.
İbrahim b. Sa’d yine bu hadisi Muhammed b. İshâk’tan rivâyet ederek Mâlik b. Hubeyre ile Mersed arasında bir râvî daha koymuştur ki bizce onların rivâyeti daha sahihtir.
1029- Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Müslümanlardan bir kişi ölürde Müslümanlardan yüz kişi o kimse üzerine cenaze namazı kılar ve bağışlanması için dua ederse Allah onların bu konudaki dualarını kabul eder. Ali b. Hucr diyor ki: “Yüz veya yüzden fazla kimse.” (Müslim, Cenaiz: 18; Nesâî, Cenaiz: 78)
Tirmîzî: Âişe hadisi hasen sahih olup bazı râvîler mevkuf olarak rivâyet etmişlerdir.
Ø güneş doğarken ve batarken cenaze namazı kılınır mı?
1030- Ukbe b. Âmir el Cühenî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Üç vakit var ki Rasûlullah (s.a.v.) o vakitlerde bizi namaz kılmaktan ve cenaze defnetmekten yasaklardı; 1- Güneş doğup biraz yükselinceye kadar, 2- Eşyaların gölgesiz halinden güneş batıya kayıncaya kadar, 3- Güneş batmaya yaklaşıp batacağı ana kadar.” (Nesâî, Cenaiz: 89; İbn Mâce, Cenaiz: 30)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve daha sonraki dönemlerden bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yapar, bu saatlerde cenaze namazı kılmayı hoş görmezler.
İbn’ül Mübarek der ki: Bu hadisteki “Ölülerinizi defnetmekten” sözünün manası cenaze namazı kılınması demektir. Dolayısıyla güneş doğarken, güneş tam tepe noktasında iken ve güneş batarken cenaze namazı kılınmasını hoş karşılamıyor. Ahmed ve İshâk’ta aynı kanaattedirler.
Şâfii der ki: Namaz kılmanın mekruh olduğu bu vakitlerde cenaze namazı kılmakta bir sakınca yoktur.
Ø çocuklar üzerine cenaze namazı kılınır mı?
1031- Muğıre b. Şu’be (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Binek üzerinde olan cenazenin arkasından, yaya olan cenazenin hangi tarafından isterse oradan yürüyebilir. Çocuk içinde cenaze namazı kılınır. (Nesâî, Cenaiz: 59; İbn Mâce, Cenaiz: 26)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İsrail ve bir çok kimse bu hadisi Saîd b. Ubeydullah’tan rivâyet etmişlerdir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönemlerden bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve derler ki: Ana karnında canlı olduğu belli olan fakat ölü olarak doğan çocuğun bile cenaze namazı kılınır. Ahmed ve İshâk’ta aynı görüştedir.
Ø canlı olarak doğmayan çocuğa cenaze namazı kılınmaz
1032- Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Canlı olarak doğmayan çocuğa cenaze namazı kılınmaz o çocuk ne mirası alan nede bırakan kimse olabilir.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadiste hadisçiler kargaşaya düşmüşlerdir. Bazıları Ebû’z Zübeyr ve Câbir’den merfu olarak rivâyet etmiş. Eş’as b. Sevvar ve pek çok kimsede Ebû’z Zübeyr ve Câbir’den mevkuf olarak rivâyet etmişlerdir. Yine Muhammed b. İshâk, Atâ b. ebî Rebah ve Câbir’den mevkuf olarak rivâyet etmişlerdir ki bu rivâyet daha Sahih gözükmektedir. Bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yapmakta olup canlı doğmayan çocuğa cenaze namazı kılınmaz derler. Sûfyân es Sevrî ve Şâfii bunlardandır.
Ø mescid içerisinde cenaze namazı kılınabilir mi?
1033- Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Süheyl b. Beyza için mescid içerisinde cenaze namazı kıldırdı.” (Müslim, Cenaiz: 34; İbn Mâce, Cenaiz: 29)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar. Şâfii: Mâlik mescidin içerisinde cenaze namazı kılınmaz dedi, diyor ve bu hadisi delil olarak göstererek mescidde cenaze namazı kılınmasına taraftar oldu.
Ø imam cenaze namazında erkek ve kadının neresinde durmalıdır?
1034- Ebû Gâlib (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Enes b. Mâlik ile beraber bir erkeğe cenaze namazı kılmıştım. Enes cenazenin başının hizasına durmuştu. Sonra Kureyş’den bir kadının cenazesini getirdiler ve Ey Ebû Hamza bu cenazenin de namazını kıldırıver dediler oda cenazenin tam ortasına durdu ve namazı kıldırdı. Bunun üzerine Alâ b. Ziyâd dedi ki: Ben de: “Rasûlullah (s.a.v.)’i erkek ve kadın cenazelerini aynı şekilde kıldırdığını görmüştüm.” Bunu duyan Enes ise “Evet” dedi. Cenaze işi bitince Enes dedi ki: “Bunları iyi öğrenin.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 51; Müslim, Cenaiz: 27)
Bu konuda Semure’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Enes hadisi hasen sahihtir. Pek çok kişi bu hadisi Hemmâm’dan aynı şekilde rivâyet etmiş vehme kapılarak “Gâlib’den ve Enes’den” demiştir. Sahih olan “Ebû Gâlib” rivâyetidir. Abdulvaris b. Saîd ve pek çok kişi bu hadisi Ebû Gâlib’den, Hemmâm’ın rivâyeti gibi rivâyet ettiler. Hadisçiler Ebû Gâlib’in ismi üzerinde ayrı görüşlere sahiptirler. Bir kısmı ismi Nafi’dir derken bazıları da Rafi’ demektedirler. Bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadise göre yaparlar. Ahmed ve İshâk bunlardandır.
