125) Sabit’ten, onun da Enes’ten, onun da İbn Mesud (r.a.)’dan gelen rivâyetle, dedi ki: Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Cennete gireceklerin sonuncusu bir kimsedir ki, bir yüzü koyun düşer, bir onun yüzünü ateş çarpıp yakar. Nihayet böyle böyle ilerleyerek ateşini sınırına geçtiği zaman ona döner ve beni senden kurtaran Allah çok yücedir. O, öncekilerden ve sonrakilerden hiç kimseye vermemiş olduğunu bana vermiştir.” der. Sonra ona bir ağaç gösterilir. Bunun üzerine:
“Ey Rabbim! Beni şu ağaca yakınlaştır da gölgesiyle gölgeleneyim, suyundan da içeyim.” der. Yüce, Aziz ve Celil olan Allahu Teâlâ:
“Ey Âdemoğlu! Eğer bu dilediğini sana verirsem belki başka bir şeyler daha istersin” diye buyurur. O da:
“Ya Rabbi! İstemem” deyip, bir daha istemeyeceğine dair yemin eder. Rabbi onu bu nimete karşı sabırkâr olmadığını bildiği için, onu mazur görür ve onu oraya yanaştırır. O da ağacın gölgesinden gölgelenir ve oradaki sudan içer. Derken karşısında evvelinkinden daha güzel başka bir ağaç dikilir. O kul yine:
“Ey Rabbim! Beni şuna da yaklaştır, suyundan içeyim ve gölgesinden istifade edeyim ve senden başka bir şey istemem” der. Allahu Teâlâ da:
“Ey Âdemoğlu! Sen ondan başkasını istemeyeceğine bana ahid vermedin mi?” diye buyurup, “eğer seni ona izin verirsem, belki sen daha başkasını istersen.” der. Bunun üzerine o adam:
“Başka bir şey istemeyeceğine dair Rabbine sözler verir. Onun buna karşı da sabrının olmadığını bildiği için Rabbi yine onu mazur görür. Onun da gölgesinden istifade edip, suyundan içer.
Sonra üçüncüsünde Cennet kapısının yanı başında, öncekilerden daha güzel bir ağaç görür. Yine:
“Ey Rabbim! Beni şuna yanaştır da gölgesinden istifade edeyim ve suyundan da içeyim, diye niyaz eder. Rabbi:
“Âdemoğlu! Başkasını istemeyeceğine dair bana ahid vermedin mi?” diye serzenişte bulunur. O kimse:
“Evet, şunu da, artık başkasını istemem” der. Ona karşı da sabrı olmadığını bildiği için Rabbi kendisini mazur görür ve onu oraya yanaştırır. Fakat bu son ağaca yaklaştığı vakit cennet ehlinin seslerini duyar ve:
“Ya Rabbi! Ne olur beni oraya sok!” diye istirhamda bulunur. Bu sözü üzerine Allahu Teâlâ:
“Ey Âdemoğlu! Senin dilediklerinden beni kurtaracak nedir? Sana bütün dünyayı verir, ona bir mislini daha katarsam buna razı olur musun?” diye buyurur. O da:
“Ey Rabbim! Sen Rabbül-âlemin iken, benimle alay mı ediyorsun?” diye ve ölçüsüz ihsana şaşırıp kalır.”
Bunu söylerken İbn Mesud güldü ve
“Benim niçin güldüğümü sorsanıza?” dedi.
“Niçin gülüyorsun? diye sordular. Dedi ki:
“Resûlullah (s.a.s.) da böyle güldü idi. Ya Resûlallah! Niçin gülüyorsun?” diye sordukları vakit o kimse
“Sen Rabbül âlemin iken benimle alay mı ediyorsun?” dediğinde Âlemlerin Rabbinin gülmesine güldüm.” Dedi.
Bunun üzerine Allahu Teâlâ ona:
“Ben seninle alay etmiyorum, lâkin Ben istediğime Kâdir olanım” diye buyurur.”[1]
***
126) Said El-Hudri (r.a.) dan rivayetle, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdular:
“Cennetin en aşağı konumunda bulunan cennetlik öyle bir kimsedir ki, Allah (c.c.) onun yüzünü ateşten cennet tarafına döndürüp çevirir ve ona gölgeli bir ağaç misalî gösterir. O kul:
“Ey Rabbim! Beni şu ağaca götür, ben onun gölgesinde bulunayım” der.
Ve devamla İbn Mes’ud hadisin tarzında hadisi sevk etti.
Ancak, Allahu Teâlâ:
“Ey Âdemoğlu! Beni senden kim kurtarır?” sözlerini sonuna dek zikretmedi. Bununla birlikte burada şunu da ziyâde etmiştir:
“Allah ona şunu, şunu iste diye hatırlatır. Bütün arzuları tükendiği vakit Allah (c.c.): “Bu ve bunun on katı senindir” diye buyurur. Dedi ki:
“Sonra artık kendi menziline (yerine) girer. Derken, El-Hûrulîn’den[2] olan iki zevcesi yanına girer. Seni bizim için, bizi de senin için yaratan Allah’a (c.c.) hamd olsun” derler.
Ravi der ki: “O kimse, bana verilen nimetler başka hiç kimseye verilmiş değildir” der.[3]
[1] Müslim (187).
[2] El-Hûrulîn: Kara gözlü kadınlar demek olup, Cennette Müminlere verilen cennet kadınlarıdır. (Mütercim).
[3] Müslim (188).
________________ oOo _________________