Bu durumda, yedinci şahıs olarak seçilen, Abdullah b. Ömer'in selahiyetleri en aza indirilmişti. Hatta diyebiliriz ki O, sadece teknik yönden bir kuvvete sahipti. Kendi şahsi görüşlerim ortaya atamazdı. Ve sonunda Hz. Ömer şunu söylüyor: «Ben oğlumu, teknik bir ihtiyaç için seçtim. Bu, aynı zamanda babası ölmek üzere olan oğluma bir ta'ziyettir». İşte, Buhari'nin, Sahih adlı kitabında naklettikleri, bunlardır. Birkaç saat sonra da Hz. Ömer (r.a.) ölür.

     Bu altı kişi de, istedikleri gibi hareket etme hürriyetine sahip değillerdi. Çünkü Hz.Ömer (r.a.)'ın, başka şartları da vardı, İbn Kesir vs. gibi kaynaklarımız diyor ki, Hz. Ömer (r.a.), bu altı kişiyi murakebe etmek için bir polis komiseri seçmişti. Ayrıca, bu altı kişinin bir odaya kapatılmasın! emretmişti. Ve bunların birini halife olarak seçmeden bu odadan çıkmamaları emrolunmuştu.

     Ayrıca Hz. Ömer (r.a.), polis komiserine şu emri vermişti. «Şayet bu altı kişiden birisi, ekseriyetle seçilse ve buna karşı adaylığım koyup, kaybeden, seçilen halifeyi kabul etmezse, onu derhal öldürmeniz lazımdır». Bu, son derece sert bir emirdi. Fakat bu emir İslam’ın faydasına mülahazasiyle verilmişti. Çünkü Hz. Ömer (r.a.), bir iç harp istemiyordu. Fakat bu, sadece şeklen alınmış bir tedbirdi. Hz. Ömer haddi zatında buna ihtiyaç duyulacağına inanmıyordu. Fakat buna rağmen O, hiçbir şeyi unutmuyor, her ihtimale karşı tedbir alıyordu.

     Bilindiği gibi, bu altı kişi toplandı ve ilk olarak kimin aday olmak istemediği soruldu. Bunun üzerine üç kişi çekilerek, «Ben aday değilim» dediler. Geriye üç kişi kaldı: Hz. Ali (r.a.), Hz. Osman (r.a.) ve Hz. Abdurrahman b. Avf (r.a.). Tam bu sırada, Abdurrahman b. Avf, Hz. Ali ve Hz. Osman'a «Ben de aday değilim, sizler beni hakem olarak tayin eder misiniz? Ben ikinizin arasında hilafete daha layık olduğunu zannettiğim

kişiyi, bütün varlığımla Allah'tan korkarak seçeceğim». Ve bu formalite gereği söylenmiş bir söz değil gerçekti.  

     Filhakika, Hz. Ömer (r.a.) hançerlenip evine getirildikten sonra, hemen kendisiyle konuşmak üzere, Abdurrahman b.Avf ı işletmiştir. Abdurrahman b.Avf gelip selam verdikten hemen sonra, «Ben hilafete aday değilim, beni veliahd tayin etme» demişti. Abdurrahman b.Avf, çağrıldığı için, kendisine bu teklifte bulunulacağını zannediyor ve tedbirini alarak, «Beni veliahd tayin etme, istemiyorum» diyordu. İşte bundan dolayı, Hz. Abdurrahman b. Avf in ne büyük bir karaktere sahip olduğunu görüyoruz. Netice olarak, bu altı kişilik heyette, Abdurrahman b. Avf, hakemlik teklifinde bulunduğunda Hz. Ali ve Hz. Osman, her ikisi de «Evet, memnuniyetle kabul ediyoruz» dediler. Hz. Abdurrahman b. Avf in yaptıkları enteresandır. Odada bulunan beş kişiden müsaade alarak dışarı çıkar ve Medine şehrinde dolaşır. Bir çok gün ve gece ve gündüz dolaşarak, halkın her tabakasıyla görüşür. Ve görüştüğü her şahsa şunu sorar: «Hz. Ali ve Hz. Osman'dan hangisini tercih edersiniz?» Hz. Abdurrahman b. Avf in karşılaştığı şahıslar üzerinde, kaynağımız İbn Kesir, bazı calib-i dikkat teferruat vermektedir. O diyor ki, «Abdurrahman b. Avf, yaşlılarla, gençlerle görüştü. O alimlerle ve cahillerle görüştü. O, tüccarlarla ve sanatkarlarla görüştü. O, aynı zamanda, Medine'de geçici olarak bulunan yabancı müslümanlarla da görüştü» îbn Kesir şunu ilave ediyor: «Hatta O, kadınlarla dahi görüştü. Ve evlenmemiş olup, evlerinden çıkmayan, genç kızlarla görüştü». Ve başka bir kaynakta, -yanlış hatırlamıyorsam Buhari'de olacak- O'nun, ordu komutanları ile de görüştüğü zikredilmektedir. Bu mühim bir şeydir. Çünkü bildiğimiz gibi, ordu komutanlarının devlet işlerindeki rolü büyüktür. Onun için, Abdurrahman b. Avf, tedbirli olmak için bunlarla dahi görüşmüştü.

Ana Sayfa

devamı