Rad suresi Kur'an-ı
Kerim'in 13. süresidir. 43 ayet dir. Surenin 13. ayetinde geçen "er
Ra'd" kelimesinden dolayı bu ismi almıştır. "Ra'd" kelimesi
arabm dilinde; gök gürültüsü anlamına gelir. Gök gürültüsü yağmurlu günlerde
özelliklede yaz aylarında çokça meydana gelen bir olaydır Sure 13. ayetinde gök
gürlemesinden bahsetmektedir. O ayettede Allahu teala "gökgürültüsü de
rabbini hamd eder" buyurmakta.
Birde bu sure diğer bazı
mekki sureler gibi hurufu mukatta ile başlamaktadır. Zaten hangi sureye bu
harflerle başlanmışsa o surenin ilk ayeti Kur'an'dan bahseder. Bakara suresi,
Ali İmran suresi ve diğer surelerde olduğu gibi.[1]
1- Elif,
Lam, Mim, Ra. Bunlar kitabın ayetleridir. Sana Rabbinden indirilen hakdır.
Fakat insanların birçoğu inanmazlar, "işte bu Kur'an'ın ayetleridir."
Yani bu Ra'd suresi de bu Kur'an'm ayetlerin-dendir. Bunun içinde size verilen
bir emir yasaklanan bir haber kesinlikle doğrudur. Çünkü Allah kaündandır.
Günümüzde kendi basit
mantığını çalıştıran siyasi insanlardan biri televizyona çıkıp "Kur'an
mukaddes kitabımızdır. Güzeldir, ama 1400 sene evveline hitab eder, yani zaman
değişmiştir, zamanın değişmesi ilede kanunlarda değişir. Kur'an'a sadece iman
ederiz. Günümüzde onu uygulamak mümkün değildir diyor. Bir hukuk Profösörü de
aşağı yukarı bu fikri teyid eden şeyler söylemişti bana.
Zamanın değişmesi ile
ahkam değişir. Tabiki bu islam hukukunun kaidesidir. Ama örfe dayalı olan hukuk
değişir. Mesela: Eskiden insanlar çocuğunu terzinin yanma çırak olarak
verirdi. Terzilik öğrensin diye, birde terziye o zanaatı öğretmesi için belirli
bir miktar para verirdi. Ama örf değişmiş, günümüzde çocuk terzinin yanına
girerse terzi çocuğa haftalık para veriyor. Bunlar mahkemeye müracaat etseler
baba "bu kişinin yanında çocuğum şu kadar çalıştı, onun haftalığını
vermesi gerekir" diye dava etse, terzide "hayır efendim bu bana
vermesi gerekir şu zamanda durum böyle böyle idi, önceden öğretmesi için
ustaya verilirdi" iddiasında bulunsa. Bu ikisinin ihtilafının çözümü o
günkü, o yörede uygulanan örf dür. Örf ne ise ona göre muamele edilir. İslam hukukunda
örfün önde olabileceği. Yani Örfün hukuka kaynaklık yapabileceği hususu
vardır. İslam hukukunda da günümüz hukukunda da durum böyledir. Hukukun
yetersiz kaldığı yerde hakimler örfe göre amel edebilirler.
Hükümlerin
değişebileceğini savunan Profösör arkadaşa dedimki, "500 milyon veya
milyar, ne ise? Ne zaman başladığı bizce kesin bilinmeyen şu alemin
kanunlarında herhangi bir değişiklik varmıdır. Güneş doğudan doğup batıdan
batarken bunu değiştirip kuzeyden güneye doğru batma şeklinde bir değişiklik
varmı veya sineğin kanadı şu kadar yüzyıl şu idi sonra şu şekle şimdi de bu
şekle geldi diye bir değişiklik olmuşmudur?" dedim. Dediki "ilkgün
konulan kanunlar ne ise hepside bugün yerli yerinde durmaktadır" öyle ise
bu kadar sene önce kanun koyan Allah orada yamlmıyorda 1400 sene evvel
indirdiği kita-bındamı yanılsın dedim.
İşte bu birinci ayette
bu kitabın ayetleridir. Kitabın da rabbimden geldiği konusunda şüphe yoktur.
Öyle ise (kitabın) dedikleri kesinlikle doğrudur.
"Senin rabbinden
sana indirilenler gerçektir, doğrudur. Ancak insanların çoğu iman etmezler,
onlar iman etmiyor diye bu ayet yanlış olamaz.
İşte bu mantık yürüten
insanları yaratanın "bu doğrudur" dediği şey doğrudur. Zira o akıllı
diye kabul ettiğimiz siyaset, ticaret, her ne adamı olursa olsun isterse ilim
adamı olsun, onun bedenini de aklımda
yaratan Allah (cc)
olduğu için "doğru olan şu rasulümüze indirdiğimiz ayettir" diyor.
Yakın bir zamana kadar
biz bunları anlatmada sıkıntı duyuyorduk. Yani üniversitede bir Öğrencimiz veya
bir öğretim görevlimiz hüküm Allah'ındır dediğinde o üniversitedeki imansız,
unvanı kalabalık bir Prof. diyorki: "Bu konuda filan düşünür filan kişi
veya Marx daha iyi biliyor."
Bu memkelette
üniversitelerde 50 yıldır koministlik işlendi şimdi de hepsi birden bu
yanlıştır tezini savunuyorlar. Böylelikle islamın savunduğu değerlerin
gerçekliği ortaya çıkmış durumda. Ama islam gerçeğinin ortaya çıkmaması için
Amerikan Ateistliğini ortaya çıkarmaya başladılar.
Kominizmin yıkılmaya
başlamasıyla meydana gelen boşluğu dolduracak ve kominist olan insanları
tutacak onları oyalıyacak bir çatı ve bir isim bulunması gerekir düşüncesinde
olanlar; basın yoluylada bunları filancada ateist falancada ateist diyerek ilan
ettiler. İnsanların çoğu iman etmeselerde Allah'ın dediği doğrudur ve hüküm
Allah'ındır.
Şanı yüce olan Allah
sadece kitab indirmez yani ayetleri sadece kitapla mı indirir? Hayır. Allah
ayetlerini tabiatla da gösterir.[2]
2- Allah
odur ki gördüğünüz gökleri direksiz yükseltti. Sonra Arş üzerine istiva etti.
Güneşi ve ay'ı emrinde kıldı. Hepsi belirli bir zamana kadar akar gider. İşleri
düzenler, ayetleri açıklarki Rabbine kavuşacağınıza kesin inanasimz.
"O Allah (cc)
gökyüzünü direksiz yükseltti. Sizde onun direksiz olduğunu görüyorsunuz."
Gökyüzündeki milyonlarca yıldız Ay ve Güneşin ne sağında ne solunda veya arka
ve önünde direk yok her biri direksiz olarak uzay boşluğunda hareket
etmektedir.
Aya çıkanlarda dünyayı
parlak bir ışık olarak görmektedir. Dünyanında direği yok. Bilim adamlarının
araştırmalarına göre güneşin kendine has bir yörüngesi, ayın, dünyanın ve diğer
gezegenlerin kendine has bir yörüngesi olduğu, o yörüngesinde deveran edip
durduğu, biri diğerinin yörüngesine geçmeden, tecavüz etmeden cazibe kanunu ile
dengenin sağlandığını belirtmektedirler.
"Sonra Allah (cc)
arşa istiva etti" yani arşı da hakimiyeti altına aldı. Keyfiyeti bizce
bilinmiyen bir şekil ile Allah arşı istiva etmiştir. Buradan bütün kainatı
yönetmektedir.
Burada Allah'a bir
zaman ve mekan izafeti söz konusu yoktur. Ehli sünnete göre Allah zamandan ve
mekandan münezzehdir, uzaktır.
"Allah ayı ve
güneşide kendi emrine amade kıldı." Boyun eğdirdi. Yani onun emri
doğrultusunda hareket eder kıldı. Kanunu belirlidir. Hz. Adem (as) dan bugüne
kadar yörüngesinde hiç şaşmadan gelmiş kıyamete kadarda bundan sonra devam
edecektir. Ayetin devamında "Hepsi belirli zamana kadar hareket eder. O
belirli zaman kıyamettir. O zamana kadar yörüngelerinde hareket ederler."
Tekvir suresinde belirtildiği gibi de "Birgün gelip güneş dürülüverdiğinde
ve yıldızlar dökülü verdiğinde... diye devam eden ayetlerde kıyametin dehşeti
anlatıveriyor.
Astronomi alimleri
bugün yıldızın.biri yörüngesinden çıkıp diğerine vursa, o öbürüne, oda
diğerine, diğeride bir başkasına, böylece zincirleme bir trafik kazası gibi
kainat bir anda kendi kendine mahvı perişan olur. Kıyamet kopar diyorlar. Bu
surede (Tekvir suresinde) de yıldızların (birbirine girip) dökülüvereceğini
ifade ediyor.
O Allah (cc)
"bütün işleri o yönetir. Zerreden kürreye kadar hepsinin yaşantısını,
büyümesini, ölmesini, rüzgârın esmesi, güneşin doğması..." hepsini evirip
çeviren o Allah'dır.
Ayetleri açıklayanda
odur. Açıklamasının gayesi, Allah'a kavuşacağınıza yakınen iman edesiniz diye.
Tabiattaki ayetleri gösteriyor, yıldızları, ayı, güneşi gösteriyor.
"Herşeyin bir sonu gelecek, bende gideceğim öyle ise mutlaka Allaha
kavuşacağız" inancını vermek için Allah (cc) ayetlerini açıklıyor.
Bu ayetlerle tabiattan
deliller getirerek Allah'ın varlığına ve birliğine inanmamızı istiyor. Yalnız
bu değil, yani Allah'ın varlığını, birliğini kabul etmek, ona inanmak yeterli
değildir. Mesela arı peteğinde lafzayı celalin çıkması gibi olaylar kişiye
imani noktada birer delil ve ona Allah'ın varlığını, birliğini anlatan
işarettir ama. Hz. Peygamber zamanındaki Mekke müşrikleride Allah'a inanıyor,
varlığını, birliğini kabul ediyorlar. Bir surede belirtildiği gibi "Yeri
ve göğü kim yarattı.? diye soracak olursa, Allah diyecekler."[3] Ebu
Cehil bile bunu kabul ediyordu ama, o "Allah kainatı yarattı, işi bitti.
Yönetimi bize bıraktı. Yani dünyadaki hayatın kanunlarını, sistemini, ekonomisini
biz düzenler, biz istediğimiz gibi yaşarız" diyordu.
Bütün işleri evirip
çevirme hakkı yalnız Allah'a aittir. Yanı nasıl evlenilip evlilikte nelere
dikkat edileceği, ekonominin nasıl kurulacağı, günlük hayatın gerek ibadet,
gerek beşeri ilişkilerin nasıl düzenleneceği.- bütün bunları belirleme hakkı
Allah'a aittir.
°Buna böyle iman
edilmedimi, iman tam ve kâmil olmaz. Eskiden bazı filozoflar "Allah
teferruatı bilmez, tabiatı yaratmıştır. Gerisi bize kalmıştır" diyorlardı
bu yanlıştır.[4]
3- O, yeri
uzatan, orada (yeryüzünde) dağlar ve nehirler yaratandır. Her çeşit meyveden
çift, çift yaratan ve geceyi gündüze bürüyendir. Şüphesiz bunda düşünen
toplumlar için deliller vardır.
"Yer yüzünü döşeyen,
küre halinde yaratan Allah (cc)'dır. Onun üzerinde dağlar yaratan ve ırmaklar
akıtan da odur." Türkiye'deki Ağrı dağını, Torosları, Çamlıcayı yaratan
odur. Bir Çamlıca dağını İstanbullular yapacak olsa ömürleri yetmez. O dağların
aralarından ırmaklarıda akıtan odur." Meyveleride çift çift yaratan odur.
Nasılki insan neslinin
üremesi için, kadın ve erkek olmak üzere çift yaratıldığı gibi meyvelerde erkek
ve dişi olarak yaratılmıştır. İşte arı, kelebek gibi uçan canlılar ve birde
Nisan rüzgarları bu erkek ve dişi olarak yaratılan meyvelerin, çiçek açtığında
döllenmesine yardımcı olan vasıtalardır.
Çift yaratılmış
olmasından maksat bazı alimlere göre erkek ve dişi olması anlamına geldiği
gibi, acı ve tatlı anlamına da gelir veya renklerinin siyah -beyaz, sarı-
kırmızı gibi çift renkli yaratılmış olması, soğuk ve sıcak yani kış meyvesi yaz
meyvesi, gibi çift yaratılmış olması anlamına da gelmektedir.
