En son ayetleri
"Hüvallahüllezi lâ ilahe illa nü" diye başlayan, bir çok insanımızın
ezberinde olan, bir suredir. Medine devrinde nazil olmuş, 24 ayettir.
Haşr suresinin birinci
ayetinin sonu "ve hüvel azizül-hakim" diye bitiyor. En son ayetinin
sonu da aynı şekilde bitiyor. Her şeye gücü yeten, her şeye hükmeden, hükmünde
hikmet sahibi olan, hükmü hiç-kimse tarafından bozulamayacak olan Allah'tır."
diyerek başlıyor ve aynı şekilde son veriyoruz.
Bu surede; Medine'de
Peygamberimiz (S.A.V) ile antlaşma yapan Beni Nadr Yahudileri ile ilgili
haberler vardır. Beni Nadr Yahudileri, bu karşılıklı savunma antlaşmasına
mecburen imza atmışlardı. Yıllardan beri mücadele verdikleri "Evs ve
Hazrec" kabileleri müslüman olmuş, Mekke'den gelen ve Medine'de müslüman
olanlarla Peygamberimiz Devletini kurunca, gözleri korkmuş ve imzalamak zorunda
kalmışlar. Yani inandıkları ve saygı duyduklarından dolayı değil, kendilerine
olan güvensizliklerinden dolayı bu antlaşmayı imzalamışlar.
Sevgili Peygamberimiz
Bedir savaşını kazandıktan sonra biraz daha korkulan artmıştır. Peygamberimizle
mücadele etmeye göze alamamışlar. Uhud'da müslümanların mağlubiyeti, yahudileri
antlaşmalarını bozmaya yöneltmiştir. Daha sonra olaylar meydana geliyor. Beni
Kaynuka yahudileri önce antlaşmalarını bozuyorlar ve bunun neticesinde sürgün
ediliyorlar. Bütün mallarını alarak çıkmalarına, karşılıklı antlaşma yapılarak
karar veriliyor.
Peygamberimiz (S.A.V),
eski antlaşmaya sadık kalınması hıyanet yapılmaması konusunda görüşme yapmak
üzere gittiğinde, Beni Nadr yahudileri, efendimize bir suikast tertip ederler.
Ansızın Öldürmeye teşebbüs ederler ama başaramazlar. Bunun üzerine suçlarını
mahkeme huzurunda itiraf ederler. Efendimizle yine antlaşma yaparak Medine'den
çıkıp gitmelerine sevgili peygamberimiz izin verir. Taşınabilir mallarını alıp
gidecekler, silah ve gayri menkulleri kalacaktır. İşte bu olayı bize Allah(cc)
bu surede naklediveriyor.
Sûrede isim olarak
Beni Nadr Yahudileri geçmez. Ancak tefsirlerde ve hadis-i şeriflerde, ayetlerin
işaretlerinden anlıyoruz. Siyret kitapları bu olayları bize naklediyor.
Kur'ân-ı Kerim'de niye
isim verilmez? Kur'ân-i Kerim kıyamete kadar gelecek insanlara yol gösteren
bir kitaptır. Yani "filan şahıs şöyle dedi" yerine, "şöyle
diyenler", "şöyle yapanlar ihanetlerinin cezasını bulmuşlardır,
bulacaklardır da." şeklinde ifade edilir.
Kafirlerin,
münafıkların sözüne güven olmayacağı ifade ediliyor. Kıyamete kadar da gelecek
olan münafıkların da sözüne güven duyulmaması gerektiğine işaret etmiş olur bu
ayeti kerimeler.
Bu surede mü'minlerin
silah ve hazırlık bakımından zayıf olmalarına rağmen, her türlü tedbirini alan
Yahudilerin mağlub duruma düştüklerini haber veriyor yüce Rabbimiz. Böylece
kıyamete kadar gelecek olan mü'minlere şu mesaj verilmiş oluyor. Düşmanımız
çelikten kaleler içerisine sığınmış olsalar bile gücünden korkulmayacaktır.
Çünkü onların üzerinde olan Allah (c.c) vardır. O azizdir, o hakimdir.
Türk şairlerinden
Mehmet Akif Merhum bir zirve cümle yakalamış;
-Cehennem olsa gelen,
göğsümüzde söndürürüz.
-Bu yol ki Ha k
yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.
Dünyada teknoloji ne
kadar ileri giderse gitsin, devletler üzerlerine manyetik şemsiye yapmaya
kalkışırlarsa kalkışsınlar, yine de mağlub olurlar. Çünkü bu unsurların
buldukları ve bulacakları bütün silahlar cehennemin bir tek kıvılcımına denk
olmayacaktır. Akif diyor ki; cehennem gibi bir silaha sahip olsalar yine de
bizim bu imanımızın serinliği içerisinde yok olur giderler.
Çünkü biz Allah'ın
aşkı ile yanmış insanlarız. Başka bir şair;
"Biz bülbül-i
Muhriki demi şevkayı firakız
-Ateş kesilir saba
geçse gülşenimizden" demiş.[1]
1- Göklerde
ve yerde olanların hepsi Allah'ı teşbih etmekte. O herşeye galip herşeye
hükmedendir.
Yahudilerle yapılan
çarpışmaya geçmeden önce birinci ayet-i kerimede rabbim: "Göklerde ve
yerde her ne var ise Allah'ı teşbih etti." Her şey Allah'ı teşbih eder.
Taş da kuş da Allah'ı teşbih eder. Deniz de, yıldız da Allah'ı teşbih eder.
İnkarcının saçları, kiprikleri Allah'ı teşbih eder. Kafirliği yalnız iradesini
kötüye kullanmasındadır.
Bu ayet mü'mine şu
mesajı verir. O Azizdir O Hakimdir. Dünyada her şey O'nu teşbih eder. Bir
mü'min dünyada tek başına bile kalsa yalnız değildir. Aziz ve Hakim olan Allah
onunla beraber olunca, o insan yalnız değildir.[2]
2- İlk
sürgünde ehli kitap kafirlerini (Beni Nadr) yurtlarından çıkaran O dur. Siz
çıkacaklarını zannetmiyordunuz. Onlarda kalelerinin kendilerini koruyacağını
sanıyorlardı. Allah ('in azabı) onlara hiç hesap etmedikleri yerden geldi.
