Kuran Ahkamı Meali Celal Yıldırım

 

KARILARINI ANNELERİNİN YERİNE KOYUP ZİHAR EDENLER

 

«Karılarını annelerinin yerine koyup zihâr ile onlardan ay­rılmak isteyip sonra söyledikleri sözden dönenlerin, birbiriy­le temas etmeden bir köle âzâd etmeleri gerekir. İşte bununla size öğüt veriliyor. Allah işlediklerinizden haberdardır.»

«Kim (âzâd edecek köle) bulamazsa, yine birbiriyle te­mas etmeden önce iki ay aralıksız oruç tutsun. Buna da gücü yetmezse, altmış yoksulu (sabahlı akşamlı) doyursun. Bu (ko­laylık) Allah'a ve Peygamber'e îmanda (devam u sebat) gös­terdiğiniz içindir. Bunlar Allah'ın tâyin ettiği sınırlardır. İn­kâr edenler için elem verici azâb vardır.» [1]

İmâm Ahmed ve diğer müsned sahiplerinin sahîh senedle yaptıkları rivayete göre, Huveyle binti Sa'Iebe'den, bu âyetin kocası Evs hakkında indiği tesbît edilmiştir. [2]

Huveyle (bâzı kayıtlara göre Havle) diyor ki:

— «Vallahi bu âyet benimle Evs bin Sâmit hakkında inmistir. Şöyle ki: Ben, Evs'in karısı olarak bulunuyordum. Evs yaşlı olmakla beraber ahlâkı da kötü idi. Bir gün yanıma gel­di, ben de bir şey için kendisine müracaatta bulundum. Bunun üzerine bana kızdı ve: «Sen bana anamın sırtı gibisin!» diyerek dışarı çıktı, bir saat kadar oyalandıktan sonra tekrar eve dön­dü ve benimle cinsî münâsebette bulunmak istedi. Ben de: «Hayır, olamaz,» dedim, «Havîe'nin canım kudret elinde tutan Zât-ı Bâriy'e yemin ederim ki bana yakîaşamazsm; zîra sen de­diğini dedin, (bağı kopardın, beni kendine haram kıldın). Al­lah ve Mesûîü hakkımızda hükmedinceye kadar bu böyle gide-

«Bunun üzerine Evs üzerime atıldıysa da yaşlı olduğu için beceremedi, ben ona gaalib geldim ve vakit kaybetmeden dı­şarı çıktım, komşumdan eğreti olarak bîr entari alıp giyindim ve gidip Resûlüllah'a derdimi anlattım, kocam Evs hakkında şikâyetçi oldum.»

Hazreti Peygamber (S.A.V.)

—  Ya Havle! Amcan oğlu oları kocan yaşlı bir adamdır. Onun hakkında Allah'dan kork!, buyurdu.

Ben de:

—  Vallahi ya Resûlellah, hakkımızda bir âyet inmedikçe buradan ayrılmam, dedim. Az sonra vahiy indi.. Hazrel-i Pey­gamber (S.A.V.): «Ya Havle! Allah sen ve kocan hakkında âyet indirdi.» Sonra Mücâdele sûresinin ilk üç âyetini okudu ve ba­na dönerek şöyle buyurdu:

«Kocana söyle bir köle âzâd etsin!»

Ben dedim ki:

—  Ya Resûlellah! Kocamın âzâd edecek kölesi yoktur.. O halde:

— Ardarda iki ay oruç tutsun!, buyurdu.

—  Vallahi, kocam yaşlı bir adamdır, oruç tutacak güçte değildir, dedim.

— O halde altmış yoksulu bir vask (60 sâ') hurma ile (sa­bahlı akşamlı) 3'edirsin, buyurdu.

—  Bu kadar hurma kocamda yoktur, dedim. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (S.A.V.):

— Bari ben bir miktar hurma ile ona yardım edeyim, bu­yurdu.

— O halde ya Resûlellah! Bir miktar da hurma benim ya­nımda var, onunla kocama yardımda bulunayım, dedim.

—  İsabet edersin, haydi git, bu hurmaları tasadduk et ve amcan oğluna (kocana)  da hayr ile tavsiyede bulun! buyur­du. [3]

Bu konuyla ilgili diğer bir kıssayı İmâm Ahmed bin Han-bel, Yezîd bin Harun tarikiyle, Seleme bin Sahrü'l-Ansarî'den rivayet ediyor.

Seleme bin Sahrü'l-Ansarî diyor ki:

«— Bana verilen cinsî kuvvet zannedersem başka bir er­keğe verilmemişti. Ramazan gelince karıma yaklaşmamak üze­re zihâr yaptım, yâni onu anamın sırtına benzeterek kendime haram kıldım. Fakat gece karım bana hizmet ederken mahrem yerinden bir kısmı açıldı, şehvetimi harekete getirdi, derken cinsî münasebette bulundum. Sabah olunca kendi kavmime gi­dip durumu anlattım; «gelin benimle beraber Hazret-i Pey-gamber'e gidelim» diye ricada bulundum. Onlar, «hayır val­lahi biz gelmeyiz. Çünkü hakkımızda bir âyetin inmesinden ve­ya Resûlüllah'ın hakkımızda bir söz söyleyip de üzerimizde ar olarak kalmasından korkarız. Sen kendin git, ne hâlin varsa gör!» diyerek i'tizarda bulundular.