Ve O Allah geceyi de
gündüze bürür. Yani Doğudan başlıyan bir karanlık aydınlığı bürüyerek batıya
doğru gider, sabahda yine bir aydınlık doğudan bu sefer karanlığı bürüyerek
batıya doğru ilerlemektedir. İşte insanın buna gücü yetmez. Dünyanın en
gelişmiş sanayi ülkeleri bir araya gelseler bütün imkân ve servetlerini bu iş
için harcasalar bu kanunların bir milimini bile değiştiremez.
İşte Allah'ın ısıtma
ve ışık verme enerjisi Güneş, o kadar büyük ki, yakıtı o kadar çok ki Dünyayı
bütün herşeyiyle güneşin içine atsak, bilim adamları "sanki yanan sobanın
içine bir defter yaprağını atma gibi olur" diyorlar.
İşte bunlarda düşünen
kavim ve toplumlar için deliller vardır. Düşünmeyenler için yoktur. Hani bazan
kendi aramızda bu adam güneşi görüyor, etrafımızdaki tabiat olaylarını görüyor
Allah'ın verdiği meyve ve sebzeleri yiyor onları bir insanın meydana
getirmesinin mümkün olmadığını biliyor, ama hâlâ Allah'a inanmıyor diyoruz.
İşte bu ayetin mefhumu muhalifin de Allah, "bu ayetlerimizde düşünmeyenler
için ibretler yoktur" buyuruyor. Mevlana'mn ifadesiyle de "öküzün gözünde
karpuz kabuğu nasıl ise tabiatta gördüğü faydalandığı şeyler de o kadardır.[5]
4-
Yeryüzünde birbirine komşu kıt'alar, üzüm bağları, ekin tarlaları, çatallı
çatalsız hurmalıklar vardır. (Hepsi) bir (aynı) sudan sulanırlar (ama)
yenmelerinde (tatlarını) birbirinden üstün kılarız. İşte bunlarda aklı başında
toplumlar için ayetler vardır.
Aynı toprağın birine
üzüm, diğerine hurma ve sebze meyveleri ekin, bunlar aynı su ile de
sulandığında, hava aynı, güneş aynı olmasına rağmen tadları birbirinden
farklıdır. Hatta aynı ağacın meyvelerinin tadı bile güneş az veya çok görme
bakımından veya toprağının farklı olmasından bile olgunluğu, tadı birbirinden
farklıdır.
İşte bunları yapan
Allah'dır. İnsanın bu söylediklerimizi yapması mümkün değildir ancak, onun
yapacağı toprağı havalandırıp, sebze, meyve ve.fidanları toprağa atmak, onların
ihtiyacı olan gübre ve sula-rıda verip diğer işlemleri de Allah'a havale etmek.
Bunlar Allah'ın varlığına ve birliğine delildir. İşte bunlar akıl edenler için
birer ibrettir alamettir.
Bir önceki ayette
"düşünenler için" diyordu, bu ayetin sonunda da "aklını
çalıştıranlar için" diyor. Kişi aklını, mal toplama yolunda, mal kazanma
yolunda çalıştırıyor da; o malı yaratanı düşünmüyorsa, bu yukarıda sayılanlar
ona hiç bir fayda vermez.[6]
5- Eğer sen
(onların iman etmemelerine şaşıyorsan) asıl onların: "Biz toprak
olduğumuzda yenidenini yaratılacağız?" sözlerine şaşman gerekir. Onlar
Rablerini inkar ettiler. Onlar boyunlarında halka olanlardır. Onlar ateş
yaranıdır. Onlar orada (ateşte) ebedidirler.
Onların bu sözü
yanında aynı topraktan çeşitli renk, tad, koku ve güzellikte meyve ve
sebzelerin meydana gelmesi hayret edilecek şey değildir; Onlar ilahi kanunlar
içinde cereyan eden olaylardır. Ama bunların sözü ise hayrete şaşmaya kayda
değer şeydir.
Zira çekirdeğin
toprağa düştüğünü gözüyle görüyor, o çekirdeğin üzerinden kara kış geçiyor.
İlkbaharın gelmesi ile yeniden filizlenip sonra çiçeğe dönüşüyor, meyvesini
verip yazın gelmesi ile olgunlaşı-yor. Sonbaharın gelmesi ilede çekirdek tekrar
toprağa düşüyor bu bir defa değil yıllarca böyle devam ediyor bunu görüyorda,
tekrar dirilmeye inanmıyor işte şaşılacak hayret edilecek şey budur.
12 Eylül 1980
ihtilalinde Mersin'in kazası Mut'da vaizdim, oradaki askeri üst düzey
komutanlarından biri, sokakta gördüğünü hapse atmış, hapishane dolunca oranın
tek sınaması vardı, o sinamayıda sahibinden almış. Orayıda hapishane olarak
kullanıyordu. Bende onlara arasıra gidip vaaz ediyordum. Orada imanın
esaslarını anlattım. Ahirete imana gelince, banka soyma suçundan yatan biri
"hocam bunu anlatmaya gerek yok, çünkü buna inanmak mümkün değil çünkü,
bir adam denize düşse, onu da balina yutsa, oda balinada et olsa, onuda
balıkçılar tutup parçalara ayırıp, fabrikada özel ambalajlarla çeşitli ülkelere
satsalar, bunuda o ülkelerdeki 20 bin kadar adam yese, bu çeşitli ülkelerdeki
adamların kimisi yangında Ölse, kimisi trafik kazasında kimiside denizde
boğulup ölse, o balinanın yediği adam nasıl diriltilecek?" diyor. İşte
aynı sözü[7]
kâfirlerde söylüyor "biz toprak olduktan sonra mı Allah bizi
diriltecek?" O banka soyguncusunun dediği de aynı, fakat işi bir parçaya
değilde 20 bin parçaya bölüyor, ama ikisindeki hareket noktası, ikisininde
mantığı aynı.
O banka soyguncusuna
dedimki "sen Kur'an okurmusun?" hayır dedi, baban okurmu? babam okur
dedi. "Babanın yanına gittiğinde ya-
sin suresinin son
sayfasını aç ona okuttur." Orada 88-89. ayetlerde Hz. Peygamber zamanında
imansız biri çürümüş bir kemik getirir de eliyle de onu ufalayarak "bu
çürümüş kemikten mi yaratılacağız?" der.
Allahu Tealada
cevaben: "Hiç yok iken yoktan var eden, o kemiği yaratan, çürüdükten sonra
toplayacak olan da odur."
Bende o şahsa
"sen bana dağılışı anlattın, denize atıp balinaya yutturdun sonra onu
duman ettin havaya uçurdun. Bende sana senin toplanışını anlatayım dedim.
Yaşını sordum 35 olduğunu söyledi 35 yıl Önce sen bu dünyada yoktun. Dünyaya
geldin, baban bakkaldan, pazardan; Adana'dan gelen domates ve karpuzu,
Erzurum'dan gelen peyniri, Trakya'dan gelen yağı, Rize'den gelen çayı,
Konya'dan gelen bulgum aldı, sende yiyip yiyip bu hale geldin. İşte Allah (cc)
seni böyle toplamış yani ilk topladığı gibi tekrar toplar."
"İnsan oğlu bile
televizyon aracılığıyla Havaya resim veriyor öbür taraftan İstanbul'dan,
Artvin'den, Muğla'dan, Hakkari'ye kadar her tarafta yayılan bu resimleri
toplayabiliyor da Allah niye bunu yapamasın?" deyince "Pekala inandım
hocam" demişti.
"İşte onlar rabbi
inkar eden kafirlerdir." Ayette Rabbi inkar edenler deniliyorda Allah'ı
inkar edenler denilmiyor. Adamlar Allah'ı inkar etmiyorlar, "Allah
vardır, yeri, göğü yaratan odur ama Rab değildir. Yani bizim sahibimiz bizim
terbiye edicimiz kanun koyucumuz değildir" diyorlar. İnkarcılıkları
buradan kaynaklanıyor.
"İşte onların
boynunda zincirler vardır." Bu iki türlü tefsir edilir. Yasin suresinde de
vardır. "Onların boyunlarına zincirler taktık."
Küfrünü açıkça ilan
eden kâfirlerin günlük hayatta boyunlarında herhangi bir zincir filan yoktur.
Ama onlar öyle manevi zincirle zincirlenirler ki rahmana secde edemezler.
Hak meclislerine
gelemezler zira o zincir ile gemlenir. Tıpkı merkep, katır veya at gibi
hayvanlar boynundaki yular veya zincirle sırtındaki semer veya eğerine kısaca
bağlandımı boyunlarını uzatıp yerdeki çayırları yiyemezler sağa sola gezinir
boynu ve ağzı havada kalır. İşte Allah (cc) ayette kâfirleri buna benzetiliyor.
Ayetin ikinci bir
tefsiri de cehennemde ateşten verilecek olan zincirdir. İşte onlar cehennem
ashabından cehennemliklerdendir. Orada onlar ebedi kalıcıdırlar.[8]
6-
(Kafirler) senden iyilikden önce kötülüğü (cezayı) isterler. Halbuki onlardan
önce benzerleri (Cezelandirilmiş olarak) geçmişti şüphesiz Rabbin, zulümlerine
rağmen insanlara mağfiret sahibidir. Ve şüphesiz Rabbin azabı çok şiddetli
olandır.
Allahu Teala Kur'an-ı
Kerim'in çeşitli yerlerinde daha önceki kavimlerin başına gelen azabdan söz
etmekte mesela Nuh (as)'ın kavminin suda boğulması, Lut (as)'ın kavminin başına
taş yağması ve yerin altı üstüne gelmesi gibi olaylar. Mekkelilerde işte böyle
ceza ve azablarm bizede gelsin diyorlar.
Onlar iyilikten önce
kötülüğün gelmesini acele ediyorlar "Haydi Allah varsa gökyüzünden bize
taş yağdırsın bir azab getirsin diyorlar. Kâfirlerin bu şekildeki istekleri
günümüzde de aynı daha önceki peygamberler dönemindede aynıdır. Eğer Allah
varsa bize azabını getirsin işte bazı kardeşlerimiz böyle diyen insanlara ne
cevap vereceğiz diyorlar Kur'an bunlara cevabını vermiştir. Herşey Kur'an'da
mevcuttur. Fatır suresinin son ayetinde "Allah yaptıkları yüzünden
insanları hemen cezalandırsaydı hiç bir canlı yaratık kalmazdı...."
Yine aynı "Ancak
Allah'tan alim kullar korkar" ayetleriyle bu işin sınırını çiziyor bilmeyen
bir insan Allah'tan korkmaz Allah'ı bilen insan Allah'tan korkar böyle isyan
etmez.
Mevlana'da bu konuda
şunu söylüyor. "Hayvanlar toplanmışlar demişlerki aslandan bıktık artık
aslanla anlaşma yapalım günlük hakkı istihkakı ne ise onu söylesin, o konuda anlaşalım.
Ona göre bizde bu işi sıraya koyalım, sırası gelen gitsin aslana yem olsun,
sırası gelmeyenlerde ormanda rahat yaşasınlar. Hepsi aslanın yanına gitmekten
korkmuş. Bu durumu bildirmek için sinek görevlendirilmiş. Sinek uçmuş uçmuş
derken bir yere konmuş oradan bağırıyormuş "Nerede o aslan, çıksın benim
karşıma gelsinde pençeyi bende görsün, dişleri bende görsün" diyormuş.
Aslında o andada sinek aslanın başına konmuş orada konuşuyormuş" Mevlana
diyor ki; bil "Ey sinek aslandan korkmak için ceylan olmak lâzım senin
gibi sinekler aslan hakkında bilgisi yokki korksun, korkmaman cesaretinden
değil bilgisizliğindendir." diyor.
Çocuğun elindeki tel çubuğu
elektrik prizine sokması onun cesaretinden değil, çocuğun bilgisizliğinden
dolayıdır. Kişinin Allah'tan korkması içinde Allah hakkında bilgisi olması
gerekir.
Daha önceki
toplumlarda da bu tür ibret alınacak cezalar geçmişti. Doğrusu rabbin Öyle
rahman ve rahim ki insanların bu tür zulümlerine rağmen, rabbimiz mağfiret
sahibidir.