Kalblerine korku saldı. Evlerini kendi elleriyle ve mü'minlerin elleriyle
yıkıyorlardı. Ey görüş sahipleri, ibret alınız.
Ehli kitaptan olan o
kafirleri ülkelerinden çıkaran O Aziz ve Hakim olan Allah (c.c)dir.
Müslümanların aleyhine olarak İlk sürgün veya ilk toplanmalarında onları
yurtlarından çıkaran Allah (c.c)'dır. Veya sürgün için hepsinin bir araya
toplanmasında onları yurtlarından çıkaran Allah (c.c) dır.
Peygamberimiz Beni
Nadr Yahudilerini önce muhasara altına alıyor. Bildiğimiz gibi Peygamberimizin
hayatta hiçbir zaman niyeti öldürmek değildir. Niyeti; İslâm'ın bütün insanlığa
ulaşmasıdır. Yahudiler kalelerinin içerisine sığınmışlar, Medine'den Küba'ya
doğru giderken sol tarafta kalan hurmalıklardan 10 km ileride ki yerde
yaşamışlardır.
Kalelerinin içerisine
sığınmış olan yahudilere Peygamberimiz hemen saldın düzenlemiyor. Saldırsa iki
taraftan da kan dökülecek. Onların mecbur kalarak kalelerinden çıkmalarını
istiyor peygamberimiz. Bir rivayete göre 10 gün bekliyor ve bu süre İçerisinde
korku onların yüreklerini kaplıyor. En değerli mallarından olan dışarıdaki hurmaları
bazılarını gözlerini korkutmak ve harb tekniği olarak müslüman-lar kestiler.
Bunun üzerine yahudiler peygamberimizle bir antlaşma imzaladılar. Yurtlarını
terk edip gittiler. Bu gidişi Allah (c.c) kendisine nispet ediyor. Onları
ülkelerinden çıkaran Allah (c.c)'dır buyuruyor.
Onların çıkacağını siz
de zannetmiyordunuz. Onlar da; "bu kaleler bizi korur" zannı içerisindeydiler.
Yani Muhammed adamlarıyla beraber gelse bize bir şey yapamaz. Kalelerimiz bizi
korur diyorlardı. Ama Allah (c.c) onların hiç hesab etmediği yerden geldi ve
onları cezalandırdı.
"Hiç hesab
etmedikleri yerden" ne demek? Bu çok önemli bir cümledir. Yani onları
oradan çıkaracak olayları halletti anlamına geliyor.
Günümüzdeki bir kısım
akılcı mü slü m ani arı m iz yanlış bir kanaatin içerisindeler. "Valla
hocam bana akıllı ve mantıklı bir yol göster." Amerika'nın doları çok
güçlü, askerleri çok güçlü, teknolojisi çok güçlü, siyaseti güçlü. Bunun
yıkılması için bana bir ip ucu ver" diyor. Ben de ona diyorum ki; biz bu
ayet-i kerimeyi bundan 20 sene öncede tefsir ediyorduk. O zaman diyorduk ki;
"bu dünyayı paylaşan iki devletten hem Rusya hem de Amerika gider. Çünkü
zulüm üzerine hayatını devam ettiren bir devlet dünya tarihinde
olmamıştır." Gider bunlar dediğimizde aynı şeyi siz o zaman da söylemiyor
muydunuz? Söylüyordunuz.
Peki bu Rusya nasıl
gitti? Afganistanlı iki koca donlunun çakar almaz tüfekleriyle nasıl gitti.
Hiç hesab etmediğimiz yerden gitti. Bir gün gelir Amerika da senin ve benim hiç
hesab etmediğimiz, Amerika'nın hatırından geçirmediği yönden onu götürür.
Allah (c.c) Onların
kalplerine korkuyu attı. Yahudilerin kalplerine korkuyu saldı. Allah'ın azabı
hesab etmedikleri yerden geliyor. Onlar şunu biliyordu. Peygamberimizin
ashabının sayısı belli, ellerindeki silah da belli. Yahudiler hem sayılarına
hem de kalelerine güveniyorlar.
Peygamberimizin
kendisini tanıtan bir hadis-i şerifinde de; "Allah (c,c) ben gitmeden iki
aylık yola benim korkumu salar" buyuruluyor.
Korku yürekleri
bürüyünce bileğin yapacağı bir şey yoktur. Çünkü bileği yönlendiren yürektir.
Bakıyorlar ki ülkeleri
ellerinden gidecek, müslümanlann eline sağlam olarak geçmesin diye kendi
elleriyle kendi evlerini tahribe yöneliyorlar. Mü'minler de onları dışarı
çıkaralım diye onların evlerini tahrib ediyorlar. Böylece mağlub duruma
düşüveriyorlar.
Ey görüş sahipleri!
Hem maddi gözle görenler hem de basiretiyle görenler, olayların arka planını
araştıranlar! Dünden ibret alın..!
Bize tarihi bir olayı
anlatmak için Rabbim bu ayetleri indirmemiştir. Kıyamete kadar gelecek olan
kafirlerle yapılacak olan mücadelelerde;
1. Hedefin
adam öldürmek olmadığını, ama insanları cehenneme götürmeye niyetli bu
şebekelerin de saltanatlarına son vermenin gerektiğini,
2. Kafirler
gökyüzünde uydular yapsalar ve oralara yerleşseler, yine de onlardan
korkulmaması gerektiğini. Çünkü çelikten kale içerisinde olanların yüreği
çelikten değildir.
Ayette "ilk
sürgünleri için toplanmalarında" buyuruyor. Bu yahudi-lerle
peygamberimizin ilk karşılaşması. İlk çıkarılış. İkinci çıkarılış için
tefsirler; Hz. Ömer (r.a.) zamanında, Arap yarım adasında yahudi ve Hıristiyan
bırakılmadığı zamandır diyor. Bu tefsircilerimizin bir yorumudur tabiki. Ancak
gerçekten bu ikincisi midir yoksa başkası mıdır bunu bilemeyiz.[3]
3- Eğer
Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı elbette onlara dünyada azap ederdi.
Ahirette ise onlara ateş azabı vardır.
Eğer Allah (c.c)
onlara bu sürgünü yazmamış olsaydı bu dünyada onlara da azab edecekti.
Ahirette onlar için
azab vardır.
Sürgün edilmekle bu
dünyadaki azabları biraz hafifletilmiş oluyor. Ahirette azab devam edecek.
