94) Ubey Bin Ka'b’tan (r.a.) rivayetle dedi ki: “Ben mescitte oturduğum bir vakit içeriye bir adam girdi ve namaza durdu. Kırata başladı ancak (bana göre yanlış okuduğu için) okuduğu kırattan dolayı kendisine karşı geldim. Sonra başka bir adam içeriye girdi ve bu adamın olduğu kıraatten başka olarak (aynı yeri) okudu.
Namazı bitirdiğimiz vakit hepimiz topluca Nebî (s.a.s.)’in yanına geldik. Ben:
“Şu adam bana göre yanlış olduğundan dolayı itiraz ettiğim bir kıraat okudu. Sonra giren kişi ise ondan başka bir kıraat okudu.” dedim. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.) her ikisine de okumalarını emir buyurdu. (Dinledikten sonra) her ikisinin de okuyuşunu güzel gördü. Bu olay üzerine içimde bazı yalanlama türü (şeytanın verdiği vesveseler) kol gezmekteydi. Câhiliye üzere bulunan birisi de değildim. (Acaba niçin Nebî (s.a.s.) onların kıraatini güzel buldu da, acaba benim okuduğum mu yanlıştı diye düşündüm). Benim şaşırdığım bu hâlimi fark eden Resûlullah (s.a.s.) göğsüme eliyle (hafiften) vurdu. Benden de bu esnada terler boşalmaktaydı. Sanki Allah (c.c.)’dan (konuyu ayrıştıracak) bir fark gelecekmişçesine bakınıyordum. Bunun üzerine Nebî (s.a.s.) bana şöyle buyurdu:
“Ey Ubey! Allahu Teâlâ Kur’ân-ı bir harf üzerine okutmamı istedi. Ben de ümmetime kolay gelip (zor gelmemesi) için O’ndan bunu ümmetime kolaylaştırmasını istedim. Yüce Allah da bunu kabul edip iki harf üzerine okutmamı istedi. Ben yine bunu ümmetimden kolaylaştırması için duada bulundum. Allahu Teâlâ yine bunu benden kabul edip Kur’ân-ı size yedi harf üzerine okutmamı emir buyurdu. (Ey Ubey) senin içinde, kolaylaştırmasını isteyip geri çevirdiğim her geri çeviriş için, hakkında soru soracağın bir mesele yatmaktadır.”
Resûlullah (s.a.s.) devamla şöyle buyurdu:
“Ey Rabbim! Ümmetimi bağışla, Ey Rabbim! Ümmetimi bağışla. İçlerinde İbrahim (a.s.) da olmak üzere bütün mahlukatın Benden şefaat isteyecekleri o güne (kıyamete) kadar da üçüncü buyruğunu (geri çevirmeni isteyip) erteledim.”[1]
Hadiste geçen: “İçimde bazı yalanlama türü şeyler kol gezmekteydi. Câhiliye üzere bulunan birisi de değildim” kavline gelecek olursak; bunun manası şudur: Câhiliye üzere olan şeylerin en tehlikelilerinden birisi olan nübüvveti yalanlamayı şeytan bana vesvese vermek sûretiyle içime atmıştı demektir.
İmam Mâziri (rh.a.) der ki. “Bunun manası şudur: “Bu olaydan ötürü Ubey bin Ka'b’ın içine şeytan bir vesvese yerleştirdi. Ancak bu şüpheye götüren değildi (ya da inkâra götüren değildi). Sonra bu hâl ondan gitti. Nebî (s.a.s.)’de onun göğsüne vurdu ve ondan terler boşaldı.”
Yine kendisinden (r.a.) gelen rivayette (dedi ki): “Resûlullah (s.a.s.) beni Ğifar Gölü’nün kenarında idi. O esnada Cibril (a.s.) geldi ve:
“Allahu Teâlâ sana Kur’ân-ı ümmetine bir harf üzere okutmanı emrediyor” diye bildirdi. Resûlullah (s.a.s.)’de:
“Allah’tan affını ve mağfiretini istiyorum. Şüphesiz ümmetim buna güç yetiremez” diye buyurdu. Sonra ikinci kez tekrar geldi ve:
“Allahu Teâlâ Kur’ân-ı ümmetine iki harf üzere okutmanı emrediyor” diye bildirdi. Resûlullah (s.a.s.) de:
“Allah’tan affını ve mağfiretini istiyorum. Ümmetimin bana gücü yetmez” diye buyurdu. Sonra üçüncü kez yine geldi ve:
“Allahu Teâlâ Kur’ân-ı ümmetine üç harf üzere okutmamı emir buyurdu” diye bildirdi. Resûlullah (s.a.s.):
“Allah’tan affını ve mağfiretini istiyorum. Ümmetim buna güç yetiremez” diye buyurdu. Sonra dördüncü kez tekrar geldi ve Allahu Teâlâ Kur’ân-ı ümmetine yedi harf üzere okutmanı emir buyurdu, bu yedi harften hangisine göre okurlarsa doğru okumuş olurlar” diye bildirdi.”[2]
[1] Müslim (820).
[2] Müslim (821)