Bir adam ne kadar zalim
olursa olsun zulmünden döner İslama girer vede tevbe ederse af edilmiyecek bir
suç yer yüzünde yoktur. Yer yüzünde işleten suçlardan Allah katında af
edilmeyen tek suç; Allah'a şirktir. Kelimeyi Şahadet veya Kelimeyi Tevhid
getirdi mi ,o da Affedilir.
Eğer iman etmez
kelimeyi şahadet veya kelimeyi tevhid getirmezse Rabbinin azabı çok
şiddetlidir. Bu cezaları insan yaşamayınca bilmez bu dünyada göstermesin
Ahirettede hiç yaşatmasın bu azablan bize. Hz. Ali (RA) buyuruyorki "Kişi
kendini günah işlerken cehennemin kenarında imişde düşüverecekmiş gibi hayal
etse, hayal edebilse o günahı işlemez."[9]
7- Kafirler:
"Ona Rabbinden bir ayet (mu'cize) indirilmeli değilmiydi?" derler.
Sen ancak uyarıcısın. Her toplumun hidayet rehberi vardır.
Hz. Peygamberden mucize
istiyorlar, başka ayetlerde nasıl mucize istediklerini açıklamıştı Allah Teala.
"Onun yanında hazineler olmalı değilmiydi." Uhud dağını altın
yapsaydıda bu iş altınla yürüseydi veya bir melek görünseydi de onunla beraber
gezip bu peygamberdir deseydi.
Aslında mantıklı gibi
bu durum yani Peygamberin peygamberliği başladığı andan itibaren 5 veya 6 ev
dolusu altını olsaydı, kâfirleri satın alsaydı.
Bu din işi, iman
olayıdır, parayla, satın almayla alâkalı bir iş değildir. Günümüzdeki bazı
insanlarda bunu diyor, para olsa filan kişiyi satın alır, onu dine kazanırız
diyorlar. İslamın o kimsenin satın alınmasına ihtiyaç yoktur iman etmesine
ihtiyacı vardır.
Günümüzde bazı
kişilerde Müslümanların çok zengin olması gerektiğini savunuyorlar. Bizde bu
zengin olma fikrine katılıyoruz, fakat aramızda bir fark var. O da
müslümanların hizmet için zengin olmasıdır. Hizmet için değilse zenginliğin,
ne İslama nede topluma faydası olur. Benimle aynı ortamda büyüyen zamanında
çocukluk arkadaşım olan bazı kişiler Önceden gariban devlet memuru idi, şimdi
milyarlık adam oldu. Böyle imkâna kavuşmadan önce bu arkadaşım namazım kılar,
şeriat faliyetlerinde bulunur, toplantılara katılır milyarı aştıktan sonra
namazını yine kılarda, böyle şeriat işleriyle artık alâkası yok. Para, lazım
olduğu zaman, çalışmak suretiyle Allah'ın inayet ve yardımıyla temin edilir.
Allah Hz. Peygambere
diyorki (sana altınlar vermemişsem hazineler vermemişsem melek göndermemişsem
sen sıkıntıya düşme) senin görevin uyarıcılık yapmaktır. Her toplumada bir
hidayet rehberi gönderilmiştir.
Bazıları, bilhassa
Türkiye'deki bir kısım inançsızlar niye Peygamberler ortadoğuda Hicaz
bölgesinde gelir, diğer bölgelerde, ülkelerde yaşayanlar insan değil mi?
İddiasında bulunurlar. Onlara soruyoruz nereden biliyorsunuz Amerika'da
yaşayan insanlara peygamberin gönderilmediğini? Bu ayette Allah (cc) "hsr
topluma bir hidayet rehberi gönderilmiştir" diyor.
Birde şu görüş vardır.
Bugün yeryüzündeki batıl din dediğimiz, ilkel din dediğimiz dinler, birer hak
dinin gelmesinden sonra ortaya çıkmış dinlerdir.[10]
8- Allah her
dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksiltip neyi artıracağını bilir.
Herşey O'nıın (Allah'ın) yanında bir ölçü iledir.
9- Gizli
olamda açıkda olanıda bilir. Büyükdür, Yücedir.[11]
10- Sizden sözünü
gizleyende, açıkdan söyleyende, geceleyin gizlenende, gündüzün görünende
eşittir. (Allah için hiçbir şey farketmez hepsini duyar, görür bilir.)
Allah (cc), herşeyi
bilir. Her hamile dişinin (kadının) karnında taşıdığımda, O rahimlerin
içindekilerden ne kadar eksilttiğini ne kadar faz lal aştırdığını da bilir.
Rahim çocuğu her gün geliştirir. Meni olarak rahime dökülen çocuk 9 ay 10 güne
kadar büyür gelişir işte bu gelişmeyi ayet kelimesi ile ifade ediyor.
Yine doğumdan ve
hamilelikten önce kadın normalde adet görmesi gerekirken bu adet görme olayı
duruyor. Bu kan çocuğa gıda olup bu seferde orası eksiliyor "Allah
bunların hepsini bilir. Rahimlerde cereyan eden olaylarıda bilir."
Alimlerimiz bu ayetle
rahimlere dikkatimizi çekiyor zira o incecik Karın zan rahim duvarı yazın
sıcaktan kışın soğuktan korur. Karanlık olup ışığı geçirmez bir yapıdadır.
Allah katında herşey
ölçüye göredir. Koyulmuş bir kanuna göre hareket eder. Rahimlerdeki çocukların
erkek veya kız olacağı sağlam veya sakat olacağım gibi herşey Allah tarafından
bilinir ve bir ölçü içinde takdir edilir.
"Açıkta olanıda
gizli olanıda bilir. O en büyüktür ve en yücedir."
"Sizden biriniz
sözünü gizlesede açığa çıkarsada her ikiside müsavidir." Yani Allah
katında sözünü gizleyen ile açığa çıkaran denkdir, eşittir. Geceleyin
gizlenenle, gündüzün açığa çıkıp yürüyen de onun ilminde denktir. Cibril
hadisinde Hz. Peygamber ihsanı tarif ediyor. "Allah'ı görür gibi ibadet
etmendir. Her ne kadar sen Allah'ı görmesende O seni görür" buyuruyor.
Yani bunu şu örnekte daha
iyi izah edebiliriz. Arabanızla uzun yolda gidiyorsunuz, trafiğin koymuş olduğu
kurallardan en yüksek hız sınırı 90 km. yaklaştımı veya onu biraz geçtinizmi
hemen arabanızı yavaşlatıyorsunuz. Ama o anda sizi uyaran ne bir kişi nede bir
ses var fakat siz biliyorsunuz ki Trafik bölge amirliği belirli yerlere koyduğu
radarlarla sizi gözetleyip, kuralı çiğnediğinizde ileride sizden yasal cezasını
alıyor. Ama siz radarın nerede olduğunu görmüyorsunuz radar sizi görüyor.
İşte Allah'ında böyle
kuralları kanunları sınırları var. Ticarette şu kanunlara uyacaksınız,
evlilikte bu kanuna, devlete karşı görevlerinizde şu hususlara diye sınırları
vardır. O sınırı aştınızmı, Trafiğin radarı mesabesinde olan ve ahirette de
sizin önünüze yazılı olarak gelecek ve size oku denilecek.[12]
11- Allah'ın
(her insanı) önünden ve ardından takip edip Allah'ın emrinden/emriyle onu
koruyan (melekleri) vardır. Bir toplum kendisini değiştirmedikçe Allah onları
değiştirmez. Bir topluma (kötülükleri sebebiyle) azap istedimi onu geri
çevirecek yoktur. Onlar için Allah'dan başka yardımcı dostda yoktur.
"O insan için
önünde ve arkasında, onu ard arda takib eden ve onu Allah'ın izni ile koruyan
melekler vardır." melekler, yemeyen içmeyen, erkeklik dişilikleri olmayan,
uyumayan Allah'ın emrine aynen uyup asla isyan etmeyen nurani varlıklardır.
"Beşinci ayetin tefsirinde bahsettiğim, banka soyguncusuna" dedimki;
"buradan çıktığında yine soygunculuk yapacak mısın?" "hayır,
artık meleklere iman ediyoruz." "Daha öncede polis vardı" dedim.
"Polisle, savcıyla işimizi hallediyorduk, ama melek yemezmiş, içmezmiş,
rüşvet kabul etmez, erkeklik ve dişiliği yok, erkek olsa kadın, kadın olsa
erkek verirdik. Uyumazmış uykusunda bu işi yapsak, işimiz zor bundan sonra
vazgeçeceğim" demişti.
Amellerimizi yazan
"kiramen katibin" melekleri biri iyi amelleri, di-ğeride kötü
amelleri günlük yazarlar. Bazı imansızlar nasıl yazıyorlar benim o kadar
günahım varki bunları yazmakla camiler dolusu defter eder diyor. Ama insan
bilgisayar denen bir aletin disketine bir kütühhane dolusu kitabı doldurup onu
disketin içine sığdırabiliyorsa, keyfiyeti bizce bilinmeyen bir yazım da
basittir, onu da Allah(cc) meleklerine bu görevi yaptırır. Bunda şaşılacak bir
tarafı yoktur.)
Hafızamızda ortalama
elli senedir gördüklerimiz, duyduklarımız, yaptıklarımız yazılı ama beynimizde
pek yer işgal etmiyor. İşte bu Rabbimizin ilmi ve kudretinin eseridir.
Bir de bu ayette ifade
edilen Hafaza melekleri vardırki: Bu melekler de insanları çeşitli kaza ve
belalara karşı insanları korur ama başımıza gelecek takdir edilmiş, kaza ve
belalar hariç. însanları korurlar. Rüzgarlı bir havada karşımızdan toz geliyor
doktorların ifadesine göre, göz bu toz karşısında beyinden emir alıp, göz kapak
ve kirpiklerini ka-patıncaya kadar hayli bir zaman geçer ve toz gözün içine
girer diyorlar. Onlar buna refleks dedikleri bir olayın neticesi derler. Bu
doğrudur. Buda Allah'ın koymuş olduğu bir kanundur. Allah'ın bu kanıınlarınında
bir uygulayıcısı vardır oda meleklerdir.
"Zinnun-u
Mısrı" diye bir zaat için şöyle bir olay anlatılır. Özellikle tasavvuf
erbabı daha çok anlatır bu zatı muhteremi, evliyadan biri olarak kabul edilir.
"Birgün Nil kenarında geziyordum. Derken süratle giden bir akreb gözüme
ilişti, bende onu izlemeye başladım, bende onun peşinden gittim, suyun kenarına
geldi, suyun kenarında kurbağa var, kurbağanın sırtına çıktı, kurbağada kendini
Nil'in sularına bıraktı ve ikisi birden karşıya doğru yüzmeye başladılar, bende
bir sandal kiralayıp onların peşinden gittim. Karşıya geçtiler, akrep yoluna
devam etti bende peşinden derken bir ağacın dibine vardı. Ağacın dibindede bir
adam uyuyor, ona doğru da bir zehirli yılan saldırmak üzere, akrep yılanın
yanına varıp, ona zehrini akıtmaya başladı, derken yılanda zehrini akrebe
batırdı. İkisi birbirini zehirleyip öldürdü, ama adamın bu olaydan haberi
yoktu. İşte bu Allah'ın hafaza melekleri vasıtası ile gerçekleştirdiği bir
olaydır. Adam zehirlenip ölmekten, bir akrebin gelip yılanı öldürmesi ile
kurtuldu." Günlük hayatımızdada buna benzerleri vardır.
Buhari'de bir hadisde
"Allahu Teala her bir insan için koruyucu melekler kılmıştır. Bunlardan
gündüz koruyanlar ayrı, gece koruyanlar ayrı gece koruyanlarla gündüz
koruyanlar devir teslim işlemlerini sabah namazı ile ikindi namazında yaparlar"
buyrulmaktadır. Hadis bu kadar fakat Anayolumuzda sabah ve ikindi namazlarından
sonra teşbih çekerken, cemaat safları bozmamaya gayret ediyor.
Sosyal olayları izah
eden önemli bir ayettir. "Bir toplum kendisini değiştirmedikçe Allah o
toplumu değiştirmez." Bir takım müslüman kardeşlerimiz ellerini kaldırıp
Allah'a yalvarıyorlar; "yarabbi işsizlikten, Ticaretteki
istikrarsızlıktan evimizdeki, mahallemizdeki huzursuzluktan, şikayetçiyiz,
Yarabbi; bize akıllı veya eli değnekli gönder, şu hayatı, düzeni, sistemi
düzeltiversin" diye dua ederler. Ama Allah Teala; "Siz kendinizi
değiştirmedikçe bu değişmez" buyuruyor.
