Mekke'de nazil
olmuştur, kırk ayettir.
Günlük konuşmalarımız
ve dinlediğimiz şeyler çok çeşitlidir. Bu bir Ömür devam eder.
Amerikalı bir bayan şöyle
anlatmıştı; "Amerika'da tiyatro yaptığını ve mesleği gereği doğu
hikayelerini de okuduğunu, Okuduğu bir hikayenin çok güzel olduğunu söylemişti
ve şöyle anlatıyordu. "Padişahın meddahı padişaha hikaye anlaüveriyor. Meddah'ın ömrü öyle geçmişti. Meddah bir gün
bir zat ile karşılaşır ve o zat meddaha derki; "daha ne zamana kadar şu
insan böyle yapmış, şu insan şöyle yapmış, diğeri de şöyle demiş kelimeleriyle
ömrünü tüketeceksin. Kîylu kâl ile ömrünü
bitireceksin. Sana bu dili veren, canı veren Allah'tır. O'nun kelamını niye
okumazsın? Veya kralına Allah kelamını niye anlatmıyorsun?" İşte bu cümle
beni vurdu ve ondan sonra Kur'ân-ı Kerim'i okumaya
başladım. Romanı ve hikayeyi bıraktım. Kur'ân'a
yöneldim."
Şunu kesinlikle
biliyorsunuz. Yirmi-otuz senelik konuşmanız neticesinde bir şeyi
değiştirmediğinizi, değiştirdiğini zannedenler ise bazı dostlarıyla,
Annesiyle-babasıyla küstüler. Eğer biz toplu bir değişiklik
yapmak istiyorsak, Kur'ân-ı Kerim'in metnini ve tefsirlerini çok okuyacağız.
Çünkü bütün insanların gönlüne, aklına hitap eden Allah kelamıdır.[1]
1- Hayır!
Kıyamet gününe yemin ederim.
Bu, müşriklerin
sevgili peygamberimize sordukları bir sorunun cevabıdır. Soru da 3. Ayet-i
kerime de geliyor. "İnsan ne zannediyor? Onun kemiklerini bizim
toplayamayacağımızı mı zannediyor?Ll Müşriklerin, imansızların bütün suçlarının temelinde bu
düşünce vardır. Biz öldükten sonra dirilmeyiz diyorlar. Allah (c.c) diyor ki; Yoooo! Yooo! Haymr!
kıyamet gününe yemin ederim ki. Yani kıyamet gününün olacağım ve biz insanların
kabirlerinden kalkacağını ve hesap vereceğini ifade ederken; önce onlara;
hayır dedikleriniz doğru değil, dedikten sonra kıyamet olayının olacağım,
yeminle tekid ediyor.[2]
2- Yine
hayır. Kınayan nefse yemin ederimki,
"Haymr! Yoook! Nefs-i
Levvameye yemin ederim ki," diyor Allah(c.c)
Nefs-i Levvame; Allah (c.c)'ın insan fıtratına koyduğu, yerleştirdiği iyi ile kötüyü ayırd edebilme özelliğidir, diye açıklanmıştır.
Yusuf suresinde ifade
edildiği gibi insana kötülüğü emreden "nefs-i emmare" de vardır. Bir de "Nefs-i
Mutmeinneh" vardır. Allah'a imanla, Allah'a
ibadetle mutmein olan bir nefs
manasınadır. "Nefs-i Radiye,
Nefs-i Merdiyye" ise Nefs-i Mutmeinneh içindedir.[3]
3- İnsan,
bizim onun kemiklerini toplayamayacağımızı mı sanıyor?
Cezaevinde yaptığım
konuşmalarımın birinde, mahkumlardan birisi
şöyle demişti;
"Valla hocam Allah'a inanmıyorduk, inandırdın, Meleklere inanmıyorduk,
ikna ettin ama kıyamete katiyyen iman etmeyiz. Bizi
inandıramazsın.!"
Banka soygunundan hapse
girmiş, sol düşünceye sahib birisi; "yahu sen
aklı başında bir hocasın, buna bizi nasıl ikna edeceksin. Bak, bir adam denize
düşse, balina adamı yutsa, balina da et olsa, balinayı balıkçılar tutsa, bin
parçaya bölse, bunu bin adam yese, adamların biri Türkiye'de, birisi
Japonya'da, birisi Rusya'da ölse, birisi yangında ölse, birisi toprağa gömülüp
ot olsa, otu koyun yese et olsa, bu denize düşen adamı nerede bulacak?"
diyordu. Kendisine' dedim ki; "Bak, sen adamı dağıttın. Peki ama bu adam
nereden geldi. Sen 85 kiloluk bir adamsın. Anneden dünyaya geldiğinde 3-4 kilo
idin. Ana rahmine düştüğünde gözle görülmeyecek kadar küçüktün. Allah (c.c)
seni 85 kilo haline getirinceye kadar, dünyanın her tarafından topladı.
