Bu kabile insanları iki çeşitli. Bazıları göçebe, bazıları da şehirlerde yaşayan yerleşik insanlardı. Mesela; Mekke nüfusunun ekseriyeti Kureyş kabilesindendi. Birtakım yabancılar da vardı. Ve tarihçiler tasrih ediyor ki, Kureyş kabilesi iki kısımdı: Bir kısmı, şehirli olup, Mekke'de yaşıyordu, diğer bir kısmı da göçebe idi ve şehirde (Mekke'de) oturmuyorlardı. Mekke civarında ve sahrada yaşıyorlardı. Göçebe olan Kureyş'e Kureyşü'z Zevahir deniyordu. Kureyş'in bu iki kolu arasında aile bağları mevcuttu; yani birbirlerinden, kız alıp veriyorlardı, fakat yaşayış tarzları birbirinden farklıydı. Bazıları göçebe, diğerleri şehirli olarak yaşıyordu. Acaba bu kabileler nasıl idare ediliyordu? Kabilede her zaman için bir reis vardı ve bu reis kayd-ı hayat şartıyla seçiliyordu. Şu halde, sahabenin, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in vefatında bildikleri bir idare şekli vardı: Yani birisini kayd-ı hayat şartıyla seçmek, şu halde sahabe, yabancılardan taklit etme yerine, bizzat kendi idare şekillerini seçtiler. Kabile reisinin seçimi verasetle değildi. Yani babadan oğula geçmiyordu. Yeni seçilen reisin aynı kabileden olması normal bir şeydi. Bu kabileye göre kabileleri dünyayı temsil ediyordu. Onlar için yabancılar mevzubahis değildi. Şu halde yeni reis, aynı kabileden olması şartıyla eski reisin oğlu olmayabilirdi. Kabilenin ileri gelen ihtiyarları toplanıyor ve yeni seçilecek reis mevzusunu |
görüşüyorlardı. Yeni seçilecek olanın, eski reisin oğlu veya yeğeni olması şartı yoktu. Kabilenin başka bir ferdi de olabilirdi. Filhakika, İslamiyet’ten evvelki Arap kabilelerinde en mühim şey, yeni seçilen reisin iyi bir komutan oluşu idi. Çünkü bu kabileler arasında devamlı olarak savaşlar vardı. Şayet kabilenin komutanı iyi bir idareci olmayacak olursa, kabile savaşı kaybeder, harab olurdu. Şu halde, kabile reisi seçiminde ilk aranan şart, seçilecek olanın cesur, kuvvetli ve iyi bir komutan olması idi. Muhtemelen, diğer bazı vasıflar da nazar-ı dikkate alınıyordu. Seçilecek reisin akıllı, zengin vb. olması gibi. Şüphesiz İslam için, kabilenin yerini İslam ümmeti, müslümanlar toplumu almıştır. Yani seçilecek reisin, aynı toplumdan olması icabeder. Kabile reisi için, kabileden olma şartı yerine, İslam toplumunun reisinin, İslam toplumundan olma şartı vardır. Farzedelim ki, müslümanlar, bir kabile teşkil ediyorlardı. Muhakkaktır ki Peygamber (s.a.v.)'in yerine bir halife seçilince, kabile reisinde aranan şartlar seçilecek olan halife için de mevzubahis olacaktı. Halifenin, çok iyi bir komutan olması, cesur olması, akıllı olması, çok iyi bir müslüman olması, iyi yetişmiş olması... gibi şartları haiz olması gerekiyordu. Para ve zenginlik meselesi mevzubahis değildi. Muhtemelen, bu hüküm Kur'an-ı Kerîm'de geçen ve bir kral için zenginliğin şart olmadığını gösteren ayet-i kerime'ye dayanıyordu. |
![]() |