ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !
Sünen-i Tirmizi Tercume Abdullah Parlıyan
Sünen-i Tirmizi ✪   Hadis-i Şerif Meali ✪   Tercume Abdullah Parlıyan
AHKÂM BÖLÜMLERİ
Ø hâkim olacak kimselerde aranacak şartlar
1322- Abdullah b. Mevhib (r.a.)’den rivâyete göre, Osman (r.a.), Ömer’in oğlu Abdullah’a git halka hakimlik yap dedi. Abdullah: “Ey Müminlerin emiri beni bu görevden bağışlar mısın? Dedi. Osman bu işin nesini sevmiyorsun vaktiyle baban da bu işi yapmıştı deyince Abdullah şu cevabı verdi. Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim şöyle diyordu: “Kim hâkim olur da adaletle hükmederse bulunduğu makamın hakkını vermiş olur.” Artık bunun ötesinde ne beklerim ben? Bu hadis uzundur. (Buraya bu kadarı alınmıştır.) (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu konuda Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: İbn Ömer hadisi garib olup isnadı bence muttasıl değildir. Mu’temir’in kendisinden rivâyet ettiği Abdulmelik ise Abdulmelik b. ebî Cemile’dir.
Muhammed b. İsmail, Hüseyin b. Bişr’den, Şerik’den, A’meş’den, Sehl b. Ubeyde’den, İbn Büreyde’nin babasından rivâyet ederek şöyle demiştir: “Hüküm verme, hakimlik üç çeşittir; ikisi Cehennem’de biri Cennet’tedir. Bir hâkim ki bilerek haksız yere hüküm verir bu Cehennemliktir. Bir hâkim ki delil ve belgeleri araştırmaksızın insanların haklarını bilgisiz ve cahilliğinden dolayı gasbeder ki bu da Cehennemliktir. Bir hâkim ki hak ve adaletle hükmeder ki bu Cennetliktir.” (Ebû Dâvûd, Adiye: 3; İbn Mâce, Ahkam: 3)
1323- Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Hakimliği isteyen kimse kendisiyle baş başa bırakılmış olur yani Allah tarafından kendisine yardım edilmez. Kim de bu görüşe zorla getirilirse Allah ona bir melek gönderir de onu doğruya yöneltir.” (İbn Mâce, Ahkam: 1)
1324- Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Hakimlik isteyen bu arada aracılara başvuran kimse kendi başına bırakılır, Allah kendisine yardım etmez, zorla hakimliğe getirilen kimseye ise Allah; onu doğruya iletecek bir melek indirir. (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. İsrail’in, Abdul Â’la’dan rivâyetinden daha sağlamdır.
1325- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim insanlar arasında hakimlik yapmak üzere görevlendirilirse bıçaksız boğazlanmış gibidir.” (Ebû Dâvûd, Akdıyye: 1; İbn Mâce, Ahkam: 1)
Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle hasen garibtir. Başka yollarla da yine Ebû Hüreyre’den rivâyet edilmiştir.
Ø hâkim hükmünde isabet ederse ve yanılırsa ne olur?
1326- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hakîm, tüm gücünü sarf ederek hüküm verdiğinde doğruyu bulursa iki mükafat alacaktır. Aynı şekilde hüküm verdiğinde yanılırsa bir mükafat alacaktır.” (Buhârî, I’tısam: 21; Müslim, Akdiye: 6)
Tirmizî: Bu konuda Amr b. As ve Ukbe b. Âmir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Ebû Hüreyre hadisi bu şekliyle hasen garibtir. Bu hadisin Sûfyân es Sevrî’nin, Yahya b. Saîd’den rivâyeti olduğunu sadece Abdurrezzak’ın, Ma’mer yoluyla Sûfyân es Sevrî’den rivâyetiyle bilmekteyiz.
Ø hÂkim neye dayanarak hüküm vermeli?
1327- Muâz (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Muâz’ı, Yemen’e kadı (hâkim) olarak gönderdiğinde ona nasıl hüküm vereceksin? Buyurdu. Muâz: Allah’ın kitabındakine göre hüküm veririm Rasûlullah (s.a.v.): “Allah’ın kitabında bulamaz isen; Muâz Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnetine göre… dedi. Rasûlullah (s.a.v.): “Eğer Allah Rasûlünün sünnetinde de yoksa buyurdu.” Muâz: Kendi görüşümle ictihat ederek bir hüküm bulur ve ona göre hüküm veririm dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Allah, Rasûlünün elçisini, Allah, Rasûlünün arzusuna uygun hareket etmeye muvaffak kılan Allah’a hamdolsun” buyurdular. (Ebû Dâvûd: Akdıyye: 11)
1328- Muhammed b. Beşşâr (r.a.), Muhammed b. Cafer, Abdurrahman b. mehdî vasıtasıyla, Şu’be’den, Ebû Avn’dan, Hâris b. Amr’dan, Şu’be oğlu Muğîre kardeşinin oğlundan ve Hımıs halkından bir kimseden ve Muâz’dan bu hadisin bir benzerini bize naklettiler.
Tirmizî: Bu hadisi sadece bu şekliyle bilmekteyiz. Bana göre bu hadisin senedi muttasıl değildir. Ebû Avn es Sekafî’nin ismi Muhammed b. Ubeydullah’tır.
Ø Allah katında adil hükümdarın durumu
1329- Ebû Saîd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü Allah’a inananların en sevimlisi ve oturum bakımından en yakını adil hükümdardır. Allah’ın en çok kızdığı ve oturum bakımından en uzak olanı ise zâlim hükümdardır.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu konuda Abdullah b. ebî Evfâ’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Ebû Saîd hadisi hasen garibtir. Onu sadece bu şekliyle bilmekteyiz.
1330- Abdullah b. ebî Evfâ (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah, haksızlık ve zulmetmediği sürece hakimle beraberdir. Haksızlık yapar ve zulmederse Allah ondan uzaklaşır şeytan onunla beraber olur.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. Onu sadece Imrân el Kattan’ın rivâyetiyle bilmekteyiz.
Ø hâkim her iki tarafı da dinlemeden hüküm vermemelidir
1331- Ali (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), bana şöyle demişti: “İki kişi aralarında hüküm vermen için seni hakem tayin ederlerse birini dinler dinlemez hüküm verme ikincisini de dinledikten sonra nasıl hüküm vereceğini daha iyi anlarsın.” Ali diyor ki: O günden bu yana bu şekilde hüküm vermekteyim. (Ebû Dâvûd, Akdıyye: 6; İbn Mâce, Ahkam: 1)
Ø hükümdar, halkına kapısını açık bulundurmalıdır
1332- Ebûl Hasen (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Amr b. Mürre, Muaviye’ye şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim şöyle buyurmuştur: “Her hangi bir idareci kapısını muhtaç, yoksul ve düşkünlerin yüzüne kaparsa Allah’ta göklerin kapısını onun her türlü ihtiyaçlarına karşı kapatır.” Bunun üzerine Muaviye insanların ihtiyaçlarına bakan bir görevli tayin etmişti. (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu konuda İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Amr b. Mürre hadisi garibtir. Bu hadis başka yollardan da rivâyet edilmiştir. Amr b. Mürre el Cühenî, Ebû Meryem künyesiyle anılır.
1333- Rasûlullah (s.a.v.)’in arkadaşı Ebû Meryem’den mana olarak bu hadisin bir benzerini rivâyet edilmiştir. (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Yezîd b. Ebî Meryem, Şamlıdır. Büreyd b. ebî Meryem ise Küfelidir. Ebû Meryem, Amr b. Mürre el Cühenî lakabıyla anılır.
Ø hâkim olan kimse kızgın durumda hüküm vermemeli
1334- Abdurrahman b. ebî Bekre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ubeydullah b. ebî Bekre, hâkim iken babam ona şöyle yazmıştı: Kızgın olduğun anda iki kişi arasında hüküm verme! Zira ben Rasûlullah (s.a.v.)’den, “Hâkim öfkeli olduğu anda iki kişi arasında hüküm vermesin” diye işitmiştim. (İbn Mâce, Ahkam: 4; Ebû Dâvûd, Akdıyye: 9)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Ebû Bekre’nin ismi Nüfey’dir.