Kafkaslardan, Kuzey rüzgarları, Affikadan güney
rüzgarları esti geldi. Adana'dan domates, Karaman'dan bulgur, Konya'dan buğday,
Rize'den çay, Ayvalıktan zeytin ve zeytin yağı, Edirne'den peynir, Erzurum'dan
yağ geldi. Bunların oluşması içinde gökyüzünden ışık geldi. Yani senin oluşman
için yer ile gök elbirliği etti. Ölümlü insanoğlu bile televizyonun vericisi
ile görüntüsünü, rengini ve sesini havaya veriyor, kilometrelerce uzaktan bir
düğmeye basınca adamın görüntüsü, rengi ve sesi ekranda toplanıveri-yor.
İnsan, havaya dağıtılmış bu sesi, görüntüyü ve rengi toplayabili-yorsa,
bu insanı yaratan Allah (c.c) niye toplayanlasın?" dediğimde, "toplar
hocam, ikna oldum" demişti.
Buna en güzel cevabı
Yasin Suresinin son sayfasında veriliyor. Eline çürümüş kemikleri alan bir
müşrik, "bu çürümüş kemiği kim diriltecek?" diyor. Allah (c.c) cevap
veriyor. "O kemik hiç yok iken, kemik haline kim getirmişse, çürüdükten
sonra da toplayacak olan O'dur."[4]
4- Evet, Biz
onun parmak uçlarına kadar düzeltmeye kadiriz.
Allah (cc), parmak uçlarını zikrediyor. Niye parmak uçlan zikrediliyor?
Vücudumuz da en hassas yerlerimiz parmak uçlanmızdır.
Dünyadaki bütün insanların parmak uçlarındaki çizgiler birbirinden farklıdır.
İşte Allah (cc), biz bütün insanları parmak uçlarına
kadar aynı şekilde dirilteceğiz diyor.[5]
5- Fakat
insanoğlu önünde günah işlemek ister.
Ama insan önünde günah
işlemek ister, isyan etmek ister. "Önünde" derken gelecekte manası da
var, Allah (c.c)'ın huzurunda, O'nun yarattığı
dünyada, O'nun yarattığı elle, O'nun yarattığı dil ile günah işlemek istiyor
manası da var.[6]
6-
"Kıyamet günü ne zaman" diye sorar.
Türkiye'de ve dünyada
Allah'ı inkar konusunda fazla ses yükselmiyor. Çünkü hemen ardından binlerce
çıkmaz geliyor da ondan. Binlerce soru cevapsız kalacak.
Ancak ahireti inkar konusunda biraz cüretkârlık var. Ceseratle bu işin üzerine gidiyorlar. "Efendim
körpecik dimağlara ahiret inancı vererek onların
akıllarını yormayın" diyorlar. Ancak korkunun yanında ümit edilecek şeyler
de anlatılıyor.
Siz çocuklara, bu
dünya hayatı için neler vaâd ediyorsunuz? Bir sürü
güzellikler vaâd ediyorsunuz. Ancak biz onları da va'd ediyoruz ama onun daha Ötesinde cennet va'd ediyorum imanla gidecek olurlarsa.
Sizin hatırınıza ve
hayalinize gelmeyecek cenneti va'd ediyoruz.
Çocuklara bu anlatılıyor.
Ahireti inkar edenlerin geneli haramzadelerdir. Dünyalarında
günah işlemek için ahireti inkar ediyorlar.
Adam alay ederek şunu
soruyor: "Kıyamet ne zamanmış? Rabbim diyor ki;[7]
7- Göz
şimşek çaktığında,
8- Ay tutulduğunda,
9- Güneşle
ay toplandığında,
10- İnsan o
gün "kaçacak yer neresi" der.
Gözler belerdiğinde, Ay'ın
ışığı sönüverdiğinde, Ay ile güneş bir araya geliverdiğinde." Yani Sur'a
üfürülmüş, dünyanın dengesi bozulmuş, gökyüzünün dengesi bozulmuş, dağlar
atılan yünler gibi havada uçuşmakta ve her 'şey yörüngesinden çıkmış. Öyle bir
anda feryad-u figan ayyuka çıkar.