1035- Semure b. Cündüp (r.a.)’den rivâyete göre: “Peygamber (s.a.v.) bir kadının cenaze namazını kıldırdı ve cenazenin tam ortasına durmuştu.” (Buhârî, Cenaiz: 63; Ebû Dâvûd, Cenaiz: 51)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Şu’be bu hadisi Huseyn el Muallim’den rivâyet etmiştir.
Ø şehîdlere cenaze namazı kılınır mı?
1036- Câbir b. Abdillah (r.a.)’ın haber verdiğine göre Peygamber (s.a.v.), Uhud şehîdlerinden iki kişiyi bir araya getirir tek bir kefenle sarar ve hangisi Kur’ân’ı daha çok bilir diye sorardı hangisine işaret edilirse onu kabrin ön tarafına geçirirdi ve derdi ki: “Ben kıyamet günü bunların şâhidleri olacağım. Şehîdlerin kanları içerisinde defnedilmelerini emretti, onlara cenaze namazı da kıldırmadı onlar yıkanmadılar da.” (Buhârî, Cenaiz: 72; İbn Mâce, Cenaiz: 28)
Tirmîzî: Bu konuda Enes b. Mâlik’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Câbir hadisi hasen sahihtir. Bu hadis Zührî ve Enes’den de rivâyet edilmiştir. Aynı şekilde Zührî’den, Abdullah b. Sa’lebe b. ebî Suayr’den de rivâyet edilmiştir. Kimileri de sadece Câbir’den naklederek rivâyet etmişlerdir. Şehîd üzerine cenaze namazı kılınması konusunda ilim adamları değişik görüşler ortaya koymuşlardır. Bir kısmı şehîd üzerine cenaze namazı kılınmaz demektedirler. Medîneliler ve Ahmed ve Şâfii bu görüşte olanlardandır. Bazı alimlerde şehîde de cenaze namazı kılınması görüşündedirler ve Rasûlullah (s.a.v.)’in şehîd olan Hamza’ya kıldığı cenaze namazını delil olarak gösterirler. Sevrî, Küfeliler ve İshâk bu kanaattedirler.
Ø kabre gömülmüş kimse üzerine cenaze namazı kılınır mı?
1037- Şa’bi (r.a.)’den bildirildiğine göre, şöyle rivâyet edilmiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’i gören bir kişi bana bildirdi ki: “Rasûlullah (s.a.v.) tek başına bir kabir gördü ashabını arkasına saf yaparak o kabrin üzerine cenaze namazı kıldı. Şa’bi’ye soruldu bunu sana kim bildirdi diye oda “İbn Abbâs” dedi.” (Buhârî, Cenaiz: 66; Müslim, Cenaiz: 23)
Tirmîzî: Bu konuda Enes, Büreyde, Yezîd b. Sabit, Ebû Hüreyre, Âmir b. Rabia, Ebû Katâde ve Sehl b. Huneyf’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen sahihtir. Peygamber (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönem pek çok ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar. Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardandır.
Bazı ilim adamları da “Kabir üzerine namaz kılınmaz” derler. Mâlik b. Enes bu görüştedir.
Abdullah b. Mübarek der ki: Cenaze namazı kılınmadan kabre gömülürse o kabrin üzerine namaz kılınabilir. İbn’ül Mübarek kabir üzerine namaz kılınır görüşündedir. Ahmed ve İshâk: Bir aya kadar kabir üzerine namaz kılınabilir derler ve şunu ilave etmektedirler. Bu konuda İbn’ül Müseyyeb’den işittiğimiz en uzun süren Peygamber (s.a.v.)’in Sa’d b. Ubâde’nin annesinin kabri üzerine bir ay sonra namaz kıldığıdır.
1038- Saîd b. Müseyyeb (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Peygamber (s.a.v.) Medîne’de yok iken Sa’dın annesi ölmüştü Peygamber (s.a.v.) Medîne’ye gelince ona cenaze namazı kıldırdı. Aradan bir ay zaman geçmişti. (Buhârî, Cenaiz: 66; Müslim, Cenaiz: 23)
Ø Peygamber (s.a.v.) necaşi için cenaze namazı kıldırması
1039- Imrân b. Husayn (r.a.)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bize: “Kardeşiniz Necâşî vefat etti kalkın ona cenaze namazı kılın” buyurdular. “Bizde kalktık cenaze namazındaki gibi saf olduk cenazeye namaz kılındığı gibi ona namaz kıldık.” (Nesâî, Cenaiz: 57; İbn Mâce, Cenaiz: 33)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Hüreyre, Câbir b. Abdillah, Ebû Said, Huzeyfe b. Esîd ve Cerir b. Abdullah’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis bu şekliyle hasen sahih garibtir. Ebû Kılâbe, bu hadisi amcası Ebûl Mühelleb’in ismi: Abdurrahman b. Amr’dır. Ayrıca Muaviye b. Amr’da denilir.
