ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !             En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir
بِسْمِ اللهِ اَلْحَمْدُ ِللهِ وَحْدَهُ، وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى مَنْ لاَنَبِيَّ بَعْدَهُ
Allah’a hamd olsun. Salât ve selâm, kendisinden sonra Nebi gelmeyecek olan Muhammed - sallallahu aleyhi ve sellem-’e olsun.
Konularına Göre Hadis-i Şerif Meali / veya Hadis Fihristi
"...Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle.." (Tevbe Suresi - 29)
(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur ve Rahimdir.
De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin Eğer yüz çevirirlerse /itaat etmezlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez (Ali İmran Suresi 31-32)
Hadis Fihristi veya Konularına Göre Hadis Meali HADİS FİHRİSTİ
  = ♦   K   ♦ =  
  • Hadis-i Şerifi inkar edenler için / Koltuğuna Kurulan Karnı Tok Bir Adamın
    “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir.
    (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir
    Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8) İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663


  • Kevser Suresinin Nüzul Sebebi" İle İlgili Hadis. 1

    285. Hadisin Şerhi 2

    "Namazın  Ve   Resulullah  Aleyhisselâm'a  Selâm (Selevât) Okumanın Fazileti" İle İlgili Hadis  2

    286. Hadisin Şerhi 2

    Mü'minlerin  Annesi   Hazretı   Hatice   Radıyallahü Anha'nın   Cennette  Bir  Ev  İle  Müjdelenmesi Hadisi 3

    287 ■ 28a Hadislerin Şerhi 3

    Hazreti Hatice Radıyallahü Anha'ya Müjde Verilmesi 3

    Amelde   İhlas, Riyanın Kötülenmesi Ve Kötülükten Alıkoyma Görevinin Terki". 5

    İle İlgili Rivayetler. 5

    "Ben Ortakların Ortaklığından En Uzak Olanım" Hadîsi 5

    291. ikinci Rivayet: 5

    289 - 29L Hadislerin Şerhi 5

    Yüce Allah'ın "Beni Aldatmaya Mı Çalışıyorlar, Yoksa Bana Karşı Cür'et Mi Gösteriyorlar11  6

    Sözü İle İlgili Hadis. 6

    292 - 29a Hadislerin Şerhi 7

    Yüce Allah'ın "Ben Kendisinden Sakınjlmaya Layık Olanım" Sözü İle İlgili Hadis. 7

    294. Hadisin Şerhi 8

    "Kıyamet Gününde Hesabı Görülen İlk Adam" Hadisi 8

    295  297. Hadislerin Şerhi 10

    Yüce Allah'ın Kıyamet Gününde "Kötülüğü Gördüğünde Ona Karşı Çıkmanı Alıkoyan Ne Oldu' 11

    Diye Buyurarak Kulu Sorguya Çekmesiyle  İlgili Hadis. 11

    "Allah Kıyamet Gününde Yaratıkları Topladığında Muhammed Ümmetine Secde Etmesi İçin İzin  11

    Verir"Hadisi 11

    298 - 300. Hadislerin Şerhi 12

    Kim Allah'a Kavuşmayı Arzularsa Allah Da Ona Kavuşmayı  Arzular. 12

    Ölüm. Meleğinin Musa Aleyhısselam*A Gönderilmesi 12

    Ölüm Meleğinin   Musa Aleyhisselâm'a Gönderilmesihadisi 16

    308 - 310. Hadislerin Şerhi 18

    Haşr Ve Korkulu Halleri 20

    "Siz Yalınayak, Çıplak Ve Sünnetsız Olarak Haşrolunacaksınız" Hadisi 20

    311 314. Hadislerin Şerhi 21

    "Kullar Haşrolunur, Rabbleri: 'Ben Melikim' Diye Nida Eder" Hadisi 22

    315. Hadisin Şerhi 22

    Kıyamet  Gününde  Adem Aleyhısselam'a 'Zürriyetinden   Cehennemljklerî  Ayır' Denmesine Dair Hadis  24

    316 - 318. Hadislerin Şerhi 25

     

    Kevser Suresinin Nüzul Sebebi" İle İlgili Hadis

     

    285. Bu hadisi Nesâî, Sünen'inde C^,sJ33'de 1TBismillahir-'i Okumak" babında rivayet etmektedir:

    Enes ibnu Malik Radıyallahü Anh'ın şöyle söylediği rivayet edil­miştir:

    "(Resulullah Aleyhisselâm'ı kasdederek) Bir gün O aramızdayken, kendisini hafif bir uyuklama aldı. Sonra gülerek başını kaldırdı. Kendisine: Seni güldüren ne oldu, ey Allah'ın Resulü? diye sorduk. Cevabında: Bana az önce bir sure indi diye buyurarak, Bismillahirrahmanirrahîm: Innâ A'teyna ka'1-kevser.. Ey Pey­gamber, Biz sana kevser'i verdik. Artık Rabbin için namaz kıl, ve kurban kes. Seni nesli kesilmişlikle itham edenin asıl kendisi nesli kesilmişlerdendir" sûresini okudu ve sözüne şöyle devam etti:

    "Siz Kevser'in ne olduğunu bilir misiniz?". Biz: Allah ve Resulü daha iyi bilir, dedik. Resulullah Aleyhisselâm: O, cennette, Rabbi-min bana va'dettiği bir nehirdir. Etrafına dizilen kapların sayısı yıldızların sayısından fazladır. O nehrin başında Ümmetim bana gelir. İçlerinden bir kul alınıp çıkarılır. Ben: Ey Rabbim, o benim Ümmetim dendir, derim. Hakk Teala: Onların senden sonra neler çıkardıklarını sen bilmezsin, der, diye buyurdu.[1]

     

    285. Hadisin Şerhi

     

    . Hadiste geçtiği üzere Resulullah Aleyhisselâm'ın Kevser sûre­sini Besmele ile okumasını bazı âlimler, Besmele'nin sureden olduğuna delil göstermişlerdir.

     

    "Namazın  Ve   Resulullah  Aleyhisselâm'a  Selâm (Selevât) Okumanın Fazileti" İle İlgili Hadis

     

    286. Bu hadisi Nesâî, Sünen'inde, C.4,s.44'tet "Resulullah ALeyhisselâm'a Selam Getirmenin Fazileti" başlıklı babda rivayet etmiştir:

    Abdullah ibnu Ebi Talha'nın babası Ebu Talha Radıyallahil anh'den rivayetine göre, Resulullah Aleyhisselâm bir gün neşeli bir halde çıkageldi. (Ravi der ki), biz: Yüzünü neşeli görüyoruz, de­dik. Resulullah da buyurdu ki:

    "Bana melek geldi ve "Ey Muhammed, sana bir salât okuyana

    Benim on salat okumama, sana bir selam getirene Benim on selam getirmeme razı olmaz mısın?" diye söyledi" [2]

     

    286. Hadisin Şerhi

     

    Resulullah Aleyhisselâm neşeli olduğu zaman, yüzünde ay gibi parlayan bir ışık belirirdi. Sahabe Radıyallahü Anhum kendisine, hadiste geçtiği üzere, neşeli olmasının sebebim sorunca onlara; kendisine meleğin geldiğini, Allahü Teala katından kendisine "Ey Muhammed, Sana bir salât okuyana Benim on salat okumama, sana bir selam getirene Benim on selam getirmeme razı mısın" diye bildirdiğini haber verdi,

    Bu karşılığı hakedenler, Resulullah Aleyhisselâm'm Ümmetin­den kendisine salât ve selâm getirenlerdir. Karşılığında on salât ve selâm getirilmesinin anlamı ise ecrinin, sevabının on kat verilme­sidir.

    Melek bunu Ona, Yüce Allah'ın "Rabb'in sana verecek, sen de razı olacaksın" mealindeki ayet-i kerimede Resulullah Aleyhis-selâm'a vaadedilenin gerçekleştirilmesine dair müjdeyi bildirmek için söylemiştir.

    Biz de diyoruz ki: "Efendimiz, sevgilimiz, şefaatçimiz, habibi-miz, Muhammed Aleyhisselâm'a, Onun âline, ashabına ve seven­lerine salât ve selâm olsun. Ey Rabb'imiz Onu bize şefaatçi eyle, Onun şefaati ile bizi cehennem azabından kurtar. Amin".

     

    Mü'minlerin  Annesi   Hazretı   Hatice   Radıyallahü Anha'nın   Cennette  Bir  Ev  İle  Müjdelenmesi Hadisi

     

    287. Bu hadisi Buharı Rahmetullahi Aleyh, C.9,s.l44'te, Kitabu't-Tevhid'in 'Allah'ın Sözünü Değiştirmek İsti­yorlar1 mealindeki ayet-i kerimeyle ilgili babında rivayet

    etmiştir.

    Zuheyru'bnu Harb, îbnu Fudayl'dan, o Ebu Umare'den, o Ebu Zur'a'dan, d da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den şu hadisi riva­yet   etmiştir:

    "Şu Hatice, içinde yiyecek veya içecek bulunan bir kapla sana geliyor, Ona Rabbinin selamını söyle ve kendisini, içinde gürültü ve karışıklık bulunmayan inciden bir ev ile müjdele.[3]

     

    288. Bu hadisi yine Buharî Rahmetullahi Aleyh, Kitabu'lr Menakıb'ın, "Resulullah Aleyhisselâm'm Hazreti Hatice Radıyallahü Anha'yı Nikahlaması ve Onun Fazileti" başlıklı babında rivayet etmiştir:

    Kuteybetu'bnu Sa'td, Muhammedu'bnu Fudayl'dan, o Uma-re'den, o da Ebu Zur'a'dan, Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

    "Cibril Aleyhisselâm Resulullah Aleyhisselâm'a gelerek şöyle söyledi: Ey Allah'ın Resulü, şu Hatice, içinde katık veya yiyecek ya­hut içecek bulunan bir kapla sana geliyor. Yanına geldiğinde ken­disine Rabbinden ve benden selam söyle ve kendisini, cennette gürültü ve karışıklıktan uzak, inciden bir ev ile müjdele.[4]

    Buharî, Hazreti Hatice Radıyallahü Anha'nın Menkıbeleri ve "Cennette Bir Ev île Müjdelenmesi" başlıklı babda, bu hadisin Haz­reti Aişe Radıyallahü Anha'ya varan senedle iki ayrı rivayetini ver­miştir.

    Ayrıca Ebu Evfa Radıyallahü Anh'dan, selamı zikretmeksizin sadece cennette ev ile müjdelenmesi kısmını rivayet etmiştir.

     

    287 ■ 28a Hadislerin Şerhi

     

    Hazreti Hatice Radıyallahü Anha'ya Müjde Verilmesi

     

    Hazreti Hatice Radıyallahü Anha cennette, içinde gürültü ve yorgunluk bulunmayan inciden bir ev ile müjdelenmiştir. Çünkü, Resulullah Aleyhisselâm insanları İslam'a davet ederken o, hiçbir itirazda bulunmaksızın ve problem çıkarmaksızm bu dini kabul etmiştir. Bilakis Resulullah Aleyhisselâm'm bütün yorgunluk­larını gidermiş, yalnızlıkta Ona arkadaş olmuştur. Dolayısıyla cennetteki evi, taşıdığı sıfata münasip düşen özelliklerde olmuştur. (Kastallanî şerhi, C.10,s.435, Suheylî'den naklen)

    Kastallanî , Resulullah Aleyhisselâm'm Evlenmesiyle ilgili bab­da da diyor ki:

    Taberanî'nin bildirdiğine göre, Resulullah Aleyhisselâm'a Cib­ril Aleyhisselâm'm bu haberi getirmesi Hira mağarasında olmuştur. Hadiste geçen "yiyecek veya içecek" ifadesindeki şüphe ravidendır.Yani ravi, yiyecek mi içecek mi dendiğini tam hatırlayamadığı için böyle söylemiştir.

    Taberanî sözü geçen rivayetindeki ilaveye göre, Hazreti Hatice Radıyallahü Anha'ya bu selâm bildirildiğinde "Selâm O'dur, Selâm O'ndandır. Cibril'e de selam olsun" demiştir.

    Nesâî'nin rivayetinde yeralan ilaveye göre de; "Ey Allah'ın Re­sulü, sana da Allah'ın selamı, rahmeti ve berekâtı olsun" demiştir.

    Hazreti Hatice Radıyallahü Anha, Hakk Teala'nm selâmım iade ederken, O'na sena etmiş; sonra Hakk Teala için kullanılması ge­reken ifade ile, O'ndan başkası için kullanılması gereken ifadeyi birbirinden ayırmıştır. Bu da, gayet açık bir şekilde, onun bilgi ve anlayıştaki üstünlüğünü ortaya koyuyor.

    Resulullah Aleyhisselâm'a hiçbir zaman bir serkeşlik yap­mamış, ve Onu hiç kızdırmamış olması Hazreti Hatice Radıyallahü Anha'mn öz e İliklerin dendi. Bu bakımdan onun için cennette vaadedilen ev de, kendisinin fiillerine münasip düşecek özelliklerde kılınmıştır.

    Kastallanî Rahmetullahi Aleyh diyor ki: Bu hadis mürseldir, yani sahabe m ürs eli erindendir. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahü Anh Hazreti Hatice'yi görmemiş ve onun dönemine yetişmemiştir. (Mürsel hadis: Hadisi Resulullah Aleyhisselâm'dan ilk duyan ravi olan sahabe atlanarak direkt Resulullah Aleyhisselâm'dan duyul­muş gibi, nakledilen hadise denir. Sahabe mürseli ise, bir sahabi-den duyduğu hadisi bir başka sahabinin direkt Resulullah Aleyhis­selâm'dan duymuş gibi ilk ravi'nin ismini anmaksızm rivayet et­mesidir. Burada Ebu Hureyre îladıyallahü Anh, Hazreti Hatice Radıyallahü Anha zamanına yetişmiş olmadığından, bu hadisi bir başka sahabiden almış olması gerekmektedir) -Mütercim).