Günümüzde kendisini
Allah'tan daha merhametli kabul eden bir kişi var Türkiye'de. Günümüzdeki
yahudiler ve hristiyanlar da cennete gidecek diyor. Bu insan ayetleri görmüyor
veya görmezlikten geliyor. Ama bu ayette Allah, Yahudiler için ahirette ateşin
azabı vardır diyor.[4]
4- Bu
(sürgün ve ahiretteki ceza) onların Allah'a ve Rasûlüne karşı gelmeleri
sebebiyledir. Kim Allah'a karşı gelirse şüphesiz Allah'ın azabı şiddetlidir.
Bu Allah'a ve Rasûlüne
muhalefet etmelerin dendir. Yan çizmelerin-dendir, O'na karşı gel meleri
ndendir. Kim Allah'a karşı gelirse onun için azabın en şiddetlisi vardır.
Yahudiler Allah ve
Rasûlüne muhalefet ettiler, karşı geldiler, isyan ettiler, dünyada sürgün
cezasına, ahirette cehennem cezasına çarptırıldılar. Ama bu Yahudilere has
değil.
Rabbim
genelleştiriyor. Allah'a karşı gelen, Allah'a isyan eden, Allah karşısında
kendisini de bir taraf kabul eden, yani "sen dersen ben de derim, sen
yasak koyarsan ben de yasak koyarım" diyenlerinde şiddetli bir azab ile
cezalandırılacaklarını Allah (c.c) bize haber veriyor.[5]
5- (Harp
taktiği olarak) Değerli hurma ağaçlarından kestikleriniz de, (kesmeyip) kökleri
üzerinde bıraktığınız da, hep Allah'ın izniyle-dir ve fasıkları rezil etmek
içindir.
Beni Nadr Yahudileri
kuşatma altına alındıklarında müslümanlar harb taktiği gereği, hurma
bahçelerinden (Beni Nadr Yahudilerinin) değerli hurmalarının bir kısmını
kesmişler.
Bu da Allah'ın
izniyledir. Sahabe bu konuda kendi arasında ihtilaf etmişler. Rabbim de harb
taktiği gereği kestiklerinin kendi izni içerisinde olduğunu, bununla o
kafirleri, o fasıkları rüsvay ettiklerini ifade ediyor. Yani çevreye ancak harp
taktiği gereği zarar verilebileceğine izin verilmiş olur bu ayetle.
Dikkat edin Kur'ân-ı
Kerim nelerden bahsediyor. Bize yüz senelik zaman içerisinde Kur'ân anlaşılmaz,
ancak arapçası okunur, perşembe günleri ölülerin ruhuna ithaf edilir, ramazan
günlerinde manasını anlamadan hatim edilir şeklinde tanıtıldı. Halbuki ne
güzel anlıyoruz değilmi?[6]
6- Allah'ın,
onlardan Rasûlüne geri verdiği fey (harpsiz elde edilen ganimet) ki, siz ona at
veya deve koşturmadınız, Ancak Allah peygamberlerini dilediklerine musallat
eder. Allah herşeye gücü yetendir.
Allah (c.c)'ın
Rasûlüne geri vermiş olduğu malların hükmünü beyan ediyor bu ayet.
İfadeye dikkat edin:
"Allah'ın Rasûlüne geri verdiği mallar. "Efae" kelimesinde
"geri verme" manası vardır. Bu ne demek? Al-i İmran Süresindeki bir
ayet-i kerime de "Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verir,
dilediğinden alırsın, dilediğini aziz eylersin, dilediğini zelil eylersin,
geceyi gündüze katarsın, gündüzü geceye katarsın, ölüden diriyi çıkarırsın,
diriden ölüyü çıkarırsın, sen herşeye kadirsin" diye buyuruyor Allah
(c.c).
Siz bu araziyi harb
etmeden aldınız. Üzerlerine bir at sürmediniz. Bu topraklan Allah (c.c)
Rasûlünün yönetimine vermiştir. Allah dilediğinin üzerine Rasûlünü galip
getirir. Allah her şeye kadirdir.[7]
7- Allah'ın
şehirlerin halkından Rasûlüne geri verdiği fe-y'i(harpsiz elde edilen ganimet)
Allah'a, Rasûlüne, yakınlara, yetimlere, fakirlere, yolda kalanlara aittir.
Böylece içinizdeki zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size
neyi vermişse alınız. Size neyi yasakladıysa ondan vazgeçin. Allah'dan
sakının. Şüphesiz Allah'ın azabı şiddetlidir.
Allah'ın, Rasûlüne
geri verdiği bu mülkün; dağıtımı Allah'ın Rasûlüne aittir. Yönetim ve denetim
Allah'ın koyduğu kurallara göre olacak bir kere. Allah Rasûlü ihtiyaçlarını bu
"fey" den karşılayacak. O peygamberin zekat almayan yakın
akrabalarına da, bu fey'den kesilecektir. Ayrıca yetimlere, fakirlere ve yolda
kalmış insanlara bu fey'den verîlecekir. Niçin? Sizden zenginler arasında
dönüp-dolaşan bir devlet olmasın diye. Yani mal, zenginden zengine taşınan bir
şey olmasın.
Allah'ın Rasûlü size
neyi vermişse onu alınız neden sizi yasaklamışsa hemen son veriniz. İşte
Sevgili Peygamberimiz (A.S.)'in hadislerine de uymamız gerektiğine ilişkin bir
ayet-i kerime de budur. Sevgili Peygamberimizin hadislerine uymamızla ilgili
Kur'ân-ı Kerim'de 200 üzerinde ayet-i kerime sıralanabilir.
Bir çok ayet-i kerime
"Allah'a ve Rasûiüne itaat ediniz" diye başlamaktadır.
Allah'tan sakınınız.
Şüphesi Allah'ın azabı şiddetlidir. Sevgili Peygamberimizin söyledikleri,
onayladıkları ve yaptıklarının delil olacağını, Allah (c.c) bu haşr suresinin
7. ayetinde; "Rasul size neyi veriyorsa onu alınız, neyi size yasaklıyorsa
hemen vazgeçiniz, yapmayınız" diyerek bize bildiriyor.
