22) Ubeydullah bin Ebû Râfi’den rivayetle, kendisi Ali (r.a.)’nın şöyle dediğini işitmiştir:
“Resûlullah (s.a.s.) içlerinde Benim, Zübeyr'in ve Mikdat'ın da bulunduğu bir grubu hazırlayıp şöyle buyurdu: “Ravza-tu Han bölgesinde[1] gelinceye dek yola çıkın ve orada devenin üzerinde, hevdece binmiş hâlde bir kadın vardır. Onda bir yazı vardı, onu alınız.”
Ali (r.a.) devamla dedi ki: “Biz de çıktık ve atlarımız hızlıca bizi götürüyordu. Nihayet Ravza’ya geldik. Orada deve sırtında olan kadınla karşılaştık. Ona:
“Yazıyı çıkar” dedik. Kadın da:
“Bende yazı yok” diye cevap verdi. Bunun üzerine biz de:
“Ya o yazıyı çıkarırsın, ya da üstünü açar, yazıyı meydana çıkarırız” dedik. Kadın da yazıyı saçlarının arasındaki örgüden çıkardı. Bunun üzerine aldığımız yazıyı direk Resûlullah’a (s.a.s.) götürdük.
Baktık ki Hatib bin Ebû Beltea’den Mekke’de oturan bazı müşriklere yazılmış. Resûlullah (s.a.s.) ile ilgili bazı şeyleri onlara bildiriyor. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.):
“Ey Hatib! Bu yaptığın nedir?” diye sordu. Hatip de:
“Ya Resûlallah! Benim hakkımda acele etme. Ben Kureyş kabilesiyle bağlantı içinde olan birisiydim. Onlarla ilişkiliydim, ama onlardan değildim. Seninle beraber hicret edenlerin, müşriklerin içinde yakınları bulunmaktadır. Onlar bu kimselerin mallarını ve aile efratlarını koruyorlardı. Benim böyle yakın çevrem olmayınca, içlerinden benim kimselerimi koruyacak bir yardım almak zorunda kaldım. Bunu dinimden dönmek veya müslüman olduktan sonra küfre rıza göstermek maksadıyla yapmadım.” Resûlullah (s.a.s.)’de:
“O size doğru olanı söyledi” diye buyurdu. Bunun üzerine Ömer (r.a.):
“Ya Resûlallah! İzin ver de şu münafığın boynunu vurayım!” dedi. Resûlullah (s.a.s.) de:
“Şüphesiz o Bedir’e (Bedir savaşına) katıldı. Ne biliyorsun, belki de Allah (c.c.), Bedir’e katılanların durumlarına bakmış ve “Ne yaparsanız yapın, Ben sizi bağışladım” demiştir.” diye buyurdu.[2]
v Buhârî’den (3983) gelen yine İbn Abdurrahman, o da Sa’d bin Ubeyde, o da Ebû Abdurrahman Es-Sülemî, o da Ali (r.a.) dan gelen bir rivayette Ali (r.a.) şöyle dedi: “Resûlullah (s.a.s.) içlerinde benim, Ebû Mürşid ve Zübeyr’in de atlı olarak bulunduğu bir grubu hazırlayıp şöyle buyurdu:
“Ravzatu Hah’a gidin. Orada müşrik bir kadın var ve kendisinde Hatip bin Ebû Belteâ’nın müşriklere yazdığı bir yazısı var (onu getirin).”
(Ali (r.a.) devamla şöyle dedi): “Resûlullah (s.a.s.)’ın söylediği bölgeden hızlıca ayrıldık ta ki atlarımızın hızlıca ulaştırmasıyla o bölgeye geldik ve (kadına):
“Yazı nerede?” diye sorduk, kadın da:
“Bende yazı yok” diye cevap verdi. Öylece o yazıyı araştırıp göz atıp bulmaya çalıştık ancak yazıyı göremedik. Bunun üzerine:
“Resûlullah (s.a.s.) asla yalan söylemez. Ya bize o yazıyı çıkartıp verirsin ya da seni soyarız” dedik. Kadın olayın ciddiyetini anlayınca oturduğu yerdeki izarının (altında) giysi ile kapatılıp sarılmış hâlde o yazıyı çıkartıp verdi. Biz de o yazıyı Resûlullah (s.a.s.)’e getirdik. Bunun üzerine Ömer (r.a.):
“Ya Resûlallah! Muhakkak ki o, Allah’a, Resûlüne ve mü’minlere ihanet etti, izin ver de boynunu vurayım” dedi. Bu sözü üzerine Resûlullah (s.a.s.) (Hâtiba):
“Seni bu (yazıyı yazmaya) iten ne idi?” diye sordu. Hatib da:
“Allah’a yemin olsun ki, onlarla bir alakam yoktur. Allah’a ve Resulüne iman edip mü’min olmamla beraber, ben sadece onların yanında, benim aile ve malımı koruyup gözetlemeleri için bir ilişkim vardı. Aynı şekilde ashabından da (hicret edenlerin) orada bulunan bazı aşiretleri (yakınları) da bulunmakta ve Allah (c.c.) onlar sebebiyle onların aile ve mallarını korumaktadır” dedi. Bu açıklama üzerine Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdular:
“Doğruyu söyledi. Onun hakkında ancak hayırlı konuşun.” Bundan sonra Ömer (r.a.):
“Muhakkak ki o, Allah’a, Resûlüne ve mü’minlere ihanet etti, izin ver de boynunu vurayım” dedi. Resûlullah (s.a.s.)’de şöyle buyurdular:
“O Bedir’e katılanlardan değil miydi?” Devamla şöyle buyurdular:
“Belki Allah (c.c.) Bedir’e katılanların durumlarına bakmış ve: “Ne yaparsanız yapın cennete girmeniz size vacip oldu, ya da sizleri bağışladım” diye buyurmuştur.” Bu sözünden sonra Ömer’in (r.a.) iki gözü de (sevinçten) yaşardı ve
“Allah ve Resûlü en iyi bilendir.” dedi.
