Dilenci mevki'i, milletlerin içinde yerin!
Ne zevki var, bana anlat bu ömr-i derbederin?
Şimâle doğru gidersin: Soğuk bir istikbâl,
Cenûba niyyet edersin: Açık bir istiskâl!
"Aman Grey! Bize senden olur olursa meded...
Kuzum Puankare! Bittik... İnâyet et, kerem et!"
Dedikçe sen, dediler karşıdan: "İnâyet ola"
Dilencilikle siyâset döner mi, hey budala?
Siyâsetin kanı: Servet, hayâtı: Satvettir,
Zebûn-küş, Avrupa bir hak tanır ki: Kuvvettir.
Donanma," ordu yürürken muzafferen ileri,
Üzengi öpmeye hasretti Garb'ın elçileri!
O ihtişamı elinden niçin bıraktın da,
Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?
Kadermiş! öyle mi? Haşa, bu söz değil doğru:
Belanı istedin, Allah da verdi Doğrusu bu.
İşimiz düştü mü tersaneye yahut denize,
Mutlaka âdetimizdir, koşarız, İngiliz’e....
|
|
Bir yıkık köprü için Belçika’dan kalfa gelir;
Hekimin hazıkı bilmem nereden celbedilir.
Mesela bütçe hesabatını yoktur çıkaran...
Hadi maliyeye gelsin bırakın Mösyö Loran.
Hani tezgâhlarınız nerde? Sanayi nerde?
Ya Brüksel’de, ya Berlin’de, ya Mançester’de
Biz ne müftü, ne İmam istemişiz Avrupa’dan
Ne de ukbada şefaat dileriz Rimpapa’dan
Fransizin nesi var? Fuhşu, bir de ilhadi;
Kapişti bunlari yirminci asrin evladi!
Ya Almanin nesi var zevki okşayan? Birasi;
Unuttu ayrani, matuda döndü kahrolasi!
Heriflerin, hani dünya kadar bedayii var:
Ulumu var, edebiyyati var, sanayii var.
Giden birer avuç olsun getirse memlekete;
Döner muhitimiz elbet muhit-i marifete.
Mehmet Akif Ersoy
|