120) Ebû Said El-Hudri (r.a.)’dan gelen rivayette, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Allahu Teâlâ cennet ehlinin cennete, dilediğini de kendi rahmeti gereği cennete sokar. Cehennem ehlini de cehenneme sokar. Sonra da: “Kalbinde bir hardal tanesi ağırlığınca iman bulduğunuzu (ateşten) çıkarın” diye buyurur. Nitekim bunlar kömür kesilmiş ve (sıcaktan) kavrulmuş bir hâlde çıkarılırlar. Hayat ya da Haya ırmağına atılırlar. Selin kenarındaki tanenin bitmesi gibi orada biterler. Onu görmez misiniz ki; nasıl da sarı olarak kıvrak bir görünümde çıkar.”[1]
v Buhârî’nin (22) lafzı ise şöyledir.
“Cennet ehli Cennete, cehennem ehli de cehenneme girer. Sonra da Allahu Teâlâ: “Kalbinde bir hardal tanesi ağırlığınca iman bulduğunuzu cehennemden çıkartın” diye buyurur. Onlar da, kendilerini kömürleşmiş bir vaziyette cehennemden çıkartılırlar. Haya ya da hayat nehrine atılırlar. Selin kenarındaki tanenin bitmesi gibi orada biterler. Onu görmez misin ki, nasıl da sarı olarak kıvrak bir görünümde çıkar.”
v Yine Buhârî’de (6560) geçen bir rivayet lafzı şöyledir:
“Cennet ehli cennete, cehennem ehli de cehenneme girdikleri vakit Allahu Teâlâ: “Kalbinde bir hardal tanesi ağırlığınca iman bulduğunuzu oradan (cehennemden) çıkarın” diye buyurur. Öyle ki bunlar kömür kesilmiş ve kavrulmuş bir vaziyette çıkarılırlar! Hayat nehrine atılırlar. Selin taşıdığı tanenin ya da selin yüzdürdüğü tanenin bittiği gibi orada biterler.” Nebî (s.a.s.) devamla: “Görmez misin ki, nasıl da sarı olarak ve kıvrak bir biçimde çıkar.” diye buyurdu.
v Buhârî’de (7439) gelen uzunca hadiste, Ebû Hilal yoluyla rivayet edilen hadisin lafzında, onun da Zeyd’ten, onun da Ata bin Yesâr’dan ve onun da Ebû Said El-Hudri’den gelen rivayetinde: “Resûlullah (s.a.s.)’a:
“Ey Allah’ın Resûlü! Biz kıyamet gününde Allah’ı görecek miyiz?” diye sorduk. Resûlullah (s.a.s.) de:
“Gündüzün öyle vaktinde, hava açık olup, gökyüzü de bulutsuz olduğu bir vakit güneşi (apaçık) görmekte zorlanıyor musunuz? Aynı şekilde on dördüncü gecesinde, hava açık iken gökyüzü bulutsuz olduğu bir vakit de ayı görmekte zorlanıyor musunuz?” diye sordu. Biz de:
“Hayır Ya Resûlallah!” dedik. Resûlullah (s.a.s.) de:
“Nasıl bunlardan birinde görmek hususunda zorlanmıyorsanız, Allahu Teâlâ’yı da görmekte zorlanmayacaksınız” diye buyurdu ve devamla dedi ki:
“Kıyamet günü olunca bir nidacı (çağrıcı):
“Her topluluk kime tapıyor idiyse ona uysun” diye nida eder. Putlara olsun, dikili taşlara olsun, Allahu Teâlâ’dan başka herhangi bir şeye tapanlardan hiçbiri ortada kalmaksızın hepsi peş peşe cehenneme düşerler. Sonunda iyisi olsun, kötüsü olsun, günahkarı olsun, yalnız Allah’a kulluk edenlerle, ehli kitabın arta kalanları meydanda kalır. Sonra da yahudiler çağrılıp:
“Siz neye tapıyordunuz?” diye kendilerine sorulur. Onlar da:
“Allah’ın oğlu Üzeyr’e tapardık” derler.
“Yalan söylediniz! Allah’ın hiçbir eşi de yok, çocuğu da yok, siz ne istiyorsunuz?” denilir. Onlar da:
“Ey Rabbimiz! Biz susadık, bize su ver” derler. Onlara:
“Haydi içiniz” denilir. Bu söz üzerine yahudiler ardı ardına cehenneme dökülürler. Sonra hıristiyanlara:
“Siz neye tapıyorsunuz?” diye sorulur. Onlar da:
“Allah’ın oğlu Mesih’e tapıyorduk” derler. Onlara da: “Yalan söylüyorsunuz. Allah’ın ne eşi ne de çocuğu oldu” denilir ve:
“Siz ne istiyorsunuz?” diye sorulur. Onlar da:
“Bize su vermeni istiyoruz” derler.