Ø cenaze namazı kılmanın değer ve kıymeti
1040- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Her kim bir cenazenin namazını kılarsa ona bir kîrât sevap vardır. Ve her kim cenazeyi takip eder ve defnedilinceye kadar bulunursa iki kîrât sevap vardır ki o iki kîrâttan her biri veya en küçüğü Uhud dağı kadardır. Bu konuyu İbn Ömer’e anlattım. O’da Âişe’ye adam göndererek bu hadisi ona sordurdu da Âişe: “Ebû Hüreyre doğru söyledi” dedi. Bunun üzerine İbn Ömer dedi ki: “Demek ki biz pek çok kîrâtlık sevapları elden kaçırmışız.” (Buhârî, Cenaiz: 57; Müslim, Cenaiz: 17)
Tirmîzî: Bu konuda Berâ, Abdullah b. Muğaffel, Abdullah b. Mes’ûd, Ebû Saîd, Übey b. Ka’b, İbn Ömer ve Sevbân’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahih olup değişik yollarla rivâyet edilmiştir.
Ø cenazeyi taşımak ve takip etmek ne demektir?
1041- Ebûl Mühezzem (r.a.)’den işittim şöyle diyordu: Ebû Hüreyre ile on yıl arkadaşlık yaptım ondan işittiğime göre, şöyle diyordu: Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim şöyle buyurmuştu: “Her kim cenazeyi takip eder üç kez cenazeyi taşırsa cenaze konusunda üzerine düşeni yapmış olur.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Bazı kimseler bu hadisi aynı senedle rivâyet edip Rasûlullah (s.a.v.)’e ulaştırmıyorlar. Ebûl Mühezzem’in ismi Yezîd b. Sûfyân’dır. Şu’be onun zayıf olduğunu kaydediyor.
Ø cenaze için ayağa kalkılır mı?
1042- Âmir b. Rabia (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cenaze gördüğünüz zaman sizi geçinceye kadar veya omuzlardan indirilinceye kadar cenaze için ayağa kalkın.” (Buhârî, Cenaiz: 47; Müslim, Cenaiz: 35)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Saîd, Câbir, Sehl b. Huneyf, Kays b. Sa’d ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Âmir b. Rabia hadisi hasen sahihtir.
1043- Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cenaze gördüğünüzde ayağa kalkın cenazeyi takip eden kimse cenaze omuzlardan indirilinceye kadar oturmasın.” (Buhârî, Cenaiz: 49; İbn Mâce, Cenaze: 35)
Tirmîzî: Bu konudaki Ebû Saîd hadisi hasen sahihtir. Ahmed ve İshâk bu hadisle amel ederler ve derler ki: “Cenazenin ardından giden cenaze omuzlardan indirilinceye kadar asla oturmasın.” Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönemlerden bazı ilim adamlarından rivâyete göre: “Cenazenin önünde yürürler ve cenaze kendilerine ulaşmadan da otururlardı.” Şâfii’nin görüşü de budur.
Ø cenaze için ayağa kalkılmasa da olur mu?
1044- Ali b. ebî Tâlib (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: Kendisine cenaze omuzlardan indirilinceye kadar ayakta kalınması meselesi anlatıldı da, O’da şöyle dedi: “Rasûlullah (s.a.v.) önceleri cenaze için kalkardı sonraları ise kalkmaz ve otururdu.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 43)
Tirmîzî: Bu konuda Hasan b. Ali ve ibn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ali hadisi hasen sahihtir. Bu hadisin rivâyeti, senedinde tabiinden dört kişi birbirlerinden rivâyet etmişlerdir. İlim adamlarından bir kısmı uygulamalarını bu hadise göre yaparlar.
Şâfii der ki: Bu konuda en sahih hadis budur.
Bu hadis “Cenaze gördüğünüz zaman kalkınız” hadisinin hükmünü kaldırmıştır.
Ahmed diyor ki: Kişi dilerse ayağa kalkar dilerse kalkmaz diyerek Peygamber (s.a.v.)’in önceleri ayağa kalkıp sonraları kalkmadığı ve oturduğu rivâyetini delil olarak ortaya koyuyor. İshâk b. İbrahim’de aynen böyle söylemektedir.
Tirmîzî: Ali (r.a.)’in: “Rasûlullah (s.a.v.) önceden cenaze için kalktı sonra oturdu” sözünün anlamı: “Rasûlullah (s.a.v.) önceleri cenaze gördüğünde ayağa kalkardı sonraları bunu bıraktı. Cenaze gördüğünde ayağa kalmaz oldu” diyor.
Ø kabri kazarken lahd yapmak müslüman modelidir
1045- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kıble tarafına doğru ayrı bir bölüm yapılarak kabir kazmak biz Müslümanların kabir modelidir. Bizim dışımızdakiler ise düz çukur gibi kabir kazarlar.” (Buhârî, Cenaiz: 71; Müslim, Cenaiz: 29)
Bu konuda Cerir b. Abdullah, Âişe, İbn Ömer ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi bu şekliyle hasen garibtir.
Ø cenaze kabre indirildiğinde ne söylenir?
1046- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) ölü mezara konulduğu zaman bir keresinde: “Allah adına Allah’ın buyruğla ve Allah’ın Rasûlünün yolu üzere” demiş diğer bir seferinde ise “Allah adına Allah buyruğuyla ve Allah Rasûlünün sünneti üzere seni kabre indiriyoruz demiştir.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 63; İbn Mâce, Cenaiz: 38)
Tirmîzî: Bu hadis bu şekliyle hasen garibtir.
