121) Ata bin Yezîd El-Leysî’den gelen rivayette, kendisine Ebû Hüreyre (r.a.)’nin haber verdiğine göre; bazı insanlar Resûlullah’a (s.a.s.):
“Ey Allah’ın Resûlü! Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?” diye sordular. Resûlullah (s.a.s.)’de:
“Ayın on dördüncü gecesi görmeye mani hiçbir bulut da yok iken, ayı görmek hususunda hiç ihtilaf olur mu?” diye sordu.
“Hayır! Ey Allah’ın Resûlü” denince, tekrar:
“Hiçbir bulut yok iken güneşi görmek hususunda hiçbir ihtilaf olur mu?” diye sordu. Yine:
“Hayır Ya Resûlallah!” denince, şöyle buyurdu:
“İşte Onu (Allah’ı (c.c.)) siz böyle açık göreceksiniz. Kıyamet günü olunca insanlar haşrolunacak. Cenab-ı Hak: “Her kim her neye tapıyor idiyse onun peşine düşer (ona bağlı gelir)” diye buyuracak. Dolayısıyla kimi güneşin, kimi ayın, kimi tağutların[1] ardına düşüp gidecek. Yalnız bu ümmet, içlerinde münafıkları da bulunduğu hâlde kalacak. Allah (c.c.) onlara önceden tanıdıklarından başka bir sûretle gelip:
“Ben sizin Rabbinizim” buyuracak. Onlar:
“Senden Allah’a sığınırız.” Rabbimiz bize gelinceye kadar bizim yerimiz burasıdır. Rabbimiz bize geldiğinde onu tanırız” diyecekler. Allahu Teâlâ (bu defa tanıdıkları sûrette) gelip:
“Ben Rabbinizim” buyuracak. Onlar da:
“Sen bizim Rabbimizsin” diyecekler ve Allahu Teâlâ’nın onları davet buyurması üzerine de sırat köprüsü kurulur. Ümmetimle en öncelikli girecek olan ben olacağım. Peygamberlerin de o günkü sözü
“Allah’ım! Selamet ver, selâmet ver” demekten ibaret olacaktır. Cehennemde Sa’dan dikenlerine benzer çengeller vardır.
“Sa’dan dikenlerini hiç gördünüz mü?”
“Evet” dediler.
“İşte bu dikenleri sa’dan dikenlerine benzer. Ama şu var ki, ne kadar büyük olduklarını Allahu Teâlâ bilir. İşte bunlar insanları (şerli) amellerinden dolayı kapıp alırlar. Kimisi bu ameli dolayısıyla helak olur, kimi de hardal gibi ezim ezim ezildikten sonra kurtulur. Nihayet Allah-u Azze ve Celle cehennem ehlinden her kime rahmet buyurmayı dilemişse (onları çıkarır, dünyada da) Allah’a ibadet etmiş olanları çıkarmalarını meleklere emredecek, onlarda onları çıkaracaktır. (Melekler) onları secde izlerinden tanıyacaklardır. Ve çıkarılacaklardır. Allah (c.c.) secde izlerini yemeyi cehenneme haram kılmıştır. Dolayısıyla Âdemoğlu’nun hepsini cehennem ateşi yer de secde izlerini yiyemez. Bunlar ateşten kömürleşmiş gibi kapkara çıkarılacaklardır. Üzerlerine hayat suyu dökülecek ve selin taşıdığı, üzerindeki yabani reyhan tohumları nasıl (çabuk) biterse öylece biteceklerdir. Sonra Allah (c.c.) kulları arasında hüküm ve kararı sona erdirir. Ancak Cennet ile cehennem arasında yüzü ateşe dönük bir kimse kalır ki, o cennete girecek. Cehennem ehlinin sonuncusu olacaktır. (O kimse):
“Ya Rabbi! Yüzümü (şu) ateşten döndür. Kokusu beni zehirleyip durmakta, beni yakıp duruyor” diyecek. Sonunda Allahu Teâlâ ona buyuracak ki:
“Bu senin istediğin yapılacak olursa acaba başka şey istemeyecek misin?” O ise
“İzzetine yemin olsun ki, hayır!” diyecek. Ve Allahu Teâlâ da istediği kadar birçok ahitler ve misaklar verir. Allahu Teâlâ onun yüzünü cehennem tarafından (cennete doğru) çevirir. O da cennete doğru döndürülünce cennetin güzelliğini görür. Allah’ın (c.c.) dilediği kadar sustuktan sonra: “Ya Rabbi! Beni cennetin kapısına yaklaştır” diyecek. Allah-u Azze ve Celle de:
“Evvelce istediğinden başka bir şey istemeyeceğine dair yeminler etmemiş miydi?” diye kendini ilzam edecek. O da:
“Ya Rabbi! Mahlukatının en bedbahtı ben olmayayım” cevabını verecek. Bunun üzerine Allahu Teâlâ:
“Bunu sana verirsem başka bir şey istemem daha” cevabını verecek ve Rabbinin dilediği ahdi (sözü) verdikten sonra Rabbi onu Cennetin kapısına yanaştıracak. (O kimse) cennet kapısına varıp da ondaki letafeti ve dehşetliği ve içindeki letafet ve mutluluğu görünce (yine utanıp) Allah‘ın dilediği kadar, sükut edecek. Sonra da:
“Ya Rabbi! Beni içeriye sok” diyecek. Allah (c.c.) da:
“Allah layığını versin ey Âdemoğlu! Ne kadar da sözünde durmaz birisin! Sen verdiğimden başka bir şey istemeyeceğine (önceden) söz vermiş değil miydin?” diye buyuracak o da:
“Ya Rabbi! (demek ki) mahlukatın en bedbahtı ben olacağım” diyecek. Allahu Teâlâ da ona gülecek. Ve cennete girmesine izin verecek. Ona:
“Temenni et” buyuracak. O da (alabildiğine) temennilerde bulunacak. Nihayet dilekleri kesilince Allah (c.c.): “(Bunlardan başka) şunu da, bunu da, diye istenecek şeyleri kendisine hatırlatacak, nihayet dileklerinin hepsi kesilince Allahu Teâlâ:
“Bunların hepsi ve bir daha o kadarı senindir.” diye buyurur.”
Ata bin Yezid der ki: “Ebû Said El-Hudri’nin ve Ebû Hüreyre’nin rivayet ettikleri hadiste birbirlerini ret edecek bir görüş yoktur.
Öyle ki Ebû Hüreyre’nin rivayetinde olan: Allah o adama: “Bir daha o kadarı (ecir) vardır” sözü ile, Ebû Said El-Hudri rivayetinde geçen: “Allah o adama on katı kadar vardır” sözü hakkında Ebû Said El-Hudri:
“Ey Ebû Hüreyre! On katı kadar” sözüne ne dersin?” dedi. Ebû Hüreyre de:
“Ben sadece: “Bunların hepsi ve bir daha o kadarı senindir” diye ezberledim” dedi. Ebû Said de bunun üzerine:
“Ben de Resûlullah’tan (s.a.s.): “Bunların hepsi ve on katı kadarı da senindir” diye ezberlediğime şahitlik ederim” dedi. Ebû Hüreyre bunun üzerine:
“İşte bu adam, cennete girecek olan en son cennetlik kimsedir” diye cevap verdi.”[2]
v Buhârî’de (7437) geçen İbrahim bin Said’ten ondan da İbn Şihab, ondan da Ata bin Yezid El-Leysî, ondan da Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği hadis şöyledir: Bazı insanlar:
“Ya Resûlallah! Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?” diye sordular. Resûlullah (s.a.s.) de:
“Ayın on dördüncü gecesi, havada bulutsuz iken, ayı görmenizde bir ihtilaf (görmezlik) oluyor mu?” diye sordu. Onlar da:
“Hayır Ya Resûlallah!” derler. Resûlullah (s.a.s.):
“Görmeye mani hiçbir bulut yok iken güneşi görebileceğiniz hususunda ihtilaf oluyor mu?” diye sordu. Onlar da:
“Hayır, ya Resûlallah!” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.):
“İşte sizler de böyle onu apaçık göreceksiniz. Allahu Teâlâ kıyamet günü olunca insanları bir araya toplar ve:
“Her kim neye tapıyor idiyse ona uysun” der ve güneşe tapan güneşe, aya tapan aya, Tağutlara tapan tağutlara uyacak, tabi olacak. Öyle ki bu ümmet içinde şefaatçileri ve münafıkları da olduğu hâlde (yerinde) kalacak.” Ravi olan İbrahim burada rivayet hususunda şüpheye girmiştir.