Günümüzde bir kısım
insanlarımız uydurma hadislere yapışıyor, öbürleri de onlara kızıyor sahih
hadisleri de reddediveriyor. Sevgili Peygamberimizin sahih hadislerini
reddetmek, bizim için peygamber örnek ve önder değildir demek aynı zamanda
Kur'ân'ı inkar etme anlamına gelir. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm de Allah (c.c).
Sevgili Peygamberimizin emrine uymamızı; "etîullâhe ve etiurrasule,
Allah'a itaat ediniz, Rasûle itaat ediniz" ayetiyle ifade etmektedir.
"Sen büyük bir
ahlak üzeresin" buyuruyor Peygamberimiz için Allah (c.c). Ahlak nedir? Bir
insanın bütün davranışlarının toplamına denir. , Peygamber efendimizin bütün
davranışlarının toplamını Allah (c.c) onaylıyor demektir.
Günümüzdeki bazı geri
zekalılarımız ise onaylamıyor. Bu, sevgili peygamberimizin ahlakından hiçbirini
etkilemez.
Bu sebeble bizim için hem
peygamberimiz Örnektir. O'nun nurunun aydınlığını alan, Kur'ân'ın nasıl
yaşanacağını sevgili peygamberimizin hayatına bakarak" Öğrenen ashab'da
bizim için önderlerdir, çünkü Allah (c.c) Kur'ân-ı Kerim'inde Ensar ve
Muhacirini de övmüştür.[8]
8- (Bu
ganimetler) Yurtlarından ve mallarından çıkarılan, Allah'ın lütuf ve rızasını
arayan, Allah ve Rasûiüne yardım eden fakir muhacirlere aittir. İşte onlar
sadıkların ta kendisidirler.
Evlerinden,
mallarından, diyarlarından, yurtlarından çıkarılan fakir muhacirler ki,
Allah'ın lûtfuna keremine ve rızasına erebilmek için, yurtlarından çıkmayı göze
alan bu muhacirlere; Beni Nadr Yahudileri sürgün edildikten sonra, kalan
mallarının taksimi ile ilgili bir ayet-i kerimedir bu.
Mal kazanmak için ne
kadar zorluk çektiğinizi gözlerinizin önüne getiriniz. Bir gün geliyor Allah
(c.c)'in dinini yaşamak ve yaşatmak, böylece, Allah'ın rızasını kazanmak için o
dişi ve tırnağı ile kazandığı malından ayrılmak zorunda kaldığında, ikisi
arasında tercih gerektiğinde (yani Rabbin dinini, Rabbin rızası doğrultusunda
yaşamak mı?, yoksa evinde zillet içerisinde yaşamak mı? Allah'ın rızasını
arayıp, evinden ayrılan insanlara Allah (c.c) bu dünyada da mülk verdiğini
gösteriyor.
Onlar Allah'a ve
Rasûiüne yardım ettiler. Yani Allah'ın dinine yardım ettiler. İşte onlar sadık
olanlardır.
1.
Sözleriyle sadıklar. Şehadet kelimesini getirmişler. Allah'tan başka yaratan,
yaşatan ve yönetenin olmadığına yürekleriyle inanmışlar, dilleriyle
söylemişler.
2. Fiilen
sâdıktırlar.
3. Uygulamalarıyla
sadıktırlar.
Onların doğruluğunu
rabbim mühürlüyor. Onun için Ashaba dil uzatanların ahirette dili cehennemde
dağlanır. Buna dikkat edelim.
Günümüzde bir kısım
müslümammizda bir kısım sahabeye dil uzatma hastalığı başlamıştır.
Hz. Ali ile Hz.
Muaviye arasındaki olayı bir ilim adamımıza sormuşlar: "Efendim şu olayı
bir anlatıverseniz" demişler. Hoca, efendi de demişki; "onlar
kılıçlarını kana bulamışlar, biz dilimizi kana bulamıya-lım" demiş.[9]
9- Onlardan
(Muhacirlerden) önce yurda yerleşen ve iman sahibi olanlar (ensar) kendilerine
hicret edenleri severler ve (Muhacire) verilen (ganimet) ler konusunda
yüreklerinde bir ihtiyaç duymazlar ve ihtiyaçları olsa bile onları kendilerine
tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa
erenlerin ta kendisidirler. Bu ayette de Ensar övülüyor.
Ensar: Mekke'den
Medine'ye hicret eden mü'min kardeşlerine, önce gönüllerini açan, sonra
kucaklarını açan insanlar. Evlerinin kapılarını sonuna kadar açmışlar. İki
dönüm tarlası varsa bir dönümünü kardeşlerine bağışlamışlar.
Onlar Medine'ye
yerleşmiş imanlarını gönüllerine yerleştirmiş, iman yurdunun sahipleri!
Kendilerine hicret edip gelenleri seviyorlar. Kendileri ihtiyaç sahipleri
oldukları halde o muhacirlere verilenlerden dolayı yüreklerinde herhangi bir
üzüntü ve keder hissetmiyorlar.
Yani Beni Nadr
Yahudilerinin geride bıraktıkları gayr-i menkul malları olan "fey",
muhacirler arasında dağıtılırken, Medine'li mü'minler yani Ensar, yüreklerinde
hiçbir eziklik hissetmemişler. Efendimiz Ensar'a da dağıtmayı teklif edince
Ensar; "bizim mallarımızı eşit bir şekilde dağıtmana razıyız."
demişler.
Bu nasıl olur? Bunu
rabbim cevaplıyor. "Nefsinin cimriliğinden kim korunursa işte kurtuluşa
erenler onlardır." Burada "korunursa" deniliyor. Bu kelimeye
iki türlü mana verilebilir.
1. Kişi
kendi gayretiyle kendisini cimrilikten korursa.
2. Kimi
Allah korursa manası var.
Bana göre ve
tefsircilerimizin çoğunluğuna göre de, birincisi daha doğrudur. Bizi Allah
korusun, bizi bize bırakmasın. Sevgili Peygamberimizin de bir güzel duası var
"Ya Rabbi! bir göz açıp kapayıncaya kadar beni bana bırakma. "Bu
duayı çok okuyalım.[10]
10- Onlardan
(Muhacir ve ensardan) sonra gelenler: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce
imanla geçip giden kardeşlerimizi bağışla. İman edenlere karşı gönlümüzde bir
kin bırakma. Rabbimiz, şüphesiz sen şefkatlisin merhametlisin" derler. Bu
ayet çok güzel bir duadır. Bu ayet-i ezberleyiverin.
