101) Enes bin Malik’ten (r.a.) rivayetle, şöyle dedi:
“Bir defasında Nebî (s.a.s.) ile birlikte bulunuyorduk, bir ara gülüverdi ve:
“Niçin güldüğümü biliyor musunuz?” diye buyurdu. Bizler de:
“Allah ve Resûlü daha iyi bilir” dedik. Resûlullah (s.a.s.) de şöyle buyurdu:
“Kulun Rabbi ile karşılaşmasına (güldüm).” Kul:
“Ey Rabbim! Beni zulümden kurtarmadın mı?” diye sorar. Allahu Teâlâ:
“Evet” der. Kul:
“Ben bunu nefsime karşı tarafımdan bir şahitle caiz görüp takrir ederim” der. Allah (c.c.) de:
“Bugün senin üzerine bir şehâdet edici olmak bakımından, sonra kendi nefsin ve şahitler olarak “Kiramen Katibin” (çok şerefli melekler) yeter” diye buyurur. Bunun akabinde kulun ağzına mühür vurulur, vücut azalarının her birine “sen söyle, konuş” denilir. Ve yaptığı amellerini konuşmaya başlar. Sonra kul ve kelamın arası boşaltılır. Sonra da kul kendi azalarına karşı: Siz uzaklaşın, uzak durun!” der. Ben sizin kurtarılmanız için mücadele ediyor ve kötülüklerden koruyup müdafaa ediyorum” der.
***
102) Ebû Hüreyre (r.a.)’dan gelen bir rivayette, dedi ki: Ashab:
“Ey Allah’ın Resûlü! Kıyamet gününde Allah’ı, görecek miyiz?” diye sordular. Resûlullah (s.a.s.) de:
“Gündüzün öğle vaktinde, hava açık iken ve gökyüzü bulutsuz iken güneşi görmekte zorlanıyor musunuz?” diye buyurdu. Ashab da:
“Hayır” dediler. Resûlullah (s.a.s.):
“On dördüncü gecesi, hava açık iken ve gökyüzü bulutsuz iken güneşi görmekte zorlanıyor musunuz?” diye buyurdu. Ashab da:
“Hayır” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki, sizler nasıl bunları apaçık görüyor ve görmede zorlanmıyorsanız, Allah’ı da apaçık ve zorlanmadan göreceksiniz.” (Sonra) kul Rabbiyle karşılaşır. Allahu Teâlâ:
“Ey Filan! Ben sana ikram etmedin mi? Seni efendi kılmadım mı? Seni evlendirmedim mi? Senin emrine amâde atlar ve develer vermedim mi? Seni kavmine önder kılıp onlardan dörtte bir ganimet almadın mı?” diye buyurur. O da:
“Elbetteki (Ey Rabbim!)” diye cevap verir. Allah (c.c.) da:
“Benimle karşılaşmayı hiç hesaba katar mıydın?” diye sorar. O da:
“Hayır” der. Allahu Teâlâ da:
“Öyleyse Beni unuttuğun gibi Ben de (bugün) seni unutuyorum” diye buyurur. Sonra ikinci kez karşılaşırlar, Allahu Teâlâ:
“Ey filan! Sana ikram etmedim mi, seni efendi kılmadım mı, seni evlendirmedim mi, senin emrine atlar ve develer bahşetmedim mi, seni kavmine önder kılıp onlardan dörtte bir ganimet almadın mı?” diye buyurur. Kul da:
“Elbetteki ya Rabbim!” der. Allahu Teâlâ’da:
“Hiç benimle karşılaşmayıp hesaba katar mıydın?” diye sorar. O da:
“Hayır” der. Allah-u Azze ve Celle de:
“Beni unuttuğun gibi Ben de seni unutuyorum.” diye buyurdu. Sonra üçüncü kez karşılaşırlar. Aynısını söyler o da:
“Ey Rabbim! Sana, kitaplarına, peygamberlerine iman ettim, namaz kıldım, oruç tuttum ve zekat verdim. Gücümün yettiği kadar hayırla uğraştım.” der. Allah (c.c.):
“Öyleyse, sen dur şurada” diye buyurur. Sonra kendisine:
“Şimdi dediklerine karşı şahitlerimizi gönderiyoruz.” diye buyurulur. Kendisi de, kendi kendine düşünmeye başlar:
“Kim bana şahitlik edecek ki?” der. Bundan sonra ağzına mühür vurulur. Baldırına, etlerine, ve kemiklerine:
“Konuş (haber ver)” diye buyurulur. Bunun üzerine baldırı, eti ve kemiği yaptığı amellerini konuşmaya başlarlar.
Adam kendi nefsini temize çıkartmak için (çalışır ancak Allahu Teâlâ bu özrünü, mazeretini yok etmiştir). İşte bu üçüncü kısımda olan kişi de münafık olan kimseydi. Kendisine Allah’ın (c.c.) buğzu vardır (kendisine merhamet etmeyecektir).”[1]
Hadiste geçen: “Ve Beni unuttuğun gibi Ben de seni unutuyorum” kavline gelirsek; Bu konu amel cinsinden olan ceza konularından birisidir. Yüce Allah (c.c.): “Her kim amel edecek olursa onunla karşılık görür.” (Nisa: 4/123) diye buyurmaktadır. Konu ile ilgili İmam Nevevi (rh.a.) der ki: “Bunun manası şudur: “Bana itaat etmediğin gibi bugün Ben de sana rahmet etmiyorum.”
- Hadiste geçen: “Nefsini temize çıkaracak özrü” kavline gelirsek; Bu kişi çokça günah işlediği için ve organları buna şahit oldukları için kendi nefsini temize çıkaracak özrü Allah yok etmiştir, artık bu kimsenin tutunacağı bir özrü (mazereti) kalmamıştır. Allah en iyisi bilir.
[1] Müslim (2968).
________________ oOo _________________