Ø devlet memurlarının halktan hediye almamaları gereği
1335- Muâz b. Cebel (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) beni Yemen’e vali olarak göndermişti; hareket edeceğim sırada peşimden bir haberci göndererek beni geri çevirdi ve buyurdu ki: “Seni niçin geri çevirdiğimi biliyor musun? Benim iznim olmadan hiçbir şey alma çünkü bu bir hainliktir. Her kim bu dünyada hainlik yaparsa kıyamet günü Allah’ın huzuruna, yaptığı o hainlikle getirilir. İşte bunun için seni çağırmıştım, şimdi vazifene gidebilirsin.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu konuda Adıy b. Amîra, Büreyde, Müstevrid b. Şeddâd, Ebû Humeyd ve İbn Ömer’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Muâz hadisi garib olup sadece bu şekliyle Ebû Usame’nin, Dâvûd el Evdî rivâyetinden bilmekteyiz.
Ø rüşvet veren de alan da lanetlenmiştir
1336- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), hüküm konusunda rüşvet verene de alana da lanet etmiştir. (Ebû Dâvûd, Akdıyye: 4; İbn Mâce, Ahkâm: 2)
Tirmizî: Bu konuda Abdullah b. Amr, Âişe, İbn Hadide ve Ümmü Seleme’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahih olup, bu hadis Ebû Seleme b. Abdurrahman yoluyla Abdullah b. Amr’dan da rivâyet edilmiştir. Ebû Seleme’nin babasından da rivâyet edilmiş olup sahih değildir.
Tirmizî: Abdullah b. Abdurrahman’dan işittim şöyle diyordu: Ebû Seleme’nin Abdullah b. Amr’dan rivâyet ettiği hadis bu konuda en güzel ve en sahih rivâyettir.
1337- Abdullah b. Amr’dan rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), rüşvet verene de alana da lanet etmiştir.” (Ebû Dâvûd, Akdıyye: 4; İbn Mâce, Ahkam: 2)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ø hediye ve davet kabul edilmelidir
1338- Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bana bir parça bile hediye edilse kabul ederim. Bir paça yemeğe davet edilsem mutlaka giderdim.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu konuda Ali, Âişe, Muğîre b. Şu’be, Selman, Muaviye b. Hayde ve Abdurrahman b. Alkame’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Enes hadisi hasen sahihtir.
Ø avukatlık ve güzel konuşmayla hakimi yanıltmak
1339- Ümmü Seleme (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Siz davalarınızı halletmek için bana müracaat ediyorsunuz. Ben de sizin gibi bir insanım delilini ortaya koymada kiminiz kiminizden daha düzgün ifadeli olabilir. Böyle bir durumda ben de o kimsenin lehine hüküm verebilirim. Bu sebeple ben kimin düzgün ifadesine dayanarak kardeşinin hakkından ona bir şey hükmetmiş isem ben ona ateşten bir parça kesmişimdir. Sakın o hükümle kestiğim bu parçayı almasın.” (Buhârî, Şehâdet: 28; Müslim, Akdıyye 3)
Tirmizî: Bu konuda Ebû Hüreyre ve Âişe’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Ümmü Seleme hadisi hasen sahihtir.
Ø ispat etmek davacıya, yemin etmek davalıya düşer
1340- Vâil b. Hucr (r.a.)’in babasından rivâyete göre, şöyle demiştir: Hadramevt bölgesinden bir adamla Kinde’li bir adam Rasûlullah (s.a.v.)’e geldiler. Hadremevtli adam dedi ki: Ey Allah’ın Rasûlü! Bu adam benim toprağımı elimden aldı, bunun üzerine Kindeli dedi ki: O toprak benim mülkümdür, bu toprakta onun hiçbir hakkı yoktur.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), Hadremevtli adama o toprağın sana ait olduğunu gösterir bir şâhid, bir belge var mıdır? dedi. Adam hayır dedi. O halde davacı olduğun bu kimseye sadece yemin verdirebilirsin başka yapılacak bir şey yok buyurunca; Adam: Bu adam yalancı birisidir neye yemin ettiğine aldırış etmez hiçbirşeyden sakınıp korunmaz dedi. Rasûlullah (s.a.v.)’de bundan başka yapacağım bir şey yoktur buyurdular.
Râvî diyor ki: Kindeli adam yemin etmek için minberin yanına doğru giderken arkasını dönünce Rasûlullah (s.a.v.): “Eğer haksız yere senin malını elde etmek için yemin ederse Allah’ın huzuruna, Allah kendisinden yüzçevirmiş olduğu halde varacaktır” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Akdıyye: 23; İbn Mâce, Ahkâm: 7)
Tirmizî: Bu konuda Ömer, İbn Abbâs, Abdullah b. Amr ve Eş’as b. Kays’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Vâil b. Hucr hadisi hasen sahihtir.
1341- Amr b. Şuayb (r.a.)’ın babasından ve dedesinden rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), bir hutbesinde şöyle demiştir: “İspat edip delil getirmek davacıya yemin etmekte davalıya gerekir.” (Ebû Dâvûd, Akdıyye: 23; İbn Mâce, Ahkâm: 7)
Tirmizî: Bu hadisin senedinde söylenti vardır.
Muhammed b. Ubeydullah el Arzemî’nin hafızası yönünden hadiste zayıf olduğu kaydedilmiştir. İbn’ül Mübarek ve ve başka hadisçiler onun zayıf olduğunu söylemektedirler.
1342- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.): “Yemin etmek davalıya düşer diye hüküm vermiştir.” (Ebû Dâvûd, Akdıyye: 23; İbn Mâce, Ahkâm: 7)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahih olup Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından ilim adamlarının uygulaması bu hadise göre olup “İspat edebilmek için delil ve şâhid getirmek davacıya, yemin etmek de davalıya gerekir” derler.
Ø davada tek şâhid bulunursa yemin de ettirilebilir
1343- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), tek şâhidle beraber yemin ettirerek hüküm verdi.” Rabia diyor ki: Sa’d b. Ubâde’nin oğlu bana haber verip dedi ki: Sa’d’ın notları arasında “Rasûlullah (s.a.v.)’in bir şâhidle birlikte yemin ettirerek hüküm verdiğini bulduk.” (Ebû Dâvûd, Akdıyye: 21; İbn Mâce, Ahkam: 31)
Tirmizî: Bu konuda Ali, Câbir, İbn Abbâs ve Sürrak’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Ebû Hüreyre’nin “Rasûlullah (s.a.v.), tek şâhidle birlikte yemin verdirerek hüküm verdi” dediği hadis hasen garibtir.
1344- Câbir (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), bir şâhidle beraber yemin ettirerek hüküm vermiştir.” (İbn Mâce, Ahkam: 31)
1345- Cafer b. Muhammed (r.a.)’in babasından rivâyete göre: “Peygamber (s.a.v.), tek şâhidle birlikte yemin verdirerek hüküm verdi.”
Cafer b. Muhammed: Ali de sizin aranızda buna göre hüküm vermişti. (Ebû Dâvûd, Akdıyye: 21; İbn Mâce, Ahkam: 31)
Tirmizî: Bu rivâyet daha sağlamdır. Aynı şekilde Sûfyân es Sevrî, Cafer b. Muhammed’den ve babasından mürsel olarak rivâyet etmiştir. Abdulaziz b. ebî Seleme ve Yahya b. Süleym’de bu hadisi Cafer b. Muhammed’den babasından ve Ali’den rivâyet etmişlerdir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından bazı ilim adamlarının uygulaması bu hadise göre olup tek şâhidle birlikte yemin verdirmenin mal ve hukukta caiz olduğu görüşündedirler. Mâlik b. enes, Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardan olup şöyle derler: “Sadece hukuk ve mal davalarında tek şâhidle birlikte yemine dayanılarak hüküm verilir. Küfeliler ve daha başkaları ise bu görüşte değillerdir.