“Sonra Allahu Teâlâ onlara gelir ve:
“Ben sizin Rabbinizim” der. Onlar da:
“Rabbimiz bize gelinceye dek yerimiz burasıdır. Rabbimiz bize gelince onu tanırız” derler. Allahu Teâlâ bu defa tanıdıkları sûrette gelip:
“Sen bizim Rabbimizsin” derler ve Allahu Teâlâ’nın onları davet buyurması üzerine tabi olurlar. Sonra cehennemin üzerine sırat köprüsü kurulur. Ümmetimle en öncelikli girecek olan ben olacağım. O gün Peygamberlerden ve davetçilerinden başkası konuşamaz... Onların sözleri: “Allah’ım! Selamet ver, selamet ver” demelerinden ibaret olacaktır. Cehennemde Sa’dan dikenlerine benzer çengeller vardır.
“Sa’dan dikenlerini hiç bilir misiniz?”
“İşte bu dikenleri Sa’dan dikenlerine benzer. Ama şu var ki ne kadar büyük olduklarını Allahu Teâlâ bilir. İşte bunlar insanları (şerli) amellerinden dolayı kapıp alırlar. Kimisi de bu ameli dolayısıyla helak olur, kimi de hardal gibi ezim ezim ezildikten sonra kurtulur. Nihayet Allahu Teâlâ cehennem ehlinden her kime rahmet etmeyi dilemişse, Allah’a ibadet etmiş olanları çıkarmalarını Meleklere emredecek, onlar da onları çıkaracaklardır.
Allah’a hiçbir şeyi ortak kopmayıp Allah’ın rahmet etmeyi istediğine ve La ilâhe illallah kelimesine şehâdet edenleri cehennemde (Melekler) onları tanırlar, onları (bir de) secde etme yerlerinden tanırlar ve çıkaracaklardır. Allahu Teâlâ secde izlerini yemeyi cehenneme haram kılmıştır. Dolayısıyla Âdemoğlunun hepsini cehennem ateşi yer de secde izlerini yiyemez. Bunlar ateşten kömürleşmiş olarak kapkara çıkarılacaklardır. Üzerlerine hayat suyu dökülecek ve selin taşıdığı, üzerindeki yabani reyhan tohumları nasıl (çabuk) biterse öylece biteceklerdir. Sonra Allah (c.c.) kulları arasında hüküm ve kazayı sona erdirir.