Bu hadis yine İbn Ömer vasıtasıyla başka bir şekilde de rivâyet edilmiştir. Ayrıca bu hadis Ebûs Sıddık en Nacî tarafından İbn Ömer’den tekrar rivâyet edilmiş olup yine Ebûs Sıddık en Nacî’den mevkuf olarak ta rivâyet edilmiştir.
Ø Rasûlullah (s.a.v.)’in kabrinin altına birşey serilmiş miydi?
1047- Osman b. Ferkad (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Cefer b. Muhammed’in babasından işittiğime göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in kabrini lahd şeklinde kazıp hazırlayan Ebû Talha’dır. Kabrin altına kadife bir örtü atan ise Rasûlullah (s.a.v.)’in azâd ettiği kölelerden Şükran’dır.”
Cafer diyor ki: Ubeydullah b. ebî Rafi’ bana bildirdi ve şöyle dedi: Şükran’dan işittim şöyle diyordu: “Rasûlullah (s.a.v.)’in kabrinin tabanına kadife örtüyü atan vallahi ben idim.” (Müslim, Cenaiz: 30; Nesâî, Cenaiz: 88)
Tirmîzî: Bu konuda İbn Abbâs’tan da rivâyet vardır.
Tirmîzî: Şükran hadisi hasen garibtir. Ali b. el Medînî’de bu hadisi Osman b. Ferkad’den rivâyet etmiştir.
1048- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in kabrinin tabanına kırmızı bir kadife serilmişti.” (Nesâî, Cenaiz: 88; Müslim, Cenaiz: 30)
Tirmîzî: Muhammed b. Beşşâr başka bir yerde de bu konuda bize hadis rivâyet edilmiştir. Muhammed b. Cafer ve Yahya; Şu’be’den, Ebû Cemre’den, İbn Abbâs’tan bize rivâyet etti ki bu daha sahihtir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.Şu’be, Ebû Hamza el Kassab’tan rivâyet ediyor. Bu kimsenin adı Imrân b. ebî Atâ’dır. Aynı şekilde Ebû Cemre ed DubaÎ’den de rivâyet edilmiş olup bu kimsenin adı Nasr b. Imrân’dır. Her ikisi de İbn Abbâs’ın arkadaşlarıdır. İbn Abbâs’tan kabirde ölünün altına bir şey serilmesini mekruh gördüğü de rivâyet edilmiştir. Bazı ilim adamları da bu kanaattedir.
Ø kabirler yer seviyesinden fazla yükseltilmemeli
1049- Ebû Vâil (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Ali, Ebûl Heyyac el Esedî’ye dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.)’in beni gönderdiği bir görevle seni gönderiyorum; “Toprak seviyesinden yüksek kabirleri düzleyesin ve gördüğün her bir heykel ve putu kırıp geçiresin.” (Müslim, Cenaiz: 31; Ebû Dâvûd, Cenaiz: 66)
Tirmîzî: Bu konuda Câbir (r.a.)’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ali hadisi hasendir. Bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve yer seviyesinden yukarı kaldırılmasını hoş görmezler.
Şâfii diyor ki: Kabirlerin yer seviyesinden yüksek olmasını hoş karşılamam Ama çiğnenmemesi ve üzerine oturulmaması için kabir olduğu belli olacak kadar yükseltilmesi uygundur.
Ø kabir üzerine oturulmaz ve kabre doğru namaz kılınmaz
1050- Ebû Mersed el Ganevî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kabirlerin üzerine oturmayın kabirlere karşı da namaz kılmayın.” (Ebû Dâvûd, Cenaiz: 71; İbn Mâce, Cenaiz: 45)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Hüreyre, Amr b. Hazm, Beşîr b. Hasaiyye’den de hadis rivâyet edilmiştir. Muhammed b. Beşşâr, Abdurrahman b. Mehdî yoluyla Abdullah b. Mübarek’den bu hadisin benzerini bize rivâyet etmiştir.
1051- Ebû Mersed el Ganevî (r.a.)’den benzeri şekilde yine hadis rivâyet edilmiş olup “Ebû İdris’den” denmemiştir ve sahih olan rivâyette budur.
Tirmîzî: Muhammed diyor ki: İbn’ül Mübarek’in rivâyeti yanlış olup İbn’ül Mübarek bu rivâyetinde yanılarak “Ebû İdris el Havlanî’den” diye bir ilavede bulunmuştur. Doğru olan rivâyet Büsr b. Ubeydullah’ın Vasile’den yaptığı rivâyetidir. Pek çok kimse Abdurrahman b. Yezîd b. Câbir’den rivâyet ettiler ve “Ebû İdris el Havlanî” den demediler, Büsr b. Ubeydullah, Vasile b. Eskâ’dan hadis işitmiştir.
Ø kabirler üzerine kireç (mermer) yapmak ve yazı yazmak
1052- Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) kabirler üzerine kireç (ve mermer) yapmayı, kabirler üzerine yazı yazmayı, kabirler üzerine bina yapmayı ve kabirleri çiğnemeyi yasakladı.” (İbn Mâce, Cenaiz: 43; Ebû Dâvûd, Cenaiz: 70)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Câbir’den başka şekillerde de rivâyet edilmiştir. Bazı ilim adamları “Kabirlere çamurdan sıva yapılabilir” derler. Hasan el Basrî bunlardandır.
Şâfii: “Kabre çamurla sıva yapmakta sakınca yoktur” der.