Ø bir köleyi iki ortak efendiden biri azâd ederse ne olur?
1346- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Her kim bir köledeki hissesini, nasibini veya payını azat ederse ve bu kimsenin kölenin diğer yarı bedelini karşılayacak kadar malı bulunursa o yarısını da normal bir bedelle diğer ortağının hissesini öder ve o köle tamamen azat olmuş olur ve hürriyetine kavuşur, köle tamamen azat eden ortağın diğer yarı bedelini ödeyecek kadar parası yoksa azat edilen kadarı yani yarısı azat edilmiş olur.” Eyyûb diyor ki: Nafi’ bu hadiste “Azat ettiği kadarı azat edilmiş olur” demiş olabilir. (Buhârî, Itk: 4)
Tirmizî: İbn Ömer hadisi hasen sahihtir. Sâlim’de babasından bu hadisin bir benzerini rivâyet etmiştir.
1347- Sâlim (r.a.)’in babasından rivâyetine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle demiştir: Her kim bir köledeki payını azat ederse o kölenin tamamını karşılayacak parası da varsa o köle onun malından azat edilmiş olur.” (Buhârî, Itk: 4)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
1348- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Her kim bir kölede bulunan hissesini ve payını azat ederse o kimsenin, o kölenin diğer hissesini karşılayacak malı varsa o kölenin kurtuluşu o kimsenin malındandır. Şayet malı yoksa köleye adilce bir kıymet biçilir ve diğer hissedarın payını ödeyecek kadar para kazanması için güç olmayan bir işte o köle çalıştırılır.” (Buhârî, Itk: 5; Müslim, Itk: 2)
Tirmizî: Bu konuda Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Muhammed b. Beşşâr, Yahya b. Saîd’den, Saîd b. ebî Arûbe’den bu hadisin benzerini bize aktarmıştır ve bu rivâyette Şakîsan (hisseni) demiştir.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Ebban b. Yezîd de Katâde’den aynı şekilde Saîd b. ebî Arûbe’nin rivâyeti gibi rivâyet etmiştir. Şu’be bu hadisi Katâde’den rivâyet ederek Siaye (kölenin çalıştırılıp kendi parasını ödemesi) konusunu zikretmedi. Sûfyân es Sevrî, Küfeliler ve İshâk bu şekilde düşünmektedirler. Kimi ilim adamları ise şöyle demektedirler: “Köle iki kişi arasında ortak olup onlardan biri kendi payını azat ettiği vakit şayet malı varsa ortağının hissesini de ödeyerek köleyi kendi malından azat etmiş olur. Eğer malı yoksa köle azat ettiği kadar kısmen azat edilmiş olur ve siaya (çalıştırılıp parasını kendisine ödettirme) yapılmaz. Bazı ilim adamları İbn Ömer’den rivâyet olunan bir hadise dayanarak böyle söylerler. Medînelilerin görüşü de böyledir. Mâlik b. Enes, Şâfii, Ahmed ve İshâk ta aynı kanaattedirler.
Ø “ömür boyu” veya “ömürlük” şeklinde yapılan bağışlar caiz midir?
1349- Semure (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: “Ömür boyu denilerek yapılan bağışlar, yapılan kimse için caiz olup bağışı yapan kimsenin ehli için mirastır.” Yani ömür boyu o kimse o maldan istifade eder o kimse ölünce bağışı yapanın varislerine geçer. (Ebû Dâvûd, Ticarat: 85)
Tirmizî: Bu konuda Zeyd b. Sabit, Câbir, Ebû Hüreyre, Âişe, İbnûz Zübeyr ve Muaviye’den de hadis rivâyet edilmiştir.
1350- Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her hangi bir kimseye veya çocuklarına ömürlük diyerek bir mülk verilirse o mülk verilen kimsenindir, veren kimseye dönmez çünkü miras geçerli olan bir bağışta bulunmuştur.” (Buhârî, Hibe: 32; Müslim, Hibat: 22)
Umra: Bir kimsenin bir başkasına ömrü olduğu süre bu mülkü ona bağışladım veya ben sağ oldukça bu mülkü ona bağışladım veya ben sağ olduğum müddetçe bu mülkü ona bağışladım şeklindeki bağış şeklidir bazen ölümünden sonra benimdir, bazen ölümümden sonra varislerimindir şeklinde ilaveler de yapılabilen cahiliye dönemi bağış modellerindendir. Çok değişik hükümleri vardır; detaylı bilgi için fıkıh kitaplarına bakılmalıdır.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Ma’mer ve başkaları Zührî’den Mâlik’in rivâyetine benzer şekilde rivâyet etmişlerdir. Bazıları da Zührî’den rivâyet ederek “akıbîhi” (çocuklarına) kelimesini zikretmemişlerdir.
Yine bu hadis başka bir şekilde Câbir’den şöyle de rivâyet edilmiştir: “Umra sadece yapılan kimse için caizdir.” Çoluk çocuğuna ve zürriyetine geçmez bu hadis hasen sahihtir. Bazı ilim adamlarının uygulaması bu hadise göre olup şöyle derler: “Umra yapan kimse; hayatta olduğu sürece senin ve çoluk çocuğunun derse o mal o kimseye ait olur ve umrayı yapana geri dönmez. Fakat senin çoluk çocuğunundur demezse umra yapan kimseye umra yapılan ölünce geri döner.” Mâlik b. Enes ve Şâfii bu görüştedir.
Rasûlullah (s.a.v.)’den başka şekilde “Umra yapılan kimse için caizdir” buyruğu da vardır ki bazı ilim adamları da uygulamalarını bu hadise göre yaparlar ve derler ki: Umra yapılan kimse öldüğünde o mal varislerine denmemiş olsa bile o kimsenin veresesine geçmiş olur. Sûfyân es Sevrî, Ahmed ve İshâk bu görüştedirler.
Ø “rukba” modeli bağışlama da caiz midir?
1351- Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Umra yapılan kimse için caiz ve geçerlidir. Rukba da yine yapılan kimse için caiz ve geçerlidir.” (Ebû Dâvûd, Ticarat: 87)
Rukba: bir kimsenin bir kimseye şu mülkü sana rukba yoluyla verdim sen benden önce ölürsen mal bana geri dönecek, ama ben önce ölürsem mal senin olacaktır şeklindeki yapılan bağış çeşididir. Cahiliyye döneminde böyle bağışlar yapılırdı.
Tirmizî: Bu hadis hasendir. Bazıları bu hadisi Ebû’z Zübeyr yoluyla aynı senetle Câbir’den mevkuf olarak rivâyet etmişlerdir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından bazı ilim adamlarının uygulaması bu hadise göre olup: “Rukba da Umra gibi caizdir” derler. Ahmed ve İshâk bunlardandır. Küfelilerden ve başkalarından bazı ilim adamları ise umra ve rukba’yı ayırt ederek umra’yı caiz görüp rukba’yı caiz görmemişlerdir.
Tirmizî: “Rukba” kelimesi şu anlamdadır: “Yaşadığın sürece bu mülk senindir. Fakat benden önce ölürsen; o mülk benim olacaktır.” Ahmed ve İshâk’ta şöyle derler: “Rukba da aynen Umra gibidir mal kendisine verilen kişiye aid olup verene geri dönmez.”