    Sahabe mürselleri makbuldür. Çünkü genellikle bir başka sa­habiden alınmış olmaktadır.

    Hazreti Aişe Radıyallahü Anha'mn şöyle söylediği rivayet edil­miştir:

    "Peygamber Aleyhisselâm hakkında Hazreti Hatice Radıyallahü Anha'yı kıskandığım kadar hiçbir kadım kıskanmadım. O, Pey­gamber Aleyhisselâm benimle evlenmeden önce vefat etmişti. Pey­gamber Aleyhisselâm'dan, onun durumuyla ve Allahü Teala'nın kendisinin cennette inciden bir evle müjdelenmesi üzere emir vermesiyle ilgili haberleri duydukça (kıskanırdım).

    ikinci Rivayet

    Hazreti Aişe Radıyallahü Anha dedi ki: "Resululah Aleyhis-selâm'm kendisini çokça anması sebebiyle Hatice Radıyallahü Anha'yi kıskandığım kadar Resulullah Aleyhisselâm hakkında hiçbir kadını kıskanmış değilim. Resulullah Aleyhisseiâm beni onun vefatından üç sene sonra aldı. Cibril Aleyhisselâm kendisin­den, Hatice Radıyallahü Anha'yı cennette inciden bir ev ile müjde­lemesini istedi".

    Abdullah ibnu Ebî Evfâ'nm rivayeti de şöyledir:

    İsmail ibnu Halid der ki: Abdullah ibnu Ebî Evfâ Radıyaîlahü Anh'a: Resulullah Aleyhisselâm, Hazreti Hatice Radıyallahü Anha'yı müjdeledi mi? diye sordum. "Evet. îçinde gürültü ve yor­gunluk bulunmayan inciden bir ev ile" diye cevap verdi.

    Kastallanî diyor ki, bu hadis umre bablannda daha uzun olarak rivayet edilmektedir.

     

    Amelde   İhlas, Riyanın Kötülenmesi Ve Kötülükten Alıkoyma Görevinin Terki"

     

    İle İlgili Rivayetler

     

    "Ben Ortakların Ortaklığından En Uzak Olanım" Hadîsi

     

    289. Bu hadisi İmam Müslim, Sahih'inde, Kastallanî'nin Hamişine göre C.10,s.443'te, "Riyanın Haram Kılınması" babında rivayet etmiştir:

    Züheyru'bnu Harb, îsrnailu'bnu İbrahim'den, o Rûhu'bnu'l-Kasım'dan, o el-Atâu'bnu Abdurrahman ibni Yakub'dan, o baba­sından, o da Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Resulullah Aley-hisselâm'm şöyle  buyurduğunu  rivayet etmiştir:

    "Allah Tebareke ve Teala buyurdu ki, Ben ortakların ortaklığın­dan en uzak olanım. Kim Benim için bir amel işler de, ona Benden başkasını ortak koşarsa, kendisini ortak koştuğuyla başbaşa bı­rakırım".[5]

     

    290. Hadisi, İbnu Mace Sünen'inde, C.2,s.285'te, "Gösteriş ve Duyurma Arzusu" babında iki ayrı rivayette vermiştir:

    . Birincisi: Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın rivayetine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurdu

    "Allah Azze ve Celle buyurdu ki, Ben ortakların ortaklığından en uzak olanım. Kim bir amel işler de, Benden başkasını, o amelde Bana ortak koşarsa, Ben ondan beriyim. Yaptığı da ortak koştuğunadır". [6]

     

    291. ikinci Rivayet:

     

     

    Sahabeden olan Ebu Sa'di'bni Ebî Fadale Radıyallahü Anh'ın ri­vayet ettiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurdu:

    "Yüce Allah, gerçekleşeceğinde hiçbir şüphe bulunmayan kıya­met gününde öncekilerle sonrakileri biraraya getirdiğinde, bir münadî şöyle bağırır: Kim Allah için işlediği bir amele Allah'tan baş­kasını ortak koştu ise yaptığının sevabım da Allah'tan başkasından istesin. Allah, ortakların ortaklığından en uzak olandır. [7]

     

    289 - 29L Hadislerin Şerhi

     

    Yüce Allah'ın kulun amelinde ortak kabul etmemesinin anlamı şudur ki, kim Allah ve beraberinde başkası için bir amel işlerse Al­lah onu kabul etmez. Onu ötekine bırakır. Nitekim: "Yaptığının sevabını da Allah'dan başkasından istesin" diye buyuruluyor.

    Burada kastedilen şudur: Gösteriş için yapanın yaptığı boştur, karşılığında bir sevab alamaz. Bilakis günah işlemiş olur. Çünkü yaptığını ihlas ile yapmıyor. İbadette ise ihlas şarttır. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'inde: "Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zakatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur" diye bu­yuruyor.

    Amelde gösteriş yapmak ise gizli şirktir. Onunla şeytan, ameli boşa çıkarmaya ve sahibini sevabdan mahrum bırakmaya yol bu­lur.

    îhlas ibadetin ruhudur. îhlastan mahrum olan ibadet, ruhunu kaybetmiş beden gibi olur. Ruhsuz beden ise, çirkin kokusuyla in­sanları rahatsız eden kokuşmuş cîfe olmanın ötesinde bir yarar sağlamaz.

    Amel ihlas ile arındırılır ve temiz kılınır. Bu yolla sahibi meyve­sini görür. Öyleki bir amel, kişinin yüzünda parıldayan bir ışık olur. Tatlılığı sahibinin konuşmasında hissedilir. Sözleri dinleyen­leri etkiler. Dinleyenler onun söyledikleri ile amel ederler. Yoldan çıkmışlar böylece doğru yolu bulurlar. Çünkü söz, konuşanın kal­binden gelirse, dinleyenlerin kalplerine ulaşır. Ama gösteriş mak­sadıyla sadece dilden, gelirse, dinleyenlerin kulaklarından kalple­rine geçemez. Bilakis ancak, çıkış yerine denk gelen yere kadar Ulaşır. Kulak dilin hizasmdadır. Yani dilden çıkan kulaklara ka­dar ulaşır. Ama kalplerden çıkan,, kalplere kadar ulaşır. Çünkü çıkış yeri kalplerdir, dolayısıyla onun. hizasına gelen yere kadar ulaşabilmektedir. Çıkış noktasının hizasına gelen yerden yukarıya ancak bir başka yükseltici vasıtasıyla ulaştırılabilir. Allahü Teala bize sözde de, işte de ihlas versin. Amin.    :

    (Nevevî'nin Müslim Şerhinden).

     

    Yüce Allah'ın "Beni Aldatmaya Mı Çalışıyorlar, Yoksa Bana Karşı Cür'et Mi Gösteriyorlar11

     

    Sözü İle İlgili Hadis

     

    292. Bu hadisi İmam Tirmizî Sünen'inde, C.2,s.65(te, Kitabul-Fiten'de başlıksız olarak rivayet etmektedir:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın rivayetine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurdu:

    "Kıyamete yakın zamanlarda bir takım insanlar ortaya çıkar, din adına dünyalık elde ederler. İnsanlara karşı yumuşak koyun derisi giyerler, dilleri şekerden tatlıdır, kalpleri ise kurtların kalp­leri gibidir. Allah Azze ve Celle onlar için: Beni aldatmaya mı kalkışıyorlar yoksa Bana karşı cür'et mi gösteriyorlar? Kendi zatıma yemin, ederim ki, onları kendi içlerinden fitneye maruz bırakacağım, öyleki başlarına gelen belanın şiddetinden yumuşak tabiatlı bir insan hayret içinde kalacak.[8]

    Tirmizî Rahmetullahi Aleyh bu hadisin sıhhati konusunda her­hangi bir açıklama yapmıyor.

     

    293. Tirmizî Rahmetullah, bu hadisin Abdullah ibnu Ömer Radıyallahü Anh'den gelen bir başka rivayetini de veriyor ve şöyle diyor:

    Abdullah ibnu Ömer Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:

    "Yüce Allah buyurdu ki: Ben birtakım insanlar yarattım, dilleri baldan tatlıdır, kalpleri ise sabir otundan acıdır. Kendi zatıma ye­min ettim, onları Öyle bir fitneye maruz bırakacağım ki, içlerinden yufka yüreklileri hayret içinde kalacak. Onlar Beni aldatmaya mı kalkışıyorlar, yoksa Bana karşı cür'et mi gösteriyorlar?[9]

    Tirmizî Rahmetullahi Aleyh bu hadisin hasen garib olduğunu belirtiyor.

     

    292 - 29a Hadislerin Şerhi

     

    "insanlara karşı yumuşak koyun derisi giyerler" denilirken, bu insanların görünüş itibariyle çok yumuşak ve tatlı olacakları, içlerinin ise fenalık düşüncesiyle dolu olacağı bildirilmektedir. Bu kimselerin kalplerinde Allah'ın kullarına karşı bir sevgi yoktur. Sadece kendi nefislerini severler. Sevgi ve tatlılık göstererek insan­ları aldatmaya çalışırlar. Bunu yaparken maksatları kendi dün­yalık çıkarlarını elde etmektir. Aynı zamanda görünüşlerini güzel­leştirmekle insanların kendilerine hürmet etmelerini isterler.

    "Beni aldatmaya mı kalkışıyorlar?" sözünün anlamı şudur: Be­nim onlara merhamet ederek, azablarını geciktirmemden dolayı cesaret mi kazanıyorlar? Oysa Ben Cebbâr'ım, azabım şiddetlidir, intikam sahibiyim, yani kötülük yapanların kötülüklerini yan­larına bırakmam, cezalandırdığım zaman çok şiddetli şekilde ce­zalandırırım. Benim onlara dünyada mühlet vermem ve azab­larını geciktirmem kendilerini aldatmasın. Onların bundan dolayı cür'etkârlık ederek haksızlık etmeleri yanlarına kalmayacaktır.

    Yüce Allah'ın: "Kendi zatıma yemin ederim" sözü "Kendi bir­liğime yemin ederim ki, bu yemine Benden başkası layık değildir" anlamındadır. Bunun gibi, insanlar katında değerli, mukaddes dahi olsa bir kimsenin, Allah'tan başkasının adına yemin etmesi doğru değildir. Nitekim Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyuruyor: "Ey insanlar! Babalarınızın adına yemin etmeyiniz. Kim yemin edecekse Allah adına yemin etsin veya yemin etmekten kaçınsın."

    ikinci rivayette bildirildiğine göre; Hakk Teala, sözü edilen in­sanları, yaptıkları fenalıklarından dolayı, içlerinden yufka yürek­lilerini hayret içinde bırakacak bir fitneye duçar edeceğini bildiri­yor. Yani fitnenin şiddetinden ve çarpıcılığından dolayı ince kalpli­ler hayrete düşacektir. İşledikleri fenalıklardan dolayı Allahü Tea-la'nın kendilerini delalette bırakacağı, yaptıklarının- meyvelerini de bu şekilde toplayacakları bildiriliyor. Eğer Allah için ihlas sahi­bi olsalardı Cenabı Hakk onları doğru yola iletirdi. En doğru olanı bilen Allah'tır.

     

    Yüce Allah'ın "Ben Kendisinden Sakınjlmaya Layık Olanım" Sözü İle İlgili Hadis

     

    294. Bu hadisi İbnu Mace Sünen'inde "Kıyamet Gününde Allah'ın Rahmetinden Dilenen" başbkh babda rivayet etmiştir:

    Enesu'bnu Malik Rahmetullahi Aleyh'den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm:

    "O kendisinden sakmılmaya layık olandır ve O, mağfiret sahibi­dir" ayetini okuduktan sonra şöyle buyurdu: "Allah Azze ve Celle buyurdu ki, Ben kendisinden sakmılmaya layık olanım. Benim yanımda başka birisi ilah edinilemez. Kim Benim yanıma baş­kasını ilah edinmekten sakınırsa, Ben onu mağfiret ediciyim.[10]

     

    294. Hadisin Şerhi

     

    Hadiste bildirildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm önce: "O, kendisinden sakmılmaya layık olandır ve O, mağfiret sahibidir" mealindeki ayet-i kerimeyi okuyor. Yani Allahü Teala, şiddetli azab sahibi, Cebbar ve Kahhâr'dır. Dilediğini yapmaya kadirdir. Bunun için, kendisinden sakmılmaya, korkulmaya en layık olan O'dur.

    Allah'ın azabından ve gazabından sakınmak ise, kendisini O'nun azabından ve gazabından koruyacak bir koruyucu edinmek­le olur. Bu koruyucu ise tevhid inancı, Allah'a ihlasla ibadet et­mek, yalnız O'na gönül bağlamaktır. Buradaki hadisi şerifte bildi­rildiği üzere Cenabı Hakk, "Ben kendisinden sakmılmaya layık 'olanım, Benim yanımda bir ilah edinilemez" diye buyuruyor. Al­lah'ın azabından sakınılması, ancak, Cenabı Allah'ın birliğine inanılması ve bu inancın tasdiki ile olur. Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bunun dışındaki günahları dilediği anda bağışlayabilir.

    Bunun için Yüce Allah: "Kim Benim yanımda başkasını ilah edinmekten sakınırsa Ben onu mağfiret ediciyim" diye buyuruyor. Yani: Kim Benim yanımda başkasını ilah edinmemek suretiyle, kendini azabdan koruyacak bir koruyucu edinirse, Benim bağışla­mamı hak etmiş olur. Ben onu bağışlayıcıyım. Çünkü Ben, iyilik ve kerem sahibiyim, kitabımda da: "İyiliğin karşılığı yalnız iyilik de­ğil midir?" diye bildirdim.

    Allah günah işleyenlerin günahlarım bağışlayıcıdır. Bağışlayıcıhk Allah'ın sıfatlanndandır. Çünkü bağışlama iyilik ve rah­metin  en  üstünüdür.   O'nun  rahmeti  gazabını  geçmiştir.