Ø mezarlıklara girildiğinde okunacak dua
1053- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) Medîne mezarlıklarına uğradı ve yüzünü kabirdekilere doğru çevirerek şöyle buyurdular: Ey bu kabirlerde yatanlar! Allah’ın selamı sizlerin üzerine olsun. Allah bizi de sizi de affetsin siz bizim önden gidenlerimizsiniz biz de sizin izinizden geleceğiz.” (İbn Mâce, Cenaiz: 36; Müslim, Cenaiz: 35)
Tirmîzî: Bu konuda Büreyde ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasen garibtir.
Ebû Kudeyne’nin ismi Yahya b. Mühellab’tır. Ebû Zabyan’ın ismi ise Husayn b. Cündüp’tür.
Ø kabir ziyareti yapılmalı mıdır?
1054- Süleyman b. Büreyde (r.a.)’nin babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Bazı sebeblerden dolayı size kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamış idim. Şimdi Muhammed’e annesinin kabrini ziyaret etme izni verildi siz de kabirleri ziyaret ediniz çünkü kabir ziyareti size ahireti hatırlatır.” (Nesâî, Cenaiz: 100; İbn Mâce, Cenaiz: 47)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Saîd, İbn Mes’ûd, Enes, Ebû Hüreyre ve Ümmü Seleme’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Büreyde hadisi hasen sahihtir. İlim adamları uygulamalarını bu hadisle yaparlar ve kabir ziyaretinde bir sakınca görmezler. İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüştedirler.
1055- Abdullah b. ebî Müleyke (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Abdurrahman ibn ebî Bekir, Mekke’ye yakın Hubşî denilen bir yerde vefat etmişti. Cenazesi Mekke’ye nakledilerek oraya defnedildi. Âişe Mekke’ye gelince Abdurrahman b. Ebî Bekir’in kabrinin yanına ziyarete geldi ve Şair Temim’in şu iki beytini söyledi.
* Bir zamanlar Cezime denilen bir kralın iki sohbet arkadaşı gibiydik
* Yıllarca süren bu arkadaşlığımız karşısında hiç ayrılmayacaklar denilmişti.
* Fakat birbirimizden ayrılınca sanki ben ve kardeşim Mâlik;
* Çok uzun süren arkadaşlığımıza rağmen bir gece bile bir arada kalmış gibi değiliz.
Âişe bu beyitleri okuduktan sonra dedi ki: “Cenazede bulunsaydım ancak öldüğün yere defnedilirdin. Ölürken senin yanında bulunsaydım kabrinde seni ziyaret etmezdim.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Ø kadınların kabir ziyaretinin lanetlendiği
1056- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre: Rasûlullah (s.a.v.) kabirleri ziyaret eden kadınları lanetlemiştir.” (İbn Mâce, Cenaiz: 49)
Bu konuda ibn Abbâs ve Hassân b. Sabit’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Bazı ilim adamlarına göre bu hüküm Peygamber (s.a.v.)’in kabir ziyaretine izin vermelerinden önce idi izin verilince erkekler de kadınlarda bu iznin içerisine girmiş oldu. Bazı ilim adamları da kadınların sabırlarının az oluşu sızlanmalarının çok olması sebebiyle onların ziyaretleri hoş değildir. Derler.
Ø cenazeler gece defnedilebilir mi?
1057- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) geceleyin ashabından birini defnetmek için kabre inmişti. Kendisi için bir kandil yakılmıştı cenazeyi kıble tarafına getirerek: “Allah sana rahmet etsin sen Allah korkusuyla devamlı inleyen ve çok Kur’ân okuyan bir kişi idin” buyurdu ve cenaze üzerine dört kere tekbir getirdi. (Buhârî, Cenaiz: 69)
Bu konuda Câbir, Yezîd b. Sabit (Zeyd b. Sabit’in ağabeyidir) ten de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: İbn Abbâs hadisi hasendir. Bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadise göre yapar, “Cenaze kıbleye döndürülerek kabre indirilir” derler. Kimi ilim adamları ise: “Yukarıdan aşağıya doğru çekilerek kabre yerleştirilir” derler. İlim adamlarının çoğu geceleyin cenaze defnedilmesine izin vermişlerdir.
Ø ölü arkasından güzel söz söylemek gerekir
1058- Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’in önünden bir cenaze geçti sahabe o kimseyi hayırla andılar bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Vâcib oldu” buyurdu sonra şöyle söyledi: “Sizler yeryüzünde Allah’ın şâhidlerisiniz.” (Buhârî, Cenaiz: 85; Nesâî, Cenaiz: 51)
Tirmîzî: Bu konuda Ömer, Ka’b b. Ucre ve Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Enes hadisi hasen sahihtir.
1059- Ebûl Esved ed Düvelî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Medîne’ye geldim, Ömer b. Hattâb’ın yanında oturuyorken bir cenaze ile geçtiler oradaki insanlar o cenazeyi hayırla andılar bunun üzerine Ömer “Vâcib oldu” dedi. Bunun üzerine “ne vâcib oldu?” dedim. Rasûlullah (s.a.v.)’in söylediğini söylüyorum, Şöyle buyurmuştu: “Herhangi bir Müslümana üç kişi şâhidlik ederse Cennet ona vâcib olur. Biz iki kişide mi? dedik. “İki kişide olsa” buyurdu. Bizde tek kişinin şâhidliğinden sormadık. (Buhârî, Cenaiz: 85; Nesâî, Cenaiz: 50)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Ebûl Esved ed Düvelî’nin ismi Zalim b. Amr b. Sûfyân’dır.