“İçiniz” denilir ve hıristiyanlar da peş peşe cehenneme dökülürler. Geriye sadece günahkarlar olsun salih olsun yalnız Allah’a kulluk edenler kalır. Onlara:
“İnsanlar gittiler, sizi (burada) tutan nedir?” denilir. Onlar:
“Biz onları bugünkünden daha fazla kendilerine ihtiyacımız olduğu hâlde bıraktık, onlardan ayrılıverdik, bir de bir çağrıcının:
“Her topluluk kime kulluk ediyor idiyse ona uysun” dediğini işittik. Biz Rabbimizi bekliyoruz” derler. Allahu Teâlâ da onlara, ilk defasında gördüklerinkinden farklı bir sûrette tecelli eder ve:
“Ben sizin Rabbinizim” diye buyurur. Onlar da:
“Sen bizim Rabbimizsin” derler. Onunla da sadece Peygamberler konuşur. Allahu Teâlâ:
“Sizinle Rabbiniz arasında onu tanımanıza yardımcı olacak bir alametiniz var mıdır?” diye buyurur. Onlar da:
“Bacak” derler. Bacağını gösterir. Her mü’min O’nu secde eder. Allah’a gösteriş ve duyurmak (onun bunun) için secde edenler ise oldukları gibi kalırlar. Bunlar secde etmek isteyecekler ancak bu omurgadaki eklem yerleri bitiştiği için secde edemeyeceklerdir. Sonra da sırat köprüsü getirilip cehennemin üzerine konacak (Ravi der ki): Biz de:
“Ey Allah’ın Resûlü köprü nedir?” diye sorduk. O da:
“Kaygan, sallantılı mekan, üzerinde kancalar, kerpetenler, deve dikenleri gibi dikenli olan ağaçlar bulunmaktadır. Mü’minler köprüyü, derecelerine göre, kimisi gözün bakışı gibi, kimisi yıldırım gibi, kimisi gözün bakışı gibi, kimisi yıldırım gibi, kimisi rüzgar gibi, kimisi hızlı koşan atlar gibi geçerler. Kimisi bunlar gibi selametli bir şekilde geçerler, kimisi ufak tefek yaralar alarak geçerler kimisi de cehenneme yuvarlanır. Nihayet en sonuncuları sürüne sürüne geçer. Sizler hakkı benden çok arıyor değilsiniz. Cebbar olan Allah’a o gün kim hakikaten inanmışsa, göreceksiniz. Cennete giren Mü’minler saraylarına yerleştikten sonra, bazı müslüman kardeşlerini göremeyince:
“Ya Rabbi! Onlar bizimle beraber namaz kılan, oruç tutan ve bizimle beraber hareket edenlerdi.” diyecekler. Allah-u Azze ve Celle de:
“Gidin, kalbinde dinar miktarı kadar imanı bulunanları cehennemden çıkarın” buyuracak. Allah (c.c.) bu mü’minlerin vücutlarını cehenneme haram kılar. Mü’minler cehennemde yanan kardeşlerinin yanlarına gelirler. Bakarlar ki, kimsinin topuklarına kadar, kimisinin bacaklarına kader ateşe dalmış vaziyettedir. Onlardan tanıdıklarını tutup çıkarırlar, sonra da dönüp giderler. Sonra Yüce Allah:
“Haydi gidin. Kalbinde yarım dinar kadar imanı bulunanı cehennemden çıkarın” diye buyurur. Cennette bulunan mü’minler gelip tanıdıklarını çıkarırlar sonra da geri dönerler. Yüce Allah:
“Haydi gidin! Kalbinde zerre kadar imanı bulunanı cehennemden çıkarın” diye buyuracak. Onlar da gelip tanıdıklarını (yine) çıkaracaklardır.”
Ravi Ebû Said El-Hudri der ki: “Eğer bana inanmıyorsanız şu ayeti okuyun:
“Allah zerre kadar haksızlık etmez, zerre kadar bir iyilik olsa, onu kat kat yapar ve kendi indinde büyük mükafat verir.”
“Peygamberler, Melekler ve Mü’minler şefaat ederler. Sonra da Yüce ve Cebbar olan Allah:
“Şimdi de sıra benim şefaatim de” diye buyurur ve cehennemden bir avuç (kabza) alır. Buradan vücutları tam anlamıyla yanmış insanları çıkarır. Bunlar cennetin dışında bulunan bir nehre daldırılırlar. Bu nehre “Hayat nehri” adı verilir. Onlar selin getirdiği yığınlar arasında yabani reyhan tohumları nasıl hızla bitiyorsa, öyle bitecekler. Bu yabanî reyhan otlarını bir kaya ile bir ağaç arasında görmüşsünüzdür. Bu otun güneşe bakan tarafı yeşil, gölgeye bakan tarafı da beyazdır. İşte nehre daldırılıp çıkarılan bu kimseler çıkarıldıkları vakit beyazlıkları ve parlaklıkları sanki mercan gibi parlaktır, onların boyunlarına gerdanlıklar takılır. Böylece cennete girerler. Cennetlikler bunlar hakkında:
“Bunlar Allahu Teâlâ’nın azatlı kullarıdırlar. Bunların işlemiş oldukları bir amel, göndermiş oldukları bir hayır olmaksızın Allah (c.c.) onları cennetine sokmuştur.” derler. Bunlara:
“Gördükleriniz ve bir o kadarı sizindir” denilir.”
Bu hadis, benzeri ve uzunluğu ile “mahşer ehline yapılan nida babında”, açıklamasıyla birlikte Müslim (183)’in yaptığı hadis rivayetinde geçmişti.
***
[1] Müttefekun aleyh. Lafız Müslim'e aittir (184). Hadiste geçen Hayat Irmağı kavline gelecek olursak; El-Haya: Yağmur demektir. Toprağa hayat verdiği için bu ismi almıştır. Aynı şekilde hadiste de cehennemdeki iman ehline hayat vermesiyle onlarda güzellikler bitirmesi ile bilinmektedir, tıpkı yağmurun toprakta (bazı yeşillikler) bitirdiği gibi.
________________ oOo _________________