    O'ndan bizim de günahlarımızı bağışlamasını, ayıplarımızı Örtmesini, kötülüklerimizi kapatmasını diliyoruz. Aynı zamanda, Peygamberler, sıddıklar, şehidler, salihler ve Allah'ın kendilerine nimet verdikleri ile beraber olabilmemiz için bize, ömrümüzü iman ile tamamlamayı nasib etmesini diliyoruz. Âlemlerin Rabb'i olan Allah'a hamdolsun, efendimiz Muhammed'e ve Onun âline, Ashabına salât ve selam olsun.

     

    "Kıyamet Gününde Hesabı Görülen İlk Adam" Hadisi

     

    295. Bu hadisi İmam Müslim Sahihinde, Kitabul-Cihad'ın "Kim Gösteriş ve Duyurmak İçin Cihad Ederse Ce­hennemi Hak Eder" başlıklı babında rivayet etmiştir:

    Yahya ibnu Habib el-Harisi'nin Halid ihnu'l-Haris'ten, onun îbnu Cureyc'den, onun Yunus ibnu Yusuf tan, onun da Süleyman ibnu Yesar'dan rivayetine göre Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın etrafındaki cemaat (onu dinledikten sonra) dağıldı. Şam (Suriye) ahalisinden bir kişi öne geçprek: Ey Şeyh, Resulullah Aleyhis-silâm'dan duyduğun bir hadisi bana bildir, dedi. Ebu Hureyre Radıyallahü Anh şöyle söyledi: Evet, Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini duydum:

    "Kıyamet günü hakkında hüküm verilecek ilk kişi, şehid edile­rek Ölmüş olan bir adamdır. Getirilir, kendisine nimetler anlatılır, o da bu nimetleri bilmiş olur. Hakk Teala: Sen bu nimetler için ne yaptın? diye buyurur. Adam: Senin yolunda şehid oluncaya kadar savaştım, der. Cenabı Hakk: Hayır, yalan söylüyorsun, sen hakkın-

    da "bu adam çok cesaretlidir" densin diye savaştın, hakkında da, böyle söylenildi, diye buyurur. Sonra emir verir, adam yüzü üstüne süründürülerek cehenneme atılır. Yine ilim öğrenmiş ve öğret­miş, Kur'an okumuş bir adam, ilk hesaba çekilenlerdendir. O adam da getirilir,' Hakk Teala ona nimetlerini tanıtır, adam da bunları tanır. Yüce Allah: Bunlar için ne yaptın? diye sorar. Adam: ilim öğrendim ve öğrettim, senin rızan için Kur'an oku­dum, diye cevap verir. Hakk Teala: Yalan söylüyorsun, sen ilmi, sana âlim desinler diye öğrendin, Kur'an'ı da hakkında "şu adam çok Kur'an okur" desinler diye okudun, hakkında da bunlar söylendi, diye buyurur. Sonra emir verilir, yüzü üstüne süründürülerek cehenneme atılır. Yine dünyadayken kendisine Allahü Teala'nın geniş rızık verdiği, her çeşit maldan ihsan ettiği bir adam getirilir. Allahü Teala ona nimetlerini tanıtır, o da tanır. Hakk Teala: Bunlar için ne amel işledin? diye sorar. Adam: Senin infakta bulunulmasını sevdiğin yollardan hiçbirim bırakmaksızın hepsi üzere infakta bulundum, der. Hakk Teala: Yalan söylüyorsun, sen ancak hakkında "bu adam cömerttir" denmesi için infakta bulundun, hakkında da böyle denildi, diye buyurur. Sonra emir verilir, adam yüzü üstüne süründürülür ve sonra ce­henneme atılır.[11]

    Müslim, bu hadisin Süleyman ibnu Yesar'dan bir başka rivaye­tini de vermiştir. Ancak bu ikinci rivayette, Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın 'etrafındaki cemaat dağıldı1 yerine, açıldı, çekildi manasına gelen bir kelime kullanılmaktadır. Ayrıca birinci rivayette geçen "natilu ehli'ş-Ş.am" ibaresinin yerine "natilu'ş-Şam" deniliyor. Diğer kısımları ise aynıdır.

     

    296. Neşâî, bu hadisi Sünen'inde "Bu Adamlar Cesaretlidir Denmesi İçin Savaşanın Durumu" başlıklı babda, Süleyman ibnu Yesar tarikiyle Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den Müs-

    lim'de geçen metne yakın bir metinle rivayet ediliyor.

    Ancak   onun rivayetinde, Müslim'de geçen 'natilu ehli'ş-Şam' ifadesinin yerine 'kailun min ehli'ş-Şam diyor ki, bu da yaklaşık aynı  manayı   vermektedir.  Ayrıca  Nesâî'nin   rivayetinde  hadis,

    "Kıyamet gününde insanlar arasından ilk hesaba çekilecek olanlar üç kişidirler: Birincisi şehid olmuş olan bir adam..." diye başlıyor ve devam ediyor.[12]

    îmam Nevevî Rahmetullahi Aleyh diyor ki: Şam ahalisinden biri öne geçerek sordu, denirken kastedilen kişi Natilu'bnu Kays el-Huzama'ş-Sami'dir. Filistin ahalisindendir. Kendisi tabiin'dendir, babası ise sahabe'dir. Natil kavminin ileri gelenlerinden biridir.

     

    297. Tirmizî de Sahih'inde, "Gösteriş ve Duyurma" babında bu hadisi rivayet ediyor:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın rivayet ettiğine göre Resulul-lah  Aleyhisselâm   şöyle   buyurmuştur:

    "Kıyamet günü olunca Allah Tebareke ve Teala, kulları arasında hüküm vermek üzere, (adalet sıfatı ile) nüzul eder. Her Ümmet diz çökmüş vaziyettedir. îlk hesaba çağrılan kimseler, Kur'an'ı toplamış (hıfzetmiş) bir adam, Allah yolunda öldürülmüş bir adam ve çok mal sahibi olmuş bir adamdır. Allah çok Kur1 an okuyana: 'Ben Peygamberime indirmiş olduğum kitabı sana Öğretmedim mi?' diye sorar. Adam: 'Evet, ey Rabbim' der. Allahü Teala:'Peki öğrendiğinle ne yaptın?' diye sorar. Adam: 'Ey Rabbim, gecenin ve gündüzün etrafında, öğrendiğim Kur'an'la namaz kılardım' der. Hakk Teala: "Yalan soyledin"der. Melekler de "yalan söyledin" derler. Allahü Teala: Sen, hakkında "şu adam çok Kur'an okur" denmesini arzuladın, öyle de denildi, diye buyurur. Arkasından kendisine bol mal verilmiş olan getirilir. Allahü Teala ona: Ben, senin rızkını kimseye ihtiyaç duymayacağın kadar geniş tutmadım mı? diye buyurur. Adam: Evet, Ey Rabbim, der. Hakk Teala: Peki, sana verdiğimle ne iyilik yaptın? diye sorar: Adam: Akrabalarla ilişkide bulunur, sadaka verirdim, der. Allahü Teala: 'Yalan söyledin1 der. Melekler de adama: 'yalan söyledin" derler. Allahü Teala: Bilakis sen, hakkında "bu adam cömerttir" denmesi­ni arzuladın, öyle de denildi, diye buyurur. Sonra Allah yolunda öldürülen getirilir. Cenabı Allah ona: 'Ne için öldürüldün?' diye sorar. Adam: 'Senin yolunda cihad ile emrolundum, bunun için çarpıştım ve öldürüldüm' der. Allahü Teala: 'Sen hakkıda "bu adam cesurdur" denmesini istedin, öyle de denildi' diye buyurur.

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh der ki; Sonra Reşulullah Aleyhis-selâm benim dizlerime vurarak: Ey Ebu Hureyre, bu üç adam kıyamet gününde, Allah'ın yaratıkları içinde kendileriyle cehenne­min kızdınlacağı ilk kimselerdir, diye buyurdu.[13]

    Tirmizî Rahmetullahi Aleyh bu hadisin hasen, garib olduğunu belirtiyor.

     

    295  297. Hadislerin Şerhi

     

    Hadiste, gösteriş ve duyurmak için savaş eden kişinin durumu-bildiriliyor. Hayatu'l-Kulub adındaki kitapta şöyle deniliyor: "Bili­niz ki, riyanın esası, ibadetlerle ve güzel işlerle, insanların kalple­rinde bir derece kazanma isteğidir. Bu ise kalbe ait fenalıklardan­dır. İbadetlerde bu düşünce olursa bir bakıma Allah ile alay edil­miş olur."

    Riyanın, yani gösterişin zıddı ihlastır. Bu ise, yaptıkları ile yalnız Alah'ın rızasını gözetmektir.

    el-Hamevî'nin Şerhu'l-Eşbâh adlı kitabında şöyle deniliyor: "İh-las seninle Rabb'in arasında bir sırdır. Herhangi bir melek ondan haberdar olamaz ki, yazsın. Şeytan da onu bilemez ki, yok etsin. Nefsin hevası da aynı şekilde ondan habersiz olduğu için meyledemez."

    Bazı büyükler dediler ki: îhlas sahibi insan, yaptığı işlerden do­layı insanların kendisini övmesini arzulamayan kimsedir.

    Nevevî Rahmetullahi Aleyh de şöyle diyor: Hadiste gösterişin (riyanın) şiddetle haram edildiğine dair delil vardır. Cezanın şiddeti de kıyamet gününde görülecektir. "Hadiste aynı zamanda, amellerde ihlash olmaya teşvik de vardır. Nitekim Yüce Allah: "Oysa onlar, dini yalnız Allah'a has kılarak, O'na ihlas ile ibadet etmekten başkasıyla emrolunmamışlardı." diye buyuruyor. Bu hadisten anlaşıldığına göre, cihadın faziletiyle ilgili haberde bildi­rilen genel vaadler, yaptığında ihlas ile Allah'ın rızasını gözetenler içindir. Ve yine ilim sahipleri ve muhtelif iyilik yol­larına harcama yapanlar hakkındaki övgülerin hepsi, yaptığını ih­las ile ve sırf Allah rızası için yapanlar içindir.

    îmam Gazali Ihya'da şöyle diyor:

    "Bil ki riya haramdır, gösteriş için iş yapan da, Allah'ın ga-dabına layıktır. Bunun böyle olduğunu çeşitli ayetler, hadisler ve büyüklerin sözleri göstermektedir. Ayetlerden delil, Yüce Allah'ın şu sözüdür: "Vay o namaz kılanların haline ki, onlar kıldıkları na­mazdan habersizdirler. Onlar gösteriş için ibadet yaparlar. En ufak bir yardımı esirgerler".

    - Hadislerden delil ise şudur: Resuhıllah Aleyhisselâm, kendi­sine bir adam : Ey Allah'ın Resulü, kurtuluş nedir? diye sorduğu zaman şöyle cevap verdi: Kulun, insanları isteyerek Allah'a itaat etmemesinde (yani Allah için yaptığı ibadet ve iyiliklerde insan­ların teveccühünü istememesinde) dir.

    Büyüklerin sözlerine gelince: Rivayet edilir ki, Hazreti Ömer Radıyallahü Anh, boynunu eğen, yani kendini huşu sahibi göstermek için boynu eğik halde duran bir adam gördü ve şöyle söyledi: Ey boyun sahibi, boynunu dik tut. Huşu boyunlarda değil kalplerde olur.

    Ali Radıyallahü Anh'da şöyle söyledi: Gösterişçinin üç alameti vardır: Yalnız olduğu zaman tembellik eder, insanların araşır, da iken canlılık kazanır. Övüldüğü zaman amelini artırır. Zemmedil-diği, kötülendiği zaman ise amelini azaltır.

    Hikmet erbabından bazıları şöyle demişlerdir: Riya, kişinin, in­sanların hakkında gösterişçi demelerinden korkarak ameli terket-mesidir. insanlar için amel etmek (yani Allah için yapılması ge­reken amelleri, insanların teveccühünü kazanmak için yapmak) ise şirktir.

     

    Yüce Allah'ın Kıyamet Gününde "Kötülüğü Gördüğünde Ona Karşı Çıkmanı Alıkoyan Ne Oldu'

     

    Diye Buyurarak Kulu Sorguya Çekmesiyle  İlgili Hadis

     

    298. Bu hadisi İbnu Mace, "Ey İman Edenler, Siz Kendi Nefislerinizden Sorumlusunuz11 mealindeki ayet-i kerime ile ilgili babda rivayet ediyor:

    Ebu Saîd el-Hudrî Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre, Resulullah Aleyhisselâm'ı şöyle söylerken işittim demiştir:

    "Allahü Teala kıyamet gününde, kulu sorguya çekerek, "kötülüğü gördüğünde ona karşı çıkmana engel teşkil edecek ne oldu?" diye buyurur. Allah Teala, kula delilini ilham edince de kul: 'Ey Rabbim seni arzuladım ve insanlardan uzaklaştım, yani insan­lardan korktum1 der.[14]

    299. Yine Ebu Saîd Radıyaîlalıü Anh'den rivayet edildiğine göre demiştir ki, ResululLah Aleyhisselâm şöyle söyledi:

    "Biriniz nefsini küçük düşürmesin, Oradakiler: Ey Allah'ın Re­sulü, birimiz nefsini nasıl küçük düşürür? diye sordular. Resulul-lah Aleyhisselâm buyurdu ki: Yüce Allah'ın, hakkında bir şey söylenilecek bir emri ile kendini karşı karşıya görür, sonra bir şey söylemez. Allah Azze ve Celle kıyamet gününde: Şu hususta şöyle şöyle konuşmaktan seni alıkoyan ne oldu? diye sorar. O kimse: İnsanlardan korkmam mani oldu, der. Allahü Teala: 'Benden korkman daha yerinde olurdu' buyurur.[15]

    Bu hadisi de, İbnu Mace rivayet etmiştir.