Ø müslümanlar arasında barış esastır
1352- Amr b. Avf el Müzenî (r.a.)’in babasından ve dedesinden rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Müslümanlar arasında sulh geçerlidir. Ancak helali haram kılan veya haramı helal kılan sulh geçersizdir. Müslümanlar şartlarına bağlıdırlar. Ama helali haram kılan haramı helal kılan şartlar geçersizdir.” (İbn Mâce, Ahkam: 23)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ø komşu komşunun duvarından, zarar vermeksizin istifade edebilir
1353- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: (A’rec bizzat kendisinden işittim diyor) Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden birinizin komşusu sizin duvarınıza bir ağaç başı koymak için izin isterse; bu işe engel olmasın.” Ebû Hüreyre bunu söyleyince orada bulunanlar sanki gereksiz bir iş söylemiş gibi başlarını eğdiler. Bunun üzerine Ebû Hüreyre şöyle dedi: “Neden sizi bu sünnetten yüz çevirmiş olarak görüyorum, vallahi dikkat edin bu işte umursamaz olursanız bu evin duvarına konulacak ağaç başını sizin omuzlarınız arasına koyarım.” (Buhârî, Mezâlim: 20; İbn Mâce, Ahkâm: 15)
Tirmizî: Bu konuda İbn Abbâs ve Mücemmil b. Cariye’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahih olup bazı ilim adamlarının uygulaması bu hadise göredir. Şâfii’nin görüşü budur. Aralarında Mâlik b. Enes’in de bulunduğu bazı ilim adamları ise: Komşunun ağaç başını kendi duvarına koymaktan engelleyebilir derler. Birinci görüş daha sahihtir.
Ø yemin edenin yemini, yemin ettirenin niyetine göredir
1354- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yemin karşı tarafın kabul edip yemin verdirdiği şey üzerinedir.”
Kuteybe diyor ki: Yemin karşı tarafın (hasım) seni ne üzerine tasdik etti ise (yemin verdirdi ise) ona göredir. (Müslim, Eyman: 4; Ebû Dâvûd, Eyman: 7)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. Abdullah b. ebî Salih, Süheyl b. ebî Salih’in kardeşidir. Bu şahsı sadece Hüşeym’in, Abdullah b. ebî Salih’den yaptığı rivâyetle bilmekteyiz. Bazı ilim adamlarının uygulaması bu hadise göredir. Ahmed ve İshâk bunlardandır. İbrahim Nehâi’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Yemin verdiren zâlim ve haksız ise niyet yemin edenin niyetidir, yemin verdiren mazlum ve haklı ise niyet yemin verdiren kişinin niyetine göredir.”
Ø yolun eni ne kadar olmalı?
1355- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bahçe ve tarlalar arasında yeni yollar açacağınızda yolun genişliğini yedi zira (arşın) olarak yapınız.” (Ebû Dâvûd, Akdıyye: 31; İbn Mâce, Ahkam: 16)
1356- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Yol konusunda ihtilafa düşerseniz onun enini yedi arşın olarak yapınız.” (Ebû Dâvûd, Akdıyye: 31; İbn Mâce, Ahkam: 16)
Tirmizî: Bu hadis Vekî’in rivâyetinden daha sahihtir.
Tirmizî: Bu konuda İbn Abbâs’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Beşîr b. Ka’b el Adevi’nin, Ebû Hüreyre’den rivâyet ettiği hadis hasen sahihtir. Bazıları bu hadisi Katâde’den, Beşîr b. Nehîk’den ve Ebû Hüreyre’den rivâyet etmişlerdir ki bu rivâyet pek sağlam değildir.
Ø boşanan kimselerin çocukları olgun yaşta ise ana ve babasını tercih etmekte serbesttir
1357- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.): “Boşanan, karı kocanın anlaşamadıkları çocukları konusunda olgun yaşta olan çocuğu anne veya babasını tercih etmekte serbest bırakmıştır.” (Ebû Dâvûd, Talak: 34; İbn Mâce, Ahkam: 22)
Tirmizî: Bu konuda Abdullah b. Amr ve dedesi Abdulhamid b. Cafer’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir. Ebû Meymûne’nin ismi Süleym’dir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından bazı ilim adamlarının uygulaması bu hadise göre olup şöyle derler: Çocuk hakkında anlaşmazlık olursa çocuk ana ve babayı tercih etmekte serbest bırakılır Ahmed ve İshâk bu görüşte olup şöyle derler: Çocuğun yaşı küçükse anneye verilmesi uygundur. Yedi yaşına girmişse ana babayı seçmekte çocuk serbest bırakılır. Hilâl b. Ebû Meymune; Hilâl b. Ali b. Üsâme’dir. Medînelidir, kendisinden Yahya b. ebî Kesir, Mâlik b. Enes ve Füheyl b. Süleyman hadis rivâyet etmişlerdir.
Ø çocuğun malı babanın malı gibidir
1358- Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yediğinizin en helali kendi kazancınızdan olandır, çocuklarınız da sizin kazançlarınızdandır.” (Ebû Dâvûd, Büyü: 77; Nesâî, Büyü; 1)
Tirmizî: Bu konuda Câbir ve Abdullah b. Amr’dan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Bazıları bu hadisi Umâra b. Umeyr’den annesinden ve Âişe’den rivâyet ederler. Çoğunluk ise “Halasından ve Âişe’den” diyerek rivâyet etmektedirler.
Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından bazı ilim adamlarının uygulaması bu hadise göre olup şöyle derler: “Babanın eli çocuğun malında serbest bırakılmıştır dilediğini alır.” Bazı ilim adamları da “Çocuğun malından ancak o mala muhtaç olduğunda alır” derler.
Ø bir tabak yemek kırılıp dökülse nasıl tazmin ettirilir?
1359- Enes (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v.)’in hanımlarından biri O’na bir tabak yemek göndermişlerdi de Âişe eliyle yemeği dökmüştü.” Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Yemek yemekle, kap kapla tazmin edilir” buyurdular. (İbn Mâce, Ahkâm 14; Ebû Dâvûd, İcara: 89)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
1360- Enes (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre: “Rasûlullah (s.a.v.) ödünç olarak bir tabak almıştı da tabak kaybolmuştu, o tabağı sahiplerine tazmin etti.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu hadis pek sağlam değildir. Bana göre Süveyd, Sûfyân es Sevrî’nin rivâyeti olan hadisi söylemek istemektedir. Sevrî’nin hadisi daha sahihtir. Ebû Dâvûd’un ismi Amr b. Sa’d’tır.
Ø erkek kadın hangi yaşla bûluğa erer?
1361- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “On dört yaşımda iken savaşa gitmek üzere hazırlanmış bir orduya katılmam için Rasûlullah (s.a.v.)’e takdim edildim. Savaşa katılmamı kabul etmedi. Ertesi sene on beş yaşımda iken yine savaşa hazır bir orduya katılmak için O’na takdim edildim bu sefer beni kabul etti.”
Nafi’ diyor ki: Bu hadisi Ömer b. Abdulaziz’e rivâyet ettiğimde; “Bu; küçükle büyük arasında yaş sınırıdır…” dedi ve bu sınırın on beş yaş olduğunu yazı ile bildirdi. (Buhârî, Meğazi: 31)
İbn ebî Ömer, Sûfyân b. Uyeyne yoluyla Ubeydullah b. Ömer’den, Nafi’den, İbn Ömer’den bu hadisin bir benzerini rivâyet etmiş olup bu rivâyetinde: “Ömer b. Abdulaziz’in küçük ile büyük arasındaki yaş sınırının bu olduğunu yazı ile bildirdi” bölümünü zikretmemiştir.
İbn Uyeyne rivâyetinde ise Nafi’ şöyle der: “Buhadisi Ömer b. Abdulaziz’e rivâyet ettiğimde işte bu savaşa katılamayanlar ile savaşa katılabilecekler arasındaki yaş sınırıdır” dedi.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. İlim adamlarının bir kısmının uygulaması bu hadise göre olup Sûfyân es Sevrî, İbn’ül Mübarek, Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardandır ve şöyle derler: “On beş yaşını dolduran kimsenin erkek konumunda olduğu, on beş yaşından önce ihtilam olanların da yine erkek konumuna geldikleri görüşündedirler.”
Ahmed ve İshâk ise şöyle derler: Ergenlik bûluğ yaşına girmek üç modelle bilinir: 1- On beş yaşını doldurmak, 2- İhtilam olmak, 3- Yaş ve ihtilam olması bilinmez ise kasıklardan kıl bitmesi.