Bunun üzerine ben yalnız başıma Hazret-i, Peygambere gittim ve durumu anlattım. Hazret-i Peygamber (S.A.V.)

—Sen böylesin ha!? buyurdu.

—  Evet, ben öyleyim, dedim. Tekrar :

—  Sen böylesin ha!? buyurdu.

—  Evet, ben öyleyim, dedim. Yine;

—  Sen böylesin ha! buyurdu.

— Evet, ben öyleyim, ya Resûlellah! Ve işte duruyorum, Allah'ın hükmü ne ise onu tatbik et, herhalde sabrederim, de­dim.

—  Öyle ise bir köle âzâd et, buyurdu. Ben elimi boynuma vurarak dedim ki:

—  Seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a andolsun ki, kendi boynumdan başkasına sahip değilim..

— O halde iki ay aralıksız oruç tut, buyurdu. Ben bunun da hakkından gelemiyeceğimi düşünerek:

—  Ya Resûlellah, dedim, şu başıma gelen şey oruçtan do­layı değil midir?

—  Öyle ise sadaka dağıt, buyurdu.

—  Ya Resûlellah, yemin ederim ki   akşama   yiyeceğimiz yoktur, dedim.

—  O halde Benî Rezîk zekâtına me'mur olan zâta git, ona de ki, sana yetecek kadar hurma versin de onunla altmış yok­sulu doyur, buyurdu.

Ben de öyle yaptım..[4] Zihar'ın aslına gelince:

Zihar, «zehr»den müştak bir kelimedir. Câhiliyyet dev­rinde biri karısından münasebetini kesmek istediğinde ona: «Sen bana anamın sırtı gibisin» derdi. Böylece karısı ona ha­ram olurdu. Şeriatte ise, diğer organlar da sırta kıyâs edilerek aynı hükme bağlanmıştır. Şu farkla ki, Câhiliyyet devrinde zi-har, talâk idi, yâni doğrudan doğruya boşamak idi. îslâmiyet-te ise, bu tahrîm keffaretle kaldırılmıştır.

Yukarıda da işaret edildiği gibi, câhiliyyet devrinde biri karısına böyle,diyecek olsaydı karısı artık ona haram olurdu, keffaret vb. şeylerle bu tahrîm kalkmazdı.

İslâmiyette ilk zihâr yapan, Evs (R.A.) olmuştur. cümlesi üzerinde de görüş farkı vardır:

a) İbn-i Abdilberr, İbn-i Hazm, Ferrâ ve kelâm ehlinden bir çoğuna göre «Tekrar ziîıar lâfzına dönenler» kasdediyor

ki bu, bâtıl bir görüştür. Siyak-sibak ve ilgili rivayet ve hadîs­lerle bağdaşmaz.

b) İnıâm-ı Şafiî'ye göre müzaheretten sonra kocanın karı­sını boşama imkânı olan müddet içinde tutup alıkoymasıdır.

c) İmâm Ahmed bin Hanbel'e göre, cinsî münasebete dön­mesi veya azmetmesidir.

d) îmânı Mâlik'e göre, cima' veya imsak üzerine azimdir.

e)  Zihar'a, tahrîmden sonra dönmesidir. Çünkü zihardan sonra vâki olan tahrîmi ancak keffarer kaldırır.

 «Birbirleriye temas  etmeden önce» cümlesinin tahliline gelince: Bunda da görüş farkları olmuştur:

a) Atâ', Zührî, Katâde ve Mukatil bin Hayyân'a göre, «mess»  nikâh  demektir. Ayrıca Zührî diyor ki: «Kocanın, keffaret vermeden karısını öpmesi veya okşaması doğru değil­dir.»

b) Cima'dır.

c) Telezzüz (zevke gitme, hazzetme)dır.

Çoğu âlimlere göre, keffaret vermeden telezzüzde bulun­mak haram değildir. Hasan el-Basrî ile Süfyân-i Sevrî de aynı görüştedirler. İmânvı Şafiî'nin de raezhebince sahih olan bu­dur., îmâm-ı Mâlik'e göre telezzüz ve benzeri şeylerin hepsi ha­ramdır. Keffaret vermedikçe bunların hiç birisini yapamaz.

Keffarete gelince:

1. Varsa bir köle âzâd etmek. Bu da:

a) İmâm Mâlik ve îmâm-ı Şafiî'ye göre hem müslüman olacak, hem de ayıp ve kusurlardan beri bulunacak..

b) İmâm Ebü Hanîfe'ye ve arkadaşlarına   göre,  âzâd edilecek köle ister müslüman, ister müşrik olsun keffareti karşıhyabilir.