Onlardan sonra gelenler
şöyle derler: "Ey bizim Rabbimiz! Bizi affet, kardeşlerimizi affet,
bizden önce imanla geçen kardeşlerimizi affet: Bizden önce gecenler;
1.Ölmüş
olanlar,
2. Bizden
Önce bu davaya hizmet etmiş ve sağ olanlar kastedilir. "Ya Rabbi!
Yüreğinde iman olan hiçbir kuluna bizim kalbimizde kin bırakma." Bu duayı
bu günlerde çokça okumalıyız. Hiçbir Mü'mine karşı yüreğinizde kin taşımayın.
Kin besleyecek çok din düşmanı var.[11]
11-
Münafıkların, kitap ehli kafir kardeşlerine: "Eğer siz (yurdunuzdan)
çıkarılırsanız bizde çıkarız, sizin aleyhinizde ebediyen kimseye itaat etmeyiz,
eğer savaşa tutuşursanız size elbette yardım ederiz." dediklerini görmedin
mi? Allah onları yalancı olduklarına sahicilik eder.
12- Eğer
onlar (Beni Nadr Yahudileri) çıkarılsalar onlarla beraber (münafıklar)
çıkmazlar. Eğer harbe tutuşsalar onlara yardım etmezler. Yardım etseler bile
sırtlarını dönüp kaçarlar. Sonra yardım olunmazlar.
Medine'de yaşayan
münafıklar Medine'nin çevresindeki yahudiler-den olan Beni Nadr kabilesine
diyorlar kî; Eğer siz bu ülkeden çıkacak olursanız veya çıkarılacak olursanız
bizde sizinle beraber çıkarız.
Yani "biz sizin
arkadaşınız, kardeşiniz, yardımcınızız. Sizin dışınızda hiçbir kimseye itaat
etmeyiz. Size karşı harbedilecek olursa biz size yardım edeceğiz."
diyorlar. Allah (c.c) da.sevgili Peygamberimize haber veriyor. "Allah
şahiddir ki, onlar yalan söylüyorlar.
Eğer Yahudiler
Medine'den çıkarılacak olsalar münafıklar çıkmayacaklar. Eğer onlara karşı
harbedilecek olursa Medine'li münafıklar onlara yardım etmeyecekler. Yardım
etmeye kalkışacak olduklarında sıkıyı görünce sırtlarını dönüp kaçacaklar.
O'ndan sonra da yahudilere hiç bir yardım edecek olmayacak.[12]
13- Onların
göğüslerinde sizin korkunuz, Allah korkusundan daha şiddetli. Bu onların
anlayışsız bir toplum olmalarındandır.
Niçin böyle yaparlar
bu münafıklar? Allah'tan fazla Allah'ın kullarından korkarlar. Bu da
akılsızlıklarından işin inceliğini bilmemezlikten kaynaklanmaktadır diyor Allah
(c.c). Allah'tan ziyade kalplerinde sizin korkunuz daha şiddetli diyor Allah
(c.c).
Günümüzde de öyle
değilmi? Günümüzdeki imansızların televizyondaki ve radyodaki konuşmalarına
bakıyorum da, Allah'ı rahatlıkla hafife alıyorlar. "Allah'ı bizim
işlerimize karıştırmayız" diyorlar. Bunu söylerken Allah'tan korkmuyorlar.[13]
14- Onlar
sizinle ancak surlarla çevrili şehirlerde veya duvarların arkasında savaşırlar.
Onların kendi aralarındaki çatışmaları çetindir. Sen onları birlik sanırsın, kalbleri
paramparçadır. İşte bu, onların akılsız bir toplum olmalarındandır.
Siyasal Bilgiler
Fakültesine giden dostlarımız var. Orada öyle şeyler öğretiliyor ki;
"Vallahi kardeşim siyaset sahnesinde batılı bizden çok ileri yapacak bir
şey yok. Dünyanın hesabını yapmışlar. Ormanların, insanların hesabını
yapmışlar. Bizim görevimiz, onlar ne verirse tutacağız ne verirse
yutacağız" diyorlar. Ancak Rabbim de bize siyaset öğretiyor.
"Onlar sizin
karşınızda topyekün çıkıp harbedemezler. Ancak çok korunmuş kalelerin
içerisinde veya sağlam duvarlar arkasından harbe-rîerler. Yani bu günkü
ifadeyle tanklarının, uydularının uzaydaki füzelerinin arkasından
savaşabilirler. Müslümana karşı birlik oluyorlar ama kendi aralarında da
kavgaları çok şiddetlidir.
Almanya ile İngiltere
arasındaki kavga; bizim onlarla olan kavgamızdan daha şiddetlidir. Yeterki bu
ince siyaseti kavrayabilecek Kur'ân'i eğitimden geçmiş insanlar olalım. Rabbim
en doğrusunu söyler."
"Ama hocam!
onların birlikleri var. Uluslararası işbirliği örgütleri var. Harb sanatında,
ekonomide, siyasette işbirliği kurmuşlar, "derseniz!? Rabbim'de diyorki;
"Sen onları birlikte zannedersin." "Ama hepsinin kalpleri ayrı
ayrıdır." Nasıl ki mideler ayrı ayrıdır, kalplerde ayrı ayrıdır. Bu
birlikteliği biz şöyle görelim. Çok afedersiniz: Bir leş etrafındaki köpekler
gibidir. Buna birlik denilmez. Buna bir çıkar uğrunda biraraya gelme denilir.
Bunlar, onların aklı
başında olmayan bir toplum olmaları nedeniyledir.[14]
15-
Durumları, onlardan yakın bir zaman önce yaptıklarının cezasını tadanları
(Bedir müşrikleri) nın durumu gibidir. Onlar için açık bir azap vardır.
16-
(Münafıkların) durumu şeytanın durumuna benzer. O (şeytan) insana: "İnkar
et" demişti. (İnsan) inkar edincede: "Ben senden uzağım. Ben
alemlerin Rabbi Allah'dan korkarım" demişti.
17- Sonunda
ikisinin(azan-azdıran) de akıbeti; içinde ebediyyen kalacakları ateş oldu. İşte
zalimlerin cezası budur.
Bunların durumu, daha
önce yaptıklarının cezasını çekenlerin durumuna benzer. Yani Kureyş'in
Peygamberimize karşı inatla ve acımasızca saldırmalarının neticesinde,
Bedir'de cezalarını çekmişlerdi. Bunlar da cezalarını çekerler.