Ø müslümanın ölen çocuklarının kendisine faydası olur mu?
1060- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Müslümanlardan her kimin üç çocuğu ergenlik çağına ulaşmadan ölürse o kimse Cehenneme girmez ancak Allah’ın yemini yerini bulacak kadar ateş ona dokunmuş olur. (Yani 19 Meryem: 71 ayeti gereği) (Buhârî, Cenaiz: 6; Müslim, Birr ve Sıla: 47)
Tirmîzî: Bu konuda Ömer, Muâz, Ka’b b. Mâlik, Utbe b. Abd, Ümmü Süleym, Câbir, Enes, Ebû Zerr, İbn Mes’ûd, Ebû Sa’lebe el Eşcaî, İbn Abbâs, Ukbe b. Âmir, Ebû Saîd, Kurre b. İyas el Müzenî’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Ebû Sa’lebe’nin Rasûlullah (s.a.v.)’den tek bir hadisi vardır. O’da bu konudaki hadistir. Ebû Sa’lebe El Huşenî denilen kimse değildir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir.
1061- Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her kimin ergenlik çağına ulaşmadan üç çocuğu kendisinden önce vefat ederse onlar Cehennem ateşine karşı ana-babaları için sağlam bir kale oluştururlar.”
Ebû Zerr: “Ben iki çocuk gönderdim” durumum nedir? Deyince Rasûlullah (s.a.v.), “İki çocukta aynı şekildedir” buyurdular. Kur’ân okuyanların önderlerinden Übey b. Ka’b: “Ben bir çocuk gönderdim” deyince; Rasûlullah (s.a.v.): “Bir de olur fakat bu karşılık ilk anda gösterilen sabır karşılığıdır” buyurdular. (İbn Mâce, Cenaiz: 57; Müslim, Bir ve Sıla: 47)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Çünkü Ebû Ubeyde babasından hadis işitmemiştir.
1062- İbn Abbâs (r.a.)’den bize aktarıldığına göre kendisi Rasûlullah (s.a.v.)’den şöyle işitmiştir: “Ümmetimden ergenlik çağına ulaşmadan iki vefat eden çocuğu olan kimseyi Allah o iki çocuk sebebiyle Cennete koyacaktır. Bunun üzerine Âişe (r.anha), ümmetinden aynı durumda bir çocuğu olan kimse ne olacak? Deyince “Ey başarılı ve zeki kadın, bir çocuğu aynı durumda olan da aynı şekildedir” buyurdular. Âişe: “Ya hiç çocuk göndermeyen kimsenin durumu ne olacak? Deyince ümmetimin önde gideni ve şefaat verilecek ve şefaat edecek olanı ben olacağım. Ümmetimin benden daha büyük kayıpları olmayacaktır. (İbn Mâce, Cenaiz: 57; Müslim, Bir ve Sıla: 47)
Tirmîzî: Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi sadece Abdi Rabbih b. Barik’in rivâyetiyle bilmekteyiz. Pek çok hadisçiler ondan hadis rivâyet etmişlerdir. Ahmed b. Saîd el Murabıtî, Habban b. Hilâl vasıtasıyla Abdi Rabbih b. Barik’den bu hadisin bir benzerini bize rivâyet etmiştir. Simak b. Velid, Ebû Zümeyl el Hanefî’dir.
Ø şehîdler kaç çeşittir, kimlere şehîd denilir?
1063- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şehîdler beş türlüdür; Allah’ın istediği gibi Müslüman’ca yaşamakta iken Taun hastalığına yakalanmış karın bölgesinden öldürücü hastalığa yakalanmış suda boğulmuş ve enkaz altında kalmak suretiyle Müslüman olarak ölmüş kimselerle; Allah’ın dinini yeryüzüne hâkim kılma yolunda ölen ve öldürülen kimseler şehîd sayılırlar.” (Buhârî, Cihad: 30; Müslim, İmara: 51)
Tirmîzî: Bu konuda Enes, Safvân b. Ümeyye, Câbir b. Atîk, Hâlid b. Urfuta, Süleyman b. Surad, Ebû Musa, ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir.
1064- Ebû İshâk es Sebiyî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Süleyman b. Surad, Hâlid b. Urfuta’ya, (veya Hâlid, Süleyman’a) dedi ki: Sen, Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini işitmedin mi? “Karın bölgesinden öldürücü bir hastalığa yakalanıp sabrederek iman üzere ölen kimse kabir azabı görmez.” Bunun üzerine bu iki kişiden biri diğerine “Evet” dedi. (Nesâî, Cenaiz: 111)
Tirmîzî: Bu konudaki bu hadis hasen garibtir. Değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir.
Ø bulaşıcı hastalıklar için karantina uygulaması var mıdır?
1065- Üsâme b. Zeyd (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.), Taun hastalığından bahsederek şöyle buyurdu: “İsrail oğullarından bir gruba gönderilen bir azâb veya pis bir hastalığın artığıdır. Bu bulaşıcı hastalık bir yerde ortaya çıkarda sizde orada bulunursanız oradan dışarıya çıkmayın. Bir yerde bu hastalığın çıktığını görürseniz oraya girmeyin.” (Buhârî, Tıp: 30; Müslim, Selam: 32)
Tirmîzî: Bu konuda Sa’d, Huzeyme b. Sabit, Abdurrahman b. Avf, Câbir ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Üsâme b. Zeyd hadisi hasen sahihtir.