2,  Köle olmadığı takdirde iki ay aralıksız oruç tutmak.. Bir müddet tuttuktan sonra, meselâ: 20 gün tuttuktan

sonra özürsüz iftar ederse, yâni fasıla venrse, yeniden başla­ması gerekir. Çünkü âyette «mütetâbiayn» kaydı vardır. Şayet hastalık veya yolculuk gibi bir Özürden dolayı iftar edecek olursa,

a) İbn-i Müseyyeb, Hasan, Atâ' bin Ebî Rebbah, Amr bin dînâr ve Şa'bîy'e göre yeniden başlamasına lüzum yoktur; hastalığı geçince veya yolculuktan dönünce, yâni özür zail olun­ca kaldığı yerden başlaması gerekir.

b)  İmâm Mâlik'e göre zihar keffareti orucunu tutar­ken hastalanır da iftar edecek olursa, iyileşince yâni sıhhat bulunca kaldığı yerden başlar, yeniden tutmasına yâni baştan başlamasına lüzum yoktur.

c) İmâm Efeü Hanîfe'ye göre, baştan veniden başlar.. Zihar orucuna başladıktan sonra   köle    bulacak   olursa,

İmâm Mâlik ve İmâm Şafiî'ye göre, artık orucunu tamamlar, köle âzâd etmeye gitmez.. İmânı Ebû Hanîfe'ye ve arkadaşları­na göre, orucu olduğu yerde bırakıp köleyi âzâd eder.

İki ay oruç tutma esnasında karısıyla gündüzleyin cinsî münasebette bulunacak olursa, İmâm Şafiî'ye göre tetabü' (ar-darda, aralıksız) hükmü bozulmuş olur. Geceleyin yapacak olursa, bozulmaz. İmânı Mâlik ve İmâm Ebû Hanîfe'ye göre her hâl-ü kârda bozulur ve kendisine keffaretin ilki lâzım gelir.

Sonuç olarak:

Keffaret hususunda âyette geçen sırayı takip etmek lâzım­dır. Köle varken oruç tutulmaz. Oruç tutma kimkânı mevcut­ken sadaka keffareti dağıtılmaz.

3. Bir vask ile altmış miskini doyurmak..

Bu hususta mutlaka altmış fakir mi bulmak lâzımdır; yok­sa birkaç fakire her gün vermek suretiyle bitinceye kadar de­vam etmek kâfi gelir mi? İmamların bu mes'elede de görüşleri farklıdır:

a) İmâm Mâlik ve İmâm-ı Şafiî'ye göre mutlaka alt­mış fakir bulup dağıtmak lâzımdır. Çünkü Hazret-i Peygamber (S.A.V.):  «Altmış düşkünü doyurur» mealindeki âyetin tefsi­rinde, «O halde altmış düşküne (sabahlı akşamlı) bir vask hur­ma yedirsin!» buyurmuştur.

b) İmâm Ebû Hanîfe'ye göre bir miskin   bile bulunsa her gün ona bir sâ' keffaret vermek suretiyle devam edip bi­tirmek de caizdir. Çünkü maksad altmış miskini doyurmaktır. Bir miskine her gün yedirmek suretiyle altmış günde altmış fa­kir doyurulmuş sayılır. [5]

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1. Zihar ile kadın kocasına, keffaret verinceye kadar ha­ram oluyor. Keffaret vermeden karısına yaklaşan büyük günah işlemiş olur. Bu, Allah'ın bir hükmüdür ki riâyet etmemiz ge­rektir.

2. Zihar keffaret ini vermeden önce karısıyla telezzüz eden kimseye bir şey gerekir mi?   İmâm Mâlik'e   göre   haramdır. Imâm-ı Şafiî ve Sevriy'e göre haram değildir.

3. Zihar keffaretinde Kur'ânda belirtilen sjraya riâyet et­mek vâcibdir: Varsa köle âzâd etmek, kölesi olan oruç tuta­maz. Oruç tutma imkânı olduğu halde, tasadduk verilemez.

4. Zihur keffaret orucunu aralıksız, üstüste iki ay tutmak farzdır. Hastalık veya yolculuk gibi    bir özür   zuhur ederse, îmâm Mâlik ve birçok âlimlere göre özür kalkınca kaldığı yer­den tamamlamaya başlar. İmâm Ebû Hanîfe'ye göre yeniden başlar. Mazeretsiz iftar edenin yeniden başlıyacağmda ihtilâf olmamıştır, yâni İmamlar bu hususta görüş birliğine varmış­lardır.[6]


 

[1] Mücâdele sûresi, âyet: 3

[2] Müsned-i Ahmed bin Hanbe], C. 6, S. 410.

[3] Ebû Dâvud.

[4] Ebû Dâvud - İbıı-İ Mâce - Tirmizî

[5] Bir vesk,  altmış  sâ'dir. Bir sâ',   1040 dirhemdir.  Bir  dirhem-i şer'î  ise takriben 3,364 gramdır.

Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/126-132.

[6] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/132.


«Fizilalil Kuran Meali | Ali Bulac Meali | Diyanet Vakfı Meali | Abdulvahid Metin Meali | Kuran Mesajı Muhammed Esed | ibn kesir meali »

________________ oOo _________________

www.eraykitap.com