Ancak cennet ile cehennem arasında yüzü ateşe dönük bir kimse kalır ki, o cennete girecek ve cehennem ehlinin sonuncusu olacaktır. (O kimse):
“Ya Rabbi! Yüzünü (su) ateşten döndürüp çevir. Kokusu beni zehirleyip durmakta, yalını beni yakıp duruyor” der. Sonunda Allahu Teâlâ ona buyurur ki:
“Bu senin istediğin yapılacak olursa acaba başka şey istemeyecek misin?” diye buyurur. O ise:
“İzzetine yemin olsun ki, hayır!” der ve Allahu Teâlâ da istediği kadar birçok ahitler ve misaklar verir. Allahu Teâlâ onun yüzünü cehennem tarafından (cennete doğru) çevirir. O da cennete doğru döndürülünce cennetin güzelliğini görür. Allah’ın dilediği kadar sustuktan sonra:
“Ya Rabbi! Beni cennetin kapısına yaklaştır.” der. Allahu Teâlâ da:
“Önceden istediğinden başka bir şey istemeyeceğine dair yeminler etmemiş miydin?” diye kendini ilzam eder. O da:
“Ya Rabbi! Mahlukatının en bedbahtı ben olmayayım” cevabını verir. Bunun üzerine Allahu Teâlâ:
“Bunu sana verirsem başka bir şey istemeyecek misin?” diye buyurur. O da:
“İzzetine yemin olsun ki, hayır. Bundan başka bir şey istemem daha” cevabını verir ve Rabbinin dilediği sözü verdikten sonra Rabbi onu Cennetin kapısına yaklaştıracak. (O kimse) cennetin kapısına varıp da ondaki letâfeti ve dehşetliği, içinde sevinç ve mutluluğu görünce (yine utanıp) Allah’ın (c.c.) dilediği kadar sükut eder. Sonra da:
“Ya Rabbi! Beni içeriye sok” diyecek. Allahu Teâlâ da:
“Allah senin layığını versin. Ey Âdemoğlu! Ne kadar da sözünde durmaz birisin! Sen verdiğimden başka bir şey istemeyeceğine (önceden) söz vermiş değil miydin?” diye buyurur. O da:
“Ya Rabbi! (demek oluyor ki) mahlukatın en bedbahtı benim” der. Allahu Teâlâ da ona güler ve cennete girmesine izin verir. Ona:
“Temenni et” diye buyurur. Nihayet dilekleri kesilince Allah (c.c.):
“(Bunlardan başka) şunu da, bunu da, diye istenecek şeyleri kendisine hatırlatacak, nihayet dileklerinin hepsi kesilince Allah-u Azze ve Celle:
“Bunların hepsi ve bir daha o kadarı senindir” diye buyurur.”
Ata bin Yezid der ki: “Ebû Said El-Hudri’nin ve Ebû Hüreyre’nin rivayet ettikleri hadiste birbirlerini çelişkili ve ret edecek bir görüş bulunmamaktadır.
Şöyle ki, Ebû Hüreyre’nin rivayetinde olan:
“Allahu Teâlâ o adama:
“Bir daha o kadarı (ecir) vardır” sözü ile, Ebû Said El-Hudri rivayetinde gelen: “Allahu Teâlâ o adama on katı kadar (ecir) vardır” sözü hakkında Ebû Said El-Hudri:
“Ey Ebû Hüreyre! “On katı kadar (ecir) vardır” sözüne ne dersin?” diye sorar. Ebû Hüreyre de:
“Ben sadece: “Bunların hepsi ve bir daha o kadarı senindir” diye (lafzı) ezberledim” dedi. Ebû Said El-Hudri’de bunun üzerine: “Ben de Resûlullah (s.a.s.)’dan: “Bunların hepsi ve on katı kadar (ecir) de senindir” diye ezberlediğime şahitlik ederim” dedi. Ebû Hüreyre bunun üzerine şöyle dedi:
“İşte bu adam, Cennete girecek olan en son Cennetlik kimsedir.”[3]
***
[1] "Tavağit" kelimesi Tağut kelimesinin çoğuludur. Leys, Ebû Ubeyde, El-Kesâi ve dil bilginlerinin çoğunluğuna göre Tağut; Allah’tan başka ibadet edilen her şey demektir. Vahidi der ki: "Tağut tek olabileceği gibi birden çok da olabilir. Erkek olabileceği gibi dişi de olabilir. Tek olana örnek şu ayettir: "Onlar tağuta muhakeme olmak isterler, ancak onu inkar etmekle emrolunmuşlardı.” Birden fazla için örnek şu ayeti kerimedir: "Küfredenlere gelince onların dostları tağutlardır...". Dişi olanına ayeti kerimeden örnek: "Tağuta kulluk etmekten sakınanlara gelince..." ayetidir. Burada: "Ya buduhâ" lafzı olduğundan dişiliğe delalet eden (Ha) zamiri vardır.
[2] Müttefekun aleyh. Lafız Müslim'e (182) aittir.
[3] Buhârî (6573) buna yakın lafızda rivayet etmiştir. Hadis uzun uzadıya gider diye hepsini zikretmedim.
________________ oOo _________________