Bir devletki;
başbakanı ile çöpçüsü arasında herhangi bir ayrım olmasa kanunlar karşısında
birinin diğerine üstünlüğü yoksa, fertlerinin hepsi de insani muamele görüyor
hepsi Kur'an'a göre amel ediyorlarsa. Ve yeraltı dünyası diye birşey yok, mafya
olayı yok, milletvekillerinin
dokunulmazlığı yok,
(ki, islamda kişilere dokunulmazlık hakkı tanınmaz, dokunulmazlığı olan
Allah'dır. Allah yaptığından sorumlu tutulamaz, diğerlerinin hesaba
çekilebilme durumu vardır.)[13] yani
çok huzurlu bir toplum olsa, kötülüğe meyi etmedikçe -Allah'da onların durumunu
değiştirmez.
Aynı şekilde yukarıda
saydıklarımızın tam aksi şartları taşıyan bir toplum veya devlette kendi
hallerini değiştirmedikçe, iyiliğe meylet-medikçe, Allah'ta onların durumunu
kötülükten iyiliğe değiştirmez.
Bakara suresinde
tefsiri geçmişti. Allah Teala İbrahim (as) "Ben seni insanlara önder
kılacağım" buyuruyor. İbrahim (as) da bu teklifini kabul ediyor da,
"Yarabbi bu yöneticilik neslimdede devam etsin" diyor. Allah (cc) de
"Benim bu yöneticilik makamım zalimlere ulaşmaz" zalimler buraya
gelemezler buyurur.[14]
Buradan zalimler
devlet başkanı olamaz anlamı çıkmasın. Rabbimin tasvib ettiği yönetici
olamazlar. Yoksa zalimlerde devlet başkanı olurlar. Fakat tarih boyu "adil
bir topluluğun başına zalim bir yönetici gelmemiştir."
Toplum zulme meyletmiş
derken bir zalimde onların ortasından sivrilip onların başına geçmiş. Bu şuna
benzer; bir çınar ağacı ki yaprakları sararmaya en tepedeki bir yapraktan
başlar, şimdi aşağıdaki yapraklar "biz yemyeşil iken sen oradan nasıl
sararıyorsun bu ayıp değilmi" diyebilir mi? Aslında o ağacın bütün her
tarafının onayını almadan, o üstteki yaprak sararamazmış. Yani ağacın bütün
bünyesinde sararmaya meyi başlarmış. Ondan sonra da ilk defa sararan da köke en
uzak yerde olan, en tepedeki yapraktan başlarmış.
Bu misalde olduğu gibi
"Allah'ta toplum kendini değiştirmedikçe Allah o toplumun halini
değiştirmez." Toplumu Allah'ın emir ve yasakları doğrultusunda eğitmek
yoluyla değiştirmemiz lâzım, ABD'nin emirleri istekleri doğrultusunda değil.
Eğer ABD'nin emirleri doğrultusunda hareket edersek Afyon'da Haşhaş üretimi
yapmıyacağız. Zira "Afyon" (Haşhaşın sakızı) Amerikan gençlerine
zarar veriyormuş. Afyon'Iu gençlere zarar vermiyor da Amerikalılara mı zarar
veriyor? Ey ABD sende gençlerini "Afyonkarahisar'lı gençler gibi
"imanlı" yetiştir kurtul bu uyuşturucu belasından.!..
Allah bu insanların
yaptıkları bu kötülükler neticesinde onlara bir ceza bir zarar vermek istedimi,
onuda kimse engelleyemez. Allah'tan başka onları koruyacak onları yönetecek hiç
bir kimse yoktur.[15]
12- Korku ve
ümitle şimşeği size gösteren, yağmur yüklü bulutları yaratan O'dur.
13- Gök
görültüsü hamdiyle teşbih eder. Meleklerde korkusundan (teşbih ederler).
Yıldırımlar gönderirde onlar Allah hakkında çekişip dururlarken dilediğine
isabet ettirir. O, pek kuvvetlidir.
Yağmur yüklü bulutuda
yaratan odur. Yağmur bombası ile yağmurun yağdırılıp yağdırılamıyacağı konusu
hayli tartışıldı. İlim dünyası ilim adamları bu yağmur bombası ile yağmurun
yağdırılabileceğini kabul ediyor, ama yağmur yüklü bulutun olması
gerekiyormuş. Yağmur yüklü bulutu oluşturamıyor. Böyle bir bulut üstümüzden
giderken meyveleri olgunlaşmış bir elma ağacındaki elmaların sallanarak
düşürüldüğü gibi düşürülmesinden ibarettir, bu olay
"Gökgürlemesi de
Allah'ı hamd ile beraber teşbih eder." yine başka bir ayette de
"yaratılmış herşey Allah'ı teşbih eder" Başka bir ayet-tede
"yerde ve gökte her ne varsa Allah'ı teşbih eder" buyrulur.
İlim adamlarına göre;
çiçek sevildiğini, konuşulduğunu biliyor. Çiçekler, cinayetlerin
aydınlatılmasında kullanılıyor. Bir evde cinayet olduğunda o evdeki çiçeğin
belirli aletlerin altına koymuşlar zanlıları geçirmişler tam katil geçerken
çiçek belirli dalgalar yayması suretiyle zanlıyı bulmuşlar. Biz şuna inanıyoruz
yaratılmış herşeyin kendine has bir dili vardır, "yaratılan herşey Allah'ı
teşbih ederde siz onların dilinden anlamazsınız." buyrulur.[16]
"Gök gürlemeside
Allah'ı teşbih eder." şunu söylemek istiyor. Allah (cc), gök gürlemesi
böyle Allah'ı teşbih ederse, o kadar nimet içinde bulunan kâfirler siz niye
iman etmiyorsunuz?" Kâfirin suçunu az göstermek istiyenler vardır. Aslında
kafirin suçundan daha ağır bir suç yoktur. Zira Bulut Allah'ı teşbih ederken,
şimşek Allahı teşbih ederken, onun teşbih etmemesi ben ateistim demesi onun
çiçeğede, böce-ğede, insana da onun yaratıcısı Allaha da saygısızdır.
Ra'd suresi 1-13 ayetler
arasında Allah (cc); kitabın (Kur'an'ın) kendi katından indirildiğini; gökleri
direksiz olarak durdurduğunu, güneşi, ayı, yörüngesinde döndürdüğünü; aynı
toprak aynı sulardan renkleri, tatları, kokuları, farklı olan meyveler çiçek ve
sebzelerin meydana getirildiğini; ve kafirlerin biz öldükten sonra mı?
dirileceğiz sözünün çok garib ve saçma, şaşılacak bir ifade olduğunu; tabiata
baktıklarında her mevsim ölüp dirilen çekirdek ve çiçeklerin meydana
geldiğini; Ana rahimlerinde ne kadar büyüyüp ne kadar küçüldüğümüzü; Ve kaderimizin
ne olacağını dahi bilen olduğunu; Tabiat olaylarını evirip çevirdiğini,
tabiatta plan herşeyin Allahı teşbih ettiğini, o gökgürültüsünün dahi Allah'ın
hamdi ile onu teşbih ettiğini ifade eden ayetlerden sonra 14. ayette.[17]
14- Gerçek
da'vet (dua) Ona yapılır. Ondan başkasına dûa (da'vet) ettikleri onlara hiçbir
şeyle cevap veremezler. Onların durumu, ağzına ulaşması için iki elini suya
açan gibidir. O su ona ulaşmaz. Kafirlerin duası (da'vetide ancak sapıklıktır)
boşa gitmiştir.
"Gerçek davet
Allah'a aittir," Duyurulmakta veya gerçekten dua Allah'adır. Yani herhangi
birşey istiyeceğinizde yalnız ve yalnız Allah'tan isteyin sadece ona dua edin;
başkasına dua etmeyin.
Burada iki mâna
vardır. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi dua yalnız-ve yalnız Allah'a (cc) yapılır.
Filan tekkeye veya türbeye gidip oradaki zat'a bana bir oğul ver, işimi düzelt,
bozulan ticaretimi düzelt, hastalıktan beni kurtar gibi dua yapılmaz. Bunlar
batıl olan, insanı imani açıdan tehlikeye sokan bir davranıştır. Dua sadece
Allah'adır. Saydığımız şeyleri Allah'tan istemelidir insan.
İkinci bir mânasıda,
insanları emirlerine ve yasaklarına uyma daveti yalnız Allah'a aittir.
Başkasının benim kanunlarıma, benim emir ve yasaklarıma uyun deme yetki ve
selahiyeti yoktur. Ama böyle insanlar varmıdır? Allah (cc) den başkasına dua
edenlerin durumu bir benzetme ile anlatılıyor. Bir dağın tepesinden bir ırmağa
veya bir göle elini uzatıp, su isteyen bir adamın eline nasıl su gelmezse,
Allah'ın yarattıklarından birşey isteyenlerin, ona dua edenlerin elinede
birşey geçmesi,
su isteyenin su
istemesi boşa bir dilenme olduğu gibi, onların duası boşunadır. Bu Allah'tan
başkasına dua edenlerin durumu.[18]
15- Göklerde
ve yerdekiler isteyerek ve istemeyerek Allah'a secde ederler. Onların gölgeside
sabah akşam (secde ederler).
"Yerde ve gökte
var olan herşeyin isteyerek veya istemiyerek Allah'a secde ettiğini haber
veriyor." Hatta yaradılmışlann gölgelerinin dahi sabah ve akşam Allah'a
secde ettiklerini haber veriyor. Yani Ağaç kendi secde ettiği gibi ağacın
gölgeside ona secde eder, zira gölgede bir varlıktır o varlıkta kendi üzerine
düşen görevini yerine getiriyor.
Bu 15. ayet Hanefi
fıkhına göre secde ayetidir. Arapça metni okunduğunda secde yapılması gerekir.
Bu ayetten başka Kur'an'da 13 yerde daha secde ayeti vardır, onlarda da aynı
şekilde secde yapılır. Bu secdelerin yapılış gayesi ve maksadı başka bir ifade
ile secde yapması gerektiren durum şudur. Bu ayette Allah (cc): "Yerde ve
göktekilerin hepsi Allah'a secde eder." buyuruyor. "Yarabbi biz de o
yerdekilerde-niz, bizde secde ediyoruz" diyoruz. Diğer bir ayette "O
kafirler secde etmekten kaçınırlar" buyuruluyor. O ayet okunduğunda bizde
diyoruz ki "onlar kaçınırsa, biz secde ederiz" Yarabbi diyerek secde
ediyoruz.
Alimlerimiz bu secde-i
tilavet hakkında ne güzel bir şiir yazmış
Bilin ondört yerde
gelir secde Kur'an'da tamam
Yedisi farz üçü vacib
dördü sünnet vesselam
Farzdır, Araf da Ra'd,
Nahl Esra ve meryem Haccu Saad
Hem üçü Furkan Elif,
lam, Mim, Hamım, ve vacihat
Nemi ve en-Necm,
İnsikak, İkra sünnettir bunları
Müşkilin hal oldu bu
üç beyitle ey şehriyar.
15. ayette Allah (cc)
istiyerek veya istemiyerek secde ederler buyuruyor. İnsanın dışındaki
yaratılmışlar isteyerek secde ederler insanlar içerisinde müminlerde
istiyerek, gönülden secde ederler. İnsan dışındaki varlıklar gönülden secde
ederler ve bunların secdeleri kendi hal ve lisanlarıyla olur.
Mü'min insan her şeyin
secde ettiğine inandığı için eşyayı koparmaz, kiri etmez, ihtiyacı kadarını
alır ve israf etmez.[19]
16- Deki:
"Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" (onlar cevap vermesede sen) De:
"Allah" (ve yine) deki: "Allah'dan başka dostlar mı edindiniz?
Onlar kendilerine bir fayda ve zarar veremezler." Deki: Kör ile gören bir
midir? Karanlıklarla (şirk ile) nur (tevhid) bir midir.?"
Yoksa Allah'ın yarattığı
gibi yaratan ortaklar buldular, onlara bu yaratılanlar birbirine benzedi de
onun için Allaha ortaklar mı edindiler?
Deki: "Allah
herşeyin yaratıcısıdır. O tekdir, Kahhardir (Herşey emri altındadır).