Ø üvey anası ile evlenenin cezası nedir?
1362- Berâ (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: Dayım Ebû Bürde b. Niyâr; elinde bir sancak olduğu halde bana uğramıştı, ben nereye gidiyorsun dedim. O da: “Rasûlullah (s.a.v.), babasının karısı ile evlenen bir adamın boynunu vurup kendisine başını getirmem için beni görevlendirdi.” Dedi. (Ebû Dâvûd, Hudûd: 26; İbn Mâce, Hudûd: 35)
Tirmizî: Bu konuda Kurretel, Müzenî’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Berâ hadisi hasen garibtir. Muhammed b. İshâk bu hadisi Adiyy b. Sabit’den, Abdullah b. Yezîd’den ve Berâ’dan rivâyet etmiştir. Yine aynı şekilde bu hadis Eş’as’dan, Adiyy’den, Yezîd b. el Berâ’dan ve babasından da rivâyet edilmiştir.
Yine bu hadis Eş’as’dan, Adiyy’den, Yezîd b. Berâ’dan ve dayısından da rivâyet edilmiştir.
Ø arazi ve bahçelerin sulamasında sıralama nasıldır?
1363- Abdullah b. Zübeyr (r.a.)’den rivâyete göre, Ensardan bir adam hurmalıkları suladıkları harre deresi su yolları ve sulama sırası hakkında Zübeyr’den davacı olmuştu. Bu dereden geçen su önce Zübeyr’in hurmalığına uğrar sonra Ensarî’nin hurmalığına geçerdi. Bir seferinde Zübeyr suyu tutup hurmalığını sulayacağı sırada Ensarî dedi ki: “Suyu bırak ta bize gelsin” fakat Zübeyr kendi hurmalığını sulamadan bırakmak ve sulama sırasını komşusuna vermek istemedi. İki taraf Peygamber (s.a.v.) huzurunda muhakeme oldular ve Rasûlullah (s.a.v.), Zübeyr’e: “Ey Zübeyr tarlanı sula sonra suyu komşusuna doğru salıver” buyurdular.
Ensarî öfkelendi ve: “Hala oğlu olduğu için mi onu kayırdın? Dedi. Bu saygısızca söz üzerine Rasûlullah (s.a.v.)’in rengi değişti ve şöyle buyurdu: “Ey Zübeyr bahçeni sula ve suyu bırakma, duvardan aşıncaya kadar.”
Zübeyr diyor ki: Şu ayetin bu hâdise hakkında indiğini sanıyorum: “Hayır hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında anlaşmazlığa düştükleri her konuda sen Peygamber (s.a.v.)’i hakem yapmadıkça ve sonra senin kararına kalplerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle uymadıkça gerçekten inanmış olmazlar.” (4 Nisa: 65) (Buhârî, Müsakat: 8)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Şuayb b. ebî Hamza, Zührî’den, Urve b. Zübeyr’den ve Zübeyr’den rivâyet etti ve bu rivâyette “Abdullah b. Zübeyr”den demedi. Yine Abdullah b. Vehb; Leys’den, Yunus’tan, Zührî’den, Urve’den ve Abdullah b. Zübeyr’den birinci rivâyetin bir benzerini bize rivâyet etmiştir.
Ø ölümü yaklaşan kimse malının üçtebirinden fazlasını dağıtamaz
1364- Imrân b. Husayn (r.a.)’den rivâyete göre, Ensâr’dan bir adam ölümüne yakın bir anda altı kölesini de azat etmişti ve o kölelerden başka malı da yokmuş bu durum Peygamber (s.a.v.)’e ulaşınca o kimse için ağır söz söylemiş ve köleleri çağırarak onları üçe bölerek aralarında kur’a çekmiş kur’a sonucu ikisini azat edip dördünü de köle olarak bırakmıştır. (Müslim, Eyman: 12; Ebû Dâvûd, Itk: 10)
Bu hadis Imrân b. Husayn’dan daha değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Bu konuda Ebû Hüreyre’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Imrân b. Husayn hadisi hasen sahih olup Rasûlullah (s.a.v.) ‘in ashabından ve başkalarından bazı ilim adamlarının uygulaması bu hadise göredir. Mâlik, Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardan olup bu ve benzeri meselelerde kur’a çekilmesi görüşündedirler.
Küfeliler ve başka ilim adamları ise kur’a çekilmesi görüşüne katılmamakta ve şöyle demektedirler: “Her kölenin üçte biri azat edilmiş sayılır diğer üçte ikilerinin değerini ödemek üzere bu köleler belli bir süre çalıştırılır ve bedellerini kendileri öderler.” Ebûl Mühelleb’in ismi Abdurrahman b. Amr el Cürmî olup Ebû Kılâbe değildir. Kendisine Muaviye b. amr da denilir. Ebû Kılâbe el Cürmî’nin ismi Abdullah b. Zeyd’tir.
Ø evlenmesi haram olan veya akrabasını kölelikten kurtaran kimse
1365- Semure (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her kim evlenmesi haram olan bir kimseyi veya nikahlanamayacağı kan akrabasını köle olarak satın alırsa o köle ve cariye hürdür.” (Ebû Dâvûd, Itk: 7; İbn Mâce, Itk: 5)
Tirmizî: Bu hadisi müsned olarak sadece Hammad b. Seleme‘nin rivâyetiyle bilmekteyiz. Bazıları bu hadisi Katâde’den, Hasan’dan, Ömer’den benzeri ifadelerle rivâyet ettiler.
Ukbe b. Mükrem el Ammî el Basrî ve başkaları bize aktararak Muhammed b. Bekir el Bürsanî’den, Hammad b. Seleme’den, Katâde’den,Âsım el Ahvel’den, Hasan’dan ve Semure’den rivâyet ederek şöyle demişlerdir: “her kim evlenmesi haram olan bir kimseyi veya nikahlanamayacağı kan akrabasını köle olarak satın alırsa o köle ve cariye hürdür.”
Tirmizî: Bu hadiste Âsım el Ahvel’i Muhammed b. Bekir’den başka Hammad b. Seleme’den zikreden kimseyi bilmiyoruz bazı ilim adamları uygulamalarını bu hadise göre yaparlar.
İbn Ömer’den “Kim evlenmesi haram olan bir kimseyi veya nikahlanamayacağı kan akrabasını köle olarak satın alırsa o köle ve cariye hürdür” şeklinde de rivâyet edilmiş olup bu rivâyeti Damre b. Rabia, Sevrî’den, Abdullah b. Dinar’dan, İbn Ömer’den rivâyet etmiştir. Bu hadiste Damre’ye uyulmamıştır ve bu hadis, hadisçiler yanında yanlıştır.
Ø sahibinden habersiz bir toprağı eken ne elde eder?
1366- Rafi’ b. Hadîç (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her kim sahibinden izinsiz bir kimsenin toprağını ekerse ona ekinden bir şey yoktur, sadece yaptığı masraflar kendisine ödenir.” (Ebû Dâvûd, Büyü: 32; İbn Mâce, Rühûn: 13)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisin Ebû İshâk’ın rivâyetinden olduğunu sadece bu şekliyle Şerik b. Abdullah’ın rivâyetiyle bilmekteyiz. Bazı ilim adamlarının uygulaması bu hadise göre olup Ahmed ve İshâk bunlardandır. Muhammed b. İsmail’e bu hadis hakkında sordum, Bu hasen bir hadistir dedi. Bu hadisin Ebû İshâk’ın rivâyetinden olduğunu sadece Şerik’in rivâyetiyle biliyorum dedi ve şöyle devam etti: Ma’kıl b. Mâlik el Basrî, Ukbe b. el Esam vasıtasıyla Atâ’dan, Rafi’ b. Hadîç’den bu hadisin bir benzerini bize rivâyet etmiştir.