Ø allah’a kavuşmayı seveni allah’ta sever
1066- Ubâde b. Sâmit (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’a kavuşmayı sever ve isterse Allah’ta o kimseye kavuşmayı sever. Kim de Allah’la beraber olmaktan hoşlanmazsa Allah’ta o kimseyle buluşmak istemez.” (Buhârî, Rikak: 41; Müslim, Zikir ve Dua: 5)
Tirmîzî: Bu konuda Ebû Musa, Ebû Hüreyre ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ubâde b. Sâmit hadisi hasen sahihtir.
1067- Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu bize aktarmıştır: “Kim Allah’a kavuşmayı arzu ederse Allah’ta o kimseyle buluşmayı sever. Kim de Allah’la beraber olmaktan hoşlanmazsa Allah’ta o kimseyle beraber olmayı sevmez.”
Âişe dedi ki: “Ey Allah’ın Rasûlü hepimiz ölümden hoşlanmayız.” Bunun üzerine şöyle buyurdular: O anlamda değil Mü’min son nefesinde ve her anında Allah’ın rahmeti rızası ve Cenneti ile müjdelendiğinde Allah’a kavuşmayı arzu eder. Allah’ta o kimseyle bir araya gelmeyi arzu eder. Kafir ise hayatında ve ölüm anında Allah’ın gazabı ve azabıyla müjdelenince Allah’a kavuşmayı istemez. Allah’ta onunla birlikte olmaktan hoşlanmaz. (Müslim, Dua ve Zikir: 5; Nesâî, Cenaiz: 10)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ø intihar edenin cenaze namazı kılınır mı?
1068- Câbir b. Semure (r.a.)’den rivâyete göre; “Rasûlullah (s.a.v.), kendisini öldüren bir adamın cenaze namazını kılmadı.” (Müslim, Cenaiz: 37; Nesâî, Cenaiz: 68)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamları bu konuda değişik görüşler ortaya koymuşlardır. Bir kısmı kıbleye dönüp namaz kılan her kimsenin ve intihar edeninde cenaze namazı kılınır derler. Sûfyân es Sevrî ve İshâk bu şekilde düşünür.
Ahmed der ki: Otorite sahibi olan devlet başkanı durumundaki imam intihar eden kimsenin namazını kıldırmaz başka birileri kıldırabilir. (Rasûlullah (s.a.v.), intihar edenin cenaze namazını isyan ettiği için ve insanları intihardan sakındırmak için kılmamıştır. Borçlu kimselere de kıldırmadığı gibi)
Ø borçlu kimsenin cenaze namazı kılınır mı?
1069- Osman b. Abdullah b. Mevhib (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Abdullah b. ebî Katâde’nin babasından naklettiğine göre Rasûlullah (s.a.v.)’e cenaze namazı kıldırması için bir adamın cenazesi getirildi de Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Arkadaşınızın namazını siz kılın çünkü onun borcu vardır.” Ebû Katâde: “O borcu ben ödeyeceğim” dedi. Rasûlullah (s.a.v.) “Ödemeye kefilsin değil mi?” deyince Katâde “Evet ödeyeceğin” dedi. Bunun üzerine o kimseye cenaze namazını kıldı. (Nesâî, Cenaiz: 67)
Tirmîzî: Bu konuda Câbir, Seleme b. Ekvâ’, Esma binti Yezîd’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Katâde hadisi hasen sahihtir.
1070- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre; Rasûlullah (s.a.v.)’e borçlu olarak ölen bir kimsenin cenazesi getirilirdi de bunun üzerine “Borcunu ödeyecek bir mal bıraktı mı?” diye sorardı. Ödeyecek miktarda mal bırakmıştır denilirse; o kimsenin namazını kılardı, değilse Müslümanlara; “Arkadaşınızın namazını siz kılın” buyururdu.
Allah fetihler nasip edip İslam devleti zenginleyince Rasûlullah (s.a.v.) minbere çıkıp şöyle konuştu: “Ben mü’minlere kendilerinden daha yakınım dolayısıyla borç bırakarak vefat eden kimsenin borcunu ödemek bana düşer, Kim de mal bırakırsa o mal varisleri arasında bölüştürülür.” (Nesâî, Cenaiz: 67)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir. Yahya b. Bükeyr ve pek çok kimse bu hadisi Leys b. Sa’d’tan, Abdullah b. Sa’d’ın hadisinin benzeri gibi rivâyet etmişlerdir.
Ø kabir azabı var mıdır?
1071- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sizden biriniz veya ölü kabre konulunca simsiyah mavi gözlü iki melek ona gelir onlardan birine münker diğerine nekîr denilir. O iki melek şöyle derler: Bu Muhammed denilen adam hakkında ne dersin? O kimse ise ölmeden önce söylediğini aynen tekrar ederek: O Allah’ın kulu ve Rasûlüdür. Ben şehâdet ederim ki Allah’tan başka gerçek ilah yoktur. Muhammed’de onun kulu ve elçisidir. O iki melek derler ki: Senin böyle söyleyeceğini biliyorduk. Sonra o kabir yetmiş arşın kadar genişletilir ve aydınlık hale getirilir ve rahatça yat uyu burada denilir. O kimse bu durumu benim aileme dönüp haber verebilir miyim? Deyince o iki melek; gelin güvey gibi rahatça uyu gelin güveyi olan kimseyi ailesinden en çok sevdiği kimse uyandırır derler. O kişi o kabirde mahşer için diriltilinceye kadar rahat rahat uyur.