     

    "Allah Kıyamet Gününde Yaratıkları Topladığında Muhammed Ümmetine Secde Etmesi İçin İzin

     

    Verir"Hadisi

     

    300. Ebu Bürde babasından Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    "Allahü Teala kıyamet gününde bütün yaratıkları topladığında Muhammed Ümmetine secde etmesi için izin verir. Onlar Allah için uzun süre secde ederler. Kendilerine sonra; başlarınızı kaldırın, sürenizi cehennemden azad olmanız için fidye kıldık, denilir. [16]

     

    298 - 300. Hadislerin Şerhi

     

    Bu hadislerden anlaşıldığına göre, insanlardan korkması do­layısıyla iyilikle emr ve kötülükten men vazifesini terkeden kişi azarlanacaktır. Allahü Teala kendisinden korkulmaya en layık olandır.Çünkü O'nun azabı şiddetlidir. Bunun için kulun insanlar dan korkması sebebiyle iyilikle emir ve kötülükten men vazifesini

    terketmesi doğru olmaz. Bilakis, Allah'tan korkarak iyilikle emret­mesi, kötülükten alıkoyması gerekir. Böyle yapmalıyız ki, zalimler için vaadedilen azab bize gelmesin. Yüce Allah ayet-i kerimesinde: "Aranızdan yalnız zalimlere erişmekle kalmayacak olan fitneden sakınınız" diye buyuruyor. Bir başka ayet-i kerimede: "Ey inanan­lar siz kendi nefsinize bakın. Doğru yolda iseniz sapıtan kimse size zarar veremez" diye buyuruluyor. Ancak iyilik tavsiye etme ve kötülekten alıkoyma görevini yerine getirirsek işte o zaman, sapıtanm sapıklığı bize zarar vermez. En doğrusunu Allah bilir.

    Kim Allah'a Kavuşmayı Arzularsa Allah Da Ona Kavuşmayı  Arzular

     

    Ölüm. Meleğinin Musa Aleyhısselam*A Gönderilmesi

     

    301. Bu hadisi Buharı Kitabu't-Tevhid'de, Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den, lafzı Cenab'ı Allah'a nisbet edilir şekilde rivayet etmiştir. Böyle obuası hadisin kudsî olduğuna delil teşkil etmektedir. Rivayette sened zikredildikten sonra şöyle deniliyor:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resu-lullah Aleyhisselâm şöyle buyurdu:

    "Allah Azze ve Celle buyurdu ki, kulum Bana kavuşmayı arzu-larsa Ben ele ona kavuşmayı arzularım. O, Bana kavuşmaktan hoşlanmazsa Ben de ona kavuşmaktan hoşlanmam.[17]

     

    302. Bu hadisi Buharı, Kastalianî'ye göre C.9, sJ95'te, Kita-bu'r-Rikak'ın "Kim Allah'a Kavuşmaktan Hoşlanırsa Allah da Ona Kavuşmaktan Hoşlanır" başlıklı babında da rivayet ediyor:

    Haccac, Hemmam'dan, o Katade'den, o Enes'den, o da Ubade' ibnu's-Samit Radıyallahü Anh'dcn Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle  buyurduğunu  rivayet  ediyor:

    "Kim Allah'a kavuşmaktan hoşlanırsa Allah da ona kavuş­maktan hoşlanır. Kim de Allah'a kavuşmayı hoş görmezse, Allah da ona kavuşmayı hoş görmez. Aişe Radıyallahü Anha veya Resu­lullah Aleyhisselâm'ın zevcelerinden birisi: 'Biz hiçbirimiz, ölümden hoşlanmayız' dedi. Resulullah Aleyhisselâm: Kastedilen bu değildir, ancak Mü'mine ölüm geldiğinde Allah'ın rizası ve ih­sanı ile müjdelenir, o anda onun için önündeki ölümden daha se­vimli bir şey yoktur. Bunun için Allah'a kavuşmayı arzular, Allah da ona kavuşmayı arzular, Ancak kafire ölüm geldiğinde, Allah'ın azabı ve cezası kendisine haber verilir. Bu durumda onun için önündeki ölümden daha sevimsiz bir şey yoktur. Dolayısıyla Al­lah'a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.[18]

    Sonra Buharî diyor ki, bu hadisi Ebu Davud ve Amr yani İbnu Merzuk, Şu'be'den daha muhtasar olarak rivayet etmişlerdir. Saîd de rivaye­tinde: Katade, Sa'd'dan, o Aişe Radıyallahü Anha'dan, o da Resulullah Aleyhisselâmdan rivayet ediyor.

     

    303. Buharî, daha sonra bu hadisi, Ebu Musa el-Eş'arî Radıyallahü Anh'e ulaşan senediyle rivayet ediyor:

    Resulullah Aleyhisselâm'ın şöyle   buyurduğu rivayet edilmiştir.

    "Kim Allah'a kavuşmaktan .hoşlanırsa, Allah da ona kavuş­maktan hoşlanır, kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa Al­lah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.[19]

    Bu iki rivayette, hadiste geçen ifade Allahü Teala'ya nisbet edil­miyor. Bundan da  anlaşılan, hadisin  kudsî  olmadığıdır.

    Müslim de sahih'inde, Kitabu'd-Daavat'm "Kim Allah'a Kavuşmaktan Hoşlanırsa Allah da Ona Kavuşmaktan Hoşlanır" başlıklı babında bu hadisin birkaç değişik rivayeti­ni veriyor:

     

    304. Ebu Musal-Eş'arî Radıyallahü Anh'e ulaşan senedle, hadisin yukarıda geçen ve Buharî'nin Ebu Musa'l-Eş'arî'den rivayet ettiği muhtasar şeklini veriyor. Müslim de, Ebu Hu-reyre Radıyallahü Anh'den de bu şekilde muhtasar olarak hadisi rivayet etmiştir. Hadisin Hazreti Aişe Radıyallahü Anha'dan da üç ayır rivayetini veriyor. Orta olanı şöyledir:

    Şureyh ibnu Hânî'nin Aişe Radıyallahü Anha'dan rivayetine göre   Resulullah Aleyhisselâm   şöyle   buyurmuştur:

    "Kim Allah'a kavuşmaktan hoşlanırsa, Allah da ona kavuş­maktan hoşlanır. Kim de Allah'a kavuşmayı hoş görmezse, Allah da ona kavuşmayı hoş görmez. Ölüm ise, Allah'a kavuşmadan öncedir[20]

     

    305. Müslim'in birinci rivayetinde, Sa'd ibnu Hişam'dan naklen şöyle deniliyor:

    Aişe Radıyallahü Anha'dan rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm  şöyle  buyurdu:

    "Kim Allah'a kavuşmayı arzularsa, Allah'da ona kavuşmayı arzular. Kim Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz. Aişe Radıyallahü Anha der ki: Ben: Ey Allah'ın Resulü, bununla kastedilen Ölümden hoşlanmamak mıdır? Hiçbirimiz ölümden hoşlanmayız, dedim. Resulullah Aley-hisselâm bunun üzerine şöyle buyurdu: Durum böyle değildir. An­cak Mü'min, Allah'ın rahmetiyle, rızasıyla ve cennetiyle müjdelenince Allah'a kavuşmayı arzular. Allah da ona kavuşmayı arzular. Kafir ise, Allah'ın azabıyla ve gadabıyla müjdelenince, Al­lah'a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.[21]

     

    306. Müslim'in üçüncü rivayetinde de, Şureyh'in Ebu Hu-reyre Radıyallahü Anh'den rivayetiyle şöyle deniliyor:

    Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki

    "Kim Allah'a kavuşmayı arzularsa Allah da ona kavuşmayı ar­zular. Kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz."306

    Ravi Şureyh der ki; "Ben bunu duyunca Aişe Radıyallahü Anha'ya gittim ve: Ey Mü'minlerin annesi, Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'm Resulullah Aleyhisselâm'dan bir hadis riva­yet ettiğini duydum, eğer böyleyse hepimiz mahvolduk, dedim. Aişe Radıyallahü Anha: Mahvolan Resulullah Aleyhisselâm'm sözünden mahvolan kimsedir, diyerek, nedir mesele? diye sordu. Dedim ki: Ebu Hureyre, Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle söylediğini söylüyor: Kim Allah'a kavuşmayı arzularsa Allah da ona kavuşmayı arzular, kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlan­mazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz! Oysa bizden hiç kimse ölümden hoşlanmaz. Bunun üzerine Aişe Radıyallahü Anha şöyle söyledi: Resulullah Aleyhisselâm bu sözü söyledi. Fa­kat senin anladığın gibi değildir. Şu var ki, gözler açıldığı, göğüs çarpmaya başladığı, derinin tüyleri dikildiği, parmaklar çekildiği zaman, işte bu zaman kim Allah'a kavuşmayı arzularsa, Allah da ona kavuşmayı arzular. Kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlan­mazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz"

    Kastallanî Rahmetullahi Aleyh diyor ki: Bu babda geçen hadisi, Müslim Kitabu'd-Daavat'ta, Tirmizî Kitabu'z-Zühd ve Kitabu'l-Cenâiz'de, Nesâî de yine Kutabu'l-Cenâiz'de rivayet ediyor.______

    306- Müslim: Zikr: 17; Tirmizt: Cenâiz: 67; Zühd:6; Nesâî: Cenâiz:lO; Ibnu Mace: Zühd:35

    307. Bu hadisi İmam Malik de aşağıdaki metinle, Muvat-ta'da rivayet etmektedir:

    Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre Resu-lullah Aleyhisselâm buyurdu ki:

    "Allah Tebareke ve Teala şöyle buyurdu; kulum Bana kavuş­mayı arzularsa, Ben de ona kavuşmayı arzularım. Kulum Bana kavuşmaktan hoşlanmazsa Beri de ona kavuşmaktan hoşlan­mam." 307

    Kitabu'l-Cenâiz'den.

    301 - 307. Hadislerin Şerhi

    Hadiste, "Kim Allah'a kavuşmayı arzularsa, Alah da ona ka­vuşmayı arzular" diye buyuruluyor.

    el-Hattabî diyor ki: Kulun Allah'a kavuşmayı arzulaması, ahire-ti dünyaya tercih etmesi, dünyada uzun süre kalmayı arzu etme­mesi ve ahiret yolculuğu için hazırlanmasıdır.

    Kavuşma çeşitli şekillerde olur; yani hadiste geçen kavuşma (lika) kelimesinin çeşitli anlamları vardır:

    Görmek bu manadadır. Ayrıca lika, (kavuşma) kelimesi ahirette

    307- Muvatta: Cenâiz: 50

    yeniden dirilme anlamına gelir. "Allah'a kavuşmayı inkar eden­ler, hüsrana uğramışlardır" mealindeki ayet-i kerimede kavuşma kelimesi yeniden diriliş anlamındadır. Kavuşma kelimesi bu an­lamdadır.

    Îbnu'1-Esir diyor ki: Kavuşma ile kastedilen ahiret evine yönel­me ve Allah katında olanı arzulamadır. Yoksa bununla kastedilen ölüm değildir. Çünkü hiç kimse ölümden hoşlanmaz. Kim dünyayı bırakır ve ondan hoşlanmazsa Allah'a kavuşmayı arzular. Kim de, dünyayı tercih eder ve ona bağlanırsa, Allah'a kavuşmaktan hoşlanmaz.

    Allahü Teala'nm kuluna kavuşmayı arzulaması ise, onun için hayır dilemesi ve ona nimet vermesidir.

    el-Kevakib adlı kitapta şöyle deniliyor:

    Eğer, 'şart cezanın sebebi değildir, bilakis iş tam tersidir' der­sen, derim ki: Bunun benzeri haberler te'vil edilir. Yani kim Al­lah'a kavuşmayı arzularsa, Allah ona, kendine kavuşmayı arzu­ladığını bildirir. Hoşlanmama durumu da bunun gibidir.

    Hazreti Aişe Radıyallahü Anha veya Resulullah Aleyhis-selâm'm zevcelerinden (Radıyallahü Anhunne) biri (Saîd ibnu Hişam kendi rivayetinde bu sözü Hazreti Alişe Radıyallahü Anha'nm söylediğini bildirmiş ve tereddüt etmemiştir): Resulullah Aleyhisselâm'a: Biz, hiçbirimiz ölümden hoşlanmayız, diye söyledi. Bu sözün zahirinden anlaşıldığına göre, Alah'a kavuşma ile kastedilen ölümdür. Ancak hakikatte böyle değildir. Çünkü Al­lah'a kavuşma hâdisesi ölümden farklıdır. Bir başka rivayette yer-alan: "Ölüm Allah'a kavuşmadan Öncedir" sözü buna delalet edi^ yor. Ancak Ölüm Allah'a kavuşmaya bir vesile olduğu için, Allah'a kavuşma hâdisesi de ölümle ifade edilmiştir. Çünkü ölüm olma­dan bu neticeye ulaşılamaz.

    Hassan ibnul-Esved diyor ki: Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuş­turan bir köprüdür.

    Resulullah Aleyhisselâm Hazreti Aişe Radıyallahü Anhamn yukarıda geçen sözüne cevabında şöyle buyurdu: Öyle değil, ama Mü'mine ölüm geldiğinde Allah'ın rızası ve ihsanı ile müjdelenir.

    O anda onun için önündekinden (yani ölümden) daha sevimli bir şey yoktur. Bu zaman Allah'a kavuşmayı sever, Allah da ona kavuşmayı sever.