Ø bağış ve benzeri uygulamalarda çocuklar arasında eşitlik
1367- Numân b. Beşîr (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre babası bir oğluna bir köle bağışladı ve bu işe şâhid olması için Rasûlullah (s.a.v.)’in yanına geldi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Buna verdiğinin aynısını diğer çocuklarına da verdin mi?” Babam hayır deyince Rasûlullah (s.a.v.): “Öyleyse ondan köleyi geri al” buyurdular. (Buhârî, Hibe: 10; Müslim, Hibat: 3)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Numân b. Beşîr’den değişik şekillerde rivâyet edilmiş olup bazı ilim adamlarının uygulaması bu hadise göredir. Çocuklar arasında eşit muamele yapılmasını isterler. Hatta bazıları derler ki: “Öpmekte dahi eşitlik gözetilmelidir.” Kimi ilim adamları da bağış ve hediyede erkek ve kadın eşit muamele yapılmalıdır. Sûfyân es Sevrî de böyle düşünür. Kimi ilim adamları ise çocuklar arasındaki eşitlik erkeğe iki kadının payını vermekle gerçekleşir derler. Miras taksimatında olduğu gibi Ahmed ve İshâk bu görüştedir.
Ø şüf’a (bir malı öncelikle satın alma hakkı) kime aittir?
1368- Semure (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Komşu olan komşusunun evine ve arazisine satılığa çıkarıldığı takdirde diğerlerinden daha hak sahibidir.” (Ebû Dâvûd, İcara: 73)
Tirmizî: Bu konuda Şerid, Ebû Rafi’ ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Semure hadisi hasen sahihtir. İsa b. Yunus, Saîd b. Ebû Arûbe’den, Katâde’den, Enes’den bu hadisin bir benzerini rivâyet etmiştir. yine bu hadis Saîd’den, Katâde’den, Hasen’den ve Semure’den de rivâyet edilmiştir. İlim adamları yanında sahih olan rivâyet Hasan’ın, Semure’den yaptığı rivâyettir. Katâde’nin, Enes’den rivâyetini sadece İsa b. Yunus’un rivâyetiyle bilmekteyiz.
Abdullah b. Abdurrahman et Taifî’nin, Amr b. Şerîd’den ve babasından bu konudaki rivâyeti ise hasendir. İbrahim b. Meysere ise Amr b. Şerid’den, Ebû Rafi’den rivâyet ediyor.
Tirmizî: Muhammed’den işittim diyordu ki bana göre her iki hadiste sahihtir.
Ø ortak ve komşular uzakta olsalar dahi birbirlerine daha yakındırlar
1369- Câbir (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Komşu, komşusunun malı satılığa çıktığında öncelikli olarak satın alma hakkına sahiptir. Diğer alıcılar tarafından o komşunun Şüf’a hakkını kullanması beklenir. Aynı yolu kullanacak kadar birbirlerine yakın iseler ve komşuda çok uzak yerlerde ve kayıp olsa bile en fazla o hak sahibidir.” (Ebû Dâvûd, Büyü: 73; İbn Mâce, Şüf’a: 2)
Tirmizî: Bu hadis garibtir. Bu hadisi Abdulmelik b. ebî Sûfyân’dan başka Atâ’dan ve Câbir’den rivâyet eden bir kimse bilmiyoruz. Şu’be: Abdulmelik b. ebî Süleyman hakkında bu hadisten dolayı söz etmiştir.
Abdulmelik hadisçilerce güvenilir ve emin bir kimsedir. Buradaki rivâyetinden dolayı Şu’be’den başkasından onun hakkında söz ettiğini bilmiyoruz. Vekî’ bu hadisi, Şu’be yoluyla Abdulmelik b. ebî Süleyman’dan rivâyet etmiştir.
İbn’ül Mübarek’in, Sûfyân es Sevrî’den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Abdulmelik b. ebî Süleyman ilimde mizan yani sağlam bir ölçüdür.”
İlim adamlarının uygulaması bu hadise göre olup bir kimse satışa çıkarıldığı anda orada bulunmasa bile komşunun Şüf’asına daha hak sahibidir. Yokluğu uzasa dahi geldiği vakit Şüf’a hakkı onundur.
Ø sınırlar çizilip hisseler belirlendiği vakit şüf’a hakkı kalkar
1370- Câbir b. Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şüf’a taksim edilmeyen her şeyde geçerlidir sınırları belirlenip yolları ayrıldığı zaman şüf’a yoktur.” (İbn Mâce, Şuf’a: 3; Ebû Dâvûd, İcara: 73)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Bazıları bu hadisi Ebû Seleme vasıtasıyla mürsel olarak ta rivâyet etmişlerdir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından bazı ilim adamlarının uygulaması bu şekilde Ömer b. Hattâb, Osman b. Affân bunlardandır. Bazı tabiin fıkıhçıları da aynı kanaatte olup Ömer b. Abdulaziz ve başkaları da bunlardandır. Medîneli âlimlerde aynı görüştedirler. Yahya b. Saîd el Ensârî, Rabia b. ebî Abdurrahman, Mâlik b. Enes bunlar arasındadır. Şâfii, Ahmed ve İshâk’ta aynı görüşte olup yolu ve sınırları belirlenmeyen mallarda şüf’a hakkının olduğu kanaatindeler. Yol ve sınır olarak birbirine karışmış olmayan komşuya şüf’a hakkı tanımamaktadırlar. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından bazı ilim adamları ise: “Şüf’a komşu için geçerlidir” demekte ve merfu olarak rivâyet edilen Rasûlullah (s.a.v.)’in şu hadisini delil göstermektedirler: “Evin komşusu eve daha layıktır” “Komşu bitişiğindekine daha layıktır.” Sevrî, İbn’ül Mübarek ve Küfeliler bu görüştedirler.
Ø ortak diğer ortağın hissesini almaya daha hak sahibidir
1371- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ortak şüf’a hakkına sahiptir ve her şeyde şüf’a hakkı vardır.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu hadisi bu şekilde sadece Ebû Hamza es Sükkerî’nin rivâyetiyle bilmekteyiz. Pek çok kimse bu hadisi Abdulaziz b. Rüfey’, İbn ebî Müleyke’den mürsel olarak rivâyet etmişlerdir ki bu rivâyet daha sahihtir.
Hennâd, Ebû Bekir b. Ayyaş vasıtasıyla Abdulaziz b. Rüfey’den, İbn ebî Müleyke’den mana olarak bu hadisin benzerini rivâyet etmiş bu rivâyette “İbn Abbâs’tan” denmemiştir. Aynı şekilde pek çok kimse Abdulaziz b. Rüfey’den benzeri şekilde rivâyet etmiş olup bu rivâyetlerde de “İbn Abbâs’tan” denmemektedir. Bu rivâyet ise Ebû Hamza’nın rivâyetinden daha sahihtir. Ebû Hamza güvenilir bir kimsedir yapılan hatanın Ebû Hamza dışında başka birisinden olması mümkündür.
Hennâd, Ebûl Ahvas yoluyla Abdulaziz b. Rüfey’den, İbn ebî Müleyke’den, Ebû Bekir b. Ayyaş’ın hadisinin bir benzerini bize aktarmıştır.
İlim adamlarının çoğunluğu şüf’a ancak evlerde ve arazilerde olur demekte ve her şeyde şüf’a olduğu görüşüne katılmamaktadırlar. Bazı ilim adamları: “Her şeyde şüf’a vardır” görüşünde olup birinci görüş daha sahihtir.