İnsanoğlu kendisi
güneşi koltuğunun altına alıp dünyanın etrafında döndürmüyor, veya yıldızları
gökyüzünde tutma eziyet ve zahmetine katlanmıyor. Onları belirli bir ölçü ile
gökyüzünde tutan, dünyayı güneşin etrafında zahmetsizce döndüren biri olduğunu
kabul ediyor da bundan ilerisini kabul etmiyor.
Yani Allah herşeyin
yaratıcısıdır. Herşeyi yaratmıştır. Ben ilahım diyen yönetici firavun öldü,
ölümünü engelleyemedi yine nice kırallar vardı onlarda ölümden kurtulamadılar.
Allah insanları hukuk
karşısında bir tarağın dişleri gibi eşit yaratmıştır. Hz. Peygamber Hadisi
şerifinde "İnsanlar tarağın dişlen gibi eşittir" buyuruyor. Eskiden
derebeylikleri vardı şimdide demokrasi var diyorlar. Batılı bir bilim adamı
"tarihin her dönemi bir şekilde demokrasi ile yönetilmiştir" diyor.
Demokrasinin olmadığı dönem yoktur.
Şimdi insanlar birilerini
seçme veya seçilme hakkını bir kağıt ile kullanırken, eskiden de başı ile
kullanıyordu 3-5 milyon tebası olan bir kral, "ben sizin kralımzım, beni
kabul etmeyenler başlarını kaldırsınlar" der. O, 3-4
milyon başını aşağıya eğerek
tasdiklerdi, yani isyan etmeyip onun dediklerini yapmak suretiyle, baş
işaretiyle onu kral seçmiş, onu kabul etmiş oluyordu.
İşte şimdiki demokrasi
ile eski demokrasi arasındaki fark budur. Eskiden kılıcım çekiyor başınız ile
işaret edin deniliyordu, şimdi de herkes kâğıt ile bunu belirtsin yoksa şu
kadar para cezası var deniliyor. Hiçbir kimsenin diğerini, kendi aklına göre
yönetme hakkı yoktur "Hakimiyet Allah'ındır. Ancak ve ancak Allah'a itaat
etmeyi emretti başkalarına değil "Görenle görmeyen bir olur mu?" Hiç
karanlıkla aydınlık bir olur mu?" Aydınlık geldimi etrafımızı ve etrafımızdaki
eşyaları insanları rahatlıkla görüyoruz. Ama aydınlık gittimi, zifiri
karanlıkta kalıyoruz. Aynı şekilde insanların üzerinde Allah'ın kanunlarının
uygulaması gündüzün ışığının gelmesi gibi, insanların kanunlarının uygulanması
ise zifiri karanlığın ortalığı kaplaması gibidir.
"Yoksa onlar,
Allah'a ortaklarını koşuyorlar." "Şirk" kelimesi, şirket
kelimesinden türetilmiş bir kelimedir. Şirket aynı müesseseye birkaç kişinin
belirli oranlarda ortak olması, söz sahibi olmasıdır. Allah (cc) "şirk
haricinde bütün günahları af edeceğini ama şirki asla af et-miyeceğini"
bildiriyor.[20]
Şimdi dünyada şu kadar
insanın canı yanıyor. Anneler ağlıyor, çocuklar mahzun işer bu müşriklerin
(şirk koşanların) düzene hakim olmalarından kaynaklanıyor. Peki bu müşriklerin
şirke gönül bağlamalarının sebebi ne olabilir? Bunu ayeti kerime şöyle
açıklıyor. Acaba bunlarda birşey yarattılarda yarabbi bilemedik senmi,
büyüksün yoksa şu bizim yarattıklarımız mı? Biz şaştık kaldık mı diyorlar,
halbuki böyle birşeyde yok.
"Deki herşeyin
yaratıcısı Allah (cc) O Tekdir ve herşeye gücü yeten Allah (cc)'dır.[21]
17- Allah
gökyüzünden su (yağmuru) indirdide vadiler kendi mik-darmca su akıttı. Sel de
üste çıkan köpüğü götürdü. Süs veya bir meta'a yapmak için ateşde
yaptıklarınızdada bunun benzeri köpük vardır. İşte Allah hak ile batılı böyle
bir misalle anlatır. Köpük yok olur gider. İnsanlara fayda verene gelince o
yeryüzünde kalır. İşte Allah böylece misaller verir.
Allah rahmet olarak
gökten yağmuru indirir, aynı şekilde ayetlerimde indirir. Her iki şey içinde
Enzele fiilini kullanmıştır. Yağmur yağar, yağmur sularının doldurduğu
vadilerde suların üzerindeki köpüklerde kâfirlerin kanunları gibi birşeydir.
Yağmurlardır toprağa fayda veren, ekinleri sulayıp, onların çiçek açmasını
sağlayarak buğdayların oluşmasına sebep olan.
İnsanlara faydalı
olanda yağmur gibi onlara bereketler dağıtan Allah'ın ayetleri ve kanunlarıdır.
Fakat zaman içindeki bazı insanların kanunları kafirlerin kanunları da su
üstündeki köpükler gibidir. Bu gün vardır, zaman içinde kaybolur gider.
Aynı şekilde süs
eşyası olsun diye altın ve gümüş madenleri topraktan alınıp eritilir,
eridiğinde asıl maden saf şekliyle tabana çöker, onun üzerineki artık maddeler
köpük halinde olur onuda atarlar. İşte Allah'ın ayetleride Hakiki madenler gibi
altınlar gibidir. Ama insanların koyduğu madenler ise o üzerindeki çerçöp
gibidir. Onlar atılmaya mahkûmdur.
Allah'ın kanunları ile
insanların kanunları arasındaki fark Allah'ın yarattığı insan ile insanların
plastikten yaptığı insan heykeli gibidir. Yine Allah'ın yarattığı çiçek ile
insanların plastikten yaptığı çiçek arasındaki fark ne ise Allah'ın ayetleri
kanunları ile insanların yaptığı kanunlar arasındaki farkda odur. Yani
Allah'ın yarattığında bir tabiilik in-sanınkinde ise bir sun'ilik vardır.[22]
18-
Rablerinin da'vetine uyanlara en güzel: (cennet) vardır. Onun davetine
uymayanlara gelince, eğer yeryüzündekilerin tamamı onların olsa, bir o kadar
daha olsa (cehennemden kurtulmak için) muhakkak fidye olarak verirlerdi. İşte
hesabın en kötüsü onlaradır. Sığınakları cehennemdir. O ne kötü bir yatakdir.
"Gerçek davet Allah'a
aittir, davet etme hakkı Allah'ındır. Allah'ın bu davetini kabul edenlere
güzellikler vardır." Bu ayetteki güzellikten maksad da cennet olduğu
belirtilmiştir. Bazı insanlar "Rabiatul adeviyye diye evliya bir kadının
"Yarabbi senin cennetin için ibadet ediyorsam beni cennetine koyma"
şeklinde dua ettiğini rivayet etmekteler. Binlerce evliya bir araya gelse, bir
peygambere denk olmaz, zira Kur'an'da İbrahim (as) "Yarabbi beni cennetin
varislerinden kıl, cennetine koy" diye dua ediyor.[23]
Peygamber cennete
girmek için dua ederse, Rabbim de bize "cenneti isteyin" diye
öğretirse böyle bir sözün geçerliliği zahirde yoktur. Zira ayette Yarabbi
dünyada güzellikler verdiğin gibi Ahirettede bize güzellikier (cenneti ver diye
dua etmemizi emrediyor.)[24] Yine
Allah: "Yakıtı insanlardan ve taşlardan olan cehennemden sakının,
korkun" buyuruyor.[25] Kişi
cehennemden korkacak sakınacak cenneti de Allah'dan taleb edecektir.
Allah'ın bu davetine
icabet etmeyenler katılmayanlar, cehennem azabım görünce, "keşke bütün mal
varlığımızı bu yolda feda etseydik" derler ama fayda vermez, onlar için
çok kötü bir hesap vardır ve yerleri cehennemdir orası ne kötü bir yataktır.
Bu ifadeler bizi
cehennemi görmediğimiz için pek ürpertmez ama ancak kişi şöyle küçük bir
yangında malı, canı, evladı kaldımı o zaman bunun ne demek olduğunu biraz olsun
hisseder. Hele dünya ateşi cehennem ateşinin bin katı yıkanmışı, azabı, elemi
azaltılmış bir ateştir.[26]
19- Ancak R
ah hinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kör (kimse) gibi midir? Ancak
akıl sahipleri öğüt alır.
Sana indirilenin
gerçek olduğunu bilen kişi kör adam gibimidir. Kör adam cadde de yürümesine
diğer bazı ihtiyaçlarını gidermede başkasına muhtaç. Gittiği yerlerdende zevk
aldığı yoktur. İşte görenle bu kör arasında nasıl büyük fayda varsa sana
indirilenlerin gerçek olduğunu bilen ile bunu inkâr eden arasındaki farkda
görenle görmeyen arasındaki fark gibidir. Asıl ve gerçek kör gönül gözü
görmeyendir.
Ama bu farkı akıl
sahipleri alırlar akıl sahibi olmayanlarda bu ikisi arasındaki farkı
anlamayacak durumda olanlardır. Allah'a ibadet edemeyenler Allah'ın yarattığı
insana itaat etme tapınma mecburiyyetinde kalırlar. Bundan sonraki ayette akıl
sahiplerinin sıfatlarını açıklıyor.[27]
20- Onlar ki
Allah'ın ahdini yerine getirirler ve andlaşmayı bozmazlar.
"Allah'a olan
sözlerini yerine getirirler" yani ruhlar aleminde Allah'a "evet"
demişti ruhlarımız. Bütün ruhlar orada Allah'ı tanıdı hepsi secde etti. Bu
dünyaya gelince bir kısmı ahdine, sözüne devam etti ki bunlar müminlerdir, bir
kısmıda ahdine devam etmedi bunlarda kafirlerdir.
İşte O akıl sahibi
mümin olanlar sözlerine bu dünyada da devam ederler ve "Allah'a verdikleri
sözlerini bozmazlar" anlamına geldiği gibi ikinci bir manada
"Allah'ın yarattığı kullarına karşı vermiş oldukları sözlerini
bozmazlar."
Mehmet Akif Merhum
için anlatılır birisi ile saat beşte O adamın evinde buluşmak üzere
randevulaşır. O da saat dörde kadar evinde oturur. Havada çok yağmurlu
fırtınalı bir kış günüdür. Adam kendi kendine Ey Akif bu havada senin Fatih'den
kalkıp buraya gelmen mümkün değil der evinden çıkar başka bir yere gider. Tam
saat beşde Akif de söz verdiği adamın evine gelir. Bakarki adam evde yok ondan
sonra onunla arkadaşlığını bozar. O ünlü edebiyatçı olan adam; "Senin
gelmiyeceğini zannederek gittim" der. Akifde "Ben de senin
beklemediğine darılmadım, benim gelmiyeceğimi zannetme kanaatinde olduğuna
küstüm. Sen beni tanımamışsın beni tanımayan ile ben de dostluğu devam
ettiremem" der.
İşte bu bir sözü
yerine getirmedir. Müslüman hem ruhlar aleminde rabbine verdiği sözü, hemde
dünyada Allah'ın yarattığı kullarına vermiş olduğu sözü yerine getirmelidir.
İslam hukukunda söze
itibar edilir, imza olayı yenidir. Çağın icadıdır. Kişi bunu aldım, sattım,
verdim dedimi o onun malıdır. Kocalığa veya Hanımlığa "kabul ettim"
gibi kesin ifade eden lafızlar kullanıp, iki şahitlede işi şahitlendirdimi iş
bitmiştir, hukuk yerine sözleşme veya sözleşmenin anlaşmazlığı ihtilafı ortadan
kalkmış demektir. Zira söz insanın ruhunun kültürünün şahsiyetinin ürünü olarak
ortaya çıkar.[28]
21- Onlarki
Allah'ın bitiştirilmesini istediği şeyi bitişdirirler. Rablerinden korkarlar ve
hesabın kötüsündede korkarlar.
"Allah'ın
gözetilmesini istediği şeyleri gözetirler, sılayı rahimi yerine
getirirler." Sılayı rahim de Anne, baba, eş, dost kimselerin gönlünü
almakdır. Onları ziyaret etmekdir. İhtiyaç anında yardım etmektir. Akıl
sahipleri rablerinden korkarlar ve Ahirette de kötü hesapla karşılaşmaktan da
korkarlar. Ahirette hesabın iyi olmasının yolu bu dünyada günahları
yüklenmeden Kur'an ve sünnete göre hareket etmekten geçer.[29]
22- Onlarki
Rablerinin vechini arayarak sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, onlara
verdiğimiz rızıkdan gizli ve açık onlara dağıtırlar, kötülüğü iyilikle
giderirler işte onlar için yurdun (hayırlı) sonucu vardır.