Medine'deki
münafıkların, Medine'deki yahudilere; "biz sizinle beraberiz" dey
ipte sonra vaz geçmeleri şeytanın durumuna benzer.
Şeytan da önce insana
"Gavur ol" diyor. Onlara vesvese veriyor, birçok şüpheler
uyandırıveriyor. O kafir oluverince bu sefer şeytan diyor ki; "ben senden
uzağım. Ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. Ben senin yanında
duramam. Senin kafirliğine ben dayanamam" deyip ondan uzaklaşıveriyor.
Bu ayetin tefsirinde
İbn Kesir, İbn Cerir Taberi'den naklen, Hz. Abdullah b. Mesud'dan haber verdiği
bir olayı nakleder;
"Şeytan bir
rahibi azdırmak ister. Onu kafirleştirir. O'nun yanma bir kadın gönderir.
Kadınla beraber olmasını sağlar. Kadından zina mahsulü bir çocuk meydana
gelir. Bu defa çocuğu öldürmesini ister, Rahip çocuğu öldürür. Sonra da kadını
öldürmesini telkin eder, kadını da öldürür. 'Seni bu işten kurtarırım ama bana
secde edersen' demiş şeytan.
Rahib şeytana secde edince
şeytan'da demiş ki; "ben senden korkuyorum, ben senden uzağım" demiş
ve uzaklaşmış."
Hataya bir defa
Hüsünce ardından binlerce hata gelir. Bundan kurtulmanın yolu da şeytanın
vesveselerinden hiç birini aklımıza koymamaktır.[15]
18- Ey iman
edenler, Allah'dan sakının. Herkes yarına ne hazırladığına bir baksın.
Allah'dan sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
İnsan günlük hayatında
hep yarınına göre kendisini ayarlar. Mesela çocuklarınızı hep yarına göre
yetiştiriniz. İlk okuldan sonra gideceği okulu ayarlıyor, hesaplıyor ona göre
faaliyet yürütüyorsunuz. Orta öğretimden sonra yüksek öğretimde nereye gitsin,
hangisine giderse dünyevi ve uhrevi kazançları olabilir diye araştırmalar
yapıyorsunuz.
Gençliğinizde
ihtiyarlığınız için hazırlıklar yapıyorsunuz. Evim olsun, arabam olsun
istiyorsunuz. Bütün ömrümüzde yaptığımız çalışmalar yarına yöneliktir. Ama bu
dünyanın yarınları bitiyor. Bir sonu var.
Kur'ân-ı Kerim'de
kastedilen yarın: "ahirettir." Allah (c.c) bu on sekizinci ayet-i
kerimede; "Ey iman edenler! Ey Allah'ın varlığını birliğini kabul edenler!
Kur'ân'ı tasdik edenler! Peygamberin getirdiği herşeyi tasdik eden kişiler!
Doğrulayanlar! inandıklarını dille söyleyen, kalple onaylayan, fiiliyle de bunu
yerine getirenler! Allah'tan sakınınız. O'nun sevgisini yitirecek hiçbir eyleme
girmeyiniz." buyuruyor.
Her can yarına ne
hazırladığına da bir baksın. Yarın yararlanmak üzere neleri Önden gönderdiğine
bir bakıversin. Allah (c.c); "sonu gelmez seneler de orada kalınacak"
diyerek bize bildiriyor. O ebedi yarına ne hazırladığına her can, her nefis bir
bakıversin diyor Allah(c.c).
Herkes bir hazırlık
yapmalı. Bu hazırlığın başı da Allah'tan korkmaktır. Allah'tan korkmak demek
Allah'ın bu yurdunda yürürken, konuşurken yerken, içerken, her türlü
faaliyetleri yürütürken Allah'ın kurallarına uyup uymadığına dikkat etmesi,ve
uymaya özen göstermesine takva hali diyoruz.
"Azık alınız.
Azıkların en hayırlısı takva azığıdır."[16]
"En güzel elbise takva elbisesidir." Şüphesiz Allah (c.c) yapmakta
olduğunuz her şeyden haberdardır. Gizli kalan hiçbir şey yok.[17]
19- Allah'ı
unutan ve Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.
İşte onlar fasıkların ta kendisidirler.
Allah'ı unutan
insanlar gibi olmayınız. Bu bize emrediliyor. Allah'ı unutanlara Allah'a iman
ediniz diye emredilir. İman edenlere ise, şu Allah'ı unutan insanlar gibi
olmayın diye emredilir.
Allah'ı unutan
insanlar kime zarar verebilirler? Rabbim diyor ki; "Allah'da onlara
kendilerini unutturuverdi." Dikkat edin.! Kıyamete kadar gelecek olan
insanların özellikle ateistlerin, ataistlerin durumunu açıklayan bir ayet-i
kerime. Allah'ı unutanlara Allah kendilerini unutturur.
Bir insan kendisini
nasıl unutur? Şöyle unutur. Hani dalgındım, bir anda dalıvermişim ve trafik
kazası bundan meydana geldi diyor. Bir anlık dalgınlığın zararı kişinin
kendisinedir. İşte böyle bir ömür boyu dalgın yaşayan insanlar vardır. Bu
insanların da cezaları kendilerine-dir. Kendileri kendilerinin odununu
hazırlamaktadırlar, kendi ateşlerini yakmaktadırlar. Kendi ateşlerine
günahlariyla, isyanlarıyla, inkârlarıyla benzin sıkmaktadırlar.
İşte onlar fasıkların
ta kendileridir.
Allah'ın itaatinden
çıkmış, Allah'ın çizgisini çiğnemiş, dışarıya çıkmış insanlardır bunlar.[18]
20- Ateş
yaranı ile Cennet yaranı bir değildirler. Cennet yaranı muradına erenlerdirler.
Cehennem yaram ile
yani cehennemliklerle cennetlikler bir değildir. Cennetlikler kurtuluşa
erenler, kazananlar, başarıya ulaşan insanlardır. "İyiliklerle kötülükler
denk değildir" diye ayet vardır.