Ø yitik koyun deve ve eşyaların durumu
1372- Zeyd b. Hâlid el Cühenî (r.a.)’den rivâyete göre, bir adam buluntu malın durumundan sordu. Rasûlullah (s.a.v.): “Bir yıl ilan et özelliklerini iyice tanı sonra onu kullan sahibi gelirse kendisine hemen öde. Adam: Ey Allah’ın Rasûlü kaybolmuş koyunun durumu nedir? Deyince Rasûlullah (s.a.v.): Onu al o ya senin ya mü’min kardeşinin yada kurdundur” buyurdu. Adam: “Ey Allah’ın Rasülû yitik develer ne olacak? Diye sordu. Zeyd b. Hâlid dedi ki: “Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) öfkelendi yanakları veya yüzü kızardı ve buyurdular ki: Ondan sana ne! Onun sağlam ayakları ve yanında su tulumu vardır sahibini buluncaya kadar yeter ona…” (Buhârî, Lukata: 2; İbn Mace, Lukata: 1)
Zeyd b. Hâlid’in hadisi hasen sahihtir. Kendisinden değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir. Zeyd b. Hâlid’den, Münbais’in azâdlısı Yezîd’in hadisi de hasen sahihtir. Kendisinden değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir.
1373- Zeyd b. Hâlid el Cühenî (r.a.)’den rivâyete göre yitik malın hükmü soruldu bunun üzerine şöyle buyurdu: “Bir yıl ilan et tanıyan çıkarsa onu ona ver. Aksi halde tüm özelliklerini tespit edip öğren ve kullan sonra sahibi gelirse ödersin.” (Buhârî, Lukata: 2; İbn Mace, Lukata: 1)
Tirmizî: Bu konuda Übey b. Ka’b’den, Abdullah b. Amr’dan, Carûd b. Mualla’dan, İyaz b. Hımar’dan ve Cerir b. Abdullah’tan da hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Zeyd b. Hâlid hadisi bu şekliyle hasen garibtir. Ahmed b. Hanbel diyor ki: Bu hadis bu konuda rivâyet edilen en sahih hadistir. Değişik şekillerde de rivâyet edilmiştir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından bazı ilim adamlarının uygulaması bu hadise göredir. Yitik mal hakkında bir yıl süreyle tanıtıp sahibi çıkmadığı takdirde ondan istifade edilebileceğine izin vermişlerdir. Şâfii, Ahmed ve İshâk bunlardandır.
Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından bazı ilim adamları ise: “Onu bir sene tanıtır ve sahibi gelirse ona verir yoksa tasadduk eder” diyorlar. Sûfyân es Sevrî, Abdullah b. Mübarek Küfelîler böyle düşünürler; “Yitik malı bulan kimse zengin ise o maldan yararlanamaz” derler.
Şâfii: Zengin de olsa yararlanabilir der. Çünkü Übey b. Ka’b, Rasûlullah (s.a.v.) zamanında içinde yüz dinar bulunan bir kese altın bulmuştu ki: Rasûlullah (s.a.v.) onu tanıtıp ilan etmesi ve ondan istifade etmesini emretmişti. Übey b. Ka’b malı çok olan Rasûlullah (s.a.v.)’in zengin ashabından idi. Peygamber (s.a.v.), o malı tanıtıp ilan etmesini, sahibi bulunmaz ise onu yemesini emretti. Yitik mal sadece sadaka alması caiz olanlara helal olmuş olsaydı Ali b. ebî Tâlib’e helal olmazdı. Çünkü Ali b. ebî Talib, Rasûlullah (s.a.v.) zamanında bir dinar bulmuştu onu tanıttı sahibini bulamadı bunun üzerine onu yemesini emretti. Ali’ye sadaka yemesi helal değildi. Bazı ilim adamları yitik eşya az bir şey ise ilan edilmeden yararlanabileceğini söylemişlerdir. Bazıları ise “Bir dinardan az ise bir hafta süreyle onu tanıtır.” İshâk b. İbrahim’in görüşü budur.
1374- Süveyd b. Gafele (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Zeyd b. Sûhan ve Selmân b. Rabia ile birlikte çıkmıştım bir kamçı buldum (İbn Nümeyr rivâyetinde bir kamçı buldum ve onu aldım dedi) Bırak onu dediler, bunun üzerine ben onu yırtıcı hayvanlara yem olarak bırakamam onu alıp kullanacağım dedim. Daha sonra Übey b. Ka’b’e geldiğimde bunun hükmünü sordum durumu kendisine anlattım. Dedi ki: İyi yapmışsın dedi Rasûlullah (s.a.v.) zamanında içerisinde yüz dinar bulunan bir kese bulmuştum onu Rasûlullah (s.a.v.)’e getirdim bir yıl tanıt, ilan et buyurdu. Bir yıl ilan ettim sahibi çıkmadı sonra tekrar Rasûlullah (s.a.v.)’e getirdim. Bir yıl daha tanıt ve ilan et buyurdu. Bir yıl daha ilan ettikten sonra tekrar Rasûlullah (s.a.v.)’e getirdim. Bir yıl daha ilan et tanıt buyurdu. Sonra her türlü özelliklerini tespit et sahibi gelirse keseyi ona ver değilse ondan istifade et” dedi veya buyurdu. (Buhârî, Lukata: 10; Müslim, Lukata: 1)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ø vakıf nedir?
1375- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Hayber’de, Ömer’in hissesine bir toprak parçası düşmüştü. Ömer: Ey Allah’ın Rasûlü! Hayber’deki bana gelen maldan daha güzel hiçbir mala sahip olmamıştım. Şimdi bu mal hakkında bana ne emredersin? Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: Dilersen aslını vakfet mahsulünü sadaka olarak dağıt. Bunun üzerine Ömer onu vakfetti şöyle ki: Aslı yani o arazi parçası satılmayacak, bağışlanmayacak ve miras olarak intikal etmeyecektir. Ömer bu arazinin gelirini fakirlere, yakınlara, köle ve esirleri hürriyetine kavuşturma yolunda, yolda kalmış kimselere ve misafirlere sadaka olarak verdi. O yere mütevelli olan kimsenin o vakfın gelirinden normal şartlarda yemesinde ve bir dostuna yedirmesinde bir günah yoktur.
İbn Avn diyor ki: Muhammed b. Sirîn’e bu hadisi hatırlattığımda “Mal toplayıcı olmayarak” dedi. İbn Avn şöyle devam ediyor: Başka bir kimse bu hadisi kırmızı bir deri parçasında “Mal biriktirmemek şartı ile mütevelli olan yiyebilir” şeklinde okumuştur. İsmail diyor ki: ben o hadisi Ubeydullah b. Ömer’in yanında okudum; orada “Sermaye biriktirmemek şartıyla” idi. (Buhârî, Şurût: 19; Müslim, Vasıyyet: 4)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından ilim adamlarının uygulaması bu hadise göredir. Bu vakıf konusunda önceki âlimler arasında toprak veya başka şeyin vakfının caiz olduğu hakkında herhangi bir ihtilaf bilmiyoruz.
1376- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “İnsan öldüğü zaman amel defteri kapanır ancak şu üç kişinin defteri kapanmaz, sevap yazılmaya devam eder; sadakayı cariye (vakıf), kendisinden istifade edilen ilim ve kendisine dua eden hayırlı salih bir çocuk.” (Müslim, Vesaya: 3; Ebû Dâvûd, Vesaya: 14)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ø hayvanın meydana getirdiği zarar tazmin edilmez
1377- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hayvanın yaralaması boşa gider cezası yoktur, diyet gerekmez, kazılan kuyuya düşen kimse için bir ceza gerekmez, maden ocaklarında meydana gelecek kazalar için de bir ceza gerekmez yeraltından çıkarılan definelerde beşte bir zekat vardır.” (Buhârî, Zekat: 67; Müslim, Hudud: 11)
Kuteybe, Leys vasıtasıyla İbn Şihâb’tan, Saîd b. Müseyyeb’den, Ebû Seleme’den, Ebû Hüreyre’den bu hadisin benzerini rivâyet etmiştir.
Tirmizî: Bu konuda Câbir, Amr b. Avn b. Avf el Müzenî’den ve Ubâde b. Sâmit’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Ebû Hüreyre hadisi hasen sahihtir. El Ensarî, Ma’n’den naklederek Mâlik b. Enes’in şöyle dediğini bize aktardı. Peygamber (s.a.v.)’in: “Hayvanın yaralanması boşa gider” sözünün manası yani cezası yoktur, diyet gerekmez anlamındadır.