    Abdurrahman ibnu Ebi Leyla'nın rivayetinde ise şöyledir: "Ölüm geldiğinde, insan eğer Allah'a yaklaştırılanlardan (mukar-reblerden) ise, ona rahatlık, güzel rızık ve nimet cenneti vardır. (Kendisine bunun müjdesi verilince), Allah'a kavuşmayı sever. Al­lah ise ona kavuşmayı daha çok sever". Bu hadisi Ahmed ibnu Hanbel, kuvvetli senedle rivayet etmiştir. Hadisi rivayet eden sa-habinin bilinmemesi, kuvvetine bir zarar dokundurmaz, (ibnu Ebi Leyla'nın rivayetinde, hadisi rivayet eden sahabinin ismi geçmemekte ve "Filan oğlu Filan Resulullah Aleyhis selâm'dan şöyle duyduğunu rivayet etti" denilmektedir.)

    Hadis şöyle devem ediyor: "Kafire ise ölüm geldiğinde, Allah'ın azabı ve cezası ile müjdelenir. O anda onun için önündekinden (ölümden) daha sevimsiz bir şey .yoktur, O Alah'a kavuşmaktan hoşlanmaz Allah'ta ona kavuşmaktan hoşlanmaz".

    Abd ibnu Humeydin Hazreti Aişe Radıyallahü Anha'dan merfu olarak rivayet ettiği hadis-i şerifte ise şöyle deniliyor: "Allahü Teala bir kulu için hayır dilediğinde, ona ölümünden bir yıl önce bir yardımcı melek gönderir. Bu melek onun yanlışlıklarını düzelt­mesine ve iyiliklerde başarılı olmasına yardım eder. Ta ki: Tuttuğu hayır yolu üzere öldü, denilir.Ölüm gelip de, sevablarını gördüğün­de nefsi (Ölümü) arzular. îşte bu an, Allah'a kavuşmayı arzu­ladığı; Allah'ın da kendisine kavuşmayı arzuladığı andır. Allah bir kulu için şer dilediğinde de, ölümden bir yıl önce bir şeytanı başına musallat eder. Bu onu sapıtır, fitneye düşürür. Ta ki: Tut­tuğu şer yolu üzere öldü, denilir. Kendisine ölüm geldiğinde, Al­lah'ın kendisi için hazırlamış olduğu azabı görünce, nefsi feryat et­meye başlar. îşte bu an, onun Allah'a kavuşmayı arzulamadığı, Allah'ın da ona kavuşmayı arzulamadığı andır". (.Buraya kadar ki açıklamalar Kastallanî Şerhi, Kitabu'r-Rikak, C.9,s.495'ten alınmıştır.)

    Nevevî'nin sahih-i Müslim şerhinde de şöyle deniliyor (Kastal­lanî1 nin hamişine göre, C.10,s.118):

    Bu hadisin sonu başını açıklamakta ve "Allah'a kavuşmayı seven, Allah'a kavuşmaktan hoşlanmayan" şeklinde mutlak mana­da gelen hadislerdeki maksadın ne olduğunu bidirmektedir.

    Hadisten anlaşıldığına göre esas olan hoşlanmama hali, tevbe-nin ve pişmanlığın kabul olunmayacağı, can çıkma anındaki hoşlanmamadır. Bu anda her insan sonrasının ne olacağından, ve Allah'ın kendisi için ne hazırladığından haberdar edilir. Önündeki perde kalkar. Saadet ehli olanlar, Allah'ın kendileri için hazırlamış olduğu nimetlere kavuşmak için ölümü ve Allah'a kavuşmayı arzularlar. Allah da onlara kavuşmayı arzular. Yani onlara çokça iyilik ve ihsanda bulunur.

    Şekavet ehli, yani kötülük üzere ölenler, varacakları yerin fena olacağım bildiklerinden Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazlar. Alah da onlara kavuşmaktan hoşlanmaz. Yani onları rahmet ve ih­sanından uzaklaştırır. Onlar için rahmet dilemez. îşte Allahü Teala'nm onlara kavuşmayı arzulamamasımn anlamı budur.

    Bu hadisin anlamı, Allah'ın onlara kavuşmayı arzulama­masımn, bizim bildiğimiz anlamda bir hoşlanmama hali olduğu, berikilere kavuşmayı arzulaması da bizim bildiğimiz anlamda bir arzu olduğı  şeklinde değildir. Bu haller insanların sıfatıdır.

    Not: Bu hadisin Buharî'nin Kitabu't-Tevhid'inde ve îmam Ma-lik'in Muvatta'mda yer alan rivayetlerinde, mana Allahü Teala'ya nisbet edildiğinden kudsî olduğu açık olarak ifade edilmektedir. Diğer rivayetlerinde ise böyle bir nisbet sözkonusu olmadığından kudsî hadis olduğu açıkça ortaya konmamıştır. Dolayısıyla bu ri­vayetler kudsî hadis olarak ele alınamaz. Ancak biz, konunun tam olarak anlaşılması için bu rivayetleri de vermeyi uygun gördük. (Kastallanî Şerhi, C.9,s.495r Kitabu'l-Rikak)

     

    Ölüm Meleğinin   Musa Aleyhisselâm'a Gönderilmesihadisi

     

    308. Bu hadisi Buharı, c.5 Kastaîlanî'ye göre s.387'de, Kita-bu Bedu'l-Halk'ın "Musa Aleyhisselâm'ın Vefatı" başlıklı babında rivayet etmektedir:

    Yahya ibnu Musa Abdurrezzak'tan, o Ma'mer'den, o İbnu Ta­vustan, o da babasından ebu Hureyre Radıyallahü. Anh'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

    "Ölüm Meleği Musa Aleyhisselâm'a gönderildi. Melek ona gel­diğinde, meleği geri itti. Melek Rabbine dönerek: Beni, ölümü is­temeyen bir kula gönderdin, dedi. Rabbi: Ona geri dön ve kendi­sine, elini bir öküzün sırtına koymasını söyle, elinin. kapattığı bölgedeki her kıl için onun ömrü bir yıl uzatılacaktır, buyurdu. Musa Aleyhisselâm: Ey Rabbim, ondan sonrası ne? diye sordu. Hakk Teala: Ölüm, dedi. Musa Aleyhisselâm: Öyleyse şimdi olsun, dedi. Sonra Musa Aleyhisselâm Allahü Teala'dan kendisini mu­kaddes toprağa yani Kudüs'e bir taş atımlık mesafe yak­laştırmasını diledi. Ebu Hureyre Radıyallahü Anh der ki: Burada Resulullah Aleyhisselâm: Eğer orada olsaydım size mezarım gösterirdim. Yolun kenarında kırmızı kum yığınının altındadır, diye buyurdu.[22]

    Abdurrezzak Ma'mer'den, o da Hemmam'dan rivayetle der ki, Ebu Hureyre Radıyallahü anh bize Rusulullah Aleyhisselâm'dan bu hadisin bir benzerini rivayet etti ve bu rivayetinde hadisi açıkça Resulullah Aleyhisselâm'a nisbet etti. Diğer bütün rivayetlerde ise, hadis merfu olarak "Ebu Hureyre şöyle söyledi" şeklinde rivayet edilmiş, sadece son kısımda "Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki: Eğer orada olsaydım, size mezarını gösterirdim, Yolun kenarında kırmızı  kum  yığınının  altındadır"   deniliyor.

    Bu hadisi Buharî ayrıca, Kastallanî'ye göre C.2,s.435'de Kita-bu'1-Cenâiz'in "Kutsal Toprakta -Beyt-i Makdis'de- Defnolunmak isteyen" başlıklı babında rivayet etmiştir. O rivayette şöyle denili­yor: Mahmud, Abdurrezzak'dan, ö Ma'mer'den, o Ibnu Tavus'tan (yani Abdullah), o da babasından Jübu Hureyre Radıyallahü Anh'm şöyle söylediğini bildirmiştir: Ölüm meleği Musa Aleyhisselâm'a gönderildi, Musa Aleyhisselâm onu geri itti. Melek Rabbine dönerek: Beni, ölümü istemeyen bir kula gönderdin, dedi. Allahü Teala onu tekrak göndererek buyurdu ki; Ona dön ve elini bir öküzün  sırtına koymasını söyle. Elinin kapattığı alandakiher bir

    kıl için kendisinin ömrü bir yıl uzatılacaktır. Musa Aley his selâm: Ey Rabbim, sonra ne olacak? dedi. Yüce Allah: Ölüm, diye buyur­du. Musa Aleyhisselâm: Öyleyse şimdi olsun, dedi. Bunun üzerine Hakk Teala'dan kedisini mukaddes toprağa (Beyt-i Makdis) bir taş atımlık mesafe yaklaştırmasını istedi. Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki: Eğer orada olsaydım, size kabrini gösterirdim. Yolun kenarında kırmızı kum yığınının altındadır."

     

    309. Bu hadisi Müslim, Kastallanî'nin Hamişine göre C.9,s.224'te,"Musa Aleyhisselâm'm Faziletlerinden Bazı­ları" başlıklı babda rivayet etmiştir. Orada şöyle döyon

    Muhammed ibnu Rafı ile Abd ibnu Humeyd, Abdurrezzak'tan o Ma'ner'den, o îbnu Tavus'tan, o da babasından Ebu Hureyre Radıyallahii Anh'ın  şöyle  söylediğini  rivayet  etmişlerdir:

     ölüm meleği Musa Aleyhisselâm'a gönderildi. Melek ona varınca, geri itti ve gözünü çıkardı. O da Rabbine dönerek: Beni ölümü istemeyen bir kula gönderdin, dedi. Allah ona yeniden göz verdi ve: Ona yine git ve elini bir öküzün sırtına koymasını söyle, elinin kapattığı alandaki her bir kıl için ömrü bir yıl uzatılacaktır, diye buyurdu. Musa Aleyhisselâm: Ey Rabbim, ondan sonra ne ola­cak? diye sordu. Allahü Teala: Sonra yine ölüm, diye buyurdu. Musa Aleyhisselâm: Öyleyse şimdi olsun, dedi. Allahü Teala'dan kendini kutsal beldeye bir taş atımlık mesafe yaklaştırmasını iste­di. Burada Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki: Eğer orada ol­saydım, kabrini size gösterirdim, yolun kenarında kırmızı kum yığınının altındadır.[23]

     

    310. Müslim bu hadisin başka bir rivayetini de veriyor ve şöyle diyor.

    Muhammed ibnu Rafi', Abdurrezzak'tan, o Ma'mer'den, o Hemmam ibnu Münebbih'ten rivayetle bunlar, Ebu Hureyre Radıyallahii Anh'ın bize Resulullah Aleyhisselâm'dan bildirdik­leridir, diyerek bazı hadisler zikretti. Bunlardan birinde de şöyle söyledi:

    "Ölüm meleği Musa Aleyhisselâm'a geldi, kendisine: Rabbinin davetine icabet et, dedi. Musa Aleyhisselâm ölüm meleğinin gözüne vurdu ve onun güzünü çıkardı. Melek Allahü Teala'ya dönerek: Sen beni ölümü istemeyen bir kula gönderdin, o da benim gözümü çıkardı, dedi. Allahü Teala ona yeniden göz verdi ve: Kulu­ma git, yaşamak mı istiyorsun, diye sor ve de ki, eğer yaşamak is­tiyorsan elini bir öküzün sırtına koy, elinin altına ne kadar kıl ge­lirse bunların her biri karşılığında bir sene yaşayacaksın de, diye buyurdu. Musa Aleyhisselâm: Sonra ne olacak? dedi. Hakk Teala: sonra Öleceksin, buyurdu. Musa Aleyhisselâm bunun üzerine: Şimdi hemen yakından daha iyi, Ey Rabbim, kutsal beldeye bir taş atımlık yakınlıkta canımı al, dedi. Resulullah Aleyhisselâm buyur­du ki: Vallahi, eğer ben orada olsaydım yolun yanındaki kırmızı kum yığınının altında bulunan kabri size gösterirdim[24]

    Müslim sonra şöyle diyor: Ebu Ishak Muhammed ibnu Yah­ya'dan, o Abdurrezzak'tan, o da Ma'mer'den bu hadisin bir benze­rini daha rivayet etti.

    Bu hadisi, Nesâî de, C.4,s.H8'de Ta'ziye babında rivayet ediyor. Onun rivayetinin metni de Müslim'in buradaki ikinci rivayetinin metnine yakındır.

     

    308 - 310. Hadislerin Şerhi

     

    "Ölüm meleği Musa Aleyhisselâm'a gönderildi". Yani Allahü Teala, ölüm meleğini bir insan şeklinde Ona gönderdi. Musa Aley-hisselâm'm bu zaman yaşı 120 idi. Melek bu şekilde kendisine ge­lince, Musa Aleyhisselâm onu, kendisinden izinsiz olarak evinin duvarına tırmanmış ve bir fenalık yapma düşüncesinde olan bir insan zannetti. Böyle zannedince de, insan suretine girerken ken­disine verilen gözüne vurdu. Bu göz kendisinin asıl sureti olan me­lek suretinden ayrıydı. O gözünü çıkardı.

    Ahmed ibnu Hambel'in rivayetinde şöyle deniliyor: "Ölüm meleği insanlara açıktan gelirdi. Musa Aleyhisselâm'a gelince, ona vurup gözünü çakardı. Melek Rabb'ine döndü: "Ey Rabb'im beni ölümü istemeyen bir kula gönderdin" dedi."

    Denildi ki: Burada göz çıkarma hâdisesi mecazî anlamdadır. Yani, Musa Aleyhisselâm onunla münakaşa etti, ona karşı çıktı ve münakaşada ona üstün geldi. Araplar arasında, biri münakaşada muhatabına üstün gelir ve daha kuvvetli deliller ortaya koyarsa "fi­lanca filancanın gözünü çıkardı" denilir. Bu hadiste de "Allah gö­zünü ona iade etti" denilmesi de bu manayı kuvvetlendirmektedir.

    Hadiste de geçtiği üzere, melek daha sonra tekrar gönderiliyor, Musa Aleyhisselâm en sonunda ölümün geleceğini anlayınca o an ölmeyi tercih ediyor ve kendisinin, Beyt-i Makdis'e yak­laş tinim asını istiyor.