Akıl sahibi insanlar
Allah (cc) rızasını kazanmak için sabrederler, ibadetleri yerine getirirken
ibadete sabr ederler, ibadetleri yerine getirirken bir bela ile karsılasırsalar
önada sabr ederler.
7. Kötülüğü iyilikle
giderirler. Bu vasıfları taşıyan kişilerin gideceği yer:[30]
23- Adn
cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden, çocuklarından salih olanlarda
oraya girecekler. Her kapıdan onların üzerine melekler girerler.
Burada şuna işaret edilmiş
Ameli çok iyi olan müslümanlar cennete giderlerken "yarabbi babam nerede
annem nerede? Onlar cehennemde yanarken ben cenneti istemem yarabbi" derse
o salih olan kişinin annesi babası da, eşi ve çocuklarıda (imanla gitmesi
şarttır) onun yanma cennete verilir.
Meleklerde onlara
çeşitli kapılardan yanlarına girerler ve[31]
24-
"Sabrınız sebebiyle size selam olsun. (Dünya) yurdunun sonucu ne güzel
(derler).
"Bu sabr
etmenizin neticesi olarak size Allah'tan selam var bu kaldığınız yer ne güzel
bir yerdir."[32]
25- Allah'ın
ahdini sağlamlaştırdıkdan sonra bozanlar, Allah'ın bi-tiştirilmesini emrettiği
şeyi kesenler, yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar... İşte la'net onlaradır ve
(dünya) yurdunun kötü sonucu onlaradır.
Allah'a olan sözlerini
bozanlar, Allah'ın "sılayı rahim yapın" dediği halde sılayı rahmi
kesenler, yani bütün yakınlarıyla doslarıyla ilişkiyi kesenler yer yüzünde
bozgunculuk yapanlar, yani yeryüzündeki insanIar arasındaki muhabbet ve sevgiyi
bozup, tabiattaki dengeyi bozanlar, onlar için Allah'ın laneti vardır. Onlar
için cehennemde çok kötü bir yer vardır.
Bugün yeryüzünde
bozgunculuk çıkaranlar Allah'a iman etmeyenlerdir. Şu anda hava deniz ve çevre
kirleniyorsa bu imansızlar sebebiyledir. Zira çevreyi denizi havayı kirleten
insandır.
İnsan temiz olmazsa
çevreside temiz olmaz, Önce insanların elbisesi kalbi iç dünyası temiz olmalı
ki o da çevresini temiz tutsun.
Akdenizin filan
yerindeki kablumbağalar için milyarlarca lira har-canıyorda insan için
harcamıyorlar...! Evet Hz. Peygamber zamanında bir kadın sıcaktan ciğerleri
yanan bir köpeğe su verdiği için cennete gittiğini, Buhari'de öğreniyoruz. Ama
birinci derecede insan, insanı çiçek gibi yaptımı, o da etrafını çiçek gibi
yetiştirir.[33]
26- Allah
rızkı dilediğine açar (dilediğine) kısar. Onlar (kafirler) dünya hayatıyla
sevindiler. Halbuki dünya hayatı ahirete oranla bir geçinılikden ibarettr.
Tabiin dönemindeki bir
dil bilimcisi, lügat hazırlarken (bugünkü gibi yazılmış Iugat yoktu) seyahata
çıkıyor. Kabile kabile dolaşıyor. Kur'an'daki kelimelerin ne manalara geldiğini
araştırmış ve böyle bir araştırma yolculuğunda bir kabileye varır. Anne
çocuktan "rneta'ı" getirmesini ister. Çocukda bağırmış "Anne
köpek geldi, metâı aldı dağa doğru kaçtı" demiş. Bakmış ki köpeğin alıp kaçtığı
annesinin bulaşık yıkadığı kirli beze "meta" diyor. İşte bundan
hareketle dünyalık olan şeyler cennetin güzellikleri karşısında ancak o kadının
bulaşık yıkadığı kirli bez gibidir.[34]
27-
Kafirler: "Ona Rabbinden bir ayet (mu'cize) indirilmeli değil-miydi?"
derler. Deki: Allah dilediğini sapıtır, gönlünü yönelteni de hidayette kılar.
Kâfirler derlerki
"yahu bu peygamber olduğunu iddia ediyor. Keşke birde mucizeler
gösterse." Deki Allah dilediğini sapıtır, dilediğini hidayete erdirir.
Allah'a yönelen kişiyi de hidayete erdirir." Burada bazı kardeşlerimiz bu
meseleyi yanlış anlıyorlar. Allah dilediğini sapıklıkta kılar dilediğimde
hidayete erdirir, yani ben seni ne yaparsan yap, sapıklıkta kılacağım, gavur
yapacağım, sende ne yaparsan, nasıl hareket edersen et senide müslüman
yapacağım şeklinde anlarsak o zaman sorumluluk ortadan kalkar. "Senin
hükmün geçiyor Yarabbi beni kâfir yaptın" der. Öbürüde "beni de
müslüman yapmışsın" der.
Biz meselenin böyle
olmadığını biliyoruz. Kâfir, küfre doğru meyleder, Allah (cc) onu halk eder,
onun o isteğini yaratır. Sapıklıkta kılması, kâfir olması budur. Ama
"dilediğini sapıtır, dilediğini de hidayete erdirir" şeklindeki kendi
nefsine izafet etmeside bütün herşeyin yaratıcısı olduğu içindir. Yani kul
küfrü ister Allah'da onu yaratır. Kul imanı ister, Allah'ta o kul için o imanı
yaratır.[35]
28- Onlarki
iman ederler ve kalbleri Allah'ın zikri ile tatmin olur. İyi bilinki kalbler
ancak Allah'ın zikriyle tatmin olur.
Gözünüzü açın, dikkat
edin Allah'ın zikri ile kalpler huzura kavuşur. Başka yolu yoktur. Kalblerin
mutmain olması, huzura kavuşması için. Onun için subhanallah,
"Hasbunallahu venimel vekil" gibi zikirleri bolbol söylemek lazım.
Bu zikirler yanan yüreğin
üzerine dökülen bir soğuk su gibidir. Onun galeyanını durdurur. Ruh ve sinir
hastalıkları mütehassıslarının birçoğu hastalarına namaz kılmayı, ibadet
yapmayı, boş zamanlarında da Allah'ı zikretmeyi tavsiye ediyor. Başka bir
doktorda hastasına siyan siyan kelimesini günde 500 tane söylemesini emretmiş.
Bende dedimki "bu kelimenin herhangi bir anlamı varmı?" hayır dedi.
Niye bu kelimeyi tavsiye ediyorsun dedim. Dediki önemli olan hastayı meşgul
etmek . Bende "Allah demesini söyleseniz" dediğimde, "bize onu
öğretmediler bunu öğrettiler" dedi.[36]
29- İman
edip ameli salih işleyenlere müjdeler olsun. Görülecek yerin güzeli onlar
içindir.
İman edip ameli salih
işleyenlere ne mutlu veya müjdeler olsun demektir. Birde "Tuba"
cennetteki bir ağacın adıdır.
Yunus Emre'nin;
Salınır Tuba dallan Kur'an okur hem dilleri Cennet bağının bülbülleri Öter
Allah deyu deyu
Bu şiirinde ki
"Tuba" bir isim olarak alınmıştır. Hadisde de "Tuba, cennette
bir ağacın adıdır," diye zikredilmiştir.
Ayette "iman edip
salih amel işleyenlere Tuba ağacının altında gölgelenmek vardır" bir kısım
hocalarımız "onlar için varacakları güzel bir makam ve mevki vardır"
diye tefsir etmişlerdir.
Önemli bir diğer
hususda iman ile salih amel ard arda gelmiştir. Dikkate şayandır. İman gönülde
olandır, amelde gönülde olanın fiiliyata dökülmesidir. Fiiliyata dökülmeyen
iman sahibine pek faydalı olmaz. Kişinin evine oturup "yarabbi bana para
ver" demesi nasıl olmuyorsa kalbdeki imanda amele dönüşmedikçe faydası az
olur.[37]
30- İşte
böylece senide bir ümmete Peygamber olarak gönderdik ki sana vahyettiğinıizi
onlara okuyasın. Onlardan öncede ümmetler gelip geçmişti. Onlar Rahmanı inkâr
ediyorlar. Deki: "O, benim Rabbimdir. Ondan başka ilah yoktur. O'na
güvendim. Dönüşüm onadır.
Seni bir ümmete bir
peygamber olarak gönderdik, o ümmetten öncede nice ümmetler geçmişti, onların
devamı olarak bir ümmet geldi. Onlarada seni peygamber olarak gönderdik. Sana
vahyettiğim ayetleri onlara okuyasın diye, onlar rahmanıda inkâr ediyorlar.
İşte o ayetlerin özetide:
Beni yaratıp yöneten ve besleyen büyüten Rabbim Allah'dır. Ondan başka hiçbir
yaratan ve yaşatan vede yöneten yoktur demektir. Yunanlı bir ressam müslüman
olurken dedimki, "bak müslüman olacaksın, kelime-i şehadet getireceksin
şehadetin anlamı şudur. "Allah'tan başka ilah yoktur. Dünyada hiç bir
devlet başkanı, kurum veya kuruluş bizim üzerimizde hükmetme hak ve
selahiyetine sahip değildir. Yaşatan ve rızık veren ve öldüren Allah'tır."
kelimeyi tevhid ve şehadetin anlamı budur.
İşte "Kelime-i
Tevhit" bütün kitapların ve Kur'an'ında özüdür. "Beni yaratan yaşatan
ve de yöneten Allah (cc)'tır." Ona tevekkül ettim. Ona güvendim sığmak
yeri de ancak ve ancak odur. Tevbelerin affı için güvenilecek yardım
istenilecek af istenilecek olanda ancak ve ve ancak Allah (cc)'dır.[38]
31- Eğer Kın
'anla dağlar yürütülseydi, yeryüzü parça parça edilseydi, ölüler
konuşturulsaydı (kafirler yine iman etmezlerdi) işlerin hepsi Allah'a aittir.
İman edenler bilmedilermi ki, Allah dileseydi bütün insanlara hidayet verirdi.
Kafirlerin yaptıkları yüzünden başlarına ani bir bela gelecek veya yurtlarının
yakınına konacak. Allah'ın va'di gelinceye kadar sürüp gidecek. Şüphesiz Allah
va'dinden dönmez.
Rad suresi 31 ayeti
ile Mekke müşriklerinin mucize istemelerine karşılık bir cevab veriyor. Mekke
müşrikleri Hz. Peygambere "mademki peygambersin geçmişte Musa (as)'m
mucize gösterdiğini duyduk, o denizi yarıp karşıya geçmiş, asasını taşa vurup
pınarlar akıtmış. İsa (as) ölüleri diriltmiş, sende bize Mekke'nin iki dağı
bizi çok sıkıyor şu iki dağı yürütde bize geniş vadiler oluşsun. O dağların
arasından sular aksın ırmaklar aksın veya bu Kur'anla ölüleri dirilt."
Allah'da cevab olarak "bütün işler Allah'a aittir." buyuruyor, yani
mucizeyi vermekte vermemekte Allah'a aittir. Hangi Peygambere hangi mucizeyi
vereceğini, hangi mucizenin hangi topluma faydalı olacağını Allah bilir. Musa
(as)'a İsa (as)'a yukarıda saydığımız mucizeler fayda vermişti. Zira İsa (as)
döneminde tıp ileride idi tıbbın aciz kaldığı hastalıkları tedavi etmiş Mekke
kâfirleri de İsa (as) verilen bu mucizeyi Hz. Peygamberden isteyince Allah (cc)
"bütün işler Allah'a aittir." Hangi mucizeyi hangi kavme ve hangi
peygambere verileceğini o bilir. Bu tür isteklere Allah "biz onların
üzerine melek indirsek yani peygamberin yanında melekler indirsek meleklerde bu
peygamberdir deseler, O peygamber onlara ölüleri bile diriltse ve onların önüne
ölülerini toplasa, iman etmiyecek olanlar iman etmezler. Zaten peygamberin
gönderilişi İlahi kitabı okuması bir mucize eğer bunları görüp iman etmeyen
insan melek indirilse de peygamber ölüleri diriltse bile yine iman
etmezler."