"Vahşi hayvanlar bir
araya geliverdiğinde. Hatta Kurt ile kuzu bir araya gelir, kurt kuzuya şöyle
bir kere bile bakamaz bir haldeyken, İnsanoğlu diyecek ki; "yahu
sığınılacak bir yer yok mu?[8]
11- Hayır,
Sığınak yok.
12- O gün
durulacak yer, Rabbinin huzuruııdadır.
13- O gün insana önceden yaptığı, geriye
bıraktığı herşey haber verilecektir.
İnsana neyi yapıp neyi
yapmadıkları haber verilir.
Yaptıkları iyilikler
ve kötülükler kendisine haber verilir, bir de yapma imkanı olduğu halde
yapamadıkları, kendisine haber verilir. Bir mü'mine
yardımınız mümkünken, onu kafirin eline bırakıp ezdiriyorsa-
niz hesaba çekileceksiniz.[9]
14- Doğrusu,
insan kendisine bir şahiddir.
15- Özürler
beyan etse de.
Kıyamette, İnsan şöyle bir
kendine bakar ve çeşitli mazeretler ileri sürse de, bütün azalan kendi kendinin
şahitliğini yapar.[10]
16- Onunla (cebrail'le) beraber acele ederek, dilini onunla (okumak
için) hareket ettirme.
Cebrail(a.s.) ayetleri
okurken Peygamber efendimiz, unutmamak için hemen arkasından tekrar ediyormuş.
Bunun üzerine "Acele, acele dilini hareket ettirme." diyerek bu ayet
nazil olmuştur.[11]
17- Onu
toplamak (ezberletmek) ve okutmak bize aittir.
Yani O Kur'ân'ı senin hafızana kaydetmek bize aittir. İndiği gibi
okutmakta, onu toplamakta bize aittir.[12]
18- Biz onu
okuduğumuz vakit onu takip et.
"Biz onu okuduğumuz
zaman, sen onun okunuşuna tabi ol." Yani dinlemeye devam et. Cebrail
(a.s.) onu okurken sen, yalnız dinle.[13]
19- Sonra
onu (Kur'ân'ı) açıklamakda
bize aittir.
Bu iki türlü
anlaşılır.
1- Kur'ân-ı Kerim de
geçen bir ayet-i kerime muğlak veya mücmel ise onun açıklaması bir başka ayet
tarafından beyan edilmektedir. Mesela: Fatiha suresinde, "Din gününün
sahibi" diyoruz. Din günü ne demek? Bir başka ayette, "Din gününü
sana kim öğretti?" "O gün hiçbir kimsenin diğerine fayda veremeyeceği
bir gündür."[14] Yani
din gününden kastın, ahiret günü olduğunu bir başka
surede, bir başka ayet-i kerimeyle Rabbim açıklıyor.
2-Sevgili
Peygamberimiz (S.A.V.)'in bu ayet-i kerimeleri tatbik edişi de bir beyandır. Onuda, yine Kur'ân-ı Kerim şöyle
belirtir; "Sen çok büyük bir ahlak üzeresin."Ahlak nedir? Kişinin
bütün davranışlarıdır.
Bu davranışlar Hz. Aişe validemizin de ifade
ettiği gibi Kur'ân'a göredir. İşte sevgili
Peygamberimize; "Kur'ân'ı açıklar"
dememizin sebebi, Kur'ân'ı bize öğretmesindendir.[15]
20- Hayır,
hayır siz acele(dünya)yi istiyorsunuz.
21- Ahireti
bırakıyorsunuz.
Ahireti inkar edenlerin niye inkar ettiklerini belirten bir
ayet-i kerime.
"Siz bu dünyayı
seversiniz." "Her şeyin acele elinize geçmesini
istersiniz." Dünya elimize geçsin istersiniz.
Biz kendimizi ahirete göre ayarlarsak, Allah (c.c) dünya nimetlerini de
bize verecektir. Medine'ye hicret eden Mekke'li müslümanlara dünyada da güzel rızıklar
verdiğini açık ayet-i kerimesiyle ifade ediyor.[16]
22- O gün
bir kısım yüzler panldayacaktır.
23-
Rablerine bakacaklar.
24- O gün
bir kısım yüzlerde asıktır.
O gün bazı yüzler
vardır ki, Rabbine bakmaktadır. Gözleri ve yüzleri pırıl pınldır.
Bu ayet, Kıyamet günü
Allah'ın görüleceğine işaret eden ayetlerden bir tanesidir.