    Musa Aleyhisselâm o zaman sahrada idi, kendisinin Beyt-i Makdis'e yaklaştınlmasını istedi. Ancak bizzat Beyt-i Makdis'in içini istemedi. Çünkü kabrinin meşhur olmasından ve insanların o kabir dolayısıyla fitnelere düşmelerinden korktu.

    İbnu Abbas Radıyallahü Anh dedi ki: Eğer yahudiler Musa Aleyhisselam ile Harun Aleyhisselâm'm kabirlerinin yerlerini bil­selerdi, onları kendilerine Allah'dan gayri iki ilah edinirlerdi.

    Musa Aleyhissselâm'm kabri olarak, Eriha'da, kırmızı kum yığınının yanında bir yer meşhur olmuştur. Eriha ise, Filistin'de mukaddes topraklar üzerindedir.

    Mukaddes kabrinin üzerinde değişik şekillerde, kubbe tarzında görüntülerin  bulunduğuna dair söylentiler vardır.

    Kastallanî diyor ki: Ancak Şeyhu'l-İslam Burhanu'd-din ibnu ebi Şerif bana dedi ki: Orada hoş olmayan bir fiil işlendiğinde bir karanlık ve çalkantı oluyor ve o iş bırakılmcaya kadar devam edi­yor, sonra açılıyor.

    Vehb ibnu Münebbih'den rivayet edildiğine göre, Musa Aleyhis-selâm'ı melekler defnettiler ve namazını da onlar kıldılar. (Buraya kadarki açıklamalar, Kastallanî şerhi, C.5,s.387'den alınmıştır).

    Kastallanî, Kitabu'l-Cenâiz'in "Mukaddes Beldede Defnedilmeyi İsteyen" başlıklı babında şöyle diyor: Vehb'den rivayet ediliyor ki, Musa Aleyhisselâm bazı ihtiyaçları için çıktı, giderken kabir kazan bir melekler topluluğuna uğradı. Ondan daha güzel bir şey görmemişti. "Bu kabri kimin için kazıyorsunuz?" diye sordu, "senin için olmasını ister misin?" dediler. "IstTİm" dedi. Bunun üzerine melekler: "İçine gir, uzan ve Rabb'ine yönel" dediler. Musa Aleyhisselâm da öyle yaptı, sonra oldukça rahat bir nefes aldı, Allahü Teala da ruhunu aldı. Sonra melekler üzerine toprak örttüler.

    Yine denilmiştir ki: Ölüm meleği ona cennetten bir elma getirdi, Musa Aleyhisselâm o elmayı kokladı ve ruhu alındı.

    Kastallanî yine Kitabu'l-Cenâiz'de şöyle diyor:

    Yüce Allah, Musa Aleyhisselâm Onu imtihan etmek için ölüm meleğini bir insan şeklinde gönderdi. Ölüm meleği bu şekilde geünce Musa Aleyhissselâm onu, kendine bir fenalık yapmak amacıyla izinsiz olarak evinin duvarına tırmanmış gerçek bir in­san sandı. Yanına kadar çıkınca ona vurdu ve girdiği insan sureti üzerinde bulunan gözünü çıkardı. Bü,melek suretine bağlı değildi.

    Musa Aleyhisselâm'm onun ölüm meleği olduğunu bilmiş ol­ması ve kendisini sözkonusu vuruşla savunmuş olması da muhte­meldir. Birinci anlam ise daha kuvvetlidir. Meleğin öldürmek üzere gelmiş olması ve kendini muhayyer bırakmaması durumu da bu manayı kuvvetlendiriyor. Çünkü Musa Aleyhisselâm'a, ken­disinin isteği sorulmadan öldürülmeyeceği bildirilmişti. Bunun içindir ki, melek ikinci gelişinde isteğini sorunca "Şimdi öldür" diye söyledi. (Kastallanî şerhinden alman açıklama tamam oldu).

    Biz diyoruz ki: Bu doğru olursa, "Burada söz mecazî anlam­dadır, gerçekte bir göz çıkarma hâdisesi yoktur, bununla kastedi­len delillerle üstün gelmesidir" diyenlerin açıklaması doğru ol­maktadır. Çünkü Musa Aleyhisselâm münakaşa etmiş ve : Beni muhayyer bırakmadan canımı nasıl alırsın? demiştir. Peygamber­lerin ölümden önce muhayyer kılındıkları bilinince Musa Aleyhis­selâm in delili üstün gelmiştir.

    Hadis'in, Nevevî'nin Müslim Şerhindeki açıklaması, (Kastal-lanî'nin Hamişine göre, c.9,s.224:

    Musa Aleyhisselâm'm Beyt-i Makdis'e yaklaştırılmak istemesi, oranın şerefi ve orada Peygamberler ve ilim adamları gibi üstün meziyetteki insanların defnolunmuş olması dolayısıyladır.

    Bazı ilim adamları dediler ki: Musa Aleyhisselâm Beyt-i Mak­dis'e yaklaştırılmayı istemekle beraber, kabrinin meşhur ol­masından ve insanların onunla fitneye düşmelerinden korktuğu için bizzat Beyt-i Makdis'in içini istemedi.

    Burada aynı zamanda, kıymetli ve mübarek topraklara, salih kimselerin kabirlerinin bulunduğu mevkiye defnolunmayı isteme­nin müstehab olduğuna işaret vardır. Doğru olanı Allah bilir.

    el-Maferî diyor ki: Bazı mülhidler bu hadisi ve ondaki tasavvuru inkâr ettiler. "Musa'nın Ölüm meleğinin gözünü çıkarması nasıl sözkonusu  olabilir?"   dediler,   ilim  adamları  bu  soruya  çeşitli

    şekillerde cevap vermişlerdir:

    Birincisi: Musa Aleyhisselâm'a Allah tarafından bu şekilde vurması için izin verilmiş olması imkânsız değildir. Bu kendisine vurulan için bir imtihan olabilir. 'Allah yaratıkları hakkında dile­diğini  yapar, onları  dilediği şekilde imtihan  eder.

    İkincisi: Bu vurma mecazî anlamdadır. Kastedilen ise, Musa Aleyhisselâm'm onunla münakaşa ettiği ve delilleriyle ona galib geldiğidir. Birisinin bir konudaki delilleri muhatabınmkinden üstün çıkarsa "filan filanın gözünü çıkardı" denilir. Aynı şekilde bir şeye noksanlık getirilince "şunu şaşı yaptım" denilir.

    Ancak bu durumda "Allah güzünü iade etti" sözünde bir zayıflık olmaktadır. Çünkü eğer bununla delilim iade etmesinin kastedil­diği söylenirse, böyle bir şey uzak bir ihtimal olur.

    Üçüncüsü: Musa Aleyhisselâm'm, onun ölüm meleği olduğunu bilememiş olması, kendi nefsine kasteden bir insan olduğunu zan­netmiş ve bu yüzden nefsini savunmak istemiş olması mümkündür. Bu savunmada da güzünü çıkarmak istememesine rağmen, kazayla gözünü çıkarmış olması sözkonusu olabilir. "Onu geri itti" sözü bu ihtimali kuvvetlendiriyor. Bu sonuncu açıklama Ebu Bekir Ibnu Huzeyme ve ilk dönem âlimlerinden daha başka­larının da cevabıdır. el-Mazerî ve kadı Iyaz bu açıklamayı yerinde bulmaktadırlar. Hadiste, Musa Aleyhisselâm'm muhatabının gözünü çıkarmak kastıyla vurduğuna dair bir ifade yok. Eğer "Musa Aleyhisselâm, ikinci gelişinde onun ölüm meleği olduğunu itiraf etti" denirse, cevap şu olur: ikinci gelişinde, melek, ölüm meleği olduğunu ortaya koyacak bir işaretle birlikte geldi. Musa Aleyhisselâm da, bu kez birincisinin aksine teslim oldu. ( Bu şerh Nevevî'nin şerhinden alman açıklamalardır)

     

    Haşr Ve Korkulu Halleri

     

    "Siz Yalınayak, Çıplak Ve Sünnetsız Olarak Haşrolunacaksınız" Hadisi

     

    31L Bu hadisi Buharı, Kastallanî'ye göre C.5,s.342'de, Kita-bu Bedu'l-Halk'ın; Yüce Allah'ın "Allah İbrahim'i Kendisine Dost Edindi" sözü ile ilgili babında rivayet ediyor:

    Muhammed ibnu Kesir, Sufyan'dan, o el-Muğire ibnu'n-Nu'man'dan, o Saîd ibnu Cubeyr'deh, o da îbnu Abbas Radıyal-lahü  Anhuma'dan  rivayet  ediyor ki; Resululiah Aleyhisselâm:

    "Siz yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşrolunacaksınız" diye buyurdu. Sonra: "Yaratmaya ilk başladığımız gibi -katımız­dan verilmiş bir söz olarak- onu (göğü) tekrar varedeceğiz. Doğru­su Biz dilediğimizi yaparız," mealindeki ayet-i kerimeyi okudu. Sonra şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde ilk giydirilecek olan İbrahim Aleyhisselâm'dır. Ashabımdan bazı kimseler sol tarafa alınırlar. Ben: Ashabım, ashabım, diye nida ederim. "Bunlar, sen onları terkettikten sonra hep topukları üzere geri dönmüş halde yaşadılar" denir. Ben de; salih kulun dediği gibi: "Aralarında bu­lunduğum müddetçe onlar hakkında şahiddim, beni aralarından aldığında onlar üzerine sen gözleyici oldun. Sen her şeye şahidsin. Onlara azab edersen, doğrusu onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, güçlü olan, hakim olan şöphesiz ancak sensin" de­rim.[25]

     

    312. Bu hadisi Buharı, Kitabu'r-Rikak'm "Haşır Na­sıldır?' başlıklı babında da şu şekilde rivyet ediyor;

    İbnu Abbas Radıyallahü Anhuma'nın şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Resulullah Aleyhisselâm bize hitabetmeye durdu ve buyurdu  ki:

    "Siz yalınayak çıplak ve sünnetsiz olarak haşrolunacaksınız... (hadisin devamı aynıdır.) [26]

    Buharî bu hadisi, Kitabu't-Tefsir ve Kitabul-Enbiya'da rivayet ediyor.

     

    313. Bu hadisi Müslim de, Kastallanî'nin Hamişine göre CJ,s.31Tde kıyametin özelliği ile ilgili babda rivayet ediyor. Orada senedi verdikten sonra şöyle diyor:

    İbnu Abbas Radıyallahü Anhuma'nın şöyle dediği rivayet edil­miştir: Resulullah Aleyhisselâm bize hitaben nasihatta bulun­maya başladı ve buyurdu ki:

    "Ey insanlar, siz Allah'ın huzuruna yalınayak, çıplak ve sün­netsiz olarak çıkarılacaksınız... hadis bu şekilde yukarıdaki gibi devam ediyor[27]

     

    314. Tlrmizî bu hadisi, c.2, s,199'da Müslim'in rivayetindeki metne yakın bir metinle rivayet ediyor ve basen, sahih olduğunu söylüyor[28]

     

    311 314. Hadislerin Şerhi

     

    "Çıplak olarak hasrolunma" ile kastedilen, bazılarının çıplak bazılarının giyinik olarak hasrolunması olabilir. Çünkü Ebu Da­vud'un Saîd Radıyallahü Anh'den rivayet ettiği, îbnu Hibban'm da sahih olduğunu- bildirdiği ve merfu olarak rivayet ettiği bir başka hadiste şöyle Duyuruluyor: "Ölü, içinde öldüğü elbiseleriyle birlikte diriltilir"

    Kastallanî, "Kıyamet gününde ilk giydirilecek olan ibrahim Aleyhisselâm'dır" sözünden sonra şöyle diyor: Yani insanların hepsinin çıplak olarak veya bazılarının çıplak bazılarının giyinik hasrolunmalarından yahut kabirlerinden kalkarken içinde öldükleri elbiselerle kalkıp ilk hasrın başlamasıyla birlikte bunları saçmaları sebebiyle, hepsinin çıplak olarak hasrolunmalarından sonra ilk giydirilecek, olan ibrahim Aleyhisselâm'dır. Peygamber Aleyhisselâm: Cennetten getirilen bir hülle giydirilir. Sonra bir kürsü getirilir, arşın sağ yanına konulur. Sonra ben getirilirim, cennetten getirilen ve insanoğlunun elde etmesinin mümkün ola­mayacağı bir hülle giydirilirim, diye buyurdu.

    Yüce Allah'ın "yaratmaya ilk başladığımız gibi onu tekrar var-edeceğiz" sözünde, insanların yalınayak, çıplak ve sünnetsiz haşro-lunacaklarma delil vardır. Yani insanlar analarından doğdukları hâl üzere haşrolunurlar. Şüphesiz her çocuk yalınayak, çıplak ve sünnetsiz doğar.

    Sonra denildi ki: ibrahim Aleyhisselâm'm ilk giydirilen kimse olmasındaki hikmet, onun ateşe atılırken elbiselerinin çıkarılmış olmasından ileri gelmektedir. Yani böyle bir uygulamaya maruz kalması, onun, Allah'a ve tevhid inancına çağırması sebebiyle idi.

    ilim adamları dediler ki: ibrahim Aleyhisselâm'm burada ilk giydirilen kimse olması, onun Peygamberimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselâm'dan daha üstün ve yüksek derecede olduğunu göstermez, Peygamberimiz Aleyhisselâm'a kendinden öncekilere verilmeyen nice üstünlükler tahsis edilmiştir. Bu üstünlüklerde kimse onunla aynı derecede değildir. Eğer en büyük şefaat sahibi olmasının dışında bir şey verilmemiş olsaydı bile bu, Ona yeterdi.