Günümüzde, Allah'ın
varlığına ve birliğine, tek hakim olduğuna işaret eden pekçok delil vardır.
Çiçekler, böcekler, yıldızlar insanlar yağmurlar Allah'ın varlığına delil iken
bu yolu kapatmak için devamlı put perest ilim adamları bu delillerin karşısına
dikilirler. "Bu Allah'ın yapması ile değil, onlar rüzgarın esmesi,
bulutun bir birleriyle vurması ve yıldırımın meydana gelmesi gibi....
sebeblerin neticesindendir" diyor. Böyle insanlar, bugün olduğu gibi
bundan önceki ümmet ve milletler zamanındada vardı, itirazlarıda aynıdır.
Sadece ifadelerindeki bazı isim ve kelimeler yer değiştirmiştir.
Mesela Peygamber
ölüleri diriltse, hemen itiraz edenlerin itirazı; bunu önce uyuttu daha sonra
diriltti şeklinde olur. Ama ayette "Allah ölüden diriyi, diriden de ölüyü
çıkartır." buyruluyor. Hergün görüp duruyoruz, yumurtadan canlıyı
canlıdan da ölüyü, yani tavuktan da yumurtayı çıkartıyor. İman edenler şunu
bilmezler mi ki; Allah(cc) dileseydi bütün insanları müslüman yapardı, kimsede
itiraz edemezdi. Yani onlara hür iradeyi vermemiş olsaydı da müslüman yapsaydı
onları müslüman olarak yaşatır ve de müslüman olarak öldürür. Kâfir
olamazlardı, kâfirlik yapacak akıl vermezdi.
Bu dünya hayatı
imtihan dünyası olduğu için insana akıl ve irade vermiştir. "İyilik
yapmanız beni hoşlandırır kötülük yapmanızda beni hoşlandırmaz. İyilik yapanın
mükafatı cennet, kötülük yapanında cezası cehennemdir" buyuruyor.
"Kâfirlerin yapmış oldukları kötülükler sebebiyle onların başına bela ve
musibet devam eder. Bu musibet onların evlerinin ta yakınlarına kadar gelir.
Allah'ın vadi kıyamet veya ecelleri gelinceye kadar kâfirlerin başına Allah
(cc) belayı indirir. Allah vadinden asla dönmez."
Bu ayetin tefsirinde
alimler Hz. Peygamber zamanında peygamberin Mekke'yi feth etmesi o, kâfirlerin
evlerinin yanına kadar gelmesi Mekke'nin fethedilmesi kâfirler için bir bela
idi. Zira saltanatları ellerinden gitti. Hz. Peygamber peygamberliğini ilan
ettiği andan itibaren onların korktuğu şey saltanatlarının ellerinden gitmesi
idi nitekim bu da başlarına geldi.
Bu durum sadece o
günkü kâfirlere değil, günümüze kadar ve bundan sonraki kâfirler içinde
geçerlidir. Yani müslümanlar gayret gösterecek olurlarsa kâfirlerin yaptıkları
kötülükler birgün başlarına müslümartların gelmesini sağlar. Mü s lümanlarında
başlarında durması onlar için bir beladır.[39]
32- Senden
önceki peygamberlerlede alay edildi. Kafirlere önce mühlet verdim sonra
yakaladım. Benim azabım nasılmış?
Bu ayetin bir önceki ayet
ile ilgisini kuracak olursak; ayette peygamber (as) "Birgün gelecek
Mekkeyi fethedeceğim, Allah adına Allah'ın hükmünü hakim kılacağım. Başınıza,
size göre bela olarak evlerinizin bağ bahçelerinizin yanına kadar
geleceğim" dediğinde kâfirler Hz. Peygamberi alaya alırlar. İşte 32. ayet
ile de Allah (cc) "sadece sen değil senden önceki birçok peygamberde alaya
alındı. O peygamberlerle dalga geçenlere bir müddet mühlet tanıdım." İşte
günümüzde birçok müslüman; kâfirler Allah'ı ve peygamberi inkâr ettiği halde
Allah'da onlara birçok imkânlar tanıyor" şeklinde bir itirazda bulunmak
isterler ama Allah çalışanın karşılığını verir. İkinci olarakta bu ayette ifade
edildiği gibi o imkânlar kâfirler için bir mühlettir; Ayetin devamında
"sonra onları (mühletten sonra) alıveririz." Yani bulundukları
makamdan aşağıya alıveririz.[40]
33- Her
nefsin kazandığını gözetenemi (ortak koşuyorlar)? Onlar Allah'a ortak koştular.
Deki: "O ilahlarınıza isim verin yoksa Allah'ın yeryüzünde bilmediği bir
şeyimi ona haber veriyorsunuz? Yoksa konuşmuş olmak için mi? Hayır, kafirlere
hileleri güzel gösterildide yoldan ahkonuldular. Allah'ın sapıttığını doğru
yola getirecek yoktur.
"Her şahsın, her
nefsin ne kazandığı üzerinde kontrol altında tutan mı? ilahhğa layıktır. Yoksa
kendine malik olamayan adam mı daha layıktır?"
Bizi yaratan, eşyayı
yaratan, kainatı yaratan ve bfunları yöneten odur. Allah (cc)'mı ilahlığa
ibadete layıktır. Yoksa kendisine bile hakim olmayan, ölümüne ve dünyaya
gelmesine katkısı olmayan, başı ağrısa durduramayan, karnı ağrısa dindiremeyen
mi? ilah olmaya daha layıktır.? Onlar Allah'a ortaklar edindiler. Herşeyin
hakimi halikı Allah (cc) olduğunu hesab edemediler ve kendileri gibi olanları
ortaklar edindiler. "Deki ilahlarınızı bize tarif ediniz." Şayet
onlar bize aynı şeyi soracak olurlarsa bizim vereceğimiz cevap Ayetel kursi ile
olmalı yani "O Allah ki ondan başka ilah olmayan ilahdır. O, haydır,
diridir. Kendi nefsi ile kaim olandır. Onu ne bir uyku nede bir uyuklama
tutmaz..." veya İhlas suresi ile "Deki O Allah birdir. Allah Sameddir..."
Bu ayet ve surede Allah'ın birçok zati ve subuti sıfatları sayılmaktadır.
Bunlardan "vahdaniyet" Allah'ın zatında sıfat ve fiillerinde bir
olması, "kıdem" başlangıcının olmaması ezeli olması, "beka"
sonunun olma-maması ebedi olması. Yarattıklarına benzemez.
Bu ayete (33. ayet)
dayanarakta biz diyoruz ki imansızlara, şirk koşanlara; "Buyurun siz de
ilahınızı, bize anlatın." İşte "filanca adam" derlerse biz de
"O bizim gibi bir anadan ve bir babadan dünyaya gelen bir kişidir. O da
birgün gelir ölür ölümlü olan bir insanda ibadet edilmeye, tapılmaya layık bir
kişi değildir." "Siz Allah'tan başka ilah olduğunu söylüyorsunuz
yoksa Allah'a (böyle birinin varlığından bilgisi yoktuda onumu?) haber mi
veriyorsunuz." Şirk: Yer ve gökteki Allah'ın hakimiyetine bir başkasını
ortak etmektir.
İşte bu alemde
Allah'ın varlığına, birliğine işaret eden, delalet eden alametlere, şahitlere
rağmen; bu şirk koşanların varlığı bu uzay çağı dedikleri asırda bile
insanların taşlara tapınması, onların huzurunda eğilmesi, birilerinin gidip o
taşlara hemen şikayet etmelerinin sebebi ne? derseniz, ayet gayet güzel bir
şekilde açıklıyor. "O kâfirlere o tuzakları güzel gösterildi, zinetlendi,
allandı pullandı, yaptıkları en güzel bir iş gibi gösterildi ve böylecede Allah
yolundan ahkondular. Şirk ve imansızlık insana zehirli hap gibi yutturulmaz,
mantıkî yollarla kişiye güzelleşlirilir. Sevimli hale getirilir. Mesela ahirete
inanmayan bir kişinin "ahiret ahire t diyorlar ben inanmıyorum gidip
gelenmi var?" şeklinde mantıki yorum yapması gibi.[41]
34- Onlar
için dünya hayatında azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha zordur. Onları
Allahdan koruyacak biri de yoktur.
"Onlar için
dünyada azab vardır." Yani dünya hayatındada o kâfirler için azab vardır.
Bu ayete göre "ahiret müslümanın, dünya da kafirindir." Sözü yersiz
uydurmadır. Zira ayetlere ters düşdüğü gibi hadis-lerdede böyle bir şey yoktur.
Dünyada, ahiretde müminindir. Zira mümin bu dünyada Allah'ın hakimiyetini
sağlamak için görevlendirilmiştir. Bakara suresinde Hz. Adem (as)'dan
bahsederken onu "yeryüzünde Allah'ın hükmünü icra edecek halife"
olarak belirtmektedir. Biz müslü-manların görevide babamız Hz. Adem (as)'ın
görevine devam "Allah'ın hükmünü hakim kılmak" için çalışmak. Bizim
bu hareketimiz kafirlerin bu dünyada başlarına bela olacaktır. Ve de bu onlar
için bir azabdır.
Ahiretin azabı ise
daha şiddetlidir. Dünya azabına benzemez ve ahirette onları hiç koruyacak biri
yoktur. Bu dünyadaki kâfir toplulukları yine kâfir topluluklar müslümanlara
karşı korur yardımcı olur ama ahirette böyle bir yardım mümkün değildir.[42]
35-
Muttakilere va'dolunan cennetin durumu şudur: Altından ırmaklar akar, yemişide
gölgeside devamlıdır. İşte sakınanların sonu bu. Kafirlerin sonu ise ateştir.
Muttaki insanlarada
vadedilen cennetin durumu şudur. Altından ırmaklar akar, yiyecekleri devamlıdır
yaz meyvesi kış meyvesi diye birşey yoktur. Arzu olunan bütün nimetler her
mevsim istediği anda renkleri, kokulan, tadları cennete ve cennetliklere layık.
Cennetin gölgeleri
daimidir. Yani yazın sıcağı kışında soğuğu yoktur. İnsanoğlunun fıtratının
arzu ettiği bir şekildedir. "İşte Allah'tan sakınan, Allah'ın emirlerini
yerine getirenlerin sonucu budur. Kâfirlerin akıbeti ise cehennemdir."[43]
36-
Kendilerine kitap verilenler (den İslama girenler) sana indirilene sevinirler.
Guruplardan onun bir kısmını inkar edenlerde vardır. Deki: "Ben ancak
Allah'a ibadet etmekle emrolundum. Ona ortak koşmam. O'na çağırırım ve
dönüşümde O'nadır.
"Kendilerine
kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilen bu ayetlerden dolayı sevinirler"
yani ehli kitaptan (yahudi ye hıristiyanlardan) Allah'ın ayetlerini duyunca
sevinenler olmuştur. İşte bizim beklediğimiz peygamber bu, beklediğimiz
kitapta budur diye sevinmişlerdir. Kabul Ahbar, Abdullah b. Selam gibi
yahudiler müsliiman olmuştur.
Ayetlerin inişine
sevinenler olduğu gibi bu ayetlerin inişini bir kısmını inkâr eden guruplar
topluluklarda vardır. Ayetlerin yarısına inanıp bir diğer yansımda inkâr
etmişlerdir. Günümüzdede islamın şu emirleri çok iyide fakat şunlara inanmayız
diyen insanlar çoktur. Zira Kur'an'ın şu ayetleri günümüz şartlarına cevap
veremez şeklinde itiraz etmektedirler. Bu sözleri şuurlu bir şekilde söyleyen
insan iman dairesinden çıkar. Bir ayeti inkâr Kur'an'ın tamamını inkar
gibidir. Deki ben Allah'a kulluk yapmakla emrolundum. Ben sizi ona çağırır,
davet ederim.
Müslüman her yerde diğer
insanları, Allah'ın dinine onun kelamı Kur'an'a çağırması gerekir. Müslüman
olmayanlarda Allah'tan başkasına davet ederler. Onun yolundan gitmeyi izinden
yürümeyi tavsiye ederler. Ama müsîümanın davet edeceği tek yol ve merci
Allah'ın yolu ve islamdır. Çünkü bütün insanların dönüşü Allah'adır. Müslüman
olsun olmasın farketmez.