v Müslim’de de (2494) Süfyan bin Uyeyne’den, ona da Amr bin Hasen bin Muhammed’den gelen rivayetinde, devamla (kendisi): “Bana Ubeydullah bin Ebû Râfi = ki kendisi hadisi benden yazmıştır – haber vermiştir ve şöyle demiştir: “Ben Ali (r.a.) nın şöyle dediğini duydum: “Resûlullah (s.a.s.) içlerinde Benim, Zübeyr’in ve Mikdat’ın da bulunduğu bir grubu hazırlatıp şöyle buyurdular:
“Ravzatu Hah denilen bölgeye gidin. Orada yanında bir yazı olan bir kadın var o yazıyı o kadından alın (getirin).”
(Ali (r.a.) devamla dedi ki):
“Biz derhal yola çıktık ve atlarımızın (vesilesiyle) hızlıca geldik, kadını bulduk ve ona:
“Yazıyı çıkart” dedik. Kadın da:
“Bende yazı yoktur” diye cevap verdi. Bunun üzerine Bizler de:
“Ya kitabı çıkartırsın ya da giysini çıkartırız” dedik. Kadın da yazıyı saçındaki örgüsünden çıkartıp verdi. Bizlerde yazıyı Resûlullah’a (s.a.s.) götürdük. Baktık ki Hatib bin Ebû Beltea’dan Mekke’de oturan bazı müşriklere yazılmış. Resûlullah (s.a.s.) ile ilgili bazı şeyleri onlara bildiriyor. Resûlullah (s.a.s.):
“Ey Hatib! Bu yaptığın nedir?” diye buyurdu. O da:
“Ya Resûlallah! Hakkımda acele etme! Ben Kureyş kabilesiyle bağlantım olan bir adamım. – Ravi Süfyan der ki: Onlarla anlaşmalı idi onlardan değildi – Seninle beraber olan Muhacirlerden kimisinin onların içinde akrabaları var ve kendilerinin ailelerini koruyorlardı. Bu da hoşuma gitti. Benim böyle yakın çevrem olmayınca, içlerinden benim kimselerimi koruyacak bir yardım edinmek zorunda kaldım. Bunu küfür işlemek ya da, dinimden dönmek veyahut ta İslam’dan sonra küfre razı göstermek maksadıyla yapmadım” dedi. Resûlullah (s.a.s.) de bunun üzerine
“Doğru söyledi” dedi. Ömer (r.a.) bu olay üzerine:
“Ya Resûlallah! İzin ver bu münafığın boynunu vurayım” dedi. Resûlullah (s.a.s.) de:
“Nereden biliyorsun ki! Belki Allah (c.c.) Bedir ashabının vaziyetlerine bir baktı ve: “Dilediğinizi yapın, şüphesiz Ben sizi bağışladım” demiştir” diye buyurdu. Bu olay üzerine şu ayet nazil oldu:
“Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları kendilerine sevgi ile (haber) ulaştırarak ve onlar size gelmiş olan Hakkı inkâr etmişken veliler (dostlar) edinmeyin” den ayetin sonuna: “Yolun ta ortasında sapmış olur.” (Mümtehine: 60/1) kadar.
Buhârî birçok yerde buna benzer rivayet lafızlarıyla rivayetlerde bulunmuştur. Lafızlar çokça yakın oldukları için onları burada zikretmedim, yoksa çokça uzayacak.
***
[1] Ravzatu Hah; Medine'ye 12 mil mesafede, Mekke ile Medine arasında bir yerin adıdır. (Mütercim)
[2] Müttefekun aleyh: Hadisin lafzı Buhârî'ye aittir (3007).