O kabre konulan kimse münafık ise Muhammed (s.a.v.) hakkında sorulan soruya; İnsanların peygamber dediklerini duydum bende aynen öyle söyledim, gerçek midir? değil midir? bilemiyorum diyecek. Bunun üzerine o iki melek; senin böyle söyleyeceğini biliyorduk derler. O kabre, sıkıştır onu denilir, kabirde onu sıkıştırır da kaburga kemikleri yerlerinden oynar. Allah onu böylece mahşer günü uyandırıncaya kadar azab etmeye devam eder.” (Nesâî, Cenaiz: 114; Buhârî, Cenaiz: 86)
Bu konuda Ali, Zeyd b. Sabit, İbn Abbâs, Berâ b. Âzib, Ebû Eyyûb, Enes, Câbir, Âişe, Ebû Saîd’den de kabir azabıyla alakalı hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmîzî: Ebû Hüreyre hadisi hasen garibtir.
1072- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kimse öldüğü zaman ahiretteki kalacağı yer sabah akşam kendisine gösterilir o kimse Cennetliklerden ise Cennet’ten, Cehennemliklerden ise Cehennem’den olan yeri gösterilir ve ona işte senin oturacağın yer burasıdır, kıyamet günü Allah seni buraya gönderecek denilir.” (Buhârî, Cenaiz: 89)
Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ø hastalık ve değişik bir felakete uğrayan kimseyi ziyaret
1073- Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Başına bir felaket gelene geçmiş olsun ziyaretinde bulunan kimseye felaket gelen kimseye verilecek sevâbın aynısı vardır.” (İbn Mâce, Cenaiz: 56)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Merfu olarak sadece Ali b. Âsım’ın rivâyetiyle bilmekteyiz. Bazı râvîler bu hadisi Muhammed b. Suka’dan aynı senedle mevkuf olarak rivâyet etmişlerdir. Ali b. Âsım’ın ençok imtihan olunduğu konunun bu hadis olduğu söylenir. Hadisçiler bu rivâyetinden dolayı ona öfkelenirler.
Ø cuma günü veya gecesi ölen kimsenin durumu
1074- Abdullah b. Amr (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cuma günü veya Cuma gecesi ölen bir Müslüman’ı, Allah kabir fitnesinden korur.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Senedi muttasıl değildir. Rabia b. Seyf sadece Ebû Abdurrahman el Hubullî vasıtasıyla Abdullah b. Amr’dan rivâyet ediyor. Rabia b. Seyf’in, Abdullah b. Amr’dan hadis duyduğunu bilmiyoruz.
Ø cenazenin bekletilmeyip çabuk kaldırılması
1075- Ali b. ebî Tâlib (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) kendisine şöyle buyurmuştur: “Ya Ali! Üç şeyi geciktirme; Vakti girince namazı, hazırlanınca cenazeyi, dengini bulduğun zaman kocasız kadını evlendirmeyi.” (Buhârî, Cenaiz: 51; Müslim, Cenaiz: 16)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Senedinde de muttasıl olduğunu sanmıyorum.
Ø cenaze sahiplerine başsağlığı dilemenin değer ve kıymeti
1076- Ebû Berze (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her kim çocuğunu kaybeden bir kadına başsağlığı ziyaretinde bulunursa o kimseye Cennet’te bir elbise giydirilir.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Senedi de pek kuvvetli değildir.
Ø cenaze namazı tekbirlerinde ellerin kaldırılıp bırakılması
1077- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) cenaze namazını kıldırmak üzere ilk tekbiri getirdi ellerini kaldırdı ve sağ elini sol eli üzerine koydu.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.)
Tirmîzî: Bu hadis garibtir. Sadece bu şekliyle bilmekteyiz. İlim adamları bu konuda değişik görüşler ortaya koymuşlardır. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve sonraki dönemlerden pek çok kimse cenaze namazında her tekbirde ellerin kaldırılması görüşündedirler. İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk bu görüştedirler. Bazı ilim adamları ise: “Sadece ilk tekbir de eller kaldırılır” derler. Küfeliler ve Sevrî’nin görüşü de böyledir. İbn’ül Mübarek’in cenaze namazı konusundaki şöyle dediği aktarılır: “Cenaze namazında sağ el sol el üzerine bağlanmaz.” Diğer bir kısım alimler ise: “Aynen namazda yapıldığı gibi sağ el sol el üzerine bağlanır.”
Tirmîzî: Ellerin bağlanması bence daha hoştur.
Ø mü’minlerin ruhu, borcu ödeninceye kadar bağlıdır
1078- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Mü’min ruhu, kafası ve kalbi borcu ödeninceye kadar oraya takılı ve bağlıdır.” (İbn Mâce, Sadakat: 20)
1079- Yine Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Mü’minin kafası, kalbi, borcu ödeninceye kadar borcuna takılı kalmıştır.” (İbn Mâce, Sadakat: 12)
Tirmîzî: Bu hadis hasen olup birinci hadisten daha sağlamdır.
Hatalarım ve yanlışlarım varsa ya uyarın ebubekiryasin_@hotmail.com yada af edin |