Tirmizî: “Hayvanın yaralaması boştur” sözünü bazı ilim adamları şöyle tefsir etmişlerdir: “Sahibinin elinden kaçan hayvanın yaralanmasında ve yaptığı her türlü zararda sahibinin bir şey ödemesi gerekmez.” Maden ocaklarında meydana gelecek kazalar için de bir ceza gerekmez sözünün manası şudur: Bir kimse bir maden ocağı açsa oraya bir insan düşüp ölse o kimseye diyet ödemek lazım gelmez. Yine bir kimse herkesin istifadesi için bir su kuyusu açsa o kuyuya da bir insan düşse kuyu sahibine diyet ödemek gerekmez, “Definelerde beşte bir zekat vardır” sözüne gelince: Rikaz, geçmiş dönemlerde toprağa gömülmüş altın gümüş cinsinden şeylerdir: Kim böyle bir şey bulursa beşte birini devlete vergi olarak öder geri kalanı kendisinindir.
Ø işlenmeyen sahipsiz araziler kimindir?
1378- Saîd b. Zeyd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim sahipsiz işlenmeyen ölü bir araziyi ekip dikerek o toprağı canlandırırsa o toprak onundur. Zâlim bir damar için hak yoktur.” (Ebû Dâvûd, Harâc: 35)
Zâlim Damar: Kendisinin olmayan bir şeyi gasbetmek üzere alan kimsedir veya başkasının toprağına toprağın kendisine aid olduğunu isbat etmek için ağaç diken kimsedir.
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir. Bazı kimseler Hişâm b. Urve ve babasından mürsel olarak rivâyet etmişlerdir.
Bazı ilim adamlarının uygulaması bu hadise göredir. Ahmed ve İshâk bunlardan olup şöyle derler: “İdarecinin izni olmadan ölü toprağı ekip dikip canlandırabilir.” Bazı ilim adamları ise: “İdarecinin izni olmadan ölü toprağı ekip dikemez” derler. Birinci görüş daha sahihtir.
Tirmizî: Bu konuda Câbir Amr b. Avf el Müzenî, Kesir’in dedesi ve Semure’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Ebû Musa Muhammed b. el Müsennâ bize naklederek dedi ki: Ebûl Velid et Tayalisi’ye “Zâlim bir damar için hak yoktur” sözünün manasını sordum dedi ki: “Kendisinin olmayan bir şey zorla gasbeden kimsedir.” Ben de: “Başkasının toprağına ağaç diken mi? dedim, “Evet” dedi.
1379- Câbir b. Abdullah (r.a.)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim sahipsiz işlenmeyen ölü bir toprağı ekip dikerek canlandırırsa o toprak parçası onundur.” (Ebû Dâvûd, Harâc: 35)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Ø idareci durumunda olan devlet yetkilisi toprak bağışlar mı?
1380- Ebyâz b. Hammâl (r.a.)’den rivâyete göre, kendisi Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek tuz madeninin bulunduğu tuzlanın kendisine verilmesini istedi de Rasûlullah (s.a.v.)’de ona onu bağışladı. Ebyâz dönüp gidince orada bulunanlardan biri; “Ona neyi bağışladığını biliyor musun? Kesintisiz devamlı akan bir su bağışladın” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), Tuzlayı ondan geri aldı. Bu sefer Ebyâz, erak ağaçlarının bulunduğu yerlerden toprak bağışında bulunmasını istedi de Rasûlullah (s.a.v.): “Yaşlı develerin erişemedikleri uzak ve ölü araziler olursa olabilir” buyurdular.
Kuteybe bu hadisi ikrar etti ve “Evet doğrudur” dedi. (İbn Mâce, Rehin: 17; Ebû Dâvûd, Haraç: 34)
İbn ebî Amr, Muhammed b. Yahya b. Kays el Meâribî’den bu senedle bu hadisin bir benzerini bize aktarmıştır.
El Meârib: Yemende bir bölgedir.
Tirmizî: Bu konuda Vâil ve Esma binti ebî Bekir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Ebyâz hadisi garibtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından bazı ilim adamlarının uygulaması bu hadise göre olup devlet başkanının arazi bağışlayabileceği görüşündedirler.
1381- Alkame b. Vâil’in babasından rivâyete göre, Peygamber (s.a.v.) Hadremevt’te bir toprak parçasını kendisine vermişti.
Mahmûd dedi ki: Nadr bu hadisi bize Şu’be’den aktararak şu ilaveyi yaptı: “O toprağı kendisine vermesi için Muaviye’yi de onunla birlikte gönderdi.” (Ebû Dâvûd, Haraç: 36)
Tirmizî: Bu hadis hasendir.
Ø ağaç dikmenin değeri ve kıymeti
1382- Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir Müslüman bir ağaç diker veya bir ekin eker de ondan bir insan bir kuş ve hayvan yerse bu yenenler kendisi için sadaka olur.” (Buhârî, Müzarea: 1; Müslim, Müsakat: 2)
Tirmizî: Bu konuda Ebû Eyyûb, Câbir, Ümmü Mübeşşir ve Zeyd b. Hâlid’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Enes hadisi hasen sahihtir.
Ø toprakta yetişen ürünlerde ortaklık
1383- İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.): “Hayber halkı ile Hayber topraklarında yetişen ürünlerin yarısı kendilerine ait olmak üzere ekincilik anlaşması yaptı.” (Buhârî, Müzarea: 5; Müslim, Müsakat: 1)
Tirmizî: Bu konuda Enes, İbn Abbâs, Zeyd b. Sabit ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından bazı ilim adamlarının uygulaması bu hadise göre olup yarı yarıya üçte bir, dörtte bir nispetinde ziraat ortaklığı yapmakta bir sakınca görmezler. Bazı ilim adamları tohumun toprak sahibinden olmasını tercih etmişlerdir. Ahmed ve İshâk bunlardandır. Bazı ilim adamları ise üçte bir, dörtte bir şeklindeki ziraat ortaklığını hoş karşılamayıp hurmada üçte bir, dörtte bir müsakatta bir sakınca görmüyorlar.
Müsakat: Meyvesinin bir kısmını almak şartıyla bir bağın ve hurmalığın asma ve hurmalarının bakımını başkasına vermektir. Mâlik b. Enes ve Şâfii bu görüştedir. Bazı ilim adamları ise ziraat ortaklığının hiçbir şeklinin caiz olmadığını toprağın altın ve gümüş karşılığında kiraya verilebileceğini söylerler.
Ø ziraat ortaklığı caiz midir?
1384- Rafi’ b. Hadîç (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), bizi faydalı olan bir işten yasakladı. Birimizin bir toprağı olduğunda ürünün bir kısmı karşılığında veya para karşılığında toprağı birisine kiraya verirdik; Rasûlullah (s.a.v.), öyle yapmayınız toprağı olan ya kendi eksin veya ekip dikecek bir Müslüman kardeşine bağışlasın.” (Buhârî, Müzarea: 5; Müslim, Müsakat: 2)
1385- İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.): “Ziraat ortaklığını haram kılmadı fakat ortakların birbirlerine karşı toleranslı davranmalarını emretti.” (Buhârî, Müzarea: 5; Müslim, Müsakat: 3)
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Rafi’in hadisinde karışıklık vardır. Bu hadis, Rafi’ b. Hadîç’in amcalarından rivâyet edildi ve yine onun vasıtasıyla amcalarından biri olan Zuheyr b. Rafi’den de rivâyet edilmiştir. Böylece bu hadis Rafi’den değişik şekillerde rivâyet edilmiştir.
Tirmizî: Bu konuda Zeyd b. Sabit ve Câbir’den de hadis rivâyet edilmiştir.
Hatalarım ve yanlışlarım varsa ya uyarın ebubekiryasin_@hotmail.com yada af edin |