«Yerde ne varsa hepsini sizin (faideniz)
için yaratan O'dur.»
Helâl ve haram kılma hakkı yalnız Allah'a
aittir. Hiç kimse dîn namına Allah'ın helâl kıldığını haram, haram kıldığım da
helâl kılamaz. Böyle yapanlar olursa kendi hadlerini aşmış, dinî teşri'de
Rububiyet hakkına tecâvüz etmiş olurlar. Ve onların bu yolda sözüne inanıp amel
edenler, onları Allah'a (eş) ortak koşmuş olurlar. Cenâb-ı Hak buna işaretle
Şûra sûresi âyet 12'de buyuruyor ki: «Yoksa Allah'ın dinde izin ver-mediği bir
şeyi onlara meşru' kılacak ortaklan mı vardır? Eğer kesin yargı bulunmıyacak
olsaydı aralarında hemen hükmedi-lirdi. Doğrusu zâlimlere (haddini aşanlara) can
yakıcı azâb vardır.»
O halde Allah ve Resulü neyi helâl kılmışsa o
helâldir, neyi de haram kılmışsa, o haramdır. Ne hakkında susulmuş, bir hüküm
verilmemişse o da afv sayılır.
Yûnus sûresi 59. âyet-i kerîmede buyuruluyor ki:
«Bana söyleyin, Allah'ın size İndirdiği rızkın bir kısmını haram, bir İmamım
helâl kıldınız; bunu size Allah mı bildirdi, yoksa Allah'a karşı yalan mı
uyduruyorsunuz? de.»
Nahl sûresi âyet 116'da da: «Diliniz yalana
alışmış olduğu İçin her şeye «şu haram, bu helâldir» demeyin ki Allah'a karşı
yalan uydurmuş olursunuz. Allah'a karşı yalan uyduranlar İse, saadete şüphesiz
erişemezler.»
Evet, yukarıdaki âyetlerin açık beyânından da
anlaşıldığı üzere hiç kimse kendinde din namına hüküm verme yetkisini göremez:
aksi halde kendini Allah'a eş koşmuş olur. Çünkü Cenâb-i Hak bize haram ve helâl
olan şeyleri en açık bir şekilde bildirmiş, Peygamber Efendimiz onları tâlim
etmiştir.
İmam-ı Şafiî «el-Ümrn» adlı kitabında Kaadı Ebû
Yûsuf'tan şövle naklediyor: İlim. ehlinden bir çok büyük zatlara ulaştım ki
hepsi de «Bu helâldir; şu haramdır» konusunda çekingen davranır, ancak Allah'ın
kitabında apaçık geçen hükümleri söylerlerdi.»
Âyet-i kerimesinin tahliline
gelince: İstidlal yollu iki rjüküm çıkarmak
mümkündür :
1-
Yeryüzünde mevcut ne varsa hepsi de insanların faydalanması için yaratılmıştır.
2-
Hilâfına başka bir delîl sabit olmadıkça eşyada asıl olan ibâhadir.
îzahı:
İnsanlar için, onların faidesi için yaratılan
şeyler, canlı ve cansız diye ikiye ayrılır. «Cemi'an» kelimesinin te'kîd olarak
gelmesi hepsini içine almaktadır. Yer altındaki mâdenler de buna dâhildir. Çünkü
bir şeyin zikre (anılmaya) tahsisi, hükmün başkasından nefyine delâlet etmez.
Haram kılındığına dair bir delîl olmadıkça
yeryüzünde mevcut her şey insanlara helâl sayılır. Zira eşyada asıl olan taharet
ve ibâhedir. Ayrıca faydalanmak için zararlı şeyleri ıslâh etmemiz gerekir.
Çünkü her şey insan yararlansın diye yaratılmıştır. Bir kısmı sıhhatimize, ruhî
yapımıza zararlı olduğu için haram kılınmıştır; fakat onun da ayrı bir
hususiyeti ve dolaylı faydası vardır. îlim bir kısmım tesbit edebildi, bir
kısmım edemedi. Âyet-i kerîmede bilhassa bu hususa işaret olunmaktadır.
Şunu da ilâve edelim ki, Cenâb-ı Hak bir şeyi
haram kıl-mışsa, mutlaka ona karşılık daha hayırlı ve daha faydalı diğer bir şey
ihsan buyurmuştur. Meselâ :
a)
Ribâyı haram kılmış, buna karşılık ticareti ve karz-i hasen (faizsiz ödünç para
verme) müesseselerini getirmiştir.
b)
îpeği erkeklere haram kılmış, fakat buna karşılık diğer giyimleri serbest
bırakmıştır."
c)
Zinayı haram kılmış, buna karşılık çok faydalı ve sıhhatli olan evlenmeyi
emretmiştir.
d)
Sarhoş edici ve uyuşturucu maddeleri haram kılmış, buna karşılık bütün meyva
sularını önümüze sermiştir.
1-
Yerde ne varsa hepsi insanların faydası için yaratılmıştır.
2-
Hilâfına başka bir delîl sabit olmadıkça eşyada asıl olan ibâhedir. Bâzılarına
göre hakkında kesin bir delil bulunmayan şeylerde asıl olan sakınmaktır.
3-
Helâl ve haram kılma hakkı yalnız Allah'a aittir.
4-
Hiç bir kimse velî olsun, nebi olsun Allah'ın helâl kıldığını haram, haram
kıldığını helâl kılamaz. Aksi halde kendini Allah'a eş koşmuş olur. Tahrîm
sûresinde buna işaretle buyuruluyor ki: «Ey Peygamber! sen, zevcelerinin
hoşnutluğunu arayarak, Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin (kendine) haram
ediyorsun?»