İyiliği seçen, yani
İslam'ı seçen bir insanla, isyanı seçmiş insan denk değildir. Başarılı insanlar
cenneti elde edenlerdir. Cenneti elde etmek için de imanımızın çok kuvvetli
olması lazımdır. Bizim imanımız bizim vicdanımızın zabıtası olmalıdır.[19]
21- Eğer biz
Kur'ân'ı bir dağın üzerine indirseydik, sen onu Allah korkusundan baş eğmiş
çatlamış olarak görürdün. Düşünsünler diye insanlara bu misalleri anlatıyoruz.
Eğer bu Kur'ân
herhangi bir dağın üzerine indirilseydi, dağ Allah'a olan haşyetinden param
parça olurdu.
Haşyet; çok sevdiğiniz
birinin yanına vardığınız da onun size karşı olan sevgisinden bir şeyin
eksilmemesi için oturuşunuza, kalkışınıza, konuşmalarınıza dikkat etmenize
denir. Asıl haşyet Allah'a karşı olmalıdır. Çünkü bütün sevdiklerimizi yaratan
O'dur.
Böylesine güzel,
böylesine hikmetli, Allah kelamının hakkını ben veremem endişesiyle parçalanır.
Rabbim dağlara
indirmemiş Kur'ân'ı. Dağlar insan için yaratılmıştır, yıldızlar insan için
yaratılmıştır, güneş insan için yaratılmıştır. Yani bir insana yapılan masraf
dünyanın bütün altını gümüşü, yakutu ile karşılanamaz.
İnsana sözlerin en
güzeli olan Allah'ın kelamı indirilmiştir. "Allah en güzel kelamı
indirmiştir. En güzel söz Allah'a aittir." Öyleyse biz bu kitabın
kıymetini bileceğiz.
Kur'ân'ın kıymetini
bilmek onu okumaktır, hatmetmektir. Ancak O'nu okumaktan gaye tefsirini
okumaktır.
Kur1 ân'a isyan
edenler, onu inkar edenler dağlardan daha aşağıdırlar. Hatta Bakara suresinde
Allah (c.c) "Onlar taşlar gibidir. Hayır! taşlar gibi değil. Çünkü nice
taşlar vardır ki onlardan sular fışkırır. Bunlar taşlardan daha katıdır."
buyruluyor.
Bir Türk şairi de
kafiri anlatırken diyor ki;
Binlerce Ferhat bir
araya gelse, kafirin yüreğinden bir damla su çıkaramaz.
Allah (c.c) böylece
bize örnekler veriyor ki, insanlar düşünsünler, ne yaptıklarını anlasınlar.[20]
22- O öyle
bir Allah'dır ki, Ondan başka ilah (yaratan, yaşatan ve yöneten) yoktur.
Gizliyi de açığı da bilir. O Rahmandır, Rahimdir.
Sevgili Peygamberimiz
şöyle buyurmuş: "Kim bu Haşr suresinin son 3 ayetini "Euzubi ila
hissemi-il alimi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim" diyerek
okursa ve o gün akşama kadar ölürse şehit sevabı alır. Aksam okursa ve ölürse
şehit olur. Allah yetmiş bin melek gönderir de okuyana dua ederler."[21] Bu sevaba
nail olmak için 1400 seneden beri müslümanlanrmz tarafından okunmaya devam
ediliyor.
Allah (c.c) bir
ayetinde: "En güzel isimler Allah'a aittir, Siz o güzel isimlerle Allah'a
dua ediniz." buyuruyor.[22] Yani
kendisine nasıl dua etmemiz gerektiğini yine kendisi bize öğretiyor. Onun için
sevgili Peygamberimizin bütün dualarına dikkat edin. Sahih hadislerden bize
gelen dualara dikkat ederseniz, duanın içerisinde esmau'l-husna ağırlıktadır.
Bir ayet-i kerime de,
Allah'ın 16 tane ismi vardır. "O Allah ki O'ndan başka yaratan, yaşatan ve
yöneten yoktur." Sabahleyin kalkıp sabah namazınızı kılıyorsunuz ve
namazınızın arkasından bunu okuyorsunuz. Biraz sonra hayata atılacaksınız.
Hayatta karşınıza çeşitli insanlar çıkar. Siz sabahleyin kendinizi
bile-yiyorsunuz. "Bugün akşama kadarki hayatımda birileri karşıma çıkar,
Rabbimin emrine zıt bir emir verirse, Rabbimin yasağına zıt bir yasak koyarsa
ve buna zorlarsa, ben onu yapmam. Çünkü ben Allah'a ibadet ediyorum, Allah'a
itaat ediyorum. O'nun yap dediği doğrudur, yapma dediği de doğrudur"
diyerek kendimizi şartlandırıyoruz.
Allah gizlide olanı da
bilir, açıkta olanı da bilir. Halbuki günümüzde kendisini ilah yerine koyanlar;
açık olanlar kendi akılları oranında bilirler. Gizli olanları ise zaten
bilemezler. O Rahmandır, O Rahimdir.
Yeryüzünde gördüğümüz
herşey Allah'ın Esmau'l-Hüsnasının birer tecellisidir. Sevgili Peygamberimiz
bir hadis-i şerifinde; Allah'ın 99 ismi vardır. Kim bunları sayarsa cennete
gider" diyor. Hadisi Buhari, Müslim ve bir çok sahih hadis kitaplarında
bulabilirsinizBuradaki "sayarsa" diye terceme ettiğimiz
"Ahsaha" kelimesini şerhederlerken: öğrenen, anlayan, hayatına tatbik
eden kişi diye manalandirmişlardir.
Tirmizi ile İbn Mace
ise hadisi verdikten sonra, 99 Esmau'l-Hüsnayi da saymışlar.[23] Ebu
Hureyre (R.A)'nm rivayeti ile bize nakledivermişlerdir.
Diğer hadis
kitaplarında yalnız Allah'ın 99 ismi vardır, kim onları sayarsa cennete gider
der ama 99 esmayı saymaz. Şimdi burada Tirmizi'nin rivayet ettiği 99 Esma-ul
Hüsna'yı veriyoruz.
Ama tarihimiz boyunca
her mezhepten değerli ilim adamlarımız es-maül husna şerhi ile ilgili çok güzel
kitaplar yazmışlardır. Bütün İslam uleması tarafından bu kabul görmüştür. Ama
şunu söyliyeyim. Allah'ın o güzel isiml6ri yalnız 99 değildir. Sevgili
Peygamberimizin bir hadiste bize bildirdiği 99 dur. O hadiste olmayıp ta
Kur'ân-ı Kerim'de geçen bir çok esmau'l-Hüsna vardır. Peki bu iki haber
çelişiyor mu? Hayır.