    "Ashabımdan bazı kimseler sol tarafa alınırlar" yani cehennem tarafına alınırlar. "Ben ashabım, ashabım" derim, yani "bunlar benim ashabımdır" derim. Bir rivayette, ashabı (ashabım) kelimesi sayılarının azlığına işaret için "useyhabî" şeklinde tasgir sigası ile kullanılmıştır. Kelimenin tekrar edilmesi, te'kid içindir.

    Denildi ki, bunlarla kastedilen Resulullah Aleyhisselâm'm ve­fatından sonra, dinden dönen ve Ebu Bekir Radıyallahü Anh'a karşı savaş açanlardır.

    Bu söz dolayısıyla Resulullah Aleyhisselâm'm tanınmış ashabı ta'n edilemez. Ashab kelimesinin, muhacirin ve ensardan Resu­lullah Aleyhisselâm ile birlikte bulunmuş, onun hizmetinde olmuş kimseler için kullanılması yaygın olduğu gibi, Resulullah Aleyhis­selâm zamanına yetişmiş, hayatında bir kez olsa dahi onu görmüş kimseler için kullanımı da yaygındır. Hadiste geçen "ashabım" kelimesi bu ikinci manaya alınabilir.

    Resulullah Aleyhisselâm zamanına yetişmiş olanlardan iman­ları tam kalplerine yerleşmeyen birçok kimse Onun vefatından sonra dinden dönerek Ebu Bekir Radıyallahü Anh'a karşı savaş açtı. Bunlardan bir kısmı yeniden islam'a dönerek, bu dine yardımcı oldu, bir kimi da irtidad üzere, yani dinden dönmüş hal­de öldü. Böyle bir sonuçtan Allah'a sığmızır.

    Hadiste Resulullah Aleyhisselâm'm "ben de salih kulun dediği gibi derim" sözüyle kasdettiği salih kul, Isa Aleyhisselâm'dır. (Kastallanî, C.5, s.342)

     

    "Kullar Haşrolunur, Rabbleri: 'Ben Melikim' Diye Nida Eder" Hadisi

     

    315. Bu hadisi Buharî, Kitabu't-Tevhid'de, Kastallanî'ye göre CIO, s.249'da rivayet ediyor. ;

    Ebu Abdullah Mu hanime d ibnu İsmail el-Buharî, Yüce Allah'ın: "Allah'ın Katında, Kendisine İzin Verilenden Başka Kimse Şefaat Edemez. Sonunda Gönüllerindeki Korku Giderilince Birbirlerine: 'Ttabbiniz Ne Söyledi?1 Diye Sorar­lar; "Hak Söyledi" Derler. O Yücedir, Büyüktür" sözü ile ilgili babda şöyle diyor:

    Cabir (yani îbnu Abdullah el-Ensarî)   Radıyallahü   Anhjbnu Uneys   Radıyallahü   Anh'ın   Resulullah   Aleyhisselâm'ı   şöyle söylerken duyduğunu  rivayet  ediyor:

    " Allah kulları hasreder, sonra içlerinde: "Ben Melik'im, Ben mutlak kudret sahibiyim" diye öyle bir sesle nida eder ki, yakın olan işittiği gibi uzak olan da işitir.[29]

     

    315. Hadisin Şerhi

     

    Bu hadiste Yüce Allah'ın sesle nida edeceği bildiriliyor. Bu sesle kastedilen Allah'ın zatına ait olmayan yaratılmış (mahluk) bir ses olabilir. Yahut Allahü Teala'nm bir sesleniciye emretmesi ve onun seslenmesi anlamında da olabilir.

    el-Buheykî diyor ki: Söz, konuşanın diliyle ifade ettiği şeydir. Bu söz aynı zamanda kişinin zihninde bir yer edinmiş yani orada teşekkül etmiştir. Nitekim 'Sakîfa1 hadisinde Hazreti Ömer Radıyallahü Anh'm "Kendi nefsimde bir söz hazırlamıştım" diye buyurması bu anlamdadır. Yani Ömer Radıyallahü Anh zihninde teşekkül eden şeyin daha konuşulmadan önceki halini söz olarak isimlendirmiştir.

    Eğer sözü söyleyen, mahreç sahibi ise, yani sözü belli bir ahenge göre telaffuz edecek organlara sahipse, konuştuğu şey harfler ve mahreçler halinde işitilir.

    İbnu Uneys'in rivayet ettiği hadise gelince, hadis hafızları, Ibnu Ukeyl'in hıfzında (ezber gücünde) ki zayıflığı dolayısıyla onun ri­vayeti ile delil getirmek hususunda ihtilafa düşmüşlerdir. Onun dışındakilerin rivayet ettiği merfu ve sahih hadisde "ses" ibaresi sabit değildir. Eğer sabit olsaydı îbnu Mes'ud'un rivayetine ulaşırdı.

    Yani melekler, vahyi, oluşumu esnasında ses olarak duyarlar. Bu ses, gökyüzünde, ses veya vahiy getiren meleğin sesi yahut me­leklerin kanatlarının sesi  olabilir.

    Bu ihtimale göre, meselede kesin nass olmaz. Yahut ravi "nida eder" deyince bunu açıklamak için "sesle" kelimesini kullanmış olabilir.

    el Feth'de deniyor ki: buna göre Allahü Teala, meleklerinden veya Peygamberlerinden herhangi birine sözünü duyurarak bildir­miş değildir, ancak o kelamı onlara ilham etmiştir.

    Ses mahreçsiz de olabilir, tıpkı görmenin, ışınların görülen şeyin üzerine vurmaksızın gerçekleştiği gibi ki, bunun olabileceği kesin olarak ortaya çıkmıştır. Bunu kabul ederiz, ancak sözkonusu kıyası ve yaratıcının sıfatının yaratılanların sıfatıyla kıyaslanmasını  kabul  edemeyiz.

    Sonuç olarak, eğer buradaki sahih hadislerde "ses" kelimesi geçiyorsa buna iman etmek, durumun hakikatinin ne olduğunu Alah'a havale etmek veya te'vil yapmak gerekmektedir.

    "Yakın olan işittiği gibi uzak olan da işitir" yani yakın olan da uzak olan da aynı derecede işitir. Burada bilinen seslerdeki âdeti aşan bir durum vardır. Çünkü bu sesleri işitmede, yakın olan ile uzak  olan  arasında  farklılık  bulunur.

    Duyulan şeyin Allah'ın kelamı olduğu bilinsin, Allahü Teala, Musa Aleyhisselâm'a kelam ettiği zaman da, Musa Aleyhisselâm bu kelamı her cihetten duyuyordu. (Bu açıklamalar Kastallanî şerhinde yer almaktadır. C.10, s.429).

    Biz diyoruz ki; Bu durum Kastallanî ve ona yakın ilim adam­larının zamanında harikulade bir şey sayılabilirdi. Fakat günümüzde radyo ve benzeri aletlerin çıkmasından sonra uzak olanın yakın olanla aynı derecede bir sesi duyması artık garibsene-cek bir şey değildir. Allahü Teala'nm sıfatları ise sonradan olan­ların sıfatları ile kıyaslanamaz. el-Feth müellifinin ve daha başkalarının söylediği de böyledir. Resulullah Aleyhisselâm'dan sahih olarak rivayet edilene inanmak gerekir. Keyfiyeti, durumu üzerinde ise söyleyeceğimiz, hiçbir şeyin Allah'ın benzeri olmadığı ve O'nun her şeyi görücü, işitici olduğudur.

    "Ben Melik'im"- yani "Ben mülkün, bütün kainatın sahibiyim". "Ben mutlak kudret sahibi (Deyyân) yim" yani "mülkün Benden başka sahibi yoktur, iyilik ve kötülüğün karşılığını veren Benden başka bir varlık ta yoktur".

    el-Huleymî diyor ki: Bu ifade Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'deki

    "Din gününün sahibi" sözünün açıklamasıdır. Yani: Yapılanların karşılığını veren, hesaba çeken, hiçbir amel sahibinin amelini boşa çıkarmayan.

    el-Kevakib'de şöyle deniliyor: Bu ibareyi seçmesi, bunda Yüce Allah'ın yedi sıfatına işaret olduğu içindir. Bu sıfatlar: Hayat (dai­ma diri ve'var olma), ilim (bütün herşeyi bilme), irade, kudret, duy­ma, görme ve kelam. Genel şeylerin ve tek tek şeylerin, söz ve fiil olarak karşılığının verilmesi imkan dahilindedir. (Kastallanî Şerhi, aynı yer).

    Bir Açıklama:

    Buheykî'nin yukarıda iktibas edilen açıklamasında işaret ettiği, meleklerin vahyi duymalarına dair Ibnu Mes'ud Radıyallahü Anh'dan rivayet edilen hadis, Buharî'nin Sahihinde buradaki ha­disten  önce  yer almaktadır. Hadis şöyledir:

    Mesruk îbnu Mes'ud'dan, şöyle söylediğini rivayet etmiştir. "Allah vahyi bildirdiğinde gök ehli, bir şey duyarlar." Buheykî bu konuda şöyle diyor: Gök ehli boşlukta zincir çekilmesi halinde çıkan ses gibi hafif bir çıngırak sesi duyarlar. Bunun üzerine bağırırlar ve Cibrîl Aleyhisselâm kendilerine gelinceye kadar öylece devam ederler. Cibrîl Aleyhisselâm gelince kalplerine korku salar. "Kalplerine korku salınca ve ses susunca (bir başka nüshada 'ses sabit olunca1 diye geçmektedir) bunun Rabb'leri katından hak olduğunu anlarlar. Rabbiniz ne söyledi? derler". Çünkü bir ses duymuş, ancak korkuya kapılmalarından dolayı an­lamını anlayamamışlardır. "(Sorulanlar): Hak, söyledi derler." (Ahmed ibnu Hanbel'in rivayetine göre ise: Ey Cibrîl Rabb'iniz ne söyledi? derler. O da: Hak söyledi, der. Bunun üzerine diğer melek­ler: Hakk, hakk, diye nida ederler). (Burada tırnak içine alman kısımlar hadisin metni, diğer yerler şerhtir. Mütercim)

     

    Kıyamet  Gününde  Adem Aleyhısselam'a 'Zürriyetinden   Cehennemljklerî  Ayır' Denmesine Dair Hadis

     

    316. Bu hadisi Buharı, C.7 s.97'de Hacc suresi tefsiriyle il­gili babda, 'İnsanları Sarhoş Gibi Görürsün..." mealindeki ayet-i kerimenin tefsirinde rivayet ediyor:

    Umer ibnu Hafs babasından, o el-A'meş'ten, o Ebu Salih'ten, o da Ebu Salih el-Hudrî'den Resulullah Aleyhisselâm'm şöyle bu­yurduğunu   rivayet   etmiştir:

    "Kıyamet günü Allah Azze ve Celle: Ey Adem, der. Adem Aley-hisselâm: Buyur ey Rabbimiz, emret, der. Yüce Allah seslice: Al­lah sana zürriyetinden cehenneme gidecek olan kısmı çıkarmanı (ayırmanı) emreder, diye nida eder. Adem Aleyhisselâm: Cehen­neme gidecek kısım nedir? diye sorar. Hakk Teala: Her bin kişiden, -Ravi burada tereddüt ederek: Zannediyorum- dokuz yüz doksan do­kuz kişi, diye söyledi, diyor. O esnada, hamile kadın karnındakini düşürür,  çocuğun saçı  ağarır,  insanları  sarhoş  gibi görürsün,

    gerçekte ise sarhoş değildirler, ama Allah'ın azabı şiddetlidir. Bu husus, oradaki insanlara çok ağır geldi, yüzlerinin rengi değişti. Resulullah Aleyhisselâm: Ye'cuc ve Me'cuc'dan olanlar dokuz yüz doksan dokuz kişi nisbetinde olacak, siz ise bir kişi nisbetinde ola­caksınız. Sonra siz, beyaz bir öküzün yan tarafında bulunan tek bir siyah tüy gibisiniz, yahut siyah bir öküzün yanındaki beyaz bir tüy gibisiniz. Ben sizin cennet ehlinin dörtte birini oluşturacağın ızı umarım, dîye buyurdu. Biz tekbir getirdik. Sonra, cennet ehlinin üçte biri, dedi. Biz tekbir getirdik. Sonra, cennet ehlinin yarısı, dedi. biz yine tekbir getirdik,[30]

    Bu hadisi Buharı yine, Kitabu'l-Enbiya'da Ye'cüc ve Me'cüc kıssasından sonra ve Kitabu'r-Rikak'm son kısmında rivayet edi­yor. Müslim de "Bu Ümmetin Cennet Ehlinin Yarısı Olmasının Bildirilmesi" başlıklı babda, Buharî'nin verdiği metne yakın bir metinle rivayet etmektedir.

     

    317. Tirmizî de, C.2, s.l99-200'de hadisin iki ayrı rivayetini vererek şöyle diyor:

    îmran ibnu Huseyn Radıyallahü Anh'den rivayet edildiğine göre: "Ey insanlar, Rabbinizden sakının, doğrusu kıyamet gü­nünün sarsıntısı büyük şeydir. Kıyameti gören her emzikli kadın emzirdiğini unutur, her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş gibi görürsün, oysa sarhoş değildirler, fakat bu sadece Allah'ın azabının şiddetli olmasındandır" mealindeki ayet-i kerime Resulullah Aleyhisselâm'a nazil olduğunda Resulullah Aleyhisselâm  seferde   idi.