Kafirlerin yüzleri ise
asık suratlıdır.[17]
25-
Kendisine bel kemiğini kıracak şeyler yapılacağını sanacak.
Öyle dehşetli bir günah
sıkıntısı vardır ki, neredeyse belleri kırılacak.[18]
26- Hayır!
Ne zamanki, (can) köprücük kemiğine dayanır.
27-
"Okuyacak (tedavi edecek) kim var" denir.
28- Bilirki, artık o ayrılık vaktidir.
29- Bacaklar
birbirine dolaşır.
Hayır! Can boğaza
geldiğinde, biliyorkİ bu ayrılıktır.
O dehşetli anda. bacağı
bacağına dolaşıverdiğinde.
Can gitmiş, kan gitmiş
zayıf bir halde, ne yapacağını bilememiş bir vaziyetteler.
Halbuki daha önce o
bacaklarla ne günahlar işlemişti. İslâm'ın aleyhinde gündüzlerde ve gecelerde
koşturmuş, gaza ve firene basmıştır.. Allah yolunda olanların yolunu kesmiştir.[19]
30- O gün
sevkıyat Rabbinedir.
31- O,
tasdik etmedi namaz kılmadı,
O kıyamat
günü insanların sevk edileceği yer, Rabbin huzurudur.
Allah'tan geldik
Allah'a gideceğiz.
O inkarcılar Allah'ın
kitabını, Allah'ın Rasulünü tasdik etmediler, namaz
da kılmadılar.
Namaza çok dikkat
edin. Kafirler ahirette, "biz namaz kılanlardan değildik"
diyorlar.
Namaz bizim
birliğimizi ve dirliğimizi koruyan bir ibadettir.[20]
32- Fakat
yalanladı, yüz çevirdi.
33- Sonra
gerinerek yandaşlarına gitti.
Ancak O, Allah'ın
dinini yalanladı. Ondan sırt çevirdi.
Dini yalanladıktan
sonra da, gerine gerine ailesinin ve yandaşlarının
yanma döner.
Günümüzde de;
"biz İslâm'a geçit verrriiyeceğiz, biz bir kale
olacağız" diyenleri gözünüzün önüne getiriniz.[21]
34- Yazıklar
olsun sana, (azap) sana layıkdır.
35- Sonra (korktuğun) sana yaklaşsın, sen buna
layıksın.
Ah yazık ki,
korktuğunuz azaba doğru yaklaşıyorsunuz. Çünkü inkarcılar bunu kendi elleriyle
hak etmişlerdir.[22]
36- İnsan
kendisinin başıboş birakılacağınımı sanır.?
Suda: kelimesi daha
çok başıboş develer için kullanılırmış. İnsan da öyle başıboş olduğunu mu
zannediyor?
İnsan bir kurallar
manzumesine uyarsa, dünya da mutlu olur, ahi-rette cenneti elde eder. O
kuralları da kendisi gibi insan koyacak olursa, o zaman kendisi gibi bir insanı
ilahlaştırmış olur. O kuralları Rabbim koyar. Çünkü bizi yaratan O'dur.[23]
37- Dökülen
meniden bir küçük parça değilmiydi?
38- Sonra
alaka oldu, sonra yarattı ve düzeltti.
Rabbim ahireti inkar edenlere şöyle sesleniyor: Yahu bunlar
atılan, bir damla su olan bir meniden dünyaya gelmediler mi? Sonra o meni
pıhtıya dönüştü, Allah onu yarattı insana dönüştürdü.[24]
39- Ondan
erkek ve kadın iki çift yarattı.
40- Bunları
yapan ölüleri diriltmeye kadir değilmi?
Ondan erkek ve dişi
çifti yarattı. Yani insanların bir kısmını erkek, bir kısmını dişi yarattı.
Meniden insan yaratan
Allah (c.c) ahirette toz toprak olmuş, yanmış, duman
olmuş insanları tekrar diriltmeye kadir değil midir?
Allah'a iman ediyoruz.
"Bela" diyoruz. Evet Ya Rabbi! Sen bu insanları
parmak uçlarına kadar yaratmaya kadirsin.[25]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/113-114.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/114.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/114.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/114-115.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/116.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/116.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/116-117.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/117.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/117-118.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/118.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/118.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/118.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/118.
[14] İnfitar
17-18.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/119.
[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/119.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/120.
[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/120.
[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/120-121.
[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/121.
[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/121.
[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/121.
[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/122.
[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/122.