Sevgili Peygamberimiz
Kur'ân da.zikredilen 100'den fazla Esmau'l-Hüsna'dan 99 tanesini toplayivermiş.
Şimdi size Zeccac'ın "Tefsiru Esmaillahil Hüsna" isimli eserinin
girişinde verilen, Kuran'ı Kerim'de geçen, Esmaül Hüsna'nın sure isimlerini ve
ayet numaralarını veriyor.
Bu Rabbimin verdiği nimete
karşı sevgimizin ifadesidir. Herkes bilir ki bal tatlıdır. Peki hep balı
yeseler de konuşmasalar olur mu? Olmaz. O zamanda bal tatlı olmaz!
İnsan sevdiğini sever.
Ama bir de sevdiğini söylüyor. Sevgili Peygamberimiz de; "sevdiğiniz
insanlara sevdiğinizi bildirin" diyor. Mantıken söylenmemesi gerekir
gibidir. Yani söylemeye ne gerek var. O da zaten biliyor diyebiliriz. İnsanlık
hayatında da görüyoruz. Sevdiğinizi söylerseniz hem karşı tarafta hem de sizin
tarafınız da o sevgi oranı artacaktır.
Biz Allah'a iman
ediyoruz. Allah (c.c)'ı seviyoruz. Ama O'nun ismini de anmaya devam ediyoruz.
Allah (c.c)'ın bir çok
güzel ismi vardır ama hepsi "ALLAH" ismi celali ve cemalinin
içerisinde toplanmıştır. Ama yansımasında; 99 , Esmau'l-Hüsna farklılık
gösterir.
Allah'ın esması alıma
göre farklılık gösterir. Onun için biz gönül kapımızı Rabbimizin bütün
esmasına açacağız,[24]
23- O öyle
bir Allahdır ki, ondan başka ilah yoktur. Melik (egemen), Kuddüs (tertemiz),
Selam (esenlik veren) Mümin (Güven veren), Müheymin (koruyan), Aziz (güçlü,
galip) Cebbar (zorlayan, yaralar saran), Mütekebbir (çok yüce) dir. Allah
onların ortak koştuklarından yücedir.
O Allah ki;
"O'ndan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur."
Önemine binaen
tekrarlıyoruz. Bu cümle bizinvhürriyet sembolümüzdür, hürriyet sloganımızdır,
Allah'tan başka hiçbir kimseye kul olmayacağımızı ifade ettiğimiz, bütün dünya
insanıninda bildiği bir slogandır.
O Allah Melik'tir.
Melik; bütün mülkün hem mülkiyeti kendisine ait olan, hem de yönetimi kendisine
ait olandır. İnsanlar melik olmazlar. İnsanlarda bu isim mecazi anlamdadır.
Yeryüzündeki 6 milyar
insanın 6 milyarı da; yeryüzünün, gökyüzünün yönetiminin bir Allah'a ait
olduğunu bilir ve söylerler. Her ne kadar söylediği kelimeler farklı olsada
hepsinin kasteddiği aynıdır. "-Kaddı yare kimi ar'ar dedi kimisi elif.
-Cümlenin maksudu bir
amma rivayet muhtelif." diye bir şiir vardır. Herkes sevgiliyi tarif
ediyor ama herkes farklı farklı tarif ediyor. İnsanlar da; "yeri göğü
yaratan, çiçeklerle donatanın Allah olduğunu" bilirler. Ondan sonra
ihtilaf başlıyor. Sonra bir kısmı diyor ki; Allah yeri göğü yaratmış ama
insanların yönetimine Allah'ı karıştırmayın.
O Allah Kuddüstür.
Yani tertemizdir. Kendisi tertemizdir. Kendisi tertemiz olunca, insanların da
temizlenmesi için mukaddes kitabını gönderen Allah (c.c)'dır.
O "es-Selamdır."
Kendisi her türlü ayıplardan selamettedir, beridir, insanlara İslam'ı gönderen
O'dur. Ahirette cehennem azabından insanlan selamette kılacak olan O'dur.
Dünya'da insanları rüsvayhktan kurtaracak olan İslâm'ı gönderen O selam olan
Allah'tır. Müslim'de: Selam'a iman etmiş insan demektir.
O
"mü'min'dir." Kendi varlığını önce kendisi tasdik edendir. Mü'min
iman edenleri emniyette kılandır. Cehennemden emniyette kılan, bu dünyada da
korkulardan emniyette kılandır.
O
"Müheymin'dir." Yarattıklarını gözeten ve koruyandır. Şahid, Hafız,
Rakib isimlerini kendinde bulundurandır. Bizi gözeten O.
O
"Aziz'dir." Güç ve kuvvet sahibi olandır. İzzet sahibi olan Allah
(c.c) dır.
O
"Cebbar'dır." zalimlerin belini kıran, mazlumların yarasını sarandır.
O
"el-Mütekebbir'dir." Büyükler büyüğüdür. En büyük olandır. Onların
Allah'a ortak koşmalarından Allah münezzehtir.[25]
24- O Allah
yaratan, düzelten, şekil verendir. En güzel isimler ona aittir. Göklerde ve
yerde olanlar onu teşbih ederler. O herşeye gücü yetendir, herşeye hükmedendir.
Yaratan O, yarattığına
şekil veren O, o şekli en güzel şekilde tasvir eden yine O'dur.
En güzel isimler
Allah'a aittir.
Göklerde ve yerde her
ne var ise Allah'ı-teşbih eder. O her şeye gücü yeten, hükmeden, hükmünde
hikmet sahibi olandır.[26]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/429-431.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/431.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/431-434.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/434-435.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/435.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/435-436.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/436-437.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/437-438.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/438-440.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/440-441.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/441.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/441-443.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/443.
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/443-444.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/444-446.
[16] Bakara 97
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/446-447.
[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/447-448.
[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/448.
[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/448-449.
[21] Tirmizi Sevahü Kur'an 22
[22] A'raf 180
[23] Tirmizi D;ıavat Hadis; 3502,
fbni Hibban 2384, Hakim Müsiedrck 1/16, İbni Mace Dua Hadis; 3861
[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/449-454.
[25] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/155-156.