    "Bu günün -yani ayete bildirilen günün- hangi gün olduğunu bi­lir misiniz?" diye sordu. Yanındakiler: Allah ve Peygamberi daha iyi bilir, dediler. Resulullah Aleyhisselâm buyurdu: Bu öyle bir gündür ki, bu günde Allahü Teala Adem'e: "Cehenneme gidecek olanları gönder" der. Adem Aleyhisselâm: "Ey Rabbim, cehen­neme gidecek olanlar nelerdir?" diye sorar. Allahü Teala: "Dokuz yüz doksan dokuz kişi cehenneme, bir kişi de cennete gidecektir"

    diye buyurur. Müslümanlar bunu duyunca ağlamaya başladılar. Resulullah Aleyhisselâm da şöyle buyurdu: Mukayese edin ve düzgün hesap yapın, her ne zaman bir Peygamberlik olsa, Onun öncesinde mutlaka cahiliyet olur. Cahiliye ehlinden olanlar belli bir sayıyı bulurlar, onlarla sayı tamam olmayınca münafıklarla ta­mamlanır. Sizin diğer Ümmetlere kıyasla durumunuz, bir hay­vanın bileğindeki şişlik misali veya devenin yanındaki ufak ben (a-lacalık) misalidir. Sonra: Ben sizin cennet ehlinin üçte biri ol­manızı umarım, diye buyurdu. Oradakiler tekbir getirdiler. Sonra da: Ben sizin cennet ehlinin yarısını teşkil edeceğinizi umarım, dedi. Oradakiler tekbir getirdiler. Ravi der ki, üçte ikisini söyleyip söylemediğini hatırlamıyorum.[31]

    Tirmizî bu hadisin hasen, sahih olduğunu rivayet etmiştir. 318. Tirmizı'nin ikinci rivayeti de söyledin

    îmran ibnu Huseyn Radıyallahü Anh'ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Bir yolculukta Resulullah Aleyhisselâm ile birlikte idik. Ashabdan bazıları yürüyüşte yavaş davranır oldular. Resulullah Aleyhisselâm yüksek sesle şu iki ayet-i kerimeyi okudu. (Burada meali yukarıda geçen ayetleri okuyor). Ashabı bunları duyunca yürüyüşlerine hız kattılar ve Rusulullah Aleyhisselâm'in birşeyler söylemek üzere olduğunu anladılar. Resulullah Aleyhisselâm buyurdu ki:

    "Bu ayetlerde sözü edilen gün öyle bir gündür ki, o günde Allahü Teala Adem'e seslenir, Rabbi ona şöyle der: Ey Adem, cehenneme gidecek olanları gönder, Adem: Ey Rabbim, cehenneme gidecek olanlar nelerdir? diye sorar. Allahü Teala: Her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuz kişi cehenneme, bir kişi de cennete gidecektir, diye buyurur. Oradakiler bunu duyunca iyice mahzun bir hale gel­diler, Öyle ki kendilerinde hiç bir gülücük görünmüyordu. Resulul-lah Aleyhisselâm ashabının bu durumunu görünce: Çalışın ve se­vinin. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin olsun ki, siz öyle iki 'toplulukla birlikte olacaksınız ki, onlar, herhangi bir topluma

    kanşsalar çoğunluğu oluştururlar. Bunlar Ye'cüc ve Me'cüc'dür. Ademoğuîlarmdan ölenler ve iblis evladından ölenler (hepsi bir­likte haşrolunacaklar). Ravi diyor ki: Bunun üzerine halktaki hüzün kısmen geçti. Sonra Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyur­du: Muhammed'in nefsi elinde olana yemin olsun ki, siz diğer Ümmetlere nisbetle bir devenin yanındaki ufak bir alacalık veya bir hayvanın ayağındaki şişlik misalisiniz.[32]

    Tirmizî bu hadisin Hasen, sahih olduğunu söylüyor.

     

     316 - 318. Hadislerin Şerhi

     

    "Haşr Nasıldır?" başlıklı babda Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den merfu olarak şu hadis rivayet ediliyor: "Kıyamet gününde ilk çağrılacak olan Adem Aleyhisselâm'dır. Evlatları ona baka­kalırlar. "Bu sizin babanız Adem'dir", denilir. Adem Aleyhis­selâm: Emret Ey Rabb'im, Buyur Ey Rabb, der. Hakk Teala Ona: Neslinden cehenneme gidecek bir grup çıkar, diye buyurur.." ha­dîs bu şekilde devam ediyor.

    Ye'cüc ve Me'cüc hikayesinde Ebu Saîd'in rivayet ettiği metinde fazlalık var; orada Adem Aleyhisselâm'm: "Emret Ey Rabb'im, Buyur Ey Rabb'im, hayrın tamamı senin elindedir" dediği bildiri­liyor. Burada "hayrın tamamı senin elindedir" denilerek özellikle hayrın Allah'ın elinde olduğunun söylenmesinde, O'nun merha­metine sığınma ve edebi gözetme durumu vardır. Yoksa esas iti­bariyle fenalık da ancak Allah'ın dilemesiyle ve O'nun takdir etme­siyle husule gelir.

    Adem Aleyhisselâm'm "cehenneme gidecek olanlar nelerdir?" diye sorması "cehenneme gidecek olanların miktarı, sayısı ne ka­dardır?" manasınadır. Buradaki rivayetlerde Yüce Allah'ın Adem Aleyhisselâm'a cevabında "her bin kişiden dokuz yaz doksan dokuz kişi cehenneme gidecektir" diye cevap verdiği bildiriliyor. Kastal-lanî'nin kaydettiğine göre "Haşr Nasıldır?"- başlıklı babda Ebu Hu­reyre Radıyallahü Anh'den merfu olarak rivayet edilen hadiste ise "her yüz kişiden doksan dokuz kişi" olarak geçmektedir. Buna göre her bin kişiden on kişi müstesna kılınmış olmaktadır. Bu babdaki hadiste de bin kişiden bir kişi müstesna kılmıyor. Hüküm ise faz­la olana göredir. Yahut   bu babda verilen hadis, Adem Aleyhis-

    selâm'm bütün evlatları, Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'ın rivayet ettiği hadis ise; Ye'cüc ve Me'cüc  çıkarıldıktan sonra kalanlar hakkında söylemiş olabilir. (Kastallanî şerhi, C.7, s.245)

    Kastallanî bir başka konuda da şöyle diyor: Buradaki rakamlar­la kastedilenler inkarcıların tamamı ile, Allah'a isyan ettiği, emri yerine getirmediği için cehenneme atılanların tamamı kastedilmiş olabilir. Buna göre her bin kişiden dokuzyüz doksandokuz kişi is­yankarlığından dolayı cehenneme atılan olur. (Kitabu'r-■ Rikak'dan).

    Hadiste bildirildiği üzere, hamile kadının çocuğunu düşürmesi, küçük çocuğun saçlarının ağarması, meselenin anlaşılması için verilmiş Örnek ve temsildir. Yani aşırı üzüntüler insanlardaki kuvvetleri zayıflatır ve saçın ağarmasını çabuklaştırır. Bu hadisle­rin gerçek manada olması da mümkündür. Çünkü herkes öldüğü hal üzere diriltilecektir: Eğer bir kadın hamile olarak öldüyse öylece diriltilecek tir. Aynı şekilde emzikli kadın emzikli olarak, çocuk çocuk olarak diriltilecektir. Kıyamet kopunca ve Adem Aley-hisselâm'a sözügeçen emir verilince insanlar dehşete kapılacaklar ve hamile kadın çocuğunu düşürecek, çocuğun saçları ağaracak, emzikli kadın çocuğunu unutacak. Hafız Ebu'1-Fadl Ibnu Hacer bu şekilde açıklama yapmaktadır.

    Resulullah Aleyhisselâm'ın"Ye'cüc ve Me'cüc1 dan olanlar do­kuzyüz doksan dokuz kişi nisbetinde olacak, siz ise bir kişi nisbe-tinde olacaksınız" sözünün anlamı şudur: Ye'cüc ve Me'cüc ile, onlar gibi şirke sapanlar, küfür yolunu seçenler dokuz yüz doksan dokuz kişi nisbetinde olacak, siz ve sizin gibi iman sahipleri de bir kişi nisbetinde olacaksınız. "Ibnu Mes'ud Radıyallahü Anh'm ha­disinde geçen "cennete Müslüman nefısden başkası giremez" sözü de bu anlama işaret etmektedir.

    îbnu Mes'ud Radıyallahü Anh'den yine aynı babda rivayet edi­len hadiste şöyle deniliyor: Biz deriden bir gölgeliğin altında Resu­lullah Aleyhisselâm ile birlikte kırk kişi idik. Resulullah Aleyhis-selâm: Cennet ehlinin dörtte biri olmaya razı mısınız? diye buyurdu. Biz: Evet, dedik. Sonra: Cennet ehlinin üçte birini oluşturmaya razı mısınız? dedi. Evet, dedik. Sonra: Cennet ehlinin yarısı olmaya razı mısınız? dedi.  Biz: Evet, dedik.

    es-Sefaksî diyor ki: Burada müjdeyi tam zihinlere yerleştirmek için soru yolunu seçiyor. Aynı zamanda sevincin büyük olması için tedricilik yolunu  seçiyor.

    imam Ahmed'in oğlu Abdullah'ın ilavelerinde ve Taberanî'nin Ebu Hureyre Radıyallahü Anh'den rivayetinde: "Siz cennet ehlinin üçte ikisisiniz" şeklinde bir ziyade vardır.

    Ayrıca Tirmizî'nin Bureyde'den merfu olarak rivayet ettiği ve sahih olduğunu söylediği bir hadiste: "Cennet ehli yüz yirmi saftır, benim Ümmetim bunların seksen safını oluşturur" denilmektedir.

    Kastallanî Rahmetullâhi Aleyh diyor ki:

    Bunlardan anlaşıldığına göre, Resulullah Aleyhisselâm Cenab-ı Hakk'ın rahmetinden, Ümmetini cennet ehlinin yarısı kılmasını diledi, Hakk Teala da kendi ihsanından ona dilediğinden fazlasını verdi.

     Yani yarıdan fazla eyledi ve Hazreti Muhammed Aleyhisse-lâm'ın Ümmetinden olanlar üçte ikilik oranı buldu. Bu da Allahü Teala'nm: "Rabb'in sana. verecek ve sen razı olacaksın" sözündeki vaadin gerçekleşmesidir. Resulullah Aleyhisselâm'm: "Ümme­timden bir kişi cehennemde oldukça razı olmam" diye buyurduğu bildirilmiştir. Allahü Teala'nm salat ve selamı efendimiz, sevgili­miz Muhammed Aleyhisselâm'ın üzerine olsun. Bir Peygambere Ümmetinden dolayı en güzel şekilde nasıl karşılık verirse, bizden dolayı Ona öylece karşılık versin. Bizi şefaatine layık olanlardan ve havzıha varanlardan eylesin. Amin, Duamızın sonu "Alemlerin Rabb'i  olan  Allah'a  hamdolsun"dur.

     



    [1] Nesâî: iflitah: 21

    [2] Nesaiî: Zekat: 1

     

    [3] Buharî: Tevhid: 35

    [4] Buharî: Menakibu'l-Ensar: 20

     

    [5] Müslim : Zühd: 46

    [6] îbnu Mace: Zühd: 21

    [7] IbnuMace:Zühd:21

     

    [8] Tirmizî: Zühd: 60

    [9] Tirmizî: Kıyame: 15

     

    [10] ibnu Mace: Zühd: 35

    [11] Müslim: İmare: 152

     

    [12] Nesâî: Cihad: 22

    [13] Tirmizî: Zühd: 48

     

    [14] ibnu Mace: Fiten: 21

    [15] İbnu Mace: Fiten: 20

    [16] ibnu Mace: Zühd: 34

     

    [17] Buharî: Tevhid: 35

    [18] Buharî:Rikak:41

    [19]Buhari: Rikak: 41

    [20] Müslim: Zikr ve Dua: 16 (Sahih-i Müslim'de Kitabu'd-Daavat başlıklı bir bölüm yoktur)

    [21] Müslim: Zikr:15

     

    [22] Buharî: Enbiya: 31 (Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Bedu'l-Halk'da "Musa Aleyhis-selâm'ın Vefatı" başlıklı bir bab mevcut değildir. Bu bab, Kitabu'l-Enbiya'nın 31. babıdır. Yukarıdaki  hadis de buradadır.

     

    [23] Buharî: Cenaiiz : 68

    [24] Müslim: Fedail: 158

     

    [25] Buharî: Enbiya: 8 (Yüce Allah'ın "Allah İbrahim'i Kendine Dost Edindi" mealin­deki   ayet-i   kerimesi   ile   ilgili   bab, Kitabu Bedu'l-Halk'da   değil,   Kitabu'l   Enbiya'dadır.)

    [26] Buharî: Rikak: 45; Tefsir, Maide suresi: 14; Enbiya Suresi: 2

    [27] Müslim: Cennet: 56

    [28] Tirmizî: Kiyame: 3; Tefsir,   Abese   Suresi: 2

     

    [29] Buharî: Tevhid: 3

     

    [30] Buharî: Tefsir: Hacc Suresi: 1

     

    [31] Tirmizi: Tefsir: Hacc Suresi: 1

    [32] Tirmizî: Tefsir. Hacc Suresi: 2**[1]**





       Kaynak:
    [1]: Müslim Hadisi.Hadis Ansiklopedis Derleyen Abdulvahid Metin
    Derleyen Ebubekir Yasin








  • Konularına Göre Hadis Meali veya Konularına Göre Hadis Fihristi Okuyabilir, bilgisayarınıza indirebilir ("RAR" İndir Linki), ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek ve değiştirmemek koşuluyla site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz. v..d.. Download / İndirdikten Sonra Üçretsiz Dağıtabilirsiniz..

    En iyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir   Eraykitap ilmin kisa yolu

  • سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
  • Tirmizî’nin bir rivayeti şöyledir: 2663- Ebû Rafî (r.a.)’den rivâyete göre, -başkaları bu hadisi merfu olarak rivâyet ettiler şöyle demiştir: “Dikkat edin! Sizden birinizi; emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaşınca koltuğuna yaslanmış durumda iken, bilmiyorum Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız (hadisleri tanımayız derken) bulmayayım.

    İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 / DEVAMI İÇİN BKZ...