Allah'ın yolundan
başkalarının yoluna çağıran insanların hali; bütün ülkenin insanlarının kralın
huzuruna giderken, yolda birinin veya bazı kişilerin aralarında birine,
"sen bizim başkanımız, liderimiz ol" demesine benzer. Zira o
kendisine liderlik teklif edilen lider olarak kabul eden insanında dönüşü
Allah (cc)'adır. "ahiret gününde kendilerine uy ulanlar, uyanlardan uzak
durur." ayetinde ifade edildiği gibi "Yarabbi ben istemedim bunlar
benim peşimden kendileri geldiler..."der. Uyanlarda; "yarabbi
bunların azabını iki kat et bizi kandırdığından dolayı ve de kendisi ilahlık
taslağından dolayı."[44]
37- İşte biz
Onu Arapça hüküm olarak indirdik. İlimden sana gel-dikden sonra onların
nevalarına uyarsan AHah'dan sana bir veli veya koruyucu yoktur.
Bu ayetle şunu
öğreniyoruz; Kur'an-ı Kerim bizim "hukuk" kita-bımızdır. Bundan sonra
böyle bileceğiz.
"Ey lıabibim, bu
Kur'an'm bilgisi geldikten sonra sen onların heva ve heveslerine uyacak olursan
onların kanunlarına uyacak olursan Allah katında senin için ne bir dost vardır,
nede seni koruyan biri vardır."
Bu ifadeler Allah
rasulünün şahsında biz müminleredir. Hz. Peygamberden müşrik ve kâfirlerin
istek ve arzularına boyun eğme diye bir olay meydana gelmemiştir. Allah kanun
olarak Kur'an'ı indirmesine rağmen inanmayanların heva ve heveslerine
uyarsanız Allah sizin dostunuz olmaz ve sizi korumaz Allah'da korumadımı kimse
koruyamaz.[45]
38- Senden
öncede peygamberler gönderdik. Onlar için eşler ve çocuklar verdik. Hiçbir
peygambere Allah'ın izni olmadan mucize getiremez. Her ecelin bir kitabı
vardır.
Yunanlı hıristiyan
ressam kızın islamı. kabul etmesinde kelimeyi şehadeti açıklarken Kelime-i
Tevhidi tefsir ettim ona "bak peygamberde bizim gibi bir insandır
evlenmiştir, ticaret yapmıştır. Bir anne ve babadan doğup çocukluktan
ihtiyarlığa kadar hayatın her kademesini bir insan gibi beşer olarak
yaşamıştır. Bizden farklı yönü vahye muhatap olması ve peygamberlikle
vazifelendirilmesidir" dediğimde Hıristiyanlığın da etkisiyle biraz itiraz
etmişti. "Peygamberde biraz ilahlık olması gerekmezini" dedi
"gerekmez" çünkü İlah olarak Allah (cc) yeter. Sonra yaratılmışların
içinde ençok sevdiğimiz Hz. Muhammed'dir. İnsan olduğunuda hiç bir vakit
unutmayız.
Mekke döneminde
müşriklerde itiraz etmişlerdi "bu ne biçim bir peygamber, evleniyor, bizim
gibi yiyor, içiyor. Furkan suresi 7. ayette bunlara işaret edilmekte
"yanında bir melek olmalı değilmiydi" bu peygamberdir diye onu
tasdik etmeli veya yanında hazineler olmalı değilmiydi diye itiraz etmişler.
Günümüzün imansizlanda
Hz; Peygamber için çok evliliğinden dolayı kadın düşkünü idi diye iftiralar
atıp hatta bu konuda kitaplar bile yazmışlardı. Eğer Hz. Peygamber kadın
düşkünü olsaydı ilk evliliğini 25 yaşında iken kırk yaşındaki dul bir kadın ile
yapmazdı. Ve de Hz Hatice validemizde 50 yaşına kadar yaşamış olup o esnada
ikinci bir kadınla evlenmiştir. Hz. Hatice validemizin vefatından sonraki
evlilikleri birer siyasi vede dini tebliğ içindi.
Hz. İsa ve Hz. Yahya (as)
dışındaki bütün peygamberler evlenmişlerdir ve peygamberler Allah'ın izni
olmadan bir mucize ve bir ayet getirmeleri mümkün değildir. Her ecelinde
zamanında bir sonu vardır, bir son yazılmıştır. Yani zamanla kayıtlı olan her
şeyin sonu vardır. "Allah (cc)'hın zamanla kayıtlı olmadığı için onun
başlangıç ve sonu yoktur."[46]
39- Allah
dilediğini siler ve (dilediğini) sabit kılar. Kitabın anası O'nun yanındadır.
Ona, levhi mahfuz
diyoruz Tevrat'ın, Zebur'un, İncil ve Kur'an'ın da aslı levhi
mahfuzdadır."
Bu 39. ayet hakkında
tefsir alimleri hayli şeyler söylemişler bunlar birbirini tamamlayıcı
unsurlardır. Dilediğini yok eder dilediğinide sabit kılar derken.
1. Allah dilediğinden ahkamı kaldırır. Yani
tevrat ve incilde var olan ahkamdan bir kısmını kaldırır. İmha eder yerine yeni
hükümler koyar veya o Tevrat ve İncil'deki bir kısım ahlakımı devam ettirir....
ayetde "Tevrat'ta olan bir hüküm Kur'an'dada sabit kılınmıştır"
buyruluyor. Şu mantıkla hareket ederek "Kur'an Allah'ın kelamı olduğu gibi
Tevrat ve İncil'de Allah'ın kelamıdır. Allah niçin Kur'an'ı koruyorda Tevrat ve
İncil'i niçin korumasın" diyorlar. Biz de cevap olarak bu 39. ayeti
sunuyoruz. Allah dilediğini imha eder, dilediği ahkamıda sabit kılar diyoruz.
2. Allah dilediği dağlan sabit kılar dilediğini
de yok eder şeklinde açıklanmıştır. Bir başka alimde nice dağlar, ova nice
ovalarda dağ haline gelmiştir. Rabbim böyle değişimlere uğratır.
3. Diğer bir
alimde Allah dilediği .devletlerden bir kısmını imha eder bir kısmını da sabit
kılar. Yıkılmaz, bileği bükülmez denilen roma imparatorluğu zamanla yok
edilmiştir. Rusya'da aynı şekilde bölünmüştür.
4. Diğer bir
tefsirciye görede Allah dilediği insanı melekleri vasıtasıyla imha eder.
Dilediğinide bu dünyada belirli bir vaktine kadar sabit kılar.[47]
40- Onlara
va'dettiklerimizin bir kısmını sana göstersekde seni ö'l-dürsekde sana düşen
ancak tebliğ etmekdir. Hesap (görmekde) bize aittir.
Bu ayette bir Önceki
ayet arasındaki alakadan hareketle bir önceki ayeti şöyle anlamak mümkündür.
"Allah dilediğini yok eder dilediğini de sabit kılar" derken 3.
maddede söylediğimiz dilediği zalim devleti yok eder dilediği devletide sabit
kılar demiştik. İşte bu manayı bu kırkıncı ayet destekler durumdadır.
"Bizim onlara vaad ettiklerimizden bir kısmını sana gösteririz." Yani
kâfirlerin sonu gelecektir, Mekke'yi fethedeceksin gibi vaadlerden bir kısmını
sana gösteririz veya göstermeden senin canını alırız. Sen vefat edersin, senin
için ey habibim netice önemli değil, sana düşen görev sana indirilen kitabı
onlara ulaştırmaktır. Bize düşende onlardan hesab sormaktır. Sen görevini yap
insanlara mesajını ulaştır.
Bu ayet bize gayet güzel
bir ışık tutmaktadır. Bazı müslüman kardeşlerimiz soruyor Acaba islam devleti
kurulacakmı? diye "Biz islam devletinin kurulup kurulmamasından değil, biz
islamı tebliğ ve yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar da cihadla emr
olunduk" islam devletinin kurulup kurulmaması Allah'ın takdirindedir.
Kişi malı, aklı, diploması ve canı ile Allah yolunda çalışmakla mesuldür. Bu
gayret içinde ölürse neticesi inşallah cennetliktir.[48]
41-
Görmüyorlarmıki biz yeryüzüne geliyoruz ve onu etrafından eksiltiyoruz. Allah
hükmeder. Onun hükmünün peşine düşecek (geri çevirecek) yoktur. O hesabı
sür'atli olandır.
Hükmü veren Allah'dır.
hükmünde onu soruşturacak onu takip edecek teftiş edecek hiçbiri yoktur. Allah
(cc)'de yaptığından sorumlu tutulmaz İslama göre dokunulmazlığı olan tek
varlık Allah (cc)'dür yaratılmışların ise makam ve mevkii ne olursa olsun
hiçbir kişi veya kuruluşun dokunulmazlığı yoktur. İslam Tarihinde Hz. Ali
(ra)'nin yahudi ile ilgili bir hususta mahkeme önüne çıktığını Fatih Sultan
Mehmed'in yine bir yahudi ile ilgili mahkemesi buna örnektir."Allah hesabı
çok çabuk görendir."[49]
42- Onlardan
öncekilerde tuzak kurmuşlardı. Fakat bütün tuzaklar Allah'a aittir. Her nefsin
ne kazandığını bilir (Dünya) yurdunun sonu kime aitmiş kafirler yakında
bilecekler.
"Ondan
öncekilerde hile yapmışlardı. Tuzaklar kurmuşlardı ama bütün tuzak ve hileler
Allah'a aittir." Yani tuzak kuran adamı yaratan Allahtır. Öyle ise Allah'a
olan hile ve tuzakları da boşa çıkaracak olan Allah (cc) dür. Kötü tuzak
sahibini yakalar.
Her nefis ne
kazandığını bilir. Kâfirlerde ahiret yurdunun kime ait olduğunu bileceklerdir.[50]
43-
Kâfirler: "Sen peygamber değilsin" derler. Deki: Benimle sizin
aranızda Allah ve yanında kitap ilmi olanların şahid olması yeter.
"Kâfirler derlerki sen
peygamber değilsin." Onlar sana peygamberliğinin şahidi nedir?" diyecek
olurlarsa "sizinle benim aramda şahid olarak Allah vardır. Şahid olarak
Allah yeter." Ben size kendimi peygamber olarak kabul ettirmek
mecburiyetinde değilim. Benim peygamberliğimi Allah'ın onaylaması bana yeter.
Ey kâfirler beni inkâr etmenizden dolayı şahsım adına benim endişem üzüntüm
yok. Benim üzüntüm ahirette sizin kötü duruma düşmeniz, cehennemlik
olmanızdadır."
Milyarlarca insan beni
beğenip alkışlasa ve ben Allah katında sevilmesem benim için hiçbir değeri
yoktur. Yine Allah'ın beni sevip milyarlarca insanında beni kötülemesine
aldırmam.
Peygamber efendimizin
peygamberliğine şahit olan kitap sahibi insaflı ilim adamlarıdır. Yani Tevrat
ve İncil'i okuyan peygamberin gelmesini bekleyen insaflı din adamlarıda
Peygamber Efendimiz (as)'in peygamberliğine şahitlik yapmışlardır. Birinci
derecede şahid Allah(cc)'dir.
Öyle ise biz
müslümanlığımızdan zerre miktarı şüphe etmediğimiz müddetçe, bizim hakkımızda
ne derlerse desinler, arkamızdan söylenen şeylere üzülmeyiz. Ama islam dinine
kötü söz söylerlerse buna üzülür, "sizin yanmanızı istemiyoruz"
diyede karşı tarafa üzüntümüzü belirtiriz.[51]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/201.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/201-203.
[3] Lokman 25
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/203-205.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/205-206.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/206.
[7] Rad suresi 5. ayette
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/207-208.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/209-210.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/210-211.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/211.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/212-213.
[13] Enbiya 123
[14] Bakara 24
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/213-215.
[16] İsra 44
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/216-217.
[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/217-218.
[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/218-219.
[20] Nisa 48
[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/219-220.
[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/221.
[23] Şuam 85
[24] Bakara 21
[25] Bakara 24
[26] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/222.
[27] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/223.
[28] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/223-224.
[29] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/224.
[30] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/224-226.
[31] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/226.
[32] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/226.
[33] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/226-227.
[34] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/227.
[35] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/227-228.
[36] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/228.
[37] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/228-229.
[38] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/229230.
[39] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/230-232.
[40] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/232.
[41] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/232-233.
[42] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/233-234.
[43] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/234.
[44] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/234-235.
[45] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/235-236.
[46] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/236-237.
[47] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/237-238.
[48] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/238.
[49] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/238-239.
[50] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/239.